19 Aralık 2009 Cumartesi

Moon: Kendinizle tanışsanız, kendinizi sever miydiniz?

Yönetmen: Duncan Jones
Yazar: Duncan Jones (öykü), Nathan Parker (senaryo)
Oyuncular: Sam Rockwell, Kevin Spacey (ses)
Tür: Bilim Kurgu|Dram|Gizem|Gerilim
Yapım yılı: 2009
Süre: 97 dk.
Ülke: İngiltere
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8/10
Çavlan'ın Puanı: 8.5/10
Umut'un Puanı: 8.5/10

Uzun zamandır bilim kurgu filmlerinin yönetmenleri nükleer patlamaların karakter gelişiminden daha önemli olduğunu zannediyor. Bilim kurgu görsel efektlerden çok toplum ve insanlık gibi kavramlara dayanır, ama son yıllarda film endüstrisinde bu unutulmuş gibi görünüyor. Eğer siz de böyle düşünenlerdenseniz ve bundan şikayetçiyseniz, Moon'u izlemeniz gerek.

En büyük sorunu kendisi olan yapayalnız bir adam; pek çok yazarın hayal gücünden kaçmamıştır bu konseptin zenginliği. Başta Sundance olmak üzere film festivallerinde epey bir ses getiren Moon'u hem yazan hem yöneten Duncan Jones da farklı değil. Bilmeyen varsa, Jones David Bowie'nin oğlu ve Moon da, onun ilk uzun metrajlı filmi. Genç bir dahiyle karşı karşıya olabiliriz, sevgili seyirciler.

Sam Bell isimli bir astronot, Helium-3 (filmde geleneksel yöntemlerin tamamının yerine geçen, yakıt olarak kullanılan hafif izotop) çıkarmak için üç yıllığına tek başına Ay'a gönderilir. Duncan Jones'un sadece kaba hatlarıyla çizdiği uzak gelecekte, Ay'da bolca bulunan Helium-3, insanlığa her derde deva bir ilaç gibi gelmiş, dünyadaki tüm enerji sorunlarının çözümü olmuştur.

Film, pek çok bilim kurgu klişesini benimsemiş. Atıfta bulunduğu bilim kurgu filmlerinden benim fark edebildiklerim: Alien, 2001: A Space Odyssey, Blade Runner, Sunshine ve Solaris. Gerty isimli bir robot var mesela; Kevin Spacey'nin seslendirdiği bu robot, Sam'in en büyük yardımcısı. Gerty, benim için büyüleyici bir yaratım. Sam'in her hareketini izlemesi ve hafif de tüyler ürperticilik bakımından HAL'i andırıyor, ama Gerty çok farklı, hem mentorluk, hem arkadaşlık, hem de (neredeyse) ebeveynlik yapıyor Sam'e. Bu, Moon'un modern bilim kurgu klasiklerine çıkardığı şapkalardan sadece biri, ama bu filmlerden aldıklarıyla tamamen orijinal ve beklenmedik bir şey yapıyor Moon, bu da onu, Serenity, District 9 ve Children of Men'le birlikte, 2000'li yılların en iyi bilim kurgu filmlerinden biri haline getiriyor benim gözümde.

Bütçesi sadece 5 milyon dolar olan Moon'un konusuna dönecek olursak, kısaca şöyle diyebiliriz belki: küçücük insanoğlu, sonsuz büyüklükteki uzayda. Alışkın olduğumuz çarpı işareti (zamanı ölçmekte işe yarayan) Sam için bir yüze dönüşmüş. Her gün metal duvara bir yüz çiziyor -ilkel çizimler: kaşlar için iki çizgi, gözler için iki yuvarlak, ağız için bir yarım çember ve son olarak da kafa yerine geçen koca bir daire. Bu suratlar Sam'in ruhsal durumunu temsil ediyor gibi gözüküyor. Metal duvarda siyah tahta kalemiyle çizilmiş mutlu, üzgün ya da kızgın yüzler.. Aynı görsel bir makineden de yansıyor bize; Gerty duruma göre gülümsüyor ya da somurtuyor. Filmde yalnızca iki karakter olduğu için, filmin başından itibaren bu robottan şüpheleniyorsunuz doğal olarak, ama Gerty'nin gerçek doğası sürprizlerle dolu.

Bir arıza nedeniyle dünyayla doğrudan iletişim kuramıyor Sam; karısıyla önceden kaydedilmiş görüntülü mesajlar yoluyla haberleşiyor, karşılıklı konuşamıyor. Ay üzerindeki son senesini doldurmak (ve yalnızlıktan hafif kafayı yemek) üzereyken garip halüsinasyonlar, korkunç baş ağrıları ve burun kanamalarıyla cebelleşmeye başlıyor. Derken (dünyaya dönüşüne 2 hafta kala) bu halüsinasyonlardan biri Helium-3 toplama seanslarından birine denk gelince aracını çarpıyor ve bilincini yitiriyor. Günler sonra ana merkezde kendine geldiğinde, kurtarıcısının, kendisinin 3 yıl genç versiyonu olduğunu fark ediyor. Siz de bu noktaya gelmeden ortada bir klonlama olayının olduğunu anlamış oluyorsunuz büyük ihtimal, ama mühim olan sonrası, Sam'in ve "klonunun" aslında kim oldukları ve bununla nasıl başa çıkmayı tercih edecekleri. Yanılmayın, Moon, Memento, Sixth Sense ya da The Others değil. Elinizi ağzınıza götürüp gözlerinizi koca koca açtıracak bir twist, bir sürpriz içermiyor. Öyle bir derdi de yok zaten, iddialı değil, gürültülü değil... Sessiz ve alçakgönüllü bir minik başyapıt var karşınızda.

Kevin Spacey'nin sesini saymazsak Moon'un tek oyuncusu olan Sam Rockwell, filmi hiç zorlanmadan tek başına götürüyor. Kelimenin gerçek anlamıyla kendisinin 'karşısında' oynuyor ve ortaya gerçekten de birbirinden uzak, iki farklı Sam Bell çıkıyor. İki karakter arasındaki ayrımın görülebilir olması mutlak suretle şart, Rockwell de bunu sergilemeyi başarıyor. Rockwell, "kendisiyle" olan etkileşimlerinde abartılı bir oyunculuğa başvurabilirdi, ama rolüne ustalıklı bir incelik katmayı seçiyor. Jones'un anlatmaya çalıştığı, klonlanmış birinin de apayrı bir birey olduğu. İlk anda elimizde birbiriyle özdeş iki insan olabilir, ama bunlardan biri kendine özgü bir deneyim yaşadığı andan itibaren, başlıbaşına bir bireye dönüşüyor Jones'a göre.

Bir de ilginç trivia: Jones, bilgisayarlar tarafından yönlendirilen araçların Ay'ın yüzeyinden Helium-3 toplaması ve bu Helium-3'ün Dünya'ya gönderilerek nükleer enerji olarak kullanılması fikrini Robert Zubrin isimli mühendisin bir kitabından almış. Bu fikir NASA'nın ciddi ciddi üzerinde çalıştığı bir fikirmiş, hatta NASA'nın merkezinde gösterimi yapılması istenmiş Moon'un, astronotlar falan izlemiş filmi film daha vizyona girmeden :)

Ve son olarak tek bir şikayetim var Moon'a dair: Sadece tek bir insanın yıllarını geçireceği yerde bir pinpon masasının ne işi vardı? Pinpon tek kişinin pratik yapabileceği bir spor da, ben mi bundan bihaberim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder