8 Eylül 2005 Perşembe

Hayli Geçkin bir Gitar

Çok mu geç kaldım? Hemde nasıl. Tünel'de dikilmiş duruyorum. Parmaklarıma bakıyorum boyuna. Uzundur parmaklarım benim, çokça zaman hoşlanmadığım bir şekilde incedir de. Hele o kocaman ellerle tutuştu mu sıkışmaya, belirgin bir şekilde ortaya çıkar ince, zayıf oluşu. Geç kaldım geç. Vazgeç der gibi söylüyorum bunu kendime. Tünelde müzik dükkanları ışıl ışıl. İhtiyari durağın önündeyim. Akşam olmak üzere. Ellerim.. terliyorlar. Parmaklarımı kütürdetiyorum, Nasılda unutmuşum tırnaklarımı kesmeyi allah kahretsin. Yok yok iyidir böylesi diye vazgeçiyorum tırnaklarımla uğraşmaktan. Tramvay kalkmak üzere, üç beş kişi gülüşerek, konuşarak biniyorlar. Vatman denilen kişi beni süzüyor. Ellerimi cebime sokuyorum. Neden 16 yaşında tutturmadımki şu gitar alma işini. Hem çevremde de gitar çalanlarda vardı. Az mı onlar çaldı ben bağıra çağıra eşlik etmedim. O zamandan koyulsaydım bu işe döktürüdüm evvel allah bu mereti. Tramvay hareket edince, meydan bir anda tuhaf bir şekilde boşaldı. Müzikevinin kapısına yaslanmış, uzun saçlı, solomon sakallı bir gencin bulunduğum yöne doğru baktığını hissettim. Belki de bakmıyordur kimbilir. İçimden diyorum, şimdi beni çağırsaya. Hemşerim geeeel, gitarların eyyisi burda. gel, akşam pazarı bu, alan gidiyor diye bağırsaya. Yok, kapıda durmuş gelen geçen kızları süzüyor. Ulan ben şimdi bu dükkana nasıl girecem. Bu fırlama "abi bırak bu ayakları" "çoluğuna çocuğuna ekmek götür" demez mi. Der dinine yandığım. İyide ben nasıl alacam bu gitarı. Yolun başındayken vazgeçirtecek beni köp'oğlusu. Yahu çocuktan ne istiyorum ki ben. Geç kaldım işte geç.Olamaz, yürümeye başlıyorum. Korkarım bir iki adım sonra müzikevine girip gitarlara bakacam. Biri beni durdursun, ne yalanlar söyleyecem şimdi çocuğa. Kapıdan içeri girdim nihayet. Her nevi, her renk gitarla dolu bir yer burası. Duvarlar boyunca sıralamışlar. En arka tarafa doğru yöneliyorum. Çocuk peşim sıra gülümseyerek geliyor. Buldu tabii ki dalga geçecek adamı. Şunun gülümsemesine bakın hele. Gülmüyor inek, sırıtıyor. Hemen gözüme kestirdiğim ilk gitarı işaret ederek, soruyorum. -Ne kadar bunlar? Anlıyor deyyus acemi olduğumu -yeni mi başlayacaksınız? Sana ne be adam yenisinde, geçinden. - Yoo.. aslında ben.. kem.. küm.. Neymiş klasik gitarı tavsiye edermiş. Sorduk mu zirzop. - haklısınız bende klasik düşünüyorum. diyerek bilmiş havalarına giriyorum. Yemiyor elbette. - abi bunlar 300 milyon. Çüş, ulan memur adamım ben. - birde Çin malları var, onlar daha uygun. Çinlileri pekte severim hani. Üzerinde ayıcık resimleri olan bir gitarı çıkarıyor diğerlerinin arasından. Satamamışlar belli ellerinde kalmış. Millet karizma yapmaya alıyor bu dalgayı. Ayıcıklıyı da benim gibi yaşını başını almış .......... adamlar. Siyah bir kılıf uyduruyor gitara, penalar, yedek teller. Çay da söylüyor, sevdim bak bu çocuğu. Zaten anlamıştım, akılı bir delikanlı olduğunu. Bir güzelde akord ediyor gitarı. Daha ne isterim ki. Sırtlanıyorum meredi, eve doğru koyuluyorum. Yol boyunca olur olmaz bana bakıyorlar. Baksınlarda görsünler geleceğin virtüözünü. Peh peh peh. Tutmayın beni. İyi de nasıl çalacam şimdi bu telli canavarı. Serçe parmağıma takılıyor gözüm. Hem de sol eliminkisi canına tükürdüğüm. Çocukken kırılmıştı. Üstelik 16 yaşındayken, Dolama denilen bir illet geçirmişti. Neyleyim artık parmaksız olmaktan yeğdir. O değil üstteki resime takılıyor benim kafam. Bir insanoğlunun eli böyle bir şekli nasıl alıyor allahaşkına. Geç kaldım geç. Sanki bir güç benim gitar çalmamı istememiş bunca yıl. (vah.. vah..) Evdeyim, kılıfından çıkarırken dikkatliyim. Zaten zor bela almışım ayıcıklı gitarımı. Maazallah çizilirse. Daha tellerine dokunmadan Ricard Bach'ın hikayesi geliyor aklıma. Gönülsüz bir Mesihin Serüvenin'de, hayatında ilk defa gitarla karşılaşan birinin, ilahi bir kudretle gitarı çalışı gibi bir şey. Bakarsınız kimbilir.. ve nihayet tellere dokunuyorum.. Yanılmıyorum..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder