29 Şubat 2008 Cuma

Okçuluğun Görülmesi Adına, TV Programında Ok Attım

- Okçuluk sporunun; TRT ' nin dışında özel bir tv kanalında da görülmesi adına, cumartesi geceleri Kanal 1' de yayımlanan Mucizeler Gecesi adlı bir şov programında ok attım.
- Yayına katılacak yabancı bir şovmenin gösterisi için , program gereği çok iyi ok atan profesyonel bir okçuya acilen ihtiyaç duyulmuş. Beni aradılar, konuyu anladıktan sonra kabul ettim. Ama programın formatı gereği epey heyecanlı bir sahne beni bekliyordu. Çünkü; seyircilerin oturduğu tribünün üst tarafından gösteriyi yapacak şovmenin hemen yanındaki hedefe ok atacaktım ve gösteriyi yapan şovmen, hedefe giden ok'u eliyle havada yakalayacaktı. Tabi ki çekimler zor oldu, provalar çok terletti beni. Gerçi o mesafeden yumurtayı bile her atışımda vururum. Çok sert olmayan bir yayla bir de yayı tam germeden, epeyce kalın ve ağır okları hedefe doğru attım ; tabi ki yavaş giden okları tutmak profesyonel bir kişi için zor olmadı. Ama kimsenin bu hareketi yapmasını uygun bulmuyorum, sonuçta tehlikeli ama bunu yapan çok profesyonel birisi olduğu için rahattım. Okları yakalayan şovmen (Larry Stevesky) bir çok ünlü aktörün dublörlüğünü de yapmış. Bir kaç ok atışı yaptıktan sonra bana çok güvendi ve rahatladı. Sonrası...? Onu da televizyondan seyredersiniz artık.
- Program Tekrar : MUCİZELER GECESİ - Kanal 1
Tekrar ; 5 Mart Çarşamba 21:20 ' de

Okçuluk' ta Arkadaşlık


- Arkadaşlarıma sonsuz sevgilerimle ... Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.
- Bende bu vesile ile okçulukta 'ki arkadaşlıklardan bir kaç kare resim koymak istedim ...

24 Şubat 2008 Pazar

Parlak Eksik Nottan Vazgeçti Direkt Devlete Meydan Okudu!!!

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, Gül'ün onayına rağmen başörtülü öğrencilerin yarın İstanbul Üniversitesi kapısından geri çevrileceğini söyledi.

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak, başörtüsü yasağına son veren yasal düzenlemenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylandıktan sonra resmi gazetede yayınlanmasına rağmen, başörtülü öğrencilerin yarın İstanbul Üniversitesi kapısından geri çevrileceğini söyledi.

Bayburt Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından Yeşilköy Polat Renaissance Otel'de düzenlenen geceye katılan İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, başörtüsü konusunda tavrını ortaya koydu. TBMM'den rekor oyla geçen, üniversitelerde başörtüsü yasağını sona erdirmesi düşünülen 10. ve 42. madde ile ilgili düzenleme Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da onaylanmıştı.

Kararın Resmi Gazete'de yayınlanmasının ardından üniversitelerde yarın nasıl bir tavır izleneceği merak ediliyor. İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, YÖK'ün ek 17. maddesi değişmediği sürece öğrencilerin başörtüsü ile üniversiteye alınmayacağını savundu.

Rektör Parlak, konuşmasında, "Bu yasa geçmişteki uygulamayı ortadan kaldırmıyor. Ek 17. madde değişirse o zaman yapılacak bir şey yok" ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu hatırlatan Parlak, "Bu hukuk devletinde bürokrat olarak görev yapıyoruz. Hiç kimse yargının üzerinde değildir" dedi.

Cumhurbaşkanı Gül'ün imzaladığı 10. ve 42. maddenin başörtüsü yasağını AİHM'nin ifade ettiği boyutu ortadan kaldırmayacağını savunan Parlak, "17. madde değişmedikçe öğrenciler ile ilgili herhangi bir değişiklik olmayacak. Geçmişte nasıl giriyorlarsa bu evlatlarımız yarın da aynı şekilde girecekler. Başörtüsü ile içeri alınmayacaklar" diye konuştu.

Yasakçı üniversiteden tuhaf gerekçe: 'Hukukun üstünlüğü ve toplumsal barış için Anayasa'ya uymuyoruz!'


Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliği Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmesine rağmen, bazı rektörler düzenlemeye direniyor.

Fakülte kapılarına bir yazı asarak 'başörtülü öğrencilerin kampusa alınmayacağını' duyuran Marmara Üniversitesi, ilginç bir gerekçe sundu. Anayasadaki değişikliği dikkate almayan üniversite senatosu, 'hukukun üstünlüğüne duydukları saygı ve toplumsal barış için' yasakçı uygulamaya devam edeceklerini belirtti. Açık öğretim fakültesi derslerine giren başörtülü öğrenciler dün okula alınmadı.

Kapıya asılan 15 Şubat tarihli senato kararında, şu ifadeler yer alıyor: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapan 5735 sayılı 9 Şubat 2008 kabul tarihli yasanın yürürlüğe girmesi durumunda Anayasa'daki değişikliklerin doğrudan uygulanabilir hüküm içermemesi nedeniyle öğrenci kılık kıyafeti konusunda üniversitemizdeki uygulama 2547 sayılı kanunun ilgili maddelerinde yeni bir düzenleme yapılana kadar hukukun üstünlüğüne olan saygımız ve toplumsal barış açısından gerekli olduğunun kamuoyuna duyurulmasına oybirliği ile karar verilmiştir." Derse girmek isteyen öğrenciler, oluşturulan kulübede başlarını açarak okula girebildi. Marmara Üniversitesi Rektörü Necla Pur, bir dönem CHP Parti Meclisi üyeliği yapmıştı. Pur, rektör seçilince CHP'deki görevinden istifa ettiğini açıklamıştı.

Yer Eksi İki (Hakan Evrensel)

Yer Eksi İki (Hakan Evrensel)
Yer Eksi İki "Burası, birbirlerinin yaşadıklarından habersiz insanların ülkesiydi." Hepsi de birbirinin yaşadıklarından habersizdi... Güneydoğu Anadolu bölgesinin bir köşesinde üç kişiydiler... Bir gazeteci, yöre halkından bir genç ve bir karakol komutanı yüzbaşı. Dört günlük bir zaman dilimi içinde ve terör olaylarının tam ortasında. İki ağabeyi PKK'ya katılmış kasaba bakkalı Salman, yıllar sonra tedavi ile karısı hamile kalmış Tayfun Yüzbaşı ve Güneydoğu'ya haber yapmak için gelen gazeteci Ufuk kendi dramlarını yaşıyorlar. Aslında herkes yaşanılanlardan habersiz. 15 yıl süren terör döneminin en önemli, cesur ve gerçekçi tanıklarından Güneydoğudan Öyküler'in yazarı Hakan Evrensel, Güneydoğu terörü üzerine şimdiye kadar yazılan bu ilk romanda üniformasının bomba ceplerinde taşınmış, kana, baruta, çamura bulanmış bir kalemle Güneydoğu Anadolu'da geçen ve aslında sonsuz bir trajedi kadar uzun süren 'dört gün'ü anlatıyor.



4shared

rapidshare

Ölü Erkek Kuşlar (İnci Aral)

Ölü Erkek Kuşlar (İnci Aral)

“Kıran Resimleri’nin kronikçisi bu kez duygusal ilişkilerin ‘resmi olmayan tarihi’ni yazıyor. Gene müthiş bir nesnellik, yalınlık, gözlem gücü ve ayrıntı zenginliği ile başı sonu belli, yapısı, dili, dengeleri iyi kotarılmış bir romanla gündeme geliyor. ’ın Ölü Erkek Kuşlar’ını edebiyat dostları okusunlar isterim. Sadece o ünlü “aşk üçgeni”nden ötürü değil, yazarın bizi kendi çocukluğumuza götüren derin kazılarını değerlendirebilmek için.”
Onat Kutlar
(Cumhuriyet / 21 Şubat 1992)

, hayatın yavanlığını, sıradan evliliklerin tekdüzenliğini, sıradışı ilişkilerin uçurumlarını etkili tablolar halinde sunmayı başarıyor. Anlatımındaki ustalık, bu ilk romanında deneyimli bir yazarlık geçmişini sık sık duyumsatıyor. Ölü Erkek Kuşlar özellikle kurgusu ve üslubuyla başarılı bir roman.”
Gürsel Aytaç
(Gündoğan Edebiyat / 1993)

, Ölü Erkek Kuşlar’la kendi külliyatını sanatsal açıdan aşarak, Cemal Süreya’nın onunla ilgili olarak günlüklerinde belirttiğ gibi, ‘Türkçe’nin gizlerini tutan önemli bir yazar’ konumuna gelmiştir. Ölü Erkekler Kuşlar’ı sınırlarını ve kendini tanımak isteyen herkesin okuması bir gereklilik olmuştur.”
Melih Nasır
(Gösteri Sanat Ed. / Nisan 1992)


4shared

rapidshare

633. Filo (Frederick E. Smith)

633. Filo (Frederick E. Smith)


Genç Amerikalı gözleri parlayarak: “Zaten daima o olayın, savaşın en büyük öykülerinden biri olduğunu düşünmüştüm. Başlarına gelecekleri bidikleri hâlde gözlerini kırpmadan gittiler. Tanrım kimbilir ne cesur insanlardı!..” dedi.
Meyhanecinin gözlerinde anımsamadan doğan bir ifade belirdi:
- Evet, büyük insanlardı
(…)









4shared

rapidshare

Web Sitesi Tasarım Kılavuzu

Kendinize ait bir kişisel Web sitenizin olmasını ve benim diyebileceğiniz bir Web sitesini kendiniz hazırlamak ister misiniz? Sizi, ailenizi, eserlerinizi, ilçenizi ya da lise edebiyat kolundaki kompozisyonlarınızı tanıtacağınız bir Web sitesine sahip olmak ister miydiniz? İnternet’te www.benimsitem.com gibi bir adresinizin olmasını istiyor musunuz? Üstelik bir kuruş bile harcamadan…

Bu kitap size bedavadan bir Web sitesi tasalamanızı ve bu siteyi İnternet’te yayınlamanızı sağlayacak eşsiz bir kılavuz olacaktır.
Bilgisayar, Ağ ve Internet
Bedava e-posta ve WEB sitesi adresi almak
Siteniz için bedava WEB alanı almak
WEB sitenizi tasarlamak (HTML)
Microsoft Frontpage
WEB sitenizi Internet’e yüklemek (FTP programları)
WEB sitenizi arama motorlarına kaydettirmek
WEB sitenizi duyurmak ve sayaç eklemek
Faydalı Internet adresleri
Internet terimleri sözlüğü


4shared

rapidshare

İmkansız Aşk (Hasan Öztoprak)

İmkansız Aşk (Hasan Öztoprak)

Beş gündür, hep uzak ve karmaşık olan bir aşk�a, daha da uzak düştüm. Uzaklık çaresizliktir. Bazen hangisinin daha trajik olduğunu bilemezsiniz: Mesafelerin koyduğu uzaklık mı? Sözlerin, duyguların içinde saklı olan mı? Şimdi mesafelerin koyduğu uzaklığın çaresizliğini yaşıyorum. İstemeden söylediğim bir yalanın kurbanı oldum. İlk kez kendi isteğimle ondan uzağa düştüm. Ama yine çaresizim. Yapabileceğim tek şey var, bildiğim üç telefon numarasını da aralıksız olarak çeviriyorum. O buğulu sesi duyuncaya dek daha kim bilir kaç kez elim telefonun soğuk tuşlarına gidecek. Bu bir yakınma değil; tam tersi, bu eylem, düşünmenin, sevmenin, hissetmenin hazzını ve hüznünü bir arada yaşatıyor bana...

Şair kimliği ile tanıdığımız Hasan Öztoprak�ın ilk romanı, İmkânsız Aşk. Yaşanmışla yaşanmamışın, kurmacayla gerçeğin, hüzünle öfkenin iç içe geçtiği, sisli ve bulanık bir düşler dünyasının derinlerinde kaybolan kırık bir aşk hikayesi...Çoğu ilk romanda olduğu gibi İmkânsız Aşk�a da yazarın kimliği damgasını vuruyor. Hasan Öztoprak, imkânsız, hatta hastalıklı bir aşkın peşinde koşan S.�nin öyküsünü son derece duygusal, şiirsel bir dille anlatıyor.


4shared

rapidshare


Mor (İnci Aral)

Mor

Bir bahçıvanın oğlu, eski solcu, yeni işadamı İlhan, gençlik yıllarında sıradan bir evlilik yapmış, ancak ellisini geçtikten sonra kendinden otuz yaş genç bir kapıcı kızına tutularak ondan bir de çocuk sahibi olmuştur. Hayatında yeni bir sayfa açma isteğiyle eşinden boşanma çabası içindedir. O gece sahip olduğu turistik otelde sevgilisi ve akrabalarıyla birlikte oğlunun birinci yaşını kutlayacaklardır. Konuklar arasında İlhan'ın mutsuz kız kardeşi ve profesör erkek kardeşiyle onun karısı da vardır. İlhan'ın birlikte yaşadığı genç kadının, bir odada ölümü bekleyen babası ve birkaç yakını da oteldedirler. Öte yandan, İstanbul'daki eş ve yazlıktaki baldız da sahnenin dışında, ama olayın içinde yer alırlar. Mor, İlhan'ın gördüğü tekinsiz bir rüyayla başlar ve yirmi dört saatlik bir sürede geçer; ancak kişilerin geçmişlerine ve geleceğe yönelik düşüncelerine doğru genişleyip yayılarak uzun bir zamanı kapsar.



4shared

rapidshare

Şahları da Vururlar / Farsca Fars (Ferhan Şensoy)


1951 yılında Çarşamba'da doğdum. Orta ve Lise öğrenimimi Galatasaray Lisesi'nde yaptım. Galatasaray beni bitiremedi, Çarşamba Lisesini tükettim. Güzel Sanatlar Akademesi'nde iki yıl okudum ayrıldım, Fransa'da Ecole Superieure d' Art Dramatique (Yüksek Dramatik Sanatlar Okulu) bitirdim. Magic Circus'te Jerome Savary'nin asistanı olarak çalıştım. Magic Circus'le bir Avrupa turnesinden sonra Kanad'ya gittim. Orada, kendi yazdığım iki Fransızca oyunu sahneye koydum. 1975 sonunda Türkiye'ye döndüm, değişik tiyatrolardan oyuncu olarak çalıştım, iki büyük Anadolu turnesi yaptım, 1980'de ORTAOYUNCULARI'ı kurdum. İlk kitabım KAZANCI YOKUŞU 1978'de basıldı. ŞAHLARI DA VURURLAR oynanan sekizinci oyunum, bu oyundaki Ömer Hayyam rolü en çok oynadığım rol oldu.




4shared

rapidshare

İnsan Ne ile Yasar (Tolstoy)

Tolstoy

'Anladım ki; Allah insanların birbirlerinden ayrı ayrı değil, tekvücut halinde yaşamalarını istediğinden, herbirine kendi ihtiyaçlarını değil; herbirine, hepsi için gerekli olan şeyleri ilham ediyor.

Anladım ki, insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünse de, hakikatte onları yaşatan tek şey sevgidir. Kim severse Allah'a yaklaşır; Allah da ona yaklaşır. Çünkü O, sevgiyi yaratandır! ..'

(Arka Kapak)






4shared

rapidshare

Safran Sarı (İnci Aral)



Safran Sarı (İnci Aral)

Yazarlığının 30. yılında İnci Aral'dan, Türkiye'nin bu zamanlarına dair, kolay unutulmayacak bir roman: Safran Sarı. Genç yaşta yükselmiş bir yatırım uzmanı; eski eser kaçakçısı bir kadın; üniversite mezunu bir telekız. İnci Aral, “Geleceksizlik” üzerine kurduğu romanında bu üç kişinin kesişen yollarını anlatıyor. Safran Sarı; para, güç ve başarı peşinde koşarken kimliklerinden, aşktan ve umutlarından uzaklaşan, en sonunda ruhunu kaybedişinin serüveni…

“Safran Sarı; 1994'te yayımlanan Yeni Yalan Zamanlar'da, insanımızın serüvenine, değerler yitimiyle savruluş ve çözülmelerine yönelttiğim bakış açısı ve edebi ilginin 2003'te Mor'la gelişen devamı oldu ve bu iki romanı tamamlayan bir üçleme oluşturdu. Safran Sarı'ya başlarken çağının tanığı olmayı önemseyen bir yazarın yaşadığı yıllara ilişkin izlenim ve duygularının birçok bakımdan ciddi bir bütünlük oluşturduğunu gördüm. Bu yüzden ilk kitabı Yeşil olarak yeniden adlandırdım ve üçlemeyi 'Yeni Yalan Zamanlar' üst başlığıyla tanımlamayı uygun buldum”.

4shared

rapidshare

22 Şubat 2008 Cuma

Turk Siirinde Tanriya Kafa Tutanlar (İsmet Zeki Eyüboğlu)


Türk şiirinde, özellikle Tanrı karşısında, insanın durumunu genellikle Divan Şiiri dışında kalan ozanlar ele almışlardır. Diğer ozanlarda insan bir bölünmüşlük, darmadağınlık içindedir. Bu kitapta incelenen ozanlarda ise, insan bir varlık olarak, kendini Tanrı karşısında tutabiliyor. ‘Ben de varım’ diyebiliyor. Bölünmüşlükten kurtuluyor. Tanrı karşısında bir bütün olarak duyuyor kendini. Özünde tanrısal bir gücün yaşadığına inanıyor. Ozan, benimsediği, inandığı Tanrı’yı kendi özünden yaratmış, onun soluduğunu soluğunda, sıcaklığını sıcaklığında duymuştu. Bu şiirin Tanrısı insan bakışlı, insan gülüşlü bir Tanrı’dır.
Boşlukların ötesinden insan yüreklerine korku salan gözü kanlı, eli bıçaklı Tanrı değil. Türk şiirinde insanı, bir değerler varlığı olarak Tanrı karşısına koyanlar, işte bu kitapta incelenen erkişilerdir.



4shared

rapidshare

Tuzak (John Grisham)

Tuzak (John Grisham)

vukat Joel Backman, dünyanın en güçlü gözetleme uydusunun sırrını bilenler arasında, hayatla kalan (ek kişidir. Ama yirmi yıl hapse mahkûmdur ve altı yıldır Rudley Federal Cezaevi’nin bir tecrit hücresinde hapistir. Backman’i yem olarak kullanıp diğer haber alma örgütlerine tuzak kurmayı planlayan CIA, seçimleri kaybeden silik bir ABD başkanını, görevini devretmeden, giderayak Backman’i affetmeye ikna eder.

Backman artık özgürdür. Yeni bir kindik altında, yeni bir ülkede yaşamaya başlar. Ancak bir süre sonra CIA, Backman’ın nerede olduğu bilgisini sızdıracak ve beklemeye başlayacaktır. Onlar için önemli olan Backman’ın sağ kalıp kalmayacağı değildir-böyle bir şansı yoktur zaten. Merak ettikleri, onu kimin öldüreceğidir.



4shared

rapidshare

21 Şubat 2008 Perşembe

BEYAZ MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK SIRRI (Soner Yalçın)

Soner Yalçın
BEYAZ MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK SIRRI
EFENDİ - 2


Kimdir, "Beyaz Müslümanlar"?...

Soner Yalçın bu kez okuyucularını, tarikat şeyhi Harun Hoca'nın (Aaron Kandiyoti) peşinden, tarikatlara, dergâhlara, müritlere, siyaset ve ticaret dünyasına, ilginç akrabalık bağlarına uzanan bir yolculuğa çıkarıyor...

İslamcı çevrelerin içindeki Sabetayistler... Tarikatlara, tekkelere, müritlere, iş dünyasına, siyasete ve ilginç akrabalık bağlantılarına uzanan ilişkiler ağı... isimler... İsimler...

Said-i Nursî'nin mezarından kaçırılan cesedi yıllardır neden bulunamıyor?...

Sabetay Sevi'nin sağ kolu Osman Çelebi, hangi ünlü Mevlevî'nin büyükdedesiydi?...

Türkiye'nin sayılı zenginlerinden, tarikatçı bir ailenin sosyetik gelinleri kimler?...

Yahudi Alyans Okulu mezunu ünlü şeyh kimdi?...
(Arka Kapak)


4shared

rapidshare

Karıncaların Günü (Bernard Werber)


Sayıları milyarlarca. Biz onları fark etmiyoruz bile ama onlar bizi uzun süredir izliyorlar. Bazıları için biz Tanrıyız. Diğerleri için de kötülük yapan yaratıklar. Müthiş bir zeka ve en korkunç orduları aratmayacak, inanılmaz örgütleriyle insafsız bir savaşa hazırlanıyorlar. Dünyanın gerçek efendileri kim olacak? Onların hayatta kalması sorunun yanıtına bağlı... Bizim hayatta kalmamız da. Karıncaların günü gerçekten geldi mi?

Uluslararası best-seller, on iki dilde çevirilen, birçok jüri tarafından ödüllendirilen, bazı okullarda biyoloji derslerinin programına alınan önceki romanı "Karıncalar"ın büyük başarısından sonra romancı ve bilimsel yazılar yazan gazeteci Bernard Werber "dünya içi yaratıkları" konu alan efsanesine devam ediyor. Bizi sapık davranışlı, yırtıcı, büyüleyici böceklerin kaynaştığı, sanrılara yol açan ve korkunç bir evrende daha da ileri götürüyor.

Bir gerilim romanından öte, "Karıncaların Günü" bilimkurgu ve hayal gücünü sonsuz küçüklükteki dünyayla ilgili en ileri bilimsel bilgiyle karıştırarak harika ve şaşırtıcı modern odysseia haline getiriyor.
(Arka Kapak)

4shared

rapidshare

Sevdalinka (Ayşe Kulin)


Postane binasının yanı sıra, Milli Tiyatro, Hukuk Fakültesi ve civarındaki binalar da yanıyor, yeni patlamalarla bu ateş dansına eşlik ediyorlardı. Rüzgarda uçuşan kızıl saçlar gibi savrulan alevleriyle har har yanıyorlardı. Yandıkça, kırmızı bir fona çizilmiş, simsiyah iskeletlere dönüşüyorlardı.
Nimeta, taş kesilmiş, geçmişini seyrediyordu alazların ötesinde. Çocukluğu, gençliği, anıları, sevinçleri, kederleri incelenip uzayarak, bükülerek alevlerin arasında göğe yükseliyor, Saraybosna külleriyle birlikte sağa sola savruluyordu.
Bosnalı bir gazeteci olan Nimeta, dünya tarihinin en acımasız soykırımlarından birinin yaşadığı Bosna savaşının ortasında kendisi ve ailesi için yaşam mücadelesi verirken, içinde kıyasıya süren bambaşka bir savaşla da baş etmek zorundaydı...




DJVU Formatlıdır...

4shared

rapidshare

19 Şubat 2008 Salı

İlk 500'de Türkiye'den iki üniversite



Dünyada 15 bin üniversite üzerinde yapılan en yoğun araştırmanın sonuçlar açıklandı. 15 bin üniversite arasında yapılan sıralamaya göre ilk 500'te iki Türk üniversite var.

İlk 500'de Türkiye'den iki üniversiteDünyadaki gelişmiş ülkelerde tüm üniversiteler akademik açıdan, bilinirlikleri, araştırmaları, yayınları açısından sıralanıyor. Ancak Türkiye’de böyle bir sıralama yok. Sadece “genel kanı” var. Üniversite dendiğinde “en çok tercih edilenler” diye bir “olgu” akla geliyor. ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Koç, Sabancı gibi…


İşte 2007 yılı sonunda 3 değişik kurumun sıralamaları: QT ilk 400’de sadece İstanbul Teknik Üniversitesi (390).

Vatan’dan Rıfat Sarıcaoğlu’nun yazısına göre, Shanghai index ilk 500’de sadece İstanbul Üniversitesi (472) var. Ancak, aşağı yukarı tüm verileri göz önünde bulundurularak dünyada 15 bin üniversite üzerinde yapılan en yoğun araştırmanın (Webmaster) sonuçları, tablolarda görülüyor. (Not: Bu araştırmanın internette tıklama sayısı ile ilgisi yoktur. Tablolardaki sıralama dünyadaki ilk 4 bin üniversiteyi kapsıyor. Bu tabloda ismi bulunmayan üniversiteler ilk 4 binin içinde değildir.)

Dünya sıralamasındaki ilk 10’da ise MIT, Stanford, Harvard, UC-Berkeley, Cambridge, Cal Tech, Columbia, Princeton, Chicago ve Oxford üniversiteleri bulunuyor. Eğitimde ezberciliği bırakıp, uygulama ve araştırmaya yönelik, bilim çağına uygun, birkaç dili bilen bireyler yetiştirmek için tohumları bugünden ekmemiz gerekiyor.

İngiltere’de geçen hafta yayınlanan bir araştırmada, İngilizler’in nüfus artış oranı düşmesine rağmen üniversite eğitimi talebi yüzde 7.2 artmış. Kızlarda bu oran yüzde 10.4. Daha şaşırtıcı olanı, 25 yaş üztü talep yüzde 18 artmış durumda. Bu veriler kısa zamanda Türkiye için de söz konusu olacaktır.

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMASI

479 Bilkent

1246 Sabancı

1277 Doğu Akdeniz

1436 Başkent

1523 İstanbul Bilgi

1564 Koç

2223 Çankaya

2250 İzmir Ekonomi

2451 Doğuş

2740 Kültür

2957 Yeditepe

3171 Fatih

3236 TOBB

3274 Beykent

3650 Bahçeşehir

TÜRK ÜNİVERSİTELERİNİN TABLODAKİ YERİ (DEVLET ÜNİVERSİTELERİ)

438 ODTÜ

508 Boğaziçi

720 ITÜ

798 Ankara

818 Hacettepe

939 Ege

1067 Anadolu

1082 Gazi

1231 Çukurova

1342 Selçuk

1355 Yıldız

1398 Dokuz Eylül

1410 İnönü

1427 İstanbul

1535 Uludağ

1710 Süleyman Demirel

1787 Marmara

1802 Akdeniz

1846 Erciyes

2120 Trakya

2195 Dicle

2232 Karadeniz Teknik

2414 Gaziantep

2439 Adnan Menderes

2493 Sakarya

2501 Çanakkale 18 Mart

2503 Afyon Kocatepe

2687 Sütçü İmam

2713 Ondokuz Mayıs

2838 Cumhuriyet

2972 Galatasaray

3176 Balıkesir

3178 Mersin

3294 Yüzüncü Yıl

3311 Karaelmas

3314 Pamukkale

3429 Atatürk

3484 Izzet Baysal

3491 Celal Bayar

3607 Osman Gazi

3766 Fırat

3897 Gebze Yük. Tek. Ens.

3939 Harran

18 Şubat 2008 Pazartesi

KARINCALAR: OLAĞANÜSTÜ BİR ALGILAMA BİÇİMİ (Bernard Werber)

KARINCALAR: OLAĞANÜSTÜ BİR ALGILAMA BİÇİMİ (Bernard Werber)

Sadece bu cümleyi okumak için geçireceğiniz birkaç saniyelik zaman içinde dünyada kırk insan ve buna karşılık yedi yüz milyon karınca doğacaktır: Minicik, akıllı ve acımasız.
Bizden yüz milyon yıldan fazla bir zaman önce birlikleri, siteleri, imparatorlukları ile bütün dünya yüzeyine yayılmış olarak burada idiler...
..Bu roman diğerlerinden farklı olarak bizi, niçin sorusunu sormağa zorluyor ve çarpıcı bir biçimde şimdiye kadar hiç bilmediğimiz cinayetler, aşırılıklar ve savaşlar alemine sürüklüyor. Bütün hayallerin ötesinde olarak bizi karıncaların gerilim ve korku dolu yaşamlarını sürdürdükleri bir mikrodünyaya götürüyor.
"Bastığınız yere dikkat edin. Bu büyüleyici romanı okuduktan sonra gerçeği alışık olmadığınız bir biçimde algılayabilirsiniz."
(Arka Kapak)


Bernard Werber

4shared

rapidshare

Vahşetin Çağrısı (Jack London)

Vahşetin Çağrısı (Jack London)

İhanete uğrayan ve kuzeyli tacirlere satılan, St Bernard-İskoç köpeği kırması Buck, donmuş Yukon toprakları boyunca kızak çekmeye zorlanır.
O ve takımdaki diğer köpekler neredeyse canları çıkana kadar dövülmektedir, ancak Buck, John Thornton tarafından bu zulümden kurtarılır ve onun yanında "sevgiyi" öğrenir. Buck artık hayatta kalmayı ve kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiştir; öyle ki, yeniden özgür kalıp yabana döndüğünde, karşılaştığı şey korku ve hayranlıktır.
Jack London'ın başyapıtı Beyaz Diş, ilk çağlardan günümüze, kurdun efsanevi krallığında cesaretin, açıkyürekliliğin ve gözüpekliğin destansı bir anlatımını sunuyor.

Jack London





4shared

rapidshare

Beyaz Diş (Jack London)


Beyaz diş bir köpek ve kurt kırması idi. Anası bir köpekti, babası ise bir kurttu. Anası insanların buyruğunda çalışmış ve onları tanımış, fakat sonradan kurtların arasına katılmıştı.
O, aç kurtlar yesin diye, insanlara ait köpekleri kamptan uzaklaştıran dişi bir köpek olarak yeniden karşımıza çıkacak; daha sonra yavruları olacaktır.

Jack London








4shared

rapidshare