23 Temmuz 2009 Perşembe



Bundan dört beş yıl önce bizi sürükleyip götüren Aynalar Koridorunda Aşk kitabınının yazarı Mustafa Ulusoy'un son kitabını bitirdim bugün. İnsanın Temel Acıları üçlemesinin ikincisi olan bu kitap, birincisi kadar etkileyiciydi. Yine de ben belki de zaman ve mekanın verdiği etkiyle Aynalar Koridorunda Aşk'tan

daha fazla etkilenmiştim.
Her iki kitabı da tavsiye ediyor ve ikinci kitap olan "Giderken Bana Bir Şeyler Söyle" kitabından altını çizdiğim bir kaç bölümü burada paylaşmak istiyorum.




“Hiç kimsenin bilmediği büyük bir aşk mı, herkesin bildiği küçük bir aşk mı tercih edilir?” diye sordu kendine. “Ne fark eder ki” dedi sonra, “ister küçük ister büyük olsun, her aşkın üzerine ölümün gölgesi düşmüyor mu? Hepimiz ölünce içimizde taşıdığımız kendimize ve başkalarına ait öykülerle birlikte gitmiyor muyuz?”
Ne aşkın peşindeydi insan, ne de öykünün. Kalıcı bir öykünün, sonsuza dek sürecek bir öykünün, mezar taşlarının altında kalmayacak bir öykünün peşindeydi. Unutulmayı, hele sonsuz unutulmayı hayal etmek bile tir tir titremesine, alnında soğuk terler dökmesine yetiyordu.
Turuncu öyküsünü anlatırken, Dr. Mavi, “Ben buna büyük suskunluk adını veriyorum. İnsanlar, en gereksiz şeyleri konuşmaya çok hevesli olmalarına rağmen, sıra ölüme gelince büyük bir suskunluğa bürünüyorlar..”

***

İyi şeyleri kendimize mal edip, bunlardan narsistik haz almak ama kötü görünen olayları Yaratıcı’ya mal edip sorumluluklarımızdan kaçınmak adil bir tutum gibi gelmiyor bana..
***
Kendini neden sımsıkı tutuyorsun, neden bırakmıyorsun? Elin bile uzun süre sıksan ağrır, güçsüzleşir. Yıllarca sıkı sıkıya tuttun duygularını. ….

***
Temel bir şartı vardı Yaratıcı’nın. Yanlış eyleminizin yanlış olduğunu ifade edin, pişmanlık duyun. Ve güzel eylemlerde bulunun.
***

Ve daha nice altını çizdiğim satır Mustafa Ulusoy’un son kitabından.

Mutlaka her iki kitap da tecrübe edilmeli diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder