30 Aralık 2005 Cuma
Yılbaşı ve Akordeon
27 Aralık 2005 Salı
Zil ve Teneffüs Dergisi
23 Aralık 2005 Cuma
Okul Binaları
20 Aralık 2005 Salı
Öğretmen Blogger'lar
19 Aralık 2005 Pazartesi
Kar Tatili
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
Ahmet Muhip Dıranas
18 Aralık 2005 Pazar
Magazin Coğrafyası
Ne kadar az resim, o kadar coğrafya dersem belki de kıyamet kopar. Kıyamet kopması bir yana bütün coğrafyacılar yakama sarılır.
Kitaplığımda bulunan coğrafya kitaplarını karıştırınca vardım bu sonuca. Elimde 40 yıl öncesine ait coğrafya kitapları var. Yahu ne güzel kitaplarmış öyle. Daha kitapların başında bilim felsefesi ya da coğrafya felsefesi üzerine yazılar. Kitabı okuyan coğrafya alim olur. Resim mi? Bir o kadar az. Onun yerine istatistikler, grafikler, diyagramlar. Erinç'e göre kuraklık indisi dahi var. Dahi diyorum şimdiki kitaplarda kuraklığın dağılışına ait bir haritayı bile esirgemişler.
Coğrafya dersinin anlatımında resim, fotoğraf, video kullanımı iyi birşeydir. Ama nereye kadar. Sınırlı olanaklarımızla ne kadar resim gösterbiliriz ki. Bizim yerimize tv'ler rahatlıkla bunları gösterir, gösteriyor zaten.. ve bir çok kanal bunu profosyonelce yapıyor. Yağan kalmayasınız.
Diğer bilimleri bilmem ama coğrafya magazin bilimidir. Buradaki magazin terimini doğru kullanmak kaydıyla. Süreli yayınlar iyi incelenirse en çok satanların, içi cilalı doğa resimleri ve reklamlarla dolu dergiler olduğu anlaşılacaktır. Resimlerki, bu dergileri takip edenler iyi bilirler, dünyanın bin türlü coğrafyasını gözlerimizin önüne getirir.
Bir ara derlerdi ya "Coğrafya bilmem ne dağının yükseltisini öğreten, bilmem hangi ülkenin başkentini belleten ezberci ders" Şimdi tam da şöyle söyleyeceklerdir "Ha şu resim gösterilen ders mi? Geç onu.
Hızlı tüketim günümüz toplumunun temel felsefesi olduğuna göre. Kısa bir süre sonra size ihtiyacın kalınmadığı hissedilecektir. Bilenin bir tek siz olduğunuz günler geride kalmıştır artık. Her isteyen bilinene kolaylıkla ulaşacaktır.
Magazin coğrafyası ülkemiz için yeni bir şey olsa da dünyada çoktan beridir tartışılan bir konu. Özellikle doğa turizmi işin içine girdiğinde değmeyin magazin coğrafyacılarının keyfine. Kapadokya'yı mı tanıtacaklar. Mangalda kül bırakmazlar. Sizin Erciyes volkanından çıkan bazaltik karakterli lavlar... diye başlayan cümlenizi kaç kişi dinleyecektir. Sakın sıkıcı olmayasınız.
16 Aralık 2005 Cuma
İçki Yasağı
2 Aralık 2005 Cuma
Burnout Sendrom
Öğretmen odasına girdiğimde Burnout oldum diye bağırdım. Şaşkın yüzüme bakakaldılar. Yahu anlayın işte MTS. Bakışların şiddeti, konumu, anlamsızlığı değişmeyince Büyük ayıbı açıklamak zorunda kaldım.
Mesleki Tükenmişlik Sendromu.
Vah vah dediler. Yazık oldu hocaya. Kimisi çay söyledi. Kimisi taziyelerde bulundu. Kimisi hafta sonu bir yerlere gitmemi önerdi.
MTS: Gelin size bir tanımını yapayım.
Kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemeyip hayal kırıklığına uğrayarak, yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi.
Araştırdım argo deyimiyle patinaj çekiyormuşum.
Her haltı musibetle öğrenen ben, bunu kitaplara havale edecek değildim ya.
Onca yılın sonunda zayıf düştüm sanırım.
Bulaşıcı olduğuna inanıyorum. Burnout Syndromun.
Hemen bir yerlerden ilaç falan bulun. Destekleyici önlemler alın. Sendromla ilgili bir konferansa katılın (Yılda bir yaparlar). Okul değiştirin. Kent değiştirin. Okula gittiğiniz yolu değiştirin. Birkaç hafta mesleğe yeni başlamış öğretmenlerle dolaşın. Onlar ne yapıyorsa zorlayın kendinizi, sizde yapın. Dersten kaçın. Okul zilinin sesini değiştirmelerini isteyin. Öğrencilerin saçlarını okşayın. Başka bir branşın dersine girin. Okula sabah erken gidin. Güzel bir kahvaltı yapın. Ve elbette bir süre benden uzak durun. Yoksa size Mesleğin bütün kötü taraflarını anlatırım. Daha doğru bir söyleyişle hatırlatırım.
Bir de, ne olur şu Maslach Tükenmişlik Ölçeğine meze olmayın. İstatistik adamı öldürür. Benden söylemesi.
30 Kasım 2005 Çarşamba
Klimatoloji
Ülkemizde Görülen Extrem Değerler
En Yüksek Sıcaklık 48.8°C Mardin-Kocatepe 14 Ağustos 1993
En Düşük Sıcaklık -46.4°C Van-Çaldıran 9 Ocak 1990
En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık 21.3°C Hatay-İskenderun 1962
En Düşük Yıllık Ortalama Sıcaklık 1.8°C Sarıkamış 1972
Yıllık En Yüksek Toplam Yağış 4045.3 mm Rize 1931
Yıllık En Düşük Toplam Yağış 114.5 mm Iğdır 1970
Günlük En Yüksek Yağış 469.9 mm Kemer 11 Aralık 1971
En Yüksek Kar Kalınlığı 525 cm Bitlis Şubat 1954
En Yüksek Basınç 1045.2 mb Zonguldak-Eregli 1 Ocak 1973
En Düşük Basınç 747.2 mb Van-Başkale 21 Şubat 2001
En Yüksek Rüzgar Hızı 48.9 ms Tokat 1 Ocak 1978
Meteoroloji'de Kullanılan Aletler
Basınç Ölçen Aletler
Sıcaklık ölçen aletler
Nem ölçen aletler
Rüzgar ölçen aletler
Yağış Ölçen Aletler
Buharlaşma ölçen aletler
Radyasyon ölçen aletler
Güneşlenme süresini ölçen aletler
Yüksek atmosfer gözlemleri
23 Kasım 2005 Çarşamba
24 KASIM
Performans Ödevi
thepedia (Dünyadaki iklim kuşakları)
Devlet Meteoroloji İşleri
Meteoroloji Rehberi
İstanbul'da Hava
İklim kuşakları
Ceviz ve İklim
Türkiye'de İklim
İklim Değişikliği ve Etkileri
19 Kasım 2005 Cumartesi
Coğrafya Kitap
Gelelim şu memba meselesine. Bu noktadan sonra durur muyum artık. Bu dergileri, kitapları kimler hazırlıyor deyip yerlerinde ziyaret ettim. İkramda kusur etmediler hani. İlgili ve güler yüzlü karşılamaları övgüyle söz edilmeli. Sorduğum sorularla biraz sıktım hatta işlerinden alıkoydum ama ne edeyim. Gelmiş bulundum bir kere. Bundan sonraki çalışmalarını yakından takip edeceğim artık.
Sonuç olarak aradıklarımı büyük ölçüde buldum. Belki sizinde işinize yarar. Bir deneyiniz.
16 Kasım 2005 Çarşamba
AçıkRadyo
15 Kasım 2005 Salı
Geo
Geo dergisinin içeriğinin, benzeri olduğu dergilerden farklı mıdır? Asıl sorun bu. İlk sayısına bakıldığında gezi ve doğa konularının yanında, popüler bilim çalışmalarına eğilimli olduğu görülüyor. Hatta kapak resminde bu özellik vurgulanmaya çalışılmış. Hayvanlar ve insanları adlı kısım bu imajı destekler görünüşte. Açıkçası biraz daha coğrafi bir dergi olmasını bekliyordum. Hele birde bilim danışma kurulunda İstanbul üniversitesi coğrafya bölümü hocalarından Ahmet Ertek'in ismini görünce, umutlarım daha bir artmıştı. Sayın hocamızın katkılarının olacağına inancımı koruyorum. Aziz Nesin deyişiyle; bir derginin ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamak için, mutlaka ikinci sayısına bakmak gerek. Aralık sayısını bekleyeceğiz artık. Ne diyelim hoşgeldiler.
14 Kasım 2005 Pazartesi
Yeni Müfredat ve Coğrafya
Bakın bir araştırma yaptım. Yeni müfredatla ilgili eleştirileri bir araya topladım.
1. Geçmiş yıllarda çekilen zaman sıkıntısı bu müfredatta da yaşanıyor:
Ders hala iki saat işleniyor. Ele alınan konular hala yoğun. Özellikle 9. sınıf konuları matematiksel zekayı ön plana çıkardığından. Konuları daha ayrıntısına işlemek ve özellikle üzerinde zaman harcamak gerekiyor. Gerçi yeni müfredatta eski 9. sınıf konuları iki yıla yayılmış ama bu da yetmiyor.
2. Kitabı olmayan dahası ders kitabı, öğretmen kitabı ve çalışma kitabı olmayan bir ders nasıl anlatılabilir:
Sanırım büyük çoğunluk eski kitaplarla işi götürüyor. Başka da şansı yok hani. MEB’in kitap komisyonu daha ocak ayında toplanacakmış. Hemen hazırlayıp bize alın kitabınız derlerse durum kötü. Üzerinde iyi bir çalışma yapmak gerekiyor ki nereden baksan bu çalışma 2 yıl sürer. Şunu da yapabilirler her zaman ki gibi yabancı kökenli bir kitabı Türkçeleştirebilirler.
3.Eğitim fakültelerinin yeni müfredata göre henüz öğretmen yetiştirmemesi:
Eğitim fakülteleri coğrafya öğretmenlerini bilim adamı gibi yetiştiriyor. Bu temelde iyi bir yaklaşım ama iş okulda uygulamaya geldiğinde zorluklar beliriyor. Dersi anlatırken bu ağdalı bilimsel yaklaşımdan kurtulamıyoruz. Düşünün kartoğrafya dersinde neler öğreniyoruz. Oysa müfredatta sadece iki hafta süre ayırmamız salık veriliyor.
4.Müfredat konularını lise eğitim seviyesine göre düzenlenmemiş olması.
Bu cümleyi okuyan gittikçe dersin zorlaştırıldığı hissine kapılabilir. Hayır, tam tersi. Bazen ilkokul seviyesi bir gruba hitap ettiğimi düşünüyorum. Belki de yapılması gereken tamda budur.
5.Uygulanacak müfredatın araç ve gereçlerini bulmakta ki sıkıntılar:
Haritalar sınırlı, memlekette derle ilgili hazır asetatların bulunamayışı. Tepegöz kullanımı, taşıması düşünüldüğünde oldukça zahmetli. Projeksiyon cihazını bir yılda kaç kez kullanabilirsiniz. Az kaldı unutuyordum. Bir yılda kaç kez arazi çalışması yapabilirsiniz ki.
6.Okul idarelerinin coğrafya eğitimine bakışı:
Özellikle meslek liselerinde kültür dersi gibi bir yargının bulunması çok garip bir davranış. Ha şu coğrafya dersimi alt tarafı ÖSS’de 18 soruluk bir genel kültür uğraşısı.
7.Coğrafya dersinin sosyal bilimler içerisinde mi yoksa fen bilimleri arasında mı yer alması gerektiği sorununun çözülememesi:
Gerçekten de siz hangisini tutuyorsunuz. Şu devekuşu hikâyesini biliyor olmalısınız. Ne kuş ne deve olayı yani.
8.Sosyal bilimler laboratuarı gibi bir yapılanmamanın olmaması:
Sosyal bilimler lisesinde bir uygulamasını gördüm. Sanki birisi silah zoruyla bir oda kurdurmuş gibi geldi. Yöneticilerimiz fen bilim kökenli oldukça bu alanda bir gelişme olabileceğini tahmin etmiyorum. Bir tepegözle bahar gelir sanıyorlar.
9.Yeni müfredatı danışacak bir muhatabın bulunmaması.
Alo coğrafya hattı mı kursak yoksa. Şaka bir yana kime neyi nereden nasıl soracağız. Bekleyelim bakalım belki süreçte müfettiş arkadaşlar kendilerini yetiştirirlerde bize yardımcı olurlar.
10.Tepeden inmeciliğe karşı gelişen öğretmen direnci:
Kendisinin bir parçası olmadığı bir sisteme aidiyet bildirmeme durumu. Bugüne kadar öğretmene ne soruldu ki bu sorulsun. Davranış biraz politik gelebilir. Varsın gelsin. Ne yapalım durum aynen böyle. Hiç değilse birisi çıkıp Türk öğretmeni yeteneklidir, mutlaka uygulayacaktır diye gaza getirseydi bizi.
11. Öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarının değiştirilememesi:
En çok araştırma ödevi verildiğinde rastlanıyor. Bugüne kadar kendi başına bir şey yapmamış çocuk ne yapacağını şaşırıyor. Dolayısıyla kalitesiz ürünlerle dönüyor çalışmalar. Bir de ders sırasında öğrenci merkezli yaklaşımda bulunduğumuz da dersi işlemeden önce öğrencinin nasıl davranacağını öğretmek gerekiyor.
12.Derste kullanılması gereken malzemelerin çokluğu:
Nerdeyse her derste öğrenciye fotokopi dağıtmak gerekiyor. Atlas aldırmak. Ürün dosyası oluşturmak…giderek öğrenci ve okul için maddi bir külfete dönüşüyor çalışmalar. Tahmin edersiniz ki bir yere kadar devam ediyor.
13.Öğrenciye ait sınıf sisteminden derse ait sınıf sistemine geçilemeyiş:
Her şekli o sınıfın tahtası senin bu sınıfın tahtası benim çizmek, tepegözü taşırken kas yapmak, elinde bir duvar haritasıyla deli gibi oradan oraya dolaşmak… daha ne anlatayım ben.
14.Öğrencilerin dersle ilgili kaynaklara ulaşmasındaki sıkıntı.
İnternette coğrafi bilgi aramak usandırıcı iş. Ansiklopediler bir sıkıntı sormayın. En iyisi benim gibi yapın araziye salın. “Git şuradaki birbirlerinden farklı olduğunu düşündüğün ağaçların fotoğraflarını çek gel” gibisinden.
15.Eğiticilerin yetiştiği sistemle uygulaması gereken sistem arasındaki çelişki:
Bütün hayatını ezberleme üzerine adamış bir insan düşünün ve aynı adam bütün bir ömrü boyunca ÖSS sınavına odaklanmış olsun sonrada bilimsel eğitim alacağım sevdasıyla üniversite de fotokopi okumaktan iman tahtası gevresin. Sonra da siz ondan çoklu zeka kuramını uygulatmaya çalışın. Eğer öğretmen size tekeme tokat saldırmıyorsa. Üşendiğindendir.
16.Coğrafya dersine karşı gelişmiş olumsuz toplumsal davranışlar:
Geçenlerde malum bir sitede coğrafya ile ilgili entryleri okurken dehşete düştüm. Okullarda en nefret edilen kişilikler biz olsa gereğiz. Ne çektirmişiz adamlara be.
Yarın yazılı yapacağım. Neye göre yapayım dersiniz?
13 Kasım 2005 Pazar
Tarihi Yarımada Gezisi
11 Kasım 2005 Cuma
Tarihi İstanbul Haritası
10 Kasım 2005 Perşembe
Öğretmen Olmasaydınız...
4 Kasım 2005 Cuma
Gitmeler
Sonra birden vazgeçiyorum Fethiye'ye gitmekten. Biraz daha büyük olmalı gideceğim yer diye düşünüyorum. O halde Antalya. Antalya'da ne yaparım bilmiyorum. Zaten kaçtıklarım, kurtulmak istediklerim orada da var. Vazgeç...
Ben yine de şu lanet olası İstanbul'dan uzaklaşmayayım. İnsanın kanına kükürtdioksit karıştı mı böyle oluyor işte. Alışkanlık yapıyor meret. İstanbul'a yakın bir yer; neresi? Buldum buldum Bandırma'ya gitmeli iyisi mi? Olmadı Erdek. Sıkıldı mı atla feribota ver elini Kadıköy. Bizim hoca uçmuş, zor gidersin diyenler var arka sıralarda, duyuyorum ona göre. Yok yok bu iş böyle olmayacak büsbütün kopup gitmeli buradan. Oldu olacak Mersin'e kadar açılayım. İstanbul'a gidip gelmek iyiden iyiye sıkıntı olsun. Umudum kalmasın yani. Zincire bağlasınlar misali.
Bir haller oldu bana. Bir gitme isteği var ki durduramıyorum kendimi. Öyle kuvvetli ki mantıklı düşünmemi engelliyor. Gözümü kapatıp haritanın bir köşesine savruluyorum. Bazı arkadaşlarım çoktan memleketlerinin yolunu tuttu ama benim böyle bir şansım da yok. Kısacası şu İstanbul'a tutsak edildim. Ne yaptığım işten bir şey anlıyorum ne de yaşadığımdan. Her gün kaskatı bir suratla okula gitmekten usandım. Sabah büyük bir enerjiyle çıktığım okul yolu uzuyor uzuyor uzuyor... Bütün bir gün şiddet altındayım. Beynim iğdiş edilmiş gibi. Evde olmasa durum berbat. Bir yer bulmalı bir an önce. Basit bir yaşama dalmalı. Tek caddesi olan bir kentte yaşamalı. Ve nasıl derler orada yaşlanmalı. Orta yaş sendromu koyun isterseniz bunun adını. Artık bahçesi olan bir evde uyanmak istiyorum ben. Çok şey mi istiyorum. Ne dersiniz?
24 Ekim 2005 Pazartesi
Makul Fiziksel Müdahale Yetkisi
Bizim memlekette bu işlerin nasıl uygulandığını anlatmaya ne hacet var. Hala bile rüyalarımda gördüğüm oluyor. Delirmiş bir öğretmenin 5’e 10 ölçüsündeki sopasıyla üzerime doğru yürürken uyandığım çok olmuştur.
Aşağıya ülkemizde yapılan bir araştırmayı ekliyorum. Varın yorumunu siz yapın.
Öğretmenlerin yüzde 52.6'sı öğrencilerin olumsuz davranışlarını önlemek için dayak kullanılmasına kesinlikle karşı çıkarken, 4.67'si terbiye için dayağı haklı görüyor. Öğretmenlerin yüzde 6.57'si ise dayağın haklı olup olmadığına karar veremiyor. Bazı öğretmenlerin öğrencilere karşı onur kırıcı hakaret içeren sözler kullandığını düşünen öğretmenlerin oranı ise yüzde 52'leri buluyor.
Her 100 öğretmenden 56'sı öğretmenleri kendi branşlarında yetersiz buluyor. Öğretmenlerin mesleki yeterliliğe sahip olduğuna inananların oranı ise yüzde 35.
Öğretmenlerin yüzde 16'sı öğrencisine özel ders vermeye hakkı olduğu düşüncesinde.
Öğretmenlerin yüzde 62.28'i kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim almalarının gelişimleri açısından önemli olduğunu düşünürken, yüzde 2.42'si karar veremiyor. Öğretmenlerin yüzde 2.77'si ise karma eğitime karşı.
Öğretmenlerin yüzde 63'ü kalabalık sınıfların etkili bir öğretim için uygun olmadığını düşünüyor.
19 Ekim 2005 Çarşamba
Kadın Öğretmen
18 Ekim 2005 Salı
Harita Bilgisi
Şu İzohips Haritaları yok mu? Ben asıl onlara vurgunum keşke diyorum başka harita yapım tekniği geliştirmeselermiş. Eğrileri izleyerek araziyi hayal etmesi ne de güzel olur. Bakın şu aşağıda GB yönünde bir vadi var. Bakarken dalıp gittiğim oluyor. Kendime geldiğimde derenin kenarında kaçırdığım balığa yanıyor oluyorum. Gölün kenarındaki taraçaya bakın, akşam üstü oturup güneşin batışını izlemek insanı nasıl mutlu eder anlatamam. Haritaya bakmanızı tavsiye ederim ancak.
14 Ekim 2005 Cuma
Kahve Coğrafyası
Benim asıl anlatacağım Kahve. Yıllardır keyifle içerim kendilerini. Bir merak edip; Nedir? Nerelerde yetişir? Nasıl bir bitkidir, Yerde mi ağaçta mı büyür? Öğrenmemişim. Ta ki meyvesiyle karşılaşana kadar. Göz alan kırmızısıyla cazibesine tekrar kapıldım. Dedim şuracıkta yetiştireyim kahve ağacımı. Kahve yüksek sıcaklık ve nem ister. Evin güneşi en bol köşesi burasıdır. Hoooop dediler, öyle kolay değil. 1600 yıllara kadar Etiyopyalı, Yemenli kahve üreticileri, başka yerlere götürüp yetiştirmesinler diye sıcak sudan geçirip satmışlar tüccarlara. Ta ki bir Hintli köklerini çalıp, Hindistan’a götürene kadar. Venedikliler durur mu? Oradan Avrupa’ya. Avrupa’dan güney Amerika’ya. Derken Kahve elden ele (Edip Cansever deyişiyle). Bizim memlekette ise Akdeniz kıyılarında denemişler bir iki; tutturamamışlar. Bana kalırsa yeterince uğraşmamışlar derim. Çünkü bilirim ne denli bilimsel çalıştıklarını. Birde biz uğraşamayız öyle yetiştir, topla, kurut, ez. Keyif ehliyiz çünkü. O kadar keyif ehliyiz ki sadece pişirme yöntemiyle yaparız kahvemizi. Adına da Türk Kahvesi deriz. Şu İtalyanlarda amma uyuzlarmış be, baksanıza onlarca kahve türü icat etmişler, ellerine geçen ne varsa karıştırıp yeni tatlar üretmişler. Yaramaz adamlar bunlar. Allahtan İngilizler pek el atmamış kahve işine. Çay içmekten elleri değmemiş olsa gerek.
“Kahve karadır beyler, kara adamlar yetiştirdiğinden belki de” Brezilya’da kahve plantasyonlarında çalışan kölelerin verimi düşmesin diye şeker kamışı tarlalarıyla münavebe ederlermiş. İşte tamda o yıllarda acı kahvelerin yerini, şekerli kahveler almış. Bilmenizi isterim Brezilya kahvenin en geç yetiştirildiği coğrafyadır. Aynı zamanda en çok üretimin yapıldığı yer. O kadar çok üretilmiş ki, burjuvaların karakeyfi sokağa kaçmış.
Kahvenin de coğrafyası mı olurmuş demeniz dileğiyle. Şimdi ev ödevi veriyorum:
1.İsviçre ile kahve arasında nasıl bir ilişki vardır?
2.Varsa ne kadar vardır?
3.Dağ başında karlar vardır, kahvenin (nescafe) İsviçre’de ne işi vardır?
4.Etiyopyalı, Yemenli neden açtır?
5.İrish Coffee nerelerde satılır?
6.Bir cup irish coffee’yi bir memur nasıl alır?
7.Kurukahveci Mehmet Efendi nasıl bir adamdır?
12 Ekim 2005 Çarşamba
Coğrafya Animasyon
10 Ekim 2005 Pazartesi
Kanatlı Hayvan Operasyonu
7 Ekim 2005 Cuma
Coğrafya Ödülü
Bir de tutturmuşum Ürün Dosyası isterim diye. Sevgili talebe arkadaşların dosyası yok ki ürünü olsun. Bak şu keratalara benim hevesimi kıracaklar. Yılların eskitemediği bu idealist öğretmeni küstürecekler derslere. Güngörmüşüz kurtulamazlar kolayına benden. Bir ödül olayına girmeliyim öyleyse. En iyi ürün dosyasına: Küre hediye edeyim diye düşündüm. Şöyle ışıklısından. Uykulara dalarken, başucunda tüm renkleriyle dünya. Başka neleri ödül olarak verilebilirim derken. Hikmet Birand’ın “Alıç Ağacı ile Sohbetler” kitabı geçti elime. İlk okumam gümbürtüye gitmişti. Bir kez daha okudum, tadına vara vara . Bazı kitaplar bitsin istemezsiniz, o cinsten bir kitap. Yuh be dedim kendime, yıllardır coğrafya der durursun, şu çoluğa çocuğa bir kitap tavsiye etmez mi insan. Al işte aradığın kitap. Ödül vereceksen bunu ver.
Girdiğim her sınıfta yanımda taşıdım kitabı. Bekliyorum birisi mutlaka soracak. Hocam, kitap ne ile ilgili? Soruyorlar da. Başlıyorum anlatmaya, kitaptan bazı bölümler okumaya. Teneffüse çıkarken biri yanıma yaklaşıyor. Hayli utangaç. Bakabilir miyim? Eh.. Tabii, neden olmasın. Çok fazla bakmak yok ama dönem sonu ödül olarak verilecek kendileri.
Bir şey daha var yalnız. Hikmet Hoca’nın diğer kitabını da alıp, okumak. “Anadolu Manzaraları”. Keyifli bir okuma olacağı kesin.
Okul çevresinin ormanlarla kaplı olması büyük bir şans. Çocuklar zaten ağaçlarla iç içe yaşıyorlar. Ancak sorarsan hiç birinin adını bilmezler. Onlar için günlük hayatta sıradan bir şey Ladinle, Köknarla, Meşeyle karşılaşmak. Birde olur ya sevdirebilirsek. Bakarsınız aralarından botanikçi bile çıkar.
Sormadan edemeyeceğim. En son ne zaman alıç yediniz? En son ne zaman taşıdınız boynunuzda; tanelerini ipe dizip, o ekolojik kolyeyi. Tadını anımsıyor musunuz? Kaçınız kollarını yaraladı koparacağım derken? Alıcın, coğrafyanın, Birand hocanın yüzü suyu hürmetine. Bir boşluğuna getirip şu kitabı okuyunuz, okutunuz.
6 Ekim 2005 Perşembe
Kayaç Operasyonu
B. büyük adam tabii, bul bulabilirsen, yok oğlu yok familyasından. Ne yapalım kısmet değilmiş başka bir zaman bakarım dediğimi anımsıyorum. Olmazsa MTA’nın bölge müdürlüğüne gidip taş dileneceğim. Bir sonuç alamazsam Jeoloji Mühendisleri Odasına kulluk edeceğim. Yok, hiç biri olmadı, araziye çıkıp dağ, bayır taş arayacağım artık.
Kadıköy’e gelmişken eli boş gitmek olmaz. Her zaman ki fırından bir çavdar ekmeği, bir de köy ekmeği aldım. Eve dönmek üzere rıhtıma doğru yürürken bir dükkânın reyonunda neyle karşılaştım dersiniz. Agat. Nedir bu agatın hikâyesi diye sordum Bay B. dediler. Taşların Kralı, efsane Bay B.
Bırakır mıyım işin yakasını akşamüzeri tanıştım Bay B. İle.
B.’nin mineraloji eğitimi olmamasına rağmen (ki şart değil) olaya oldukça hakim olduğuna şahit oldum. Benim için önemlisi aradığım bütün kayaçları bulabileceğini söyledi. Ben listemi hazırlamalıymışım yeter ki. Adam kayaç ekolü saygı duymamak elde değil. Bütün söylediklerini okula yeni başlamış talebe edasıyla dinledim. Nihayet söz sırası bana geldiğinde “Ama” diye başlayan bir cümleyle “yeteri kadar param olmadığını” “hatta hayatımın hiçbir döneminde de olamayacağını” “zaten bu işi de sayın talebelerimin zayıf dimağlarını açmak için yaptığımı” “zümrütle, yeşimle, yakutla işim olmadığını” “okula hibe yapıp yapamayacağının” sordum? Neredeyse kaçacaktı. Kolundan yakaladım. Ayaküstü bir dolu kayaç muhabbeti daha yaptık. 15 dakikalık konuşma sonunda olur cevabını bir şekilde aldım. Bu arada yazın birlikte kayaç avcılığına çıkacağımızı da bilmenizi isterim. Bay B’nin sayesinde mineraloji kitaplarını bile buldum. Sağ olsun, var olsun, çok yaşasın Bay B. Hafta sonu kayaçların bir kısmını temin edeceğim umarım.
3 Ekim 2005 Pazartesi
Öğretme Etkinlikleri
30 Eylül 2005 Cuma
Dikkat! Okul Var
Şanssızım diyemem ben kendi payıma
Oluyor böyle şeyler ara sıra
Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim
Bütün çocuklar anlar da
Cemal Süreya Türk Dili ders kitaplarında yine yok. Bu gidişle hiç olmayacakta. Kitaplar değişiyor, yazarlar değişiyor, müfredatlar elden geçiriliyor; yok yok yok yine yok. Durun bir dakika hepten ümidi kesmemeli. Şu 100 temel eser var ya. Orada bir Cemal Süreya kitabı var: Aritmatik İyi Kuşlar Pekiyi Bazende Yardımcı ders kitaplarında bulmak olası. Talim terbiyede II. Yeniye karşı bir önyargı mı var bilinmez. Sözümona yıllardır kitaplara alınmayışını nedeni fazla erotik bir şiiri olmasıymış. Olsa olsa kendi deyimiyle cins şairdir Cemal Süreya. Derhal yeniden yazılacak olan,Türk Dili kitabının komisyon üyelerini bulmalı. Ders kitabına alınana kadar eylem falan yapmalı. Olmadı Savaş Ay denilen kişiliğe gidip tartıştırmalı. AB'ye gidip 3 Ekim müzakereleri öncesi, ön şart olarak sunulmalı. Bir Şeyler yapmalı. Kendi adıma Cemal Süreya'yı geç keşfettim ( 20'li yaşlarımda, aşık olunca). Ümidim çocuklar daha erken keşfetsin.
Laboratuar
28 Eylül 2005 Çarşamba
Yeni Coğrafya
Yeni müfredat Türk öğretmenin sınavı olacak anlaşıldı. Değişikliklere ne kadar hazırız, görülecek. Modern eğitim sistemlerini nasıl benimsiyoruz, izlenecek. Ya coğrafya öğretmenleri olarak bizler bu çalışmanın içerisinde ne denli hazır, yatkın, işlevsel olacağız tam bir muamma. Ortada bir materyalin olmaması, okutabileceğimiz bir kitabın bulunmaması dahası bizi bu sisteme adepte edecek bir eğitimin verilmeyişi işimizi zorlaştıracak.
Ortada yeni bir eğitim sistemi var. İskeletini oluşturdular ve önümüze bıraktılar. Şimdi hadi diyorlar ete, tene bürüyün. Bakalım ortaya çıkacak ürün neye benzeyecek. Bir Frankeistain mı yoksa tatil kitaplarındaki yanakları kırmızı, güleryüzlü, öğrenme isteğiyle yanıp tutuşan bir çocuğa mı?
Belkide bu nedenle bu sayfadan bilgilerimi, bilgilerimizi paylaşmak amacıyla kendimce bir dizi faaliyette bulunacağım. Katkılarınıza her zaman açığım. Olur ya benim gibi bu işe hevesliyseniz beraber kalkışırız bu işe. Buna ihtiyacımız olduğu kesin. Sağdaki Yeni Coğrafya linkine tıklamanız dileğiyle.
Nihayet Bu Da Oldu
24 Eylül 2005 Cumartesi
Coğrafya Dersini Sevmek
22 Eylül 2005 Perşembe
Eğitimi Haber Yapmanın Dayanılmaz Hafifliği
Böylesi sayısal çoklukta hata aramak mı? O çok kolay bir iş.
Bakın son bir ay içerisinde eğitimle ilgili haberlerin bir değerlendirmesi:
Kız çocuklarının okullaşması; devlet politikası olduğundan en çok haber yapılanı. Olumlu bir kampanya ve her geçen gün (Kardelenler gibi) yeni kampanyalarda ekleniyor
Müfredat Değişikliği; kimsenin bilmediği, bilenin sırdır diye söylemediği, tepemize birden çullanan, önümüzdeki bir yıl boyunca anlaşılamayacağına inandığım olay. Aslında haber yapılırken hiçbir yayın organı bilgi sahibi olmadığından yüzeysel geçilen, iyi bir şeymiş gibi anlatılan durum. 4 yıllık lise diye de bilinir kendileri.
Öğrenci kayıtları, bağışlar. İşte eğitimin zayıf karnı. Hep aynı vuruyorlar ya bir müddet sonra saldırıya duyarsızlaşıyoruz. El bilir, âlem bilir ama basın bilmez.
Diz üstü etek genelgesi. Aslında genelgede Ucuz ve herkesin alabileceği kıyafetler vurgulanıyordu ama işlerine böyle yayınlamak geldi.
Yetersiz okul binaları, yetersiz derslikler, kalabalık sınıflar.
Öğretmensiz okullar, okulsuz öğretmenler. Kafiye diye yazmadım.
Eğitimde eşitsizlik durumları Gariban sınıfları, lanetliler sınıfı, parasızlar sınıfı. Tembeller sınıfı. Kenar mahalleliler sınıfı…
Sistem değişikliği kurbanları, sistem değişikliğiyle sınıfta kalmaktan kurtulanlar. Afçılar, aflar, affediciler, affedilenler, affedilmeyenler.
Devlet adamlarının okul açılışları. Kırmız kurdeleler, altın varaklı makaslar, protokol sıraları
Görevden alınan eğitim kurumları yöneticileri, sürülenler, yer değiştirilenler.
12 eylül ile okulların başlamasının aynı tarihe gelmesi. Köşe yazarları bayıldı bu işe adamların kıt beyinlerinde şimşekler çaktırdı güller açtırdı.
Katsayı adaletsizliği, İmam Hatiplilerin durumu. Sağ kroşeler, sağ direktler, sağ aparkatlar.
Bulunamayan ders kitapları, basılmayı bekleyenlerde denilebilir.
Okul alışverişleri. dev kampanyalar, tiraj artırıcılar. Dikkat edilmesi gerekenler listeleri.
OKS faciası ÖSS faciası
Manisa’daki müdür odaları ile başlayan lüks okul müdürü odaları tartışmaları, kısa kesildi. Bana kalırsa biraz kaşımak lazım
Cümle out harf in. Okuma yazma öğretiminde yapılan değişiklik. Yanılmıyorsam 80’li yıllarda yeni olduğu söylenilen bu sistem uygulanıyordu
100 temel eser tartışması. Sahi şu kitaplar bir gelse de temellensek, kültürlensek.
Listeyi uzatmak olası… Yarın her hangi bir gazeteyi alıp kaldığım yerden devam edin isterseniz. Biliyorum ki devam edemeyeceksiniz. Bir haber çok verildiğinde konu erozyona uğruyor, niteliğini yitiriyor. Haber yapılan siz olsanız dahi göremediğiniz oluyor.
Öğretmen olduğumdandır tavsiye vermeye üstüme yoktur. Araştırmacıları, tez hazırlayanları, meraklıları, kaos teorisyenlerini, guinnesçileri, yönetim uzmanlarını, stratejistleri mili eğitim müdürlüklerine davet ediyorum. Gidinde görün bir sistem nasıl idare edilir. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir mucizeyi yakından izleyin. Böyle bir fırsat hiçbir yerde ele geçmez. Gidin birkaç saatiniz orada geçirin.
Az kalsın unutuyordum alın size bir haber malzemesi daha, hakkında yıllarca konuşabileceğiniz, saatler süren programlar yapacağınız. Uzman Öğretmenlik Sınavı. Sonuçları açılanınca göreceksiniz ne demek istediğimi. Size kolay gelsin, biz üstesinden geliriz nasıl olsa.
20 Eylül 2005 Salı
Okula Gelme Nedenleri (Röportaj 1)
— Sabah uyanıyorum hocam, Aaa! bir bakmışım okuldayım.
— Pardon! Ben neredeyim? Burası okul mu?
— Müdür darılır valla.
— Beni buraya sayıyla verdiler.
— Aslında bu soruyu sorduğunuza sevindim, bir kere bu sorunun soruluş şekli itibariyle değerlendirilecek olursak; kimi soruların bir sorunsal olmaktan çıkıp….! Güüm!! Pat!!
— Söz hocam bir daha gelmeyecem
— Kantinde hamburger yemek için
— Sözlü mü var ne? Ulan şimdi bu beni kaldırır. Ahanda çağırıyor.
— Hademeyi özlediğim için.
— Okul sıcak ve rahat olduğu için.
— Asuman hocayı görmek için
— Yollar boş kalmasın diye.
— İş olsun diye. Sahi siz niye geliyorsunuz?
— Sabahları spor olsun diye.
— Hocam bak bir daha gelmem ha..!
— Ehliyet alabilmek için
— Bir sabah süsleyip püsleyip sokağa çıkardılar. Dondurma bile aldılar... sonrası malumunuz
— Kızlar cazibeme dayanamıyor da…
— Evde uyku tutmuyor be hocam.
— Hocam yemin ederim camı ben kırmadım. Ekmek mushaf çarpsın ki.
— Gidecek yerim mi vaaaar… Diyecek sözüm mü vaaaar…
— Kahır çekmek için… Çile doldurmak için…
— Devamsızlıktan kalmamak için
— Ben sana demedim mi oğlum, bu hoca kafayı yiyecek diye. Vah vah iyi adamdı ya…
— Sabahın köründe tuhaf tuhaf sorular sorsunlar diye
— Her Türk Öğrenci Doğar… Her Türk Öğrenci Doğar
— Hocam sanırım müdür sizi çağırıyor…
— Bu kadar jöleyi boşa mı sürdük yani… Tövbe… Tövbe…
— Eş dost hısım akraba rahat etsin diye.
— “Alışmış kudurmuştan beterdir”
— Mercimeği fırına verdikte…
— Kimin adamısın ulan sen!!. - Şey... Pardon Sizi öğrenci sanmıştım da.
18 Eylül 2005 Pazar
İlk Ders
Hadi ilk haftanın yüzü suyu hürmetine bir şey anlatmadık ama bu hafta görürsünüz gününüzü. Dersin ortalarına doğru yandaki şekle dönüşeceksiniz bahse girerim. Hooooop uyumak yok, kaldırın kafanızı. Üç aydan bu yana bugünü beklemişim, dilim damağım tutulmuş konuşmayı, konuşmayı. Dur bir tozumuzu atalım. Arkadaki gel bakalım buraya, çabuk tahtayı sil. Kocaman bir dünya çizeceğim şimdi. Üstüne paraleller, meridyenler... Ne o, daha deftere bir şey yazmadınız mı? Kocaman bir başlık atın bakalım oraya, şimdi bir de yan başlık. Bakın ne güzel oldu. Satırbaşı yapın bakalım... daha yeni başlıyoruz derse. Sizi bulmuşum bir kere ödevsiz bırakır mıyım?
Porsuk Ağacı
Agahta Christie ne zaman Porsuk Ağacı Cinayetini yazmayı aklına koydu. Ogün bugündür tanışırız kendisiyle. Tanışmamız biraz da Asri Mezarlığı sayesindedir. Hani mezarlıklarda olmasa ağaç göreceğimiz yok; şu yarı step memleketimizde.
O Gün anlamıştım Porsuk Ağacıyla olan dostluğumuzun kadim olacağını. Diğer ağaçlardan farklıydı bir kere; sımsıkı dalları arasına kuşlar da konmazdı, konsa da taşlardım zaten kuş denilen hayvanları. Benim ağacımdı bir kere. Gel zaman git zaman Porsuk Ağacıyla muhabbetimiz arttı. Baktım kocayemişin birine çaput bağlıyorlar. Ben durur muyum, elbisemden küçük bir parça yırtarak çoktan süslemiştim bile totemimi.
Gölgesinde az mı kitap okudum, kitap dediğime bakmayın teksaslar, tommiksler, conanlar. Aradan uzun zamanlar geçti. Kentlere kendimi vurduğumdan beri pek az görüşürüz. Eski Sayılı tarihi bir mecmuada rastladım en son. Ok yapımında kullanırlarmış kendilerini. Kuvvetli yapısından olsa gerek. Giderekte azalmaktaymış popülasyonu. Türlerinde bazıları koruma altına dahi alınmış. Ne yaptım dersiniz? Sabahı zor ettim. Sabah olunca Boğaza inip, en yakın porsuk ağacını ziyarete gittim. Baktım yerli yerinde duruyor. Öyle keyifli güneşleniyordu ki kıyamadım sessizliğini bozmaya. Uzaktan bildirmeden seyrettim. Boğaz’a inmekle iyi etmişim hani, Nedendir bilmem Boğaziçi’ni seyretmediğim gün İstanbul’da yaşadığımdan şüphe ediyorum. Çengelköy’de kahvaltı yapmazsam doyduğumu bilmemem gibi…
12 Eylül 2005 Pazartesi
Safranbolu veya Mekanları Tüketmek
Sen dur, durda. Tamda okul açılacakken yollara düş. Olacak iş mi yahu. Akıllı adam işimi bu. Hafta sonu yat uyu be adam. Okula hazırlan, plana ne yaz. Ne işin var Safranbolu'larda, dellendin mi?
8 Eylül 2005 Perşembe
Hayli Geçkin bir Gitar
4 Eylül 2005 Pazar
Yeni Öğretmene Tavsiyeler
1.İnternetten planlarını indir. Çıktısını al, müdüre imzalat. Sakla bir gün bakarsın lazım olur.
2.Zümre hazırla, toplantısını yap: meslektaşlarınla, dersdaşlarınla kaynaş.
3.Bir çift sağlam ayakkabı al, tabanı ortopedik olsun. Gün boyu ayakta dikileceksin unutma.
4.Eğitsel kol seçimlerinde uyanık ol. Angarya kolu sana kakalamasınlar.
5.Kendini iyi bir öğretmen olacağım diye motive et, yoksa bu yılı zor çıkarırsın.
6.Ben işimi yapar çıkar giderim deme. İdarecilere şirin sözler söyle.
7.Erkenden yat, uyu. Öğleden sonraki derslerde öğrencilerle birlikte uyuyakalmakta var işin sonunda.
8.İlk derste başla ders yapmaya ileri de büyük bir ihtimal vaktin olmayacak. Ya kar yağacak ya da bayram gelecek dahası sene sonunda öğrenci bulamayacaksın sınıfta.
10. Öğrencilerini ilk günden başlayarak kitap defter getirmesi için ikna et.
11. Çantana tebeşir zulası yap. Büyük bir olasılık sınıfta bulamayacaksın. Tebeşirsiz öğretmene teşbihte hata olmaz.
12. Okul kapısından içeri girdiğin anda unut her şeyi. İçeride 1000’lerce göz senin gibi olmaya çalışacaktır. Onlar için iyi bir şey ol.
13. İkinci hafta veli toplantısı yap. İyi bir toplantı yaparsan, neler olabileceğine sende şaşıracaksın.
14. Rehber öğretmeni olacağın sınıf, mümkünse yeni başlayanlardan olsun (9. sınıflar mesela). Hem sözün hem dişin hem de nazın geçer.
15. Yoklama defterine yazılı tarihlerini hemen yaz, sınıfa göster. Ültimatomdur.
16. Okulda her zaman bir şeylerle meşgul ol. Kendine yatıyor dedirtme.
17. Öğretmen odasına girdiğinde selam ver. Dikkatlerini çekecek şekilde yap bunu. Yoksa anlamsızlaşır, kafalarını bile kaldırmazlar.
18. Kendine iyi bir dolap kap. Dolapta ayakkabı boyası, iğne iplik, yara bandı, en az 10 tane kalem, tebeşir, silgi, daksil mutlaka bulunsun.
19. Kendine bir paket mentollü şeker al. Dilin damağın kuruyunca imdadına yetişir (nanelide olabilir hani).
20. Okulda kendini unuttur ya da başrol oyna.
21. İyi bir dinleyici ol. Müdürü, diğer öğretmenleri, velileri, hizmetlileri, öğrencileri dinle. Konuştukları hakkında yorum yapma. Hatta yapabiliyorsan hiç konuşma.
23. Hafta sonu maç özetlerini, kurtlar vadisini, içinde okul geçen dizileri takip et. Yoksa ne konuştuklarını anlayamazsın.
24. Koridorda yürürken Kadir İnanır gibi yürü. Bakışların düğme ilikletsin.
25. Sabah dersin olmayabilir ama okula erken gel, bir dolu işini bu sürede halledersin. Bunun yanında okuldan biraz geç çıkmakta da fayda var.
26. Yazılılarını yaptığın gün oku öğrencilerine duyur. Eve iş götürme.
27. Not defterini öğrencilere gösterme. Yoksa ona saygı duyarlar.
28. Yanında mutlaka bir ajanda bulunsun. Öğrencilerin isteklerini, şikâyetlerini, yapılması gerekenleri not et. Ben unutmam deme. Son zil çalınca kendini bile unutacaksın.
30. Kırmızı kalem kullanma. Öyleymiş işte sen beni dinle.
31. Okulda rahat edebileceğin 3-5 yer edin. Öğretmen odasında oturmak zorunda değilsin.
32. Öğrencilerinin gözlerinin içine bakarak konuş.
33. Hiçbir işini öğrenciye yaptırma. Zaten yüzüne gözüne bulaştıracaktır.
34. Sınıfta hiçbir şey yeme içme. Genelde onlarda senin gibi kahvaltı yapmadan gelirler.
35. Sınıfta konuştukların akşam olunca en az 20 evde konuşulacaktır. Haberin olsun dedim.
36. Argo kullanma. Hatta yaşamının hiçbir anında kullanma.
37. Öğrenciye ismiyle hitap et. Önemsendiğini hissedecektir. Bırak biraz keyfini çıkarsın.
38. Kendine en kısa zamanda bir okul bul ve orada yaşlan. “Babanı da sevmezdim zaten” diyebileceğin öğrencilerin olur.
39. Teneffüsü babanın hayrına vermiyorlar, zil çalınca hemen sınıftan çık. İntikamını içeri zili çalınca hemen sınıfa gelerek alırsın nasıl olsa.
40. Ve en önemlisi çocukları sev.