4 Kasım 2005 Cuma

Gitmeler

Bu şehir arkamdan gelecekmiş. Yok artık sayın Kavafis. Korku filmimi bu. Arkama bakmadan gideceğim ve kimse de merak edip sormayacak görürsün bak. Ver elini bir anadolu şehri. Akdeniz mi olur artık Ege kıyılarımı. Gerçi oralara gitmek bizim kurumda zor. Bütün okullar doludur şimdi. Yaşam koşullarının güzelliğinden olmalı, bu kentlerdeki coğrafya öğretmenleri ölmez. Bin türlü dalevere yapmak lazımdır. İyi bir özür durumu yaratmak gerekir. Bir yolu vardır mutlaka. Bir kere kafaya koydumu geçte olsa oralarda alırsınız soluğu. İyi de ben nerede öğretmenlik yapayım şimdi: Fethiye. Oh ne ala, ne ala. Küçük bir şehir olmalı. Özellikle kışları sakindir. Bir ev tutarım şöyle denizi gören. En fazla bir yıl sürer alışmak. Sonrası gelir zaten. Yeni arkadaşlar, yeni bir yaşama biçimi. Akdeniz yahu bu, güzeldir herhalde. Sıkılır mıyım? Elbette sıkılırım. Kolay mı gürültüsüz, patırsız, koşuşturmasız yaşamak.
Sonra birden vazgeçiyorum Fethiye'ye gitmekten. Biraz daha büyük olmalı gideceğim yer diye düşünüyorum. O halde Antalya. Antalya'da ne yaparım bilmiyorum. Zaten kaçtıklarım, kurtulmak istediklerim orada da var. Vazgeç...
Ben yine de şu lanet olası İstanbul'dan uzaklaşmayayım. İnsanın kanına kükürtdioksit karıştı mı böyle oluyor işte. Alışkanlık yapıyor meret. İstanbul'a yakın bir yer; neresi? Buldum buldum Bandırma'ya gitmeli iyisi mi? Olmadı Erdek. Sıkıldı mı atla feribota ver elini Kadıköy. Bizim hoca uçmuş, zor gidersin diyenler var arka sıralarda, duyuyorum ona göre. Yok yok bu iş böyle olmayacak büsbütün kopup gitmeli buradan. Oldu olacak Mersin'e kadar açılayım. İstanbul'a gidip gelmek iyiden iyiye sıkıntı olsun. Umudum kalmasın yani. Zincire bağlasınlar misali.
Bir haller oldu bana. Bir gitme isteği var ki durduramıyorum kendimi. Öyle kuvvetli ki mantıklı düşünmemi engelliyor. Gözümü kapatıp haritanın bir köşesine savruluyorum. Bazı arkadaşlarım çoktan memleketlerinin yolunu tuttu ama benim böyle bir şansım da yok. Kısacası şu İstanbul'a tutsak edildim. Ne yaptığım işten bir şey anlıyorum ne de yaşadığımdan. Her gün kaskatı bir suratla okula gitmekten usandım. Sabah büyük bir enerjiyle çıktığım okul yolu uzuyor uzuyor uzuyor... Bütün bir gün şiddet altındayım. Beynim iğdiş edilmiş gibi. Evde olmasa durum berbat. Bir yer bulmalı bir an önce. Basit bir yaşama dalmalı. Tek caddesi olan bir kentte yaşamalı. Ve nasıl derler orada yaşlanmalı. Orta yaş sendromu koyun isterseniz bunun adını. Artık bahçesi olan bir evde uyanmak istiyorum ben. Çok şey mi istiyorum. Ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder