25 Temmuz 2006 Salı

Bu Tren Nereye Gider?

Trenler determenisttir.
Nereye gideceği, nerede duracağı bellidir. Saatlerine varana kadar hesaplanır yazgısı. Kimbilir benim yazgımda böyle bişeydir. Varacağım yer bi şekilde belirlenmiştir. Bozkırda bir sabah gürültüyle bir şehre girilir...
İnsan faktörü olmasa aşağı yukarı bellidir herşey.
Yolculukta sorulur. "Bu tren Nereye Gider"
Olası verilecek cevaplar aşağıdadır.
1. Anneye: Bir trenle ulaşılabilecek en büyük yakınlık.
2. Eve: Sılaya dönülür çoğu zaman.
3. Gurbete: Tren ilk ayrılığıdır orta yaş üzerinin. Alamanya'ya, İstanbul'a gidilir.
4. Askere: Bütün garnizonlar istasyonlar bu yüzden yakındır.
5. Pazara: Üretilen her ne varsa köylerden şehirlere taşınır. Tavuklar, ördekler, sebzeler, yumurtalar. Dönüşte boş gelinmez ama.
6. Sevgiliye: İşte o zaman dayanılmaz olur. Türkü falan yakılır.
7. Kimi zaman sadece yolculuk etmek için gidilir. Dahası nereye gidileceği bilinmez. O sizi nereye götüreceğini bilir.
Trenler yazgıcıdır.

Tren 75

Yıl 1975. Samsun - Sivas hattı. Makinistin biri Mustafa Kemal havasında. Diğeri poz vermiş. Elini kolunu nereye koyacağını şaşırarak. Sanırım böyle bir trenle başladı yolculuğum.

Yolculuğa Çıkmak

Hiç bu kadar uzak kalmamıştım trenlerden, istasyonlardan, raylardan. Oysa ilk gençliğimin büyükçe bir bölümü raylar üzerinde geçti. Kompartmanlarda az mı uyudum anne kucağı zanneyleyip. Hiç bu kadar uzak kalmamıştım evet. Ben ki (sanki olağanüstü birinden bahsediyorum) içinde tren geçen ne olursa okumuş bir insan olarak 5 yıldır trenlere binmeyişime kahretsem yeridir. Neylersiniz; belirli bir yaş eğrisinden sonra daha bir yerleşik oluyor insanoğlu. Kendim hakkında nitelendirmelerde bulunmaktan hoşlanırım. Konformizme bulaşmışım yıllar geçtikçe. Tahmin edersiniz bir yerlere gitme isteği bile duymuyorum. Gezgin olarak yaşadığım uzunca yıllar düşünülürse, durumum oldukça ironik olsa gerek. Kimbilir belki de oldukça acıdır. Şu an umurumda bile değil. Bu ayrımlara kalkışacak olursam son treni de kaçıracağım, bozkıra doğru gitmek üzere olan...
Sahi bu Haydarpaşa'ya nasıl gidiliyordu. Sanırım Kadıköy'e inip sırtı çantalı birilerinin peşine takılırsam kolayca bulurum Haydarpaşa'yı. Mübalağa ediyorum bakmayın siz bana.

Haydarpaşa iyi bişeydir bakın. Fazla söze gerek yoktur. Biraz sessizliktir, birazda karşıt olsun diyedir; düdük sesi. En çokta boğazıma düğümlenen bişeyler. Nedendir düğümlenir boğazım Haydarpaşa'da. Sadece üzünçten değil, bunun bir anlamıda yok, olması da gerekmiyor gelin görün ki düğümlenir. Kimseyi kaybetmedim orada arkasından el sallayarak. Ne bileyim kimselere kavuşmadım, uzaklardan bir gelenim olmadı. Şimdi de öyle olacak biliyorum. Ayağımı basar basmaz düğümlenecek bişeyler. Bir an önce lokomotifin kalkması isteği duyacağım. Saati gelince kalkarlar hemen. Ancak bu zamanlama konusunu yol boyunca garanti edemem. Mutlaka gecikilir. Sanki gecikmelidir de. Öyle kurgulanmıştır sahne. Kurguya göre trenlere gönül bağıyla bağlı olmayanlar. Bu gergin bekleyişlerde belli eder kendini. Sevenlerse bilir, bi şekilde varılacaktır. Gerek yoktur oflamaya puflamaya.
Aynen şu anda ki bekleyişim gibi. Tevekkül içinde sabahın olmasını beklemeliyim.
Yola çıkmaya karar verdiğimde gece trenlerinin sonuncusu da kalkmıştı. Her ne olursa olsun bu durumumu belli etmemeliyim. Bir eski tren yolcusu olarak ben. Gençliğimi gücendirmemeliyim.

8 Temmuz 2006 Cumartesi

Hopa Kültür Sanat ve Deniz Festivali

Bakın yine gidemedim. Her yıl o kadarda çabalarım gideyim diye. Tayindir, yer değiştirmedir derken hala İstanbul'dayım.
Oysa severim Hopa'yı, gerçi yolu uzaktır ama değer gittiğime. Şimdi sanılacak ki her daim gidiyorum. Nerede? Altı koca yıl oldu oralara uğramayalı, hemşinlerle horon tutmayalı, çay bahçelerinde dolanmayalı. Olsun ne farkeder. Herkesin bir şehri vardır uzaklarda ya da herkes, bunlar her kimse, uzaklarda bir şehri olsun ister. Öyledir benim için de Hopa. Birileri Hopa'dan bahsetse, oralıymışçasına başlarım konuşmaya. Aksanından tanırım Hopa'lı birini. İnç Genez (Ne Yapıyorsun) dediğimde şaşırır, gülümserler. Gidenler olur diyedir. Şuraya Festival programını da ekleyim. Gitmiş niyetine.



7 TEMMUZ CUMA
Saat: 10.00 Açılış, Atatürk Anıtında Tören
Saat: 11.00 Bisiklet Yarışması - Bisikletini Al Da Gel ( Sarp Cami Önünde Başlayacak İskele Önünde Bitecek)
Saat: 13.30 Yazar Aydın ENGİN ile Söyleşi (Belediye Parkı)
Saat:16.00 Panel - 'Birarada Yaşamı Savunalım' Funda EKİN-Bülent AYDIN (Belediye Binası)
Saat: 18.00 Belgesel - Devrim Televizyonda Yayınlanmayacak (Belediye Kültür Merkezi) Saat: 20.00 Barış ve Dostluk Halı Saha Futbol Turnuvası Final Maçı (Hopa Halı Saha)
Saat: 21.00 Kaz?m Koyuncu Belgeseli gösterimi (Belediye Parkı)



8 TEMMUZ CUMARTESİ
Saat: 10.00 Masa Tenisi Turnuvası (Kadın Dayanışma Evi)
Saat: 13.30 Yazar Mete ÇUBUKÇU ile Söyleşi (Belediye Parkı)
Saat: 16.00 Panel - Kanser Yaşamımızı Tehdit Ediyor Dr. Demet ALEMDAR - Dr. Yavuz AKALTIN (Belediye Binası)
FESTİVAL ALANI ETKİNLİKLERİ
Saat: 19.00 Halk Oyunları
Saat: 19.30 Belediye Başkanı Yılmaz TOPALOĞLU'nun Konuşması
Saat: 19.45 Konser - Yerel Müzik Toplulukları
Saat: 20.30 Konser - Hilmi Yarayıcı
Saat: 22.15 Konser - Haluk Levent



9 TEMMUZ PAZAR
Saat: 10.00 Birarada Yaşam Halk Korosu ( Esenköyü - Festival Alanı)
Saat: 14.00 Panel - Nükleer Enerji Çevre ve Yaşam Tanay Sıtkı UYAR - Ali Osman ARABABA (Belediye Binası)
Saat: 15.00 Satranç-Tavla-Briç Turnuvaları Finali
Saat: 18.00 Belgesel - Yağma Anıları - 11 Eylül (Belediye Kültür Merkezi)
FESTİVAL ALANI ETKİNLİKLERİ
Saat: 19.00 Ödül Töreni
Saat: 19.30 Halk Oyunları
Saat: 20.00 Konser - Yerel Müzik Toplulukları
Saat: 20.45 Halk Müziği Konseri - Şükriye TUTKUN
Saat: 22.30 Konser - YENİ TÜRKÜ

İrtibat Tel: 0466 - 351 49 25

7 Temmuz 2006 Cuma

Bir Başka Okula Gitmek

Bir form doldurursunuz, yanına bir kaç belge eklersiniz. Bir kaç onaylayıcı mühürleyip imzalar. Yazgınız bir başkalarının kontrolüne geçmiştir artık. İligili web sitesinden takip edersiniz. Başvurunuzun ne olduğunu aman vermez bir sıkıntıyla. Sıkıntıdır. Tercihleriniz sınırlıdır. Gidebileceğiniz yer şimdikinin bir benzerinden başka bir şey değildir. Yine de bu olmazlıkta küçük bir ayrıntının önemi vardır. Bir şeyler tasarlanmıştır. Mütevazi planlar yapılmıştır hayata dair.

Bu sefer çabucak olur her şey. Bu kadar kolay olalabileceği bu kez öngörülememiştir, tarafınızdan tasarlanamamıştır. Sonuç: tayininiz çıkmıştır. Memur milletinin tek lüksüdür bu ve kaderidir de kimi zaman.
Hocamız bir başka okula doğru yol almıştır. Bir başka yaşama belki de. Öncekinin burukluğunu da yaşamaz, gariptir. Oysa bir yerden ayrılırken acı çekmek gerekliliğine inanmış bir insan olmayı dilemiştir. Olsun zarar yoktur. Geriye dönmenin anlamı..
Bir başka okula gitmek iyi şeydir denilmiştir. Doğrudur. Kişisel fikrime göre bir okulda 3 yıldan fazla kalınmamalıdır. Böyle değime bakmayın. Asıl bana kalınsa, bir okul bulunup orada yaşlanılmalıdır. Uzun yıllar sonra tahtaya kaldırdığınız çocuğa "ben senin babanı da bilirdim" denilmelidir.

Yarın yeni okula gitmeli. Şöyle bir bahçesinde durup hissetmeli. Hatta açıksa -ki hep açıktır- sınıflara girip masa da oturmalı. Koridorda bir iki tur atmalı. Pencerelerden dışarı bakmalı.
Acaba yaşlanacağım okul burası mı?

6 Temmuz 2006 Perşembe

IX

Duyduk ki, bir daha
kuş getirmek sınıfa
İntihar olmuş cezası
Hal ve Gidiş tüzüğünde
...
Biz kuşları tutmuyoruz ki
Kapıda koyveriyoruz
Dönüp onlar ceplerimize giriyorlar
n'apalım?

Ece Ayhan ( Zambaklı Padişah)

2 Temmuz 2006 Pazar

TÜSİAD ve EĞİTİM

Şu TÜSİAD yine birşeyler karıştırıyor. Eğitim ve Sürdürülebilir Gelişme diye bir rapor hazırlatmışlar. Elemanlarda üşenmemiş ortaya öyle bir çalışma koymuş ki, şaşılacak ayrıntıda. İstatistiklere boğmuşlar güzelim raporu. Şimdi diyecekler ki bir raporda istatistik biliminden yararlanmalı. Haklılar da. Oradaki istatistikler eğitim çalışmalarında çok güzel kaynak olacak. Hem şu bizim devlet istatistik enstitüsünün (şimdilerde adı değişmiş olmalı) yapamadıklarını da yapmışlar. Tüm dünya verileriyle bir güzel karşılaştırmışlar. Şu aşağıdaki linki tıklayrak dosyayı rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Ben dasece sonuç bölümünü okuduğumu itiraf etmeliyim. Hep böyle yaparım zaten. Sonuç bölümünde koskoca raporun suya sabuna dokunmadan sonlandırılması bende fena halde hayalkırıklığına yol açtı. Aslında kendimi buna hazırlamalıydım. Ne yapayım ki o kadar istatistikten sonra insan birşeyler bekliyor. Rapor her zamn ki bildik şeyleri söylemekten ileri gitmiyor yine. Zaten raporlar hep böyle değil midir? Beklerdim ki o patronlar kulübü bir iki kelam etsin eğitim ile ilgili. Nerede???
Yine de haksızlık etmemek lazım. Örneğin;
Okullaşma oranının düşüklüğüne dikkat çekmişler.
Okul öncesi eğitimin önemi vurgulanmış.
Eğitim kademelerinin bir bütün olarak ele alınması gerekliliği tespitine gidilmiş.
Daha ne olsun yani. Raporun en can alıcı yanı ise İş gücü verimliliğiyle, çalışan nüfusun eğitimi arasındaki bağın önemi olmuş. Önemlidir tabii. Hatta bu iş patronlarımıza göre öğretmenlerimize bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Çünkü çalışanları takım çalışmasına, kalite yönetimine entegre etmek deveye hendek atlatmak gibi bir şeydir. Oysa bizim okullarımızda ise bu istenilenlerin hiç biri yapılamıyor. O halde yapılmalı deniliyor raporda.
Bu kadarla kalsa rapor. İnsan okudukça açılıyor. Bir bölümüde yapılan şu tespit çok ilgimi çekti. Ülkemizde orta öğretimde görev yapan öğretmenler, ilköğretimdekilerden daha az maaş alıyormuş. Oysa bu durum tüm dünyada tersi bir seyir izliyormuş. Yazının devamında öğretmen maaşlarının iyileştirilmesi gerekliliği söylenmiş-tir. Umarım.
Sonra rapor hazırlayanlar, kusur aramaya başlamışlar. Bu iş o kadar kolaymış ki başlamış uzmanlarımız sıralamaya. En dokunaklı yeride fırsat eşitliği ilkesine olan göndermeler. Gerçi fırsat eşitliği ilkesini yetirince özümsememiş olacaklar ki. Bölgesel eşitsizlikle karıştırmışlar. Yurdumuzun doğusunda okur-yazarlık oranı........... gibi uzun uzadıya cümleler. Resmen kaşımışlar bir şeyleri. Yine de kız çocuklarının eğitimdeki oranı bölümünde toparlamış sayılırlar.
Şahsen en beğendiğim bölüm, eğitimde nitelik boyutu olarak adlandırılan bölüm oldu. Raporun girişindeki cümleyi aynen yazıyorum.
"Eğitim sisteminin en temel amaçlarından birisi düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş bireyler yetiştirmektir. Yeniliklere açık, yaratıcı, değişen koşullara uyum sağlayabilen, takım çalışmasına yatkın, çağdaş değerleri benimsemiş bireyler yetiştirmek eğitim sistemlerinin en temel başarı göstergeleri haline gelmiştir."
Okullarda yapılan çalışmaları düşünüyorum da. Raporun öne çıkardığı sorunun ne derece önemli olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
Bizim okullarımızda çocuklar düşünmez. Düşünen başına iş alır. Neme lazım.
Algılama yetenekleri sınırlıdır. Öğretmenin ona öngördüğü kadarını algılarlar.
Problem çözmek çocuklarımız için bir usançtır. Daha okul öncesinden başlayarak problemleri başkaları tarafından çözülür. Ne gerek vardır.
Bizim çocuklarımız yeniliklere açık değildir. Büyük bir bölümü muhafazakardır. Zaten okulun bir amacı muhafazkar insanlar yetiştirmektedir. Bunun için herşey feda edilebilir.
Bir başka konu ise Yaratıcılık; tövbe, haa şaa ne mümkün.
Bizim öğrencilerimiz çağdaş değerlerden tamamen uzaktır. Çünkü tüm camia olarak çağdaşlık deyince okullara bilgisayar almayı düşünürüz.
Takım çalışması mı? Doğrudur çocuklarımız çeteleşmektedir.
Elbetteki bu kadar aksi geri bilidrimin sonunda. Bizimde başarılı olduğumuz, raporunda bizde beklentisi dahilindeki bir şeyler mutlaka vardır. O da değişen koşullara uyum sağlayabilen bireyler yetiştirmektir. Mesela ilköğretim bitene kadar çocuklarımız en az 3 öğretmen değiştirmektedir.
Sonuç olarak rapor hayırlı olsun. Nur topu gibi bir raporumuz daha oldu. Arşivlerin karanlığında yitirilecek. Unutulacak. Asla uygulanamayacak.
Siz yine de bir kez olsun okumayı deneyin. Şifa niyetine.
Çok sevdiğim bir söz vardır. Aramızda kalsın. "Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır"

1 Temmuz 2006 Cumartesi

İntihar Önerisi

Ülkemizi sizden,
Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan
Kurtarmak için
Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu`yla
Bir önerimiz var:

İntihar etmelisiniz!

Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.

Gelin, halkın önünde,
Üçümüz birlikte intihar edelim.

Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü,
Gününü ve saatini siz saptayın.

Ülkemiz sizden kurtulsun,
Biz de bir işe yaramış olalım.

Cemal Süreya / 22 Ekim 1989

Teklif Turgut Özal'a yapılmıştır. Bugün de birilerine yapılsa yeri midir?