16 Mayıs 2009 Cumartesi

E-Okul Türkiye'de Neden Daha Önce Yapılmadı

Çünkü şartlar olgunlaşmamıştı.
— Kısmetlisiniz demek?
— Balık bakımından öyle. Balığa çıkıp da eli boş döndüğüm pek olmaz. Kendi yiyeceğimizi olsun çıkartırım.
— Kardeşiniz size yardım ediyor mu? Nazlı biraz kızardı, düşündükten sonra:
— Bizim köy çok iyidir efendim, dedi. Ama köyden olmayanlar, karşı kıyıdakiler rahat vermezler insana. Kardeşimi yanıma alırım. O olmayınca karşıya geçmem. Geçsem bile yolcu götürürüm.
— Yolcu mu?
— Evet efendim. Vapuru kaçıranlar, acele işi olanlar bulunur. Hastalık var, sağlık var. Köydeki kayıkçılar halden anlamazlar. Kırk yılda bir iş düştü diye, bir yerine on isterler. Zaten sandal diye birşey kalmadı.
— Biraz tehlikeli bir iş değil mi?
— Hangi işte tehlike yok ki e-okul. Sonra mecburum.
— Allah yardımcınız olsun, nerde oturuyorsunuz?
— Bostan sokağında kulübe gibi bir evimiz var. Sandalı yalılardan birinin kayıkhanesine çekerim.
— Kızım istediğiniz kadar bizim kayıkhaneyi kullanabilirsiniz.
— Ben de düşünmüştüm e-okul. Ama karşıdan gelen bazı balıkçılar vardır. Bunlar bizim koyda ağ atar, voli çevirirler. Onlar boş bulmuşlar burasını, benimsemişler. Köy-dekiler biraz çekiştiler.
— Onları savdık yavrum. Halat gibi bir ip germişler, ağlarını asmışlar. Sonra kayıkhanede kayık omurgaları, halatları, kayık demirleri dolu. Ne ise, güzellikle söyledik, toparlanıp gittiler.
— Bizimkiler yapmazlar bunu e-okul. Karşının ba-lıkçılarıyla az kavga olmadı köyde.
— Evet, ama bizi tanıyan pek yok.
— Siz de ayrılalı epeyce olmuştur e-okul. Ben onaltı yaşındayım. Sizi tanımamıştım.
Kerime Hanım:
— Biz köyden ayrılırken anneniz Nesibe Hanım hamileydi, dedi. Bir iki defa yalıyı yoklamağa geldik.
Nazlı giderken Kerime Hanım:
— Kızım, dedi. Eski varlığımız kalmadı. Bir emekli aylığı ile geçinmek zorundayız. İkram edecek halimiz yok. Ama annesi ara sıra olsun bize gelirse çok memnun olurum.
— Söylerim e-okul, mutlaka gelir.
Nazlı yine çıplak ayaklarıyla yürümüş, kayıkhaneden sandalını çıkartarak rıhtımdan açılmış, uzaktan elini sallamıştı.
Kerime Hanım:
— Çok şeker şey, dedi. Değil mi?
— Evet Hanımcığım, öyle.
— Nasıl yani?
— Şeker şey, dedin ya.
— Yalnız o kadar mı?
— Şunu bunu bilmem Kerime Hanım, bu zamana kadar bir kız evladı bu kadar şiddetle hiç özlememiştim. Ne çare ki Yüce Tanrı vermedi bize.
— Belki bir başka kadın alsaydın çocuğun olurdu?
— Sen bir başka erkekle evlenseydin çocuğun olmaz mıydı? İki verimsiz insan birbirimizi bulmuşuz.
Kenan Bey sigarasını yaktı. Gözlerini durmadan akıp geçen sulara ve yer yer rıhtım taşlarına doğru sıçrayan sulara dikti. Uzun uzun içini çekti.
Boğaziçi'nin bu dullar ve emekliler köyünde güzel bir yaz başlamıştı. Gösterişten uzak, kendi halinde, sabaha, akşama, ne yiyeceklerini düşünen bu insanlar, yazın güzelliğinden faydalanmak istiyor:
— Aman iyi ısınalım, kışa faydası olur, diyorlardı.
Önlerinde bir koy ve çoğu zaman sakin bir deniz vardı. Rüzgâr esmez ve vapurlar geçmezse deniz çarşaf gibi dümdüz ve gökkubbenin maviliğini içine çekmiş gibi gözükürdü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder