14 Ağustos 2006 Pazartesi

Salça

O kadar domatesin ziyan olmasına dayanamazdım. Bir çuval domatesi melemen yapımında kullanma fikri başlangıçta çok cazipti ama.
İnsanın köyünün olması ne güzel. Yılın bu mevsiminde, otobüs bagajları sıkış tıkış dolu olur. Köylerden elde edilen ürünler şehirlerde yaşayan uzantılara yollanır. Genelde kuru bakliyat türünde yiyeceklerin geldiğini söyleyebilirdim ta ki bugüne kadar. Harem otogarında acaba ne göndermişler diye beklerken, az sonra olacakları kestiremezdim. Bir büyük çuval içinde domatesi indirince muavin, kısa ve keskin bir sürede kalabalık içinde, çeşitli renkler edindim. Umarım kimse görmemiştir. Gizlenerek abartmıyorum adeta saklanarak bir an önce vıcık vıcık domates çuvalını taşıdım arabaya.
Üsküdar istikametinde giderken bir an atmayı bile düşündüm. Hazır tüp geçit için kazılmış çukurun yanından geçerken. Yapamadım. Yapmış olmayı dilerdim çünkü önümde bir engel daha vardı. Apartman sakinleri. Güpe gündüz koca bir çuval domatesi görseler; bir hayli merak, alay, muhabbet, eğlence konusu olabilirdim. Çok dikkatlice girdim ve yakalanmadım demek isterdim. Üst kattaki Behlül Amcaya yakalandım.
Kurtul kurtulabilirsen. Nerden gelmiş, kaç kiloymuş, ne yapacakmışım, cinsi neymiş, ne güzel kokarmış şimdi bunlar. Gürültümüzden, bütün apartman kısa sürede dahil oldu mülakatıma. Çeşitli fikirler verildi. Melemen yap, turşsunu kur, olmazsa dağıt. Dağıt ha, dağıtır mıyım size bunları. Ne emek vermişim bir bilseniz, ne rezillikler çekmişim. Yok öyle beleş domatese kurulmak...
Zorlukla attım kendimi ve domatesleri eve. Sevgili domateslerimle başbaşa kalabilmiştim nihayet.
Salça yapma fikri aklıma gelene kadar domateslerimi çeşitli şekillerde değerlendirmiş olmalıyım. Sabah olduğunda karar verdim. Salça yapmalıydım.
Balkonlar çok amaçlı yapılardır. Çiçekleri kaldırırsanız , ortaya rahat harket edebileceğiniz bir alan çıkar. Sonra bir kaç kova suyla yıkarsanız temiz bir mekanda elde etmiş olursunuz. Uzun zamandır ne işe yaradığını bilmediğim plastik leğeni de bulunca, ön hazırlıklarıda yapmış oldum.
Ertesi gündü salça yapmaya başladığımda. Çocukluğumdan kalma gündelik bilgiyle, nasıl salça yapıldığını hatırladım. İlk önce domatesleri yıkadım, unutacağımı sanmayın. Bahçenin hortumunu eve çektiğimi de yeri gelmişken hatırlatayım. Sonra çuvala tekrar doldurup gerisin geri domatesleri, leğenin içine yerleştirdim. Henüz diğer balkonlarda kimseler yoktu. Öğle sıcağından olsa gerek, meraklı komşularım perdeleri dahi açmıyordu. Leğende, çuvalın içindeki domatesleri bir güzel ezdim. Posası çıktı zavallıların. Bir hayli sıvıda elde ettim hani. Bütün amacım bu değil miydi zaten. Bütün hırsımı domatesi ezerken çıkardım.

Gönül isterdi ki aynen çocukluğumda olduğu gibi büyükçe bir kazan içinde, bahçenin ortasında, topladığım çalı çırpıyla bir ateş yakıp öylece kaynatmak bu domates suyunu, salça olması için. Evde de zevkli olur bakın, deneyin benim gibi bir ara. Yalnız saatlerce başında durup sürekli karıştırmak kaydıyla. Ne bileyim öyle akımda kalmış, dibi tutmasın diye, sıvı kaynarken, sürekli T şeklindeki bir tahtayla karıştırmak gerekiyordu.
En nihayet salçam olmaya yüz tutuyordu. Biraz önce güle eğlene karıştırdığım sıvı, gittikçe katılaşıyor, zaman geçtikçe yorucu hummalı bir uğraşa dönüşüyordu. İnanılmaz ama olmuştu. Aynen evdeki diğer kaderdaşlarına benziyordu bu yaptığım. Geriye kalan kıvamını tutturmaktı. Tutturdumda. Sonuçta bir iki yıl tüketimime yetecek salçam olmuştu. Huzurla açılışı yapabilirdim artık. Bidonlara doldurdum tomato soucemu. Keyfime diyecek yoktu. Bütün yaramaz çocuklar gibi, son bir gayretle kazanın dibini, ekmeğimle sıyırdım.

Tuzsuz olsanda güzelsin ey organik salça...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder