8 Mayıs 2009 Cuma

İstanbul, Boğaziçi

İstanbul'da Boğaziçi köylerinden biri. öteden beri, bu köyde oturanlar, köylerine, "Dullar, emekliiek köyü" derler.
Hakları da var. Deniz kıyısına sıralanan ihtiyar yalılar birbirlerine bakarak uyuklar. Kimi denize uçmuş, kimi sağlam kalabilmiş rıhtımlara, denizin dalgaları aynı alışkanlıkla çarpar, tırmanır. Herşey, herşey değişmiştir bu köyde, ama ay ışığı ve denizin akıntısı değişmemiştir.
Yazın, yakındaki iskeleye yanaşmak için yaklaşan denizyollarının vapurunda bulunanlar köye bakarak söylenirler:
Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. Bir zamanlar bu köy, bu yalılar kibar yatağı idi. Zenginler Mayıs ayından gelmeye başlarlardı. Rıhtımlarda arap hizmetçiler, başlarında süslü başlıklarla beyaz ve oynak kızlar, beli kuşaklı, usta bir ahçı ve hepsinden güze! kibar ve nazik hanımlar dolaşır, köyün sebze kayıkları, bakkal kayıkları rıhtımlara sokularak ağır ağır geçerler, çoğu zaman alış veriş yaparlardı. Şimdi vapurlar bile iskeleye uğramaz oldu. Neye uğrasın, gelen giden yok ki.
Çok doğru, şimdi vapurlar bile açıktan geçiyor. Yazın, Boğaziçi'nin en kalabalık zamanında bile pek gelen giden olmuyor.
Yalıların sahipleri çoktan ölüp gitmiş, dağ suları bile kesilmiş, rıhtımlar çürük dişli ağızlara benzemiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder