8 Ekim 2008 Çarşamba

İLKÖĞRETMEN

Son zamanlarda medyada; çalışmak zorunda kaldığı için okulunu bırakan ya da öğretmenlerini bıçaklayan öğrenciler, okullarda cinsel istismara uğrayan küçücük çocuklar, çok küçük yaşlara kadar düşen sigara ve uyuşturucu kullanımı, yıllarca okuyan ama atanamayan öğretmenler vb. eğitim haberleriyle sıklıkla karşılaşmaktayız. Farklı etmenlerle açıklanabilecek adını sayamadığımız bunun gibi olaylarla gündeme gelmekte eğitim-öğretim camiamız.


Bizler büyüklerimizden duyduk hep içimizi ısıtan öğretmen hikayelerini. Toplumu aydınlık yarınlara taşıyacak bir değer, çevresine ışık saçan bir güneşti öğretmenler. Bizler de bu hayallerle öğretmenlik mesleğinin içinde bulduk kendimizi.

Göreve başladığımızda ve aradan geçen zamanda anlatıldığı gibi olmadığını gördük. Bizlere basmakalıp verilen bilgileri küçücük beyinlere yüklemekle görevli, öğrencilerini sınavlara hazırlamakla yükümlü, öğrencilerimizden para toplama işlevi gören bir makine konumundayız okullarımızda.

Bu keşmekeş içinde Cengiz Aytmatov’un bir kitabını okudum geçenlerde. Elips yayınlarından çıkmış, sadece 60 sayfa ve bir solukta okuyup bitiriyorsunuz. Büyüklerimizden dinlediğimiz öğretmen hikayelerine benzeyen, öğrencilerinin deyimiyle yüzündeki gülücükler ve gözlerindeki sevgi farklı olan Duyuşen’i anlatıyordu kitap. Bir solukta okunan, sıcak, samimi, insanın içini ısıtan bir öykü İlköğretmen.

Kırgızistan'da geçiyor hikaye. 1917 sonrası dağ başında yoksul insanların yaşadığı, eğitim-öğretimin yararının farkında olmayan bir köyde, okulun açılmasını ve çocukların okul ile tanışmasını konu alıyor. Ve tabiki Duyuşen'de somutlanan özveriyi, inancı, toplum sevgisini ve mutlu bir gelecek tasavvurunu.

Bu köyde doğup büyüyen, demir yollarında çalışmak için köyünden ayrılan, daha sonra komsomola katılan , Sovyet devriminden sonra köyünde okul açmak için görevlendirilen Duyuşen’in yaşadıklarıdır anlatılanlar. Duyuşen'de, Emile ZOLA'nın "Gerçek" adlı romanın baş karakteri Marc'a ya da "Güneşin Katli" adlı romandaki "Güneş Öğretmen"e benzeyen bir çok ortak yan bulabilirsiniz. Fransız bir öğretmen olan Marc'ın 1800'lü yıllarda kilise gericiliğine karşı olan çabası ya da Güneş Öğretmen'in bedelini yaşamı ile ödediği örgütlü bir toplum mücadelesi, Duyuşen'in idealist, halkı ve geleceği için çalışan öğretmen kimliği...

1924 yılında okuma yazmayı komsomolda öğrenen Duyuşen köydeki çocuklara eğitim vermek üzere görevlendiriliyor. Köylüler okul nedir duymamışlar o güne kadar. İlk önce bir okul binası ayarlaması gerekiyor öğretmenin. Köylüler yardım etmiyorlar. Tek başına yapıyor okulu Duyuşen.

Derme çatma, çamur ve yoksullukla sıvanmış, samanların üstünde oturulabilen, ortada küçücük bir sobanın olduğu, tezeklerle ısıtılmaya çalışılan, bazen soğuktan çocukların elleri titrediği bir baraka yaratmayı başarıyor Duyuşen. Eriyen karlarla, kabarmış düzlüklerden dağlara doğru ılık rüzgarların estiği, kavakların devrim şarkıları söylediği bir tepeye yapıyor okulunu. Okulun tek süsü duvarda asılı olan Lenin’in eskimiş bir fotoğrafı. Köylüleri çocukları okula göndermek için ikna etmekte biraz zorlansa da Eğitim- Öğretime başlıyor.

Plansız, programsız , eğitim yöntemlerinden habersiz ama iyi niyetle, tutkuyla, inanarak işini yapıyor.

Çeşitli zorluklar yıldırmıyor Duyuşen’i. Doğru ve güzel bir şey yapmanın verdiği güçle çalışıyor. Çocukları okula getirebilmek için tüm güçlüklere katlanıyor, gerektiğinde sırtında taşıyor çocuklarını okula. Ve ne TKY uygulamaları var, ne katkı paraları, ne işgüvencesiz çalıştırma, ne paralı eğitim ne de ticarethaneye dönüştürülmüş okullar.

Toplumun geri kalmış yanlarıyla savaşıyor Duyuşen. Küçük yaşta evlendirilmek istenen öğrencilerinin ailelerine karşı çıkıyor. Tehdit ediliyor, dövülüyor ama pes etmiyor, kurtarıyor toplumun karanlık kalmış yanlarından çocuklarını. Işık oluyor öğrencilerine.

Çocuklara bir şeyler öğretebilmek için her şeyi göze alabilen bir öğretmenin hikayesi ve bu yüzden okunmalı "İlköğretmen".

Okurken yaşayacağınız, yüreğinizin sevgiyle dolacağı, bazen hüzünleneceğiniz, yer yer hayallere dalıp gideceğiniz, bizi bugünlerden alıp yarının güzel günlerine götüren, keşke bu kadar kısa olmasaydı da devam etseydi diyeceğiniz bir yaşam öyküsü. Başta değindiğim eğitim haberlerinden alıp başka diyarlara götürecek bizi.

Beğenerek okuyacağınıza inanıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder