27 Mayıs 2009 Çarşamba

Yalnızlık

"Öteki", ben olmayan, "ben" ise, ötekinin ötekisi olarak tanımlanabilir. Birbirine muhtaç ikili bir ilişkidir bu. Ben, kendini tanımlayabilmek için önce ötekini keşfeder. Kendini ancak, ötekinden kendine doğru hareket ederek tanımlayabilir.
Ferit Edgü'nün "Hakkâri'de Bir Mevsim" adlı romanında islenmiş konulardan biri de çarpıcı bir biçimde ele alınmış olan "Ben ve Öteki" kavramıdır. Romanda, ben ve öteki, öykü kahramanının hep birisine ihtiyaç duyması ile ele alınmıştır. Kahraman hem yalnızlık duygusuna hakim olamamış, hem de bir şeyler öğrenmek ister havasında olduğu için yazar bu konuyu seçmiştir. Ben ve öteki hep birbirine muhtaç İki kişiliktir. Öteki olmazsa, "ben" de olmaz. Bu nedenle birinin, başkaları hakkında bir fikri yoksa, kendi hakkında da bilgisi yoktur. Çünkü fikir sahibi olamaz. Karşılıklı yardımlaşma, bu İlişkiyi düzene sokar. İnsanlar yaşadıkları ortamı değiştirince kişiliklerinde, davranışlarında ve uğraşlarında da değişiklik meydana gelir. Bu aynı zamanda "öteki"ni tanıdıktan sonra da gerçekleşebilmektedir.
Öyleyse nedir ben ve öteki? "Öteki", ben olmayan, "Ben" ise, ötekinin ötekisi olarak tanımlanabilir. Birbirine muhtaç İkili bir ilişkidir bu. Ben, kendini tanımlayabilmek için önce ötekini keşfeder. Kendini ancak, ötekinden kendine doğru hareket ederek tanımlayabilir. Ötekini, kendine göre eksiklikleri ya da fazlalıklarından faydalanarak fark eder. Kendini tanımladığı ve ötekini nesneleştirdiği anda kendisini özneleştiriyor ve merkezi kendisi olan ilişkiyi kuruyor. Bu, benin düzenlediği sıralamayı oluşturuyor. Özne, yani "ben" tek başına aciz ve anlamsızdır. Tek başına bir işe yaramaz. Kendi yabancısına muhtaçtır. Ben, ötekini keşfeder, nesneleştirir ve ötekini, düzenlemenin yollarını arar. "Ben"e göre ötekinin de ötekileri vardır. Böylece birbirinden bağımsız ya da iç içe, sayısız sayıda ikili ilişkiler ve küçük iktidarlar oluşur. Ben, her zaman bir şekilde 'öteki' arayışı içindedir. Öteki ise hep "ben" in içindedir. "Ben ve öteki", "biz ve
onlar", "yerli ve yabancı" gibi İkili yapılarda İlişki, ilişkinin her iki tarafı için de iki yönlü işlemektedir. İçe ve dışa doğru. Ben / biz / yerli ve öteki/ onlar / yabancı tarafları, bu ilişkideki konumlarını hem kendileri için ve kendilerine doğru, hem de kendileri olmayan için ve kendilerinden dışarıya doğru kurmak ve devam ettirmek durumundadırlar. Özne bu ilişkideki merkezi yerini ve ötekine karşı kurduğu iktidarını haklılaştırmak için gerekçeler üretir, kendini buna ikna eder ve sürekli olarak bunu kendine tekrar eder. Ötekini kendisi için 'mutlak öteki' haline getirir. Buna inanır. Aynı şeyi ötekine karşı da yaparak, onu kendisinin ötekisi olduğuna alıştırır ve bu ilişkiyi iki taraf için de, başka türlü olmasının imkansız olduğuna inandırır. Aynı iki yönlü işleyiş öteki için de geçerli. Yani aynı mekanizma ötekinde de, içe ve dışa doğru işler. Bu ikili yapılanma, her iki taraf için de zihinsel anlamda narkotik etkisi taşır. Yani tarafların oluşturulmuş, kalıplaştırılmış davranışları ve beklentileri artık her iki taraf için de önceden bellidir. Kalıba sokulmuş ilişki biçimi, her iki taraf için de kabullenilmiş ise zihinsel uyuşukluğu başlatır. Bu, tarafları rahatlatır, durumu normalleştirir. "Ben" paranoyak bir şekilde, kendine benzemeyeni, yabancı olanı keşfettiği anda tehlikeli bulur ve kendini koruma duygusuyla tehlikenin ortadan kalkması için onu ya kendisine benzemeye zorlar, asimile etmeye çalışır ya da algıladığı tehlikenin boyutlarına göre öteki üzerinde düşmanca bir strateji geliştirir. Kendi paranoyasının kurbanı olur. Ben, bu noktadan sonra "başkaları berbat" demeye başlar. Bir bakıma kendini beğenmişliktir.
Ben, öteki olmadan yaşayamaz. Romanda, kendini bir kazazede olarak tanımlayan ve hiçbir şey hatırlamayan, bazen buna kendisi de inanmakta güçlük çeken bir karakter vardır. Yazar, "ben ve öteki" ilişkisinde bu ana karakteri "ben" olarak alıp diğerlerini "öteki" yapmıştır. Arada sırada romanın ilerleyen bölümlerinde de bunu derinleştirerek, ana karakterin diğer insanlara muhtaçlığını anlatmıştır. Kimi zaman öğretmenlik yaparken çocuklardan öğrendiği şeylerle, kimi zaman da oranın dilini öğrenmeye çalışırken, "ötekilere", yani köy çocuklarına ihtiyaç duymuştur. Bu muhtaçlık, "ben"in, "öteki" olmadan asla yaşayamayacağının göstergelerinden birisidir.
Birinin, başkaları hakkında bir fikri yoksa, kendi hakkında da bilgisi yoktur. Yani yine bir başka deyişle "Ben", "öteki"ni analiz etmeden, kendi durumunu anlayamaz". "Ben" in, öteki olmadan yaşayamamasının nedeni, hem tanımındaki gibi aslında ötekinin de "ben"in içinde olmasından, hem de ona çeşitli nedenlerden dolayı ihtiyaç duymasındandır. Örneğin bu ihtiyaçlardan biri kendisi hakkında bilgi edinmektir. Öteki ile karşılaştırma yapamazsa kendi hakkında hiçbir farkı bilmeyecek ve bundan dolayı bilgi sahibi olamayacaktır. Belki kendini tanımlayamayacaktır bile. Bu, romanda karakterin, gittiği köyü incelemesi ve insanların sefilliğini fark etmesi olarak ele alınabilir. Köydeki çocukların ayakkabı giymemesi, okulun eskimişliği, insanların ilgisizliği ve bunun gibi kötü koşullar... Bu kötü haldeki yeri görünce, hem kendi iyi durumunun farkına varıp kendini tanımlayabilmiş ve onlardan ayırabilmiştir. "...başka bir dilden soru sorduğumda cevaplamayan, saçları makasla kırpılmış oğlanlar, mosmor ayaklı yalınayak çocuklar, hiçbirinin önünde kalem, kitap, defter olmayan çocuklar..." (Edgü 23). Bundan mutluluk duymasa da kendi durumu için şükretmiştir. O andan itibaren de çalışmaya başlamıştır.
Karşılıklı yardımlaşma, hayatı düzene sokar. Tıpkı "ben ve öteki" ilişkisinde olduğu gibi, "ben", ötekinin farklı olduğunu fark edince korkar ve onu tehlike olarak görür. Bu nedenle onu hemen asimile eder, kendine benzetmeye çalışır. Böylece tehlike ortadan kalkmış olur. Fakat karşı tarafı asimile etmek veya değiştirmek her zaman şiddetle veya o tarz bir yöntemle olmak zorunda değildir. Yardımlaşma gibi güzel ve barışçıl yollarla da bu gerçekleştirilebilir. Romandaki karakter köyün öğretmeni olarak çocuklara pek çok şey öğretmiş ve onlardan da pek çok şey öğrenmiştir. Burada karşılıklı yardımlaşma vardır. Başlangıçta hiçbir şey hatırlamamasına rağmen yardım ederek hem onları bilgilendirmiş hem de kendisi hakkında bilmek istediği şeyleri öğrenmiştir. Kendisi de bunun farkındadır. "Bana gelince, hem öğreten hem öğrenen biri..." (Edgü 66). Burada hem yardımlaşmanın önemine yer verilmiş, hem de "ben" in, "öteki" olmadan yaşayamayacağına başka bir kanıt gösterilmiştir.
İnsanlar yaşadıkları ortamı değiştirince kişiliklerinde, davranışlarında ve uğraşlarında da değişiklik meydana gelir. Ben ve öteki arasındaki ilişkide roller bellidir. Bu rolleri belirleyen de elbette "ben" dir, yani romandaki ana karakter. Ben olan, kural koyan, konuşan, yazan, planlayan, strateji geliştiren, akılcı olan, sınırları tanımlı ve katı, değişmez olandır. Öteki ise kurallara tabi olan, dinleyen, okuyan, öznenin yaptığı planlamaya uyması beklenen, taktik geliştiren, duygusal olan, sınırları değişebilir olan ve özneye göre esnek durumda olandır; yani köy halkı ve özellikle çocuklar. Romanda genellikle ana karakterin bakış açısından anlatım yapıldığı için "Ben" in durumu çok iyi anlaşılmaktadır. Ben ve Öteki ilişkisinde "ben"in koyduğu bu ilişki yapısını öteki de benimsemiş ve seçeneklerden birini kabul etmiş ise problem yoktur. Köydeki çocuklar bu kategoriye girebilir. Ancak ikili yapının taraflarından birinin özellikle de edilgenleştirilmiş olan "öteki"nin itirazıyla problem başlar. Çocuklar da "öteki" durumundadır fakat Muhtar ve Halit gibi "ötekiler" problem yaratmaktadır. Ötekinin, ilişkiye ve dolayısıyla "ben"e karşı takındığı kayıtsızlık bile "ben"i çileden çıkartmaya yetmektedir. Bu nedenle karakter sürekli romanda kafası karışık bir haldedir. Hep isyan içindedir. Bulunduğu durumdan veya etraftakilerin bulunduğu durumdan... "Yol boyunca göz pınarlarımda birikmiş olan yaşlar bir anda boşaldı. Bir çocuk ölüsü önünde tutamadım kendimi..." (Edgü 58). İşte bu andan itibaren en azından onları eğitmek için çaba göstermiş ve onların sefil durumlarına karşı kayıtsız kalmamıştır.
Sonuç olarak herkesin birine ihtiyacı vardır. Yani "ötekiler" olmazsa özne de olmaz. Bu kişiler birbirine yardımlaşma ve tanımlama yoluyla bağlıdır. Birbirlerini tanımladıktan sonra ayrılır ve bir anlam kazanırlar. Ferit Edgü, "Hakkari'de Bir Mevsim" adlı eserinde bir insanın diğer insanlara muhtaçlığını ve yardımlaşmanın hiçbir zaman elden bırakılmaması gerektiğini etkileyici bir şekilde anlatmıştır. "Ben ve öteki" kavramlarını öyküye çok güzel bir şekilde yerleştirmiş ve güzel bir mesaj vermiştir.
Yazan: Ezgi Timuroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder