18 Eylül 2005 Pazar

Porsuk Ağacı


Agahta Christie ne zaman Porsuk Ağacı Cinayetini yazmayı aklına koydu. Ogün bugündür tanışırız kendisiyle. Tanışmamız biraz da Asri Mezarlığı sayesindedir. Hani mezarlıklarda olmasa ağaç göreceğimiz yok; şu yarı step memleketimizde.
O Gün anlamıştım Porsuk Ağacıyla olan dostluğumuzun kadim olacağını. Diğer ağaçlardan farklıydı bir kere; sımsıkı dalları arasına kuşlar da konmazdı, konsa da taşlardım zaten kuş denilen hayvanları. Benim ağacımdı bir kere. Gel zaman git zaman Porsuk Ağacıyla muhabbetimiz arttı. Baktım kocayemişin birine çaput bağlıyorlar. Ben durur muyum, elbisemden küçük bir parça yırtarak çoktan süslemiştim bile totemimi.
Gölgesinde az mı kitap okudum, kitap dediğime bakmayın teksaslar, tommiksler, conanlar. Aradan uzun zamanlar geçti. Kentlere kendimi vurduğumdan beri pek az görüşürüz. Eski Sayılı tarihi bir mecmuada rastladım en son. Ok yapımında kullanırlarmış kendilerini. Kuvvetli yapısından olsa gerek. Giderekte azalmaktaymış popülasyonu. Türlerinde bazıları koruma altına dahi alınmış. Ne yaptım dersiniz? Sabahı zor ettim. Sabah olunca Boğaza inip, en yakın porsuk ağacını ziyarete gittim. Baktım yerli yerinde duruyor. Öyle keyifli güneşleniyordu ki kıyamadım sessizliğini bozmaya. Uzaktan bildirmeden seyrettim. Boğaz’a inmekle iyi etmişim hani, Nedendir bilmem Boğaziçi’ni seyretmediğim gün İstanbul’da yaşadığımdan şüphe ediyorum. Çengelköy’de kahvaltı yapmazsam doyduğumu bilmemem gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder