27 Kasım 2007 Salı

Okulda Sivil Kıyafet

Sabah 09.00’dan beri ayaktayım. Münazara yöneticisi olarak görevlendirildim. Sözüm ona baş münazaracı olarak. Ben görmeyeli öğrencilere bir hal olmuş, iki kelimeyi yan yana getirip konuşamıyorlar. Bir sıkıldım, bir sıkıldım sormayın. Arada münazaraları kesip şöyle olmalı, böyle olmalı diye çocuklara çıkışıyorum. Yok, hiç ümit yok. Hani neredeyse birileri sahne de kapışsa bir hareket olsa buna bile sevineceğim. Haliyle edebiyat öğretmenlerine söylenmeye başladım. Bak dedim münazarayı anlatamamışlar çocuklara. Öğlene kadar sürdü bu işkence. Ah diyorum nerede geçen yılki çocuklar. İstanbul il genelinde yarışmada ilk sekize kalmışlardı. Ondan sonra ÖSS filan uğruna daha ileriye gidememişlerdi. Onlara bile kızıp döken ben, şimdi elimdeki malzemelerle efsane yaratmayı umuyorum. Nafile. Bir arkadaşım çıtayı yükselttiğimi söylüyor, aslında geçen yılkilerinde böyle başladığını. Hocam göreceksin diyor içlerinden birkaç tane çıkar. Olsun diyorum yeni sınıflar geliyor başlıyorlar münazaraya. Yok yok yok olmuyor. Beklediğim öğrenciler bunlar değil. İçeri girse yüzünden, gözlerinden tanıyacağım onları ama yoklar. Onların yerine sınıfın en usluları, en ağırbaşlıları gelip gidiyor. Bana hayta lazım. Bir bakan yürek yakan.

Saat 14.00 olmuş çoktan. Hocam daha yorulmadın mı diyen bir sesle kendime geliyorum. Bu nöbetçi öğretmenin sesi. Yok diyorum ne yorulacağım sabahtan beri miskinler gibi uyuyorum. Yok mu elinizde iyisinden iki sınıf, bir yarışma daha yaptırıp öyle gideyim. Bekle diyor olmaz mı?

Nöbetçi arkadaş boş dersi olan bütün sınıfları toplantı salonuna indiriyor. Salon da ayakta duracak yer yok. Anlaşılan yine çocukları başıma topluyorlar, boşta duracaklarına.

İçeri ilk yarışmacı grup giriyor. Yanlarında okul kıyafetleri olan bir modelle. Bu arada münazara konusunu da söyleyim. Okulda resmi kıyafet mi başarıyı getirir yoksa sivil kıyafet mi? Ben olurumda konu başka bir konu olabilir mi? Mümkün mü? Bu ilk gelenler son sınıf öğrencisi. Bir hayli kendilerinden emin görünüyorlar. Belli çalışmışlar, hazırlanmışlar. Nihayet dedim bir şeyler olacak ama içeri giren diğer grubu görünce, eyvah dedim yine başlıyor aynı şeyler. Yeni gelenlerin boyları 1.50 ya var ya da yok. O kadar ürkekler ki sanki birazdan aslanlarla dolu bir arenaya atılacaklar. Yanlarında bir iki kâğıtta getirmişler. Üstelik bir de okulda sivil kıyafetin başarıyı getireceğini savunacaklar. Diğer grup bu ufak tefek çocukları görünce biraz daha emin bir havaya büründü. Yarışmayı başlatmadan önce diğerlerine sezdirmeden - bu nasıl mümkünse- çocukların yanına gittim. Bir hazırlıkları var mı onu kontrol edeceğim. Pekte emin olamasam da bir şeyler yapacaklarına kanaat getirdim.

İlk konuşmayı son sınıflar yaptı. Beklediğim gibi hazırladıkları kâğıttan okuyarak başladılar. Bir yerlerden aşırılmış bir kompozisyon gibiydi. Konuya hâkimdiler. Jüriyi de etkilemeyi başardılar hani. Sıra 9. sınıflara geldiğinde temkinliydim. Daha ilk konuşmacıları konuşmaya başlamadan, TRT spikeri edasıyla salondakilerden moral alkışı istedim. Alkışladılar. Aralarından bir kız çocuğu kalktı ilk konuşmayı yapmak üzere. Biraz titrer gibiydi, üzerinde eşofman vardı. Belli sivil kıyafeti vurgulamak üzere giyinmişti onları da. Ve konuşmaya başladı.

Salonda çıt yok. Herkes o küçük kızın konuşmasına dikkat kesilmiş. Herkes şaşkın. O ne konuşma öyle uğraşsam o kadar etkili, düzgün konuşamam. Hele o mimikler jestler yok mu? 5 dakika nasıl geçti bilemedim. O kadar güzel anlattı ki okullarda sivil kıyafet giyinmeyi. Açık toplumcular olsa kızı hemen bünyesine katacaklar. Hakikaten dedim bir ara şu sivil kıyafet uygulamasına bir el atsak. Konuşmasını nazikçe, tevazu içinde bitirdiğinde, salon bir alkış bir nümayiş ki hiç sormayın. Susturup yarışmayı devam ettirebilmek için neler çektim. Bu arada 11. sınıflara döndüm. argo deyimle dumura uğramış olacaklarını bekliyordum. Hayır, pek etkilenmemişe benziyorlardı. Ya da bu ilk salvoyu atlatmışlardı. İşler iyice kızışıyordu.

İlk grup tekrar sözü aldı. Bu sefer eskisinden daha agresif bir tutum içindeydiler. Bildikleri kullanabilecekleri bütün açılımları denedi, ikinci konuşmacıları. Konuşmasını bitirdiğinde şöyle bir rahatlayıp geriye doğru yaslandı. O kadar başarılıydı ki, salondaki seyirciler desteklemekte geri kalmadılar. Bu arada aralarında fısıldaşıp, hadi bakalım bu bir kişiyle olmaz diğerlerini de görelim der gibiydiler. Katılmamak mümkün değildi. Sivil kıyafeti savunanların yani bizim ufak çocukların ikinci konuşmacısını takdim ederken, aynı endişeyi bende taşımaktaydım. Çünkü içlerindeki en kısa boylu, en çocuk yüzlü olanıydı bu. Lise öğrencisi olduğunu ispatlamak için bir kaç şahidi hazır bulundurmak gerekirdi. Gözlerime baktı başlayabilir miyim der gibi. Sevecen bir ifadeyle göz kırptım. Ayağa kalktı ve konuşmaya başladı.

Rakip öğrencilerin yerinde olmak istemezdim. Mavzer gibi sıralamaya başladı düşüncelerini. Karşı grubu çürüttü ilk önce. Sözlükten sivil ve resminin tanımını okudu. Üniformanın tarihini anlattı sonra. Öyle bir kaptırmıştı ki kendini. Üniforma için diktatörlük kalıntısı bile dedi. Alkışlar ve tezahüratlarla kesilmese konuşması, kim bilir daha neler söyleyecekti. Bitirdiğinde çaktırmadan göz ucuyla son sınıflara baktım. O eski gururlu hallerinden eser bile yoktu. Yine de bir umut aralarında 3. konuşmacılarının neler söyleyebileceğini konuşuyorlardı. İhtiyatlıydılar. En ağır toplarını son konuşmacıya saklamışlardı. Son konuşmacıyı bende tanıyordum. Gerçektende okulun en faal öğrencilerindendi. Bazı öğrenciler vardır. Her temsilde görev alırlar. Şiir okurlar, şarkı söylerler, trampet çalarlar işte bu onlardan. Belki dedim içimden bu canavar her şeyi toparlar. Yerle bir olan karizmalarını kurtarırlar. Yanılmamışım öyle bir konuşmaya başladı ki salondaki rüzgâr birden tersine dönüverdi. Şöyle bir ara jürideki arkadaşlarla göz göze geldim. İşimiz zor gibi baktılar. Hallerinden, bu durumdan benim gibi keyif aldıkları belliydi. Bu denli heyecanı yüksek bir münazarayı kimse beklemiyordu, öğrencilerde dâhil bu anın keyfini çıkarmaya başlamıştık. Bir ara salon tribüne dönüşmeye başlayınca. Otoriter kimliğimi dönmek zorunda kaldım. Bu arada son sınıfların 3. konuşmacısı beraberinde getirdiği, üzerinde okul resmi kıyafetinin bulunduğu modeli, çoktan sahneye taşımıştı bile. Sunumu o kadar etkiliydi ki. Profesyonel röprezantlara dahi taş çıkartırdı.

Ufaklıklardan son konuşmacıya gelmişti sıra. Bir kez daha çekirge sıçrar mıydı hepimiz bunu bekliyorduk. Ufaklıkların en heyecanlısıydı bu kız çocuğu. Yanakları kıpkırmızıydı. Nedense hiç kaygıya kapılmadım. Bütün o gördüklerimden sonra. Ve…

Çekirge bir kez daha zıpladı. Hem de ne zıplama. Sahneye öyle bir çıktı ki Sanırsınız mahallede birileri tiyatro kursu veriyor. Yürüyüşü, karşı gruba bakışı, jüriye dönerek onları ikna etmeye çalışması, seyircilere dönerek kendi düşüncelerine katmak için yaptığı hareketler. Bu kadar olur. Tam konuşmasını bitirecek dediğim anda asıl sürprizini patlattı. Biraz önce ki konuşmacının getirdiği modelin başına gitti. İlk önce kravatını aşağı indirdi. Sonra gömleğini dışarı çıkardı. Kollarını sıvazladı. Bakın dedi işte buyuz. Ne kadar da nefret ediyoruz bu resmi kıyafetten. O an bir kamerayla bu olanı biteni, bu deneyimi kayıt altına almadığıma bin pişman oldum. Konuşmasını bitirip yerine doğru hareketlendiğinde, salondaki öğrenciler ayakta alkışlıyorlardı.

Burada bittiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kapanış konuşmalarını yapmak üzere ilk konuşmacılar tekrar sahneye geldiler sırasıyla. Hükümet grubu yani resmi kıyafeti savunan çocuklar adına konuşan erkek öğrenci. Beklenmedik o hamleyi yaptı. Sözü öyle bir yere getirdi ki. Salondaki ses birden kesildi. Bu son çırpınışlarıydı. Eğer dedi herkes istediği kıyafetle gelirse okula; laikliği nasıl yaşatacağız. Salona birden bire politik bir hava hakim oldu. Bende dâhil jüri üyeleri neler oluyor der gibi bakındık. Muhalefet grubunun konuşmacısı konuşmaya başladığında bu gerilimli atmosfer yerini gülüşmeler bıraktı. Sempatik tavırlarıyla öyle bir kapanış yaptı ki bizde nasibimizi aldık münazaradan. Öğretmenler dedi cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür yeni nesiller bekler.

Jüri puanlamayı yaparken fırsat bu fırsat bir kez daha alkışlattım her iki grubu. Hepsini tebrik ettim. Aslında her iki tarafın da kazandığını söyledim onlara.

Ve puanlamayı alıyorum jüriden. Salondan hiç ses çıkmıyor. Herkes bana odaklanmış, Kazananın hangisi olduğunu bekliyorlar. Elime geçmişler bir kere hemencecik söyler miyim, uzattıkça uzatıyorum konuşmayı. Baktım uğultular çoğalıyor okumaya başlıyorum kâğıttaki rakamları. Resmi kıyafeti savunan grup sekiz yüz on iki. Sivil kıyafeti savunan grup dokuz yüz… cümlemi tamamlamaya kalmadan, bütün salon bizim ufaklıklara doğru koşuyor. O kadar seviniyorlar ki uzun zamandır böyle coşkulu bir ortam görmediğimi söyleyebilirim.

Bense kalabalıktan sıyrılıp, kaybeden çocukların yanında alıyorum soluğu. Sonra nasıl oluyorsa bizim ufaklıklar beliriyorlar yanımda. Yok artık diyorum şimdi gelip ağabeylerinin, ablalarını gönlünü alacaklar. Alıyorlar da, tüm şirinlikleriyle.

Son anda kaybeden çocuklardan birisi kulağıma fısıldıyor. Hocam, hiç kimseye anlatmayacaksınız değil mi?

26 Kasım 2007 Pazartesi

Türkiye Salon Okçuluk Yarışması'nın Ardından

- 23- 25 Kasım 2007 tarihlerinde Kayseri'de yapılan Salon Okçuluk Türkiye Şampiyonası sona erdi. Makaralı yaylarda Melike ATICI ve Zafer TÜRKOĞLU , Olimpik yaylarda ise Begül LÖKLÜOĞLU ve Vedat ERBAY kategorilerinde birinci oldular. Takım Sınıflandırmasın da ise Olimpik Yay Erkeklerde İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bayanlarda Antalya Bölge, Makaralı Yay Erkeklerde İstanbul Bölge, Bayanlarda Ankara Okçuluk İhtisas Şampiyonluğu kazanmıştır.

-2006 Yılında okçuluğa başlayan ve 23-25 Kasım 2007 tarihlerinde Kayseri'de yapılan Salon Türkiye Şampiyonasında ilk defa 18 m. yarışmalarına katılan Zafer TÜRKOĞLU toplam puanda 2. sırada yer alırken finaller sonunda da Türkiye Şampiyonu olarak büyük bir başarıya imza atmıştır.
- Zafer bey; yoğun iş hayatı temposu içinde bile her yaşta okçuluk sporunun başarılı bir şekilde yapılabileceğini bize gösterdi. Benim dediğim gibi; okçuluk sporunun yaşı yoktur, haydi sizde okçuluğa başlayın, ok atmanın doyumsuz hazzını hissedin, hayatınıza renk katın.

Şokali

Öğretmenler gününde ne hediye aldınız bilmem ama bugün aldığım hediye diğerlerinde oldukça farklıydı. Aslında pek fazla hediye olayı da olmadı hani. Pek iyimser olmayacağım. Çocuklar unutmuştur, harçlıkları yoktur demeyeceğim ya da eskiden öğrenciler.... diye süreğen cümleler kurmayacam.

Tam ümidi kesmiştim işte. İçimden bu hain talebeler bizi unuttu diye geçirirken karşıma çıktı. Ellerini arkadan kavuşturmuş, belli birşey saklar vaziyette durdu karşımda. Şaşkınlığı mı saklayamadım ilk anda. Bütün o soğuk kanlılığım gitti. Şımartılmayı bekleyen bir çocuk gibi kalakaldım. Bu halim üzere kendimle cebelleşirken. Beğenmezseniz çok kırılırım dediğini duyar gibi oldum. Kendi elleriyle yaptığını söyledi peşinden. Hadi ama dedim çok beğeneceğime emin olabilirsin. Çekinerekte olsa sakladığı şeyi bana doğru uzattı. O anki duygularımı tasavvur etmemi beklemeyin. Birazda bende kalsın o anın tadı. Mısır koçanından bir bebekti karşımda duran. Başka bir zaman olsa sevincimi o kadar belli etmezdim. Ettim. Sevincim her halimle görünüyordu. Buna bir ad ver dedim oldu olacak. Aslında dedi bir adı var. Bizim oralarda Şokali derler mısırın koçanına.

23 Kasım 2007 Cuma

Tuna Kiremitci- Git kendini Çok Sevdirmeden




Sevmesini de gitmesini de bilenler için: Git Kendini Çok Sevdirmeden. Nostalji, aşk kırıklıkları, evlilik, birbirini sonradan anlamanın hüznü ve acılara rağmen hayata tutunma çabaları... Tuna Kiremitçi'nin ilk romanı, bir kazada oğlunu yitirdikten sonra annesinin Eskişehir'deki evine sığınan Arda Akad'ın öyküsünü anlatıyor. Arda'nın ana ocağında genç kızlık yıllarına geri dönüşü ve ilk aşk öyküsünün kahramanı olan erkeğin yirmi üç yıl sonra yeniden ortaya çıkışı... Sevmek ve gitmek üzerine, "ince düşünülmüş" bir roman.









İNDİR

Orhan Pamuk - Beyaz Kale

Orhan Pamuk - Beyaz Kale




17.YY`da Türkler tarafından esir edilen astronomi, matematik ve tıptan anlayan bir Venedikli bilim adamının başından geçenler.










İNDİR

18 Kasım 2007 Pazar

Dan Brown Üçlemesi












PDF

Roman 5690 KB
1.Da vinci şifresi
2.Dijital kalea
3.Melekler ve Şeytanlar

http://rapidshare.com/files/70580867/DAN_BROWN_ue_LEMES__304_.rar

Bu konuya Yorum Gönder

17 Kasım 2007 Cumartesi

CHIP Özel Sayısı (İpuçları)






















PDF formatında hazırlanmış CHIP dergisi İpuçları özel sayısı.Boyut: 5,28 MB
İNDİR

16 Kasım 2007 Cuma

Okçuluk Milli Takım Kampı

Olimpik Yay Okçuluk Milli Takımı, İtalya'da yapılacak Salon Avrupa Şampiyonası hazırlıklarını Kayseri'de sürdürecek. Haberin Devamı...>>

15 Kasım 2007 Perşembe

Hala Orada mısınız?

Geldim ya da geri döndüm ne farkeder. Tamda bıraktığım yerden başlayabilirim artık. Ne çok özlemişim bir bilseniz. Okul bahçesine henüz adım attım. Bildik bir güvenle yürüdüm öğrencilerin arasından. Başka bir yerde yaşayamazmışım gibi birşey tüm bu olanlar. Merdivenleri çıktım yine hızlı adımlarla. Önüme gelen ilk sınıfa daldım. Ben yokken neler olmuş neler. Anlatacak çok şey var yine. Bilmem nereden başlasam. Hangi birini anlatsam. Daha önümde çok yıllar var ama aceleye gerek yok. Şimdilik öğretmen odasının penceresinden bir mavzer gibi seyrediyorum herşeyi. Birazdan kaybolacağım emin olun çocukların arasında. Onların gözüyle bakacağım tekrar dünyaya.
Geri döndüm, kaç kişiyi ilgilendirir bilemiyorum bu özbildirim.

14 Kasım 2007 Çarşamba

PhotoShop CS Öğreniyorum Eğitim Cd'si


Bilgisayarınızda Photoshop öğrenmek için gerçekten çok güzel bir eser. Her bir konunun içinde onlarca konu barındıran görsel, bilgisayarınızdan başında seyrederek Photoshop bilgilerinizi bu proğram sayesinde pekiştirebilirsiniz.Aşağıya eklediğim bütün partları indirin sonra birleştirerek açınız, Bu proğramı açıp seyredebilmeniz için bilgisayarınızda ayrıca QuickTime proğramının da yüklü olması lazım. QuickTime programı da beraberinde geliyor.
DOWNLOAD

Kurtlar İmparatorluğu-Jean-Christophe GRANGÉ

Kurtlar İmparatorluğu-Jean-Christophe GRANGÉ


“Gerçekten etkileyici bir yazar.”The Guardian
“Grange güçlü bir kalem. Onu seviyorum.”Anita Brookner, The Spectator
“Eleştirilere, mantığa, gerçeğe meydan okuyan bir kitap…”The Washington Post
“Paris’te sokak sokak, cadde cadde yaşanan bir kedi-fare oyunu… İstanbul’a kadar süren ve Nemrut Dağı’nda sona eren bir kaçma-kovalamaca… Jean-Chritophe Grance’ye yaraşır bir kitap.”Le Monde
Seri cinayetlere, uyuşturucu kaçakçılığı, Strasbourg-Saint-Denis’deki küçük Türkiye, Fransız polisindeki iç hesaplaşmalar, tıbbın karanlık amaçları alet edilmesi.
Paris’i kana boyayan Türk mafyası. Kızıl Nehirler’in, Taş Meclisi’nin ve Leyleklerin Uçuşu’nun yazarı Grange’den yine çarpıcı, yine soluk soluğa bir roman.


Bu konuya Yorum Gönder

İNDİR

Bu İşte Bir Yalnızlık Var-Tuna Kiremitçi



Yanlış bir aşk, terk edilmişliğin hüznü, müziğin eşlik ettiği hayaller, parasızlıkla sarsılan hayatlar ve bitmeyen mutluluk arayışları. İlk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden'le büyük beğeni toplayan Tuna Kiremitçi, bu sefer bir müzisyenin dünyasını anlatıyor. Memet Olcay'ın gücünü ve zayıflığını, pazar günleri buluştuğu kızıyla yeniden keşfettiği İstanbul'u, ortadan kaybolan arkadaşını ararken bulduğu aşkı ve yaptığı o ilk besteyi... Romanın bir tarafında bütün endamıyla hayat duruyor; öteki tarafında da elinde çalgısıyla tek başına bir adam.




Bu konuya Yorum Gönder

PowerPoint 2003 sunu hazırlama


PowerPoint 2003 sunu nasıl hazırlanır.Sunu hazırlama hakkındaki tüm bilgileri bu döküman içinde bulabilirsiniz...

4 Kasım 2007 Pazar

Okçuluk Karadeniz'de Yayılıyor


Karadeniz Bölgesinde 3. Okçuluk Spor Merkezi Açıldı.

Haberin Devamı...>>

2 Kasım 2007 Cuma

Okçulukta Yeni Dünya Rekoru

Majid Ahmad (İran) , 70 Metre Yeni Dünya Rekoru (358-puan)