11 Ağustos 2006 Cuma

Beyrut


Beyrut anlatılacaksa eğer ille de bir şeylere benzetilir. İşin kolayına kaçanlara göre Doğunun Paris’idir. Oysa hiçte Paris’e benzemez. Benzemekte istemez, denizsiz yapamaz çünkü. Sırtını kıyı dağlarına verip, uçsuz bucaksızmış gibi hissedilen Doğu Akdeniz sahilince uzanmak ister...
Makber şiirinde Abdulhak Hamit Tarhan, Beyrutu öyle bir anlatır ki mübalağa karanlık bir şehirdir karşımıza çıkan. Haklıdır da Tarhan, Fatıma’sını kaybetmiştir. Tatlı bakışlı Fatımasını, Cay-ı dilberini. Belli ki kadim bir aşk vardır aralarında. Şiir boyunca kabullenemez bu erken gelen ölümü.
Bir isyan şiiridir Makber. Havsalanın, hayalin alamayacağı bir durumdur yaşanan çünkü. Ölüm karşısında çaresizdir şair. Bir süre sonra, bir şekilde kabullenir bu ölümü; her ne kadar teskin etse de kendini Abdulhak Hamit Tarhan. Yaşadığı bu acı böyle muazzam bir şiiri bırakmıştır geriye.
Rivayete göre Tarhan şiiri, Fatımanın cenazesinin gemiyle Beyrut’tan İstanbul’a getirildiği gece yazmıştır.
“En fazla bir yıl sürer, yirminci asırlılarda ölüm acısı.” demiştir şair. Mütevazidir bunu söylerken, yaşadığı dönemden her şeye karşın umudu kesmemiştir. Oysa Yirmibirinci Asırlılarda ölüm acısı bir gün bile sürmemektedir. Tv haberlerinde kirlenmektedir insanlık. Bizi tutsak eden görüntü, acılarımızı yavaş yavaş sağaltır, öfkemizi dindirir. Zaman kötü bir zamandır. Fatıma bir şekilde unutulmuştur, Beyrut unutulmuştur. Nasıl olsa ölenle ölünmez denilip, avunulmuştur. Hatırası havada kara bir bulut gibi dağılıp gitmiştir. Binlerce bomba yağmaktadır artık üzerine.
Öyle bir unutuştur ki bu, toplumsal havsalamız utanır hatırlamaktan. Oysa şuracıkta işte, yanı başımızdadır. Fatıma kadar, şahdamarımız kadar bize yakındır Beyrut.
Beyrut’a gidecektim bu yaz... nasılda unutmuşum. Ne çok şeyi unutmuyoruz ki bilerek veya bilmeyerek. Oysa ne planlar yapmıştım. Cilvegözünden Suriye’ye geçecektim ilk, sonra ver elini Halep, oradan dağ yollarını aşıp, inecektim Beyrut’a.
Hala orada mıdır bilmem. Hala öylesine dingin midir Beyrut kestiremem.
İçim sıra bir Abdulhak Hamit yürüyor şimdi. Fatımayı beklerken ki haliyle. Ve kara bir kalemle yazıyor yine o şiiri. Ben gittim o haksar kaldı / Bir köşede tarumar kaldı / Baki o enisi dilden eyvah /Beyrut'ta bir mezar kaldı.
Beyrut’a gidecektim bu yaz... Fatıma’nın şehrine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder