30 Nisan 2009 Perşembe

Çelik Mommo'yu Tavsiye Etti

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ''Mommo-Kızkardeşim'' sinema filmini, ''aile bağlarını güçlendirdiği'' gerekçesiyle öğrencilere tavsiye etti.

Çelik, valiliklere gönderdiği genelgede, şu anda gösterimde olan ve yönetmenliğini Atalay Taşdiken'in yaptığı ''Mommo-Kızkardeşim'' adlı filmin, ''aile bağlarının güçlenmesi, kardeşlik bağları ve ilişkilerinin önemi, sevgi, şefkat ve merhamet duygularının hayattaki vazgeçilmezliği gibi hususları ön plana çıkarması açısından öğrencilere rahatlıkta tavsiye edilebilecek bir eser olduğunu'' belirtti. Çelik, ''daha önce '120' ve 'Son Gazi' filmlerinde olduğu gibi yerli ve eğitici özelliği olan eserlerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi bağlamında, ''Mommo-Kızkardeşim'' filminin de okullara ve öğrencilere tavsiye edilmesini'' istedi.

10 Bin Öğrenci Aynı Anda Fidan Dikti...

10 bin öğrencinin aynı anda 33 bin fidanı toprakla buluşturduğu etkinlik, dünya tarihinde bir ilk oldu.

Mersin, dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirdi ve 10 bin öğrenci aynı anda 33 bin adet harnup fidanı tohumlarını toprakla buluşturdu. Noter huzurunda gerçekleştirilen deneme ise sadece 3 dakika sürdü. Öğrencilerin kendi elleriyle yetiştireceği fidanlar, 2010 yılı Kasım ayında belirlenecek olan orman alanlarına dikilecek. Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Mersin İl Temsilciliği tarafından, küresel ısınma ve erozyonun bireysel olarak önlenebilmesine, katkıda bulunulması amacıyla düzenlenen etkinlik, Orman Bölge Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce de desteklendi. 'Bebek Fidan Projesi' kapsamında düzenlenen tarihi rekor denemesine Tevfik Sırrı Gür Stadı ev sahipliği yaptı. 9 bin 500 ilköğretim, 500 de ortaöğretim olmak üzere toplam 10 bin öğrencinin katıldığı ekimde her öğrenciye fidan tohumlarını ekebilmesi için poşetlerle toprak dağıtımı gerçekleştirildi.

Mehmetçik Öğrencilere Yakın İlgi Gösterdi

Bingöl’ün Yedisu ilçesindeki YİBO ve 3 köy okulundaki 350 öğrenciye Mehmetçik tarafından giyim malzemesi dağıtıldı.

Türkiye'nin en ücra köşesinde dahi vatan için canını hiç düşünmeden feda eden Mehmetçik, terörle mücadelede gösterdiği başarısını eğitime verdiği desteklerle de sürdürüyor. Mehmetçik önceki gün Yedisu YİBO ve üç köy ilköğretim okulunda okuyan öğrencilere eşofman, kaban, pantolon, gömlek ve çorap malzemeleri dağıttı. Yedisu YİBO salonunda düzenlenen törenle giyim malzemeleri öğrencilere verildi. 'İlk kez eşofmanım oldu' İlçe Kaymakamı Vefa Kaya, Milli Eğitim Müdürü Zeki Ulukan, rütbeli askerlerle birlikte öğrencilere giyim malzemelerini dağıttı. İlköğretim okulu 4. sınıf öğrencisi Derya Yakışan, ilk defa bir eşofmanının olduğunu söyleyerek Mehmetçiğe teşekkür etti. Berfin Sağlık isimli öğrenci ise ilçelerinde en çok Mehmetçik'ten destek gördüklerini belirtti. Giyim malzemesi dağıtım törenine askeri rütbeliler, İlçe Milli Eğitim Müdürü Zeki Ulukan, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Giyim malzemesi dağıtım törenine katılan askerler, çeşitli giysileri öğrencilere verirken yakın ilgi gösterdi. Yardım malzemesini alan öğrencilerin sevinçleri yüzlerine yansırken, Mehmetçiklere teşekkür etmeyi de ihmal etmediler.

Öğrenciler Temizlik Malzemesi Üretiyor

Bursa Yeşilyayla Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencilerince üretilen temizlik ürünleri piyasadaki ürünleri aratmıyor.

Okullarındaki atölyelerde ürettikleri ürünleri Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullara satan öğrenciler, hem meslek öğreniyor hem de aile bütçelerine katkıda bulunuyor. Okul Müdürü Akif Kasımoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1998 yılında ilköğretim okulu olarak planlanan bir binada eğitim öğretime başlayan Yeşilyayla Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nde yetersiz şartlara rağmen en iyi eğitimi vermeye çalıştıklarını belirtti. Okulda bilişim teknolojileri, elektrik, elektrik teknolojileri ve kimya bölümlerinde bin 250 öğrencinin eğitim gördüğünü ifade eden Kasımoğlu, öğrencilerin meslek öğrenmek için atölyelerde çeşitli deneyler yaptıklarını belirtti. Kasımoğlu, şöyle konuştu: ''Kimya bölümü öğrencileri çeşitli deneyler yapıyor, sonra malzemeleri musluklara döküyordu. Deneylerde boşa giden ham maddeleri nasıl mamul haline getiririz diye düşündük. Arkadaşlar okulda üretime yönelik bir çalışma yapılabileceğini söylediler. Önce sabun ürettik. Ardından deterjan, çamaşır suyu, yüzey temizleyicisi ürettik ve bunları okulumuzun temizliğinde kullandık'' diye konuştu. Kasımoğlu, ürünlerin gayet kaliteli ve kullanışlı olduğunu, kimya bölümü öğrencilerinin atölyelerinde öğretmenlerinin gözetiminde ürettikleri bu ürünlerin piyasadakilerden bir eksiği bulunmadığını kaydetti. Öğrencilerin bu ürünler sayesinde hem meslek öğrendiklerine hem de aile bütçelerine küçük de olsa bir katkıda bulunduklarına değinen Kasımoğlu, şunları söyledi: ''Ürünlerimizi Mesleki ve Teknik Eğitim Fuarı'nda tanıttık. Fuarda numunelerini dağıttığımız ürünlerimiz oldukça ilgi gördü. Kullananlar memnuniyetlerini dile getirdiklerinde cesaretimiz ikiye katlandı. Bunun üzerine üretime geçtik. Etiketlerini kendimiz tasarladık. Ambalajlarını İstanbul'dan getirdik. Ürettiğimiz, yüzey temizleme, sıvı el sabunu, cam sil ve çamaşır suyunu Yıldırım ve Osmangazi'deki Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullara satıyoruz. Sipariş üzerine üretim yapıyoruz. Ürünlerimizin Yeşilyayla EML olarak marka tescilini yaptırdık. Türkiye'de tescil alan tek okuluz. Piyasadan da talepler var ancak TSE belgesi istiyorlar. Bunu almak için de çalışmalara başladık. Geçen yıl 7 ton kadar üretimimiz oldu. Okulumuzun bundan ciddi bir kazancı yok. Amacımız öğrencinin gerçek bir iş üzerinde çalışması, üretmesi ve öz güven kazanması. Bunu da başardığımıza inanıyoruz. Sağlık Müdürlüğü'nden onaylı ürünlerimizin üretimi, paketlenmesinde tamamen öğrenciler çalışıyor. Mezun olan öğrencilerimiz, kendilerine iş yeri açarak gayet başarılı işler yapıyorlar. Ayrıca ürünlerin yurt içi ve yurt dışı marketlerde de satışa sunulabilmesi için Global Numaralandırma Sistemi'ne üye olduk. Ürünlerimizin barkotları var.'' Kasımoğlu, okulun fiziki şartlarının yetersiz olduğuna dikkati çekerek, ''Yetersiz imkanlarımıza rağmen öğrencilerimiz son derece başarılılar. Çok güçlü bir eğitim kadromuz var. Okulumuzun yeni, endüstri meslek lisesine uygun bir binaya ihtiyacı var. Bu konuda hayırseverlerden destek bekliyoruz'' dedi.

29 Nisan 2009 Çarşamba

KÜÇÜK BİR MOLA

Haftasonunu 2 günlük izin ile birleştirdim. Oğlum ve eşimle birlikte kısa bir tatil yapıp pazar günü döneceğiz. Tabii bu arada çantama ilk önce kitaplarımı yerleştirdim. Kitaplar tatille buluşunca benim için büyük bir keyif. Pazartesi günü yeni kitaplarla görüşmek üzere. Herkese şimdiden iyi haftasonları.

Karmaşık Problemlere Kolay Çözümler...

Denizli Özel Servergazi Fen Lisesi öğrencileri, matematikte çözülmesi zor olan birçok problemi, 'Fibonacci dizisi' kullanarak anlaşılır hale getirdi.

TÜBİTAK'ın Antalya'da düzenlediği proje yarışmasına katılan Abdullah Özer ve Kemal Ünlü, bölge birincisi ve Türkiye finalisti oldu. Projenin rehber öğretmeni Kurbani Kaya, Fibonacci sayılarına doğada çok sık rastlandığını belirtti. Bu sayıların Pascal veya Binom üçgeninde, Mimar Sinan'ın eserlerinde ya da Da Vinci'nin resimlerinde görüldüğünü kaydeden Kaya, "Fibonacci dizisinin altın örnekleri Selimiye ve Süleymaniye camilerinin kubbe ve minarelerinde gözlenebilir." diye konuştu.

İşte Önümüzdeki Yılın Takvimi...

2008–2009 eğitim öğretim yılının son günlerine geldiğimiz bu günlerde Milli Eğitim Bakanlığı 2009–2010 eğitim öğretim yılının çalışma takvimini açıkladı.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik imzasıyla yayımlanan genelgeye göre, 2008–2009 eğitim ve öğretim yılı 12 Haziran 2009 Cuma günü sona erecek. Genelgede 2009–2010 eğitim öğretim yılının “Türkiye'nin coğrafi konumu ve bölgeler arası iklim farklılıkları ile turizm sezonunun değişkenlik göstermesi nedeniyle öğrencilerin ve velilerin olumsuz etkilenmemesi için'' 24 Eylül 2009 Perşembe günü başlamasının kararlaştırıldığı bildirildi. Genelgeye göre 2009–2010 eğitim öğretim yılı ise 18 Haziran 2010 Cuma günü sona erecek. 2009–2010 eğitim-öğretim yılının ilk dönemi, 22 Ocak 2010 Cuma günü sona erecek ve yarıyıl tatili, 25 Ocak–5 Şubat arasında yapılacak.

ÖSS'ye Hipnoz Ederek Hazırlıyor...

Hipnoz uzmanı Dr. Nihat Uysal, ÖSS, SBS gibi sınavlara hazırlananları hipnoz seanslarıyla sınava hazırlıyor.

Hipnozun insanın beyninde bulunan birçok pencereden birinden içeri girerek çeşitli telkinlerde bulunmak olduğunu belirten Dr. Nihat Uysal, "Bu telkinler sayesinde hayati öneme sahip şeyleri hipnoz olanlara dikte ediyoruz. Yani bu duruma bilinçli bir bilinçsizlik hali diyebiliriz. Kişinin korkularından yavaş yavaş ayrıştığını telkin ediyoruz. Bu korkular sınav korkusu olabilir, heyecan olabilir, yanlış yapacağım kaygısı olabilir. Biz seanslarımızda bu korkuları birer uçan balona koyup uçuruyoruz ve bu balonlar uçtukça kişideki korku, kaygı gibi duygular yavaş yavaş azalıyor" dedi. Kendisine en çok gençlerin başvurduğunu da dile getiren Nihat Uysal, "Gençlerin gelme sebebi ise SBS, ÖSS, KPSS gibi sınavlara girmeden önce korku ve kaygılarını yok etmek. Biz bu gençlere yaptığımız seanslarda bu sınava binlerce kez girdiklerini söylüyoruz ve hipnozla bu sınavları kendisine tekrar yaşatıyoruz. Sınava girmeden 3-4 seans önce bu telkinleri veriyoruz ki kişi sınava girdiğinde korkuya kapılmasın. Örneğin bu telkinlerimizle öğrencinin soruyu ve doğruyu görme oranını 10'a katlayabiliyoruz. Bu sayede soruyu bütün halde görebiliyor ve doğru cevabı daha kolay bulabiliyor" şeklinde konuştu. Hipnozla başarı oranının yüzde 95-98 seviyelerinde olduğunun da altını çizen Uysal, "Örneğin 7. sınıf öğrencisi bir kızımız geldi. Sınava girdiğinde herkesin korkudan ağladığını ancak kendisinin daha önce bu sınavı yaşadığını ve bu nedenle çok sakin olduğunu anlattı. Çünkü biz kendisine hipnozla bu sınavı daha önce yaşattık. Böyle öğrenciler teşekkür için sonradan bana çok geliyor. Ama şunu belirtmek isterim hipnoz olmayan bilgiyi artırmaz. Sadece olanı yüzeye çıkarır" şeklinde ifade etti.

KÜÇÜK DÜNYA

Bir gün bir hoca geldi yanıma ve masamdaki kargodan yeni gelmiş dizili kitaplarımı görünce incelemek için izin istedi. Kitaplarımı inceledikten sonra bana Emine Işınsu'yu okuyup okumadığımı sordu. Hayır dedim daha tanışmadım. Mutlaka okumalısınız dedi. Hemen ilk siparişimde aldım Emine Işınsu'nun Küçük Dünya adlı kitabını. Gerçekten de tanışmakta geç kaldığımı düşündüğüm bir yazar. Küçük dünyasında yaşamaya çalışan Nur, annesinin üzerindeki baskısı ile hayatını sürdürmektedir. Üniversiteden mezun olduğu gün, bir karar verir. Artık annesinin hayatına müdahalesine izin vermeyecek ve evlenecektir. Kendisini çok seven Ferit ile evlenir ve Şanlıurfa'ya gelin gider. Kentin mistik havası Nur'u çok etkiler. Kentin örf ve adetlerin hala geçerli olduğunu gördükçe içten içe üzülür. Kocasının en yakın arkadaşı olan Murat arkeolojide asistanlık yapmaktadır. Nur'un da arkeoloji ilgi alanına girdiğinden Muratla çok güzel vakit geçirmektedir. Bu güzel ilişki zamanla aşka dönüşür ama kesinlikle kelimelere dökülmeden. Oldukça etkileyici bir kitap. Kitabın yeterince reklamı yapılmadığı için piyasada adı duyulmamıştır. Sizlerinde bu kitabı okuyup Nur'un o küçük dünyasını sizde görün bence. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.
Kitabın Arkasındaki Not:
Gidip de dönmez baba bir gün, yarım kalır, kalış o kalış...Delicesine bir yağmur yağıyordur, birden bir şimşek çakar, karar verilir, veriliş o veriliş... Hayal kırıklığının dile gelemeyeni, hem de gurura bulananı beterdir, biliniş o biliniş... Cebreder gündelik hayat, nefessiz bırakır, boğuntu o boğuntu... Yanı başındadır, dokunamazsın, lal dilini çözemezsin, arafta kalırsın temelli, duruş o duruş... Sorular yerli yerindedir de hep, cevaplar muallâktadır nedense, ahval o ahval...

Kitabın Adı: Küçük Dünya
Yazarı: Emine Işınsu
Yayınevi: Elips Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 163

28 Nisan 2009 Salı

Festival 2 Mayıs'ta Başlayacak...

Anadolu Üniversitesi Sinema Kültürünü Geliştirme Birimi ve öğrencilerin gönüllü çabalarıyla gerçekleştirilecek festival başlıyor.

Anadolu Üniversitesi Sinema Kültürünü Geliştirme Birimi ve öğrencilerin gönüllü çabalarıyla gerçekleştirilecek festival, 2 Mayıs'ta A.Ü Sinema Anadolu'da yapılacak açılış töreniyle başlayacak. Festivalin bu yılki onur konukları olarak belirlenen sinema sanatçıları Ekrem Bora ile Nebahat Çehre'ye ödülleri verilecek. Festivalin 'Sinemaya Emek' ödülünün bu yılki sahibi ise Yeşilçam emektarı yapımcı Necip Sarıcı oldu. Etkinlik kapsamında 'Sinema Kültürüne Katkı Ödülleri' adı altında açılan yarışmada 'En İyi Sinema Kitabı', 'En İyi Sinema Makalesi' ve 'Televizyonda Yayınlanan En İyi Sinema Programı' ödüllendirilecek

Yurtta Ses Bombası Paniği...

Üsküdar'da bir erkek öğrenci yurduna ait yemekhanenin penceresine bırakılan ses bombası patladı.

Edinilen bilgiye göre, Üsküdar Ferah Mahallesi Ferah Caddesi üzerinde bulunan Özel Ferah Yükseköğrenim Erkek Öğrenci Yurdu'nun yemekhanesinin penceresine kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce ses bombası bırakıldı. Saat 22.00 sıralarında patlayan ses bombası nedeniyle binada hasar oluştu. Bomba patladığı sırada yemekhanede kimsenin bulunmadığı öğrenildi. Polis öğrenci yurdu içinde ve çevrede incelemelerde bulundu. Vatandaşlar patlamanın şiddetini, "Patlama sırasında çok yüksek bir ses çıktı. Deprem olduğunu zannettik." diye ifade etti. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

Eğitim Fuarları Başlıyor...

Yurtdışında eğitim almak isteyenler için 100'den fazla okulun katılacağı eğitim fuarları başlıyor.

Yurtdışında üniversite, master, sertifika, lise veya dil eğitimi almak isteyenler için 100'ün üzerinde saygın okulların katılacağı Akare Yurtdışı Eğitim Fuarları düzenleniyor. 30 Nisan'a kadar sürecek olan fuar, Kıbrıs, İstanbul, Adana ve Antalya'da gerçekleşti. Bugün Ankara Sheraton Otel'de 14.00-19.00 saatleri arasında düzenlenecek fuar, 30 Nisan'da da İzmir Hilton'da gerçekleşecek. Ücretsiz organizasyonla, yurtdışında eğitim görmek isteyenlere direk bilgi almalarının kolaylığı sağlanıyor.

Lisede Tuhaf Ceza...

Burdur'da İstiklal Marşı'na katılmayan öğrencilerden ceza olarak 1 TL. para alındığı iddia edildi.
Öğrenciler birer TL. alındığını ileri sürdü. Burdur Anadolu Ticaret ve Ticaret Meslek Lisesi Müdürü Erol Şenol, "Öğrencilerimiz, ayakta beklememek için İstiklal Marşı'na katılmıyor. Bilerek okula geç geliyorlar. Ama cezayı uygulamaya koymadık" dedi.

Gençler Fikrini Savunamıyor...

Bağımsız Eğitimciler Sendikası tarafından Pi Grup’a yaptırılan araştırmada, Türk gençleri ile ilgili ilginç sonuçlar ortaya çıktı.

Bağımsız Eğitimciler Sendikası tarafından Pi Grup'a yaptırılan araştırma, Türk gençlerinin büyük bölümünün kendi işinin patronu olmayı planlamadığını ortaya koyarken, gençlerin iş kurmayı ve yürütmeyi “imkansız” ya da “çok zor” olarak değerlendirdiğini de gözler önüne serdi.
Araştırma, gençlerin, karşı cins ile ilişkide reddedilme korkusu yaşarken en fazla, beğenilme ve sevilme konularından tedirgin olduğunu da ortaya çıkardı. Bağımsız Eğitimciler Sendikası (BES) tarafından Pi Grup'a yaptırılan araştırma, Türk gençlerinin büyük bölümünün kendi işinin patronu olmayı planlamadığını ortaya koyarken, gençlerin iş kurmayı ve yürütmeyi “imkansız” ya da “çok zor” olarak değerlendirdiğini de gözler önüne serdi. BES tarafından Pi Grup'a yaptırılan “Gençlik ve Gelecek Araştırması” Türk gençliğinin geleceğe yönelik beklentilerini ve kendine olan inancını ortaya koydu. Araştırmaya, 1719 genç arasında yapılırken, yüzde 46.7'sini bayanlar oluşturdu. Araştırmaya katılanların yüzde 57.4'ünü 18-24 yaş arası, yüzde 42.6'sını ise 25-30 yaş arası gençlerden oluştu. Gençlerin yüzde 22.7'si üniversite, yüzde 66.3'ü lise, yüzde 3.5'i lisansüstü, yüzde 7.5'i ise ilkokul mezunlarından oluştu. Araştırmaya göre, Türk gençlerinin yüzde 70.93'ü kendisine güvenirken, yüzde 11.32'si güvensiz, yüzde 17.85 ise bu konuda kararsız. Eğitim sisteminin “kendi kendime yeterim duygusu” aşıladığına inananların oranı ise yüzde 19.58 olurken, yüzde 66.51'i ise inanmıyor. Bu konuda fikri olmayanların oranı ise yüzde 13.91'i buluyor. Gençlerin yüzde 70.43'ü okulda, işte ve diğer ortamlarda fikirlerini rahatça dile getirdiğini belirtirken yüzde 16.51'i rahatça açıklayamadığını belirtiyor. Bu konuda da kararsızların oranı yüzde 13.06'yı buluyor. TÜRK GENCİ FİKRİNİ SAVUNMUYORAraştırmaya göre, Türk gençlerinin yüzde 44.80'i bir fikri savunduğunda yalnız kaldığını görse dahi fikrini savunmaya devam ederken, yüzde 33.64'ü savunmaktan vazgeçiyor. Yüzde 21.56'sı ise bu tür bir durumda ne yapacağını bilmiyor. Gençlerin yüzde 30.23'ü ise herhangi bir konuda karar alırken her şeyi kaybetme riskine girebileceğini belirtirken, yüzde 55.09'u riske girmiyor. Bu konuda da kararsız olanların oranı yüzde 14.68 oldu. Türk gençlerinin yüzde 25.62'si bir konuda kriz yaşandığında çözüme kavuşturmak için mücadele ederken, yüzde 46.07'si gibi önemli bir bölümü ise konuyu kapattığını açıkladı. Bu tür bir kriz ortamında kararsız olan gençlerin oranı ise yüzde 28.31'i buldu. GENÇLER “MADDİ GÜCE” İNANIYORTürk gençleri bir kişinin kuvvetli bir özgüvene sahip olabilmesi için maddi güç ve bilgi birikimi olması gerektiğine inanıyor. Gençlerin yüzde 19.01'i kuvvetli özgüven için maddi güç olması gerektiğine inanırken, yüzde 15.15'i bilgi birikimi olması gerektiğini, yüzde 12.94'ü güçlü aileye ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Liderlik vasfına ihtiyaç olduğuna inananların oranı yüzde 12.06 olurken, yüzde 11.02'si cesarete inanıyor. Gençlerin yüzde 8.55'i ise bu konuda da kararsız. Araştırmaya göre gençlerin yüzde 57.69'unun ailesi, çocuklarının aldığı kararları genelde desteklerken, yüzde 31.04'ünün ailesi ise desteklemiyor. Gençlerin yüzde 74.12'sinin arkadaş çevresi ise aldığı kararları desteklerken yüzde 19.4'ünün arkadaş çevresi fikirlerini desteklemiyor. GENÇLER, KARŞI CİNSE BEĞENİLME VE SEVİLME KORKUSU YAŞIYOR Araştırma, genlerin karşı cinse yönelik olarak özellikle beğenilme ve sevilme korkusu yaşadığını da ortaya koydu. Gençlerin yüzde 27.95'i karşı cinsle arkadaşlık kurarken en çok sevilip sevilmeyeceği yönünde tedirgin olurken, yüzde 26.04'ü ise karşı cinsin isteklerini karşılama konusunda tedirgin oluyor. Yüzde 20.48'i beğenilme korkusu yaşarken, yüzde 14.95'i ise bir sorun yaşanıp yaşanmayacağından korku duyuyor. Araştırmaya göre, gençlerin yüzde 37.67'si ise karşı cinsle ilişkilerinden reddedilme korkusu yaşıyor. Reddedilme korkusu olmayan gençlerin oranı yüzde 48.55 olurken yüzde 13.78'i ise bu konuda kararsız. GENÇLER, BAŞARILI OLMAK İÇİN İŞ FİKRİ VE SERMAYEYE GÜVENİYORAraştırmaya göre, gençler iş kurmak ve başarılı olmak için iş fikrine ve sermayeye ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Gençlerin yüzde 35.56'sı iş kurmak ve başarılı olmak için en önemli unsurun iş fikri olduğunu, yüzde 23.20'si sermaye olduğunu, yüzde 15.01'i tanıtım ve reklam, yüzde 11.82'si ise planlı ve sıkı çalışma olduğunu belirtiyor. Yüzde 10.29'u özgüvene ihtiyaç olduğunu kaydederken yüzde 4.12'si ise hazır müşteriyi en önemli unsur olarak görüyor. Buna karşın gençlerin yüzde 67.93'ü ilgilendiği bir konuda dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeleri takip etmezken, takip edenlerin oranı ise sadece yüzde 15.66'da kaldı. GENÇLER PATRONLUĞU DÜŞÜNMÜYORAraştırmaya göre, gençlerin büyük bir bölümü şimdi veya gelecekte patron olmayı düşünmüyor. Gençlerin yüzde 30.71'i patron olmayı düşündüğünü belirtirken yüzde 57.57'si ise patron olmayı ne şimdi ne de gelecekte hiç düşünmüyor. Gençlerin yüzde 11.72'si ise kararsız. Gençlerin yüzde 32.06'sı sıfırdan bir iş kurmayı “çok zor” olarak görürken yüzde 23.17'si ise “imkansız” olarak değerlendiriyor. Yüzde 19.08'i “olabilir” diye düşünürken, yüzde 11.15'i yapabileceği tek şeyin sıfırdan bir iş kurmak olduğunu belirtiyor. Bu konuda kararsız olanların oranı da yüzde 14.54'ü buluyor. Gençlerin yüzde 70.18'i ise başka bir ülkede yaşasaydı daha aktif olacağını ve konumunun daha iyi olacağını düşünüyor.

MAKBER

Okuma zevklerimizin çoğu noktada uyuştuğuna inandığım canım arkadaşım Nilay’ın tavsiyesi üzerine okuduğum bir kitap. İyi ki almışım, iyi ki okumuşum bu kitabı. “Makber” yazarın ilk romanı. Aynı zamanda psikiyatrist olan yazar Cem Mumcu’yu hikâyeleri ile tanıyoruz. Bu ilk romanında Cem Mumcu doğum ve ölüm temalarını işlemiş. Kurgusuyla, olayları anlatılış biçimi ile oldukça değişik ve güzel. Sözcükleri öyle bir güzel dizmiş ki, ben bazı bölümleri tekrar tekrar dönüp okudum. Mesleğinden ötürü olsa gerek ki, felsefik ve psikolojik betimlemeleri yaparken kalemini ustaca kullanmış. Canım arkadaşım Nilay’a buradan bir kez daha çok çok teşekkürler, beni böyle çok güzel bir romanla tanıştırdığı için. Ben okudum çok beğendim sizlere de kesinlikle tavsiye ediyorum.
Kitabın Arkasındaki Not:
Bilmek istediğimiz, anlamak istediğimiz, çözmek istediğimiz ne? Kendi içimizde, sevgilimizin gözlerinde, doğmuş veya doğacak çocuklarımızda, televizyonda, sinemada, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda aslında neyi arıyoruz? Ayrıntılar mı merak ettiğimiz? Yoksa bütün ayrıntılarda aradığımız aynı şey mi? Ayrıntılar üstümüze bu denli şiddetle yağarken asıl sorumuza bu dehşetli gürültünün içinden bir cevap bulabiliyor muyuz? Niye burada olduğumuzu, niye gideceğimizi, gideceğimizi bile bile niye burada olmayı sürdürmeyi seçtiğimizi bilmeye, anlamaya mı çalışıyoruz? Aradığımız o tek, ilk ve son cevabı bulmak umuduyla okumadık mı bütün kitapları?
Kitabın Adı: Makber
Yazarı: Cem MUMCU
Yayınevi: Okuyan us Yayınları
Sayfa Sayısı: 105

27 Nisan 2009 Pazartesi

Türk Kemankeşlerinin Kuvvet ve Çevikliklerine Dair

1937 YILINDA BAŞLATILAN TÜRK OKÇULUĞUNU TEKRAR CANLANDIRMA PROJESİ MALESEF YETMİŞ KÜSÜR YILDIR BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANMIŞTIR. ÖZÜNDEN YOKSUN GÜNÜMÜZ OKÇULUĞUDA İSTENİLEN BAŞARIYI SERGİLEYEMEMİŞTİR. FERDİ ÇABA VE KABİLİYETLERİYLE BAŞARILI OLAN SPORCULARIMIZDA DESTEKLENMEYİP, SAHİP ÇIKILMAMIŞTIR. AMA BU GÜN BİRİNCİSİ YAPILAN TÜRK OKÇULUK ÇALIŞTAYIYLA BU CANLANMA NEZİH BİR GURUP' LA TEKRAR BAŞLAMIŞTIR. BEN DE BU GÜNÜN ANISINA SÜLEYMAN KANİ İRTEM' İN 1939 YILINDA KALEME ALDIĞI TÜRK KEMANKEŞLERİ KİTABINDAN KÜÇÜK BİR ALINTIYI SİZE SUNMAK İSTEDİM.
-

- Ok, yay ve kılıç üniversiteye girdi
-

Makbul İbrahim Paşa Atmeydanındaki sarayını ikmal edince Kanuni Sultan Süleymanı davetle bir ziyafet vermişti.
Tozkoparan İskender bu ziyafet eğlenceleri arasında beş demir kalkanı birbiri içine yerleştirdi, at üstünde havale ettiği bir gönder ile hepsini deldi.
Bu kalkanlar 1000 (1579) tarihlerine kadar Yeniçeri talimhanesinde asılmış dururdu; görenler Tozkoparana hayır dualar ederlerdi.
Tozkoparan yayı iki ayağına bırakıp asla kımıldamayarak sol eli ile kabzayı yapışır, sağ eliyle tuncunu sıyırır, öyle kurardı.
Kalkan oyununu görerek memnun kalmış olan Kanuni pehlivanı huzuruna celbetti; böyle yay kuruşunu da seyrettikten sonra
- Bir sığır denlu kuvvetin var!
Diye takdirde bulunarak 30 akçalık ulufesini eliyle çıkardı.

Kemankeşlerin muvaffakiyet için idmanı hiç bırakmamaları kat’iyyen lazım olduğunu ispat edecek hal ve misaller çoktur.
Tozkoparan gibi en namdar bir atıcının Şücağ ile müsabakasında muvaffak olmak için yıllarca uğraştığını itiraf etmesi bu noktanın ehemmiyetini büsbütün tebarüz ettirir.
Böyle iken Tozkoparan lodos menzilinde Şücuağı geçememiştir.O tecrübesinde muvaffakiyetsizliğe uğradıkça:
- Ah ! Bu Bursalı Şücuağın lodos menzili ! Ben de bunu bir tabilsem !
- Diye göz yaşı dökerdi ! Tozkoparan bu tahassür ile dünyadan gitmiş,Şücağın lodos menzili Kanuni zamanında Miralem Boşnak Ahmed ağanın zuhuruna kadar atılmamıştır.
Ahmed ağa Kanuninin daha şehzadeliğinde has kulları arasında fevkalade kuvvetiyle şöhret bulmuştu. Odun yükiyle bir eşeği elma gibi taşırdı; yüklü bir devenin altına girer, hayvanın ayaklarını yeren keserdi; Rodos fethinde Sultan Süleymanla Anadoluya giden orduda iken bir kantar çeker demir top yuvarlağını dirseğini bir yere dayamadan avucunun ortasında kaldırmıştı;Rodos muhasarasında kaleden atılan birer kantarlık taşları böyle kaldırırdı.Bir defa padişahın huzurunda iki koyunu iki elinin birer parmağına geçirmiş, bir kasap yüzünceye kadar ikisini de öyle muallak tutmuştu. N e kadar yüksek at olsa ayağını üzengiye basmadan binerdi. Görenler takdirden kendilerini alamazlardı. Sultan Süleyman da tahsin ile beraber:
- Nihayet kendini helak edeceksin !
Diyerek ata böyle binmekten men etmişti.
( Sayfa ; 66-67) DEVAM EDECEK …

KARANLIK MASUMİYET

Haftasonu okuduğum bir diğer kitap. Severim yeni yazarlarla tanışmayı, yeni yazarlar, yeni insanlar, yeni dünyalar demek benim için. Fakat bu sefer sevemedim ben bu yazarı ve yazdıklarını. Psikoloji, felsefe, korku, fantastik hepsinden bir şeyler katayım derken bence karman çorman birşey olmuş çıkmış. Bir türlü kitabın içine giremedim. Üniversite öğrencileri olan Serdar-Mehtap-Leyla arasındaki üçlü ilişkiyi her yönüyle anlatmaya çalıştıysa da kelimelerin sihirli gücünden yeterince yararlanamamış. Herşey havada kalmış. Durum böyle olunca bende bir türlü sevemedim, benim için zaman ve para kaybıydı.
Kitabın Arkasındaki Not:
Cehennem gibi bir kent. Bir üniversitenin içyüzü. Soğuk, karanlık, umutsuz hayatlara mahkum gençler. Liberal-rasyonel güneşin altındaki karanlık cennet. Ve kendi gerçekliğini bulmak için gerçekötesine yapılan bir yolculuk. Peki metafiziğin ötesinde bizi ne bekliyor?Belki ruhları gösteren bir ayna, hatta belki de umut...Karanlık Masumiyet, korku, fantastik, politik ve psikolojik kurgu türlerinin kaynaştığı alegorik bir roman. Diğer anti-ütopyalardan ayrılan en önemli özelliğiyse, geleceğimizi değil bugünümüzü anlatması. Ne kadar korkunç bir çağda yaşadığını görmekten korkmayanlar için...
Kitabın Adı: Karanlık Masumiyet
Yazarı: Sinan Tamer
Yayınevi: Telos Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 129

İklim Koşulları Erteletti...

2009-2010 eğitim öğretim yılı, iklim koşulları nedeniyle sorun yaşanmaması için 24 Eylül 2009’da başlayacak.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik imzası ile 2009-2010 Eğitim Öğretim Yılı Çalışma Takvimi yayımlandı. Çalışma takviminde, Her derecede ve türdeki eğitim ve öğretim kurumlarında 2008-2009 eğitim-öğretim yılının 12 Haziran 2009 Cuma günü sona ereceği, 2009-2010 eğitim-öğretim yılının 07 Eylül 2009 Pazar günü başlayacağının genelge ile belirlendiği anımsatıldı. Ancak, Türkiye'nin coğrafi konumu itibariyle bölgeler arası iklim farklılıkları ile turizm sezonunun değişkenlik göstermesi nedeniyle öğrenci ile velilerin olumsuz etkilenmemeleri amacıyla 2009-2010 eğitim-öğretim yılının 24 Eylül 2009 Perşembe günü başlamasına karar verildiği kaydedilen takvimde, bu çerçevede, 2009-2010 eğitim-öğretim yılı çalışma takviminin şu şekilde düzenlendiği bildirildi: “2009-2010 eğitim-öğretim yılı;Birinci kanaat dönemi 24 Eylül 2009 Perşembe günü başlayacak ve 22 Ocak 2010 Cuma günü sona erecektir. Yarı yıl tatili, 25 Ocuk-05 Şubat 2010 tarihleri arasında yapılacak. İkinci kanaat dönemi, 08 Şubat 2010 Pazartesi günü başlayacak ve 18 Haziran 2010 Cuma günü sona erecek. -2010-2011 eğitim ve öğretim yılı 13 Eylül 2010 Pazartesi günü başlayacak.” Takvimde ayrıca ÖSS'ye girecek öğrencilerin ÖSYM'deki işlemlerinin zamanında gerçekleştirilebilmesi için gerekli titizliğin gösterileceğinin altı çizildi.

Rapor Almaya Gerek Yok...

Milli Eğitim Bakanlığı, bir milyon lise son sınıf öğrencisini yakından ilgilendiren bir karar aldı.

Üniversite sınavına hazırlandığı için hastanelerden rapor alarak ders çalışan veya dershaneye giden öğrencileri rahatlatan bakanlık, 'rapor' yerine 'velinin yazılı başvurusunu' yeterli saydı. Halen 20 gün 'özürsüz', 25 gün de rapor alarak 'özürlü' devamsızlık yapabilen lise öğrencileri artık 25 günlük özürlü devamsızlıkları için de rapor almak zorunda olmayacak. Sadece lise son sınıf öğrencilerine verilen bu imkanla 'öğrenci velisinin okul müdürlüğüne yazılı olarak başvurması halinde beyan edeceği süre' de özürlü devamsızlıktan sayılacak. Ancak genelgeye göre özürlü ve özürsüz devamsızlık süresi 45 günü yine geçemeyecek. Yeni uygulamanın gerekçesini açıklayan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Öğrencileri sahte rapor almaya teşvik etmek doğru değildi. Rapor, aslında birbirimizi kandırma anlamına geliyordu." dedi. Bakan Çelik, 'özürlü devamsızlık' konusu ile ilgili illere gönderdiği genelgede, 'ortaöğretim kurumlarında öğrenim gören son sınıf öğrencilerinin yıl boyu yoğun bir çalışma temposu göstererek ÖSS'ye hazırlandıklarını' kaydetti. Öğrencilerin 'sınav streslerinin azaltılması, derslere motivasyonlarının sağlanması ve sınavlara psikolojik olarak daha rahat girmelerini' amaçladıklarını vurgulayan Hüseyin Çelik, "Bu yıla mahsus olmak üzere yönetmelikte belirtilen özürlerin yanı sıra öğrenci velisinin okul müdürlüğüne yazılı olarak başvurması halinde beyan edeceği sürenin de özürlü devamsızlıktan sayılması, öğrenci ve velilerine moral kazandıracaktır." ifadesini kullandı. Geçmiş yıllarda da devamsızlık sürelerine ilave olarak ÖSS'nin yapılacağı hafta lise son sınıflar 'izinli' sayılmıştı. Her yıl özellikle ÖSS'ye bir-iki ay kala öğrenciler özürlü ve özürsüz devamsızlık haklarını kullanıyor, özürlü devamsızlık günleri için ise sağlık ocakları ve hastanelerden rapor alıyordu. Bu durumdan Sağlık Bakanlığı, hastane, sağlık ocakları ve doktorlar rahatsız oluyor, öğrencilerin de 'sahte rapor' almaya teşvik edilmesi, eleştiriliyordu. Yenİ öğretİm yılı 24 Eylül'de başlayacak Ramazan Bayramı sebebiyle eğitim öğretim yılının açılışını 2,5 hafta erteleyen Milli Eğitim Bakanlığı, çalışma takvimini belirledi. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından illere gönderilen takvime göre, 2009-2010 eğitim öğretim yılı 24 Eylül 2009 Perşembe günü başlayacak. 18 Haziran 2010 Cuma günü de tatile girecek. Okulların açılışının 17 gün ertelenmesi, kapanışın ise bir hafta geciktirilmesi sebebiyle önümüzdeki öğretim yılında 177 gün eğitim yapılacak. Mevzuatta 180 gün eğitim yapılması 'esas' iken, kapanış tarihinin haftanın ilk üç gününe denk gelmesi halinde eğitim süresinin 177'ye çekilebileceği öngörülüyor. Öğrenciler 25 Ocak ile 5 Şubat 2010 tarihleri arasında yarıyıl tatili yapacak.

26 Nisan 2009 Pazar

UZAK YILDIZ

Haftasonu okuduğum iki kitaptan biri de Latin Amerikanın en büyük yazarlarından olan Roberto Bolano'nun kitabı "Uzak Yıldız". Türkçeye çevrilende ikinci romanı. Şili'nin sosyal ve siyasi hayatı anlatan, Şili insanın portresini çizmiş yazar bu romanında. Şili de 1973 yılında Pinochet'in diktatörlüğü altında bir grup şiir ve edebiyat sevdalılarının ve aynı zamanda solcuların oluşturturdukları şiir atölyesindeki olan biteni anlatmaktadır ve bu genç şiir ve edebiyat düşkünü gençlerin hayatlarının nasıl değiştiğini de anlatmaktadır. Yazar biraz da kendi yaşamından kesitler sunmuş olabilir biz okurlara. 2003 yılında hayatını kaybeden yazar, böylesi yeteneğin karşısında. oldukça az ilgi ve destek gördüğünü düşünüyorum. Ben bu kitabı okurken Şili'nin sokaklarındaydım. Şili'deki insanları tanımış oldum. Ben çok büyük bir keyifle okudum, sizlere de öneririm.
Kitabın Arkasındaki Not:
Uzak Yıldız, Latin Amerika edebiyatının en büyük isimlerinden Roberto Bolaño'nun Türkçeye çevrilen ikinci romanı. Şili'nin karanlık yılları 70'lerde edebiyat hayatını altüst eden bir şiddet ortamında geçen roman, tuhaf bir "sanatçı" üzerinden topluma keskin bir bakış getiriyor. Bolaño'dan Katil Fahişeler de Metis'in yayın programında.

Kitabın Adı: Uzak Yıldız
Yazarı: Roberto Bolano
Çeviren: Zerrin Yanıkkaya
Yayınevi: Metis Yayınları
Sayfa Sayısı: 131

25 Nisan 2009 Cumartesi

E-okul Okul Bilgisi

Okul, çeşitli bilgilerin okutulup öğretildiği yerdir. Okuyup yazmadan, en ileri bilimlere kadar bütün bilgiler okullarda verilir. Kelimenin anlamı sonradan daha da genişleyerek, çeşitli dallarda belli bir fikri veya tarzı gösteren ifade almıştır: Felsefe okulu, edebiyat okulu gibi...
İnsanları küçük yaşlarından itibaren yetiştirmek fikri, çok eski çağlardan beri vardı. İlk kurulan okullar, daima dinî müesseselerde, din eğitimiyle beraber yürütülmüştür. Eski Yunan'da Akademas adındaki bilginin evinin bahçesinde vermeye başladığı derslerle, özel okullar da eğitim çabasına katılmışlardır. Sonradan ihtisas topluluklarına "akademi" denmiştir. Roma'da hemen her ev bir okul sayılmış, M.Ö. 3. yüzyılda da ilk dilbilgisi okulları açılmıştır. Daha sonra "şehir" ve "imparatorluk" okulları kurulmuştur.
Ortaçağ'da okullar yeniden kiliseye bağlanmış, bu eğitim tarzında tartışmaya, fikir münakaşasına yer verilmemiş ve öğretmenin dediği dedik olarak kabul edilmiştir.
Bizde de okullar camilerin, mescitlerin yanı sıra gelişmiştir. Eğitimin temeli de Kur'an öğrenimi olmuştur. Mahalle okulları (sübyan mektepleri) bugünkü ilkokulların yerineydi. Sübyan okullarından sonra, orta ve yüksek öğrenim veren medreseler, askerî ve mülkî sınıfları yetiştiren saray okulları vardı. Bunların en yükseği de, Enderun'du. (Bak ENDERUN).
Tanzimat'tan sonra eğitim sistemimizde ilk büyük değişiklik yapıldı. Cumhuriyet' ten sonra, 1924'te mahalle okulları Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. 1926'da da tamamen kaldırılarak, yerini ilkokullara bıraktı. Bugün ilkokullar bütün memlekete yaygın bir hale gelmektedir. Ayrıca eğitim sistemleri de modern metodlara uydurulmaktadır.
Türkiye'de ilkokul çağından sonra öğrenim, orta ve yüksek olmak üzere ikiye ayrılır. Orta öğrenim iki safhadır: Ortaokul ve lise. Ortaokul ilköğretime bağlı olup, 3 yıl sürer. Lise ise 4 yıl sürer. Lisede ikinci yıldan itibaren öğrenciler "fen", "edebiyat" veya "eşit ağırlık" olmak üzere üç kola ayrılırlar Lise bitirdikten sora da üniversite eğitim başlar. Ayrıca ülkemizde çeşitli özel okular ve kolejler, yabancı bazı liseler vardır, buralarda yabancı dillerde daha geniş öğretim yapılır. Bunların bazıları 4 yerine 5 yıldır. Orta dereceli okullar arasında meslek okulları ve teknik öğretim yapanlar da vardır.
Yüksek öğrenim, liseyi bitiren öğrencilerin girdiği Tıbbiye, Teknik Üniversite Edebiyat Fakültesi gibi ihtisas okullarıdır.
E-okul iyi bir okulda okumanızı en içten dilekleriyle temenni eder.

Tiyatro Festivali Başlıyor...

Fatih Üniversitesi Tiyatrosu "Tiyatro Fatih" daha önce ulusal boyutta düzenlediği tiyatro festivalini bu yıl uluslararası boyuta taşıyor.

27 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek "Fatih Üniversitesi Uluslararası V. Tiyatro Festivali"ne yurtiçi ve yurtdışından birçok tiyatro grubu katılıyor. Sakarya Üniversitesi Gençlik oyuncuları, Pavlador Kazak Tiyatrosu, Azerbaycan Diller Ünivesitesi Tiyatrosu, Kadir Has Üniversitesi ve Azerbaycan Kafkas Üniversitesi Tiyatrosu bu gruplardan bazıları. Festivalde çeşitli dillerde tiyatro oyunları, tiyatro sanatçıları ile söyleşiler, atölye çalışmaları, müzik dinletileri ve açık hava gösterileri gerçekleştirilecek. Tüm etkinlikleri Fatih Üniversitesi D Blok Konferans Salonu ve çeşitli mekânlarında yapılacağı festivalin acılışı ise 27 Nisan Pazartesi saat 20.30'da İstanbul Devlet Tiyatroları Şişli Cevahir Sahnesi'nde yapılacak. Emektar tiyatro sanatçılarına çeşitli hediye ve plaketlerin verileceği gecede Tiyatro Fatih de yeni oyunu Eylül Zaman İçinde'nin ilk gösterimini yapacak.

24 Nisan 2009 Cuma

Öğrencilere Kötü Haber

Milli Eğitim Bakanlığı'nın ücretsiz ve burslu okutulacak öğrencilerle ilgili yeni yönetmeliği

Milli Eğitim Bakanlığı'nın ücretsiz ve burslu okutulacak öğrencilerle ilgili yeni yönetmeliğine göre özel okullardan yüzde 100'ün dışında "kısmi burs" alan öğrenciler bu destekten mahrum kalacak. - Yasaya göre özel okullar, öğrencilerinin en az yüzde 3'ünü ücretsiz okutmak zorunda. Bu oran Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yüzde 10'a kadar çıkarılabiliyor. Ancak birçok okul, öğrencilerin yüzde 3'ünü bedava okutmak yerine; o öğrencilerin bursunu yüzde 25, 50 ve 75 gibi oranlarda daha çok öğrenciye dağıtıyor, böylece burstan yararlanan öğrenci oranı yüzde 20'lere yaklaşıyordu. Devlet de bunun karşılığında özel okullardan vergi almıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı bu uygulamaya son verdi. Artık özel okullar ücretsiz öğrenci kontenjanına ayrılan bursu, daha fazla öğrenciye bölüştüremeyecek. Bunun sonucunda da yüzde 3'lük dilimin dışında kalıp da bugüne kadar kısmi burs alan öğrencilerin bursları kesilebilecek. Düzenlemeye tepki gösteren öğrenci velisi Neşe Türken, “Bütün dünyayı saran bir ekonomik krizden bahsediyoruz. Biz veliler olarak daha fazla indrim ya da burs talep etme noktasına geldiğimizde bunun tam tersiyle karşılaştık. Yeni yönetmelikle eskiden aldığımız bursları da kaybedebileceğimizi öğrendik. Kınıyoruz” dedi. Yeni yönetmeliğin 16'ncı maddesinde ücretsiz kontenjandan ayrı olarak öğrencilere kırtasiye yardımı, harçlık ve benzeri destek verilebileceği belirtilse de okullar vergi yükümlülüğü nedeniyle bu maddeye sıcak bakmıyor. Avrupa Koleji Genel Müdür Yardımcısı Ebru Arpacı, “Biz indirim dahi yapmış olsak, yaptığımız indirimleri yansıtamayacağız. Velilerimizden tam KDV almak durumunda kalacağız” diye konuştu.

Başarıya Götürecek Beslenme...

Sağlık Bakanlığı, ÖSS'ye iki aydan az bir zaman kala, sınava girecekler için uyarıda bulunarak, sağlıklı beslenme önerilerini sıraladı...

Sağlık Bakanlığı, ÖSS'ye iki aydan az bir zaman kala, sınava girecekler için uyarıda bulunarak, sağlıklı beslenme önerilerini sıraladı. Bakanlık, özellikle halk arasında şeker ve şekerli besinlerin dikkati ve algılamayı artırdığına yönelik yanlış inanışlar bulunduğunu belirterek, karbonhidrattan zengin bu besinlerin tam tersi bir etkiyle gevşemeye neden olduğunu ve bu nedenle de şeker, şekerleme yerine, kuru üzüm, erik, kuru incir ya da A ve C vitaminlerinin zengin olduğu taze meyve ve sebzelerin tercih edilmesi gerektiğine işaret etti. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, öğrencilerin sınav öncesi ve sınav sabahı yoğun stres içinde olduklarını, bu stres ve heyecanın ise insan vücudunun enerji tüketimini artırdığını belirtti. Sınavlarda hiçbir besinin başarıyı tek başına, mucizevbir şekilde etkilemeyeceğini vurgulayan Sağlık Bakanlığı, ÖSS'ye gireceklerin sınav öncesinde ve sınav esnasında uymaları gereken beslenme önerilerini şöyle sıraladı. İşte ÖSS'ye girecekler için başarıya götürecek sağlıklı beslenmeye ilişkin altın öğütler: -Öğrenciler için en önemli öğün kahvaltıdır. Düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlığı kazanılmalı ve sınav günü mutlaka kahvaltı yapılmalıdır. Gece boyu açlıktan sonra, vücudumuz ve beynimiz güne başlamak için acil olarak enerjiye gereksinim duyduğundan, kahvaltı yapılmadığı takdirde dikkat daha çabuk dağılmakta, baş ağrısı ve yorgunluk oluşmaktadır. Yeterli enerji ve besin öğelerini sağlayan bir sabah kahvaltısında; içecek olarak süt, taze sıkılmış meyve suyu, peynir, yumurta, birkaç dilim ekmek, pekmez-tahin, zeytin, domates, yeşil biber, salatalık, maydanoz veya meyve gibi dört besin grubunda yer alan besinlerden oluşan bir mönü bulunmalıdır. CİPS VE KOLADAN UZAK DURUN -Ders çalışırken, şeker ve şekerli besinler, cips, kuruyemiş, gazlı içecekler gibi besinler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları ve kuru meyvelerin tercih edilmesi önemlidir. -Açıkta satılan besinler, yeterince güvenilir ve temiz değildir. Ayrıca, uygun koşullarda muhafaza edilmedikleri için çabuk bozulma riski taşırlar. Bu nedenle, özellikle okul çevresinde açıkta satılan besinlerin kesinlikle satın alınmaması gerekmektedir. -Sınavdan bir gün önce kuru baklagiller gibi gaz yapıcı besinler, lif ve yağ içeriği yüksek besinlerin tüketiminde dikkatli olunmalıdır. -Halk arasında şeker ve şekerli besinlerin dikkati ve algılamayı artırdığına yönelik yanlış inanışlar bulunmaktadır. Oysa karbonhidrattan zengin bu besinler tam tersi gevşemeye neden olmaktadır. Bu nedenle sınav öncesi ve sınav esnasında; şeker, şekerleme gibi basit şekerlerin yerine, kuru üzüm, erik, kuru incir ya da A ve C vitaminlerinin zengin olduğu taze meyve ve sebze gibi besinler tercih edilmelidir. -Fırında veya ızgara olarak hazırlanmış balık, tavuk, et, yumurta, fındık, fıstık ve ceviz tüketilmelidir. Bu besinler protein içerikleri nedeniyle uyanık kalma ve enerjinin tamamen kullanılmasını sağlar, içerdiği yağ asitleri beyin hücrelerinin çalışmasında önemli rol oynar. -Sınav esnasında susamaya neden olacak yağlı ve tuzlu besinlerden kaçınılmalı, sınavda su tüketiminin yanı sıra, taze sıkılmış meyve suyu tüketmenin, hem sıvı ihtiyacını karşılayacağı, hem de konsantrasyonu artıracağı unutulmamalıdır. -Kafein içeren yiyecekler adrenalinin serbest kalmasına böylece stres düzeyinin artmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle günlük kahve tüketimin en fazla 2 fincan kahve/çay ile sınırlandırılması önemlidir.

Okul Müdürünün Araçına 9 Kurşun...

Ardahan İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından görevden alınan İmam Hatip Lisesi Müdürü Yakup Güler'in aracı kimliği belirsiz kişiler tarafından kurşunlandı.

Ardahan İmam Hatip Lisesi eski Müdürü Yakup Güler'in evinin önünde park halinde bulunan aracın arka kapısına 9 el ateş edildi. Kimliği belirsiz kişi ya da kişilerin depoyu hedef aldıkları; ancak bu hedefi tutturamadıkları ileri sürüldü. Polis, olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı. Güler, herhangi bir açıklama yapmadı. Yakup Güler, önceki gün sürpriz bir şekilde görevden el çektirilmiş, Güler'in görevden alındığını duyan İHL'li öğrenciler Hükümet Konağı önünde eylem yapmıştı.

Çocuklara Kürtçe İle Ulaşılacak...

'Eğitim Her Engeli Aşar' kampanyasında Türkçe bilmeyen aile ve çocuklara 'Kürtçe' ile ulaşılacak.

First Lady Hayrünnisa Gül'ün öncülük yaptığı engelli çocukların yaşamda ve eğitimde yer almalarını öngören "Eğitim Her Engeli Aşar" Kampanyası TRT-6 ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine uzanacak. Kampanyanın mimarı AK Parti İstanbul milletvekili Lokman Ayva, kampanya için hazırlanan tanıtım filmlerinin TRT- 6'da yayınlanmasını talep edeceklerini söyledi. Ayva, bu yolla, Kürtçe bilmeyen ailelere kampanyayı kolaylıkla anlatacaklarına dikkat çekti. En çok kayıt yaptıran 7 yere Hayrünnisa Gül'ün gideceğini söyleyen Ayva, kampanya ile ilgili ayrıntıları aktardı. Buna göre Milli Eğitim Bakanlığı'nın 81 ilde görev yapan il eğitim şube başkanları kampanya konusunda ayrıntılı olarak bilgilendirildi. Kampanya çerçevesinde yöneticiler, il ve o il çevresindeki engellileri belirleyecek. Çocukların eğitime kazandırılması konusunda aile nezdinde çalışmalar başlatılacak. Kampanya için, 'lise öğrencileri'nden destek istenecek. Bu öğrenciler özellikle, mezralarda ve uzak köylerdeki çocukların belirlenmesinde takviye güç olarak görülüyor. Ayva, önceki gün bir araya geldiği RTÜK yöneticilerinden de tam destek aldı. RTÜK, ceza olarak yayını durdurulan programların yerine kampanya tanıtımlarının yayınlanmasını planlıyor. Kampanya ile 300 bin olan engelli okur sayısının 450 bine çıkarılması amaçlanıyor. Kampanyaya siyasi partiler de destek veriyor.

Bayram Çocuklara Zehir Oldu...

ESKİŞEHİR'de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerinde üşüyen çocuklar birbirlerine sarılarak ağladı.

Atatürk Stadyumu'ndaki törenler yağmur altında ve soğuk havada yapıldı. Öğrenciler, öğretmenleri tarafından sabah saat 09.00'da stadyuma getirildi. Saat 10.30'aki törenin başlamasını bekleyen öğrenciler yağmurdan ıslandı, soğuktan üşüdü. Saat 12.00'ye kadar süren törende üşüyen çocuklardan bazıları birbirlerine sarılarak ağladı. Bazı öğrenci velileri stadyumdaki törenlerin ertelenmesi gerektiğini söyleyerek, "Çocuk bayramında bu çocuklar bunu hak etmiyor. Bir haftadır meteoroloji uyarıyor. Türkiye'nin her yerinde törenler iptal edilirken Eskişehir'de neden iptal edilmiyor " dedi. VALİ KILIÇLAR, "KAPALI ALANDA YAPACAK HALİMİZ YOK YA" Törene 1'inci Hava Kuvveti Komutanı Korgeneral Bilgin Balanlı, DSP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, CHP Milletvekili Murat Sönmez ve DSP Milletvekili Tayfun İçli ile birlikte törene katılan Eskişehir Valisi Mehmet Kılıçlar, çocukların üşüdüğünü belirten gazetecilere, "Yağmur yağmaz diye ümit ettik, çok fazla da yağmadı. Töreni yapmamız, ertelemekten daha uygundu. Çocuklar biraz üşüdü ama 23 Nisan her zaman soğuk olur. Kapalı alanda yapacak halimiz yok ya. Mümkün olduğunca programı kısa tutmaya çalıştık. Tabi çocuklarda hazırlanmışlar, yapmak istiyorlar. İptal etsek de tepki olurdu, biz böyle uygun gördük" diye konuştu. MİNİK KOMUTAN VE VALİ 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri çerçevesinde 1'inci Hava Kuvveti Komutanı Korgeneral Bilgin Balanlı'nın koltuğuna korgeneral elbisesi giyen Cengiz Topel İlköğretim Okulu 5'inci sınıf B şubesi öğrencisi 11 yaşındaki Berkant Kurban oturdu. Berkant Kurban, Dünyada çocuklarına bayram armağan eden tek lider Atatürk'tür. Onu bir kez daha saygıyla, özlemle anıyoruz. Emaneti olan laik Cumhuriyeti sonsuza kadar koruyacağımıza söz veriyoruz" dedi.

UYUYAN ADAM

Geçen gün beni kreşten aradılar. Oğlunuz ateşli gelin alın diye. İzin alıp koşa koşa oğlumu almaya gittim. Yazık yavrum yanıyordu. Eve girer girmez uyudu kaldı koltukta. Bende onun başında oturdum kaldım. Hem ateşini kontrol ettim hemde "Uyuyan Adam"ı okuyup bitirdim.
Yahudi kökenli Fransız düşünür ve yazar George Perec'in muhteşem kitabı "Uyuyan Adam". Okuduğum ve beni etkileyen en güzel kitaplardan biri diyebilirim. Bir kişinin vurdumduymazlığı, tembelliği, boşvermişliği, hayatın sıradanlığını çok güzel ifadelerle kullanıp beni çok etkilemiştir. Ailesi Naziler tarafından öldürülünce yaşadığı acıları, sıkıntıları kitaplarında yansıtmıştır. Romanda sözcük oyunlarından ve ironiden kaçınmamıştır. Zaten kitabın adında bile bir ironi gizli. Yazar betimlemeleri ve ayrıntıları mükemmel bir dille yazmış. Ben okurken inanın nefesim kesildi. Sokaklar, kentler, evler, insanlar, yaşanmış hayatlar, rüyalar.... Kitabı okurken Oblomov karakteri ile çok benzeştirdim. Zaten Oblomov da çok severek okuduğum müthiş bir çalışmaydı. Acaba bende onlar gibi tembel olduğum için mi bu kadar sevdim bilmiyorum :)
Kitabın Arkasındaki Not:
İnsanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? Ne diye kendinden nefret edesin ki? Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar aleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! Karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bedel bu. Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan yaratma makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet.

Kitabın Adı: Uyuyan Adam
Yazarı: Geoerges Perec
Çeviren: Sosi Dolanoğlu
Yayınevi: Metis Yayınları
Sayfa Sayısı: 102

23 Nisan 2009 Perşembe

320 Bin Çocuk Çalışıyor

BETAM’ın araştırmasına göre, Türkiye’de yaşları 6-14 arasında 320 bin çocuk işçi var. Okula devam etmeyen 125 bin çocuğun 30 bini hiç okula gitmemiş.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nin (BETAM) araştırmasında, Türkiye'de okula devam etmeyen 125 bin çocuk işçinin yaklaşık 30 bininin hiç okula gitmediği belirtildi. Yrd. Doç. Dr. Gökçe Uysal Kolaşin ve Araştırma Görevlisi Burak Darbaz'ın hazırladığı araştırmada, 1994-2006 arasında 6-14 yaş arasında çalışan çocukların oranının yüzde 8.5'den yüzde 2.6'ya düşürüldüğü kaydedildi. Kat edilecek mesafe çok Araştırmada, “Bu çocukların 2030 yılında 25-35 yaş aralığında olacakları göz önünde bulundurulunca durumun vehameti ortaya çıkıyor” görüşüne yer verildi. Araştırmada, Türkiye'nin, 1998'de minimum çalışma yaşını 15 olarak belirleyen ve 2001'de en kötü şartlardaki çocuk işçiliğinin yasaklayan 138 ve 182 sayılı ILO sözleşmelerini kabul ettiği hatırlatıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 2014 yılında 15 yaş altı çocuk işçiliğinin tamamen ortadan kaldırılmasını öngördüğü belirtilen araştırmada, Türkiye'nin, çocuk işçiliği konusunda kat edilecek önemli bir mesafesi bulunduğu kaydedildi. Kızlara ayrım yapılıyor Araştırmada, 2006 yılı itibariyle 6-14 yaş arası çocuk işçilerin yüzde 61.2'sinin hem çalışıp hem eğitimlerine devam ettiği belirtilerek, “Çalışan 70 bin erkek ve 55 bin kız çocuk okula gitmiyor. 6-14 yaş arasında çalışan erkek çocukların yüzde 33.5'i, kız çocukların yüzde 48.5'i okula devam etmiyor. Erkek ve kız çocuklar arasındaki böyle bir fark olması, kız çocuklarına uygulanan cinsiyet ayrımcılığının sonucudur” denildi.
Okula devamsızlık iş mesaisinden - 207 bin erkek çocuk, 113 bin kız çocuk çalışıyor. - Çalışan 70 bin erkek, 55 bin kız çocuk okula gitmiyor. - Kızların yüzde 31.2'sini aileler okutmuyor. - Çocukların 109 binine maaş ve yevmiye veriliyor. - Kızların yüzde 72'si tarlada çalışıyor. - 5 bin çocuk inşaatlarda çalışıyor.

Mayına Karşı Uyaran Bot...

Öğrencilerin 'mayına karşı bot' projesi, Uluslararası Tasarım Olimpiyatları'nda gümüş madalya aldı.

Afyonkarahisar'ın Sultandağı ilçesinde Yunus Emre Teknik Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi 12. sınıf öğrencileri Umut Yırtık ve Ali Can Güven, mayına basılarak gerçekleşen ölüm ve yaralanmaların önüne geçilmesi amacıyla 'Metali Algılayan Bot' projesi geliştirdi. Proje, 28 ülkeden 3 bin 605 projenin katıldığı Uluslararası Tasarım Olimpiyatı'nda gümüş madalya kazandı. Bota yerleştirilen sistem, toprak altındaki metali 50 santimetreden algılıyor ve kullanıcıyı ses ile uyarıyor. Umut Yırtık, projeyi PKK'nın Dağlıca baskınından esinlenerek geliştirdiklerini söyledi.

Batman’da 13 Üniversiteli Tutuklandı...

Batman’da, geçen hafta gözaltına alınan 15 üniversite öğrencisinden 13’ü çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine konuldu.

Batman'da, geçen hafta gözaltına alınan DTP bünyesindeki Yurtsever Demokratik Gençlik Merkezi'ne üye 15 üniversite öğrencisinden 13'ü çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine konuldu. Cuma günü polis tarafından düzenlenen operasyonda gözaltına alınan ve çoğu Üniversite öğrencisi olan DTP yanlısı Yurtsever Demokratik Gençlik Merkezi üyesi 15 kişi, emniyetteki sorgularının ardından mahkemeye çıkarıldı. Mahkemede 18 saat süren ifade işlemlerinden sonra, 2 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, 13 kişi 'halka zorla kepenk kapattırdıkları, halkı eylemlere yönlendirdikleri ve kamu malına zarar verdikleri' gerekçesiyle tutuklanarak cezaevine gönderildi.

70 Yaşında Ninenin Okuma Azmi...

Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde, 70 yaşındaki Döne Tüzün, ''Ana-Kız Okuldayız'' kampanyası kapsamında açılan okuma yazma kursunu birincilikle tamamladı.

Pazarcık Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünde kampanya kapsamında düzenlenen 1. kademe okuma yazma kursunu tamamlayan kursiyerlere törenle sertifikaları verildi. Kursa katılan 13 kişiden 10'u kursu başarıyla tamamlayarak sertifika almaya hak kazandı. Kursu birincilikle bitiren 70 yaşındaki Döne Tüzün'e sertifikasını Pazarcık Kaymakamı Günay Öztürk verdi. Kaymakam Günay Öztürk, ileri yaşına rağmen okuma yazma öğrenmesi ve azmi nedeniyle Döne Tüzün'e teşekkür etti. Sertifikasını alırken çok mutlu olduğunu ifade eden Tüzün, okuma yazmanın yaşı olmadığını belirtti. Herkesin mutlaka okuma yazma öğrenmesi gerektiğini dile getiren Tüzün, ''Ben okuma yazma bilmediğim için hep sıkıntı yaşadım. Geç de olsa öğrendim ve çok sevinçliyim. Herkese teşekkür ederim'' dedi. Pazarcık Halk Eğitim Merkezi Müdürü Mehmet Kenger de ilçe genelinde 1. ve 2. kademede toplam 68 kurs açtıklarını söyledi.

Liderlerden 23 Nisan Mesajı

Liderler, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle mesaj yayınladı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra DSP Genel Başkanı Saffet Başaran ve BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle mesaj yayınladı. Liderlerin ortak mesajı, “barış içinde bir dünya” oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. 23 Nisan mesajında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 89. yıldönümünü hep beraber coşkuyla kutladıklarını belirterek, “23 Nisan 1920, hepimiz için büyük bir gurur günüdür. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın bayramı olmasının yanında, milletimiz ve ülkemiz için tarihi bir dönüm noktasını ifade etmektedir” dedi. Esasen Meclis'in açılmasının, milletin ülkenin bugününde ve geleceğinde söz sahibi olması anlamına geldiğini ifade eden Gül, son dönemlerde “demokratikleşme” ve ekonomi alanındaki “reformlarla” Türkiye'nin takdir topladığını, ayrıca bölgesel ve küresel boyutta etkinliğini artırdığını savundu. Gül, “Dünyada yaşanan gelişmelerden kaynaklanan bazı sıkıntılar ortaya çıksa da, inancım şudur ki, Türkiye tüm sorunlara hep birlikte göğüs gererek, küresel bir güç olma yolunda kararlılıkla ilerleyecektir. Ve Türkiye tüm sorunlarını derinliğine tartışarak, demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesi içerisinde aşacaktır” dedi. “23 NİSAN, ATATÜRK'ÜN İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜNÜN ESERİDİR”23 Nisan'ın çocukların bayramı olduğunu değinen Gül, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın aynı zamanda Türkiye'nin ev sahipliğinde dünya çocuklarının katılımıyla gerçekleştirilen bir “barış ve sevgi şöleni” olduğunu söyledi. Gül, “Çeşitli ülkelerden çocukları buluşturan ve kaynaştıran 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda, sadece dostluk köprülerinin temelleri değil, yaşanabilir bir dünyanın temelleri de atılmaktadır. Dünyada hiçbir ülke yoktur ki, böyle yüce bir amaç için çocuklarına bayram hediye etmiş olsun. Bunun Atatürk'ün ileri görüşlülüğünün bir eseri olduğu muhakkaktır” diye konuştu. . ERDOĞAN: "BARIŞ İÇİNDE BİR DÜNYA"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise 23 Nisan 1920 de TBMM'nin açılmasıyla, millet egemenliğine dayanan demokrasinin ve cumhuriyetin temellerinin atıldığını kaydetti. 89. açılış yıldönümünü kutlayan TBMM ile daha da güçlenen cumhuriyetin, geleceğe güvenle baktığını ifade eden Erdoğan, “23 Nisan Milli Egemenlik bayramı, aynı zamanda dünyada ilk ve tek Çocuk Bayramı olarak bütün insanlık için barış dolu aydınlık bir gelecek çağrısıdır. Bu çağrıda, bu bayramı çocuklara armağan eden Türkiye Büyük Millet Meclisimizin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün güçlü sesi vardır. İnanıyorum ki, bütün çocuklarımız bu çağrıdaki ruh ve şuurla geleceğin müreffeh Türkiye'sini inşa edecek, barış içinde bir dünyanın kurulmasında önemli roller üstleneceklerdir” dedi. DSP LİDERİ BAŞARAN: “ÇOCUKLARA GÖSTERİLEN ÇABA AYDINLIK GELECEK İÇİN” DSP Genel Başkan Vekili Saffet Başaran, yayınladığı mesajında, Türk ulusunun geleceği olan çocukların, uygarlığın tüm olanaklarından yararlanarak en iyi biçimde yetişmesi için gösterilen çabaların, aydınlık yarınların kurulmasıyla eşdeğer olduğunu vurguladı. 23 Nisan 1920 tarihinin sadece TBMM'nin açılış tarihi olmadığını, aynı zamanda millet egemenliğine dayanan demokrasinin ve cumhuriyetin temellerinin atıldığı gün olduğunu dile getiren Başaran, “Büyük Atatürk'ün önderliğinde ulusumuz; din, dil, köken ve sınıf ayrımı olmaksızın TBMM etrafında bütünleşmiş ve bu bütünlük içinde önce Ulusal Kurtuluş Savaşımız zaferle sonuçlandırılmıştır. Bu zafer, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve devrimlerimizle taçlandırılmıştır” dedi. TBMM'nin ulus egemenliğinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin temel güvencesi olduğunu söyleyen Başaran, “Çocuklara armağan edilen ve tek evrensel bayram olma özelliğini taşıyan 23 Nisan, Türkiye Cumhuriyetinin çocuklarımızın ve gençlerimizin omuzlarında yükseleceğine olan güçlü inancın ifadesidir” dedi. BBP GENEL BAŞKANI TOPÇU: “23 NİSAN, GENÇLERE OLAN GÜVENİN İFADESİ” Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Yalçın Topçu ise TBMM'nin, milli iradenin kalesi olduğunu söyleyerek, kalenin korunması ve güçlendirilmesinin Türk milletinin hürriyet ve istiklaline olan sadakat ve inancının bir gereği olduğunu vurguladı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün “milli iradenin hayat bulduğu” 23 Nisan'ı Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak ilan ettiğini kaydeden Topçu, “Çocuklara armağan edilen tek evrensel bayram olma özelliğini taşıyan 23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti'nin gençlere olan güveninin ifadesidir” dedi.

22 Nisan 2009 Çarşamba

Hz. Ömer Dönemi (634 - 644)

634 yılında İranlılarla (Sasanilerle) Köprü Savaşı yapıldı ve Müslümanlar fillerle desteklenen Iran ordusuna yenildiler. Ancak iran'daki iç karışıklıklardan yararlanan İslam orduları Fırat'ı geçerek Dicle'ye kadar ilerlemeyi başardılar.
636'da Filistin fethedildi ve Kudüs kuşatıldı. Yine aynı yıl Bizans'la yapılan Ecnadeyn Savaşı'nda Suriye'nin fethi tamamlandı. 637 yılında Patrik Sofronis Kudüs'ü halifeye teslim etti.
636'da Sasanilerle yapılan Kadisiye Savaşı ile Irak ele geçirildi ve Iran yolu açıldı.
637'de Sasanilerle yapılan Celûla Savaşı ile iran'ın büyük bir kısmı fethedildi.
642 yılında yapılan Nihavend Savaşı'nda ise Iran tamamen fethedildi ve böylece Müslümanlar Türklere komşu oldular.
642-643 yılında Amr bin As Mısır'ı fethetti.
Devletin geniş bir coğrafi bölgeye yayılması, yönetim - siyasi - ekonomik - askeri alanlarda ör-gütlenilmeyi zorunlu hale getirmiştir. Bu nedenle devlet örgütlenmesi olarak;
ilk kez düzenli ordu kuruldu. Askerlere maaş
bağlandı.
Suriye ve Filistin' de ordugâhlar oluşturuldu.
Orduya ait kayıtların tutulması amacıyla ilk kez ordu divanı oluşturuldu.
Devletin önemli sorunlarının görüşüldüğü meclis oluşturuldu.
Müslüman olmayanlardan "Haraç vergisi"
(Toprak vergisi) alınmaya başlandı.
İlk kez " Beytü'l-Mal ( Devlet Hazinesi) oluşturuldu.
Ülke yönetim birimlerine ayrıldı.
Valiler ve Halife'ye bağlı olarak kadılar atandı.
İlk kez adalet işlerinde kadıların görevlendi-rilmesiyle, yönetim ve adalet işleri birbirinden ayrıldı.
Hicret başlangıç alınarak, Hicri takvim uygulamaya konuldu.
Hz. Ömer, vergisinin azaltılmasını isteyen bir İranlı tarafından 644'te öldürüldü.

Hz. Ebubekir Dönemi (632 - 634)

Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed'in ölümünden sonra dağılma tehlikesi geçiren Müslümanları bir arada tutmayı başarmış, devlet otoritesini yeniden sağlamış ve islamiyet'i ilk kez Arap Yarımadası dışında Suriye, Filistin ve Irak'ta yaymıştır.
Bu dönemde;
Zekât vermek istemeyenler ikna edildi.
Ridde Savaşları ile Yemen'de dinden dönenler üzerine yürünerek bunlar etkisiz hale getirildi.
Yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı.
Kur'an-ı Kerim ilk kez bir kitap halinde toplandı.
634 yılında Bizans'la yapılan Yermük Savaşı ile Suriye'nin fethine zemin hazırlandı.

Matematik Şampiyonu İskenderun'dan

OYAK Grubu’nun yedincisini düzenlediği Liselerarası Matematik Yarışması’nın 2009 yılı şampiyonu İskenderun Tosçelik Fen lisesi oldu.

OYAK Grubu'nun yedincisini düzenlediği Liselerarası Matematik Yarışması'nın 2009 yılı şampiyonu İskenderun Tosçelik Fen lisesi oldu. 15 Kasım 2008'de 17 ilde düzenlenen il birinciliği sınavlarına katılan 1972 öğrenci arasından İskenderun Tosçelik Fen lisesi ekibi 33.6 puan alarak şampiyonluğu yakaladı. Yarışmada ikinciliği Sivas Fen Lisesi, üçüncülüğü de Batman Fen Lisesi aldı. OYAK Grubu'nun bu yıl yedincisini gerçekleştirdiği yarışmanın birinci etabı 15 Kasım 2008 tarihinde Adana, Balıkesir, Batman, Bolu, Düzce, Hatay, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Manisa, Mardin, Ünye, Rize, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Zonguldak illerinde eş zamanlı gerçekleştirildi. 20 Nisan 2009'da ise TÜBİTAK tarafından hazırlanan sorular ile İTÜ Gümüşsuyu Kampüsü'nde 17 ilin birincileri kendi aralarında şampiyon okulu belirlemek için yarıştılar. 17 – 21 Nisan tarihlerinde il birincisi okulların öğrencileri, ekip lideri öğretmenleri ve okul müdürleri aileleri ile birlikte İstanbul'da OYAK Grubu'nun misafiri olarak ağırlandı. Dört günlük program boyunca İstanbul'un tarihi ve kültürel yerlerinin gezen öğrenciler Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi kampüslerini de ziyaret etti. 20 Nisan gecesi Swiss Otel'de yapılan ödül töreninde yarışmaya katılan tüm öğrencilere çeşitli hediyeler dağıtılırken, şampiyon okula 15 bin TL değerinde karma labarotuar kurulması, öğrenci, öğretmen ve okul müdürüne 1000 TL değerinde 1'er kese altın ve başarılı öğrencilerin ailelerine de 1000 TL değerinde hediye çeki verildi. Ödül töreninin açılışında bir konuşma yapan OYAK Otomotiv ve Çimento Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Celal Çağlar, OYAK Çimento Grubu olarak 2002'den beri her yıl Liselerarası Matematik Yarışmaları düzenlediklerini belirterek “Bir ülkenin kalkınmasında bilimin, matematiğin önemi tartışılmazdır ama biz hâlâ ülkemizde bilimsel kalkınmanın önemini yeterince anlayabilmiş değiliz. Bu durumda bizlere çok önemli bir görev düşüyor, birilerinin çıkıp gençlerimize, toplumumuza yol göstermesi gerekiyor” dedi. “KALKINMA FELSEFESİNE İHTİYAÇ VAR”Çağlar konuşmasında, matematiğin kalkınmanın dayanağı, teknolojik kalkınmaya olanak sağlayan temel bilimlerin esası olduğunu ifade ederek özetle şu görüşleri dile getirdi: “Bu gerçeğe rağmen görüyoruz ki ülkemizde matematik bilmemenin bir eksiklik olduğunu düşünen sayısı çok az. Aksine matematik bilmemenin sıradan bir durum olduğunu düşünüp kolayca matematikten kaçmayı tercih ediyorlar. Toplumsal bazda gerçekleşen tüm olaylara karşı sinik yaklaşımımız ve kolay inanışımıza kadar pek çok durum matematiksel düşünmeyi bilmeyişimizden; her şeyi sorgulamadan, kanıt aramadan kabul edişimizden kaynaklanıyor. Eğitim, sağlık, yönetim, adalet, araştırma, geliştirme ve buluş çalışmalarında dünya standartlarının çok gerisindeyiz..Kitlelerin anlayabileceği, prensip ve hedefleriyle kaynaşabileceği bir kalkınma felsefesine ihtiyacımız vardır ve hiç şüphesiz ki bu felsefe matematik temelli olmalıdır”

Üniversiteleri Bölme Kararı Geri Çekildi...

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) dağınık kampuslara sahip ve öğrenci sayısı 40 bine ulaşan üniversiteler için aldığı bölme kararını geri çekti.

Sait Gürsoy/ Sabah
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) dağınık kampuslara sahip ve öğrenci sayısı 40 bine ulaşan üniversiteler için aldığı bölme kararını geri çekti. İleride bölünmesi düşünülen üniversite için, önce o üniversitenin rektörünün görüşü alınacak. Şayet rektöre göre herhangi bir sorun yoksa o kuruma dokunulmayacak. Böylece üniversitelerin özerk yapıları yok ediliyor yorumlarından da uzaklaşılmış olacak. Bu geri çekme kararı üniversiteli gençlerimizi de mutlu etmeli. Şayet üniversiteleri bölünseydi, yeni kurumun öğrencisi sayılacaklardı. Artık böyle bir sorun yok. En tabii hakları olan, okudukları üniversitenin adını taşıyan diplomaya sahip olacaklar. Yeni üniversite adayları da bölünme olmayacağı için, ideallerindeki üniversitenin; tarihçesini, fakülte ve yüksekokullarını eğitim dilini, bölümler arası geçiş kurallarını, kampus yaşamını ve uluslararası ilişkiler gibi konularını iyi araştırıp, doğru karar vermeliler. Bence YÖK doğru bir karar aldı. YÖK' te yapılması düşünülen değişiklikler Bakanlar Kurulu' na iletildi. Buna göre, tüm araştırma görevlileri Türkiye'de doktora tez yazım aşamasına geldiğinde, teziyle ilgili olarak eğer yurtdışında bir araştırma merkezinde çalışması gerekiyorsa, bir yıllık süreyle gönderilecek. Bu öğrenciler tezini Türkçe olarak yazacak, Türkiye'ye geldiklerinde doktora unvanını alacak. Devlet bursuyla yurtdışına gidenler için mutlaka zorunlu hizmet olacak. Gidenlerin yurtdışında bulundukları sürede, devlet imkânlarından yararlandığı sürece Türkiye'ye döndüğünde zorunlu hizmet yapacak. Yöneticiler yüzde 10, 15, 35 oranlarında döner sermayeden pay alacak. Tam gün düzenlemesi vakıf üniversitelerini de kapsayacak. Bu üniversitelerdeki öğretim üyeleri de döner sermayeden pay alabilecek. Yeni sınav netleşmedi Biliyorsunuz, 2010' da üniversiteye girişte yeni sınav sistemi uygulanacak. Ne yazık ki hâlâ kuralları netleşmedi. Gençler oldukça tedirgin. YÖK için önemli olmayan konular, onlar için önemli olabilir. Haziran'ın ikinci haftası her şeyi açıklayacağız vaadini vermek, bence doğru değil. Sıralama sınavlarına hazırlık uzun ve planlı bir süre ister. Geçtiğimiz günlerde YÖK üniversitelerimizden, yükseköğretim programlarına hangi puan türünde öğrenci alınması ve o puan türünü oluşturan ders düzeyindeki testlerin ne şekilde ağırlandırılması konusunda görüş istedi. Üniversitelerimiz de 17 Nisan'a kadar bu konudaki görüşlerini YÖK' e bildirdi. Ancak bilgilendirmede içim pek rahat değil. Ben YÖK'ün yerinde olsaydım, önce üniversitelerimizden bu konuyla ilgili kişileri Ankara'ya çağırırdım. Onlara yeni sistemi detaylarıyla anlatırdım. Onlar da, üniversitelerinde sorumlu kişilere bu konuyu aktarabilirlerdi. Zannedersem böyle bir çalışma yapılmadı. Çünkü bu konuyla ilgili birçok devlet ve vakıf üniversitesi beni aradı, puanların oluşumuyla ilgili bilgi istedi. Ben de bilgimin yettiği kadarıyla onlara yardımcı olmaya çalıştım. Yeni sistemi daha akademik alt yapıyla seçeceği için beğeniyorum. Üniversite adayları, ayrı bir zaman diliminde, her dersten düzey sınavına girecekleri için, bilgileri daha gerçekçi değerlendirilecek. Takdir edersiniz ki her yenilikte olduğu gibi, bu sistemde de aksayan yönler olabilecek. Öneri getirmeden eleştirmeyelim. Elimizden geldiği kadar da YÖK'e yardımcı olalım.

Üniversiteye Girişte Yeni Uygulama

2009'da ÖSS sisteminde değişiklik yapmayan YÖK, 2010'da 2 aşamalı ve 6 sınavlı bir modele geçme kararı aldı.

YÖK Genel Kurulu 2010 yılında ÖSS'de uygulanacak kararları açıkladı. Karara göre 2009 yılında ÖSS sisteminde bir değişiklik yapılmayacak. 2010'da ise üniversiteye giriş sistemi iki aşamalı ve altı oturumlu bir sınav şekline dönüştürüldü. Yapılan değişikliklerin öğrencilere neler getirdiğini Uğur Dershaneleri ÖSS koordinatörü Turgay Polat ve Banu Gürün değerlendirdi. Buna göre 2010'da sınavın birinci aşaması Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS), ikinci aşama Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) olarak adlandırıldı. YGS'ye orta öğretimi başarıyla tamamlayan kişiler tabi tutulacak. Nisanda yapılacak bu sınav yükseköğretime geçiş için yeterliliği ölçecek. Öğrenciler sadece YGS puanı ile açık öğretim ve 2 yıllık ön lisans programlarına yerleştirilebilecek. YGS'den alınan asgari puan ile 4 yıllık lisans programlarına yerleştirilebilmek için girilmesi gereken LYS'ye hak kazanılacak. YGS'de basit düzeyde Türkçe, Temel Matematik, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri alanlarında test usulü sınav yapılacak. Temmuz başındaki LYS'de uygulanacak 5 sınav ise şöyle: 1- Matematik, Geometri Sınavı (LYS1) 2- Fen Bilimler (Fizik, Kimya, Biyoloji) Sınavı (LYS2) 3- Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya 1 Sınavı (LYS3) 4- Sosyal Bilimler (Tarih, Coğrafya 2, Felsefe Grubu) Sınavı (LYS4) 5- Yabancı Dil Sınavı (LYS5) LYS'ye giren öğrencilerin puanları Matematik-Fen (MF), Türkçe-Matematik (TM), Türkçe-Sosyal (TS) ve Yabancı Dil bölümlerinde hesaplanacak. YGS'deki Türkçe ve Matematik testleri de belli oranda LYS'yi etkileyecek. LYS, haziran ayında 2 hafta içinde 5 oturumda yapılacak. BÖLÜM VE SINAV * MF bölümlerindeki programlara yerleşmek için LYS1 ve LYS2, * TM bölümlerindeki programlar için LYS1- LYS3, * TS bölümlerindeki programlar için LYS3-LYS4, * Yabancı Dil programları için sadece LYS gerekecek. Öğrenciler kendilerine güvenmeleri halinde 5 LYS sınavına da girip tercih yapabilecek. Örneğin lisede TS bölümünden mezun olan bir öğrenci kendi alanında devam etmek isterse TS içindeki LYS3-LYS4 testlerine girecek. Bu öğrenci mühendislik isterse mühendislik MF grubunda yer aldığından LYS1 ve LYS2 sınavlarına da katılacak. Meslek lisesi öğrencileri ilgi alanlarına göre TS, TM, MF testlerine girecek. Bu öğrenciler kendi alanları dışında bir alan seçerse o alanın sınavlarına katılacak. Böylece yıllardır tartışılan farklı katsayı uygulaması da ortadan kalkmış olacak.

21 Nisan 2009 Salı

KONUŞAN KADIN

Tanıştığım yeni bir yazar Halil Gökhan. Okuduğum da ilk kitabı, yazarında piyasadaki ikinci romanı. Felsefe ve psikolojik yükü ağır olan bir kitap yazmış yazar, ilk romanından farklı olarak. Romandaki kadın karakter Alev İpek bir gün ünlü bir modacı olan Leon Ziya'nın kapısını çalar. Kadın modacıdan bir tek şey ister. Dudaklarını dikmesini. 10 gün boyunca devam görüşmeler günah çıkarma seanslarına dönüşür. Alev İpek psikolojisi iyi olmayan, zor bir kadındır. Sevdiği adamı gözünü kırpmadan öldürebilecek bir yapıya sahip. Leon Ziya ise, annesi gibi modacıdır. Nişantaşında bir modaevi vardır. Ve maddi durumu oldukça iyidir. Kadınlarla ilişkisi nerdeyse yok denecek kadar azdır. Bunda en büyük paya annesi sahiptir. Annesi öldükten sonra cinselliği ve yaşamı bir kez daha sorgulamaya çalışırken, kafası bu karmaşa içinde iken bir gün modaevinden içeri Alev İpek girer. Hayatı, yaşamı ve yaşadıklarını bir kez daha süzgeçten geçirip düşünmeye başlarlar. Halil Gökhan bu romanında oldukça ayrıntıya yer vermiş. Bence bu ayrıntılar psikoloji ve felsefe ile buluşunca çok güzel ve akıcı bir roman çıkmış ortaya. Ben okudum ve sevdim. Şimdi sırada yazarın ilk romanı "Yedinci" var. Sizlere de tavsiye ediyorum.
Kitabın Arkasındaki Not:
İstanbul'da 20. yüzyıl sonları... Karanlık ve loş bir modaevinde, ünlü modacı Leon Ziya'nın kadın misafiri ile baş başa konuşarak geçen on "günah dolu" gün.
Leon Ziya Şehzade, anne bağımlısı, kadınlarla - ve erkeklerle de - arası hiç iyi olmamış yetişkin bir erkek.
"Kara sinemacı" Alev İpek, ağzı kötülüklerle dolu bir kadın karakter. Ağzıyla işlediği her türlü günahtan kurtulmak için bir gün celladının kapısını çalıyor.
Halil Gökhan, ilk romanı Yedinci (1999) ile başladığı şaşırtıcı yazarlık kariyerine Konuşan Kadın ile devam ediyor. Mode, tarih, felsefe, kutsallık, psikanaliz ve kriminoloji kavramlarının bir araya geldiği bu "suç-ceza derece "saldırgan" bir tarzla yargılanıyor.
Bir kutsal kitapta yazıldığı gibi: "Ağıza giren şey insanı kirletmez, fakat ağızdan çıkan şeydir ki insanı kirletir."

Kitabın Adı: Konuşan Kadın
Yazarı: Halil Gökhan
Yayınevi: İnkılâp Kitabevi
Sayfa Sayısı: 189

Yahşi Batı

Yahşi Batı, Cem Yılmaz'ın yeni filmi. Filmde bir kovboyu canlandırıyor. Eğlenceli bir film bizleri bekliyor desek yalan olmaz herhalde. Türkiye'de ilk sinema salonu 1908'de Pathe Sineması adıyla Tepebaşı'nda şimdi yıkılmış olan Şehir Tiyatrosu Komedi kısmının bulunduğu yerde açıldı. Sahibi, sinemanın iyi bir ticaret işi olduğunu anlaya Weinberg adlı bir Leh Yahudisi'ydi.
Türk müteşebbisler tarafından açılan ilk sinema salonu da "Milli Sinema" adıyla 19 Mart 1914 yılında Fevziye Kıraathanesi'nde film oynatmaya başladı. 6 Temmuz 1914'te Sirkeci'de açılan "Ali Efendi Sineması" da ikinci Türk sinema salonudur. Türkiye'de film oynatmayı ilk öğrenen Fuat Uzkınay, aynı zamanda ilk Türk film operatörü oldu. İlk aktüalite filmini Fuat Bey, ilk koulu yerli filmi de Weinberg çekti. Bu filmin adı Himmet Ağa'nın İzdivacı'dır. 1914'te çevrilmeye başlanmış, savaş yüzünden ancak 1918'de bitirilebilmiştir.
Savaş yılları içinde Almanya'ya giden Harbiye Nazırı Enver Paşa, yurda dönüşünde Türk ordusuna bir ordu film merkezi kurulmasını istedi. Böylece Merkez Ordu Sinema Dairesi, 1917'de kuruldu. Başına önce Weinberg, sonra Fuat Uzkınay getirildi. Savaş sonuna kadar faaliyette bulunan daire, propaganda ve aktüalite filmleri çekti. Savaş yıllarında yarı askeri bir kurum, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti de konulu filmler meydana getirdi. Pençe, Casus ve Alemdar Vakası adını taşıyan bu filmlerden ilk ikisi halka gösterildi. Sonuncusu dernek dağıldığı için montajı yapılamadı.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Merkez Ordu Sinema Dairesi'nin elindeki malzeme Malul Gaziler Cemiyeti'ne verildi. Önce Divanyolu'ndaki Cemiyet merkezinde, sorna Şehzadebaşı'nda bir stüdyo kuruldu. Bu stüdyonun müdürü Fuat Uzkınay, rejisörü de aktör Ahmet Fehim Efendi oldu. Stüdyoda Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mürebbiyesi, Yusuf Ziya Ortaç'ın Binnaz'ı ile rejisörlüğünü yazar Fazlı Necip'in yaptığı Bican Efendi Vekilharç ve İstanbul Perisi adlı filmler çevrildi. Bunlar içinde Binnaz Londra'da da gösterildi ve çok beğenildi. 1927'de Malul Geziler Cemiyeti'ne verilen malzeme, ordu tarafından geri alındı ve böylece bu stüdyo da tarihe karıştı.
Türkiye'de ticaret düşüncesiyle kurulan ilk film şirketi, 1919'da faaliyete geçen Kemal Film'dir. Bu şirket, 1922'de bir stüdyo kurarak yerli filmler yapmaya başladı. Rejisörlüğünü Muhsin Ertuğrul'un yaptığı Kız Kulesi Faciası, Ateşten Gömlek, Sözde Kızlar, Nur Baba bunların en beğenilenlerindendir. Türk kadınının ilk defa rol aldığı film Ateşten Gömlek'tir. Bu filmde Neyyire Ertuğrul ile Bedia Muvahhit oynadılar.
İlk Türk sesli filmi İpek Film'in 1931'de çevirdiği İstanbul Sokaklarında isimli kurdeladır.

İnkılap Tarihi Kitabında Düzenleme

MEB, tarih kitabındaki, irticai faaliyette bulunanlar “Laikliği benimseyenleri din düşmanı olarak tanıtırlar” tanımını kaldırdı.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” 8. sınıf ders kitabını yeniledi. Halen öğrencilerin eğitim gördüğü kitapta irticai faaliyetlere katılanlar için sıralanan “Laikliği benimseyenleri din düşmanı olarak tanıtırlar” ile “Atatürk ve devlet aleyhine propaganda yaparlar” tanımlarına yeni düzenlemede yer verilmedi. 7. ünitede yapılan değişiklikle, irticai faaliyette bulunanlar için “Akla ve bilime aykırı eylemlerde bulunarak, çağ dışı düzeni geri getirmeye çalışırlar” ifadesi kullanıldı. Bakanlık yetkilileri, öğretmenlerin yeni üniteyi internetten indirerek, eski ünite yerine bu yıl öğrencilerle işleyeceğini söyledi. Kitabın 7. ünitesinde Abdullah Öcalan'ın yakalanmasıyla ilgili bir ifadenin yer alması Türk Eğitim-Sen'in tepkisini çekmiş, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da “Dikkatimizi çekti, inceliyoruz” açıklamasını yapmıştı. MEB de eleştiriler üzerine ders kitabının yalnızca “Atatürk'ten Sonra Türkiye: İkinci Dünya Savaşı ve Sonrası” başlıklı 7. ünitesinde değişiklik yaptı. İlköğretim Genel Müdürlüğü'nce yazılan ünite, Talim ve Terbiye Kurulu'nda (TTK) incelendi. TTK'nın karara bağladığı ünite, kurulun internet sitesinde yayımlandı. Mürteci tanımı Ünitenin “Misyonerlik faaliyetleri, bölücü unsurların faaliyetleri, irticai faaliyetler” başlıklı bölümleri yeniden yazıldı. Mevcut ünitede irticai faaliyetlerin tanımı, “Bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip, akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır” olarak yer alıyor. Bu bölümde, irticai faaliyetlere katılanlara ilişkin şu satırlara yer veriliyor: “Toplumdaki din ve mezhep çeşitliliğini kullanarak, kargaşa ortamı yaratmaya çalışırlar. Bu kargaşaya da mevcut devlet düzeninin yol açtığına halkı inandırmaya çalışırlar. Laikliğin dinsizlik olduğunu iddia ederek, laikliği benimseyenleri din düşmanı olarak tanıtırlar. Radyo, televizyon, gazete, dergi ve kitaplar aracılığıyla Atatürk ve devlet aleyhine propaganda yaparlar. Laik devlet yapısının, dini değerleri göz ardı ettiğini iddia ederler.” Bu bölümde öğrencilerin “Ülkemizde yaşanan irticai faaliyetlere karşı ne tür önlemler alınabilir?” sorusunu yanıtlaması da isteniyor. “Laiklik” ifadesi yok Yenilenen ünitede ise irticai faaliyetler bölümünden laiklik ifadesi çıkarıldı. Bu bölümde, “İrticai faaliyetlerde bulunanlar, toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı eylemlerde bulunarak çağ dışı bir düzeni geri getirmeye çalışırlar. Her türlü gelişim, değişim ve yeniliğe karşı tavırlı olmak irticanın en önemli özelliğidir. Bu tür faaliyetler, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren devletimizi ve milletimizi tehdit etmektedir” cümleleri yer aldı. Yenilenen bölümde, “Atatürk, irticai tehditle ilgili olarak milletimizi şu sözlerle uyarmıştır” denilerek, Atatürk'ün şu ifadesine yer verildi: “Milletimiz çok büyük bir devrim gerçekleştirmiştir. Gerçekten yüzyıllardan beri uymaya alıştığımız bir yönetim şeklinin dışına çıkarak dünyada benzeri bulunmayan bir devlet kurduk. Fakat bu yeniliğin kesinlikle tersine bir hareketi gerektireceğini hatırımızdan çıkarmamak gerekir. Bu harekete 'gericilik' derler. Yaptığımız işler ve aldığımız sonuçlara göre, bu gibi gerici hareketler her zaman beklenebilir.” Ayrıca öğrencilere yöneltilen soru da değiştirilerek “Ülkemize yönelik bölücü ve yıkıcı faaliyetlere karşı neler yapılmalıdır?” denildi. 28 Şubat çıkarıldı “1961-2002 Dönemi” başlıklı bölümde 2 sayfada anlatılan askeri darbeler ise tek satıra indi. Mevcut ünitedeki, “1996 yılında yeni hükümet Refah Partisi ile DYP arasında kuruldu. Laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin artması üzerine MGK, 28 Şubat 1997 tarihinde hükümeti uyardı” ifadesi çıkarıldı. Eski ünitede irticai faaliyetler “Toplumdaki din ve mezhep çeşitliliğini kullanarak kargaşa ortamı yaratmaya çalışırlar. Bu kargaşaya da mevcut devlet düzeninin yol açtığına halkı inandırmaya çalışırlar. Laikliğin dinsizlik olduğunu iddia ederek, laikliği benimseyenleri din düşmanı olarak tanıtırlar. Radyo, televizyon, gazete, dergi ve kitaplar aracılığıyla Atatürk ve devlet aleyhine propaganda yaparlar. Laik devlet yapısının, dini değerleri göz ardı ettiğini iddia ederler.” Yeni ünitedeki irtica tanımı “İrticai faaliyetlerde bulunanlar, toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı eylemlerde bulunarak çağ dışı bir düzeni geri getirmeye çalışırlar. Her türlü gelişim, değişim ve yeniliğe karşı tavırlı olmak irticanın en önemli özelliğidir. Bu tür faaliyetler, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren devletimizi ve milletimizi tehdit etmektedir” Askeri darbeler!Yeni ünitede, çok partili hayata geçiş anlatılırken “Bu demokratik süreç 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde yapılan askeri müdahalelerle zaman zaman kesintiye uğradı” denildi. ASALA anlatılmadı Mevcut ünitedeki “1990'lı yılların en önemli olaylarından biri de Suriye'de saklanan bölücü örgüt başının 1999'da Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilmesidir” ifadesi de çıkarıldı. Eski Başbakan Bülent Ecevit, eski cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ve Turgut Özal'ın anlatıldığı bölümler de yeni ünitede yer almadı. Ünitede “Sorun Neden Ermeniler” olan bölümün adı “Türk-Ermeni İlişkileri” olarak değiştirildi. Mevcut bölümde 10 cümlede anlatılan Ermeni terör örgütü ASALA, yeni ünitede yer almadı. Yeni ünitede ASALA'dan bahsedilmezken, Ermeni terör örgütlerinin Türk diplomatlarına yönelik yaptığı suikast anlatıldı. Bu bölümde, 1915 olayları hakkındaki Ermeni iddialarına ilişkin olarak Türkiye'nin arşivlerini açtığı belirtildi.

Öğrenciler Mühendisliği Tartıştı

TMMOB Makina Mühendisleri Odası “Öğrenci Üye Kurultayı 2009” Sonuç Bildirgesi'nde sağlıklı bir üniversite-sanayi-toplum ilişkisinin kurulması gerektiği vurgulandı.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası “Öğrenci Üye Kurultayı 2009” Sonuç Bildirgesi'nde eğitimdeki eşitsizlikler ve sermaye kesiminin daha çok kâr etmesine dayalı mühendislik anlayışının reddedilerek, üniversitelerin bilim üreten mekanlar olması ve mühendislerin toplumsal yaşamda da faydalı ve verimli olmaları için sağlıklı bir üniversite-sanayi-toplum ilişkisinin kurulması gerektiği vurgulandı. TMMOB Makina Mühendisleri Odası'nın düzenlediği ve 45 üniversiteden 500 öğrenci üyenin katılımıyla 14–15 Mart 2009 tarihlerinde gerçekleştirilen, “Mühendis: Toplumun Öznesi mi? Sermayenin Nesnesi mi?” konulu Öğrenci Üye Kurultayı 2009'un sonuç bildirgesi açıklandı. Üniversiteler, mühendislik ve eğitim sistemi ile ilgili sorunların var olan toplumsal sorunlarla birlikte incelenmesi gerektiğinin belirtildiği bildirgede, eğitimdeki eşitsizlikler ve sermaye kesiminin daha çok kâr etmesine dayalı mühendislik anlayışı reddedilerek, üniversitelerin bilim üreten mekanlar olması ve mühendislerin toplumsal yaşamda da faydalı ve verimli olmaları için sağlıklı bir üniversite-sanayi-toplum ilişkisinin kurulması gerektiği belirtiliyor. MMO öğrenci üyelerinin talepleri ise şöyle sıralandı: • Üniversitelerin küreselleşme ve sermaye isteklerine göre yapılandırılması uygulamalarından vazgeçilmelidir. • Baskıcı yaklaşımlara son verilmeli, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, toplumu tek tipleştiren ve dışlayan 301. madde v.b. düzenlemeler kaldırılmalı, aydın kıyımının önüne geçilmeli; yükselen milliyetçilik ve linç kültürü reddedilmeli, farklı görüş ve halkların bir arada yaşama hakkı güvence altına alınmalıdır. • Başta eğitim sistemi olmak üzere toplumu muhafazakârlaştırmaya yönelik tüm gerici uygulamalara son verilmelidir. • Planlamacı bir anlayışla, toplumsal gereksinimleri, üretimi, istihdamı ve yaşam boyu eğitimi, ülkenin bilim ve teknoloji yeterliliğinin güçlendirilmesini temel alan eğitim politikaları yaşama geçirilmelidir. • Eğitim her kademede eşit ve parasız olmalı; genel bütçeden eğitime aktarılan pay yeterli seviyeye getirilmeli, üniversite bütçelerinde bilimsel araştırmalara ayrılan pay artırılmalıdır. Harç, ikinci öğretim, yaz okulu, transkript, zorunlu bağış ve öğrenci belgesi v.b. her türlü paralı uygulama kaldırılmalıdır. • Ezberci eğitim yerine öğrenmek, verileri kabul etmek yerine araştırma yeteneğini geliştirmek; teknik eğitim yanında sosyal ve kültürel eğitimleri de tamamlamak; eğitimde sorgulayan, düşünen, dayanışma duygusuna sahip, bilimsel kriterleri önemseyen, aydınlanmış öğrencilerin yetişmesi en temel amaç olmalıdır. • Kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı cinsiyet ayrımcılığı ve tacize karşı yasal yaptırımlar artırılmalı; kreş, gündüz bakımevi, emzirme ve doğum izni gibi hakları hukuken garanti altına alınmalıdır. • Herhangi bir maddi geliri olmayan öğrencilerin üniversite hayatlarını daha iyi idame ettirebilmeleri için belediyeler tarafından verilen bursların Kredi Yurtlar Kurumu tarafından verilmesi sağlanmalı ve bu yönde yasal düzenleme yapılmalıdır. • Uygulama, mühendislik eğitiminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Teorik bilgiler laboratuvar uygulamaları ile desteklenmelidir. • Stajyer alan firmalar üniversiteler tarafından denetlenmeli, stajyerlere mesleki bilgilerin aktarılması sağlanmalı; stajyer emeğinin karşılığı olan ücret güvence altına alınmalıdır. • Tüm sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı, öğrencilerin bu hizmetlerden ücretsiz faydalanmaları sağlanmalı, üniversite bünyesinde bulunan medikolar kapatılmamalıdır. • Çok sayıda niteliksiz mühendis yetiştirmek ve yine çok sayıda donanımsız üniversite ve bölüm açmak yerine, ülkenin gereksinim duyduğu elemanlar yetiştirilmeli; yine gereksinim doğrultusunda yeterli eğitim kadrosu ve kütüphane, derslik, laboratuar, yurt v.b. alt yapısı tamamlanmış kuruluşlar oluşturulmalı; şimdiye kadar açılmış bulunan üniversitelerin eğitim düzeyi artırılmalı, nitelik eşitsizliği ortadan kaldırılmalıdır. • Uygun nitelik ve sayıda öğretim üyesi yetiştirilmeli, öğretim üyelerinin eğitim dışında ticari faaliyette bulunması engellenmeli, eğitim hizmetini üreten öğretim üyelerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunları çözülmeli, öğretim üyeliği mesleği saygın ve çekici hale getirilmelidir. 50/d maddesi derhal geri çekilmelidir. Öğretim üyelerinin düşüncelerinden, sendikal eylemleri ve demokratik taleplerinden dolayı karşılaştıkları her türlü ceza ve sürgün uygulamalarına son verilmelidir. • YÖK tüm kurumlarıyla kaldırılmalı, üniversiteler özerk, demokratik ve bilimsel bir anlayış temelinde yeniden düzenlenmeli, üniversitenin üç temel bileşeni olan öğretim üyeleri, öğrenciler ve üniversite çalışanlarının yönetim ve karar sürecine katılmaları güvenceye alınmalıdır. Polis ve jandarma üniversitelerden çıkarılmalı; baskıcı ve cins ayrımcı uygulamalarla dolu eğitim programları terk edilmelidir. • TMMOB ve bağlı Odaları; mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı yüksek öğreniminin planlanması, yeni fakülte ve bölümlerin açılması, eğitim programlarının oluşturulması ve kontenjanlarının belirlenmesi süreçlerinde yer almalı, bu konulardaki öneri ve onayları alınmalıdır. • Mesleklerini icra ederken mühendisleri izleyen ve sicillerini tutan tek kurum olan TMMOB ve bağlı Odaları, mühendislere yönelik tüm tasarrufların odağında olmalıdır.

Ciddi Hazırlanmış Bir Sınavı Hak Ediyoruz

Tıpta uzmanlık eğitimi görmek isteyen adayları seçme niteliği taşıyan Tıpta Uzmanlık Sınavı’na giren hekimler ÖSYM’ye ilanla sert tepki gösterdi.

İlan yoluyla ÖSYM'yi uyaran hekimler, bu ay yapılan TUS'ta en az 7 sorunun yanlış olduğunu belirtirken, hazırlanan soruların ise sağlıklı ölçmeyi yapamadığı görüşünü ilettiler. Üniversitelerin tıp fakültelerinde, Sağlık Bakanlığı ve eğitim hastanelerinde tıpta uzmanlık eğitimi görmek isteyen adayları seçme niteliğini taşıyan Tıpta Uzmanlık Sınavı'na (TUS) giren hekimlerden ilan yoluyla ÖSYM'ye TUS tepkisi geldi. TUS'a giren bir grup hekim adına gazetelere ilan veren Yasin Çelenk isimli hekim, 11-12 Nisan tarihlerinde yapılan TUS İlkbahar Dönemi sınavına ilişkin ÖSYM'ye eleştiride bulundu. İlanda, söz konusu sınava, hekimler olarak pek çok önceliklerinden vazgeçerek uzunca sure gere gündüz çalışıp hazırlandıklarını anlatan Çelenk, iyi ölçen ve daha iyi yapanların kazandığı bir sınav beklediklerini söyledi. Buna karşın birçok sorunla karşılaştıklarını dile getiren Çelenk, soru dağılımlarının Tıp Fakültesi müfredatı ile belirgin derecede uyumsuz olduğunu, sınavın çalışan ile çalışmayanı ayırt etmediğini savundu. Çelenk, “Pardon ama biz hekimler neyi esas alıp çalışacağız? Kafanıza göre istediğiniz yerden soru sorma hakkınız var mı?” sorularını yöneltti. “EN AZ 7 SORU HATALI”Soruların pek çoğunun ya bir pratisyen hekimin yapamayacağı kadar uç, ya da hiçbir zaman ihtiyacı olmayacak kadar anlamsız olduğun ifade eden Çelenk, “Neyi ölçtüğünüzü zannediyorsunuz? Ya da şöyle soralım Bu güç gösterisinin size bir faydası mı var? Elbette zor sorular da soracaksınız ama bu zor soru, kazık, saçma ve uç soru ile aynı şey mıdır? Artık 20 yıl önce kullanımı bitmiş olan bir ilacı sormanın ne anlamı olabilir ki? En az 7 soru kesin hatalı, textbooklarda çok açık yazıyor Neden sağlıklı soru hazırlayamıyorsunuz? Neden hazırlanan soruları sağlıklı bir kontrol sürecinden geçemiyorsunuz?” sorularını yöneltti. ÖSYM'nin soruları tıp fakültelerinden hocaların hazırladığı yönünde savunma yapabileceğine de dikkat çeken Çelenk, ÖSYM'ye seslenerek, “Bu savunma sizin sorumluluğunuzu kaldırıyor mu? Sorumlu kurum siz olduğunuz halde böyle davranmak yakışacak mı size” dedi. “ÖSYM NEDEN AÇIKLAMA YAPMIYOR?”Sorulara itirazların yayınlandığını ve pek çok hekimin itiraz ettiğini anımsatan Çelenk, “Yaklaşık 10 gündür hiçbir açıklama yapmadınız. Bu durum karşısında ne yapacaksınız? Daha önce yaptığımız gibi başınızı kuma gömüp hiçbir doyurucu açıklama yapma ihtiyacı hissetmeden 1-2 göstermelik iptal duyurup devam mı edeceksiniz? Bu durum, sizce saygısızlık değil mi? Bu işleri düzgün yapmak için maaş almıyor musunuz?” dedi. bazı soruların “göstermelik” olarak iptal edilmesi halinde ÖSYM'nin bunu sonuçlara nasıl yansıtacağına da yanıt isteyen Çelenk, “Herkesin bu soruları doğru mu sayılacak veya sınav hatalı sorular tamamen yok sayılıp ona göre mi değerlendirilecek ve en önemlisi biz bunu sonuç kağıdımızda kafamızda soru işareti kalmadan net bir şekilde görebilecek miyiz? Bu ülkenin hekimleri olarak sizden acilen ve mutlaka şunları bekliyoruz” dedi. “YAZILI AÇIKLAMA YAPIN”Nisan 2009 TUS sorularındaki itirazların ÖSYM tarafından sağlıklı bir şekilde incelenip sonuçlandırması gerektiğini kaydeden Çelenk, ÖSYM'nin mutlaka detaylı ve yazılı bir açıklama yapması gerektiğinin altını çizdi. Açıklama yapılmasının ÖSYM'nin asli görevi olduğunu ifade eden Çelenk, “”Kafanızı kuma gömüp hiçbir açıklama yapmamanız artık mümkün değildir Pek çok hekim arkadaşımız tarafından her türlü hukuki yolun sonuna kadar deneneceğini ve asla geri dönülmeyeceğini bitmelisiniz. Buna rağmen hiçbir doyurucu açıklama yapmadan sınav sonuçlarını açıklarsanız, bu hukuksuzluk olacaktır ve bulunduğunuz konumları derhal bırakmanız gerekir. Çünkü; işinizi, başkalarının haklarını da etkileyecek derecede kötü yapıyorsunuz demektir” dedi. “CİDDİ HAZIRLANMIŞ BİR SINAVI HAK EDİYORUZ”ÖSYM'nin, bundan sonraki sınavlarda hem müfredata uygun dağılımlı, hem de zorluk ve ölçücülük düzeyleri doğru ayarlanmış bir sınav için şimdiden plan yapması gerektiğini vurgulayan Çelenk sözlerini şöyle sürdürdü: “Buna mecbursunuz Biz; sizden, zaten yapmanız gerekeni istediğimizin farkındayız. Bu üslubun sebebinin ise bugüne kadarki uygulama hatalarınız olduğunu hatırlatmak isteriz. Bizler; bu ülkede ÖSYM'nin varlığını 'güven ve garanti' olarak görmek istiyoruz. Çünkü bunun için varsınız. Ülkemiz ve hekimlerimiz adına; gerektiği gibi, 'ciddi', 'bilimsel', 'adaletli', 'sorumluluk sahibi' ve 'şeffaf' davranmanızı bekliyoruz. Çünkü bunu hak ediyoruz... Sizce?” TUS, HER YIL ZORLAŞIYORİlk defa 1987 yılında yapılmaya başlanan TUS, üniversitelerin tıp fakültelerinde, Sağlık Bakanlığı ve eğitim hastanelerinde tıpta uzmanlık eğitimi görmek isteyen adayları seçme niteliğini taşıyor. TUS, başladığı günden bu yana olumlu-olumsuz eleştirilerden her zaman nasibini aldı. Ancak objektif bir sınav olduğu hemen herkes tarafından dile getirilen TUS'a, bir alternatif de sunulmuş değil. Son zamanlarda ise TUS ile ilgili değişiklikler yapılacağı konuşuluyor. TUS'un tıp fakültelerinin verdikleri eğitimin kalitesini ölçüp ölçmeyeceği tartışıladursun, sınava giren hekimler, bu sınavı hala pratisyenlikten kurtuluş olarak görmeye devam ediyor. Yabancı dil ve bilim sınavı olmak üzere iki aşamalı bir sınav niteliği taşıyan Tıpta Uzmanlık Sınavı üzerinde ortak fikir birliğinin olduğu bir konu da, TUS'un her geçen yıl daha da zorlaştığı. Öyle ki TUS artık sadece bir sınav değil, tıp eğitiminde özel bir sektör olmuş durumda.

Yabancı Çocukları Kabul Etti

Cumhurbaşkanı GülCumhurbaşkanı Gül, Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği'ne katılmak üzere Türkiye'de bulunan yabancı çocukları kabul etti.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, çocukların, dünyanın geleceğini inşa edeceğini belirterek, ''Her şeyin başı sevgiden, birbirinizi tanımaktan ve birbirinize saygıdan geçmekte. Dünyanın savaşlardan ve kavgalardan uzak, huzurlu olması ve barışın hakim olması için bu anlayışın geçerli olması gerekiyor'' dedi. Cumhurbaşkanı Gül, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği'ne katılmak üzere Türkiye'de bulunan yabancı çocuklar ile ev sahibi çocukların temsilcilerini Çankaya Köşkü'nde kabul etti. Farklı ülkelerden gelen çocuklara ''Hoş geldiniz'' diyen Cumhurbaşkanı Gül, çocukları hem Türkiye'de hem de Cumhurbaşkanlığında görmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. 23 Nisan'ın sadece Türk çocuklarının değil, bütün dünya çocuklarının bayramı haline geldiğini belirten Gül, çocukların bayramını kutladı. Gül, çocukların Türkiye'ye gelmesini sağlayan ve onları misafir eden TRT'ye teşekkür etti. Türk çocuklarına 23 Nisan'ı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün hediye ettiğini anımsatan Gül, ''Bu, Atatürk'ün sadece Türkiye'nin bağımsızlığını kazanmasıyla uğraşan, sadece Türkiye yeni kurulurken ona istikamet veren değil, aynı zamanda da çocukları, gelecek nesilleri ve bütün dünya çocuklarını düşünen bir vizyona sahip olduğunu göstermekte. Bundan dolayı da onun büyüklüğünü burada bir kez daha görüyoruz'' diye konuştu. Çocukların Türkiye'de kendilerini misafir eden Türk öğrencilerle iyi ilişkiler kuracaklarına inandığını kaydeden Gül, çocuklara şöyle seslendi: ''Çünkü, sizler hepimizin geleceğisiniz. Sizler büyüyünce Türkiyedekiler bizim yerimizi alacaklar, diğer ülkelerden gelenler de büyüyünce kendi ülkelerini yönetecekler. Sizler, dünyanın geleceğini inşa edeceksiniz. Sizin de bu vesileyle birbirinizi tanımanız, birbirinizi anlamanız, farklı kültürlerinizi ve geleneklerinizi bu vesileyle öğrenmeniz sizi de çok zenginleştirmektedir. Birbirinizi tanıyıp sevince, ilerde büyüyünce bu sevgiyi de ileriye taşıyacaksınız. Çünkü, her şeyin başı sevgiden, birbirinizi tanımaktan ve birbirinize saygıdan geçmekte. Dünyanın savaşlardan ve kavgalardan uzak, huzurlu olması ve barışın hakim olması için bu anlayışın geçerli olması gerekiyor. Hepimizin arzusu, sizlere gelecekte daha güzel ülkeler ve daha güzel bir dünya bırakmak. Bunun yapılmasının yolu da herkesin mutlu olabileceği bir zenginliği bütün dünyaya yaymak.'' Çevrenin önemine de değinen Cumhurbaşkanı Gül, çocuklara korunmuş bir çevre bırakılması gereğine işaret etti. Gül, ''Bugünkü birçok siyasi problemleri çözmeden size devredersek yine her an kavga ortamının, hatta savaşların ortaya çıkabileceği bir dünya bırakmış oluruz ki, onun için de bütün bu problemleri diyalogla, konuşarak, anlaşarak çözüm için uğraşmak gerekiyor'' şeklinde konuştu. Türkiye'deki günlerinin çok iyi geçmesini dileyen Cumhurbaşkanı Gül, çocuklardan ailelerine, okullarındaki arkadaşlarına Türkiye'den sevgi ve selam götürmelerini istedi. Konuşmanın ardından 59 ülkeden gelen konuk çocuklar ve Türkiye'deki ev sahiplerinin temsilcileri, Cumhurbaşkanı Gül'e hediye sundu ve fotoğraf çektirdi. Konuk öğrencilerin geleneksel kıyafetleriyle ilgi çektiği kabulde Cumhurbaşkanı Gül, Azerbaycan, Kırgızistan, Tacikistan ve Ukrayna Kırım Özerk Cumhuriyeti'nden gelen çocukların hediyesi olan kalpak ve şapkaları taktı. Hırvatistan'dan gelen çocukların temsilcisi, Gül'e kravat hediye ederken, Moldova'dan katılan konuk öğrenci de hediye olarak getirdiği geleneksel kuşağı Cumhurbaşkanı Gül'ün omzundan beline doğru bağladı. 23 Nisan'ın resmi bayram ilan edildiği Kosova'dan gelen konuk öğrenci, Cumhurbaşkanı Gül ile Türkçe konuşurken, Ukraynalı çocuk da Türkçe ''Türkiye, Ukrayna... Canlarımız sizlerle beraber olmak ister'' sözleriyle sahneye geldi. Bu arada Gül'ün de konuklarına dijital fotoğraf makinesi hediye ettiği öğrenildi. Kore Cumhuriyeti, Liberya, Mozambik ve Nijer'in ilk kez katıldığı şenliği düzenleyen TRT'nin Genel Müdürü İbrahim Şahin ve şenliğin sponsorluğunu üstlenen Türk Telekom'un Genel Müdürü Paul Doany de Cumhurbaşkanı Gül'e teşekkür etti.

Hz. Muhammed Dönemi (571 - 632) - İslam Tarihi

Hz. Muhammed 571 yılında Mekke'de doğdu. Babası Kureyş kabilesinden Abdullah, Annesi Beni Zühre kabilesinden Amine idi. Doğmadan önce babasını, 6 yaşındayken de annesini kaybetti.
Belli bir süre dedesinin gözetiminde büyüyen Hz. Muhammed, dedesi öldükten sonra amcasının yanında kaldı ve bu dönemde ticaretle uğraştı. Güvenilir kişiliğinden dolayı "el emin" olarak tanındı. İnsanlar arasında adaletli davranışları islamiyet'ten önce de insanların güvenini kazanmasını sağlamıştır. 25 yaşındayken Hz. Hatice'yle evlendi. 40 yaşındayken kendisine Nur Dağı'nda ilk vahiy geldi. Peygamberlik görevlerini gerçekleştirirken çıkarları zedelenen Mekkeliler O'na ve arkadaşlarına işkenceler yaptılar. Bu işkenceler dayanılmaz boyutlara ulaşınca Müslümanlar peygamberin izniyle Medine'ye göç ettiler. İslam Tarihi'nde bu olaya hicret denir.
Hicret:
Akabe biatları sonrası Müslümanlar İslamiyet'i daha rahat yaşamak ve yaymak için Medine'ye geldiler. Göç edenlere "Muhacir" onlara ev sahipliği yapanlara "Ensar" denmiştir.
Hicretin Sonuçları:
Medine'de yaşayan tüm kesimleri vatandaş kabul eden Vatandaşlık Sözleşmesi imzalanmış ve İslam devletinin temelleri atılmıştır. Hz. Muhammed devlet başkanı sıfatını elde etmiştir.