10 Mayıs 2009 Pazar

Fenerbahçe - Galatasaray Dostluk Maçı

Evet yanlış okumadınız, Fenerbahçe SK ile Galatasaray SK anlaşmış ve beraber dostluk ve kardeşlik müsabakası düzenlemeye karar vermişler. Yer neresi biliyor musunuz? İstanbul İnönü Stadyumu. Seyirciler eşit olacak.
Kenan Bey epeyce heyecanlanmıştı. Kızın sandalını dikkatle izliyor, hatta endişeleniyordu.
Tenekenin içinde tıkırdayan balıklar Kenan Bey'i uyardı. Kutuyu alarak tahta sırada oturan karısının yanına gitti:
— Gördün mü hanım? dedi.
— Görmez miyim. Kızla kaynatıyordun. Kenan Bey kıpırdayan balıkları seyrederken:
— Ne kaynatması be Kerime, dedi. Çocukdu o?
— Sen de zaten çocuklara düşkünsündür.
— Eh, ne yapayım, Allah bize çocuk vermedi.
— Kimin nesi bu kız?
— Ne bileyim. Sandalın başında kırmızı yazı ile Nazlı diye bir isim vardı.
— Nazlı mı? Herhalde bir yalı sandalı.
— Ne bileyim Kerime. Sandalın içinde bir balıkçı sepeti vardı. Balıkla dolu.
— Balık mı satıyor yoksa?
— Belki de balık satıyor. Vapur geçti, dalga geliyordu, hemen açıldı. Konuşup anlaşamadım.
— Beyaz bir sandal, öyle mi?
— Evet, ne var?
— Koyda dolaşıp duruyor da!
Kenan Bey aşçılıktan epeyce anlardı. Balıkları güzelce ayıkladı, önce deniz suyu ile yıkadı, sonra içeride duru-ladı, tuzladı ve mutfağa bıraktı. Ellerini yıkamış, sıvadığı kollarını indiriyordu.
— Kerime, dedi. Sana birşey söyleyeyim mi, çok güzel bir kızdı bu bize balık veren.
— Aklın kaldı, desene.
— Bırak bana sataşmayı. Vallahi merak ettim. İnci gibi bir kız. Ayağında bir pantolon vardı, ama ayakları çıplaktı.
— Çıplak mıydı? Neden?
— Canım, ben ne bileyim! Çıplaktı ayakları. Bembeyaz, çocuk ayakları gibi küçük ayakları vardı. Dalgalardan kaçmak için küreğe asılırken ayaklarının birini önündeki ağaca dayadı.
— Ne ağacı bey?
— Canım kürek çekilen yerin önünde ayak dayamak için bir tahta vardır. Küreği çekenler oraya ayaklarını dayar, kuvvet alırlar.
— Peki ne olmuş?
— Kız işte ayağını o tahtaya dayadı. Hem ayak değil, sanki eldi. Adeta o tahtayı kavramıştı.
— Maşaallah, hiç dikkat etmemişsin.
— Canım Kerime, bırak şu sataşmayı bana. Ben bayağı merak ettim çocukları.
--Hangi çocukları?
— Sandaldakileri işte. Kız bir yanına yaslanarak küreklere asılıyordu. Sandal çabucak açıldı rıhtımdan, sonra akıntıya kapıldı, hem kayıyor, hem de uzaklaşıyordu.
Yalıya geldi geleli, ilk defa o akşam balık yemişlerdi. Karı, koca taze balıkları iştahla yemiş, limonlu yeşil salata ile midelerini bastırmışlardı. Daha da kalmıştı kutuda. Onları tel dolaba koydular. Geç vakitlere kadar oturdular. Arkalarına birer örtü alarak ikinci katın balkonunda otururken karşı kıyıdaki müzik ve şarkı seslerini dinlediler. Gece olunca sesler daha kuvvetli olarak geliyordu. Rumeli yakasının bu canlılığına karşılık, Anadolu yakasında bir sessizlik ve karanlık vardı.
Daha Mayıs ayı yeni çıkıyordu. Boğaz yolcuları vapurlardan taşarcasına gelip gider ve motorlar rıhtımlara suları savurarak geçerlerken köyün içinden ne bir insan el sallıyor, ne de bir ilgi gösteriliyordu.
Bir iki gün daha geçmişti. Karı koca rıhtımda otururlarken beyaz sandal geldi, geldi, kayıkhaneye girdi ve Kenan Bey'e balık veren kız rıhtıma çıkarak onlara doğru yürüdü.
Ayağında yine pantolon vardı ve ayakları yine çıplaktı. Bu çıplak ayaklar ıslak olmalı ki rıhtımın üzerinde yaş yaş iz bırakıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder