30 Aralık 2005 Cuma

Yılbaşı ve Akordeon

Benim biyerlerde bir akordeonum olacaktı. Yarın lazım olur. Çıkarıp tozunu silmeli. Körüklerini onarmalı. Sonra omuzlayıp yollara düşmeli. Bir köşede oturup, geçen çoğu kimsenin bilmediği şarkıları çalıp, söylemeli. İstanbulda sokak akordeoncularının en çok çaldığı şarkı Enternational marşı olduktan sonra ne çalsam gider artık. Mutlaka başımda bir fötr şapka olmalı. Sadece yüzümün yarısını kapatmak için. Şuralarda bir yerde parmak uçları kesik eldivenim olacaktı. Soğuk olur yarın gece , yanıma almalıyım. Yine de bir sorun olur. Başlangıçta parmaklarım elbette gitmez; bir oktav yukarıdaki o beklenmedik notaya. Küser, naz eder, nerdeydin be birader der. Kuruduk, tortulandık, paslandık. Bilirim ki akşamın karanlığı indikçe beynimden ellerime bir köprü kurulur. Çözülür parmaklarım. Çözülür tuşları rugan renkli akordeonumun. Yüreğimin yangınlarına ses olur. Bakın birde kar yağarsa yarın gece. Ne hoş olur. Atarım kendimi İstiklal Caddesinin kalabalık güvenine. Orada kimse, kim olduğuma önem vermez zaten. Hoşlarına giderse melodi. Atarlar önümdeki kutuya üç beş kuruş. O kadar...
Öyle çok değil. Yılda üç kez çıkarım sahneye. Biri işte şu yılbaşıları, diğeri 23 nisanlarda çocuklar eğlensin diye, bir de fener alaylarında; cumhuriyet çocuğuyuz ne de olsa.
Yılbaşı için yapılmış derim şu akordeon denilen alet. Mutlaka bir alakası olmalı. Biraz sıkıntıdan doğmuştur. Birazda ışıklı caddelerin coşkusundan. Sokağa en çok yakışanıdır müzik aletlerinin.
Kimbilir yarın karşılaşırız. Parolamız "Dylan" olsun. Bir yerlerde Bob Dylan şarkıları duyarsanız. Yaklaşın. Yok eğer "evde tombala oynayacam, cam ağacımı süsleyecem" diyorsanız. Ne diyeyim şimdiden "Yortunuz Kutlu Olsun.."

27 Aralık 2005 Salı

Zil ve Teneffüs Dergisi

Zil çaldı, teneffüs başladı! Bir grup eğitimci, pedagog, sosyoloğun çıkardığı aylık eleştirel pedagojik dergi Zil ve Teneffüs, yayın hayatına başladı. İlk sayısında yeni eğitim müfredatının dosya konusu olarak incelendiği dergi, “Eleştirel Pedagoji”, eğitim bilimleri alanlarına ilişkin bilgilendirme yazılarının olduğu “Çocukça Eğitim”, “Dosya”, “Eğitimde Yeni Perspektifler” ve eğitim haberlerinin yer aldığı “Eğitim-Öğretim Dünyası” başlıklı 5 bölümden oluşuyor.
Zil ve Teneffüs’ün Genel Yayın Yönetmenliğini Sosyolog Kemal İnal üstleniyor. İnal, “Zillere yüklenen bunca anlam, okulların çocuklar için bir keyif mekanı olmaktan çıktığını göstermiyor mu? Keyifli eğitim için ne yapmalı? Bu sorunun yanıtını bulmak için sizlerin ürünlerine ihtiyacımız var” diyor.
"Zil" ve "teneffüs" meselesinden şöyle söz edilmiş: "'Zilin çalması', öğrenci çocuk-ergen için özgürlük, serbest hareket etmek, kantinde atıştırmak, arkadaşlarıyla lak lak etmek, karşı cinsi süzmek, tuvalet ihtiyacını karşılayıp rahatlamak, çıkıp hava almak, soluklanmak, koşup oynamak, gökyüzüne bakmak, güneşlenmek ve belki de sıkıcı dersten kurtulmak demektir. Zil, muhalif bir aydın, öğretmen ya da öğrenci ve veli için, devleti, klasik koşullanmayı, baskıyı, fabrika düdüğünü, saati, kapatmayı, otoriteyi, formalliği, askeri düzeni, öğretmenin mutlak otoritesini temsil ediyor, desek yanılmış olur muyuz?"
Derginin ilk sayısında Şair A. Galip, Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer ve Fikret Başkaya ‘nın yazılarına yer verilmmiş. İlk dosya konusunda ise yeni müfredatın ayrıntılarına ve felsefesine dair araştırma ve yorum yazıları yer alıyor.
Dergiye zilveteneffus@yahoo.com elektronik posta adreslerinden ulaşılabilir.

23 Aralık 2005 Cuma

Okul Binaları

Nihayet elle tutulur bir şeyler yapılmaya başlandı. Uzun yıllardır sözünü ettiğimiz okul binalarının çirkinliği. Sayın seçilmiş ve yerleştirilmişler tarafından farkına varıldı da yeni okul binaları yapmak için harekete geçildi. Camcı camlara bakar, çiftçi tarlalara, mesleki bir durum olsa gerek ; nereye gitsem okul binalarını bakmadan edemem. Çoğu birbirine benzer zaten. Boya rengine varana dek aynıdır ( şampanya sarısı). Ya derim bu memlekette mimar yok ya da bütçe bu kadarına elveriyor. Kutu gibidir memleketimin okul binaları. Sanırsınız 4 duvarı yanyana getirip, üstünü (nasıl olduysa) bir şekilde kapatmışlar. Zaten zar zor bulunmuştur okulun yapılacağı arazi, bir de sporalanı çıkartmayın başımıza şimdi. Hem böylesi şirinde görünür, küçücük okul bahçesinde, koşuşturur yavrucuklar.
İçeriye buyurun!! içeriye buyurun da yerimiz dardır. Daha fazla derslik olsun diyedir kimbilir. Sınıflar küçüktür. 60 çocuğun nasıl olupta o odaya sığdığı tarafımdan hala anlaşılamamıştır.
35 farklı proje hazırlatılmış, yukarı da hayata geçirilmiş birini görüyorsunuz. Demekki 35 farklı birbirine benzeyen okulumuz olacak bundan böyle. Yaptınız bir şey tam yapın bari. Çıkarın bir kanun hiç bir okul binası bir diğerine benzemeyecek diye. Gözümüz, gönlümüz, dimağımız açılsın. Abartıyor muyum yoksa? Yoksa buna da şükür denmem mi bekleniyor?
Gelenekten geleceğe adını vermişler projeye. İyi de etmişler. Umarım çocuklarımız estetik duyguları gelişmiş olarak büyüyecekler. Sadece bir binayla olacaksa bu; bekleyelim bakalım.

20 Aralık 2005 Salı

Öğretmen Blogger'lar

Öğretmenler nihayet blogger olmaya merak sarmış. Çok mutlu oldum dersem az bile kalır. Bunun üzerine alemde bir araştırma yaptım. Meğer birilerine ulaşabilmek ne kadar zormuş. Bir şekilde bazılarına ulaşabildim. Bu bazılar genelde İngilizce Öğretmeni. Diğer branşlardan pek az. Aklıma gelmedi değil bir listelerini yapıp yayınlamak. Nedense bunu etik bulmadığımdan vazgeçtim.
Öğretmenlerin blog olayına girmesi bundan sonra yalnız kalmayacağımdan en çok beni sevindirdi. Ki bu sevinme kesinlikle kişisel bir dışavurum değil. Sevinmem, blog kültürüne çok büyük katkıları olacağı boyutunda. Ne de olsa memleketimin bir gariban aydınlarıdır onlar. Söyleyecek çok şeyleri olduğuna inanıyorum. İsterseniz bir kaçını takip edin (ben hariç). Yaşamlarını yakından izleyin. Nelerle uğraştıklarını, ne denli özverili bir yaşam sürdüklerine şahit olun.
Bir Öngörü olarak bir kaç yıla kalmaz öğretmenler, internet aleminde yetkinlik kazanacak dersem çok hayal kurmamış olurum. Ne de olsa bir istatistik olarak 200.000 civarında bilgisayara sahip internet kullanıcısı öğretmen var. Bir gün sörf yapmaktan sıkılacaklar. Sanırım sıkılmışa da benziyorlar. Ne diyelim kolay gelsin..

19 Aralık 2005 Pazartesi

Kar Tatili

Tamda derste kar yağışını anlatacağım gün, okulların tatil edilmesi tesadüf olmamalı. Ne yapalım, elden ne gelir. Bizde evde oturup tatil yapalım bari. Yalnız unutmadan şu şiiri okuyunuz. Şifa niyetinedir.

KAR
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...

Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.

Ahmet Muhip Dıranas

18 Aralık 2005 Pazar

Magazin Coğrafyası

I.
Ne kadar az resim, o kadar coğrafya dersem belki de kıyamet kopar. Kıyamet kopması bir yana bütün coğrafyacılar yakama sarılır.
Kitaplığımda bulunan coğrafya kitaplarını karıştırınca vardım bu sonuca. Elimde 40 yıl öncesine ait coğrafya kitapları var. Yahu ne güzel kitaplarmış öyle. Daha kitapların başında bilim felsefesi ya da coğrafya felsefesi üzerine yazılar. Kitabı okuyan coğrafya alim olur. Resim mi? Bir o kadar az. Onun yerine istatistikler, grafikler, diyagramlar. Erinç'e göre kuraklık indisi dahi var. Dahi diyorum şimdiki kitaplarda kuraklığın dağılışına ait bir haritayı bile esirgemişler.
Coğrafya dersinin anlatımında resim, fotoğraf, video kullanımı iyi birşeydir. Ama nereye kadar. Sınırlı olanaklarımızla ne kadar resim gösterbiliriz ki. Bizim yerimize tv'ler rahatlıkla bunları gösterir, gösteriyor zaten.. ve bir çok kanal bunu profosyonelce yapıyor. Yağan kalmayasınız.
Diğer bilimleri bilmem ama coğrafya magazin bilimidir. Buradaki magazin terimini doğru kullanmak kaydıyla. Süreli yayınlar iyi incelenirse en çok satanların, içi cilalı doğa resimleri ve reklamlarla dolu dergiler olduğu anlaşılacaktır. Resimlerki, bu dergileri takip edenler iyi bilirler, dünyanın bin türlü coğrafyasını gözlerimizin önüne getirir.
Öyleyse ne duruyorsunuz. Hadi buyurun bunları kullanın. Rahatlıkla kullanın ve kaynak gösterin. Olmadı çocukları teşvik edin. Öyle ki sonunda size kimsenin ihtiyacı kalmasın.
Bir ara derlerdi ya "Coğrafya bilmem ne dağının yükseltisini öğreten, bilmem hangi ülkenin başkentini belleten ezberci ders" Şimdi tam da şöyle söyleyeceklerdir "Ha şu resim gösterilen ders mi? Geç onu.
Bu nokta da şu şekilde avunabiliriz. Biz o resimleri sistemli bir şekilde öğrenciye tanıtırız. Konuşmamız büyük bir ihtimal şöyle sürer; Bilimsel disiplinin çizgisinde...
Hızlı tüketim günümüz toplumunun temel felsefesi olduğuna göre. Kısa bir süre sonra size ihtiyacın kalınmadığı hissedilecektir. Bilenin bir tek siz olduğunuz günler geride kalmıştır artık. Her isteyen bilinene kolaylıkla ulaşacaktır.
Sonuç; coğrafya biliminin işlevsizliğidir.
Bunu biraz da olsa tiyatro - sinema savaşına benzetirsek yanılmayız. Baksanıza her dünya tiyatrolar gününde ağıt yakar dururlar. İnsanlar tiyatroya gelmiyor diye. Sonunda da cevabı kendileri verirler; Niye gelsinler ki evde oturup tv izlemek varken.
Çok yakındır, okul kapılarında öğrenci ayartmaya çaılşacağımız günler.
Magazin coğrafyası ülkemiz için yeni bir şey olsa da dünyada çoktan beridir tartışılan bir konu. Özellikle doğa turizmi işin içine girdiğinde değmeyin magazin coğrafyacılarının keyfine. Kapadokya'yı mı tanıtacaklar. Mangalda kül bırakmazlar. Sizin Erciyes volkanından çıkan bazaltik karakterli lavlar... diye başlayan cümlenizi kaç kişi dinleyecektir. Sakın sıkıcı olmayasınız.
Bu konula ilgili bir diğer mesele de bu magazin coğrafyası dergilerinin yazı kurulunda kaç coğrafyacının bulunduğudur. Sanırım hiç. Aslına bakılırsa bu durum sevindirici. Böyle bir çalışmada yer almak bilime ihanettir.
Yukarıdaki resim Vermeer'e ait eserin türkçe ismi "coğrafyacı" Bir ara wallpaper olarak kullanmıştım. Her karşısına geçtiğimde değişik yorumlarda bulunurken yakalmıştım kendimi. Bunlardan bir tanesi; coğrafyacıların evlerine kapandığı ve hiç birşeye kondurmadan etrafa baktığıydı. Haklıdır coğrafyacı meydan ..ştlara kalmıştır.
Bize kalan kütüphanelerde tozlanmaya bırakılmış, bilmem kaçıncı sayıdan sonra basılmamış coğrafya dergilerini bulup. Modern teknolojinin olanaklarıyla canlandırmaktır.

16 Aralık 2005 Cuma

İçki Yasağı

İstanbul'daki Öğretmen Evlerinin çoğunda içki yasağı başlamış. Bugüne kadar yasaklı iki öğretmenevi biliyordum; Bahçelievler ve Cankurtaran. Her yerde yasaklanacaktı da bizim gariban öğretmen evlerinde mi yasaklanmayacaktı. Haliyle beklenen oldu. Birileri toplumsal alan kullanımını değiştirmeye çalışıyor olmalı. Belki de bunun adına mekansal savaş denmeli. Toplumsal yaşam biçiminin ait olduğu etnik grup veya dini zümreye göre şekillendiği bir ülkede. Kendi yaşayış biçimini bir başkasının yaşayış biçimine üstün görme düşüncesi kaçınılmazdır. İş bu kadarla bitse bari eğer önü alınmazsa; kısa sürede bu tutum, başka yaşam biçimlerine tahammülsüzlük olarak kendisini ifade edecektir. Etmiştirde. Korkunç olanı bir intikam bir misilleme şeklinde olması. Madem türban denilen örtüyü kullandırmayacaksınız alın bakalım içki yasağı gibilerinden.
Kentler farklı yaşıyışların coğrafyasıdır. Ne kadar farlılık varsa o kadar kentsin demek yanlış olmaz. Esasında bu durumda tek başına yeterli değildir kentli olmak için farklılıklar coğrafyasında uyum da gerekmektedir. Bu uyum bir başkasının yaşamını, yaşamsal alanını kabul etmektir.
Bu noktada köy kültürünün nasıl olupta tersine bir evrim geçirerek kent kültürüne egemen olduğunun sorgulamasının tam da sırası. Söz konusu olay, son elli yılda meydana gelen bir değişimin irdelenmesiyle kolayca açıklanabilir. İslami yaşayış biçiminin kent merkezli olmaktan çıkıp köy merkezli olmaya başlaması veya olması. İçki yasağını bize daha iyi açıklayacaktır. Köyde farklılıklar affedilmez, köy aynılaşma üzerine kuruludur. Genel kabul bir başkasına benzemektir. Köyde en büyük ceza; cemaat dışı kalmaktır. Zaten kalamazsınızda. Köy kültürü farklı olanı süratle absorbe eder. Edemezse güç kullanır. Sonunda mı? O ya da bu şekilde başarır. İçki içilen yerler yasaklanacaktır. Olmazsa tecrit edilecektir.
Şimdi bir haritayı gözünüzün önüne getirin. İçki içilen yerlerin haritası. Kırmızı bir kalemle - ki daha belirgin olsun diyedir- çizildiğini de varsayın. Bir süre sonra kırmızı renkle gösterilen yerler daralacak ve gettolaşacaktır. Durumun vehameti kavranmıştır sanırım.
Bu noktada bir sonraki mekansal savaşın yaşanacağı yeri tahmin etmek zor olmasa gerek. Futbol tribünleri ve futbol kulüpleri. Kimbilir başlamıştır da benim gibi futbulla az ilgilenenlerin haberi yoktur.
Öğretmenevi iyi bir şeydir. Sosyal devletin son kaleleridir. Sözüm "Hala kalenini içinde yer aldığını" düşünenlere. Sorunun içki olmadığı belli elbette. Sorun; kamusal alanı, kimin nasıl kullanacağıdır. Yoksa yasağı koyanda bilir. İçki kullanımının bireysel bir seçim olduğunu. Ortada bir çatışma vardır ve bu çatışmanın varacağı nokta; öğretmenevlerinin kapatılmasıdır. Öğretmenevlerine sahip çıkalım.

2 Aralık 2005 Cuma

Burnout Sendrom

Belliydi bunun da başıma geleceği. Belliydi iyi bir şeyler lmayacağı. Kimisi havalardandır diyor malum bir aydır bir yağmur bir karanlık. Yüzüm kireç gibi. Talebe kısmı hemen anlar. Anlar ve saldırır. Zıvanadan çıkarmak için son hamle onlardan gelir. Aynada gördüm gözaltlarım kararmış. Durum vahim. Son bir aydır uyumakta, uyanmakta zorluk çekiyorum.
Öğretmen odasına girdiğimde Burnout oldum diye bağırdım. Şaşkın yüzüme bakakaldılar. Yahu anlayın işte MTS. Bakışların şiddeti, konumu, anlamsızlığı değişmeyince Büyük ayıbı açıklamak zorunda kaldım.
Mesleki Tükenmişlik Sendromu.
Vah vah dediler. Yazık oldu hocaya. Kimisi çay söyledi. Kimisi taziyelerde bulundu. Kimisi hafta sonu bir yerlere gitmemi önerdi.
MTS: Gelin size bir tanımını yapayım.
Kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemeyip hayal kırıklığına uğrayarak, yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi.
Araştırdım argo deyimiyle patinaj çekiyormuşum.
Her haltı musibetle öğrenen ben, bunu kitaplara havale edecek değildim ya.
Onca yılın sonunda zayıf düştüm sanırım.
Bulaşıcı olduğuna inanıyorum. Burnout Syndromun.
Hemen bir yerlerden ilaç falan bulun. Destekleyici önlemler alın. Sendromla ilgili bir konferansa katılın (Yılda bir yaparlar). Okul değiştirin. Kent değiştirin. Okula gittiğiniz yolu değiştirin. Birkaç hafta mesleğe yeni başlamış öğretmenlerle dolaşın. Onlar ne yapıyorsa zorlayın kendinizi, sizde yapın. Dersten kaçın. Okul zilinin sesini değiştirmelerini isteyin. Öğrencilerin saçlarını okşayın. Başka bir branşın dersine girin. Okula sabah erken gidin. Güzel bir kahvaltı yapın. Ve elbette bir süre benden uzak durun. Yoksa size Mesleğin bütün kötü taraflarını anlatırım. Daha doğru bir söyleyişle hatırlatırım.
Bir de, ne olur şu Maslach Tükenmişlik Ölçeğine meze olmayın. İstatistik adamı öldürür. Benden söylemesi.