29 Aralık 2007 Cumartesi

Türk Okçuluğu Kore'li Antrenöre Teslim Ediliyor; Hoş Geldin Mr.Kim Jeong-Ho


- 1 Ocak 2008 tarihi itibari ile Türk okçuluğunun yeni teknik direktörü olacak Mr. Kim Jeong-Ho; çok kaliteli ve tecrübeli bir antrenör, FITA'daki görevinden ayrıldıktan sonra Türk okçuluğu O'na teslim edilecek. İnşaallah iyi antrenörler yetiştirir, okçuluğumuza kalıcı disiplin ve başarılar getirir. Kendisine canı gönülden başarılar diliyorum, çünkü O'nun başarısı Türk okçuluğunun başarısı olacak.

- Tek korkum zorluklardan yılıpta erken ayrılması, onun için de herkezin Kim hocaya yardımcı olması lazım. Ferdi çıkar kavgalarını bırakarak, her şey Türk okçuluğu için düşüncesi artık yerleşsin kafalarda diyorum.
- Hoş geldin ve başarılar Sayın Kim Jeong-Ho hoca.

(At the end of December 2007 Coach Kim Jeong-Ho will leave the FITA MEAC for new challenges with the Turkish Archery Team.
His human and archery coaching skills have been highly appreciated by the MEAC users. All people involved in the MEAC operation will miss him, but fortunately Kim Jeong-Ho will remain in the archery coaching area, and we wish him the best in his future duties with the Turkish Archery Federation. --Source Title and Picture : www.archery.org )
---------------------------------------------------------
Basından :
( netGazete.com )
Okçuluk takımlarımızı, Güney Koreli Kim Jeong-Ho çalıştıracak.
03 Ocak 2008 Perşembe 12:10
ANKARA -AA- Okçuluk Federasyonu, milli takımlar teknik direktörlüğüne Güney Koreli Kim Jeong-Ho'yu getirdi. Güney Koreli antrenör ile 3 yılı opsiyonlu 5 yıllık bir sözleşme imzalandı. 1 Ocak Salı günü görevine başlayan Jeong-Ho'ya 5 bin dolar maaş ödenecek. Kim Jeong-Ho ilk sınavını, Fransa'da yapılacak Pekin Olimpiyatları Avrupa Kıtası elemelerinde verecek. Güney Koreli çalıştırıcı, 5-6 Ocakta Antalya'da düzenlenecek seminerde, antrenörlerle biraraya gelecek ve deneyimlerini aktaracak.

27 Aralık 2007 Perşembe

Recurve Yay Okçuluk Genç Milli Takımı Antalya'da Kampa Girdi

OKÇULUK : MİLLİ TAKIM ANTALYA'DA

Avrupa Salon Şampiyonası' na hazırlanan genç milli takımın kampı bir hafta sürecek.



HABERİN DEVAMI ...>>>

Başarılar Dileriz


Uluslararası Okçuluk Federasyonu Başkanı Prof.Dr. Uğur ERDENER'in Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü görevine atanması okçuluk camiası için gurur kaynağı olmuştur. Kendisine başarılar dileriz.





21 Aralık 2007 Cuma

2007 Yılı Okçuluk Dünya Kupası Finali - Dubai

- Türkiye'den okçu kardeşlerimizin katılmayı başaramadığı ama ileriki Okçuluk Dünya Kupası finallerinde mutlaka bizimde olmamız gereken Dünya Kupası final karşılaşmalarını milyonlarca kişi canlı yayınlarda seyretti.
- ULSAN, VARESE, ANTALYA ve DOVER ' da yapılan yarışmalarda, kategorilerinde en yüksek puanı toplayan ilk 4 sporcu DUBAİ 'deki final karşılaşmasında ok atma hakkını kazandı. Tabi ki dereceye girenlere belli bir para ödülü de var.
- Özellikle Okçuluk Dünya Kupası' nın finali artık bir şova dönüştü ve finalde ok atan sporcuların ülkelerine varıncaya kadar reklamları yapılmaya başlandı. Okçuluk sporunu seyir sporu yapma çabaları, okçuluğun olimpiyatlarda yerini pekiştirmek açısından da çok önem teşkil etmekte.

- Prof.Dr. Uğur Erdener Dünya Okçuluk Federasyonu başkanlığına geldikten sonra, son derece çarpıcı gelişmeleride berberinde getirdi. İlk önce okçuluk sporunu populer spor yapmak için ilgi çekici yarışma ortamları ve kuralları oluşturdu. Okçuluk karşılaşmaları heyecanla seyredilir hale geldi, görsel bir şova dönüştü. Yarışmalarda para ödülü kondu, sporcular için cazip hale getirldi. Sayın Erdener, compound yay kategorisini de olimpiyat oyunları içine dahil etmek için projeler geliştirdi. FITA' nın merkezde görev yapan personeline kaliteli elemanlar ilave etti. Dünya genelinde antrenör eğitimi ve Afrika ülkeleri dahil olmak üzere bir çok üçüncü dünya ülkelerine okçuluk sporunun başlatılması ve geliştirilmesi için üretilen projeler hayata geçmeye başladı.
- FITA'nın idari ve denetim kurullarında kaliteli Türk bilim adamları yer almaya başladı, okçuluğun ileriki olimpiyatlarda yer alma korkusuda kalmadı.
- Bu gelişmelerin hepsi bir Türk başkan sayesinde oldu.
- Artık sporcularımızı da final yarışmalarında görmeyi ümit ediyoruz. Minik sporcularımızı bilimsel ve planlı bir şekilde yetiştirebilirsek bir kaç yıl içinde bizim çocuklarımız da Dünya'da şampiyonluk kürsüsüne çıkar, diye düşünüyorum.
- Archery World Cup 2007 - Finals - Dubai


- 1965 OKÇULUK DÜNYA ŞAMPİYONASI

19 Aralık 2007 Çarşamba

Gökyüzü (Reşat Nuri Güntekin)



Gökyüzü’nü okurken, bir ömrün upuzun dramını ürpererek izleyecek ve okuduklarınızdan önemli hayat dersleri çıkaracaksınız. Birçok şeyi yaşamadan, birçok düşü gerçekleştiremeden yaşlanan insanların o hüzünlü dünyasında dolaşıp sarsılacaksınız. Yoğun bir sevgi serüveninin dile getirildiği bu kitabı unutamayacaksınız.







Aksam Güneşi (Reşat Nuri Güntekin)





CUMHURİYET romanının kurucularından Reşat Nuri Güntekin'in, daha çok, ülkemiz geleneklerini tanımlama ve kişilik canlandırmada başarılı, duygusal ve sevgi dolu bir kitabı da, onun ilk ve en önemli romanı Çalıkuşu'yla eş düzeyde sayılabilir. Akşam Güneşi'nde, romanın unutulmaz kahramanı olan Jülide'nin sımsıcak serüvenini bulacaksınız. Feride'den aşağı kalmayan bir kahramanın romanı. ..







Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin)



ÇALIKUŞU, Reşat Nuri Güntekin’in en yaygın ününü kazandığı ilk romanı. Romanda, iyi öğrenim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu’nun çeşitli köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılır. Dekorun yer yer büyük bir güç taşımasına karşın, Çalıkuşu duygusal bir sevgi öyküsüdür. Serüven yönü ağır basan bu romanda, kişilerin duygu dünyaları, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan verilir. Çalıkuşu, her yaştan insanın rahatlıkla okuyup sevebileceği önemli romanlarımızdan biridir. Feride, güzel insanların sevgilisidir. Çalıkuşu bir ışıktır…



Dördüncü sınftaydım. Yaşım on iki kadar olmalıydı. Fransızca muallimimz Sör Aleksi bir gün bize yazı vazifesi vermişti. ‘Hayattaki ilk hatıralarınızı yazmaya çalışın. Bakalım neler bulacaksınız ? Sizin için güzel bir hayat temrini olur’ demişti. Hiç unutmam; yaramazlığımdan, gevezeliğimden bıkan sörler o sınıfta beni arkaşlarımdan ayırmışlar, bir köşede tek kişilik bir küçük sıraya oturtmuşlardı. Müdirenin söylediğine göre ‘ders esnasında komşularımı lakırdıya tutmayı, uslu uslu muallimi dinlemeyi öğreninceye kadar’ orada bir sürgün hayatı geçirmeye mahkûmdum.. .(Kitabın Girişinden)


18 Aralık 2007 Salı

Ray Bradbury - Fahrenheit 451

Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. On yıldır kitap yakıyordu. Gecenin bir yarısında yola çıkışlarını, alevlerin kitapları yutuşunu hiç sorgulamamıştı… Hiç sorgulamamıştı, insanların korkusuzca yaşadıkları bir geçmişi anlatan o 17 yaşındaki genç kızla karşılaşana dek…

Montag’ın hayatındaki bütün yanlışlar doğrularla yer değiştirir o andan sonra… İşini, eşini, yaşayışını yeni bir gözle değerlendirir. Önünü alamadığı duyguları onu, asla tahmin edemeyeceği şeyler yapmaya iter.
Sansüre, totaliter yönetimlere, kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri. Okuyun ve kendinizi yeni baştan kurun!

İNDİR

Schrödinger’in Kedisi 1: Kabus (Alev Alatlı)


2020′li yıllar… Potnişinde Yüce Pir’in oturduğu Yeni Dünya düzeni tarikatı iktidarını hızla güçlendirmektedir. Tarikatı oluşturan vasıl, salik, mürid ve talipler, “Son Hakikat” dedikleri dünya görüşlerini gezegenin bütününe tebliğ etmekle yükümlüdürler. Dünya halkları ya “Tekleşmiş Varoluş”ta eriyecekler ya da genleri yok edilmek suretiyle mutlak bir biyolojik ölümle karşı karşıya bırakılan Sömürülmezler’in ve Lanetliler’in kaderini paylaşacaklardır. Postmodern Faşizm, “Tek bir dünya, tek bir devlet, tek bir bayrak!” sloganıyla özetlenen çağdaş değerlerini, evrensel medyanın tüm olanaklarını kullanarak dayatır. Yüce Pir’in Kutsal Koalisyonu ile baş edebilecek tek bir güç vardır: Schrödinger’in Kedisi. Erwin Schrödinger’in kedisi, yeni fiziğin maskotudur. Aynı anda ölü ve diri olabilmek gibi akıl almaz bir bilimsel gerçekliği temsil eden Schrödinger’in Kedisi, Yüce Pir’in ve onun Kutsal Koalisyon’unun önündeki tek engeldir. Buna karşın, Schrödinger’in Kedisi bir bilim kurgu romanı değildir. Tersine, 1950-2035 yılları arasında yaşayan Çankırı doğumlu psikoterapist İmre Kadızade’nin yıldızların İblis’i recmetmekte kullanılan taşlar olarak göründükleri bir ortamdan, 21. Yüzyıla, yeni fiziğe, kaos teorisine, saçaklı mantığa uzanan zihinsel cenklerinin hikâyesidir. “Alev Alatlı’nın uzun yıllardır üzerinde çalıştığı dev romanı, ülkemiz edebiyatındaki ilk çaplı ‘Anti-Ütopya’ özelliğini altını çizdirecek bir tonlamayla okurun ve düşünebilen Türk insanının ilgisine sunuluyor. Bir gerilim romanının tempo ve heyecanını bir an bile elden kaçırmadan, ülke olarak neden ön-insanlar aşamasında kaldığımız çözümlemelerini yapıyor, acımasız gerçekleri birer tokat gibi yüzümüze çarpıyor… Schrödinger’in Kedisi’ni tokat yemekten bitap düşmüş, yenik fakat dersler almış bir insanın bilgeleşmiş, külçeleşmiş, felsefeyle kutsanmış ağırbaşlılığıyla bir kenara bırakırken, kendi yaşamınız ve ülkenin acınacak hali üzerine bin bir ant içerek yeni günlerinize başlıyorsunuz. 20. yüzyılın acılarla dolu yaşamında yer almış her Türk aydınının muhakkak okunması gereken görkemli bir yapıt, Schrödinger’in Kedisi.



Film Festivali

Festival başlamışta bitiyor. Neyseki iki gün kalası da olsa bu bihaberliğime bir son vermiş bulunmaktayım. Ne yapıp etmeliyim yarın öğleden sonra. Kendimi Beyoğlu Alkazar sinemasına atmalıyım. Malumunuz yarın yarım gün ders yapılacak. Öğleden sonra alışveriş filan yapacakta değilim hani. Çoluk çocuk gelir diye geçen bayramda aldığım çukulatalar hala duruyor vestiyerde. Gelirlerse bol bol ikram ederim. Duruma binayen hayli zamanım olacak gibi görünüyor ve ben en azından bir filmi izlemeliyim. Festivalin resmi sitesinden hemen programımı yaptım. Head under water (Sudaki Kan) adlı filmi seçtim kendime. Konusu itibariyle öğrenci öğretmen okul gerilimini işleyen bir alman filmi. Eh ne diyelim bu saatten sonra çokta seçici olamazdım. En azından hasılı olduğum bir mevzuuya dayadım sırtımı.

Minikler Türkiye Salon Okçuluk Şampiyonası

- 15-16 Aralık 2007 tarihlerinde Antalya Murat Paşa Spor Salonu'nda yapılan Minikler Türkiye Salon Okçuluk Şampiyonası' na 144 - sporcu katıldı. Okçuluk sporunun hızla geliştiğni gösteren bu sayı çok memnun verici bulundu. Okçuluk Federasyonu'nun çalışkan başkanı Sayın Abdullah Topaloğlu yarışmanın başından sonuna kadar illerden gelen idareci ve antrenörleri dinleyip onlarla istişarede bulundu.

- Yarışmanın Sonuçları ve Değerlendirmesi...>>>

17 Aralık 2007 Pazartesi

Oktay Sinanoğlu-Bye Bye Türkçe






Oktay Sinanoğlu, 1935, Bari-İtalya doğumlu, iki kez değişik ülkelerden Nobel Ödülüne aday gösterilmiş, kimya profesörü. 28 yaşında profesör olduğunda, "Yale Üniversitesinde bu ünvanı alan en genç kişi" konumundaydı. Sinanoğlu’nun Otopsi yayınevi tarafından pazar sunulan "Bir Nev-York Rüyası; "Bye-Bye" Türkçe" isimli çalışması bu hafta gündemimizde.Kitap hakkında eğer elinize geçerse arka kapakta çeşitli yazarların ve yayınların övgülerini okuyacaksınız.Sinanoğlu, "Bilim için en uygun dilin Türkçe olduğunu", "Türkçe ana dil, Yabancı dil ise yardımcı olmalı" diyerek, Türkçe’nin yaygın seviyede, düzgün kullanımından yana. Bu kitapta da farklı zamanlarda değişik yerlerde yayınlanan makalelerini ve söyleşilerini toplamış.Yabancı dil özentisinin ne kadar tehlikeli olduğunu, neler yapıldığında nasıl sonuçlar alınacağını örneklerle somut olarak bizlere aktarıyor. Sadece sorunların belirlendiği, soruların sorularak, yanıtların okuyuculara bırakıldığı bir kitap değil. Yapılması gerekenleri, çözüm önerilerini aktarıyor. Özellikle, "Bilgisayar Çağı, Uluslararası İletişim ve Türk Dili" başlıklı bölümde aktardıkları çok çarpıcı. İngilizce eğitim verilen yüksek öğretim kurumlarının neleri tahrip ettiğini aktarıyor. Herhalde burada yazılanlar bazılarının zihinlerinde soru işaretleri yaratacaktır ve neler yapabileceklerini düşüneceklerdir.Kitabın başlığı sizi yanıltmasın. Son dönemde çok popüler olduğu gibi Türkçe’nin ne kadar yanlış kullanıldığını, değişik basın, yayın organlarındaki günümüz yükselen yazarlarını inceleyerek aktaran bir kitap değil.Akıcı bir dille, rahat okunabilecek tarzda, bilimsel ancak günlük bilgilerimiz ışığında izlenebilecek bir kitap. Bir fırsat bulduğunuzda edinip, okuyun.


Fun with English Grammer


Fun with English Grammer - Communicative ActivitiesBooks : Misc. Educational :
EnglishDescription from the introduction page:Fun with Grammar describes exactly what teachers and students should do with grammar: they should have fun with it. For me as a teacher, grammar class is always an opportunity for fun. I cannot imagine dry and dull ESL/EFL grammar classes. During classt ime there are, of course, periods of focused concentration, especially during the first phases of a new unit when the students are trying to grasp an initial understanding of the form and meaning of a structure.We, as teachers, shouldknow that even during those phases, explanations and examples can be enlivened by funny sentences using the students’ names or by fun demonstrations or pantomimes.


Understanding And Using English Grammar with answer key 3Rd Edition




Evet kolay kolay bulamayacağınız İngilizce eğitim kitaplarını vermeye devam ediyoruz bu kitapda sizin ingilizce gereksinimlerinizi eksiksiz karşılayacaktır...

Kutuphanebiz farkıyla....

Full Student Edition without Answer Key) (Paperback)
Understanding and Using English Grammar, Third Edition
Understanding and Using English Grammar is a developmental skills text for intermediate to advanced students of English as a second or foreign language. While focusing on grammar, it promotes the development of all language skills in a variety of ways. It functions principally as a classroom teaching text but also serves as a comprehensive reference text for students and teachers The eclectic approach and abundant variety of exercise material remain the same as in the earlier editions, but each new edition incorporates new ways and means. In particular:
• The communicative aspects of Understanding and Using English Grammar are more fully developed and explicit in the third edition. There are numerous "real communication" opportunities for the teacher to exploit. The text often uses the students` own life experiences as context and regularly introduces topics of interest to stimulate the free expression of ideas in structured as well as open discussions. The text supports the view of many experienced teachers that grammar-based and communicative approaches are not mutually exclusive, but rather mutually supportive and can co-exist in the same language program, even in the same class, even in the same lesson.
• Similarly, the interactive aspects of the text receive greater emphasis in the third edition. Many of the exercises formerly designated "oral" or "oral (books closed)" are now reformatted to be used for pair work or group work, in addition to still being viable as class work led by a teacher. This edition encourages interactivity but leaves it open for the users to decide what degree of interactivity best suits their needs.
• There is now an even wider variety of exercise types. This new edition has added more free-response exercises and open-ended communicative tasks, while still providing ample controlled-response exercises to aid initial understanding of the form, meaning, and usage of the target structures. It also includes more writing topics, more speaking activities, expanded error-analysis exercises, and additional extended-context exercises.
• Long chapters have been broken into shorter units, and certain grammar units have been reorganized.

kitap hakkında detaylı bilgi ve fiyat için

http://www.kitapdenizi.com/turkce/urun_detay.aspx?id=17345

İNDİR

16 Aralık 2007 Pazar

Dikey Geçiş Yönetmeliği Değişti

Dikey Geçiş Yönetmeliği Değişti
adaylar1Meslek yüksekokulları ve açıköğretim ön lisans programlarından mezun olan başarılı öğrencilerin örgün öğretim ve açıköğretim lisans programlarına dikey geçiş yapmalarını düzenleyen yönetmelik değişti. Yönetmelikte iki yeni düzenleme göze çarpmaktadır. Bu düzenlemelerden en önemlisi "dikey geçiş için yapılacak sınavlara en çok üç kez girebilirler" şeklindeki sınırlamanın kaldırılmasıdır. Devamı için başlığa tıklayınız.
16 Aralık 2007 09:53

16 Aralık 2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan düzenleme ile Meslek Yüksekokulları ve Açıköğretim Ön Lisans Programları Mezunlarının Lisans Öğrenimine Devamları Hakkında Yönetmeliği değiştirilmiştir. Değişikliğe göre;

1- Dikey geçiş sonrasında, Lisans Öğrenimine Hazırlık Programına alınan öğrencilerden, programda başarısız olanların üniversite ile ilişiklerinin kesilmesi uygulamasına son verilmiştir. Yapılan yeni düzenlemeye göre sadece iki dersten fazla dersten başarısız olan öğrencinin ilişiği kesilecektir. En fazla iki dersten başarısız olan öğrenciler ise başarısız oldukları dersleri üçüncü sınıfta almak kaydıyla, üçüncü sınıfa kaydedileceklerdir.


2- Yönetmeliğin 4. maddesi kaldırılmıştır. Bu madde şu şekildedir. "
Dikey Geçiş İçin Başvuru Koşulları
MADDE 4 – (Değişik: RG-20/03/2007-26468)
Bu Yönetmeliğin 2 nci maddesi kapsamındaki yükseköğretim programlarına dikey geçiş için başvuracak adaylar dikey geçiş için yapılacak sınavlara en çok üç kez girebilirler."

Kaldırılan bu düzenleme ile DGS'ye girişlerideki en çok 3 kez girebilme sınırı kaldırılmıştır.

İŞTE 16 ARALIK 2007 TARİHİNDE YAYIMLANAN DÜZENLEME

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığından:

MESLEK YÜKSEKOKULLARI VE AÇIKÖĞRETİM ÖN LİSANS PROGRAMLARI MEZUNLARININ LİSANS ÖĞRENİMİNE DEVAMLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 19/2/2002 tarihli ve 24676 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Meslek Yüksekokulları ve Açıköğretim Ön Lisans Programları Mezunlarının Lisans Öğrenimine Devamları Hakkında Yönetmeliğin 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 9 – Lisans öğrenimine başlama hakkını elde eden öğrencilere üniversitelerince Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı uygulanır. Bu programda öğrenciye birinci ve ikinci sınıflardan eksik olduğu alanlarda ders sorumluluğu yüklenir. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı süresince öğrenci, ilgili üniversitenin öğretim ve sınav yönetmeliğine tabi olur. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programının süresi iki yarıyıldır. Ancak öğrencilerin okudukları derslerin özellikleri, yıllık ders programları, öğretim elemanları ve hazırlık programındaki durumları dikkate alınarak Lisans Öğrenimine Hazırlık Programının süresi istisnai olarak bir yarıyıl daha uzatılabilir. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programını başarıyla tamamlayan öğrencilerin üniversitelerin üçüncü sınıfına kayıtları yapılır. Programda aldığı derslerden en fazla iki dersten başarısız olan öğrenciler, başarısız oldukları dersleri üçüncü sınıfta almak kaydıyla, üçüncü sınıfa kaydedilirler; iki dersten fazla dersten başarısız olanların ise üniversite ile ilişiği kesilir. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı uygulanan açıköğretim lisans programlarında başarısız olanların üniversite ile ilişiği kesilmez. Yabancı dille öğretim yapılan programlarda öğrencilerin Lisans Öğrenimine Hazırlık Programına başlayabilmeleri için üniversitenin yapacağı yabancı dil muafiyet sınavını geçmeleri veya yabancı dil hazırlık sınıfına devam ederek başarılı olmaları gerekir. Yabancı dil hazırlık programı süresince öğrenci, ilgili üniversitenin öğretim ve sınav yönetmeliğine tabi olur. Gerek yabancı dil hazırlık eğitimi ve gerekse Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı süresinde öğrenciler tüm öğrencilik haklarından aynen yararlanırlar. Yabancı Dil Hazırlık Sınıfında başarısız olarak ilişiği kesilen öğrenciler, Türkçe eğitim yapan aynı adlı yükseköğretim programlarına ÖSYM'ce yerleştirilebilirler."

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 4 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

ESKİ MADDE HÜKMÜ

Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı

MADDE 9 – (Değişik: RG-20/05/2006-26173)
Lisans öğrenimine başlama hakkını elde eden öğrencilere üniversitelerince uygulanır. Bu programda öğrenciye birinci ve ikinci sınıflardan eksik olduğu alanlarda ders sorumluluğu yüklenir. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı süresince öğrenci, ilgili üniversitenin öğretim ve sınav yönetmeliğine tabi olur. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programının süresi iki yarıyıldır. Ancak öğrencilerin okudukları derslerin özellikleri, yıllık ders programları, öğretim elemanları ve hazırlık programındaki durumları dikkate alınarak Lisans Öğrenimine Hazırlık Programının süresi istisnai olarak bir yarıyıl daha uzatılabilir. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programını başarıyla tamamlayan öğrencilerin üniversitelerin üçüncü sınıfına kayıtları yapılır, başarısız olanların ise üniversite ile ilişiği kesilir. Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı uygulanan açıköğretim lisans programlarında başarısız olanların üniversite ile ilişiği kesilmez. Yabancı dille öğretim yapılan programlarda öğrencilerin Lisans Öğrenimine Hazırlık Programına başlayabilmeleri için üniversitenin yapacağı yabancı dil muafiyet sınavını geçmeleri veya yabancı dil hazırlık sınıfına devam ederek başarılı olmaları gerekir. Yabancı dil hazırlık programı süresince öğrenci, ilgili üniversitenin öğretim ve sınav yönetmeliğine tabi olur. Gerek yabancı dil hazırlık eğitimi ve gerekse Lisans Öğrenimine Hazırlık Programı süresinde öğrenciler tüm öğrencilik haklarından aynen yararlanırlar. Yabancı Dil Hazırlık Sınıfında başarısız olarak ilişiği kesilen öğrenciler, Türkçe
Lisans Öğrenimine Hazırlık Programıeğitim yapan aynı adlı yükseköğretim programlarına ÖSYM'ce yerleştirilebilirler.

Fundamentals of English Grammar "Third Edition"



İngilizce ögrenmek ve geliştirmek için mükemmel bir kaynak

Kutuphanebiz farkıyla sizlerin

Fundamentals of English Grammar, Third Edition
The Third Edition of Fundamentals of English Grammar combines communicative methods with the direct teaching of grammar. While retaining its characteristic clarity and simplicity in grammar instruction, this edition is enriched by a wide variety of language-learning activities for the classroom.
Key features of the Third Edition:
• Numerous real communication opportunities using the students` lives as context.
• More interactive work in pairs and groups.
• Error-analysis exercises in every chapter.
• New exercises on form and meaning.
• Open-ended tasks for both speaking and writing. • Additional passages using target structures in extended contexts.
• Two Appendices, one with phrasal verbs, one with preposition combinations.
• Workbook devoted solely to self-study exercises.
• Student Book available with or without Answer Key.

Kitap hakkındaki daha fazla bilgi ve fiyat için


kutuphanebiz farkıyla indir

Bilim ve Teknoloji konuları

20.yuzyilda bilim
bellek
deprem haritasi
dna_dizilisi
fisyon
gokadamizin portresi
gunes sistemi1
IsIk kirliligi
klonlama
kuresel isinma
periyodik yeni
uzay calismalari
Aya gidis
buyuk birlestirme
DNA
fiberoptik
gökadalar
gökyuzu atlasi
guneş sistemi2
karadelik
kökhucre
periyodik tablo
tug1


Can Eryümlü-Son Antlaşma






İNDİR

Toprak Ana (Cengiz Aytmatov)




Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebî, askeri yani, bütün maddi, zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içine düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile 'tipik insan'ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır. Hikâyelerinde milletinin temel mülkü olan millî hafızaya ait efsane, destan, masal, hikâye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikâyeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmıştır. 'Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi millî gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın millî hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu millî olanın ötesine doğru genişletmek ve 'evrensel' olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar 'tipik insan' ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.' (Tanıtım Bülteninden)

LİT formatındaki kitapları okumak için microsoft reader kullanın

Özet


İNDİR lit

14 Aralık 2007 Cuma

Memurlara göre Teziç dönemi hayal kırıklığı

Memurlara-gore-Tezic-donemi-hayal-kirikligi


Türkiye'de memurların yüzde 81'i önceki gün görev süresi sona eren YÖK eski Başkanı Erdoğan Teziç dönemini hayal kırıklığı olarak değerlendiriyor.

10 Aralık 2007 Pazartesi

Gül, YÖK Başkanını atadı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YÖK Başkanlığı'na Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ı atadı.

TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ve ODTÜ'de sosyoloji dersleri veren Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan aynı zamanda Ankara merkezli düşünce araştırma kuruluşu Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'nun Bilim ve Danışma Kurulu Başkanlığı ile Uluslararası Güvenlik ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi üyeliğini yürütmektedir.

5 Mart 1951 doğumlu Prof. Yusuf Ziya Özcan, 1973 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun oldu. Yüksek lisansını 1978 yılında Chicago Üniversitesinde, doktorasını da yine aynı üniversitede 1981 yılında tamamladı.

Eylül 2003- Ağustos 2004 tarihleri arasında ODTÜ Sosyal Bilimler Fakültesi Başkanlığı görevini yürüttü. Ocak 2004'ten beri FulBright Komisyonu üyesi ve Başkan yardımcısı.

Anadolu Ajansı

Yeni YÖK Başkanı'nın bilinmeyenleri

Cumhurbaşkanı Gül’ün Y. Ziya Özcan’ı YÖK Başkanı olarak ataması gündeme bomba gibi düştü. Peki Özcan hakkında neler biliyoruz. İşte öğrencilerinin dilinden yeni YÖK Başkanı:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Yusuf Ziya Özcan’ı YÖK başkanı olarak ataması gündeme bomba gibi düştü. Gül’ün, son bir aydır medyada adı geçen isimlerin aksine sürpriz bir ismi ataması medyayı da hazırlıksız yakaladı. Medyanın ve kamuoyunun yakından tanımadığı Özcan hakkında ilk bilgi için internette arama motorlarına ve formalara başvuruldu. Tabiî ki en birici adreste, Ekşi Sözlük oldu.

Peki Türkiye’nin 5.YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan hakkında bugüne kadar Ekşi Sözlük’e neler yazılmış dersiniz? Özcan’ın öğrencileri tarafından da yazılan entrylere göre, yeni YÖK Başkanı çok sevilen bir isim ve gerçek bir babacan. Fakat bu yorumların dışında çok ilginç bilgiler de var yeni YÖK başkanı hakkında…

Sözlük yazarlarının yorumlarına bakılırsa Yusuf Ziya Özcan, müthiş muhabbeti olan birisi, altın corss kalemle evrak imzalıyor, pipo içiyor ve dersler de çok argo konuşuyor.

İşte yeni YÖK başkanı hakkında Ekşi Sözlük’te yazılanlar:

*ODTÜ sosyoloji hocası. Chicago doktoralı, müthiş muhabbet insanı, pipo içicisi, metot dersi hocası, yeni bolum başkanı.

(lizarazu)

"HELAL OLSUN KOÇUM"

*Bilkent’te hoca olan kıvılcım Metin’in kocasıdır. ODTÜ’ye 2 sene boyunca Bilkent kapısından girerken “Yusuf Ziya hoca ile tez hazırlıyorum, geçmem lazım” diyerek şanını kullanmama hiç kızmamış, sırtıma bir tane patlatarak “helal olsun koçum” demiştir.

(flagg)

"AT SİNEĞİ, ÖKÜZ HERİF..."

*İlk dersine gelenler yedikleri naif küfürlere anlam veremezler. Ama küfür yedikçe daha çok severler. Bizzat Yusuf hoca bana at sineği, öküz herif desin diye yanına gidenleri bilirim (ben). Öğrencilerini çok tutar hem de hiç ayrım yapmaksızın. Öğrenciler içinden bir kişi duymamışımdır hakkında kötü söz söyleyen. Cumhurbaşkanı olsa az gelir diye muhabbetler bile döner hakkında. Sevilesi insan ve sevilen bir insandır.

(milanur)

*Tanıdığım en çok küfür eden hoca. Ama yakışıyor mu, yakışıyor elbette. (common people)

ÇOCUĞUYLA DERSE GELDİ

*Derse bir buçuk yaşındaki oğlunu getirip kucağında çocuğuyla ders anlattıktan sonra karizmasını az da olsa yitirse de, saçımızı başımızı yolması ihtimaline karşı yine de saygıyla eğildiğimiz hoca. Ayrıca oğluna “sen ne antika adamsın lan” demesi de, öğrencileriyle çocuğu arasında fark gütmediğinin kanıtıdır.

(canzi)

*Bölüm başkanlığının ilk günlerinde oğlunu kucağına almış baba. Söz konusu günlerden birinde bölümdeki acil evraklar için sekreterimiz Sündüz abla peşinden koşarken "olmaz kızım simdi, bebeğin banyosu var gidip onu seyredeceğim" demiş hepimizi afallatmıştır.

Bir de o şaşkın bakışlarımız için bizi azarlayarak evine koşmuştur.

(aman veyahut da kaderkismet)

*Aman göz göze gelirim de “sen söyle” der diye kafamı önümden kaldıramadığım için dersinde boynumun tutulduğu az bulunan hoca türlerinden kendisi. Askılı giyersen halka açılmış, geç gelirsen bok herif olmuş olursun.

(zindirella)

*ODTÜ Sosyoloji’nin sevimli ve delibozuk hocası… Küfrettiğinde insanı gülümsetebilen bir insan. Öğrencileri için var olan hocalardan biri. (hayalettin)

ALTIN KALEMLE İMZA...

*Türkiye’de akademide adam gibi bir adam arıyorsanız hiç aramayın boşuna Yusuf ziya Özcan’ın yanına gidin…

(milanur)

*İdeolojik olarak zıt kutuplarda olmamıza rağmen ideolojinin insan ilişkilerinin samimiyet ekseninde hiç bir öneminin olmadığını göstermiş kişidir kendisi. Üstün yetenekli bir akademisyen olması bir tarafa, gerçek bir eğitmendir aynı zamanda. Namusuna, doğruluğuna, tatlı-sert üslubuna ve zekasına hayran olmamak mümkün değildir eğer ideolojik saplantılarınızın körleştirmediği gözleriniz varsa elbette… Böyle adamlar lazım bu ülkeye; sağcısı ve solcusuyla eğer böyle akademisyenleri barındırabilirse üniversiteler,YÖK’ün gölgesi biraz daha çekilecektir geriye ve bilimin aydınlık ışığı biraz daha yansıyacaktır Ziya hoca karakterinde akademisyenlerin açtığı pencerelerden.

(spleen parnasien)

*Olması gerektiği gibidir Yusuf hoca. Binbir yalan dolan oyun arasında doğru düzgün kalabilmeyi becermiştir. Bu anlamda hayret hissi uyandırır insanda. Yediği ekmekten midir içtiği sudan mıdır bilemesek de sırını çözemesek de var olmasından mutluluk duyarız.

Gobi Çöl’ü gibidir ve Yusuf Ziya Özcan. Bu çölde gördüğünüz bir subaşıdır ki en güzeli bu gördüğünüzün gerçek olmasıdır.

(milanur)

*Bir karizma şeysi. Pipo içer, racon keser, cross kalemle evrak imzalar.

(mayapan)

Not: Yeni YÖK Başlanı Yusuf Ziya Özcan hakkında yazılan bu yorumlar eksizozluk.com'dan alınmış olup içeriklerinde hiçbir değişiklik yapılmamıştır.

1 Aralık 2007 Cumartesi

Bizdeki YÖK, Avrupa'da yok


AB'de hiçbir kurum, üniversiteler üzerinde etki ve yetki sahibi değil.
Çeşitli dönemlerde yaptığı siyasî açıklamalarla tartışmaların merkezine yerleşen YÖK, yine gündemde. Rektörler Komitesi'ni toplayarak 'sivil anayasa' hazırlıklarının durdurulmasını isteyen YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, hükümetin tepkisini çekti.

Yasakçı düzenlemelere' Avrupa'yı dayanak gösteren Teziç'in tezleri AB ülkelerindeki uygulamalarla ters düşerken, dışarıda yükseköğretim kuruluşlarının işleyişi de tartışmaya açıldı. Avrupa'da, Türkiye'deki gibi, üniversiteler üzerinde etki ve yetki sahibi olan YÖK benzeri bir kurum bulunmuyor. Yönetim biçimi konusunda ülkeler arasında farklılıklar olsa da üniversiteler genelde rektörlerini, öğretim üyelerini ve araştırma projelerini özgürce belirleyebiliyor.

Rektörlük ya da başkanlık koltuğuna, seçimden birinci çıkan aday atanıyor. Almanya gibi bazı ülkelerde seçilen adaylar milli eğitim bakanlıkları tarafından onanıyor. İngiltere'de, yükseköğretim kurumları büyük oranda devlet tarafından finanse edilmesine rağmen, üniversiteler adeta bir şirket gibi bağımsız çalışıyor. Avrupa ülkelerinin genelinde devlet, ancak dışarıdan denetleyici ve yer yer düzenleyici bir aktör olarak sisteme katılıyor. Birçok ülke, değişen dünya şartlarında üniversitelerin rekabet gücünü artırmak için daha da "otonom" hale getirilmesini tartışıyor.

Fransa, geçtiğimiz yaz 'mevcut yönetim felcinden çıkabilmek' amacıyla, radikal bir üniversite reformu gerçekleştirdi. Üniversiteleri, mali, idari ve araştırma alanlarında daha bağımsız kılmayı öngören proje, yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin seçim taahhütlerinden birisiydi. Paris, hantal yapısıyla dünyadaki uluslar arası yarışta geride kalan üniversitelerini yeni sistemle atağa geçirmeyi hedefliyor. Avrupa Üniversiteleri Derneği (EUA) Genel Sekreteri Lesley Wilson, üniversitelere daha fazla otonomi verilmesinin önemine işaret ederken, bunun 'Avrupa üniversite sisteminin parçalanmasına verilecek bir cevap olacağını' savunuyor. Türkiye ve 5 Avrupa ülkesinin üniversite yönetim sistemi ise özetle şöyle işliyor:

Almanya: Eyalet sistemi ile yönetilen Almanya'da, üniversiteler eyalet hükümetlerine bağlı olarak çalışıyor. Federal hükümetin, üniversiteler üzerinde bir etkisi bulunmuyor. Almanya'daki üniversite yönetimine ilişkin bilgi veren Münih Uygulamalı Bilimler Üniversitesi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Bucak, Almanya'da YÖK benzeri bir kurumun olmadığını belirterek, "YÖK, politik bir kurum." diyor.

Münih Üniversitesi'nin de bulunduğu Bavyera eyaletindeki üniversitelerde rektörler, fakülte dekanları ve üniversite senatosunun oluşturduğu geniş bir kurul tarafından seçiliyor. Seçimde birinci olan adayın ismi onay için eyalet milli eğitim bakanlığına gönderiliyor. Bakanlığın, bu ismi geri çevirme hakkı var; fakat genelde onaylıyor. Geri çevirebilmesi için önemli bir gerekçenin olması gerekiyor. Siyasi ya da ideolojik duruşların bu kapsamda çok önemli olmadığına dikkat çeken Prof. Bucak, "Altın kaşık çalmadığın müddetçe sorun çıkmıyor." şeklinde konuşuyor.

Eyalet hükümeti, öğretim üyesi alımında söz sahibi. Üniversiteler oluşturdukları seçme ve sınav mekanizmasıyla belirledikleri üç adayı, eyalet milli eğitim bakanlığına gönderiyor. Bakanlık adaylardan birini işe alabileceği gibi, listeyi geri çevirme hakkına sahip. 2008'de üniversitelerle ilgili federal yasaların tamamı geçerliliğini yitirecek.

Belçika: Belçika'da YÖK benzeri bir kurumun olmadığını belirten Brüksel Saint-Louis Üniversitesi (Facultés universitaires Saint-Louis) öğretim görevlisi sosyolog Ural Manço, "YÖK gibi bir mekanizma koordinasyon olarak bile yok." diyor. Belçika'nın Frankofon bölgesinde üniversitelerde rektörler seçimle iş başına geliyor.

Seçimde, sadece tam zamanlı çalışan öğretim üyeleri oy kullanabiliyor. Siyasi seçim kampanyalarına benzer kampanyaların yapıldığı seçimlerden birinci çıkan, doğrudan rektör oluyor. Üniversitelerin, akademisyenlerin, idari personelin ve öğrencilerin temsilcilerinden oluşan bir 'genel kurul'u bulunuyor. Bunun dışında; siyasetçilerin, öğretim üyelerinin ve yerel yöneticilerin temsilcilerinin bulunduğu bir 'işletme kurulu' var. Ayrıca, milli eğitim bakanlığının belirlediği bir hükümet komiseri istediği zaman gelerek harcamalar ve atamalar gibi konularda denetleme yapabiliyor.

Rektörleri bir araya getiren bir rektörler konseyi var, fakat üniversiteler üzerinde yetkisi bulunmayan bu kurum 'istişare organı' olarak çalışıyor. Belçika'da, öğretim üyesi alımına milli eğitim bakanlığı karışmıyor. Kadro tahsisinin ardından fakülteler bünyesinde oluşturulan kurullar son sözü söylüyor.

İngiltere: İngiliz üniversiteleri, Avrupa'nın en bağımsız yükseköğretim kurumları arasında yer alıyor. Büyük oranda kamu tarafından finanse edilen İngiliz üniversiteleri, bir şirket gibi çalışıyor. Devletin denetimi sadece kalite denetimi ve mali alanlarla sınırlı. Üniversitelere fon tahsisi için kurulan dört Yükseköğretim konseyi (HEFC), aynı zamanda belirli aralıklarla buraları denetliyor. İngiliz üniversitelerinde rektör düzeyindeki yetkili yönetici Vice-Chancellor. Her üniversitede yönetim organı niteliğinde bir konsey (council) ve court bulunuyor.

Vice-Chancellor, üniversite senatosunun da görüşü alınarak konsey tarafından seçilir. Konseyin üyeleri arasında, öğretim üyeleri ve öğrenci birlikleri temsilcileri, court üyeleri ve konsey tarafından atanan kişiler bulunuyor. Yılda bir toplanan court'da yılın değerlendirmesi ve denetimi yapılır. Temsili yetkileri olan 'chancellor' başkanlığındaki court'a, siyasileri ve yerel yönetimlerin temsilcileri katılıyor. Öte yandan, Oxford ve Cambridge'de üniversite yöneticisi, geleneksel olarak üniversiteyi oluşturan kolejlerin yöneticileri arasından en kıdemli profesörlerin oluşturduğu 'Regent House' tarafından seçiliyor.

Hollanda: Hollanda'da yükseköğretim kurumları Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı'na bağlı. Üniversiteler, milli eğitim bakanı tarafından atanan, 5'er üyeli bir denetleme kurulu ile rektörler ve dekanlardan oluşan icra kurulu tarafından yönetiliyor. Denetim kurulunun rektörü ve dekanları görevden almak yetkisi bulunuyor.

Rektör; fakülte, denetim kurulu ve icra kurulu temsilcilerinin bulunduğu özel olarak oluşturulan bir komisyon tarafından seçilerek onay için bakanlığına gönderiliyor. Bakanlığın bu ismi geri çevirme yetkisi var; fakat genelde üniversite tarafından seçilen aday onaylanıyor. Öte yandan bakanlık, öğretim üyesi alımına karışmıyor. Bu konuda söz, her fakülte bünyesinde oluşturulan komisyonlara ait.

Türkiye: 1981 yılında 'üniversitelere çekidüzen vermek için' kurulan YÖK, yükseköğretimin tüm iş ve işlemlerinde yetkili bir organ. Önce yasası çıkarılan, bir yıl sonra da yetkileri aynen anayasaya konularak güvence alınan YÖK, 'üniversitelerin öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek ve denetlemek'le görevli. Her üniversite için 6 rektör adayını 3'e indirme yetkisi olan YÖK, rektörlerin sunduğu 3 isimden istediği birini dekan olarak atıyor.

Öğretim üyelerine meslekten mene kadar ceza verme yetkisinde olan YÖK, olağanüstü dönemlerde sergilediği antidemokratik tutumlarıyla gündemde. 28 Şubat sürecinde istemediği rektörleri istifaya zorlayan YÖK'ün, rektörleri soruşturup görevden alması da mümkün. Ancak rektör atamalarında olduğu gibi görevden almalarda da son imza cumhurbaşkanına ait. 21 üyeli YÖK'e cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul 7'şer üye veriyor. YÖK'ün başkanı ise cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

Fransa'da idare değil, birey önemli

Yükseköğretim kurumlarının yönetiminin sık sık tartışma konusu olduğu Fransa'da hükümet, akademi dünyasından gelen sert tepkilere rağmen üniversiteleri modernleştirmek ve uluslararası alanda daha iyi rekabet edebilmelerini sağlamak amacıyla geçen ağustos ayında köklü bir üniversite reformu yasası çıkardı. Yasa, üniversitelerin idari ve inisiyatif yetkilerini büyük oranda artırıyor. Fransa'da üniversiteleri seçimle iş başına gelen 'başkan' (président) idare ediyor. Başkanın seçilmesine bir üst kurul, milli eğitim bakanlığı ya da Elysee Sarayı karışmıyor.

Başkan, üç ayrı kurulun üyeleri tarafından seçiliyor: 60 üyeli İdari Kurul (CA), 40 üyeli Üniversite Hayatı ve Etütler Kurulu (CEVU) ve 40 üyeli Bilim Kurulu (CS). Toplam 140 kişi olan bu üyelerin; 70'i öğretim üyesi, 33'ü öğrenci temsilcisi, 15'i çalışan personel ve 22'si yerel yönetimlerin ve işçi sendikalarının temsilcilerinden oluşuyor. 140 üzerinden 71 oyu alan aday doğrudan üniversite başkanı seçiliyor.

Rouen Üniversitesi'nin Türk başkanı Prof. Dr. Cafer Özkul, yeni yasanın seçimle iş başına gelen rektörleri daha etkin ve yetkin kıldığını belirterek başkanların yetkilerinin artırıldığını ifade ediyor. Yeni yasa, önemi artırılan İdari Kurul'un üye sayısını yarıya indiriyor. Fransa'da YÖK gibi üniversiteler üzerinde yetki sahibi olan bir kurumun olmadığını ifade eden Prof. Özkul, üniversiteleri ortak bir çatı altında toplayan bir Üniversite Başkanları Konferansı'nın (CPU) olduğunu belirtiyor.

Fakat bu kurulun üniversitelerin yönetiminde ya da organizasyonunda hiçbir yetkisi bulunmuyor. Cafer Özkül, kendisinin de üye olduğu CPU'yü 'görüş alıverişinin yapıldığı bir iştişare organı' olarak görüyor. CPU'ye yükseköğretimden sorumlu bakan başkanlık yapıyor.


27 Kasım 2007 Salı

Okulda Sivil Kıyafet

Sabah 09.00’dan beri ayaktayım. Münazara yöneticisi olarak görevlendirildim. Sözüm ona baş münazaracı olarak. Ben görmeyeli öğrencilere bir hal olmuş, iki kelimeyi yan yana getirip konuşamıyorlar. Bir sıkıldım, bir sıkıldım sormayın. Arada münazaraları kesip şöyle olmalı, böyle olmalı diye çocuklara çıkışıyorum. Yok, hiç ümit yok. Hani neredeyse birileri sahne de kapışsa bir hareket olsa buna bile sevineceğim. Haliyle edebiyat öğretmenlerine söylenmeye başladım. Bak dedim münazarayı anlatamamışlar çocuklara. Öğlene kadar sürdü bu işkence. Ah diyorum nerede geçen yılki çocuklar. İstanbul il genelinde yarışmada ilk sekize kalmışlardı. Ondan sonra ÖSS filan uğruna daha ileriye gidememişlerdi. Onlara bile kızıp döken ben, şimdi elimdeki malzemelerle efsane yaratmayı umuyorum. Nafile. Bir arkadaşım çıtayı yükselttiğimi söylüyor, aslında geçen yılkilerinde böyle başladığını. Hocam göreceksin diyor içlerinden birkaç tane çıkar. Olsun diyorum yeni sınıflar geliyor başlıyorlar münazaraya. Yok yok yok olmuyor. Beklediğim öğrenciler bunlar değil. İçeri girse yüzünden, gözlerinden tanıyacağım onları ama yoklar. Onların yerine sınıfın en usluları, en ağırbaşlıları gelip gidiyor. Bana hayta lazım. Bir bakan yürek yakan.

Saat 14.00 olmuş çoktan. Hocam daha yorulmadın mı diyen bir sesle kendime geliyorum. Bu nöbetçi öğretmenin sesi. Yok diyorum ne yorulacağım sabahtan beri miskinler gibi uyuyorum. Yok mu elinizde iyisinden iki sınıf, bir yarışma daha yaptırıp öyle gideyim. Bekle diyor olmaz mı?

Nöbetçi arkadaş boş dersi olan bütün sınıfları toplantı salonuna indiriyor. Salon da ayakta duracak yer yok. Anlaşılan yine çocukları başıma topluyorlar, boşta duracaklarına.

İçeri ilk yarışmacı grup giriyor. Yanlarında okul kıyafetleri olan bir modelle. Bu arada münazara konusunu da söyleyim. Okulda resmi kıyafet mi başarıyı getirir yoksa sivil kıyafet mi? Ben olurumda konu başka bir konu olabilir mi? Mümkün mü? Bu ilk gelenler son sınıf öğrencisi. Bir hayli kendilerinden emin görünüyorlar. Belli çalışmışlar, hazırlanmışlar. Nihayet dedim bir şeyler olacak ama içeri giren diğer grubu görünce, eyvah dedim yine başlıyor aynı şeyler. Yeni gelenlerin boyları 1.50 ya var ya da yok. O kadar ürkekler ki sanki birazdan aslanlarla dolu bir arenaya atılacaklar. Yanlarında bir iki kâğıtta getirmişler. Üstelik bir de okulda sivil kıyafetin başarıyı getireceğini savunacaklar. Diğer grup bu ufak tefek çocukları görünce biraz daha emin bir havaya büründü. Yarışmayı başlatmadan önce diğerlerine sezdirmeden - bu nasıl mümkünse- çocukların yanına gittim. Bir hazırlıkları var mı onu kontrol edeceğim. Pekte emin olamasam da bir şeyler yapacaklarına kanaat getirdim.

İlk konuşmayı son sınıflar yaptı. Beklediğim gibi hazırladıkları kâğıttan okuyarak başladılar. Bir yerlerden aşırılmış bir kompozisyon gibiydi. Konuya hâkimdiler. Jüriyi de etkilemeyi başardılar hani. Sıra 9. sınıflara geldiğinde temkinliydim. Daha ilk konuşmacıları konuşmaya başlamadan, TRT spikeri edasıyla salondakilerden moral alkışı istedim. Alkışladılar. Aralarından bir kız çocuğu kalktı ilk konuşmayı yapmak üzere. Biraz titrer gibiydi, üzerinde eşofman vardı. Belli sivil kıyafeti vurgulamak üzere giyinmişti onları da. Ve konuşmaya başladı.

Salonda çıt yok. Herkes o küçük kızın konuşmasına dikkat kesilmiş. Herkes şaşkın. O ne konuşma öyle uğraşsam o kadar etkili, düzgün konuşamam. Hele o mimikler jestler yok mu? 5 dakika nasıl geçti bilemedim. O kadar güzel anlattı ki okullarda sivil kıyafet giyinmeyi. Açık toplumcular olsa kızı hemen bünyesine katacaklar. Hakikaten dedim bir ara şu sivil kıyafet uygulamasına bir el atsak. Konuşmasını nazikçe, tevazu içinde bitirdiğinde, salon bir alkış bir nümayiş ki hiç sormayın. Susturup yarışmayı devam ettirebilmek için neler çektim. Bu arada 11. sınıflara döndüm. argo deyimle dumura uğramış olacaklarını bekliyordum. Hayır, pek etkilenmemişe benziyorlardı. Ya da bu ilk salvoyu atlatmışlardı. İşler iyice kızışıyordu.

İlk grup tekrar sözü aldı. Bu sefer eskisinden daha agresif bir tutum içindeydiler. Bildikleri kullanabilecekleri bütün açılımları denedi, ikinci konuşmacıları. Konuşmasını bitirdiğinde şöyle bir rahatlayıp geriye doğru yaslandı. O kadar başarılıydı ki, salondaki seyirciler desteklemekte geri kalmadılar. Bu arada aralarında fısıldaşıp, hadi bakalım bu bir kişiyle olmaz diğerlerini de görelim der gibiydiler. Katılmamak mümkün değildi. Sivil kıyafeti savunanların yani bizim ufak çocukların ikinci konuşmacısını takdim ederken, aynı endişeyi bende taşımaktaydım. Çünkü içlerindeki en kısa boylu, en çocuk yüzlü olanıydı bu. Lise öğrencisi olduğunu ispatlamak için bir kaç şahidi hazır bulundurmak gerekirdi. Gözlerime baktı başlayabilir miyim der gibi. Sevecen bir ifadeyle göz kırptım. Ayağa kalktı ve konuşmaya başladı.

Rakip öğrencilerin yerinde olmak istemezdim. Mavzer gibi sıralamaya başladı düşüncelerini. Karşı grubu çürüttü ilk önce. Sözlükten sivil ve resminin tanımını okudu. Üniformanın tarihini anlattı sonra. Öyle bir kaptırmıştı ki kendini. Üniforma için diktatörlük kalıntısı bile dedi. Alkışlar ve tezahüratlarla kesilmese konuşması, kim bilir daha neler söyleyecekti. Bitirdiğinde çaktırmadan göz ucuyla son sınıflara baktım. O eski gururlu hallerinden eser bile yoktu. Yine de bir umut aralarında 3. konuşmacılarının neler söyleyebileceğini konuşuyorlardı. İhtiyatlıydılar. En ağır toplarını son konuşmacıya saklamışlardı. Son konuşmacıyı bende tanıyordum. Gerçektende okulun en faal öğrencilerindendi. Bazı öğrenciler vardır. Her temsilde görev alırlar. Şiir okurlar, şarkı söylerler, trampet çalarlar işte bu onlardan. Belki dedim içimden bu canavar her şeyi toparlar. Yerle bir olan karizmalarını kurtarırlar. Yanılmamışım öyle bir konuşmaya başladı ki salondaki rüzgâr birden tersine dönüverdi. Şöyle bir ara jürideki arkadaşlarla göz göze geldim. İşimiz zor gibi baktılar. Hallerinden, bu durumdan benim gibi keyif aldıkları belliydi. Bu denli heyecanı yüksek bir münazarayı kimse beklemiyordu, öğrencilerde dâhil bu anın keyfini çıkarmaya başlamıştık. Bir ara salon tribüne dönüşmeye başlayınca. Otoriter kimliğimi dönmek zorunda kaldım. Bu arada son sınıfların 3. konuşmacısı beraberinde getirdiği, üzerinde okul resmi kıyafetinin bulunduğu modeli, çoktan sahneye taşımıştı bile. Sunumu o kadar etkiliydi ki. Profesyonel röprezantlara dahi taş çıkartırdı.

Ufaklıklardan son konuşmacıya gelmişti sıra. Bir kez daha çekirge sıçrar mıydı hepimiz bunu bekliyorduk. Ufaklıkların en heyecanlısıydı bu kız çocuğu. Yanakları kıpkırmızıydı. Nedense hiç kaygıya kapılmadım. Bütün o gördüklerimden sonra. Ve…

Çekirge bir kez daha zıpladı. Hem de ne zıplama. Sahneye öyle bir çıktı ki Sanırsınız mahallede birileri tiyatro kursu veriyor. Yürüyüşü, karşı gruba bakışı, jüriye dönerek onları ikna etmeye çalışması, seyircilere dönerek kendi düşüncelerine katmak için yaptığı hareketler. Bu kadar olur. Tam konuşmasını bitirecek dediğim anda asıl sürprizini patlattı. Biraz önce ki konuşmacının getirdiği modelin başına gitti. İlk önce kravatını aşağı indirdi. Sonra gömleğini dışarı çıkardı. Kollarını sıvazladı. Bakın dedi işte buyuz. Ne kadar da nefret ediyoruz bu resmi kıyafetten. O an bir kamerayla bu olanı biteni, bu deneyimi kayıt altına almadığıma bin pişman oldum. Konuşmasını bitirip yerine doğru hareketlendiğinde, salondaki öğrenciler ayakta alkışlıyorlardı.

Burada bittiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kapanış konuşmalarını yapmak üzere ilk konuşmacılar tekrar sahneye geldiler sırasıyla. Hükümet grubu yani resmi kıyafeti savunan çocuklar adına konuşan erkek öğrenci. Beklenmedik o hamleyi yaptı. Sözü öyle bir yere getirdi ki. Salondaki ses birden kesildi. Bu son çırpınışlarıydı. Eğer dedi herkes istediği kıyafetle gelirse okula; laikliği nasıl yaşatacağız. Salona birden bire politik bir hava hakim oldu. Bende dâhil jüri üyeleri neler oluyor der gibi bakındık. Muhalefet grubunun konuşmacısı konuşmaya başladığında bu gerilimli atmosfer yerini gülüşmeler bıraktı. Sempatik tavırlarıyla öyle bir kapanış yaptı ki bizde nasibimizi aldık münazaradan. Öğretmenler dedi cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür yeni nesiller bekler.

Jüri puanlamayı yaparken fırsat bu fırsat bir kez daha alkışlattım her iki grubu. Hepsini tebrik ettim. Aslında her iki tarafın da kazandığını söyledim onlara.

Ve puanlamayı alıyorum jüriden. Salondan hiç ses çıkmıyor. Herkes bana odaklanmış, Kazananın hangisi olduğunu bekliyorlar. Elime geçmişler bir kere hemencecik söyler miyim, uzattıkça uzatıyorum konuşmayı. Baktım uğultular çoğalıyor okumaya başlıyorum kâğıttaki rakamları. Resmi kıyafeti savunan grup sekiz yüz on iki. Sivil kıyafeti savunan grup dokuz yüz… cümlemi tamamlamaya kalmadan, bütün salon bizim ufaklıklara doğru koşuyor. O kadar seviniyorlar ki uzun zamandır böyle coşkulu bir ortam görmediğimi söyleyebilirim.

Bense kalabalıktan sıyrılıp, kaybeden çocukların yanında alıyorum soluğu. Sonra nasıl oluyorsa bizim ufaklıklar beliriyorlar yanımda. Yok artık diyorum şimdi gelip ağabeylerinin, ablalarını gönlünü alacaklar. Alıyorlar da, tüm şirinlikleriyle.

Son anda kaybeden çocuklardan birisi kulağıma fısıldıyor. Hocam, hiç kimseye anlatmayacaksınız değil mi?

26 Kasım 2007 Pazartesi

Türkiye Salon Okçuluk Yarışması'nın Ardından

- 23- 25 Kasım 2007 tarihlerinde Kayseri'de yapılan Salon Okçuluk Türkiye Şampiyonası sona erdi. Makaralı yaylarda Melike ATICI ve Zafer TÜRKOĞLU , Olimpik yaylarda ise Begül LÖKLÜOĞLU ve Vedat ERBAY kategorilerinde birinci oldular. Takım Sınıflandırmasın da ise Olimpik Yay Erkeklerde İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bayanlarda Antalya Bölge, Makaralı Yay Erkeklerde İstanbul Bölge, Bayanlarda Ankara Okçuluk İhtisas Şampiyonluğu kazanmıştır.

-2006 Yılında okçuluğa başlayan ve 23-25 Kasım 2007 tarihlerinde Kayseri'de yapılan Salon Türkiye Şampiyonasında ilk defa 18 m. yarışmalarına katılan Zafer TÜRKOĞLU toplam puanda 2. sırada yer alırken finaller sonunda da Türkiye Şampiyonu olarak büyük bir başarıya imza atmıştır.
- Zafer bey; yoğun iş hayatı temposu içinde bile her yaşta okçuluk sporunun başarılı bir şekilde yapılabileceğini bize gösterdi. Benim dediğim gibi; okçuluk sporunun yaşı yoktur, haydi sizde okçuluğa başlayın, ok atmanın doyumsuz hazzını hissedin, hayatınıza renk katın.

Şokali

Öğretmenler gününde ne hediye aldınız bilmem ama bugün aldığım hediye diğerlerinde oldukça farklıydı. Aslında pek fazla hediye olayı da olmadı hani. Pek iyimser olmayacağım. Çocuklar unutmuştur, harçlıkları yoktur demeyeceğim ya da eskiden öğrenciler.... diye süreğen cümleler kurmayacam.

Tam ümidi kesmiştim işte. İçimden bu hain talebeler bizi unuttu diye geçirirken karşıma çıktı. Ellerini arkadan kavuşturmuş, belli birşey saklar vaziyette durdu karşımda. Şaşkınlığı mı saklayamadım ilk anda. Bütün o soğuk kanlılığım gitti. Şımartılmayı bekleyen bir çocuk gibi kalakaldım. Bu halim üzere kendimle cebelleşirken. Beğenmezseniz çok kırılırım dediğini duyar gibi oldum. Kendi elleriyle yaptığını söyledi peşinden. Hadi ama dedim çok beğeneceğime emin olabilirsin. Çekinerekte olsa sakladığı şeyi bana doğru uzattı. O anki duygularımı tasavvur etmemi beklemeyin. Birazda bende kalsın o anın tadı. Mısır koçanından bir bebekti karşımda duran. Başka bir zaman olsa sevincimi o kadar belli etmezdim. Ettim. Sevincim her halimle görünüyordu. Buna bir ad ver dedim oldu olacak. Aslında dedi bir adı var. Bizim oralarda Şokali derler mısırın koçanına.

23 Kasım 2007 Cuma

Tuna Kiremitci- Git kendini Çok Sevdirmeden




Sevmesini de gitmesini de bilenler için: Git Kendini Çok Sevdirmeden. Nostalji, aşk kırıklıkları, evlilik, birbirini sonradan anlamanın hüznü ve acılara rağmen hayata tutunma çabaları... Tuna Kiremitçi'nin ilk romanı, bir kazada oğlunu yitirdikten sonra annesinin Eskişehir'deki evine sığınan Arda Akad'ın öyküsünü anlatıyor. Arda'nın ana ocağında genç kızlık yıllarına geri dönüşü ve ilk aşk öyküsünün kahramanı olan erkeğin yirmi üç yıl sonra yeniden ortaya çıkışı... Sevmek ve gitmek üzerine, "ince düşünülmüş" bir roman.









İNDİR

Orhan Pamuk - Beyaz Kale

Orhan Pamuk - Beyaz Kale




17.YY`da Türkler tarafından esir edilen astronomi, matematik ve tıptan anlayan bir Venedikli bilim adamının başından geçenler.










İNDİR

18 Kasım 2007 Pazar

Dan Brown Üçlemesi












PDF

Roman 5690 KB
1.Da vinci şifresi
2.Dijital kalea
3.Melekler ve Şeytanlar

http://rapidshare.com/files/70580867/DAN_BROWN_ue_LEMES__304_.rar

Bu konuya Yorum Gönder

17 Kasım 2007 Cumartesi

CHIP Özel Sayısı (İpuçları)






















PDF formatında hazırlanmış CHIP dergisi İpuçları özel sayısı.Boyut: 5,28 MB
İNDİR

16 Kasım 2007 Cuma

Okçuluk Milli Takım Kampı

Olimpik Yay Okçuluk Milli Takımı, İtalya'da yapılacak Salon Avrupa Şampiyonası hazırlıklarını Kayseri'de sürdürecek. Haberin Devamı...>>

15 Kasım 2007 Perşembe

Hala Orada mısınız?

Geldim ya da geri döndüm ne farkeder. Tamda bıraktığım yerden başlayabilirim artık. Ne çok özlemişim bir bilseniz. Okul bahçesine henüz adım attım. Bildik bir güvenle yürüdüm öğrencilerin arasından. Başka bir yerde yaşayamazmışım gibi birşey tüm bu olanlar. Merdivenleri çıktım yine hızlı adımlarla. Önüme gelen ilk sınıfa daldım. Ben yokken neler olmuş neler. Anlatacak çok şey var yine. Bilmem nereden başlasam. Hangi birini anlatsam. Daha önümde çok yıllar var ama aceleye gerek yok. Şimdilik öğretmen odasının penceresinden bir mavzer gibi seyrediyorum herşeyi. Birazdan kaybolacağım emin olun çocukların arasında. Onların gözüyle bakacağım tekrar dünyaya.
Geri döndüm, kaç kişiyi ilgilendirir bilemiyorum bu özbildirim.

14 Kasım 2007 Çarşamba

PhotoShop CS Öğreniyorum Eğitim Cd'si


Bilgisayarınızda Photoshop öğrenmek için gerçekten çok güzel bir eser. Her bir konunun içinde onlarca konu barındıran görsel, bilgisayarınızdan başında seyrederek Photoshop bilgilerinizi bu proğram sayesinde pekiştirebilirsiniz.Aşağıya eklediğim bütün partları indirin sonra birleştirerek açınız, Bu proğramı açıp seyredebilmeniz için bilgisayarınızda ayrıca QuickTime proğramının da yüklü olması lazım. QuickTime programı da beraberinde geliyor.
DOWNLOAD

Kurtlar İmparatorluğu-Jean-Christophe GRANGÉ

Kurtlar İmparatorluğu-Jean-Christophe GRANGÉ


“Gerçekten etkileyici bir yazar.”The Guardian
“Grange güçlü bir kalem. Onu seviyorum.”Anita Brookner, The Spectator
“Eleştirilere, mantığa, gerçeğe meydan okuyan bir kitap…”The Washington Post
“Paris’te sokak sokak, cadde cadde yaşanan bir kedi-fare oyunu… İstanbul’a kadar süren ve Nemrut Dağı’nda sona eren bir kaçma-kovalamaca… Jean-Chritophe Grance’ye yaraşır bir kitap.”Le Monde
Seri cinayetlere, uyuşturucu kaçakçılığı, Strasbourg-Saint-Denis’deki küçük Türkiye, Fransız polisindeki iç hesaplaşmalar, tıbbın karanlık amaçları alet edilmesi.
Paris’i kana boyayan Türk mafyası. Kızıl Nehirler’in, Taş Meclisi’nin ve Leyleklerin Uçuşu’nun yazarı Grange’den yine çarpıcı, yine soluk soluğa bir roman.


Bu konuya Yorum Gönder

İNDİR

Bu İşte Bir Yalnızlık Var-Tuna Kiremitçi



Yanlış bir aşk, terk edilmişliğin hüznü, müziğin eşlik ettiği hayaller, parasızlıkla sarsılan hayatlar ve bitmeyen mutluluk arayışları. İlk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden'le büyük beğeni toplayan Tuna Kiremitçi, bu sefer bir müzisyenin dünyasını anlatıyor. Memet Olcay'ın gücünü ve zayıflığını, pazar günleri buluştuğu kızıyla yeniden keşfettiği İstanbul'u, ortadan kaybolan arkadaşını ararken bulduğu aşkı ve yaptığı o ilk besteyi... Romanın bir tarafında bütün endamıyla hayat duruyor; öteki tarafında da elinde çalgısıyla tek başına bir adam.




Bu konuya Yorum Gönder

PowerPoint 2003 sunu hazırlama


PowerPoint 2003 sunu nasıl hazırlanır.Sunu hazırlama hakkındaki tüm bilgileri bu döküman içinde bulabilirsiniz...

4 Kasım 2007 Pazar

Okçuluk Karadeniz'de Yayılıyor


Karadeniz Bölgesinde 3. Okçuluk Spor Merkezi Açıldı.

Haberin Devamı...>>

2 Kasım 2007 Cuma

Okçulukta Yeni Dünya Rekoru

Majid Ahmad (İran) , 70 Metre Yeni Dünya Rekoru (358-puan)