tag:blogger.com,1999:blog-32172759647681851642024-03-18T21:57:13.528-07:00Ödev, Ders, E-kitapby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.comBlogger268411000tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-63947551093806059642010-01-15T02:42:00.001-08:002010-01-15T02:42:48.610-08:0020. yyüzyılda osmanlı devleti Ödev Sitesi20 yy başında osmanlı devletinde kötü gidişi durdurmak için, birlik ve bütünlüğü sağlamak için iki türlü kurtuluş çaresine baş vurmuştur: a) ıslahat hareketleri b) fikir akımları ı. ıslahat hareketleri: osmanlı devletinde 16. yüzyılın sonlarında başlayan bozulma zamanla iç bütünlüğü tehdit etmeye başladı, iç ayaklanmalar artmış savaşlarda istenilen sonuçlara ulaşılamamıştı. bütün bu olumsuz gelişmeler osmanlı devleti'nde 17. y.y'ın ilk yarısından itibaren osmanlı devletinin ıslahata muhtaç olduğu gerçeğini ortaya koymuştu. osmanlı devletinde ıslahatları ve ıslahatların öncülüğünü padişahlar ve bazı devlet adamları yapmıştı. ulema avrupa'daki gelişmeleri takip edememiş bundan dolayı da bir ıslahat bilinci uyanmamıştı. ıslahatlar halka indirgenememiş yapılan masraflar da boşa gitmiştir. 17. yüzyılda yapılan ıslahatlar (genç osman dışında) genelde başarılı olmuş, fakat avrupa'nın bu dönemde hiç etkisi olmamıştı, ilk ıslahatların en önemli özelliği disipline bir karakterde olmasıdır. 18. yüzyılda, avrupa'nın üstünlüğü ilk kez askeri alanda hissedildiği için, bu yüzyılda batıdan ilham alınarak yapılan ıslahatların ağırlık noktasını askeri alandaki ... .....by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-89283301521444891392010-01-15T02:33:00.000-08:002010-01-15T02:42:00.658-08:00deterjanların yapısı ve sabundeterjanlar kompleks ve sentetik yapılı maddelerdir. sabun ve deterjanların kimyasal yapısı çok farklı olduğundan temizleme işlevindeki etkileri de farklıdır. sabun asidik ve sert sularda etkili değildir. (sert sudaki ca++ ve mg++ ile (c17h35coo)2 oluşur ve çöker) bir çökelti oluşturur. buna karşılık deterjanlar bu tip sularda etkilidir. yüzey aktif madde (sürfaktan) ismi sabun, deterjan, emülsiyon oluşturan maddeler, ıslatıcı maddeler için kullanılan genel bir isimdir. deterjanlar, her biri temizlemede ayrı bir görev yapan, pek çok maddenin çok kompleks bir karışımıdır. yüzey aktif maddeler veya sürfaktanlarla ilgili modern kavram, sabunları, deterjanları, emülsifiyanları, ıslatıcı maddeleri ve girme(penetrasyon) maddelerini kapsamaktadır. bütün bunlar, birbirleriyle temasta olan iki faz arasındaki yüzey tabakasının özelliklerini değitirerek, aktifliklerini sürdürürler. yüzey aktif maddelerin pek çoğu, molekülün bir ucunda suyu çeken (hidrofilik) ve diğer ucunda suyu iten (hidrofobik) bir grup bulundururlar. deterjanlar, kirleri uzaklaştırmada etkin olan bu özelliklere, fazlasıyla sahiptirler. hafif ve ağır deterjanlar olarak sınıflandırılırlar.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-6834242653167538782010-01-09T03:12:00.000-08:002010-01-09T06:12:40.885-08:00Online Oyunlar 2: Zaman/Mekan bulmacaları<div style="text-align: justify;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Serinin ilk yazısının gördüğü büyük ilgi üzerine (sadece 2 tane yorum gelmiş olabilir ama bağrıma bastım ben onları) devam ediyorum. Geçen yazıda farklı kontrolleriyle öne çıkan aksiyon oyunlarına değindikten sonra, her birinizden aldığım mektupların, faksların ve sms'lerin çoğunda yazı serisinin başlığının destansı uzunluğuna ve anlamsızlığına hayran kaldığınızı gördüm. Bu mailler gelene kadar bu konuda pek memnun değildim fakat bana verdiğiniz destek sayesinde bu yazı serisine daha anlamlı ve kısa başlıklar bulma çabasını bir kenara bırakıyorum. (Talep geldiği takdirde, belli bir ücret karşılığında, tezini yazmakta olan öğrencilere hocalarını memnun edecek tez başlıkları bulmalarında yardımcı olabilirim. En azından bulacağım başlıkları anlamayacaklarını garanti edebilirim, bu da sizin mezuniyetiniz anlamına geliyor.)<br /><br />Serinin bu yazısında, zamanın ve/veya mekanın (gerek ikisinin birlikte, gerek sadece bir tanesinin) manipüle edilmesiyle oynanan oyunlara bakacağız. Işınlanma denen şeyin de zaman-mekan düzlemini bükmek olduğu düşünülürse, geçen yazıda bahsettiğim Portal'ın flash versiyonunu ve onun gibi oyunları da buraya dahil edebiliriz [biz derken ben ve kendimi kastediyorum (bu noktada bir de Schrödinger'in kedisiyle ilgili kötü bir espri yazarsam sanırım yazının okunmaması için elimden gelen her şeyi yapmış olduğumu içtenlikle söyleyebileceğim)].<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMkdXkUwfiT3JG9vuOaz4Z-VvtkdLBuW7M1dFTLCFMRm7apoxYvZgp2Dkw4OxiwYYlrZQxVNHxljTrZf79ISowqlJDbRkqWk6JnAxk3r0pErJdYCNFV-_YDJiRGYOK3pAx3SKjIkgQnL3F/s1600-h/einstein+%28Large%29.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 289px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMkdXkUwfiT3JG9vuOaz4Z-VvtkdLBuW7M1dFTLCFMRm7apoxYvZgp2Dkw4OxiwYYlrZQxVNHxljTrZf79ISowqlJDbRkqWk6JnAxk3r0pErJdYCNFV-_YDJiRGYOK3pAx3SKjIkgQnL3F/s320/einstein+%28Large%29.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424700322288609922" border="0" /></a><br /><span style="font-style: italic;">Bu noktaya kadar uzun ve resimsiz bir yazı yazarak yazımın devamının okunmamasını garanti altına almış olduğumu sanıyorum. Sorun şu ki, zaman makinesi fotoğrafı bulamadım, bu noktada dünyanın en sık kullanılan fotoğrafını koyabilecek kadar da düşebilirim.</span></span></span><br /><div class="restofpost"><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Oyunların konseptlerinin renkliliği ve farklılığı düşünülürse, pek bütünlüklü bir yazı olacak mı emin de değilim esasında, bir şekilde benzer şekilde beyninizi çalıştırmanızı bekleyen, bildiğim oyunları kendi keyfime göre sıraladım. Bu konuda şikayeti olacak olan varsa ışınlanmanıntanımınıkafamdansalladım@amabiryerdeoşekildeduyduğumaeminim.com'a mail atabilir. (Lütfen Çavlan'a hitaben bu satırın esasında blogda güzel durduğunu ve bloga ayrı bir hava kattığını yazacağınız maillerinizi de esirgemeyin).<br /><br />(Online oyunlar söz konusu olduğu için onları anlatmayacağım, ama elde ettikleri başarı -ve muhtemelen çoğu online oyunu da etkilemiş oldukları- düşünülürse, <a href="http://www.metacritic.com/games/platforms/pc/braid?q=braid">Braid</a>, <a href="http://www.metacritic.com/games/platforms/pc/portal?q=portal">Portal</a> ve <a href="http://www.metacritic.com/games/platforms/ds/scribblenauts?q=scribblenauts">Scribblenauts</a>'u burada en azından linkleriyle anıyorum.. Elimi kaldırıyorum, ufka doğru selam veriyorum falan .. Anmak ne demekse işte.)<br /><br />------<br /><br /><span style="font-weight: bold;">1) Shift Serisi</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg64v-QZUDDYLiIxlpRocutdxek9PiGRdxo0P0PPhIc09b8sNi8d-MQROB4d_a4BVqUZPCat03Xeip2aRoRbTucryiVtbfsWu5VP6ZqW3AxdIxHm3lZRry3XNPVOevgtw27-sxTIpfV17QJ/s1600-h/shift-300.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 298px; height: 298px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg64v-QZUDDYLiIxlpRocutdxek9PiGRdxo0P0PPhIc09b8sNi8d-MQROB4d_a4BVqUZPCat03Xeip2aRoRbTucryiVtbfsWu5VP6ZqW3AxdIxHm3lZRry3XNPVOevgtw27-sxTIpfV17QJ/s400/shift-300.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424530867764067362" border="0" /></a><br /><br />Sanırım internetin açıldığı günden beri online olan bir oyun varsa, o da Shift'tir, zira ne ara serinin dördüncü (rakamla 4.) oyununa gelmişler, anlamadım. Online oyunlarla ilgili olanlar zaten biliyorlardır (muhtemelen buradaki çoğu oyunu da biliyorlardır .. ve evet şu noktada bu yazıyı genelde hayatı çok sıkıcı olan insanlar için yazdığımı farkettim ve bu beni tatsız düşüncelere gark etti) ama ben yine de oyunu özet geçeyim:<br /><br />Oyunun her bölümünde kapıya ulaşıp bölümü bitirmeye çalışıyorsunuz. Bu basit amaca ulaşmanın temel yolu da shift'e basarak mekanı ters-yüz etmekten geçiyor. Şöyle ki, zavallı bir birinci sınıf grafik tasarım öğrencisinin logo tasarımlarına benzeyen siyah-beyaz levellarda, siyah normalde zemini, beyaz ise havayı temsil ediyor. Shift'e bastığımız anda ise görüntü tersine dönüyor, ayrıca siyah olan kısımlar içinde yürünebilir (hava) oluyor, beyaz kısımlar ise zemine dönüşüyor.<br /><br /><a href="http://armorgames.com/play/751/shift">http://armorgames.com/play/751/shift</a><br /><a href="http://armorgames.com/play/964/shift-2">http://armorgames.com/play/964/shift-2</a><br /><a href="http://armorgames.com/play/1846/shift-3">http://armorgames.com/play/1846/shift-3</a><br /><a href="http://armorgames.com/play/3810/shift-4">http://armorgames.com/play/3810/shift-4</a><br /><br />------<br /><br /><span style="font-weight: bold;">2) Chronotron</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr7T3Ih3QNhJrBA-mOlbPhe5S_943XsPZv3UGEvWtDFppbuw2cyDQAiqhRwoHLOEV1QDNKvIFYkaF-LNrw8mHxeb4bDv1BQEtfsnlFzgvZgTxOhoXYy35EdKD1-iPfHLfIsK9AgOZ8C_U3/s1600-h/Chronotron+Screen.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 302px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr7T3Ih3QNhJrBA-mOlbPhe5S_943XsPZv3UGEvWtDFppbuw2cyDQAiqhRwoHLOEV1QDNKvIFYkaF-LNrw8mHxeb4bDv1BQEtfsnlFzgvZgTxOhoXYy35EdKD1-iPfHLfIsK9AgOZ8C_U3/s400/Chronotron+Screen.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424531478931656322" border="0" /></a><br /><span style="font-style: italic;">Hepsi benim..! Hepsi benim hahahah! ... ııh evet. </span><br /><br />Bu oyunda bir zaman makinesine binip zamanda geriye giderek bölümleri geçmeye çalışan bir robotu kontrol ediyoruz. Her bölümde amaç kapıya ulaşmak, tabi ki mekan ve şartlar buna izin vermiyor, ama "devlet baba bir çözüm bulsun" diye ağlamak yerine kendisini geçmişe ışınlayarak sorunlarının üzerine giden bir robot olmanın verdiği gururla oyunu inatla oynamaya devam ediyoruz. Temel mantık belli hareketleri yaptıktan sonra, kendinizi geçmişe ışınlayıp, kendi eski halinizin yaptığı hareketleri aynen izlerken, onunla beraber yeni hareketleri yaparak bulmacaları çözmeye dayanıyor. Tabii bu durumda eski halinizin yapacağı hareketleri (yani bölüm başlarken ilk yapacağınız hareketleri) baştan planlayıp yapmanız gerekebiliyor ve zaman içinde bunları öğrenmek de ilginç bir süreç oluşturabiliyor. Ayrıca kendinizi sınırsız sayıda geçmişe ışınlayabiliyorsunuz, yani geçmişteki halinizin yanında, onun yanına gelecekten gitmiş olan kendinizin yanına tekrar gidip onlarla etkileşime girebiliyorsunuz. (Etkileşim derken hiçbir pornografik aktiviteyi kastetmediğimi, aklımdan bile geçirmediğini, oyunu oynarken sadece bulmacaları çözmeye çalıştığımı ve iyi bir çocuk olduğumu belirtmek isterim)<br /><br /><a href="http://www.kongregate.com/games/Scarybug/chronotron">http://www.kongregate.com/games/Scarybug/chronotron</a><br /><br />------<br /><br /><span style="font-weight: bold;">3) Cursor x 10</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_C4N95m7olwCJNYhY61xXt4W3HkA5b4cY5B15ScHeWDpLzwFDYQLPsxg2MK7fGxH04gGo0AWhZul-hjGfiFoaOsksg5I9rWS7CUBRLd9fCJa4mblbhWvaHVDSDRT7IRedQrhIQXkXzuc-/s1600-h/cursor_10.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 291px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_C4N95m7olwCJNYhY61xXt4W3HkA5b4cY5B15ScHeWDpLzwFDYQLPsxg2MK7fGxH04gGo0AWhZul-hjGfiFoaOsksg5I9rWS7CUBRLd9fCJa4mblbhWvaHVDSDRT7IRedQrhIQXkXzuc-/s400/cursor_10.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424531466237000146" border="0" /></a><br /><br />Temel olarak Chronotron'la aynı mantığa dayanan bu oyunun Chronotron'dan temel farkı, hedef kitle olarak kendisine obsesif kompalsif mazoşistleri seçmesi. Kısaca oyun zor. Ana amacın 16 katlı bir binanın en üst katına çıkmak olduğu oyunda, belli ve kısıtlı bir süre boyunca objelere tıklamak ve etkileşime girmek için zamanımız var. Süre bittiği zaman mevcut cursor'ımız gidiyor ve yeni cursor'ımız aktive oluyor. O aktive olduğu anda, eski cursor'ımız ekranda ona yaptırdığımız her şeyi tekrar yapmaya başlıyor, bir nevi tekrar onun yanına ışınlanıyoruz, fakat bu sefer onu değil yeni bir cursor'u kontrol ediyoruz. Toplam 10 cursorumuz var, yani 9. cursor'un zamanı bitip 10. cursor aktive olduğunda, ekranda bizim onlara yaptırdıklarımızı tekrar eden tam 9 cursor oluyor ve biz de 10. cursor'la son kata çıkmaya çalışıyoruz. (Oyuna dair en önemli gözlemim bunda eski kendimizi taciz etmenin daha zor olduğu oldu, cursor'lardan dalga yapabiliyoruz ama, güzel oluyor o)<br /><br /><a href="http://www.thegamehomepage.com/play/cursor-x-10/">http://www.thegamehomepage.com/play/cursor-x-10/</a><br /><br />------<br /><br /><span style="font-weight: bold;">4) Epsilon</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkMjWnvtVL5ZKwblfs6C7BNQdtG4FFmS39GuyVNDhsgunF-5Aqxpahdk2apsmC-LPm8f0KBVWv8weHey0k4pcy3Q7uDyX0Gs1SGP_EP0Q4lCx-ovewKqGOn-3LdCG4efvqEP28Ofwwf-4u/s1600-h/epsilon2a.png"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkMjWnvtVL5ZKwblfs6C7BNQdtG4FFmS39GuyVNDhsgunF-5Aqxpahdk2apsmC-LPm8f0KBVWv8weHey0k4pcy3Q7uDyX0Gs1SGP_EP0Q4lCx-ovewKqGOn-3LdCG4efvqEP28Ofwwf-4u/s400/epsilon2a.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424530878867681458" border="0" /></a><br /><br />Bu oyunda solucan deliği (wormhole) manipülasyonu yapıyoruz. Bazılarınızın bu cümle üzerine vücudunda daha önce hiç hissetmemiş olduğu yerlerin kaşınmaya başladığının farkındayım ama daha sade ifade etmenin yolunu bulamadım. (Solucan deliğinin ne olduğunu bilmeyen varsa google yapsın lütfen) Özetle aynı Portal'daki gibi, portalların yerlerini değiştirerek bir objeyi bir yerden bir yere ulaştırma çabası bu oyunda da devam ediyor. Oyunun grafik kalitesi ve portal olayına getirdiği yaklaşımlar (<span style="font-style: italic;">hayalet odalar</span>la portalların açıldığı mekanların normal mekan içinde ayrıca gösterilmesi, portalları direkt olarak kontrol edebilmek) oyunu farklı kılıyor.<br /><br /><a href="http://www.kongregate.com/games/JorjEade/epsilon">http://www.kongregate.com/games/JorjEade/epsilon</a><br /><br />------<br /><br /><span style="font-weight: bold;">5) Time Kufc</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-9hxeOLVlXBmY2AqeuSgG9Llpkvba94IO2duDwakF_g1em-ReGCI2HsPMA7QeGe-6Dl8wCYyyvLraqRqnp626a6lxWY3gJILfhF_CA041tacTHjYajY8r2V5oOC2recojANCMCFTdmZEH/s1600-h/timefcuk.png"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 258px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-9hxeOLVlXBmY2AqeuSgG9Llpkvba94IO2duDwakF_g1em-ReGCI2HsPMA7QeGe-6Dl8wCYyyvLraqRqnp626a6lxWY3gJILfhF_CA041tacTHjYajY8r2V5oOC2recojANCMCFTdmZEH/s400/timefcuk.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424530878602904258" border="0" /></a><br /><br />Bu oyunun esprilerini İngilizce bilmiyorsanız kaçıracaksınız, ayrıca oyun da başladığı andan itibaren kendisini süper açıkladığından dolayı burada ayrıca açıklama yazmak istemiyorum. Özet geçersek, bir gün gelecekteki siz, günümüzdeki sizi bulur ve onu içine girmesinin hayrına olacağını söylediği zaman kutusuna nazikçe (ehe) sokuverir. Aynı anda üst üste geçmiş olan iki mekanı görüp(biri aktif olan, biri silik ve pasif olan olmak üzere) tek tuşla karakterinizi birinden diğerine geçebildiğiniz, mekanlar arası blokları taşıyarak bulmacaları çözebildiğimiz, bazen yer çekiminin yönünü değiştirebildiğimiz, portallara girebildiğiniz ve aralarda zamanda yolculuk yapan diğer bizlerden ilginç mesajlar aldığımız bir dünyaya adım atarız. Her şeyden az biraz, pek leziz.<br /><br /><a href="http://www.kongregate.com/games/Edmund/time-kufc">http://www.kongregate.com/games/Edmund/time-kufc</a><br /><br />------<br /><br /><span style="font-weight: bold;">6) Continuity</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZqof6G3_0AeTcJvr1O979FSaILp_QVByuh2hjk4uNHfeIPPysEBZ4EH_wneRTTc4wl6Mri8a3hpY7D05RHDxO9EHSfg7X9fAiWBy3etsCowIJ0-nnFjUXtor2iJAk8CEjsDfzyR3ybczs/s1600-h/continuity01.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 299px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZqof6G3_0AeTcJvr1O979FSaILp_QVByuh2hjk4uNHfeIPPysEBZ4EH_wneRTTc4wl6Mri8a3hpY7D05RHDxO9EHSfg7X9fAiWBy3etsCowIJ0-nnFjUXtor2iJAk8CEjsDfzyR3ybczs/s400/continuity01.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424531474575003762" border="0" /></a><br /><br />Zaman konseptinden uzaklaşıp mekan manipülasyonuna geçerek bitirelim bu yazıyı da. Continuity'de mekanın parçalarını, bulmaca parçaları gibi evirip çevirerek karakterinizin bölüm sonu kapısına ulaşabileceği bir hale sokuyorsunuz. Tabii siz bunu yaparken karakteriniz de sürekli şekli ve yeri değişen mekanlar içinde ilerlemek ve bulmacanın aktif bir parçası olmak durumunda. Oynamadan anlaşılamayan bir oyun daha, ben bu yazıyı neden yazıyorum ki ah ah..<br /><br /><a href="http://continuitygame.com/">http://continuitygame.com/</a><br /><br />----<br /><br /><span style="font-weight: bold;">...biraz ilgisiz olacak ama..</span><br /><br />Son olarak, yazının konusuyla tamamen alakasız, fakat oynanış ve problem çözmeye yaklaşım biçimi olarak bu tür oyunları seven insanların ilgisini çekebilecek bir oyun önereceğim. <span style="font-weight: bold;">Light-Bot</span> adlı bu oyunda bir programcısınız ve bölümler boyunca robotunuzu mavi kutucuklara ulaşacak şekilde programlıyorsunuz. Bir ana programınız var çizgisel olarak ilerleyen, iki tane de ayrı fonksiyon (kendi içinde çalışan küçük program diyelim bilmeyenler için) tanımlayabiliyorsunuz, ilerledikçe ana programınız içinden bu iki fonksiyonu çağırarak sınırlı sayıdaki hareketinizi en verimli şekilde kullanmayı başarmanız bekleniyor. Konunun ne zaman ne de mekan manipülasyonuyla ilgisi yok ama buraya kadar okuyan insanların bilmiyorlarsa bu oyunu öğrenmeyi hak ettiklerini düşündüm:<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiUMQxGt8mIr3aRDkOCyqAWN4fBzOuhJIWCzMYrHkt5xwizj0jO9iJ-eQn1T6coUJbfFHrj2ToVJj9C2oQbwjwqaAmKedlxkYke4ROGeV1nuxNnQ6EFFZjMlI4nxhkDhlmmq9Cj4JimIlS/s1600-h/lightbot.png"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 204px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiUMQxGt8mIr3aRDkOCyqAWN4fBzOuhJIWCzMYrHkt5xwizj0jO9iJ-eQn1T6coUJbfFHrj2ToVJj9C2oQbwjwqaAmKedlxkYke4ROGeV1nuxNnQ6EFFZjMlI4nxhkDhlmmq9Cj4JimIlS/s400/lightbot.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424537104541369794" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.kongregate.com/games/Coolio_Niato/light-bot">http://www.kongregate.com/games/Coolio_Niato/light-bot</a><br /><br />----<br /><br />Evet sevgili okuyucu, bir yazının daha sonuna geldik. Zor fakat keyifli bir yazı oldu. Eğer yazıyı okumadıysanız, yazıyı uzun bulduysanız ve bunu söylerseniz başınıza geleceklerden çekiniyorsanız, yazıyı okumanıza rağmen bahsettiğim oyunlardan hoşlanmadıysanız, yazıyı okuduktan sonra "bunları zaten biliyordum ben" dediyseniz, bu oyun sizin için geliyor:<br /><br /><a href="http://www.mikewang.org/images/chimgam9.swf">http://www.mikewang.org/images/chimgam9.swf</a></span></span></div><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-72755166532251369822010-01-09T02:05:00.000-08:002010-01-09T06:16:39.895-08:00Sayı örüntüleriSayı örüntüleri<br /><p>Örüntü; belirli bir kuralla diziliş anlamına gelir.Bu diziliş bir sayı veya şekil dizilişi olabilir.</p><p>Önemli olan şey belirli bir kural ile ilerlemesidir.</p><h3><strong>Leonardo Fibonacci</strong></h3><p>Bu konuya girmeden önce, önemli bir örüntünün sahibi olan İtalya doğumlu <strong>Leonardo Fibonacci’</strong>den bahsetmek gerekir.Fibonacci 13. yüzyılda yaşamıştır.</p><p>Leonardi Fibonacci 1 1 2 3 5 8 13 21 …. şeklinde giden bir diziliş bulmuştur. Bu dizilişe Fibonacci sayı dizilişi adı verilir.</p><p>fibonacci sayı dizisinin terimleri nasıl elde edilir ?</p><p>Bu dizilişin kuralı şudur: 1. ve 2. sayı toplandığında 3. sayı elde edilir.</p><p>2. ve 3. sayı toplandığında 4. sayı elde edilir. <a href="http://odevlerr.blogspot.com/">http://odevlerr.blogspot.com/</a></p><p>4. ve 5. sayı toplandığında 6. sayı elde edilir ve bu şekilde devam eder gider.</p><p>Bu önemli bir diziliştir ve doğada bile karşımıza çıkar. Zaten bu yüzden Fibonacci sayı dizisi önem kazanmıştır.http://odevlerr.blogspot.com/</p><p>Örneğin çam kozalaklarının en uçtan arkaya doğru dizilişi bu şekildedir.</p><p>Bir kozalak bulun ve toplamlara bir gözatın.</p><p>Fibonacci sayıları PASCAL ÜÇGENİ’^nde de karşımıza çıkar.</p>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-36314461541593340582010-01-09T02:01:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.026-08:00Geometrik Dizi<p><strong>Tanım:</strong> Elimizde bir sayı olsun, bu sayıyı belirli bir kuralla sayılar bölüyor veya çarpıyorsa buna <strong>geometrik dizi</strong> adı verilir. Zaten çarpma işlemi bize “geometrik” kelimesini hatırlatır.</p><p>Örnek:</p><p>5 sayısını sürekli olarak 2 ile bölelim. ( Yani 1/2 ile çarpalım )</p><p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center"><a imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYJ1kz-V7XAmE9zMof5ZC-w3SHXeKsA-GiSQLhXvlcpx4YKa62LrOmk2VBZtZ-Hw0Ke6JioR_3Fz5gRUUE3wIk2_KGrl5TNSEy2PycALTIGryznUKq4BxkZ7UKHouIp_1p_ARF-jLauWY/s1600-h/geometrikdizija9.jpg"><img border="0" ps="true" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYJ1kz-V7XAmE9zMof5ZC-w3SHXeKsA-GiSQLhXvlcpx4YKa62LrOmk2VBZtZ-Hw0Ke6JioR_3Fz5gRUUE3wIk2_KGrl5TNSEy2PycALTIGryznUKq4BxkZ7UKHouIp_1p_ARF-jLauWY/s640/geometrikdizija9.jpg" /></a></div><p> </p><p>yukarıda çarpma işlemi yapıldığı için bu bir geometrik dizidir.</p><p>Gördüğünüz gibi her terimde; terim sayısının bir eksiği kadar 1/2 vardır.</p><p>son terime n. terim dersek; son terimde (n-1) tane 1/2 vardır. Çarpma işlemi olduğu için (n-1) üsse yazılır.</p><p>ilk sayıya, yani 5 e a1 dersek;</p><p>Dizinin kuralı yukarıdaki resimdeki gibi bulunur.</p><p>Yine Aritmetik dizide olduğu gibi; ardışık terimler arasında bir kural bulunur. Aritmetik ortalamada aradaki farklar sabitti;</p><p>burada ise aradaki oranlar sabittir. Yani ardışık terimleri birbirine böldüğümüzde herzaman sabit bir sayı çıkar.</p><p>Buna; <strong>“dizinin ortak çarpanı”</strong> denir.</p><p>Bu ortak çarpan sürekli çarpılan sayı veya bölünen sayıdır. Yani yukarıdaki soru için ortak çarpan ( 1/2 ) dir.</p><p>ispatlarsak.</p><p>Yukarıdaki 2. terimde sonuç 5/2 dir.</p><p>3. terimde sonuç 5/4 tür.</p><p>Birbirine bölersek</p><p>(5/2):(5/4)=(5/2).(4/5) =4/2=2 olarak sonuç bulunur.</p><p>Yani; sürekli bölünen sayı 2 dir.</p><h3>NOT:</h3><p>Aritmetik dizide ve geometrik dizide terimlerin birbiriyle ilişkisi vardır. Bu ilişkiye “dizinin kuralı” denir.</p><p>Dizinin kuralı “n. terim” ile yazılır. Yani bu terime “Genel terim” de denir.</p><p>Daha önceden denklem kurarken x kullanıyorduk. Sebep sayının değerini bilmediğimiz için idi.</p><p>Şimdi de bunun gibi genel bir formül üretiyoruz.</p><p>Bunu ise “n” ile yapıyoruz.</p><br />aritmetik dizi geometrik dizi, aritmetik geometrik dizi, aritmetik ve geometrik dizi , 8 sınıf geometrik diziby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-21503816943883402832010-01-09T01:58:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.075-08:00aritmetik dizi<strong>Tanım:</strong> Elimizde bir sayı olsun, bu sayıya belirli bir kuralla sayılar ekleniyor veya çıkartılıyorsa buna <strong>aritmetik dizi</strong> adı verilir. Zaten toplama işlemi bize “aritmetik” kelimesini hatırlatır<br />Örnek:<br />Sayımızın kuralı: 5 ten sürekli olarak 2 çıkartılması olsun.<br />Örüntü şu şekilde devam eder:<br />5 5-3 5-(3+3) 5-(3+3+3) ……… 5-(n-1).3<br />1. terim 2. terim 3. terim 4. terim …….. n. terim<br />Görüldüğü gibi her terimde 5 sayısı sabit. Bu değişmeyen sabit terime, yani ilk terime “a1″ diyoruz.<br />Dikkat edersen her terimde; terim sayısının 1 eksiği 3 bulunmakta. Yani 2. terimde 1 tane 3, 3. terimdw 2 tane 3.<br />Son terime n. terim dersek ( n-1 ) tane 3 bulunur.http://odevlerr.blogspot.com/<br />Bu yüzden yukarıdaki örüntünün kuralı şudur.<br /><strong>a</strong>n= 5-(n-1).3<br />5 yerine de ilk terim anlamına gelen a1 yazarsak <a href="http://odevlerr.blogspot.com/">http://odevlerr.blogspot.com/</a><br />an=a1-(n-1).3 olarak formül üretilir.<br />Burada an bize genel terimi, örüntünün formülünü verir.<br />Tekrar yukarıya bakıp terimlerin sonucunu bulursak;<br />5 3 1 -1 -3 …. şeklinde devam eder.<br />Her ardışık iki terima rasındaki fark bu soru için 2 dir.<br />Buna <strong>“dizinin ortak farkı”</strong> denir<br /><br /><span style="font-size: xx-small;">aritmetik dizi, aritmetik geometrik dizi , geometrik ve aritmetik dizi , aritmetik dizi soruları , aritmetik dizi geometrik dizi , aritmetik dizi sorular</span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-68654458597294424482010-01-09T01:54:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.131-08:00ÖZDEŞLİKLERMatematikte birçok denklem karşınıza çıkmıştır.Bunlardan bazıları gerçekten özeldir.<br /><ol><li>Örneğin; x-9=15 cebirsel ifadesini düşünelim.</li></ol>Bu cebirsel ifadede eşitliğin sol tarafının sağ tarafına eşit çıkması için x yerine 24 yazmalısınız. İsterseniz deneyelim.<br /><ul><li>x yerine 24 yazarsak</li></ul>x-9=15<br />24-9=15<br />15=15<br />sol taraf sağ tarafa eşit çıktı.<br /><ul><li>x yerine 15 koyalım.</li></ul>x-9=15<br />15-9=15<br />6=15 çıkar.<br />eşitlik doğru olmadı.<br /><br /><br /><br />Sizler de denerseniz 9 haricinde hiçbir sayı için eşitliğin sağ ve sol tarafı birbirine eşit olmayacaktır.<br />2. Şimdi ise 2x-14=(x-7).2 cebirsel ifadesine bir bakalım.<br /><ul><li>x yerine 3 koyalım.</li></ul>2x-14=(x-7).2<br />2.3-14=(3-7).2<br />6-14=-4.2<br />-8=-8 doğru çıktı<br /><ul><li>x yerine 10 koyalım.</li></ul>2x-14=(x-7).2<br />2.10-14=(10-7).2<br />20-14=3.2<br />6=6 yine sağ taraf sol tarafa eşit çıktı.<br />Bu şekilde devam ederseniz bütün sayılar için eşitliğin doğru çıktığını göreceksiniz.<br /><h3>İşte;</h3>ikinci türde olduğu gibi; bir cebirsel ifade; bilinmeyenin yerine koyduğumuz her sayı için doğru çıkıyorsa buna; <strong>Özdeşlik</strong> denir.<br />Peki biz bütün özdeşlikleri bilmek zorundamıyız ?<br />Hayır; http://odevlerr.blogspot.com/<br />Özdeşliğin ne anlama geldiğini bilin ve şu vereceğimiz bazı özdeşlikleri öğrenin yeter.<br />Aşağıdaki örneklere bakalım.<br /><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYwITm-U1tQWgxs5kSxzzNpTY57ADH0RxHCIMULGUMCSLrzZe6-mqq4kEROnacNmyNjFy18X3nqVaxAMadq80qXwWjK_lwW9GN0UC1Yv0jopEKdOtMslQTb_qnUAToNYw2cxn-Agxf8sc/s1600-h/ozdeslik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYwITm-U1tQWgxs5kSxzzNpTY57ADH0RxHCIMULGUMCSLrzZe6-mqq4kEROnacNmyNjFy18X3nqVaxAMadq80qXwWjK_lwW9GN0UC1Yv0jopEKdOtMslQTb_qnUAToNYw2cxn-Agxf8sc/s320/ozdeslik.jpg" /></a><br /></div><br />(Yukarıdaki örneklerde ilk bölüm özdeşliklerin formülüdür.<br />Altındaki kısımda ise her bir özdeşlikle ilgili örnekler verilmişti. )<br /><ul><li>Yukarıdaki 1. örnek, iki tane sayının toplamının karesidir. <a href="http://odevlerr.blogspot.com/">http://odevlerr.blogspot.com/</a></li></ul>Yani; iki sayı toplandıktan sonra karesi alınıyor. Biz bunu farklı şekilde de yazabiliyoruz.<br />1) bu sayılardan ilkinin karesini alıyoruz 2) birinci sayı ile 2. sayıyı çarpıp 2 katını alıyoruz 3) ikinci sayının karesini alıyoruz. http://odevlerr.blogspot.com/<br /><ul><li>Yukarıdaki 2. örnekte ise, iki tane sayının farkının karesidir.</li></ul>Bir üstteki örneğe benziyor, sadece aradaki 1. işaret – olacak<br /><ul><li>3. örnekte ise iki sayının karelerinin farkı alınmış. Dikkat edin, önce kareleri alınıyor, sonra farkları alınıyor. Bu durumda bu cebirsel ifadeyi daha farklı nasıl yazabiliriz ?</li></ul>Daha farklı yazmak istiyorsak, a ve b sayılarını bir çıkartıp bir toplayacağız. Sonra ise bunları çarpacağız.<br /><br /><br /><span style="font-size: xx-small;">özdeşlikler , özdeşlikler ve çarpanlara ayırma , özdeşlikler çarpanlara ayırma , 8 sınıf özdeşlikler , 8 özdeşlikler , 8. SINIF ÖZDEŞLİKLER KONU ANLATIM ÖRNEK TEST ÇÖZÜMLÜ SORU CEVAP , özdeşlikler nedir , matematik özdeşlikler , önemli özdeşlikler , özdeşlikler konu anlatımı , özdeşlikler sorular , özdeşlikler ile ilgili sorular ,</span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-11688391430906591742010-01-09T01:48:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.188-08:00ÇARPANLARINA AYIRMA<strong>Çarpanlarına Ayırma - </strong><br /><br /><br />Daha önceki dersimizde özdeşlikleri görmüştük.<br />Şimdiki konumuzda bu özdeşlikleri kullanacağız.<br />Çarpanlarına ayırma; bize verilen bir cebirsel ifadenin daha kısaltılmış şekilde parçalara ayrılmasıdır.<br /><ul><li>Örneğin 2x-4 ifadesini göz önüne alalım.</li></ul>2x-4= 2.x-2.2 olarak yazılabilir.<br />Şimdi; her terimde 2 çarpanı bulunmakta… bunu ortak parantezin dışına alalım. Veya şöyle düşünelim;<br />Burada bir dağılma özelliği yapılmış.<br />2 sayısı her iki terime de dağılmış.<br />Bunun aslı 2.(x-2) imiş ki dağıtılınca 2x-4 elde edilmiş.<br />işte buradaki 2.(x-2) ifadesini bulurken yaptığımız işleme çarpanlarına ayırma denir.<br />. Çarpanlarına ayırırken birçok yöntemden faydalanabilirsiniz.<br /><strong>Bunlar;</strong><br /><ol><li>Ortak çarpan parantezine alma ( yukarıda yaptığımız gibi )</li><li>Özdeşliklerden faydalanma.</li><li>Baştaki ve sonraki terimden faydalanma</li></ol>Tekrardan tanımını yapmakta fayda var: <a href="http://odevlerr.blogspot.com/">http://odevlerr.blogspot.com/</a><br /><br /><br /><br /><br />Çarpanlara ayırma dediğimiz zaman aklımıza; verilen cebirsel ifadeyi iki çarpan şeklinde yazmak gelir. http://odevlerr.blogspot.com/<br />En basiti;<br />2+8 sayısını 2.(1+4) şeklinde yazabiliriz.<br /><br /><span style="font-size: xx-small;">çarpanlarına ayırma , çarpanlarına ayırma sorular , çarpanlarına ayırma soruları , 8 sınıf çarpanlarına ayırma , asal çarpanlarına ayırma , matematik çarpanlarına ayırma , 8 matematik çarpanlarına ayırma , çözümlü çarpanlarına ayırma , çarpanlarına ayırma çözümlü sorular , çarpanlarına ayırma çıkmış sorular , çarpanlarına ayırma öss , polinomlar ve çarpanlarına ayırma , çarpanlarına ayırma konu anlatımı</span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-69359442925747637302010-01-09T01:42:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.238-08:00DOĞRU PARÇASI VE IŞIN Doğru parçası -- Doğru parçasının gösterimi --- Işın nedir --- Işın nasıl gösterilir --- Yarı Doğru nedir ?<strong><span style="color: red;">Doğru parçası:</span></strong> Doğrunun ne anlama geldiğini daha önce anlatmıştık, doğrunun iki ucu da istendiği zaman, istenildiği kadar uzatılabilirdi.<br /><br /><br />Fakat doğru parçasının iki ucu da kapalıdır ve hiçbir şekilde uzatılamaz veya kısaltılamaz.<br /><br />Doğru parçasına örnek verecek olursak: cetvel.<br /><br />cetveli uzatamaz, kısaltamayız, sadece taşıyıp yerini değiştirebiliriz.<br /><br />Bir üçgenin kenarları doğru parçasıdır ve uzatılıp kısaltılamaz.<br /><br /><strong>Doğru parçasının gösterimi:</strong> Doğru parçası etrafına konan iki dik çizgi ile gösterilir.<br /><br />Bunun anlamı şudur. bu şeklin sağı ve solu kapalıdır, uzatılamaz.<br /><br /><strong>Örneğin;</strong><br /><br />A———-B şeklindek idoğru parçası,<br /><br />[AB]<br />şeklinde gösterilir.<br /><br /><strong><span style="color: red;">Işın nedir:</span></strong> Işın doğru ile doğru parçası arasında kalan bir gösterim şeklidir.<br /><br />Işının bir ucu uzatılabilir, diğer ucu ise kapalıdır hiçbir şekilde uzatılamaz.<br /><br />Örneğin; sokak levhalarının bir ucu ok işareti şeklindedir, diğer ucunda ise birşeyler yoktur.<br /><br />Bunun anlamı şudur; bu sokak buradan başlar ve ok işareti olan yere doğru devam eder. ok işareti olan kısım biz sokakta yürüdükçe uzar fakat en baştaki kısım sabittir uzamaz veya kısalamaz.<br /><br />Nergiz Sokak<br /><br />———–> örneğinde olduğu gibi sokak sağa doğru devam eder gider fakat solda sınır vardır gidilemez.<br /><br /><strong>Işın nasıl gösterilir:</strong> ışın doğru ile doğru parçasının arasında bir şekildir demiştik.<br /><br />Gösterimi de doğru ile doğru parçasının arasındadır.<br /><br /><strong>Örneğin</strong><br /><br />A———->B şekildeki ışın [AB şeklinde gösterilir ve AB ışını diye okunur.<br /><br />Dikkat edilmeli ki; A tarafı kapalı B tarafı açık olduğu için, gösterimde de A tarafı kapatıldı, B tarafı açık bırakıldı.<br /><br />Çok güzel bir örnek:<br /><br />Güneş ışını deriz, peki neden ?<br /><br />Güneş ışınlarının başladığı yer bellidir, güneşin kendisidir fakat uçları sonsuza kadar gider, nerede bittiğini bilmeyiz.<br /><br />Bu yüzden güneş doprusu veya güneş doğru parçası değil, güneş ışınları denir.<br /><br /><span style="color: red;">Peki Yarı Doğru nedir ?</span> <br /><br />Bir ışının başlangıç noktasının yok olmasıyla oluşan şekildir.<br /><br />0--------> şekil budur.<br /><br />Gösterimi ise ışına benzer fakat baş tarafındaki işaret ters çevrilir.<br /><br />Örneğin; ]AB buna AB yarı doğrusu denir. A tarafı kapalıdır fakat dahil değildir.<br /><br /><br /><strong><span style="font-size: xx-small;">Doğru parçası , Doğru parçasının gösterimi , Işın nedir , Işın nasıl gösterilir , Yarı Doğru nedir ? nokta doğru parçası ışın , doğru parçası ışın nedir , doğru parçası ve ışın , 3 sınıf doğru parçası ışın , nokta doğru doğru parçası ışın , doğru parçası ve ışın terimleriyle en çok nerelerde karşılaşırız , düzlem , doğru parçası , doğru nedir , doğru ve ışın</span></strong>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-6944114691309804342010-01-09T00:45:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.289-08:00ARDIŞIK SAYILAR<strong><span style="font-size: large;">D. ARDIŞIK SAYILAR</span></strong><br /><br /><br />Belirli bir kurala göre art arda gelen sayı dizilerine ardışık sayılar denir.<br /><br /><br /><br />Ü n bir tam sayı olmak üzere,<br /><br /><br /><br />Ardışık dört tam sayı sırasıyla; <br /><br />n, n + 1, n + 2, n + 3 tür.<br /><br /><br /><br />Ardışık dört çift sayı sırasıyla; <br /><br />2n, 2n + 2, 2n + 4, 2n + 6 dır.<br /><br /><br /><br />Ardışık dört tek sayı sırasıyla; <br /><br />2n + 1, 2n + 3, 2n + 5, 2n + 7 dir.<br /><br /><br /><br />Üçün katı olan ardışık dört tam sayı sırasıyla; <br /><br />3n, 3n + 3, 3n + 6, 3n + 9 dur.<br /><br /><br /><br />Ardışık Sayıların Toplamı<br /><br /><br /><br />Ü n bir sayma sayısı olmak üzere,<br /><br /><br /><br />Ardışık sayma sayılarının toplamı <br /><br /><br /><br /><br /><br />Ardışık çift doğal sayıların toplamı <br /><br />2 + 4 + 6 + ... + (2n) = n(n + 1)<br /><br /><br /><br /><strong><span style="font-size: large;">Ardışık tek doğal sayıların toplamı</span></strong> <br /><br />1 + 3 + 5 + ... + (2n – 1) = n2<br /><br /><br /><br />Artış miktarı eşit olan ardışık tam sayıların toplamı <br /><br />r : İlk terim<br /><br /><br /><br />n : Son terim<br /><br /><br /><br />x : Artış miktarı olmak üzere,<br /><br /><br /><a href="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma187.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma187.gif" /></a><br /><br /><br /> <br />ardışık sayılar , 4 sınıf ardışık sayılar , 5 sınıf ardışık sayılar , ardışık sayılar 5 , örnek çözümlü testler , örnek soru çözüm video izle , matematik ardışık sayılar , ardışık tek sayılar , ardışık sayılar nedir ,by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-16085488144510049492010-01-09T00:41:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.337-08:00ASAL SAYIKendisinden ve 1 den başka pozitif tam sayılara tam bölünmeyen 1 den büyük doğal sayılara asal sayı denir.<br /><br /><br /><br /><br />2, 3, 5, 7, 11, 13, 17, 19, 23 sayıları birer asal sayıdır.<br /><br /><br /><br />---En küçük asal sayı 2 dir. 2 den başka çift asal sayı yoktur. <br /><br />---Asal sayıların çarpımı asal değildir. <br /><br /><br />asal sayı nedir , en büyük asal sayı , 1 asal sayı , asal sayı bulma , asal sayı ÖRNEK SORU ÇÖZÜMLÜ TEST asal sayı bulmaby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-61934353714148065252010-01-09T00:38:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.392-08:00SAYI ÇEŞİTLERİ KONU DETAYLI ANLATIM<div><b>1. Çift Sayı</b></div><div>n Î Z olmak koşuluyla 2n ifadesi ile belirtilen tam sayılara çift sayı denir.</div><div>Ç = {... , – 2n , ... , – 4, – 2, 0, 2, 4, ... , 2n , ...} </div><div>biçiminde gösterilir.</div><div><b>2. Tek Sayı</b></div><div>n Î Z olmak koşuluyla 2n + 1 ifadesi ile belirtilen tam sayılara tek sayı denir.</div><div>T = {... , – (2n – 1), ... , – 3, – 1, 1, 3, ... , (2n – 1), ...} biçiminde gösterilir.</div><div>T : Tek sayı</div><div>Ç : Çift sayıyı göstersin.</div><table cellspacing="0" cellpadding="0" width="100%" border="0"><tbody><tr> <td width="33%"><br /><div align="center">T ± T = Ç</div><div align="center">T ± Ç = T</div><div align="center">Ç ± T = T</div><div align="center">Ç ± Ç = Ç</div></td> <td width="33%"><br /><div align="center">T . T = T</div><div align="center">T . Ç = Ç</div><div align="center">Ç . T = Ç</div><div align="center">Ç . Ç = Ç</div></td> <td width="34%"><br /><div align="center">T ± T = Ç</div><div align="center">T ± Ç = T</div><div align="center">Ç ± T = T</div><div align="center">Ç ± Ç = Ç</div></td> </tr></tbody> </table><br />sayı çeşitleri , asal sayı çeşitleri , tam sayı çeşitleri , sayı sistemleri , sayı sistemi , sayı nedir , sayı problemleri , sistem analizi , sayı tanımıby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-54453068418786609032010-01-09T00:37:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.442-08:00TAM SAYILAR MATEMATİK KONU ANLATIMZ = {... , – n , ... – 3, – 2, – 1, 0, 1, 2, 3, ... , n , ...} kümesinin her bir elemanına tam sayı denir.<br /><br /><br /><br /><br />Tam sayılar kümesi; negatif tam sayılar kümesi : Z – , pozitif tam sayılar kümesi : Z+ ve sıfırı eleman kabul eden : {0} kümenin birleşim kümesidir.<br /><br /><br /><br />Buna göre, Z = Z – È Z+ È {0} dır.<br /><br /><br /><span style="font-size: xx-small;">tam sayılar , 7 sınıf tam sayılar , 6 sınıf tam sayılar , tam sayılar 7 , tam sayılar soruları , matematik tam sayılar , tam sayılar sorular , tam sayılar nedir , çözüm , test hakkında klasik soru cevap , tam sayılar soru , örnek tam sayılar soru , tam sayılar test , doğal tam sayılar , doğal ve tam sayılar , tam sayılar işlemi , öss , oks , sbs tam sayılar işlemi</span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-29739379550767016962010-01-09T00:34:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.487-08:00DOĞAL SAYILAR Matematik<span style="color: red;">Doğal Sayılar</span><br /><br />IN ={0, 1, 2, 3, 4, ... , n , ...} kümesinin her bir elemanına doğal sayı denir<br /><br /><span style="font-size: xx-small;">DOĞAL SAYILAR Matematik , Doğal sayılar , doğal sayilar , konu ödev</span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-73325051773453731542010-01-09T00:09:00.000-08:002010-01-09T06:20:20.799-08:00Üniversitelilerin Gezisi Hastanede Bitti...İzmir'in Bayraklı ilçesinde meydana gelen trafik kazasında içinde üniversite öğrencilerinin bulunduğu otomobil virajı alamayarak köprüden aşağı uçtu.<br /><br />Kazada iki kişi yaralandı. Yaralılar olay yerinde yapılan müdahalenin ardından Karşıyaka Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.<br /><br />Kaza, sabaha karşı saat 04.00 sıralarında Bayraklı ilçesi Adnan Kahveci Köprü üstünde meydana geldi. Aydın'dan İzmir'e gezmeye geldikleri belirtilen Adnan Menderes Üniversitesi öğrencileri Ece Seçmen, Aslıhan Türkan, Uğurcan Çetinkaya ve Mustafa Enes Kartal'ın içinde bulunduğu aynı üniversite öğrencisi Mehmet Kotan yönetimindeki 09 FT 085 plakalı otomobil, köprüden aşağı inerken virajı alamadı. Kontrolden çıkan otomobil, köprü demirlerini aşarak yaklaşık 3 metre yükseklikten aşağı düştü. Kazada Ece Seçmen ile Aslıhan Türkan yaralandı. Bütün kazazedeler kendi imkanlarıyla araçtan dışarı çıkmayı başardı.<br /><br /> Kazayı gören polis ekipleri durumu sağlık ekiplerine bildirdi. Kısa sürede olay yerine gelen 112 ekibi, kazada yaralanan Ece Seçmen ile Aslıhan Türkan'ı ambulansa taşıdı. Yaralılar Karşıyaka Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Seçmen ve Türkan'ın sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi.<br /><br />Otomobilde şarap şişeleri bulunurken, sürücü Kotan'ın yapılan alkol muayenesinde alkolsüz olduğu anlaşıldı. Polis, kaza ile ilgili soruşturma başlattı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-50415147318707231382010-01-09T00:07:00.000-08:002010-01-09T06:20:20.944-08:00YÖK Başkanı'ndan Acı itiraf...YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'dan üniversitelerle ilgili çarpıcı bir tespit daha....<br /><br />Zaman zaman ülkemizdeki üniversiteleri eleştiren YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'dan çarpıcı bir tespit daha....<br /><br />YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ''Ülkemizde üniversiteler uyuyor. Düşünün, hala domatesin tohumunu, buğdayın tohumunu yurt dışından temin ediyoruz. Bu bizim ziraat fakültelerimizin, araştırma merkezlerimizin en büyük ayıbı'' dedi.<br /><br />Özcan, Uşak Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mustafa Kemal Paşa Amfisi'nde düzenlenen bilgilendirme toplantısına katıldı.<br /><br />Toplantıda, Türkiye'deki yükseköğretimle ilgili sorunlardan başlıklar veren Prof. Dr. Özcan, Türkiye'de yükseköğretimin kalitesini artırmak için göreve geldiği günden beri bir dizi çalışma yaptıklarını ifade etti.<br /><br />''Ülkemizde üniversiteler uyuyor. Düşünün, hala domatesin tohumunu, buğdayın tohumunu yurt dışından temin ediyoruz. Bu bizim ziraat fakültelerimizin, araştırma merkezlerimizin en büyük ayıbı'' diyen Özcan, göreve geldiğinde YÖK Genel Kurulu toplanamadığını söyledi.<br />Özcan, şöyle konuştu:<br /><br />''O zamanki Cumhurbaşkanımız genel kurul üyelerinin atamalarını yapmıyordu. Bir buçuk ay boyunca gidip geldim ve yükseköğretimle ilgili en önemli sorunların ne olduğunu tespit etmeye çalıştım.<br /><br />Türkiye'deki yükseköğretimin en önemli sorununun, üniversiteye girmek için bekleyen 1.5 milyon öğrenci olduğunu düşündük. Bununla ilgili üniversitelerin kapasitesini ilk yıl yüzde 25, ikinci yıl yüzde 15 artırdık. Son 20 yılda üniversitelerin kapasiteleri yüzde 3 ve 6 arasında artırıldığı düşünülürse, önemli bir kapasite artırımına gittik.<br /><br />Çarpıcı bir örnek vereyim, 1986-1987 akademik yılında ülkemizde 21 tıp fakültesi vardı, bu fakültelerde 2005 öğretim görevlisi çalışıyordu, 5 bin 99 öğrenci eğitim görüyordu. 20 yıl sonunda 2006-2007 akademik yılında tıp fakültesi sayısı 47'ye ulaştı.<br /><br />Yani 26 yeni tıp fakültesi açıldı. Öğretim görevlisi sayısı 8 bin 512'ye yükseldi. Ancak tıp fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı sadece 18 artarak 5 bin 117 oldu. 26 tıp fakültesi açıyorsunuz, ancak 18 öğrenci artırıyorsunuz. Bu çok ciddi bir sorundu.''<br /><br />-''ÖĞRETİM GÖREVLİLERİNİN KALİTESİ ARTIRILMALI''-<br /><br />Türkiye'de üniversitelerin bilim üretmediğini, bilim üretmek için öğretim görevlilerin kalitesinin artırılması gerektiğini ifade eden Özcan, şöyle devam etti:<br /><br />''Üniversitelere öğretim görevlisi alımıyla ilgili ciddi düzenlemeler yaptık. Örneğin torpili kaldırdık. Onun amcası, bunun dayısı sıfatıyla üniversitelere girmek isteyenlere standart getirdik. Üniversitelerde çalışmak için belirli sınavlara girmek ve bu sınavlarda başarılı olmak gerekiyor.<br /><br />Mesleki ve teknik eğitimi yeniden yapılandırdık. Türkiye sanayicisi, teknik eleman yetiştirmemizi istiyor. Ekonomimizin güçlenmesini istiyorsak, mesleki eğitime büyük önem vermeliyiz.<br /><br />YÖS'te (Yabancı Öğrenci Sınavı) düzenleme yaptık. Üniversitemizi yabancı öğrencilere açmamız gerekiyor. Üniversitelerimiz rekabet anlayışını yitirirse başarısız olur. Ancak biz dışardan, parası olan, ülkemizde eğitim görmek isteyen öğrencileri tercih ediyoruz.''<br /><br />-DİL SORUNU-<br /><br />Türkiye'deki eğitim sisteminin kurulduğu günden beri yabancı dil sorununu çözemediğini, bununla ilgili yeni bir proje geliştirdiklerini belirten Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:<br /><br />''Uzaktan eğitim merkezleri bünyesinde üniversitelerimizde çocuklarımıza yabancı dil eğitimi vermek istiyoruz. Bununla ilgili firmalarla görüştük. Onlardan destek alacağız. Milli Eğitim Bakanlığı ile de görüşüyoruz. Yabancı dil eğitimini ilk ve orta öğretimde etkili hale getirilmesini istiyoruz.<br /><br />Eğitim kalitesinin dünya standartlarına çıkarılması öncelikli görevimiz. Düşünün Singapur'da bir araştırma merkezi Domuz Gribi virüsünün dünyada görülmeye başladığı sırada 4 günde virüsün DNA'sını çıkarabiliyor.<br /><br />Oysa ülkemizde hiçbir araştırma merkezinin böyle bir çalışmaya imza attığını duydunuz mu? Ben bir kaç yerde daha söyledim üniversitelerimiz uyuyor. Ama sorumlu bizleriz.''<br /><br />-''20 YIL SONRA ÜNİVERSİTELER ÖĞRENCİ AVINA ÇIKACAK''-<br /><br />20 yıl sonra üniversitelerin öğrenci avına çıkacağını ifade eden Özcan, şunları kaydetti:<br /><br />''Devlet üniversitelerinin kapasitelerini artırabileceğimiz kadar artırdık. Yeni vakıf üniversiteleri kuruluyor. 20 yıl sonra ülkemizin nüfusunun yaklaşık olarak 85-90 milyon arasında olacağı ve 1 milyon 200 bin kişinin yükseköğretim yaşında olacağını tahmin ediyoruz.<br /><br />Durum böyle giderse üniversitelerimiz öğrenci bulmada ciddi sorunlar yaşayacak. Üniversite sınavına giren herkes sınavı kazanacak. Üniversiteler öğrenci bulmak için promosyonlar düzenleyecek.''<br /><br />Toplantıda Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Şişman da üniversiteyle ilgili bilgiler içeren sunum yaptı.<br /><br />Toplantının ardından YÖK Başkanı Özcan üniversitenin Bir Eylül Kampüsünü gezdi.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-35115506963986639592010-01-09T00:05:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.005-08:00Üniversiteye Girişte Yeni Dönem...<span style="font-size:85%;">Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) üniversite giriş sınavlarında yeni düzenlemeler yapıyor.<br /><br />Öğrenci Seçme ve Yerleştirme<br />Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 11 Nisan'da yapılacak Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nın (YGS) kılavuzunun basılarak dağıtımına başlandığını bildirdi.<br /><br />Yarımağan, sınava başvuruların 18 Ocak-12 Şubat arasında yapılacağını anımsattı. YGS'de Türkçe, Sosyal Bilimler, Temel Matematik ve Fen Bilimleri testleri uygulanacak. Adaylara her bir testten 40'ar soru yöneltilecek. Türkçe testinde Türkçeyi kullanma gücü ile ilgili sorular yer alacak. Sosyal Bilimler testinde, Sosyal bilimlerdeki temel kavram ve ilkelerle düşünmeye dayalı sorular bulunacak. Sosyal Bilimler'de Tarih'ten 17, Coğrafya'dan 14, Felsefe'den 9 soru yöneltilecek. Temel Matematik testinde adayların matematiksel ilişkilerden yararlanma gücü ölçülecek. Fen Bilimleri testinde Fizik'ten 14, Kimya ve Biyoloji'den 13'er soru bulunacak. YGS, 160 dakika sürecek.<br /><br />6 PUAN HESAPLANACAK<br /><br />Adaylar, 2010-ÖSYS Kılavuzu'nu 2 lira karşılığında edinebilecek. YGS'ye girecek adaylar sınav ücreti olarak 35 lira ödeyecek. Adaylar ödemelerini Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank, Akbank ve Garanti Bankası'ndan yapabilecek. YGS'nin değerlendirilmesi sonucunda her aday için YGS-1, YGS-2, YGS-3, YGS-4, YGS-5 ve YGS-6 olmak üzere altı ayrı puan türü oluşturulacak. Sınavda 140-180 arası puan alan adaylar sadece meslek yüksekokulu ön lisans programları ile Açıköğretim programlarını tercih edebilecek. YGS puanlarının en az biri 180 olan adaylar LYS'ye girmeye hak kazanabilecek.<br /><br />SINAV 10.00'DA BAŞLAYACAK<br /><br />Üniversite adayları, uzun yıllardır başlama saati 09.30 olarak belirlenen sınava bu yıldan itibaren saat 10.00'da girecekler. YGS, Türkiye'de tüm il merkezleri ve bazı büyük ilçeler ile Lefkoşa'da olmak üzere toplam 160 merkezde gerçekleştirilecek. 19-20 ve 26-27 Haziran'da yapılacak ikinci aşama sınavları olan LYS'ler ise sadece 81 il merkezi ile Lefkoşa'da yapılacak.<br /></span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-44938311228362527202010-01-08T23:59:00.000-08:002010-01-09T06:16:40.546-08:00TEMEL KAVRAMLAR MATEMATİK KONU ANLATIM <br /><div><b>A. SAYI</b></div><div><b>1. Rakam</b></div><div>Sayıları yazmaya yarayan sembollere <b>rakam</b> denir.</div><div><b>2. Sayı</b></div><div>Rakamların çokluk belirten ifadesine <b>sayı</b> denir.abc sayısı a, b, c rakamlarından oluşmuştur.</div><table bordercolordark="#ffffff" width="100%" bordercolorlight="#c0c0c0" border="9"><tbody><tr> <td width="100%">Her rakam bir sayıdır. Fakat bazı sayılar rakam değildir.</td> </tr></tbody> </table><div><b>B. SAYI KÜMELERİ</b></div><div><b>1. Sayma Sayıları</b></div><div>{1, 2, 3, 4, ... , n , ...} kümesinin her bir elemanına <b>sayma sayısı</b> denir.</div><div><b>2. Doğal Sayılar</b></div><div>IN ={0, 1, 2, 3, 4, ... , n , ...} kümesinin her bir elemanına <b>doğal sayı </b>denir.</div><div><b>3. Pozitif Doğal Sayılar</b></div><div>IN+ = {1, 2, 3, 4, ... , n , ...} kümesinin her bir elemanına <b>pozitif doğal sayı </b>denir.</div><table bordercolordark="#ffffff" width="100%" bordercolorlight="#c0c0c0" border="9"><tbody><tr> <td width="100%">Pozitif doğal sayılar kümesi, sayma sayıları kümesine eşittir.</td> </tr></tbody> </table><div><b>4. Tam Sayılar</b></div><div>Z = {... , – n , ... – 3, – 2, – 1, 0, 1, 2, 3, ... , n , ...} kümesinin her bir elemanına <b>tam sayı </b>denir.</div><div>Tam sayılar kümesi; negatif tam sayılar kümesi : Z <sup>–</sup> , pozitif tam sayılar kümesi : Z<sup>+</sup> ve sıfırı eleman kabul eden : {0} kümenin birleşim kümesidir.</div><div>Buna göre, Z = Z <sup>–</sup> È Z+ È {0} dır.</div><div><b>5. Rasyonal Sayılar</b></div><div>a ve b birer tam sayı ve b ¹ 0 olmak koşuluyla biçiminde yazılabilen sayılara <b>rasyonel sayılar </b>denir.</div><div>Q = { <img height="52" width="23" border="0" style="position: relative; top: 16px" alt="" src="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma9.gif" /> : a, b Î Z ve b ¹ 0} biçiminde gösterilir.</div><div><b>6. İrrasyonel Sayılar</b></div><div>Virgülden sonraki kısmı tahmin edilemeyen sayılara irrasyonel sayılar denir.</div><div>Q<sup>ı</sup> = {<img height="52" width="22" border="0" style="position: relative; top: 16px" alt="" src="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma10.gif" /> biçiminde yazılamayan sayılar: a, b Î Z ve b ¹ 0} biçiminde gösterilir.</div><table bordercolor="#c0c0c0" bordercolordark="#ffffff" width="100%" bordercolorlight="#c0c0c0" border="9"><tbody><tr> <td width="100%"><font size="3">Hem rasyonel hem de irrasyonel olan bir sayı yoktur.</font></td> </tr></tbody> </table><div><span style="font-size: 12pt"><img height="35" width="453" v:shapes="_x0000_i1025" alt="" src="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma11.gif" /></span></div><div>sayıları birer irrasyonel sayıdır.</div><div><b>7. Reel (Gerçel) Sayılar</b></div><div>Rasyonel sayılar kümesiyle irrasyonel sayılar kü-mesinin birleşimi olan kümeye reel (gerçel) sayılar kümesi denir.</div><div>IR = Q È Q<sup>ı</sup> biçiminde gösterilir.</div><div><b>8. Karmaşık (Kompleks) Sayılar</b></div><div>C| = {a + bi | a, b Î IR ve i =Ö<span style="text-decoration: overline">-1</span> } kümesinin her bir elemanına <b>karmaşık sayı </b>denir.</div><div><b>C. SAYI ÇEŞİTLERİ</b></div><div><b>1. Çift Sayı</b></div><div>n Î Z olmak koşuluyla 2n ifadesi ile belirtilen tam sayılara çift sayı denir.</div><div>Ç = {... , – 2n , ... , – 4, – 2, 0, 2, 4, ... , 2n , ...} </div><div>biçiminde gösterilir.</div><div><b>2. Tek Sayı</b></div><div>n Î Z olmak koşuluyla 2n + 1 ifadesi ile belirtilen tam sayılara tek sayı denir.</div><div>T = {... , – (2n – 1), ... , – 3, – 1, 1, 3, ... , (2n – 1), ...} biçiminde gösterilir.</div><div>T : Tek sayı</div><div>Ç : Çift sayıyı göstersin.<br /><br /><a href="http://odevlerr.blogspot.com/">http://odevlerr.blogspot.com/</a></div><table cellspacing="0" cellpadding="0" width="100%" border="0"><tbody><tr> <td width="33%"><br /><div align="center">T ± T = Ç</div><div align="center">T ± Ç = T</div><div align="center">Ç ± T = T</div><div align="center">Ç ± Ç = Ç</div></td> <td width="33%"><br /><div align="center">T . T = T</div><div align="center">T . Ç = Ç</div><div align="center">Ç . T = Ç</div><div align="center">Ç . Ç = Ç</div></td> <td width="34%"><br /><div align="center">T ± T = Ç</div><div align="center">T ± Ç = T</div><div align="center">Ç ± T = T</div><div align="center">Ç ± Ç = Ç</div></td> </tr></tbody> </table><div> </div><table bordercolordark="#ffffff" width="100%" bordercolorlight="#c0c0c0" border="9"><tbody><tr> <td width="100%">Bölme işlemi için yukarıdaki biçimde bir genelleme yapılamaz.</td> </tr></tbody> </table><ul><li>Tek sayılar ve çift sayılar tam sayılardan oluşur.</li><li>Hem tek hem de çift olan bir sayı yoktur.</li><li>Sıfır (0) çift sayıdır.</li></ul><div><b>3. Pozitif Sayılar, Negatif Sayılar</b></div><div>Sıfırdan büyük her reel (gerçel) sayıya <b>pozitif sayı</b>, sıfırdan küçük her reel (gerçel) sayıya <b>negatif sayı </b>denir.</div><div>Ü a < b < 0 < c < d olmak üzere,<br /><br /><br /><br />http://odevlerr.blogspot.com/</div><ul><li>a, b negatif sayılardır.</li><li>c, d pozitif sayılardır.</li><li>İki pozitif sayının toplamı pozitiftir. (c + d > 0)</li><li>İki negatif sayının toplamı negatiftir. (a + b < 0)</li><li>Çıkarma işleminde eksilen çıkandan büyük ise sonuç (fark) pozitif, eksilen çıkandan küçük ise fark negatif olur. </li><li>m – n ifadesinde m eksilen, n çıkandır.</li><li>Zıt işaretli iki sayıyı toplamak için; işaretine bakılmaksızın büyük sayıdan küçük sayı çıkarılır ve büyük sayının işareti sonuca verilir.</li><li>Aynı işaretli iki sayının çarpımı (ya da bölümü) pozitiftir.</li><li>Zıt işaretli iki sayının toplamı; negatif, pozitif veya sıfırdır.</li><li>Zıt işaretli iki sayının çarpımı (ya da bölümü) negatiftir.</li><li>Pozitif sayının bütün kuvvetleri pozitiftir.</li><li>Negatif sayının tek kuvvetleri negatif, çift kuvvetleri pozitiftir.</li></ul><div><b>4. Asal Sayı</b></div><div>Kendisinden ve 1 den başka pozitif tam sayılara tam bölünmeyen 1 den büyük doğal sayılara <b>asal sayı </b>denir.</div><div>2, 3, 5, 7, 11, 13, 17, 19, 23 sayıları birer asal sayıdır.</div><ul><li> En küçük asal sayı 2 dir. 2 den başka çift asal sayı yoktur.</li><li> Asal sayıların çarpımı asal değildir. http://odevlerr.blogspot.com/</li></ul><div><b>5. Aralarında Asal</b></div><div>En az biri sıfırdan farklı en az iki , ortak bölenlerin eb büyüğü 1 olan tam sayılara <b>aralarında asal sayılar </b>denir.</div><div>a ile b aralarında asal ise, oranı en sade biçimdedir.</div><div><b><font size="3"><b>D. ARDIŞIK SAYILAR</b></font></b></div><div>Belirli bir kurala göre art arda gelen sayı dizilerine <b>ardışık sayılar </b>denir.</div><div>Ü n bir tam sayı olmak üzere,</div><ul><li>Ardışık dört tam sayı sırasıyla;<br /><div>n, n + 1, n + 2, n + 3 tür.</div></li><li>Ardışık dört çift sayı sırasıyla;<br /><div>2n, 2n + 2, 2n + 4, 2n + 6 dır.</div></li><li> Ardışık dört tek sayı sırasıyla;<br /><div>2n + 1, 2n + 3, 2n + 5, 2n + 7 dir.</div></li><li>Üçün katı olan ardışık dört tam sayı sırasıyla;<br /><div>3n, 3n + 3, 3n + 6, 3n + 9 dur.</div></li></ul><div><b>Ardışık Sayıların Toplamı</b></div><div>Ü n bir sayma sayısı olmak üzere,</div><ul><li>Ardışık sayma sayılarının toplamı<br /><div><span style="font-size: 12pt"> <img height="46" width="227" v:shapes="_x0000_i1025" alt="" src="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma13.gif" /></span></div></li><li>Ardışık çift doğal sayıların toplamı<br /><div>2 + 4 + 6 + ... + (2n) = n(n + 1)</div></li><li>Ardışık tek doğal sayıların toplamı<br /><div>1 + 3 + 5 + ... + (2n – 1) = n<sup>2</sup></div></li><li>Artış miktarı eşit olan ardışık tam sayıların toplamı</li></ul><blockquote><div>r : İlk terim</div><div>n : Son terim</div><div>x : Artış miktarı olmak üzere,</div><div><span style="font-size: 12pt"><img height="101" width="418" v:shapes="_x0000_i1025" alt="" src="http://www.trmatematik.com/ders/m1_files/cep_ma187.gif" /></span></div></blockquote><table bordercolordark="#ffffff" width="100%" bordercolorlight="#c0c0c0" border="9"><tbody><tr> <td width="100%">Ardışık sayıların toplamı, sayı adedine bölünürse <b>ortanca terim </b>bulunur. Eğer sayı adedi çift ise, ortanca terim sayı dizisine ait değildir.</td> </tr></tbody> </table><br /><br />temel kavramlar , ilgili temel kavramlar , ile ilgili , ödev not , not defteri , matematik temel kavramlar , temel kavramlar soruları , temel kavramlar örnek soru çözümlü cevap test klasik , eğitim temel kavramlar , temel kavramlar konu anlatımı , TEMEL KAVRAMLAR MATEMATİK KONU ANLATIM , temel kavramlar soru , temel kavramlar test cevap , öss temel kavramlar , temel kavramlar coğrafya , geometri temel kavramlarby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-32251286129846085922010-01-08T08:38:00.000-08:002010-01-09T06:23:10.829-08:00Aman Dikkat : Okçuluk Yarışmalarında Alkol Yasak !<a href="http://www.turkcebilgi.com/ok/sozluk"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5424411798477542978" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 120px; CURSOR: hand; HEIGHT: 20px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheEfhi42iO5CoZviv-E8ht9yHm1piVohaAiID4kKkkU9kzVxfh5gVja8UGWiU6MO4n0PhWYIt2O-tKGHtvPJTfikB0xGh5G9S_ZSY-0arKDTLHTEeMxe8kgyuHlzM0gHefQWlYLRu_ILM/s400/arrow.gif" border="0" /></a>WADA Yasaklı Maddeleri Açıkladı<br /><span style="font-family:times new roman;font-size:78%;">08 Ocak 2010 14:05</span><br /><span style="font-family:Times New Roman;font-size:78%;"></span><br />Dünya Anti-Doping Ajansı, 2010 yılında geçerli olacak yasaklı maddeler listesini açıkladı.<br /><br />Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), 2010 yılında geçerli olacak yasaklı maddeler listesini açıkladı. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren yıl sonuna kadar uygulanacak olan listede, yarışma ve yarışma dışında yasaklı olan maddelerin isimlerine yer verildi. Listede anabolik maddeler, hormonlar ve benzeri maddeler, beta-2 agonistler, hormon agonistleri ve modülatörleri, diüretikler ve diğer maskeleyici maddeler, uyarıcılar, narkotikler, oksijen transferlerinin geliştirilmesi, fiziksel ve kimyasal uygulamalar, gen dopingi ve alkol yer alıyor.<br /><br /><strong><a href="http://www.hekimce.com/index.php?kiid=36">Alkol</a></strong> havacılık, <strong><a href="http://turkish-archery.blogspot.com/">okçuluk</a></strong>, otomobil sporları, karate, modern pentatlon, motosiklet, bowling ve sürat botunda yarışma sırasında yasaklı maddeler arasında bulunuyor.<br /><br /><span style="font-family:times new roman;font-size:78%;">- Kaynak : </span><a href="http://www.sporsitesi.net/news_detail.php?id=194348"><span style="font-family:times new roman;font-size:78%;">http://www.sporsitesi.net/news_detail.php?id=194348</span></a>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-43208942977829856592010-01-08T06:35:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.072-08:00YGS'de Adayları Ne Bekliyor?Üniversiteye girişte bu yıldan itibaren uygulanacak YGS'nin içeriği belli oldu.<br /><br />Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) kılavuzunun okullara dağıtımına başlandı. YGS başvuruları 18 Ocak-12 Şubat arasında yapılacak. Kılavuzda, YGS'nin kapsamı ve hangi derslerden kaç soru yöneltileceğinin yanı sıra ikinci aşama sınavlarına ilişkin tüm bilgiler yer alıyor. Üniversite adayları, uzun yıllardır başlama saati 09.30 olarak belirlenen sınava bu yıldan itibaren saat 10.00'da girecekler. İkinci aşama sınavlarının sabah oturumları da saat 10.00'da başlayacak.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-64440105712251641692010-01-08T06:34:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.142-08:0014 Yaşında Matematik Dehası!14 yaşındaki Arran Fernandez, Cambridge’e kabul edildi.<br /><br />14 yaşındaki matematik dehası, İniltere'nin saygın üniversitesi Cambridge'e kabul edildi. Üniversiteden yapılan açıklamada, Arran Fernandez'in Ekim 2010'dan itibaren kuruma kabul edildiği belirtildi. Çocuğun gelecekteki hocalarından biri olan Profesör David Cardwell, fizikten de matematikten aldığı “A” notunu alması koşuluyla Arran'ın Ekim 2010'dan itibaren üniversiteye geleceğini, kendisini geliştirmesine yardım edileceğini, ayrıca akademik yaşantısının zengin ve üretken olması için ortam yaratılacağını kaydetti. Çocuğun babası da, oğlu Arran'ın 1773'de 14 yaşında üniversiteye kabul edilen William Pitt'den sonra en genç üniversiteli olacağını ifade etti. William Pitt, iki kez başbakanlık yapmıştı. İngiltere'nin güneydoğusundaki Surrey'de yaşayan Arran, eğitimini evinde sürdürüyor.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-72725704775397101702010-01-08T06:33:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.198-08:00Bahçeşehir Üniversitesi'nde Bakan Bağış...Bir grup üniversite öğrencisi Egemen Bağış'ın Avrupa Birliği üyelik sürecine ilişkin vereceği konferans öncesi protesto gösterisi yaptı. <br /><br />Protestolar yüzünden bakan konuşmaya başlayamadı. Öğrencilerle korumalar birbirine girdi. Bahçehir Üniversitesi'nin Beşiktaş Yerleşkesinde "öğrenci kolektifleri" adlı grup üyesi yaklaşık 30 kişi Bağış'ın salona girmesiyle birlikte alkışlı protestoya başladı. Protestolar arasında kürsüye çıkan Bağış öğrencilere hitaben " AB standartlarında 2 dakika protesto süreniz var" diye konuştu. Bunun üzerine protestocu öğreciler, bakan aleyhine slogan atmaya başladı. Bakan Bağış daha sonra protestocu öğrencileri salonu terketmelerini istedi. Grup salonu terketmeyince bazı sivil görevlilerce öğrenciler arasında yumruklaşmalar yaşandı. Öğrenciler güç kullanılarak salonunu dışına çıkarıldı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-71244856708810253102010-01-08T06:32:00.001-08:002010-01-09T06:20:21.316-08:00Ögrenci Kalacak Yurt Bulamıyor...Ögrenci Kalacak Yurt Bulamıyor Yurtlarda Kapasite Boşluğu Var.<br /><br />Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Türkiye'deki toplam yükseköğretim öğrenci yurdu sayısının bin 379 olduğunu belirtirken bu yurtların kapasitesini de 151 bin 811 olarak açıkladı. Çubukçu halen yükseköğretim yurdunda barınan öğrenci sayısını 81 bin 760 olarak bildirirken rakamlara göre yurtlardaki boş kapasite sayısı 70 bin 51. -Çubukçu'nun verdiği bilgiye göre, en çok öğrenci yurdu 132 ile İstanbul, 117 ile Ankara 85'le Konya'da bulunuyor. Hiç yükseköğretim öğrenci yurdu bulunmayan illeri ise Bingöl, Hakkari, Şırnak, Mardin, Tunceli ve Iğdır oluşturuyor. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Türkiye'deki toplam yükseköğretim öğrenci yurdu sayısının bin 379 olduğunu belirtirken bu yurtların kapasitesini de 151 bin 811 olarak açıkladı. Çubukçu halen yükseköğretim yurdunda barınan öğrenci sayısını 81 bin 760 olarak bildirirken rakamlara göre yurtlardaki boş kapasite sayısı 70 bin 51. Çubukçu'nun verdiği bilgiye göre, en çok öğrenci yurdu 132 ile İstanbul, 117 ile Ankara 85'le Konya'da bulunuyor. Hiç yükseköğretim öğrenci yurdu bulunmayan illeri ise Bingöl, Hakkari, Şırnak, Mardin, Tunceli ve Iğdır oluşturuyor. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın yükseköğrenim yurtlarına ilişkin soru önergesini yanıtladı. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü'nün 4 Mayıs 2009 tarihli Başbakanlık genelgesi ile Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak'a bağlandığını hatırlatan Çubukçu'nun verdiği bilgilere göre halen bin 379 yükseköğretim öğrenci yurdu bulunuyor. Çubukçu yükseköğretim yurt kapasitesini 151 bin 811 olarak açıklarken yurtlarda barınan öğrenci sayısının 81 bin 760, boş kapasitenin ise 70 bin 51 olduğunu bildirdi. Çubukçu'nun verdiği bilgilere göre, yükseköğretim öğrenci yurdu sayısında ilk sırada 132 yurtla İstanbul yer alıyor. İstanbul'u 117 ile Ankara izlerken, üçüncü sırada 85'le Konya, dördüncü sırada da 75'le İzmir bulunuyor. Yurt sayısında 63'le Sakarya beşinci sırada yer alırken, Çanakkale'de 58, Afyon'da 57, Kocaeli'de 53, Balıkesir'de 51, Kütahya'da 47, Isparta'da 45 yükseköğretim yurdu bulunuyor. Bingöl, Hakkari, Mardin, Tunceli, Şırnak ve Iğdır'da ise hiç öğrenci yurdu bulunmuyor.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-71390513753194445242010-01-08T06:32:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.255-08:00Öğretmen Eğitiminde Nereye?Lisans düzeyindeki öğretmen eğitiminin formasyon eğitimine indirgenmesi, geçmişte yapılan yanlışların tekrarlanması anlamındadır.<br /><br />Aralık 2007'de işbaşına gelen yeni YÖK Yönetimi, son iki yılda öğretmen eğitimi konusunda önemli kararlar aldı. Gündemin yoğunluğu nedeniyle kamuoyunun dikkatini çekmeyen bu kararlar, öğretmen eğitimini ve 25 yılda yeni yeni toparlanmaya başlayan eğitim fakültelerinin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Bu kararlardan biri, fen edebiyat fakültelerine pedagojik formasyon hakkı verilmesidir. Yazıda, bu kararın gerekçeleri ile eğitime olan olası yansımaları irdelenecektir. Yasalar öğretmenliğin meslek olduğunu söylüyor ama... 1973'de çıkarılan 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda, “Öğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” denilmektedir. İhtisas ayrı bir eğitimi gerektirdiğinden, öteki meslekler gibi, öğretmenlik mesleğinin de ayrı okullarının olması tartışma götürmemektedir. Bu nedenle, eczacılar nasıl eczacılık fakültesinden, ziraat mühendisleri ziraat fakültelerinden yetişiyorsa, öğretmen yetiştirme işi de ayrı fakültelerde olmalıdır. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren, öğretmen yetiştiren okulların ihtiyaca cevap vermemesi nedeniyle, başta fen edebiyat fakülteleri olmak üzere bazı fakülte öğrencilerine formasyon eğitimi yoluyla öğretmenlik hakkı verildiği bilinmektedir. Eğitim fakültelerinin kapasite olarak güçlenmesi ve yeniden yapılandırılmasıyla, farklı kurumlardan öğretmen yetiştirme politikasından vazgeçilerek öğretmen yetiştirme, 1998'den itibaren bütünüyle eğitim fakültelerinde toplanmıştır. Kuruluşunun ilk 15 yılında, üniversiteler tarafından ikinci planda değerlendirilmeleri nedeniyle, gerek altyapı gerekse kadro açısından büyük sorunlar yaşayan eğitim fakülteleri, 1998'de başlatılan ve 2005-2007 döneminde devam eden iyileştirme süreci ile belirli bir düzeye yükseltilmiştir. Öğretmen eğitimi, formasyon eğitimine indirgeniyor... Öğretmen yetiştirmede yaşanan bu sürece ve öğretmenliğin meslek olduğu gerçeğine rağmen YÖK Genel Kurulunun, 27 Ağustos 2009 tarihli toplantısında, fen-edebiyat fakültelerinde okuyan öğrencilere, lisans eğitimleri sırasında pedagojik formasyon yapma hakkı verilmiştir. Şimdilik pilot olarak bazı fakültelere tanınan bu hakkın zamanla genelleştirilmesi kaçınılmazdır. Bu kararla, fen edebiyat ve bir anlamda ilahiyat fakülteleri, öğretmen yetiştirmede eğitim fakültelerine alternatif fakülteler haline dönüştürülmüş, beş yılda kazanılan branş öğretmenliği, 24 kredilik formasyon eğitimine indirgenmiştir. Formasyon eğitimi alanlar öğretmen olabilecek mi?.. Fen edebiyat fakültelerine gelen öğrenci niteliğinde son 10 yılda büyük sorun yaşandığı bilinmektedir. Bu fakültelerde okuyan öğrencilere öğretmenlik formasyon hakkı verilmesi, bu sorunu aşmaya yöneliktir. Alınan kararla bu amaca kısmen ulaşılacağı muhakkaktır. Ancak fen edebiyat çıkışlıların öğretmen olma şanslarının olup olmadığı, uzun vadede kararın umulan yararı sağlayıp sağlamayacağı sorgulanmalıdır. 2003-2009 döneminde kadrolu olarak atanan öğretmen sayısı 156.552 olup bunun yalnız 14.370'i orta öğretim öğretmenliği alanlarıdır. Yıllara göre atanan branş öğretmeni sayıları ve 2009 KPSS sonuçları incelendiğinde, başvuran her 100 adayın yalnız 5'inin atanma şansı olduğu görülür. Tüm bu veriler, fen edebiyat fakültelerine formasyon hakkı verilmesinin, havuç politikasıyla, nitelikli öğrenci kazandırmaya yönelik olduğunu ifade etmektedir. Gerekçeler inandırıcı mı? Öğretmen yetiştirmede fen edebiyat fakültelerinin rolü konusundaki tartışma yalnız bugünün konusu değildir. Öğretmen yetiştirmenin üniversite bünyesine alınması ve 1998 yapılanması, öğretmen yetiştirmeyi bütünüyle eğitim fakültelerine vermiş, bu durum fen edebiyat fakültelerine olan öğrenci tercihini olumsuz etkilemiştir. Fen edebiyat fakültelerinin bu durumu göz ardı edilemeyeceğine göre soruna mutlaka bir çözüm bulunmalıdır. Ancak çözüm gerçekçi olmalı, bir fakültedeki iyileştirilme çabaları, başka bir fakültenin gözden çıkarılmasına yol açmamalıdır. Fen edebiyat fakültelerini iyileştirmeyi hedefleyen bugünkü YÖK Yönetimi, ilköğretime öğretmen yetiştirme alanını eğitim fakültelerine, liselere öğretmen yetiştirme alanını da fen edebiyat fakültelerine bırakan bir yapılanmayı savunmaktadır. Fen edebiyat fakültesi mensuplarının da desteklediği bu görüşün iki gerekçesi bulunmaktadır: (1) Kadrolarının ve fiziki altyapılarının daha iyi olması nedeniyle fen edebiyat fakültelerinde verilen alan eğitiminin daha güçlü olduğu inancı, (2) Fen edebiyat fakültelerine giren öğrenci niteliğinin öğretmenlik hakkı verilerek iyileştirileceği varsayımı. İlk gerekçe öne sürülürken, bünyesinde ortaöğretim öğretmenliği programı olan 17 eğitim fakültesi öğrencisinin, alan derslerini aynı üniversite bünyesindeki fen edebiyat fakültesinde okudukları göz ardı edilmektedir. Dolayısıyla bu gerekçe dayanaksızdır. İkinci gerekçenin umulan amacı sağlamayacağı yukarıda verilen sayılarla ifade edildiğinden burada tekrarlanmayacaktır. Ortaöğretime öğretmen yetiştirmenin eğitim fakültelerinden alınarak fen edebiyat fakültelerine verilmesi, beklentileri karşılamayacağı gibi, eğitim fakültelerini 1980 öncesindeki eğitim enstitülerine ve 1980'li yılların eğitim yüksekokullarına dönüştürecektir. Böyle bir yapılanma, resim-müzik öğretmenliğinin güzel sanatlar fakültelerine, yabancı dil öğretmenliğinin yabancı diller yüksek okullarına aktarılmasının da yolunu açacaktır. Bu olası sonuç, öğretmen yetiştirme politikasının çökmesi anlamına gelmektedir. Türk milli eğitimi için onarılmaz yaralar açacak böyle bir sonucu kimsenin arzu edeceği düşünülemez. Öğretmen yetiştirmeyi, eğitim fakülteleri bünyesi dışına taşırmamak kaydıyla, fen edebiyat fakültelerinin öğretmen eğitimindeki rolleri arttırılabilir. Bunun birden fazla yolu bulunmaktadır. Ancak, yukarıda verilen rakamlardan görülebileceği gibi öğretmenlik mesleği, gerçekte fen edebiyat mezunlarının istihdamında en son düşünülecek çözüm olarak değerlendirilmelidir. Formasyon eğitimi kararının olası yansımaları Ortaöğretime öğretmen yetiştirmenin formasyon eğitimine indirgenmesi fen edebiyat fakültelerine uzun vadede bir katkı sağlamayacağı gibi, şu olumsuzlukları beraberinde getirecektir. * Son 10 yılda nitelikli öğrenciye ulaşmada bazı gözde fakülteleri geride bırakan eğitim fakülteleri, öğrenci açısından çekiciliğini yitireceklerdir. * Eğitim Fakültelerinde, 'eğitim bilimci' ve 'alan eğitimcisi' uzmanlık alanlarında öğretim üyesi eksikliği bulunduğundan, fen edebiyat fakültelerinde, anılan derslerin alan dışı öğretim elemanları tarafından verilmesini zorunlu kılacaktır. Dolayısıyla formasyon dersleriyle öğretmen diploması verilecek adaylar, öğretmen eğitiminin üç önemli bileşeninden biri olan 'öğretmenlik meslek bilgisi ve öğretmenlik uygulaması' yönünden gerekli donanımı kazanamayacaklardır. * Formasyon eğitimi yoluyla binlerce kişiye öğretmenlik diploması verilmesi, sosyal bir probleme dönüşen işsiz öğretmen sayısının katlanarak artmasına neden olacaktır. * Kuruluş amaçları, temel bilimlerde araştırmacı ve uzman yetiştirmek olan fen edebiyat fakülteleri, bu kararla eğitim fakültelerine alternatif fakültelere dönüşerek asıl işlevlerinden uzaklaşacaklardır. * Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen yeterlilikleri konusunda kapsamlı bir çalışmayı sonuçlandırmış ve öğretmen eğitiminde niteliği arttırmak üzere 'Anadolu Öğretmen Lisesi' projesini geliştirerek sürdürmektedir. Eğitim fakültesi dışında öğretmen eğitimi kararı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın her iki projesini anlamsızlaştıracaktır. Eğitim fakültelerinin yazgısı, öteki öğretmen yetiştirme modellerine benzetilmemelidir. Türkiye, eğitim alanında periyodik olarak yapılan TIMSS, PISA, PIRLS gibi uluslararası değerlendirmelerde hep son sıralarda yer almaktadır. Karşı karşıya gelinen bu sonucun birden fazla nedeni olmakla birlikte, eğitimin omurgasını oluşturan öğretmen faktörü, bu nedenler arasında en belirleyici olanıdır. Eğitimde yaşanan olumsuzluğu aşmak için en ekonomik önlem, eğitime nitelikli öğretmen kazandırmaktır. Türkiye, 1974'den sonraki süreçte bu alanda kötü bir deneyim yaşamış, bunun Türk eğitim sistemine etkileri son 30 yılda fazlasıyla görülmüş ve halen görülmektedir. Öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olduğu gerçeği bir yana bırakılarak lisans düzeyindeki öğretmen eğitiminin formasyon eğitimine indirgenmesi, geçmişte yapılan yanlışların tekrarlanması anlamındadır. Bu yanlıştaki ısrar, öğretmen eğitiminde son 25 yılda elde edilen kazanımları yok edeceği gibi bu politikanın olumsuz yansımaları, üniversite öncesi eğitimde de kendini hissettirecektir. Fen edebiyat fakülteleri, öğrenci tercihi bakımından içinde bulunduğu durumdan mutlaka kurtarılmalıdır. Ancak bu fakültelere daha nitelikli öğrenci kazandırmak adına, son öğretmen yetiştirme modelimiz olan eğitim fakültelerinin yazgısı, hoyratça yok edilen öteki öğretmen yetiştirme modellerine benzetilmemelidir.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-55061731263454694982010-01-08T03:44:00.000-08:002010-01-09T06:21:48.946-08:00Program : Acronis Snap Deploy v3.0.3183 for Servers<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy5ibQ_jVp4OP3jRqKSNXbbdER5ZXTKP4248KJNBQ3sz3kY_r5pm3IrxaqISoFG_LCs18psgRaNyCYxRVvyx-i1UsJNmvGodk-VRwwoQtEFvtbQTUIXoj0-2QFzD77uLazAtg3VbI6FitA/s1600-h/Acronis_Snap_Deploy.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy5ibQ_jVp4OP3jRqKSNXbbdER5ZXTKP4248KJNBQ3sz3kY_r5pm3IrxaqISoFG_LCs18psgRaNyCYxRVvyx-i1UsJNmvGodk-VRwwoQtEFvtbQTUIXoj0-2QFzD77uLazAtg3VbI6FitA/s200/Acronis_Snap_Deploy.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cfaruk%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><style><br /><!--<br /> /* Font Definitions */<br /> @font-face<br /> {font-family:Calibri;<br /> panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4;<br /> mso-font-charset:162;<br /> mso-generic-font-family:swiss;<br /> mso-font-pitch:variable;<br /> mso-font-signature:-1610611985 1073750139 0 0 159 0;}<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-parent:"";<br /> margin-top:0cm;<br /> margin-right:0cm;<br /> margin-bottom:10.0pt;<br /> margin-left:0cm;<br /> line-height:115%;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:11.0pt;<br /> font-family:Calibri;<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-bidi-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-fareast-language:EN-US;}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;<br /> mso-header-margin:35.4pt;<br /> mso-footer-margin:35.4pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> <b>Acronis Snap Deploy </b>organizasyonlara yeni gelen makinalara <b>işletim sistemlerini </b>kolay ve hızlı bir şekilde dağıtım olanağı sunan bir çözümdür. Acronis’in sahip olduğu güçlü <b>disk imajlama </b>çözümünü kullanan <b>Acronis Snap Deploy</b>, uygulamaları ve işletim sistemini içeren <b>standard </b>bir <b>disk imajı </b>oluşturur. Daha sonra oluşturulan bu imaj aynı anda <b>birden fazla </b>makinaya dağıtılarak, birçok <b>kişisel bilgisayar</b> ve <b>sunucu</b>da aynı anda <b>işletim sistemi </b>ve <b>uygulama </b>kurulumları gerçekleştirilir ve böylece tüm dağıtım işleminin süresi oldukça kısalmış olur. Acronis Snap Deploy <b>dağıtım </b>öncesi, <b>ağ ayarları</b>, etki alanı/çalışma grubu ayarları, bilgisayar isimleri, <b>kullanıcı </b>isimleri ve <b>güvenlik tanımlayıcı (SID)</b> gibi sistem ayarlarını kolayca yapılandırır. Ayrıca dağıtım sonrası da, <b>uzaktan uygulama çalıştırma</b>, dosya ve klasörleri yönetme gibi sistem bakımlarını yapmanıza olanak sağlar.</span><br /></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> </span><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5Cfaruk%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C03%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><style><br /><!--<br /> /* Font Definitions */<br /> @font-face<br /> {font-family:Calibri;<br /> panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4;<br /> mso-font-charset:162;<br /> mso-generic-font-family:swiss;<br /> mso-font-pitch:variable;<br /> mso-font-signature:-1610611985 1073750139 0 0 159 0;}<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-parent:"";<br /> margin-top:0cm;<br /> margin-right:0cm;<br /> margin-bottom:10.0pt;<br /> margin-left:0cm;<br /> line-height:115%;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:11.0pt;<br /> font-family:Calibri;<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-bidi-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-fareast-language:EN-US;}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;<br /> mso-header-margin:35.4pt;<br /> mso-footer-margin:35.4pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Bu konsole aracılığı ile,<br /></span><br /></div><ol><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> Aynı anda <b>birden fazla bilgisayara </b>işletim sistemi kurabilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><b>Software konfigürasyonu </b>yaratabilir, silebilir, değiştirebilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Mevcut <b>sistem</b>leri klonlayıp <b>imajları </b>kaydedebilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Dağıtım öncesi <b>imajların kullanılabilirliğini kontrol</b> edebilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> <b>Bootable media </b>yaratabilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> <b>Acronis PXE Server</b>’ı konfigüre edebilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"> Dağıtımı yapılmış sistemler üzerinde <b>klasör </b>ve <b>dosya </b>yaratabilir, değiştirebilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;">Dağıtımı yapılmış sistemler üzerinde uygulamaları çalıştıran görevler yaratabilirsiniz,</span></li><br /><li><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><b>Deployment </b>işleminin sonucunu izleyebilirsiniz.</span></li><br /></ol>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-51966779634669508432010-01-07T10:59:00.000-08:002010-01-09T06:09:31.115-08:002009 yılının en çok satan kitapları<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://i48.tinypic.com/2133v3k.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="http://i48.tinypic.com/2133v3k.jpg" width="200" /></a><br /></div>Veriler internetten kitap satışı yapan yerlerden alınmıştır.<br /><br /><b>www.kitapyurdu.com</b><br /><br />1- Aşk - Elif Şafak - Doğan Kitap<br /><br />2- Açlık Oyunları - Suzanne Collins - Pegasus Yayıncılık<br /><br />3- Katre- i Matem - Prof. Dr. İskender Pala - Kapı Yayınları<br /><br />4- Limon Ağacı - Sandy Tolan - Pegasus Yayıncılık<br /><br />5- Kayıp Gül - Serdar Özkan - Timaş Yayınları<br /><br />6- Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk (Özel Basım) - İskender Pala - Kapı Yayınları<br /><br />7- Ateşi Yakalamak - Suzanne Collins - Pegasus Yayıncılık<br /><br />8- Şifalı Bitkiler - Ahmet Maranki,Elmas Maranki - Mozaik Yayınları<br /><br />9- Olasılıksız - Adam Fawer - April Yayıncılık<br /><br />10- La / Sonsuzluk Hecesi - Nazan Bekiroğlu - Timaş Yayınları<br /><br /><b>www.ilknokta.com</b><br /><br />1- Aşk - Elif Şafak - Doğan Kitap<br /><br />2- Şifalı Bitkiler - Ahmet Maranki,Elmas Maranki - Mozaik Yayınları<br /><br />3- Makalat - Şems-i Tebrizi - Ataç Yayınları<br /><br />4- Cumhuriyet - Turgut Özakman - Bilgi Yayınevi<br /><br />5- Kuantum ve Kur'an - R. Şanal - Ladybirds<br /><br />6- Çivisi Çıkmış Dünya - Amin Maalouf - Yapı Kredi Yayınları<br /><br />7- Şafak Vakti - Stephenie Meyer - Epsilon Yayınevi<br /><br />8- Kayıp Sembol - Dan Brown - Altın Kitaplar<br /><br />9- Umut - Ayşe Kulin - Everest Yayınları<br /><br />10- Yalancı Tanıklar Kahvesi - Vedat Türkali - Turkuvaz Kitaplığı<br /><br /><b>www.idefix.com</b><br /><br />1- Aşk - Elif Şafak - Doğan Kitap<br /><br />2- Otostopçunun Galaksi Rehberi Beşibiryerde Ciltli - Douglas Adams - Kabalcı Yayınevi<br /><br />3- Bütün Hikayeleri (Toplu Cilt) - Edgar Allan Poe - İthaki Yayınları<br /><br />4- İllallah! / Ajanda 2010 - Kolektif - Metis Yayıncılık<br /><br />5- Çivisi Çıkmış Dünya - Amin Maalouf - Yapı Kredi Yayınları<br /><br />6- Yabancı - Albert Camus - Can Yayınları<br /><br />7- Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar - İletişim Yayınları<br /><br />8- Cumhuriyet - Turgut Özakman - Bilgi Yayınevi<br /><br />9- Bab-ı Esrar - Ahmet Ümit - Doğan Kitap<br /><br />10- Türkan - Ayşe Kulin - Everest Yayınlarıby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-50399771106209813812010-01-07T05:35:00.000-08:002010-01-09T06:12:40.965-08:00Avatar: James Cameron'un dönüşü<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOE3pG_OrF_ti9yqunrhXzq28b3cgQ91IKFAwQmE1sYRaID8hgWV9-DntGpAyHcwaiR167pzi4YRTP7qByAUOLsDRPiZLFjIHF97ZhWcxWUbKzkiaaOaj3UQvWvEVBmiViCuQjHrufMylI/s1600-h/avatar.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 136px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOE3pG_OrF_ti9yqunrhXzq28b3cgQ91IKFAwQmE1sYRaID8hgWV9-DntGpAyHcwaiR167pzi4YRTP7qByAUOLsDRPiZLFjIHF97ZhWcxWUbKzkiaaOaj3UQvWvEVBmiViCuQjHrufMylI/s200/avatar.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423986080262740466" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Yönetmen: James Cameron<br />Yazar: James Cameron<br />Oyuncular: Sam Worthington, Zoe Saldana, Sigourney Weaver<br />Tür: Aksiyon|Macera|Bilim Kurgu<br />Yapım yılı: 2009<br />Süre: 162 dk.<br />Ülke: ABD|İngiltere<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 8.7/10<br />Umut'un Puanı: 8.5/10<br />Çavlan'ın Puanı: 8.6/10<br /><br />Avatar'ın fragmanını izlediğimde aklımda şöyle bir izlenim oluşmuştu:<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP9v-8Bru-9nzMjUizVMXm_-oTaHkj5mnhmL5LkRWzX3UAYilyYn_2xtMB8oGjr9YU1MDBm8L9zzawA3GHPUsRDtz0gCEJVdSf-RZnA_l3A6RtJ1hPUawtqz8B11dfdE0qyxeN_Lf36uQm/s1600-h/avatar-cameron.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP9v-8Bru-9nzMjUizVMXm_-oTaHkj5mnhmL5LkRWzX3UAYilyYn_2xtMB8oGjr9YU1MDBm8L9zzawA3GHPUsRDtz0gCEJVdSf-RZnA_l3A6RtJ1hPUawtqz8B11dfdE0qyxeN_Lf36uQm/s400/avatar-cameron.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423977959541719858" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 225px;" border="0" /></a><i><br />- Döverim ben bunu ama...<br /></i><i>- Allahını seveyim otur yerine!<br /><br /></i></span></span><div style="text-align: justify;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Şirinlerin radyasyon yemiş hali gibi gözüken garip mavi yaratıklar, fragmanın ilk yarısında nedeni belirsiz bir şekilde yeşilliklerin içinde mutlu şekilde sağa sola koşuyor, yine onlar gibi garip yaratıklara biniyor, tavus kuşlarının kur yapmasına benzer şekilde birbirlerine bağırıyor, kendi başına spor dalı olabilecek garip aktivitelerde bulunuyorlardı. Bu kısmıyla daha çok hippilerin gereksizliğine ve uyuşturucunun zararlarına dair alternatif bir belgesel tanıtımı olma yolunda giderken, fragmanın diğer yarısında bu mavi şeylerin sinirlendiğini görüyorduk. Bu değişimin nedeni, olay örgüsü gibi şeyler önemsizdi çünkü verilmedik istenen temelde "dünyanın en spastik ve düşünülmedik yaratıklarını tasarladık" mesajıydı. Ondan sonra ikinci bir Van Helsing vakası olarak tarihe geçeceğini düşündüğüm bu filmi unuttum gitti. (Eğer aksiyon olduğu sürece her türlü şeyi izlerim diyorsanız, Van Helsing'i izledikten sonra uzun bir süre aksiyondan uzak kalmak isteyebilirsiniz, çünkü muhtemelen hayatınızın geri kalanında beyninizde oluşan kalıcı hasardan dolayı günde 5 kez sara atağı geçiriyor olacaksınız ve herhangi hareketli bir şeye tahammülünüz kalmayacak. Hatta filmi iki kere falan izlerseniz Issız Adam'dan bile hoşlanacak seviyeye gelebilirsiniz.)</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkZ9G3TucI2NMgt7U8i7cedTpzdF3EV5sfbwZm0XSUQH0W6L66cnxoqzbTD4YEXS5yAmagdl-4L2Q6qqt9GS6-q7HOvqUrEtzNlj38ujwBwrcw3DccP4M6TKeFcO3Q29hMFAuhYalB3Llf/s1600-h/avatar_movie_based_ubisoft_game_concept_art_1.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkZ9G3TucI2NMgt7U8i7cedTpzdF3EV5sfbwZm0XSUQH0W6L66cnxoqzbTD4YEXS5yAmagdl-4L2Q6qqt9GS6-q7HOvqUrEtzNlj38ujwBwrcw3DccP4M6TKeFcO3Q29hMFAuhYalB3Llf/s400/avatar_movie_based_ubisoft_game_concept_art_1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423979597711996530" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 250px;" border="0" /></a></span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Bir süre sonra, Avatar'ın başarısı, yapım süreci, 3D olması vs. hakkında söylenen (ve umrumda olmayan) şeyler herkes arasında yayılmaya başladı, ben de bu sırada hiç ilgilenmediğim bu filmin yönetmen ve yazarının James Cameron olduğunu duydum. Tabii ki James Cameron'un bunamış olduğuna kanaat getirdim. Karanlık ve gerçekçi dünyaları/karakterleri seven Cameron'un, Terminator 2 ve Aliens'tan (ki ikisini de çok severim) uzun süre sonra gelen ilk bilim kurgu filminde görmeyi beklediğim en son şey, aniden "Bu bir sevgi hikayesi!" diye bağırarak birbirlerini parmaklamaya başlamalarından korktuğum mavi ve cinsiyeti belirsiz yaratıklardı. Her şeye rağmen, yönetmeni öğrendikten sonra bu filmi görmem gerekiyordu.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">İlginçtir, her ne kadar klişelerle ve bir sürü mavi yaratıkla dolu olsa da, Avatar gayet sağlam olmuş. James bunamamış yani, deli bir film çekmiş. Esasında bu film, popüler olan şeylerin neden popüler olduğuna dair çok iyi fikir veriyor; klişelerin çoğu, seyircilerin farkında olmadan taşıdığı pek çok beklentiyi o kadar iyi karşılıyor ki, film boyunca bunlar üzerine düşünmek yerine tamamen perdeye takılıp kalıyorsunuz. Hikayenin kağıt üstünde ne kadar sıradan veya gerçek dışı olduğu sizi ilgilendirmiyor, çünkü anlatım dehşet bir kabiliyetle şekillendirilmiş. İşin ilginci, sizi o deneyimden koparacak bir abartı replik geldiğinde, sizin düşüncenizi filmdeki karakterlerden biri ifade ediyor ve sizi geri filmin içine çekiyor. Avatar'ın her an tansiyonu ayarlayabilme becerisi ve detaylara gösterdiği önem, bu filmin sadece uçan kaçan mavi yaratıklar ve gözünde 5 kiloluk gözlükle ekrana bakmak için can atan birkaç fanatikten daha etkili olmuş başarısında bence. (Yeri gelmişken, Van Helsing'den tiksindiğimi söylemiş miydim?)</span></span><br /><br /></div><div class="restofpost"><div style="text-align: justify;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlFenDfo4MHYv6kpG84GTVgVpKfNCYSXjfNqh2l9O7ZluBb9abHz46FKgq1WksuULzl2hTwS_ghhn2heNOehpsPatdOkcIzHYbgrsKFO1iP9J_aaok-qZymr4DgsGRf4Cby2IdpSBaFklG/s1600-h/download-Avatar-Movie-wallpaper-3.png"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlFenDfo4MHYv6kpG84GTVgVpKfNCYSXjfNqh2l9O7ZluBb9abHz46FKgq1WksuULzl2hTwS_ghhn2heNOehpsPatdOkcIzHYbgrsKFO1iP9J_aaok-qZymr4DgsGRf4Cby2IdpSBaFklG/s400/download-Avatar-Movie-wallpaper-3.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423978410911450050" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 285px;" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj12bF2jrLQRMHkuylNs2YuIgptPp23D9jsepyF2hGZqw8fW4pknJlSpA2l6hHIuPG8L_s5XtmzHm8HdUvANHI4VhR0iTvXvtKwCZr_86Y16Dx_PftIsHdt4hSDKd3LsalDa8VUqLOjf4MH/s1600-h/avatar-movie-picture-4.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj12bF2jrLQRMHkuylNs2YuIgptPp23D9jsepyF2hGZqw8fW4pknJlSpA2l6hHIuPG8L_s5XtmzHm8HdUvANHI4VhR0iTvXvtKwCZr_86Y16Dx_PftIsHdt4hSDKd3LsalDa8VUqLOjf4MH/s400/avatar-movie-picture-4.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423981011661588786" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 225px;" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8IgHAX4bB7Z4IxIH4A31m3KwX_YS6xEbbrq2iR6T7nhIoJAyK0v8Y4I7FVd603KReikY3ALlcLeKQ0ORhcTgl8gnrQG5Cm5OcQ4VKeUsG00OCFPUuuVayBAgyXg1tzyYz1kpmYQYIXVKP/s1600-h/090821-avatar-hmed.hlarge.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8IgHAX4bB7Z4IxIH4A31m3KwX_YS6xEbbrq2iR6T7nhIoJAyK0v8Y4I7FVd603KReikY3ALlcLeKQ0ORhcTgl8gnrQG5Cm5OcQ4VKeUsG00OCFPUuuVayBAgyXg1tzyYz1kpmYQYIXVKP/s400/090821-avatar-hmed.hlarge.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423981003854240802" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 167px;" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Filmin konusunu bilmeyen kalmamıştır ama özet geçeyim, bir tane yürüyemeyen eski askerimiz var, bu eleman kendi isteğiyle abisinin içinde öldüğü çok tehlikeli bir gezegen olan Pandora'ya geliyor kiralık asker olarak. Amacı da abisinin yerini almak, şöyle ki; abisinin yönettiği avatarı (insan DNA'sı ve Pandora yerlisi DNA'sının kombinasyonundan türetilmiş olan ve uzaktan zihninizle içine girip yönetebildiğiniz vücut) bizimki ikiz olduğundan dolayı kullanabilecektir, bu da orada mineral çıkarıp parayı vurmaya endekslenmiş şirket için mali masrafları kısmak için güzel bir fırsattır (Zira her avatar, DNA yapısından dolayı sadece bir kişiye özeldir ve başkası tarafından yönetilemez).</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNrzljAISsgvUL9e-nZAnRZD9Y7rbVlI5mzgYoimSiUu5g6Rfe4Zztxv_lXKVBPDJU1MCs9oI253f7qjE6J3z6cYGAMzq6rm3FkKD1a9LyRU3iHyhro2Ln6jtqkFH0uADHImJVm5lVNZwR/s1600-h/Avatar-Movie-wallpaper-background-2.png"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNrzljAISsgvUL9e-nZAnRZD9Y7rbVlI5mzgYoimSiUu5g6Rfe4Zztxv_lXKVBPDJU1MCs9oI253f7qjE6J3z6cYGAMzq6rm3FkKD1a9LyRU3iHyhro2Ln6jtqkFH0uADHImJVm5lVNZwR/s400/Avatar-Movie-wallpaper-background-2.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423978408320308514" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 285px;" border="0" /></a></span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Avatar'ın başında askerimizin bacaklarının yokluğu vurgulanarak, çılgın bir maceraya atladığı vurgulanıyor, gerek etrafındaki insanların ona tepkisiyle, gerek karakterimize dair iç seslerle. Komutanı buraya gelmeden önce bir sürü zorlu görev yaptığını, fakat suratındaki yara izinin buradaki ilk gününde meydana geldiğini söyleyerek, kendisine "zor işlere giriştin oğlum, ama pek de bir cesursun, breh breh!" yapıyor. (Gerçi aynı komutanın sonradan Pandora'nın okla mızrakla gelen yerlilerine hayvan gibi teknolojik imkanlarla saldırırken, karşı tarafla taşak geçtiğini de görüyoruz, "e yani bu muydu tehlikeli Pandora" diye merak etmekten alıkoyamıyoruz kendimizi) Komutanımız, şirketin kazıp almak istediği minerallerin üzerinde evleri olan yerlilerin arasına sızıp bilgi getirmesi karşılığında, bacaklarını geri kazandıracak bir ameliyatı karşılayacağını söylüyor askerimize. O da avatarıyla atılıyor bu maceraya. Genel olarak filmin bir bölümü askerimizin avatarına girmesinin sağlandığı bilimsel ünite ve ekip etrafında geçiyor, diğer bölümü ise avatarın içindeyken yerliler arasında yaşadığı zamanı anlatıyor. Tabii bu bölümler arasında sürekli gidip geliyoruz ve askerimizin zamanla değişen duygularına gün sonunda kaydettiği özel günlük videosuyla da tanık oluyoruz. Fark ettiğiniz ya da etmediğiniz üzere, her James Cameron filminde olduğu gibi bunda da teknolojik anlamda gelişmiş imkanlara sahip olan, yapısı gereği ticari düşünceyi merkeze koyan bir şirket, askerler, şirkete bağlı ama nispeten farklı <span style="font-style: italic;">agenda</span>lara ya da görüşlere sahip bilimadamları var.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiD2DvwdYM7Zvu8Sky8DPZcXsdwE27CMPxAiRzkKHmXLO5VjhnT3AeOUEIBLbcqZwi2hNwOGsQmSKEaB6dMfSap8FZ9k8SC8qTyLJa1_eyhnW5_dSdg_075WUSm8KAh9x_UoI95X0bIVc30/s1600-h/avatar-movie-2.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiD2DvwdYM7Zvu8Sky8DPZcXsdwE27CMPxAiRzkKHmXLO5VjhnT3AeOUEIBLbcqZwi2hNwOGsQmSKEaB6dMfSap8FZ9k8SC8qTyLJa1_eyhnW5_dSdg_075WUSm8KAh9x_UoI95X0bIVc30/s400/avatar-movie-2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423977953762190706" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 202px;" border="0" /></a></span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0yN6tSVbDf6nJLoUIZumn42BU4mGEkjWY64tTZ_ZmnqR_g5Ge-sqjOSUWILYfttvpuuCUA4wx6j0TU-KUebn7f0egF_g7uf4pO8xjXBdAgOr-I83uf_D8rIQZVcv0ukyGPLPzhH6ysg-6/s1600-h/avatar-picture.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0yN6tSVbDf6nJLoUIZumn42BU4mGEkjWY64tTZ_ZmnqR_g5Ge-sqjOSUWILYfttvpuuCUA4wx6j0TU-KUebn7f0egF_g7uf4pO8xjXBdAgOr-I83uf_D8rIQZVcv0ukyGPLPzhH6ysg-6/s400/avatar-picture.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423977950703007058" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 225px;" border="0" /></a></span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ2VsGHBsdUgZvQKqD2wG0CMrxhZ-AtIRfBJ4y18i9IrL6oau9agVqoAu3Hl3cks4VfRo8VmaWd3sgBcZbEHV6IfsnPBYitnpm1xcuvnWDzOqFayKIlddVqmoetqoJLK8AQc4OW2vXSDsd/s1600-h/Avatar+movie+toy+images+comic-con+2009+-+Mattel+booth+%281%29.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ2VsGHBsdUgZvQKqD2wG0CMrxhZ-AtIRfBJ4y18i9IrL6oau9agVqoAu3Hl3cks4VfRo8VmaWd3sgBcZbEHV6IfsnPBYitnpm1xcuvnWDzOqFayKIlddVqmoetqoJLK8AQc4OW2vXSDsd/s400/Avatar+movie+toy+images+comic-con+2009+-+Mattel+booth+%281%29.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423979585454270098" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 267px;" border="0" /></a></span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><i>Araç tasarımları, yine James Cameron'un yönettiği Aliens'a (Alien 2) aldı götürdü beni.</i></span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Filmin fragmanını izlediğimde aklıma gelen şeylerden biri de, "ahh yine LOTR benzeri bir fantezi dünyası" düşüncesi olmuştu. Açıkcası LOTR'la ilgili bir sorunum yok fakat halihazırda bir LOTR var zaten (3 kitap ve 3 ayrı film olmak üzere) ve içerik olarak çok farklı bir şey olmadığı takdirde, farklı bir lisanda konuşuyormuş gibi yapan garip aktörler, ejderha veya onlara benzeyen garip yaratıkların orada burada uçuşması, epik müzikler eşliğinde bilgisayar yardımıyla oluşturulmuş kalabalık orduların hiç umrumda olmayan destansı savaşlara girişmeleri falan beni pek de cezbetmiyor. Evet, bravo Tolkien'e, oturup baştan bir dil yaratarak <span style="font-style: italic;">geek</span>'liğin tanımını yapmış ama aynı şeyi (hele ki anlamadığım bir dil esprisini) ikinci, üçüncü, beşinci, onsekizinci bir filmde tekrar izlemek filme ilgimi artıran bir şey değil. Fantezi türünden daha fantastik şeyler beklemek de doğal olsa gerek.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Gel gelelim, Avatar söz konusu olunca, James Cameron'un dokunuşu filmi fanteziden alıp bilim kurguya daha yakın kılmış, gayet de güzel olmuş. Yani fragman için düşündüğüm şeylerin bir kısmı doğru da olsa (garip dilde konuşan varlıklar, ejderhamsı uçan şeyler), bunların daha önce onlarca kez tüketilmiş olduğuna takılmıyorsunuz izlerken. Bir tarafta gezegenin bir köşesine yerleşmiş olan insan birliği var, askeri bir üs kurmuşlar ve açıklanamaz fantastik öğeler görmüyoruz. İndikleri bu dünyada, yerlilerin son derece ilkel bilimsel imkanlara rağmen, gezegenin kendine has özelliklerinden farklı şekillerde yararlandıklarını keşfetmişler ve normal bir filmde olsa "fantastik" denilip geçilebilecek her şeyin bilimsel açıklamasını bulmaya çalışıyorlar. Bu da insanı biraz daha o evrene bağlıyor. Birdenbire beyazlar içinde bir büyücü çıkıp kafasına göre olup biteni değiştiremiyor. (Gerçi film tamamen bilim kurgu da diyemem, özellikle filmin sonu nasıl olduğu tam açıklanmayan fantastik bir olaya bağlanarak bitiyor, sanırım temponun ve hikayenin gerektirdiği bu diye düşünülmüş) Ayrıca, bilim ekibinin başında Sigourney Weaver var. Bu bile tek başına filmi görmek için yeterli. Savaş sahnelerindeki koreografiler de James Cameron tadı taşıyor yine, karanlık bir havası bir tadı var her şeyin (3D gözlüğü kastetmiyorum tabii ki, hehe), abartı olan yerde "ohaaa iyice abarttılar" dedirtmeden, o anın büyüsünü bozmadan, insanı her saniye tetikte ve heyecan içinde tutarak izlettiriyor film kendini. Her karakterin başına her an her şey gelebilir diye düşünmeye başlıyorsunuz kısa süre sonra. Açıkcası James Cameron'un tarzını özlemişim, aralarda alien falan çıkmasını bile dilediğim oldu, o derece çocuklaştım evet.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Bu arada yaratıkların animasyonunda ilginç <span style="font-style: italic;">motion capturing</span> teknikleri kullanılmış ki, sırf buna dair sahne arkası görüntüleri yayınlamışlar o süreci anlatan. Böyle şeylerin Türk izleyicisi için pek önemi yoktur, ota boka "klişe" demeyi bilen çoğu kişi, orada bir tane "efekt" düğmesi olduğunu, gerekli bütçe olduğu ve bu düğme yeterince çevrildiği takdirde filmin giderek daha güzel gözüktüğünü sanıp, bu konuyu fazlasıyla küçümserler. Oysa ki, gerçekçi olarak modellenmiş karakterlerle izleyicinin (en azından benim) ilk defa bu derece yüksek seviyede empati kurabilmesinin altında inanılmaz bir çaba/yaratıcılık/planlama kombinasyonu yatıyor.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg25-70LOWX0LNpJuQRv-5ZTPhARwVw4yccg5UHEhoBdGpMGIph52KiPzaN2MG22RmQQNc2dxLXU-EC6DsiBWcQ8KGn5XSaYFFmaf-6LRq-mQ_P79yjyjvOqPMhcvPgE9G61HSRyNvA118o/s1600-h/avatar-movie-picture-2.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg25-70LOWX0LNpJuQRv-5ZTPhARwVw4yccg5UHEhoBdGpMGIph52KiPzaN2MG22RmQQNc2dxLXU-EC6DsiBWcQ8KGn5XSaYFFmaf-6LRq-mQ_P79yjyjvOqPMhcvPgE9G61HSRyNvA118o/s400/avatar-movie-picture-2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423981010849681650" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 369px;" border="0" /></a></span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">"Hangi 3D sistemde izlemeli" konusuna dair yazacak bir şeyim yok açıkcası. Çavlan'la imax olmayan bir sistemde izledik ama perdenin 3D'ye uygun olmamasından dolayı olsa gerek, görüntü karanlıktı gözlüklerle izlendiğinde. Adamakıllı bir yerde bir daha izlemek isterim ama bu filmi. (Ankara'da neresi güzel gösteriyor, bileniniz varsa önerilerini beklerim) Kısacası şu sistemde bu şekilde izleyin kısmı şu an beni aşıyor.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Özetle, aksiyon/fantezi/bilim kurgu gibi türlere özel bir gareziniz yoksa ve James Cameron'un önceki filmlerinde gördükleriniz hoşunuza gittiyse (en azından Titanic dışındakileri), gidin görün. Lakin çok <span style="font-style: italic;">twist</span>li bir senaryo bekliyorsanız, film izlemekten bulmaca çözerken aldığınız hazzı bekliyorsanız, Issız Adam favori filminizse ya da <span style="font-style: italic;">teletubbies</span>'i şirinlerden daha çok seviyorsanız bu filmi görmemeyi tercih edebilirsiniz.</span></span><br /></div><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5ds8rPxm-oqpPd_mhmPmZ6NSvT_sWkENGJg7EITTT7AnfeZSZWuxIiguFYAeYUYnWrNSz-WrftjCWYmAHCHQuTl3h0gdqrIOLlY0R9Rtxo2HIDVHxBLImNHLkNIX2jxVkQ4bQr8R2ates/s1600-h/facehugger-in-avatar.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5ds8rPxm-oqpPd_mhmPmZ6NSvT_sWkENGJg7EITTT7AnfeZSZWuxIiguFYAeYUYnWrNSz-WrftjCWYmAHCHQuTl3h0gdqrIOLlY0R9Rtxo2HIDVHxBLImNHLkNIX2jxVkQ4bQr8R2ates/s400/facehugger-in-avatar.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423981021685422882" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 266px;" border="0" /></a><i><br />Son bir not olarak, Avatar'dan alınmış bu görüntüde Michelle Rodriguez'in arkasında bir </i>facehugger<i> (Aliens filmindeki küçük yaratıklardan) mı var, bana mı öyle geliyor? </i></span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-63089225124733794312010-01-07T04:25:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.376-08:00İsteyen Her Öğrenciye Burs İmkanı...Başbakan Erdoğan, '5 yılda 5 bin öğrenci' projesi kapsamında master için yurtdışına gönderilecek öğrencilere tavsiyelerde bulundu.<br />Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kırşehir'de, Batman'da, Yozgat'ta, Kırklareli'nde, Mardin'de, Şırnak'ta, Hakkari'deki üniversitelerin, bu şehirlerin umudu, vizyonu haline geldiğini belirterek, ''Bu üniversitelerimizde inanıyorum ki oralarda barışın tohumları atılıyor, inanıyorum ki ekonomik hareketlenmenin tohumları atılıyor. Belki bugün değil ama en geç yarın bunlar gerçekleşecek'' dedi. Başbakan Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığının ''Beş Yılda Beş Bin Öğrenci Projesi'' kapsamında lisans üstü eğitim için yurt dışına gönderilecek öğrenciler bilgilendirme toplantısına katıldı. Erdoğan, yaptığı konuşmada, 41 öğrencinin daha dünyanın en iyi üniversitelerine uğurladıklarını belirterek, Türkiye'de 94'ü devlet, 45'i vakıf olmak üzere toplam 139 üniversite bulunduğunu söyledi. Erdoğan, bunların 63'ünün kendi dönemlerinde açıldığını hatırlatarak, artık üniversitesi olmayan il kalmadığını ifade etti. Bu nedenle göçü de büyük ölçüde önlediklerini anlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Yani eğitim sebebiyle yüksek öğrenim için değişik illere göç eden insanımızı, gencimizi kendi ilindeki üniversiteleri seçme imkanını getirmiş oluyoruz. Türkiye'nin 81 vilayetini ziyaret eden bir Başbakan olarak konuşuyorum; en az gittiğim ile 3 kez gittim, sorunları yerinde inceleme fırsatını yakaladım. Anadolu'daki, Trakya'daki bu yeni üniversitelerimiz çok hızlı bir şekilde gelişiyor, ilerliyor, modern eğitim imkanlarına kavuşuyor. Kırşehir'de, Batman'da, Yozgat'ta, Kırklareli'nde, Mardin'de, Şırnak'ta Hakkari'de üniversitelerimiz bu şehirlerimizin umudu, vizyonu haline geldi. Bu üniversitelerimizde, inanıyorum ki, oralarda barışın tohumları atılıyor; inanıyorum ki, ekonomik hareketlenmenin tohumları atılıyor. Belki bugün değil ama en geç yarın bunlar gerçekleşecek. Bu noktada umutlarım kesinlikle sonsuzdur. Bizim şu anda zaten dünya ile rekabet edebilecek üniversitelerimiz var. Ben inanıyorum ki, yakın bir zamanda Türkiye'nin üniversiteleri dünya ile rekabet etmekle kalmayacak, bu rekabette adım adım öne geçecektir. Çünkü sizler varsınız. Çünkü sizler gibi nice öğrencilerimiz var. Çünkü bizim genç, dinamik, zeki bir genç neslimiz var. Bu üniversiteler bizim eğitim, bilim, kültür ve sanat hayatımız sizlerin sayesinde daha ileri atılımlar yapacaklar.'' ''İÇİNE KAPALI BİR SÜREÇ YAŞADIK' ''İlim, Çin'de de olsa alınız'' sözünü anımsatan Başbakan Erdoğan, ''İlim dünyanın en uzak bir ucunda bilgi ve bilim olsa, onu almak bizim medeniyetimizin de gereğidir'' dedi. Erdoğan, şöyle konuştu: ''Ama biz uzun zaman içine kapalı bir süreci yaşadık bilimde, dışa açılamadık ve dışarıyı da içeriye sokmadık. Dikkat ediniz, 7 yılda 63 yeni üniversiteyi Türkiye'ye kazandırırken, buna itiraz edenler oldu. İşte bu, içe kapanmanın, maalesef, neticeleriydi. 'Binayı, personeli, öğretim görevlisini nereden bulacaksınız' dediler. Biz, her zaman şunu söyledik; 'kaynak Türkiye'dir' dedik. İşte öğretim üyelerimiz burada ama yatırım yaparsan öğretim üyesi olur. Yatırım yapmazsan, öğretim üyesi olmadığı gibi elindekileri de kaybedersin. Çünkü ölüm hak. Bir gün gelecek hocalarımız da tek tek nasıl ölüyorsa, onlar da ölecekler ama yerine yetiştirdiklerimiz var mıydı? Yoktu. İşte biz bu eksiği gideriyoruz. Ve güçlü bir ekonomiyi tamamen Türkiye'ni kaynaklarıyla inşa ediyoruz.'' ''UCUZ YATIRIM'' ''Bilime yapılan yatırım, pahalı değildir, en ucuz yatırım, bilime yapılan yatırımdır. İşte biz bunu yaptık'' diyen Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin geleceğini de genç nesile yatırım yaparak inşa etmeyi sürdürdüklerini söyledi. Üç, beş yılı değil, gelecek 20, 30, 50 yılı planlayarak bu yolculuğu sürdürdüklerini anlatan Başbakan Erdoğan, ''Geleceği bu günden tasarlayamazsak, yarınlarımız, gelecek kuşaklar bizi lanet ile anacaktır'' dedi. Erdoğan, şöyle konuştu: ''Şu anda, YÖK'ün bu alanda attığı adımlar var. Master, master öncesi, doktora, doktora öncesi, sonrası öğrenciler için attığı adımlar var. 250 civarında öğrenci YÖK tarafından gönderildi. Aynı şekilde TÜBİTAK'ın yaptığı çalışmalar var. Türkiye'nin tüm üniversitelerinde adım adım sorunları gideriyoruz, ihtiyaçları karşılıyoruz. Üniversiteleri şehirlerimizin umudu haline dönüştürüyoruz. Bizim şanlı bir tarihimiz var, muhteşem bir geçmişimiz var. hiçbir millete nasip olmayacak bir medeniyet tasavvurumuz var, bir kültür birikimimiz var ama geçmişle sadece övünmek bize bir şey kazandırmıyor. Geçmişin hülyasına takılıp kalamayız. Geçmişteki başarılarımızla yetinemeyiz. Geçmişimizi hiç unutmamak, ondan dersler çıkarmak, tarihi birikim ve tecrübeyi aklımızda tutmak, bizim için önemli bir zenginliktir. Biz geçmişin birikimi üzerine, geleceği tasarlamak, daha ilerilere ulaşmak için gayret göstermek zorundayız. Oradan aldığımız tecrübeyi geleceğe taşımak, oradan aldığımız ilham ve azimle geleceği şekillendirmek zorundayız. Onun için hep geleceğe bakacağız. Bugün yeni üniversite kurulmasına karşı çıkanlar, yarın inanıyorum ki oradan yetişmiş son derece donanımlı öğrenciler karşısında inanın mahcup olacaklardır. Türkiye çok hızlı bir şekilde büyüyor. Bunu Ankara'da, Türkiye'de kalırsak göremeyiz ama dünyayı gezip dolaştıkça Türkiye'nin ne denli hızlı büyüdüğünü o zaman çok daha iyi hissediyorsunuz. Türkiye, ekonomisiyle, dış politikasıyla, sosyal güvenlikleriyle büyüyor. 7 yıl önce dünyanın 26. büyük ekonomisiydik, bugün 17. büyük ekonomisi haline geldik, Avrupa'nın 6. büyük ekonomisiyiz. 7 yıl önce milli gelirimiz, 230 milyar dolardı. Henüz bu yılın ki belli olmadı ama 2008 yılı sonu itibarıyla 742 milyar dolara ulaştı. Küresel kriz sebebiyle bu yıl bir düşüşümüz olacak. 7 yıl önce 36 milyar dolar ihracatımız vardı, küresel krize rağmen şu anda geldiğimiz nokta, yaklaşık 102 milyar dolar bu yılın ihracatı... Yedi yıl önce ekonomik krizlerle, siyasi krizlerle çalkalanan bir Türkiye vardı bugün BM Güvenlik Konseyi'nin üyesi, AB ile katılım müzakerelerini yürüten, Medeniyetler İttifakına eş başkanlık yapan, bölgesel meselelere ağırlığını koyan, G-20 üyesi bir Türkiye var. Yarın çok daha iyi olacak. Türkiye gelecekte bugünkünden daha ileri bir noktaya gelecek. işte geleceğin o muhteşem Türkiye'sinin donanımlı gençlerini bugünden hazırlamak zorundayız, yarın geç olmasın. Eğitimde her türlü imkanı seferber etmek, en kaliteli eğitim zeminine kavuşmak, Büyük Türkiye'nin çalışkan evlatlarını bugünden yetiştirmek zorundayız. Geniş ufuklu bakıyoruz. Umutla, vizyonla bakıyoruz. Bir vizyon koymak zorundayız. 2010 yılı da, sonraki yıllar da Türkiye için milletimiz için başarılarla dolu parlak yıllar olacak. Bütün karamsarlara inat, bütün kötümserlere inat, tüm felaket tellallarına inat, ben Türkiye'yi aydınlık yarınların beklediğine inanıyor, bu azimle gayret gösteriyoruz.'' EĞİTİMDE ATILAN ADIMLAR Eğitim alanında cumhuriyet tarihini rekorlarını kırdıklarını, her türlü imkanı seferber ettiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, 142 bin 600 yeni dersliğin son 7 yılda inşa edildiğini, 734 bin 784 bilgisayarı okullara kazandırdıklarını söyledi. Sekiz derslik ve üzeri tüm okullara, 29 bin 428 bilişim teknolojisi sınıfı kurulduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, şu anda bilişim sınıfı oranın yüzde 95 civarında olduğunu dile getirdi. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu'nun neresine gidilirse gidilsin, artık ''çocukların para istemediğini anlatan Başbakan Erdoğan, ''İstedikleri ne biliyor musunuz? Bilgisayar istiyorlar. 'Tayyip Amca, bana bir laptop verir misin' diyor. Buraya geldik. İşin güzelliği burada'' dedi. Eğitimin altyapısını en güzel şekilde inşa etmek için şartları zorladıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, özürlüler, kızlar ve yoksulların eğitim imkanından mahrum kalmaması için her türlü maddi ve manevi desteği verdiklerini belirterek, zengin fakir ayrımı yapılmadan ilk ve orta öğretimde kitapları ücretsiz dağıtıldığını anımsattı. Öğrencilere verilen burs ve kredilere ilişkin bilgiler de veren Başbakan Erdoğan, bu konuda kesin talimat verdiğini, isteyen her öğrenciye burs ve kredi verildiğini hatırlattı. Burs ve kredi alan öğrenci sayısının şu anda yaklaşık 1 buçuk milyon olduğunu anlatan Erdoğan, 2002'de burs ve kredi olarak ödenen paranın 45 TL olduğunu, bu ay yapılan son zamla birlikte üniversite öğrencilerine ödene rakamın 200 TL olduğunu bildirdi. Yedi yılda bu miktarı tam yüzde 344 artırdıklarını belirten Erdoğan, yapılan yurt binaları konusunda da bilgi verdi. Gelecek 20 yılda ülkenin ihtiyaç duyacağı insan gücü alanlarını tespit ettiklerini belirten Erdoğan, bu nedenle adımlar atmak için bu projeyi başlattıklarını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye'yi dünyanın bir eğitim üssü, bir eğitim merkezi yapmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz'' dedi Başbakan Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Şura Salonu'nda düzenlenen, MEB ''5 Yılda 5000 Öğrenci Projesi'' kapsamında lisansüstü eğitim için yurt dışına gönderilecek öğrencileri bilgilendirme toplantısında bir konuşma yaptı. Erdoğan, yaptığı konuşmada, proje kapsamında dil ve edebiyat, temel bilimler ve mühendislik, sağlık bilimler, sosyal bilimler, uygulamalı sosyal bilimler, ziraat ve ormancılık alanlarının 381 alt alanında öğrencilerin eğitim almalarını öngördüklerini ifade etti. 2007 yılı başından itibaren bu alanları esas alarak yurt dışında doktora ve yüksek lisans eğitimleri alabilmeleri için öğrenci göndermeye başlanıldığını hatırlatan Erdoğan, hali hazırda 1408 öğrencinin bu proje kapsamında yurt dışında burslu statüde lisans üstü öğrenim gördüğünü bildirdi. Bugün atılan adımla da 2009 yılında seçilen 941 öğrenciyi yurt dışına uğurladıklarını belirten Erdoğan, çalışmaların devam ettiğini ve açığı kapatmak için 2010 yılında 1000-1500 öğrenci için duyuru yapma hazırlıklarının sürdürüldüğünü söyledi. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Hiç çekincemiz yok, hiç tereddütümüz yok. Yeter ki bu ülkenin gençleri okusun. Biz bunu istiyoruz. Biz bunu yakalayamadık, biz bundan istifade edemedik. Ama istiyoruz ki yeni nesil, yeni kuşak bunlardan istifade etsin. Yeter ki bu ülkenin zeki öğrencileri en iyi okullarında okusun, en kaliteli eğitimi alsın. Gittiğimiz ülkelerde o ülkenin liderleriyle bunları konuşuyoruz. Tabii, onlar da, 'Ne demek. Kapılarımız açık' diyorlar. Bu adımları atıyoruz. Yeter ki bugünde Türkiye'nin geleceğine hazırlık yapılsın. Biz hiçbir imkandan kaçınmadık. Bundan sonra da kaçınmayacağız. Türkiye'yi dünyanın bir eğitim üssü, bir eğitim merkezi yapmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Gazi Mustafa Kemal bunu 1920'li yıllarda fark etmişti. Yurt dışına ilk öğrenci gönderme kararı bizzat Gazi Mustafa Kemal'in verdiği talimatla 1929 yılında çıkarılan kanunla verilmiştir. Yeni Türkiye'nin fabrikaları, demir yolları, kara yolları, köprüleri işte o mühendislerin eliyle inşa edildi. Ama ondan sonra uzunca bir ara... Bu sadece onda olmadı. Aynı şeyi demir yollarında da yaşadık. Ülkemizin dört bir yanını demir ağlarla örme talimatını verdi ama Gazi'nin bu talimatını dinleyen oldu mu? Bize kadar ne yazık ki olmadı. Şimdi biz demir ağlarla örüyoruz Türkiye'yi. İşte hızlı tren bizimle başladı. Mevcutları yenileme tamamen bizimle başladı. Demir ağlarla gidilmeyen yer kalmayacağı gibi inşallah hava hattında da uçakların ulaşmayacağı bölge, il demiyorum, bölge kalmayacak. İşi bu noktaya götürüyoruz. Cumhuriyetin 10. yılında o öğrencilerimizin imzası vardı. İnşallah, Cumhuriyetimizin 100. yılında da, 2023'te şimdi gönderdiğimiz öğrencilerin imzası olacak.'' ÖĞRENCİLERE TAVSİYELER Konuşmasında öğrencilere bazı tavsiyelerde de bulunan Erdoğan, öğrencilerin uzak diyarlara gideceğini, ailelerinden, arkadaşlarında ayrı kalacaklarını belirterek, her ayrılığın aslında yeni bir buluşma olduğunu dile getirdi ve öğrencilerin Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğiyle buluşacağını söyledi. Öğrencilerin bu yolculuğunun bu nedenle ''kutlu bir yolculuk'' olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, öğrencilerin gidecekleri yerlerde lisansüstü eğitimlerini en iyi şekilde yapacaklarından ve üstün başarılar göstereceklerinden hiç şüphesinin olmadığını ifade etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu: ''Sizin için tahsis edilen kaynak bu ülkenin on milyonlarca insanının dişinden, tırnağından arttırdığı birikimlerinden ayrılmıştır. Ananızın sütü gibi helaldir. Bunu böyle biliniz. Onun için bu milletin sizden büyük beklentileri var. Bu beklentileri boşa çıkarmayacağınıza, sizin için sarf edilen birikimleri heba etmeyeceğinize canı gönülden inanıyorum. Geri döndüğünüzde de ülkemiz için, milletimiz için en iyiyi, en güzeli yapacağınızı biliyorum. Güzel ülkemizin en ücra köşesinde bilginiz, görgünüz, sevginiz ve azminiz yeni ışıklar yakacak ve oradaki yavrularımızı bizlerin umudu haline getireceğinize yürekten inanıyorum. Öğrenim için gittiğiniz yerlerde aynı zamanda Türkiye'nin birer misyon şefi olacaksınız. Adeta öyle çalışacaksınız. Birer başkonsolos gibi, birer büyükelçi gibi çalışacaksınız. Bunun da çok önemli bir vazife olduğunu hatırlatmak istiyorum. Sizlerin gideceğiniz ülkelerde, yaşayacağınız şehirlerde, öğrenim göreceğiniz okullarda ülkemizin tanıtım elçisi gibi görev yapmanız gerekiyor. Türkiye adına oluşmuş önyargıları yıkmak, Türkiye'yi tarihiyle, kültürüyle dünya mirasına sağladığı katkılarla tanıtmak, özellikle ülkemizin son dönemde kaydettiği küresel nitelikteki başarıları aktarmak göreviniz olmalıdır. Bunun yanında, gittiğiniz ülkelerde vatandaşlarımızla, soydaşlarınızla dayanışma içinde olmanız da son derece önemlidir. Oralarda milli meselelerinize sahip çıkınız, milli günlerimizi hep birlikte ve coşku içinde kutlayınız, ülkemizdeki gelişmeleri yakından takip ederek uluslararası tezlerimizi, haklı meselelerimizi oralarda mutlaka savununuz. Bu ülkenin sizden büyük beklentileri var, bu milletin sizden büyük beklentileri var. Edindiğiniz tecrübeleri ülkemize kazandırmak, insanımıza kazandırmak için ahde vefa ile hareket edeceğinize inanıyorum. Ülke ve millet olarak sizlere inanıyoruz, sizlere güveniyoruz.'' Geleceğin Türkiye'sinin yurt dışına gönderilen öğrencilerin gayretiyle şekilleneceğini belirten Başbakan Erdoğan, öğrencilerin bu büyük sorumluluğu hakkıyla taşıyacaklarını bildiklerini ifade etti. Erdoğan, sözlerinin sonunda öğrencilere başarı dileklerinde bulundu ve projede emeği geçenlere teşekkür ettiby_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-14362553591565596082010-01-07T04:24:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.444-08:00Nehirden Geçen Okul Yoluna Köprü sözü...Ağrı'nın Tutak ilçesine bağlı Adakent köyünde okula gitmek için nehirden geçen öğrencilerle ilgili haber, kaymakamlığı harekete geçirdi.<br /><br />Ağrı'nın Tutak ilçesine bağlı Adakent köyünde okula gitmek için nehirden geçen öğrencilerle ilgili haber, kaymakamlığı harekete geçirdi. Tutak Kaymakamı Gürbüz Saltaş, "Nehir üzerine yıl içinde köprü yapılarak öğrencilerimizin mağduriyeti giderilecek." dedi. Elmalı nehrinin üzerine 13 yıl önce bir köprünün temelinin atıldığını belirten Gürbüz Saltaş, çeşitli sebeplerle projenin tamamlanamadığını ifade etti. Okula gitmek için başka bir yolun da bulunduğunu fakat yakın olduğu için öğrencilerin nehirden geçmeyi tercih ettiklerini anlatan Saltaş, "Köprü yapımını valimizin bilgileri dahilinde 2010 yılı KÖYDES programı kapsamına aldık. Hava şartlarının düzelmesi ile çelik modelli köprümüzün inşasına başlayacağız.'' diye konuştu.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-45224872468742753002010-01-07T04:22:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.494-08:0070'lik Dedeler Okuma Yazma Öğrendi...Karaman’ın Ayrancı ilçesinde Halk Eğitim merkezi okuma yazma seferberliği başlatıldı.<br /><br />Karaman'ın Ayrancı İlçesi Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü tarafından 2009-2010 Eğitim Öğretim yılında ülke çapındaki okuma yazma seferberliğine paralel olarak, İlçe Merkezi ve köylerinde okuma yazma bilmeyen tüm vatandaşlar tespit edilerek açılan kurslarda eğitimlerine başladılar. İleri yaştaki pek çok kişi kursa başvurarak okuma yazmayı öğrendi. Eğitimleri tamamlanan kurslarda düzenlenen belge törenine katılan Ayrancı Halk Eğitim Merkezi Müdürü Osman ÇAKMAK Yaygın Eğitime büyük önem verdiklerini belirterek şu ana kadar açılan 22 Okuma – Yazma kursundan 20'sinin tamamlandığını ve bu kurslarda 302 vatandaşımızın eğitim görerek okuryazar belgesi aldığını söyledi. Hedeflerinin İlçe genelinde okuma – yazma bilmeyen vatandaşın kalmaması olduğunu belirten Osman ÇAKMAK; en ücra köylerde bile okula gelemeyen vatandaşların evlerine kadar gidilerek bu eğitimlerin sağlandığını ve çalışmaların tüm hızıyla devam edeceğini söyledi. Okuma Yazma kurslarını başarı ile bitiren kursiyerlere sertifikaları HEM Müdürü Osman Çakmak ve Müdür Yardımcısı Atilla Taşcı tarafından dağıtıldı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-46362626272144925382010-01-07T03:35:00.000-08:002010-01-09T06:09:31.172-08:00Aristoteles kimdir? (yaşam, biyografi, eserler)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/a4/Aristoteles_Louvre.jpg/200px-Aristoteles_Louvre.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/a4/Aristoteles_Louvre.jpg/200px-Aristoteles_Louvre.jpg" /></a><br /></div><b>Aristoteles</b> (Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; Eski Yunanca UFA: /aristoˈtelɛːs/; Yeni Yunanca UFA: /ˌaris̩toˈteʎis̩/) (M.Ö. 384 – 7 Mart M.Ö. 322) Antik Yunan filozof. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, astronomi, ilk felsefe, zooloji, mantık, politika ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.<br /><br /><b>Aristoteles'in Yaşamı</b><br />M.Ö. 384 veya 385'te, günümüzde Athos tepesi olarak adlandırılan tepenin yakınlarında ufak bir Makedonya kenti olan Stageira'da, Makedonya kralı II. Amyntas'ın (Philippos'un babası) hekimi olan Nikomakhos'un oğlu olarak dünyaya gelir. M.Ö. 367 veya 366 'da 17 yaşında Platon'un Atina'daki akademisine (Akademeia) girmesiyle Platon'un en parlak çömezlerinden biri olur. Tütör yahut yardımcı hoca olarak çalıştığı dönemde, okuma tutkusuyla tanınır; (Platon, belki de bir tür tenezzülle, ona "okuyucu" lâkabını takar) Daha sonraları Akadmeia'daki öğretime kendisi de katkıda bulunur: kimi zaman Platoncu savları rakip Isokratos okuluna karşı savunmak için geliştiren, hatta zaman zaman da Evdamos ya da Can üzerine (Peri tes Psykhes) yazılarında olduğu gibi, bu tezleri büyükseyen diyaloglar yazar. Gryllos yahut Retorik üzerine Aristoteles'in diyalog yazarlığı dönemine aittir.<br /><br />Platon M.Ö. 347'de öldüğünde, Akademeia'nın başına ardılı olarak Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşamöyküsü yazarları -herhalde kötücüllüklerinden- Platon'un bu seçiminde Aristoteles'in Akademeia'yı terk etmesinin asıl nedenini görüyorlar. Aristoteles'in en azından Spevsippos'a karşı kalıcı bir garez duyduğunu biliyoruz. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikıyle, Ksenokratos ve Theophrastos ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gönderilir. Orada Tiran Atarnevs'li Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olur. Aynı esnada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Bu okuldaki girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. 345-344 yıllarında, belki de Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos (Midilli) adasının Doğu kıyısındaki Mytilene (Midilli) kentine varır. 343'te Pella'daki (Bugün Ayii Apostili) Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır. 341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir, anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Philippos'un ölümüyle M.Ö. 335 İskender tahta oturur. Aristoteles Atina'ya dönüp Akademeia'ya rakip olarak Lykeion'u, ya da diğer adıyla Peripatos 'u (öğrencileriyle içinde dolaşarak tartıştıkları bir tür çevresi sütunlarla çevrili avlu ya da galeri) kurar. Lykeion'lulara verilen Peripatetikoi adı buradan geliyor. Burada on iki sene ders verir. M.Ö. 323'te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü -Hermias'ı- anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye Khalkis sığınır. Ertesi yıl M.Ö. 322'de, altmış üç yaşında ölür.<br /><br /><b>Yapıtları</b><br />Aristoteles'in yazıları iki kümeye ayrılır:<br /><br />1. Aristoteles tarafından yayımlanan, fakat bugün yitmiş yazılar;<br />2. Aristoteles tarafından yayımlanmamış, hatta yayına yönelik de kaleme alınmamış, buna rağmen de toplanıp muhafaza edilmiş yazılar. <br /><br /><b>"Yitik Aristoteles"</b><br />İlk kısım yazılar, "dışrak yapıtlar" olarak adlandırılırlar. Dışrak, yani ἐξοτερικά terimini Aritoteles kendisi Lykeion'dan daha geniş bir okuyucu kitlesine yönelik eserleri için kullanıyor. Bu yapıtlar, diğer birçok Eskiçağ metni gibi Milât'ı izleyen ilk asırlarda yitirilmiştir. Gerçi bu yapıtların en azından başlıklarını, Aristoteles'in yapıtlarının adlarını mahfuz listelerden biliyor, ardından gelen yazarların kaleme aldıkları taklit yapıtlardan ve yaptıkları alıntılardan da içerikleri hakkında muğlak da olsa bir fikir edinebiliyoruz.<br /><br />Bu yapıtlar, yazınsal biçimleri itibariyle, Platon'unkilerle mukayese edilebilir nitelikteler ve aralarından birçoğunun diyalog biçemleri takip edilerek yazılmış olduklarını düşünmemize yol açacak nedenler var. Cicero, Aristoteles'in stilinin "pürüzsüzlüğü"nü övüp yazısının akışını "altın bir ırmak"a benzetirken (Topikler I, 3; Acad., II, 38, 119) hiç kuşkusuz bu yapıtlara göndermede bulunuyordu. Ne var ki bir asırdır belli bir ölçüde yeniden oluşturulmaya çalışılan içeriği felsefe tarihçileri için sorun teşkil etmeye devam ediyor. Bunun en temel nedeni, "Yitik Aristoteles" külliyatının, korunan metinlerden anladığımız Aristotelesçilik'le yakından uzaktan bir ilgisi olmaması; büyük ölçüde Platoncu temaları geliştiriyor, hatta bazen de ustasının çalışmalarıyla aynı doğrultuda kalmak kaydıyla daha öteye giden savlar sunuyor (Bu çizgide, örneğin Evdemos ya da Ruh Üzerine diyalogunda, ruhla beden arasındaki bağları doğa karşıtı bir birliktelik olarak nitelendirip, Tyrrhen korsanlarının tutsaklarına diri diri bir cesede bağlayarak yaptıkları işkenceye benzetiyor). Aristoteles'in yayıma yönelik olmayan eserlerinde eski Platoncu dostlarını eleştirdiğini fark ettiğimizde, acaba iki ayrı hakikat mi güttüğü sorunu depreşmeye başlıyor: bir büyük kitlelere yönelik "dışrak" (eksoterik) hakikat rejimi, bir de Lykeionlu öğrencilere münhansır "içrek" (esoterik) bir rejim. Ancak bugün yaygın kanı olarak bu yapıtların bir yerde Aristoteles'in hâlen Akademeia'ya mensup, yani Platon etkisi altında olduğu döneme ait gençlik yazıları olduğu da düşünülüyor. Hatta bu fragmanlar örneğin Jaeger gibi genetik Aristoteles okumaları yapan yorumcular için Aristoteles'in düşüncesinin evrimleşmesinin ilk noktasını tayin etmeğe kullanılmıştır.<br /><br />Bu yitik yapıtların başta gelenleri şunlardır: Evdemos ya da Ruh Üstüne (Platon'un Phaidon'unun izinde), Felsefe Üzerine (Metafizik'in kimi temalarının ayırdına varabildiğiimiz bir tür tutum ibrazı yazısı), Protreptik (felsefî hayata teşvik), Gryllos ya da Retorik Üzerine (Isokrates'e karşı), Adalet Üzerine (Politika 'nın bazı temaları burada kendilerini belli ediyorlar), Asalet Üzerine, bir Şölen, vb.<br /><br /><br /><b>Korunan Yapıtları</b><br />İkinci küme Aristoteles'in bütük olasılıkla Lykeion'daki derslerini vermek için kullandığı notlardan ibaret bir yığın elyazmasından oluşuyor. Bu yapıtlara esoterik (içrek) hatta daha doğru bir anlatımla akroamatik (yani sözel öğretime yönelik) adı veriliyor. Eskiçağ'dan itibaren bu elyazmalarının ahlafa nasıl intikal ettiği üzerine romansı bir anlatı yayılmış (Plutarkhos, Sylla'nın Yaşamı, 26; Strabon, XII, 1, 54). Aristoteles ve Theophrastos'un elyazmaları, Theophrastos tarafından eski okul arkadaşı Nelevs'e bırakılmış; Nelevs'in cahil vârisleri Skepsis'te bir mağaraya gömmüşler metinleri, elyazmalarını Bergama krallarının kitapsever açgözlülüğünden kurtarmak için; uzun zaman sonra, M.Ö. birinci yüzyılda, bunların torunları yazmaları altın pahasına Peripatetisyen Teoslu Apellikon'a satmışlar. Apellikon bunları Atina'ya götürmiş. Son olarak, Mithridates'le savaştığı sırada Sylla Appellikon'un kitaplığını ele geçirip Roma'ya taşımış. Orda da bu kitaplık Tyrannion tarafından satın alınmış: Lykeion'un son skholarkh'ı (okul yöneticisi) Rodoslu Andronikos M.Ö. 60 civarında Aristoteles'in ve Theophrastos'un akroamatik eserlerinin ilk redaksiyonunu yayımlamakta kullanacağı nüshaları ondan almış.<br /><br />Bu anlatı pek tutarlı gözükmüyor. Zira Aristoteles’in ölümünden sonra kesintisiz olarak etkinliğine devam eden Lykeion’un nasıl olup kurucusunun elyazmalarını yitirmiş olabileceğini anlamak güç. Herhâlükârda Aristoteles’in yapıtlarının ilk önemli yayımı –bu yapıtların önemini vurgulamak için yukarıda aktardığımız söyleni yayan kişi olmasına karşın- Andronikos’unki. Aristoteles’in yapıtları ancak Andronikos’la beraber, yani filozofun ölümünden üç asır kadar sonra, asıl mesailerine başlayacak, üzerlerine sayısız şerh yazılacaktır. Bugün Aristoteles’in metinlerini, Andronikos’un onlara verdiği biçimde ve yaygın olarak da yine Andronikos’un koyduğu başlıklar altında okuyoruz.<br /><br />Bu olguların yapılan yorumların akıbetiyle olan ilişkisi gözardı edilemez nitelikte. Nitekim, bundan şu çıkıyor ki, bugün Aristoteles’in kitapları olarak tanıdığımız yazıların hiçbiri Aristoteles’in kendisi tarafından neşredilmemiş. Aristoteles, örneğin “Metafizik”in değil; felsefe tarihinde nedenler teorisi, temel felsefî güçlükler, çokanlamlılık, edim ve güç, varlık ve öz, tanrı gibi konular üzerine yazılmış bir düzine kadar kısa incelemenin yazarı. Editörler daha sonraları bu risaleleri biraraya getirip, Aristoteles de bu konuda istemli bir ipucu vermediği için, kısmen keyfî Metafizik –yani Fizik’ten sonra okunacak inceleme- başlığı altında toplamışlardır. Bundan ötürü hem Metafizik’in ve hem Aristoteles’in diğer yapıtlarının çoğunlukla birbirinden az çok bağımsız, açıkça kavranabilir bir ilerleme sunmayan, kimi yinelemeler ve hatta bazen de çelişkiler içeren bir etütler topluluğu olarak ortaya çıkmasına şaşırmamalıyız. Yalnız tabiî ki, bu yazıları bitmemiş halleriyle umuma muhtemelen hiçbir zaman sunmayacak olan Aristoteles’e bu yüzden serzenişte bulunmak isabetsiz olur.<br /><br />Öte yandan, Andronikos’un, sözü geçen risaleleri, hem lojik bir sıra, hem de didaktik kaygılar güden bir dizim içinde düzenlediğini görüyoruz (örneğin mantığın, yani bilgiye yazılmış propedötiğin, kendiliğinden bilimsel olarak nitelendirebileceğimiz incelemelerden; fiziğin de metafizikten önce gelmesi gibi...) Bu sistematik sıralamayı, eleştirellik kaygısı taşımaksızın kabul ettiğimizde bir takım terslikler de ortaya çıkmıyor değil: risalelerin –zaten farklı dönemlerde yazılmış disertasyonlarının tek bir başlık altında toplanmasıyla evvelden maskelenmiş olan- kronolojik, yani kaleme alınma sırasının kaçılınmaz olarak yerine geçen bu sıralamanın, Aristoteles külliyatının -Aristoteles adında bir filozofun varlığıyla ilişkisi erkenden unutulan- gayri şahsî bir bütün olarak tespitine az katkısı olmadığını gözlemliyoruz. Aristoteles felsefesine yorumcular tarafından sıklıkla atfedilen sistematik karakter, büyük ölçüde eserlere bütünüyle dışlak bir neşrî keyfiyetten doğmuş oluyor, bir taraftan da bu fikri saklanmış yapıtların eğitselliği kuvvetlendiriyor.<br /><br />Bir yorum çalışması, bu metinlerin yalnız didaktik maksadını değil, aynı zamanda Aristotelesçi eğitimin, örneğin Sokratesçi gelelenekteki monologlu değil de diyaloglu eğitiminden ayrışan, kendine özgü niteliklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Aristotelesçi eğitimde karşımızdaki yazarın tutumu, çömezleriyle diyalog halinde bir ustanınki olmasa da, gene de bir ustanın zihninde ve eserinde diyalog halinde olan, çoğu zaman geçmiş filozoflardan alıntılanmış, düşüncenin huzuruna çıkartılmış tezler. Böylelikle, Aristoteles’in yapıtlarında, bir doktrinin dogmatik sunumuna değil, güçlükler ve çelişkiler arasından kendine yol açan, zaman zaman büyük zahmetle yolunu arayan bir hakikatin oluşumuna tanık oluyoruz. Aristoteles’in incelemelerinde oldukça az sayıda tasımla karşılaşmamıza, bu incelemelerin silojistik üslupta değil de Aristoteles’in de dediği gibi “diyalektik” bir strüktürle tertiplenmiş olmasına öyleyse şaşmamalı: “diyalektik”, yani bir diyalog misali terakki eden, pro ve kontra argümanlar arasında gidip gelen.<br /><br /><b>Yapıtlarının listesi</b><br /><b>Mantık</b><br />* Organon :<br />o Yüklemler<br />o Yorum Üzerine<br />o Birinci Çözümlemeler<br />o İkinci Çözümlemeler<br />o Yerlemler<br />o Sofistiklerin çoğalması sonu çürükler<br /><br /><b>Doğa yazıları</b><br /># Kosmos Üzerine (Περὶ κόσμου De Mundo)<br /># Fizik (Φυσική Physica)<br /># Gökyüzü Üzerine (Περὶ οὐρανοῦ De Caelo)<br /># Gök Cisimleri Üzerine (Μετεωρολογικά)<br /># Can Üzerine (Περὶ ψυχῆς De Anima)<br /># Kısa Doğa Yazıları (Parva Naturalia)<br /><br />* Duyular Üzerine Περὶ αἰσθήσεως<br />* Anı ve Anımsama Üzerine Περὶ μνήμης καὶ ἀναμνήσεως<br />* Uyku ve Uyanma Üzerine Περὶ ὕπνου καὶ ἐγρηγόρεως<br />* Rüyalar Üzerine Περὶ ἐνυπνίων<br />* Uykuda Kehanet Üzerine Περὶ τῆς καθ' ὕπνον μαντικῆς<br />* Uzun ve Kısayaşamlılık Üzerine Περὶ μακροβιότητος καὶ βραχυβιότητος<br />* Gençlik ve İleri Yaş Üzerine Περὶ νεότητος καὶ γήρως. Περὶ ζωῆς καὶ θανάτου<br />* Soluma Üzerine Περὶ ἀναπνοῆς<br />* Nefes Üzerine Περὶ πνεύματος<br /><br /># Hayvanların Tarihi Üzerine (Περὶ τὰ ζῷα ἱστορίαι Historia Animalium)<br /># Hayvanların Kısımları Üzerine (Περὶ ζῴων μορίων De Partibus Animalium)<br /># Hayvanların Hareketi Üzerine (Περὶ ζῴων κινήσεως De Motu Animalium)<br /># Hayvanların Gelişimi Üzerine (Περὶ πορείας ζῴωνDe Incessu Animalium)<br /># Hayvanların Oluşumu Üzerine (Περὶ ζῴων γενέσεως De Generatione Animalium)<br /># İkincil Yazılar Opera Minora<br /><br />* Renkler Üzerine Περὶ χρωμάτων<br />* Duyulan Şeyler Περὶ ἀκουστῶν<br />* Fizyognomikler Φυσιογνωμονικὰ<br />* Bitkiler Üzerine Περὶ φυτῶν<br />* Duyulduk Harikulâde Şeyler Περὶ θαυμασίων ἀκουσμάτων<br />* Mekanik (Μηχανικά Mechanica)<br />* Görünmez Çizgiler Üzerine Περὶ ἀτόμων γραμμῶν<br />* Rüzgârların Yerleri ve Adları Ἀνέμων θέσις καὶ προσηγορίαι<br />* Melissos, Ksenofanes ve Gorgias Üzerine Περὶ Μελίσσου, Περὶ Ξενοφάνους, Περὶ Γοργίου<br /><br /># Sorunlar Προβλήματα<br /># Doğa Cetveli (Scala Naturae)<br /><br /><b>Fiziksonrası-Varlıkbilim</b><br />* Doğa Yazılarından Sonra Gelenler (Τὰ μετὰ τὰ φυσικά Metaphysica)<br /><br /><b>Estetik ve Politika üzerine</b><br />* Ekonomikler (Οἰκονομικά Oeconomica)<br />* Magna Moralia (Ἠθικὰ μεγάλα Magna Moralia)<br />* Nicomakos'a Etik (Ἠθικὰ Νικομάχεια Ethica Nicomachea)<br />* Atinalıların Yasası (Ἀθηναίων πολιτεία)<br />* Eudemos'a Etik (Ἠθικὰ Εὐδήμεια Ethica Eudemia)<br />* Erdemler ve Erdemsizlikler Üzerine (Περὶ ἀρετῶν καὶ καιῶν)<br />* Politika (Πολιτικὰ Politica')<br /><br /><b>Estetik </b><br />* İskender'e Retorik Ῥητορικὴ πρὸς Ἀλέξανδρον<br />* Retorik (Τέχνη ῥητορική Ars Rhetorica)<br />* Poetika (Περὶ ποιητικῆς Ars Poetica)<br /><br /><b>Aristoteles, Platon’un eleştirisi</b><br />Aristoteles'in düşüncesinin evrimi hakkında süregelen tartışma ne boyutta olursa olsun, Platoncu bir okulda yetiştiği için ilk önce bu felsefeyle kopuşunun nedenlerini belirgin biçimde ortaya koyma kaygısı taşıdığını düşünmemiz için geçer sebepler var. Homeros hakkında Platon'un bir sözünü Aristoteles'le beraber Nikomakhos'ta Etik'te yazdığı gibi yad edecek olursak, hem dostluk, ve hem hakikat onun için kıymetli olsa dahi, ikinciyi birinciye yeğlemek durumdadır.<br /><br /><b>Aristoteles ve önceki felsefeler</b><br /><b>"Varlığın bilimi"</b><br />Aristoteles, daha önce de söylediğimiz gibi, Metafizik başlığını taşıyan bir yapıtın yazarı değil. Zira bu derlemenin, kitap sırasının, hatta başlığının kendisinin dahi sorumluluğu sonradan gelen editörlere aittir. Bu durumun felsefece bir önemi olmazdı, meğerki bu ondört kitapta geliştirilen felsefî kurgu kolayca kavranabilir bir birlik ve süreklilik sergileye. Aslında, burada iki çok farklı tasarıyı fiile geçiriyor gibi gözüküyor ve bu ikisinin geleneksel olarak metafizik adı altında anılarak birbirleriyle özdeşleştirilmesi, aralarındaki bağıntının problematikliğini maske ediyor.<br /><br /><blockquote>kaynak: <a href="http://tr.wikipedia.org/" rel="nofollow" target="_blank">tr.wikipedia.org</a><br /></blockquote>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-82031798919814653542010-01-06T17:51:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.200-08:00Yazdırma Biriktiricisi (Print Spooler) Servisi ve Yedek Alma İşlemi<div style="text-align: justify;"><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CCEKIRD%7E1%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><style><br /><!--<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-parent:"";<br /> margin:0cm;<br /> margin-bottom:.0001pt;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:12.0pt;<br /> font-family:"Times New Roman";<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;<br /> mso-header-margin:35.4pt;<br /> mso-footer-margin:35.4pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style> <br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqRoCZNQdzg9KmQoRAhWmcwfX4ehvPDdgRMKgJKPRQAi3gX9fO6ikDCafeaP72IBHZgyIoWua5vSwaGrQ890c7SDR29udpsQ-5sqLhsgK3qk3m5b5K328yUSiIVBRWFLcaXGV6y30cxk2Z/s1600-h/yazici.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqRoCZNQdzg9KmQoRAhWmcwfX4ehvPDdgRMKgJKPRQAi3gX9fO6ikDCafeaP72IBHZgyIoWua5vSwaGrQ890c7SDR29udpsQ-5sqLhsgK3qk3m5b5K328yUSiIVBRWFLcaXGV6y30cxk2Z/s200/yazici.png" /></a><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Yazdırma biriktiricisi</b>nin görevi yazıcıya gönderilen bir <b>belgeyi</b> alıp, <b>yazıcı </b>belgeyi yazdırmaya hazır olana kadar <b>diskte </b>veya <b>bellekte</b> depolamaktır. Bu <b>dinamik bağlantı kitaplıkları (DLL) </b>topluluğu, belgeleri yazdırma işlemi için alır, işler, zamanlar ve dağıtır. Dinamik bağlantı topluluğu, <b>çalıştırılabilir yordamların </b>(genelde belirli bir veya daha çok işlevi sunan)<b>.dll uzantılı </b>dosyalar şeklinde ayrı olarak depolanmasını olanaklı kılan bir <b>işletim sistemi </b>özelliği. Bu yordamlar yalnızca onları çağıran <b>program </b>gereksinim duyduğunda yüklenir. <span style="color: black;"><o:p></o:p></span><br /></div><a name='more'></a><br /><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Bilgisayar </b>kullanıcısının verilerini kaybetmemek için bazı dosyaları, <b>program </b>ve kullandığı programların dosyaları başka bir bilgisayara <b>yedek</b>lenir. Bu yedeklemenin gerçekleşmesi için genel olarak <b>bilgisayar formatlanması </b>veya bilgisayar değişiminde yapılmaktadır.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Yedekleme </b>sırasında yedeği alınan <b>dosyalar </b>şu şekildedir:<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> -<b>Outlook</b><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Dosya yolu : C:\Documents and Settings\UYGULAMA.DESTEK\Application Data\Microsoft\Outlook <br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> -<b>Outlook Express</b><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Dosya yolu : C:\Documents and Settings\UYGULAMA.DESTEK\Local Settings\Application Data\Identities\{0F5509E7-4862-42E9-9345-123ADD51E094}\Microsoft\ Outlook Express<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> -<b>Masaüstü</b><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Dosya yolu : C:\Documents and Settings\UYGULAMA.DESTEK\Desktop<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> -<b>Belgelerim</b><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Dosya yolu : C:\Documents and Settings\UYGULAMA.DESTEK\Belgelerim<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">klasörleri yedeklenir. Ayrıca bilgisayarda <b>kurulu olan </b><b>programları</b>n isimleri ve bunların verileri alınır. Bu işlemde <b>formatlama </b>veya <b>bilgisayar değişimi </b>gerçekleşmişse işletim sistemi <b>kurulumu </b>yapıldıktan sonra <b>bilgisayara kurulacak </b>programları belirleme amaçlanmaktadır.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-69217749101941160232010-01-06T17:45:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.284-08:00OKI MicroLine 3321 Yazıcısının Kurulumu<div style="text-align: justify;"><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 11" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CCEKIRD%7E1%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><style><br /><!--<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-parent:"";<br /> margin:0cm;<br /> margin-bottom:.0001pt;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:12.0pt;<br /> font-family:"Times New Roman";<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;<br /> mso-header-margin:35.4pt;<br /> mso-footer-margin:35.4pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style> <br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs1bwsIwswg8rHgzmQBrejOW11ZfZBXJ0WbBnS21Ja6LMwG0cCLeWWBHbIhfVkY0IRTs_1QcyqRKpD5mPCGavRvlBSH7Vcc8paZZix6ciWRuCIWY_-coKV1QGFFXxnVuY4ejMRI79hsNXB/s1600-h/MICROLINE_3321.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs1bwsIwswg8rHgzmQBrejOW11ZfZBXJ0WbBnS21Ja6LMwG0cCLeWWBHbIhfVkY0IRTs_1QcyqRKpD5mPCGavRvlBSH7Vcc8paZZix6ciWRuCIWY_-coKV1QGFFXxnVuY4ejMRI79hsNXB/s200/MICROLINE_3321.jpg" /></a><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Yazıcı </b>kurulumuna başlamak için yazıcıyı ekleme sihirbazına başlatmamız gerekmektedir. Bunun için <b>Başlat, Denetim masası, yazıcı ve fakslar</b> veya <b>başlat, ayarlar, yazıcı ve fakslar</b> seçilebilir. Yazıcı ve fakslar penceresinde <b>“Yazıcı ekle”</b> tıklanarak yazıcı ekleme sihirbazı başlatılır.(Sihirbazın her penceresinde yapılan işlemlerden sonra <b>ileri</b> tıklanarak bir sonraki sihirbaz penceresine geçiş sağlanacaktır.)<br /></div><br /><a name='more'></a><br /><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Giriş </b>penceresini geçtikten sonra <b>yerel </b>veya <b>ağ yazıcısı </b>olup olmadığını seçeceğimiz pencerede “Bu bilgisayara bağlı yerel yazıcı” aktif ediyoruz.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Yazıcı bağlantı noktasını seçme penceresinde “Şu bağlantı noktasını kullan” için <b>LPT1 </b>bağlantı noktasını seçiyoruz.<br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Yazıcı </b>yazılımı yükle penceresine geldiğimizde <b>sol </b>taraftaki listeden yazıcının <b>üretici </b>firmasını, sağ taraftaki listeden ise yazıcı modelini seçiyoruz.(Üretici firma olarak <b>Oki</b>, yazıcı modeli olarak <b>Oki ML3321</b> seçildi.)<br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Yazıcıya ad verme ekranına geldiğimizde yazıcı adını verip varsayılan yazıcımı olup olmadığını belirtmek için “<b>Evet</b>” veya “<b>Hayır</b>” seçeneğinden birini seçiyoruz.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Yazıcı paylaşımı penceresinde yazıcıyı <b>paylaşıma </b>açacaksak paylaşım adını veriyoruz. Yazıcı paylaşıma açılmayacaksa “<b>Bu yazıcıyı paylaştırma</b>” seçeneğini aktif hale getiriyoruz.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> <b>Sınama sayfası </b>yazdırmak isteyip istemediğimizi soracaktır “Evet” aktif hale getirilir. Çünkü yazıcının tam olarak çalıştığını test etmemiz gerekmektedir.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> Son pencerede kontrol etmemiz için bize <b>yazıcı </b>hakkındaki bilgiler veriliyor. Bu bilgiler arasında <b>yazıcının adı</b>, paylaşım adı, <b>bağlantı noktası</b>, modeli, varsayılan olup olmadığı, sınama sayfasının alınıp alınmadığı yer almaktadır. Bilgileri kontrol ettikten sonra son tıklanarak <b>sürücü dosyaları </b>aktarımı başlatılır. Sürücü dosyalarının aktarımından sonra yazıcımızı artık yazıcılar arasında görebiliriz.<br /></div><br />by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-85879902326236142052010-01-06T15:16:00.000-08:002010-01-09T06:17:55.935-08:0017.Yüzyılda Osmanlı Devletinde Çıkan İç Karışıklıklar Ödevi<p><b>KONU</b>:17.Yüzyılda Osmanlı Devletinde Çıkan İç Karışıklıklar </p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>1.İÇ ÇALKANTILAR VE İSYANLAR</b></p> <p><b></b>Osmanlı Devleti,kuruluşundan itibaren çetin mücadeleler içinde yaşamak mecburiyetinde kalmıştır.Bir taraftan Bizans ve Balkanlardaki devletlerle mücadele ederken,diğer taraftan çeşitli Türk beylikleri ile uğraşmıştır.Doğudan ve batıdan rahatsız edilmiştir.Türk ve İslam dünyasını Hristiyan ittifaklarına karşı korurken,kardeş devletlerle de uğraşmak zorunda kalmıştır.</p> <p>Bütün bunlara rağmen,Osmanlılar,İslam dünyasının lideri olan büyük bir”cihan devleti”ni ortaya çıkarmıştır.İçte ve dışta huzuru sağlamış,bir huzur ve güven ortamı meydana getirmiştir.Askeri başarılarının yanı sıra siyasi,ekonomik ve kültürel gelişmeler sağlamıştır.Türk-İslam kültürünün zirvesi olan bir Osmanlı Medeniyeti meydana getirmiştir.</p> <p>Yüzyıllarca süren üstün başarılarına rağmen,yüklendiği çetin görevin ve aleyhinde oluşan ittifakların yükü,devlete ağır gelmeye başlamıştır.Askeri harcamalar çok yükselmiştir.Ticari yolların değişmesi Osmanlı Devleti maliyesini olumsuz yönde etkiledi.Siyasi ve askeri meselelerle uğraşan devlet,dünyada meydana gelen ilmi ve teknolojik gelişmeleri görememiş,gördüklerini de uygulayamamıştır.</p> <p>Osmanlı Devleti kurulduğu tarihten 17. yüzyıla kadar sürekli ilerleme ve gelişme içinde olmuştur.Çok geniş sınırlara ulaşan devlet 16. yüzyılın ikinci yarısında bir takım iç meselelerle karşı karşıya gelmiştir.Batıda Avusturya,doğuda İran ile yapılan savaşlar,Osmanlı Devleti’ni bunalımlı bir döneme sokmuştur.</p> <h6>İsyanların Sebepleri ve Özellikleri</h6> <p>Bu dönemde çıkan isyanlar,yönetimin,ordunun ve maliyenin bozulmasıyla ilgilidir.</p> <p>Yönetimde merkezi otoritesinin zayıflaması üzerine eyaletlerde ve taşra teşkilatında kendi başına hareket eden kişiler ortaya çıktı.unlar,halk üzerinde baskı kurmaya ve merkezin emirlerini dinlememeye başladılar.Diğer yandan,uzun süren savaşlar sebebiyle askerden kaçanlar eşkıya olarak dağlara çıkıyor ve iç güvenliği tehdit ediyorlardı.Savaş ortamında doğan ekonomik kriz de huzursuzlukların kaynağı oldu.Maliyenin zayıflaması ile paranın ayarı düşürüldü.Paranın alım gücünün azalması ve yeni vergiler,üretimin düşmesine neden oldu.Buna rağmen çiftçi,esnaf ve tüccar üzerinde vergi yükü daha da arttı.Devlete olan güven sarsıldı.Bu fırsattan istifade eden kişilerinde teşvikiyle de iç karışıklıklar çıktı.Bu karışıklıkları çıkaranlar,gerçekleşen olumsuz gelişmelerden dolayı,yer yer halk tarafında desteklenmiştir.</p> <p>Ayrıca,iç isyanların sebepleri şöyle sıralanabilir:</p> <p>-Bu dönem padişahların yetersiz kişiler olmaları.</p> <p>-Devlet memurlarının seçimlerde yeterliliğine bakılmayarak,rüşvet ve iltimasın rol oynaması.</p> <p>-Tımar sisteminin bozulması ve buna bağlı olarak tarım ve hayvancılığın gerilemesi.</p> <p>-Uzun süren savaşların,güvenliğin bozulmasına ve bunun,çiftçinin toprağını terk etmesine sebep olmasına.</p> <p>-Halkın her türlü propagandaya kolayca inanması.</p> <p>-Devşirmelerin her türlü imkana sahip olmalarına karşılık,Türklerin maddi imkansızlıklar içinde olmaları.</p> <p>Yukarıda belirtilen sebepler insanları isyan etmeye yöneltmiştir.</p> <h6>İstanbul İsyanları</h6> <p>İstanbul’daki isyanlar çoğu defa yeniçeriler ve sipahiler tarafından çıkarılmıştır.Bunlar,genellikle maaşların yetersizliği ve zamanında ödenmemesi bahane ediyorlardı.Ayrıca,yeniçeriler bazı devlet adamlarının kendi çıkarları için kışkırtılıyordu.Bu durum,devlet içerisinde huzursuzluk yaratıyor,anarşinin ortaya sıkmasına sebep oluyordu.Kanlı olan bu isyanlar devlet ileri gelenlerinin hayatına mal olduğu gibi padişahların tahttan indirilmesine hatta öldürülmesine kadar gidebiliyordu.</p> <p>İstanbul isyanları arasında en tehlikeli olanları III.Murat,Genç Osman,IV.Murat,IV.Mehmet dönemlerinde meydana gelenlerdir.</p> <p>III.Murat zamanındaki isyanın en önemli sebebi,akçenin değerinin düşürülerek yeniçerilere ulufe ödenmesiydi. İsyancılar,saraya yürüyerek bu işlerden sorumlu gördükleri defterdarların katlini istemişlerdir.Çaresiz kalan yönetim,askerlerin istediğini yerine getirdi.Bu durum askerleri daha da cesaretlendirmiş ve arkası gelmeyen yeni isyanlara sevk etmiştir.</p> <p>Genç Osman,Hotin seferlerinde yetersizliğini gördüğü Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılarak yerine yeni bir ordu kurulmasını planlıyordu.Padişahın bu planını öğrenen yeniçeriler ayaklandılar.Bir çok devlet adamını ve padişahı öldürdüler(1622).II.Osman,isyancılar tarafından öldürülen ilk padişahtır.Yeniçeriler bu olaylardan sonra devlet içinde ki güçlerini arttırmışlardır.</p> <p>Yeniçeriler ve sipahiler IV.Murat’ın tahta geçtiği ilk yıllardan itibaren mesele çıkarmaya başladılar.Yeniçerilerin ayaklanması sonucu sadrazam öldürüldü.Bu olaydan etkilenen IV.Murat,devlet otoritesini kurtarmak için çalıştı.Sert tedbirler alarak düzeni ve güvenliği yeniden sağladı.</p> <p>İstanbul’daki diğer bir isyan da IV.Mehmet zamanında patlak vermiştir.Harem ağalarının devlet işlerine karıştığını ve ulufelerin zamanın da ödenmediğini ileri sürerek yeniçeriler ayaklandı.Sorumlu gördükleri birçok devlet adamını idam ettirdiler.Öldürülen bu kişiler,Sultan Ahmet Meydanı’ndaki bir çınar ağacına asıldı.Bundan dolayı bu olaya Vak’a-i Vakvakiye denilmektedir(1656).</p> <h6>Taşra İsyanları</h6> <h6>I.Celali İsyanı</h6> <p>Ülkedeki ekonomik sistemin bozulmaya başlaması,taşra isyanlarının temel sebebidir.Devlet yönetiminde meydana gelen otorite boşluğu da genişlemesine sebep teşkil etmiştir.Ayrıca,Avusturya ve İran ile yapılan savaşlar isyanların yayılmasına etken olmuştur.XVII.yüzyıl boyunca devam eden bu dönem isyanlarına Celali İsyanları adının verilmesi;Yavuz Sultan Selim döneminde Bozok (Yozgat) bölgesinde Celal isimli birisinin ilk defa isyan etmesinden kaynaklanmaktadır.Anadolu’da patlak veren Celali isyanlarından bazıları Karayazıcı,Canpulatoğlu, Kalenderoğlu,Katırcıoğlu,Gürcü,Nebi gibi kişilerin çıkardığı isyanlardır.</p> <p>Bunlardan,Karayazıcı,Haçova Savaşı’ndan kaçmış ve ocaktan kaydı silinmişti.Urfa taraflarında isyan eden Karayazıcı,etrafına,hükümete kırgın olan devlet adamlarını ve asker kaçaklarını topladı.Kuvvetlerin mevcudu kısa zamanda otuz bin kişiye ulaştı.Sokulluzade Hasan Paşa’ya yenilen Karayazıcı,Samsun’a kaçtı ve Canik dağlarında girdiği çatışmada öldü.Kardeşi Deli Hasan,isyana devam etti.Devleti uzun süre uğraştıran Deli Hasan affedildi.Daha sonra Bosna valiliğine getirildi.Burada da rahat durmayan Deli Hasan sonunda idam edildi.</p> <p>I.Ahmet zamanında,Celali İsyanları iyice yaygınlaşıp tehlikeli olmaya başladı.İsyancılar,Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirdiler.1606 da Avusturya savaşının sona ermesi üzerine,Sadrazam Kuyucu Mehmet Paşa ve Kanije kahramanı Tiryaki Hasan Paşa isyancıların üzerine gönderildiler.Önce Canpolatoğlu,daha sonra da Kalenderoğlu isyanları bastırıldı.Bunlardan Kalenderoğlu,adamları ile birlikte İran’a sığındı.Anadolu da çok sayıda Celali’nin öldürülmesi üzerine devlet otoritesi yeniden sağlandı.</p> <p>I.Mustafa zamanında,Erzurum beylerbeyi olan Abaza Mehmet Paşa,II.Osman’ın yeniçeriler tarafından öldürülmesini bahane ederek isyan etti.Abaza Mehmet Paşa,eline geçirdiği yeniçerileri öldürttü.Sonunda Hüsrev Paşa’ya yenilerek,onunla birlikte İstanbul’a geldi.İsyan nedenini ve macerasını IV.Murat’a anlattı.Padişah tarafından affedildi ve Bosna valiliğine tahin oldu.</p> <p><b>II.Diğer İsyanlar (Eyalet İsyanları)</b></p> <p>XVII.yüzyılda merkezi yönetimin zayıflaması sonucu Eflak,Boğdan ve Erdel’de çıkan isyanlar güçlükle bastırılabildi.Bu isyanların bastırılması,Osmanlı Devletini zaman zaman Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirdi.Osmanlı Devletinin uzak eyaletlerinden biri olan Yemen,isyanların en çok görüldüğü yerlerden biriydi.İstanbul’dan tayin olan yöneticilerin bölgede kontrolü sağlayamamaları sebebiyle Yemen,1598-1635yılları arasında mahalli idarecilerin elinde kaldı.Bağdat’ta Subaşı Bekir’in çıkardığı isyan,IV.Murat döneminde Bağdat seferi ile son buldu.Bağdat beylerbeyi Hüseyin Paşa tarafından bastırıldı(1655).</p> <p>XVII.yüzyılda diğer bir önemli isyan da Kırım’da çıktı.1608’de Kırım Hanı Gazi Giray’ın ölümü üzerine oğlu Toktamış,İstanbul’dan gelecek fermanı beklemeden kendini han ilan ettirdi.Bu durum İstanbul’da iyi karşılanmadı.Kırım Hanlığı’na Selamet Giray tayin edildi.Bu olay Kırım’da karışıklıklara sebep oldu.Kırım’daki karışıklıklar,Canbey Giray’ın Kırım hanı olmasına kadar devam etti.</p> <h6>İsyanların Sonuçları</h6> <p>Yeniçerilerin isyankar tavırları Fatih Sultan Mehmet zamanında başlar.Ulufe konusuna dayanan yeniçeri hareketleri,zaman zaman siyasi mahiyet kazanmıştır.İstanbul isyanlarında devletin otoritesi ağır bir sarsıntı geçirmiştir.İsyanlar sebebiyle devletin üst dereceli memurlarında psikolojik çöküntü doğmuştur. Yüksek dereceli memurların eli silahlı ve güçlü çapulcu ordusuna karşı yapabilecekleri bir şey yoktur.Bu gelişmeler sonucunda Osmanlı Devletinin merkezi otoritesi çöktü;inanırlığı ve güvenirliğini kaybetti.</p> <p>Celali İsyanları’nın kaynağı büyük ölçüde,vergi yükünden yılıp köyünü,çiftini çubuğunu terk eden(çift bozan) insanlar oluşturuyordu.Kadıların,taşradaki yöneticilerinin usulsüz,kanuna aykırı iş yapmaları,fazla para(veya mal) toplamaları,hatta rüşvet almaları,bu isyanların psikolojik temelini meydana getirmiştir.Celali ve Eyalet isyanları bastırıldı.Fakat,ne çift bozan ne kanunsuzluk ve nede rüşvet eksildi.Bunun yanında,kuyucu Murat Paşa’nın isyanları bastırmak için,suçlu suçsuz önüne gelen insanı,çoluk çocuk demeden öldürtmesi derin yaraların açılmasına sebep oldu.</p> <p>Ticaret sanayi,ziraat kısacası üretim,huzur ve güven ortamını sever.İsyanlar sebebiyle ne İstanbul’da ne de Anadolu’da huzur kaldı.Tarım arazileri isyanlar ve bastırma çabaları sonunda tahrip oldu.Halk daha da yoksullaştı.Dolayısıyla devletin gelirleri de azaldı.Halkının refahını,güvenliğini ve huzurunu sağlayamayan devlete güven kalmadı. </p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-59559768758938725162010-01-06T15:14:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.086-08:00TÜRKLERİN KULLANDIKLARI TAKVİMLER ÖDEVİ<h3>a.12 Hayvanlı Türk Takvimler </h3> <p>Türklerin kullandığı en eski takvim 12 hayvanlı Türk takvimidir.Türkler tarafından bulunan bu takvimde Güneş temel olarak alınmıştır.Bu takvim 12 yıllık bir süre içerir ve her yıl,bir hayvan adı ile isimlendirilir. Bir yıl 365 gün 5 saat olarak hesaplanmış ve 12 aya ayrılmıştı.</p> <p>Türkler,12 hayvanlı takvimi güneş yılı hesabına göre düzenlemişlerdi.Bu takvim Hunlar,Uygurlar ve daha sonra diğer bazı Türk devletleri tarafından kullanılmıştır.</p> <h3>b.Hicri Takvim</h3> <p>Türkler, İslamiyeti kabul ettikten sonra hicri takvimi kullanmaya başladılar.Hicri takvimde zaman ölçüsü Ay yılıdır.Buna göre bir yıl,Dünya’nın uydusu olan Ay’ın,Dünya etrafında 12 defa dönmesi için geçen zamandır.Bir yıl 364 gün olup Güneş yılı ile arasında 11 gün fark vardır.Takvim başlangıcı olarak Hz.Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç ettiği (Hicret) 622 yılı kabul edilmiştir.</p> <p>Ülkemizde 1 Ocak 1926’da yürürlükten kaldırılan hicri takvimden,sadece dini günlerin belirlenmesinde yararlanılmaktadır.Günümüzde İran,Pakistan,Afganistan,Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinde bu takvim kullanılmaktadır.</p> <h3>c.Celali takvim</h3> <p>Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah adına düzenlenmiş bir takvimdir.Güneş yılına göre hazırlanmıştır.Melikşah’ın birinci adıdan dolayı bu takvime Celali takvim adı verilmiştir.Melikşah’ın ölümünden sonra terk edilmiştir.</p> <h3>Ç.Rumi Takvim</h3> <p>Osmanlı Devleti’nde hicri takvim kullanılıyordu.Ancak Güneş ve Ay yılları arasındaki on bir günlük bir fark olması devlet işlerinde karışıklıklara neden oluyordu.Vergilerin toplanmasında ve dış ticaretteki zorlukları gidermek düşüncesiyle, hicri takvimde değişiklik yapılması gereksinimi duyuldu.1739 yılında mali işlerde kullanılmak üzere,Güneş yılı esasın dayanan yeni bir takvim yapıldı.Bu takvimde de başlangıç yılı hicret kabul edildi.Yılbaşı ise 1 Mart oldu.Ancak,bu değişiklik de yeterli olmadı.Hicri 1255 yılında,Jülyen takvimine dayanan ve başlangıcı yine hicret olan yeni bir düzenleme yapıldı.Bu takvime Rumi takvim denildi.</p> <h3>d.Miladi Takvim</h3> <p>Diğer bir adı Gregoryen takvimi olan bu takvim,günümüzde hemen hemen tüm dünyada kullanılmaktadır.Bu takvim,1926 yılında Türkiye’de kabul edilmiş ve Miladi takvim adını almıştır.Milat,doğum demektir.Bu takvim,Hz.İsa’nın doğumundan 7 gün sonraki 1 Ocak gününü başlangıç olarak almıştır.Dünya’nın Güneş etrafındaki dönme süresi olan 365 gün 6 saat, bir yıl olarak kabul edilmiştir.Başlangıç tarihinden önceki döneme Milattan Önce (M.Ö.),sonraki döneme de Milattan Sonra (M.S.) denilir.26 Aralık 1925 yılında çıkarılan bir kanunla Türkiye’de de zaman ölçüsü olarak miladi takvim kabul edildi ve 1 Ocak 1926’dan itibaren kullanılmaya başlandı.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-26973734327914252052010-01-06T15:12:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.137-08:00BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1914-1918) ÖDEVİ<p><b>BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1914-1918)</b></p> <p><b></b></p> <p><b>1-BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ SEBEPLERİ VE SAVAŞIN GELİŞMESİ:</b></p> <p><b></b></p> <p>Ondokuzuncu Yüzyıl içinde Avrupa'da sanayileşme hız kazandı.Bunun sonucu olarak gelişen,genişleyen sömürgecilik anlayışı diğer kıtaları da etkisi altına aldı.Devletlerin çıkar çatışmaları,karşılıklı ekonomik reka</p> <p>bete dönüştü.Siyasi birliklerini tamamlayan Almanya ve İtalya ,19.Yüzyılın sonlarına doğru kuvvetli birer</p> <p>devlet haline geldiler.<b>Almanya sanayide hızla gelişti.Ham maddeyi karşılamak için sömürgeciliğe önem verdi,dünya pazarlarının bir bölümünü ele geçirdi.Almanya'nın denizticaret filosu önem kazandı.</b>Alman</p> <p>ya, hem Osmanlı Devleti'nin geniş topraklarında nüfus saibi olmak,hem de İngiltere'nin uzak doğudaki söm</p> <p>ürgelerine giden yolları kapamak için Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler kurmaya çalışıyordu.Fransa 1871'de Al</p> <p>manya'ya kaptırdığı alsas-loren'in(Alsace-Loraine)acısını unutamamıştı.Savaşın Avrupa'da başlaması Uzak</p> <p>doğu'ya olan ilgiyi azalttı.Japonya Almanya'nın sömürgelerine saldıınca o da savaşa girmiş oldu.Savaş de</p> <p>vam ederken değişik zamanlarda Romanya,Yunanitan,Portekiz,Brezilya,Amerika Birleşik Devletleri de itilaf</p> <p>(anlaşma)devletlerinin yanında savaşa katıldılar.</p> <p><b>1.DÜNYA SAVAŞINA KATILAN DEVLETLER:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Avusturya,Sırbistan:</b><b>28 Temmuz 1914</b></p> <p><b>Almanya,Rusya:</b><b>1 Ağustos 1914</b></p> <p><b>İngiltere:</b><b>5 Ağustos 1914</b></p> <p><b>Karadağ:</b><b>Sırbistan'la birlikte savaşa girdiği kabul edilir.</b></p> <p><b>Japonya</b><b>:23 Ağustos 1914</b></p> <p><b>Osmanlı İmparatorluğu:</b><b>11Kasım 1914</b></p> <p><b>İtalya:</b><b>24 Mayıs 1915</b></p> <p><b>Bulgaristan:</b><b>14 Ekim 1915</b></p> <p><b>Romanya:</b><b>28 Ağustos 1916</b></p> <p><b>Amerika Birleşik Devletleri:</b><b>6 Nisan 1917</b></p> <p><b>Yunanistan:</b><b>26 Haziran 1917</b></p> <p><b></b>Bu devletlerin yanısıra İsviçre,İsveç,Norveç,Danimarka ve İspanya gibi Avrupa Devletleri 1.Dünya Sava</p> <p>şında tarafsız kaldılar.</p> <p><b></b></p> <p><b>OSMANLI DEVLETİ'NİN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINA GİRMESİ:</b></p> <p><b></b></p> <p>Almanya ,Osmanlı devleti'nin kendi yanında savaşa girmesini istiyordu.Nedeni,Osmanlı Devleti;</p> <p><b>1-</b>Rusya'yı üstüne çekerek Doğu Avrupa cephelerinin ferahlamasına yardım edecekti.</p> <p><b>2-</b>Anlaşma (itilaf)devletlerini İran ve Irak petrollerinden yoksun bırakacaktı.</p> <p><b>3-</b>Halifelik nüfuzundan yararlanarak İngiliz sömürgelerindeki müslümanları da etkileyecekti.</p> <p><b>OSMANLI DEVLETİNİN SAVAŞTIĞI CEPHELER:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>1-</b><b>Kafkas Cephesi</b></p> <p><b>2-</b><b>Çanakkale Cephesi</b></p> <p><b>3-</b><b>Kanal Cephesi</b></p> <p><b>4-</b><b>Irak Cephesi</b></p> <p><b>5-</b><b>Suriye-Filistin Cephesi </b></p> <p>Osmanlı Devleti müttefiklerine yardım amacıyla Makedonya ve Galiçya cephelerine de asker göndermiştir.Ancak,bu cephelerde de yenilgiler alınmış başarı sağlanamamıştır.</p> <p><b>BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>1-</b>3 Mart 1918'de Rusya Brest-Litowsk Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.Kafkas Cephesi kapandı.</p> <p><b>2-</b>Savaş ittifak devletlerinin yenilgisiyle sonuçlandı.Milyonlarca insan ölmüş ,şehirler yakılıp yıkılmıştır.</p> <p><b>3-</b>Devletlerin yönetim şekillerinde köklü değişiklikler meydana geldi.</p> <p><b>4-</b>Savaşın getirdiği maddi ve manevi zararlar,devletleri barış ve güvenliği sağlamak,devletler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla <b>Milletler Cemiyeti </b>kuruldu.</p> <p><b>1.DÜNYA SAVAŞINI BİTİREN BARIŞ ANTLAŞMALARI:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Versay Barış Antlaşması:</b><b>28 Haziran 1919</b></p> <p><b>Sen Cermen Barış Antlaşması:</b><b>10 Eylül 1919</b></p> <p><b>Nöyyı Barış Antlaşması:</b><b>27 Kasım 1919</b></p> <p><b>Triyanon Barış Antlaşması:</b><b>4 Haziran 1920</b></p> <p><b>Sevr Barış Antlaşması:</b><b>10 Ağustos 1920</b></p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-4952583449853492852010-01-06T15:11:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.231-08:001915 ÇANAKKALE SAVAŞI ÖDEVİ<p><b>1915 ÇANAKKALE SAVAŞI</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Savaş öncesi Durum</b></p> <p>Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa sınırlarından taşıyordu. Ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa’yı ikiye bölüyordu. Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişmeler gerginliğe dönüşüyordu. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/ferdinand.html">Arşidük Ferdinand</a>’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi bu gerginliğe son noktayı koydu. </p> <p>Avusturya’nın 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a seferberlik ilanının ardından 1. Dünya Savaşı başlamış oluyordu. Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan üçlü İttifak Devletleri, bir yanda da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupa’yı ikiye bölmüşlerdi.</p> <p>Savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ettiyse de bir yıl sonra İtilaf Devletleri’ne katıldı.</p> <p>Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış ve yaklaşık 600 yıl süren saltanatını 20. Yüzyılın başında kaybediyordu. Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devleti’ni çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupa’daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti. Artık Osmanlı Devleti’nin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu. </p> <p>Rusya boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedeflerken, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistin’i ele geçirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikya’nın kontrolünü düşlüyor; Almanlar doğuya yayılma politikası güdüyor, İtalyanlar ise Antalya’ya sahip olmayı istiyorlardı. </p> <p>Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasının ardından Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya’nın bu duruma soğuk bakması Osmanlı’yı Almanya’ya doğru yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914’te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.</p> <p>Bu tarihten sonra, güvenliği açısından seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1914’te İngiliz donanmasından kaçan GOEBEN ve BRESLAU adlı Alman savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verir ve boğazları tüm yabancı gemilere kapatır.</p> <p>GOEBEN ve BRESLAU’ın boğazlardan geçmesi itilaf devletlerinin tepkisine yol açar. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettikleri ve hatta parasını ödedikleri halde alamadıkları iki gemi yerine satın aldıklarını açıklar. Böylece, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi Osmanlı Donanması’na katılmış olur.</p> <p>27 Eylül 1914’te Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz’de Ruslar’a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaş başlatmış ve Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş olur.</p> <p>Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir önem taşıyorlardı. Tarih boyunca uğurlarında nice savaşlar verilen boğazlar stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydiler. Bugün bile bakıldığında değerlerini korumaya devam ettikleri açıktır.</p> <p>İtilaf Devletleri’nin Boğazları açma nedenlerinin başında, elbette ki boğazların sahip olduğu bu stratejik önem yatıyordu. Rusya’ya yardım edebilmek hedefiyle yapılanan bu düşünce ; aynı zamanda Almanya’dan yeterli yardım alamayacağı ve fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlı’yı tek başına ve planlanmış bir barışa mahkum etmeyi planlıyordu. Ayrıca boğazları kazanmak demek, İstanbul’u ele geçirip Osmanlı ve tüm Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma sebep olmak demekti. Tarafsız kalan pek çok ülke bu başarıya kayıtsız kalamayacak ve İtilaf Devletleri’ne katıldıklarını açıklayacaklardı. </p> <p>Boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm Müslüman sömürgeleri sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız eden hiçbir şey yaşanmayacaktı. Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915’te Osmanlı’ya savaş kararı aldı ve bu karara Fransa da katıldı.</p> <p><b>Deniz Harekatı</b></p> <p>“ Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur.” düşüncesiyle hareket eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyorlardı. Bahriye Nazırı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/churchill.html">Churchill</a>’in planları Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden tarafından da desteklenince, Lord Fisher’ın şüpheli gördüğü bu harekatın donanma ile yapılmasına karar verildi. Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Dünyanın yenilmez donanması, Fransa’nın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç düşünülemezdi. Hele ki yıpranmış, teknoloji açısından zayıf ve parçalanmak üzere olan Osmanlı, bu armada ile asla baş edemezdi. </p> <p>İtilaf Devletleri’nin deniz harekatı 19 Şubat 1915’te başladı. 13 Mart 1915’e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı. Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan düşman kuvvetlerinin, kararlı ve dirençli bir karşılık almaları bu işin o kadar da kolay olmadığını gösteriyordu. Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışının ardından çok da büyük bir gelişme elde edilememişti.</p> <p>18 Mart’a kadar geçen bu dönemde boğazın girişinde bulunan Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile, Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmişti. Boğaza giriş kapıları aralanmış ama hala ilerde olacaklar belirsizdi. </p> <p>Ve 18 Mart 1915 sabahı geldiğinde kimse günün sonunda neyle karşılaşacağını bilmiyordu. </p> <p>17 Mart 1915’te Amiral Carden’in yerine Amiral De Robeck’in atanmasıyla 18 Mart da gerçekleşecek plan uygulamaya konuluyordu. </p> <p>Plana göre; 18 Mart sabahı 3 deniz tümeninden oluşan düşman filosu boğazda belirdi. Filonun en güçlü gemilerinden oluşan 1. Tümen bizzat Amiral de Robeck tarafından kumanda ediliyordu.</p> <p>Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson muharebe gemileri ve Inflexible muharebe kruvazöründe oluşan 1. Tümen, saat 10:30’da boğazdan içeri girdi. Filonun önündeki muhripler savaş alanını tanıyorlardı. Planlanan noktaya ulaşıldığında Queen Elizabeth’in hedefi Rumeli Mecidiye Tabyası, Lord Nelson’un hedefi Namazgah Tabyası, İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası idi. “A Savaş Hattı” olarak adlandırılan bu plan 11.30’da uygulanmaya başlandı ve 11.30’da merkez tabyalarına ateş başladı. </p> <p>Bu arada düşman gemileri Kumkale’den gelen tedirgin edici ateş hattına da girmişlerdi. Obüslerden üstlerine ateş yağıyordu. Yine de mesafe uzak olduğundan Türk bataryaları savaş gemilerine karşılık veremiyordu. Saat 12.00 sularında Çimenlik, Rumeli Hamidiye ve Anadolu Hamidiye ateş almıştı. B Hattı diye adlandırılan Amiral Guepratte komutasındaki 3. Tümen Suffren, Bouvet, Goulois, Charlemagne adlı dört Fransız gemisiyle Triumph ve Prince George adlı iki İngiliz muharebe gemisinden oluşuyordu. Plana göre bu tümen 1. Tümenin arkasından hareket geçti ve B hattı önündeki yerini aldı. Yavaş yavaş yaklaşan gemiler bu cesurane ilerleyişlerinde Türk bataryalarından düşen mermi ateşi altında B hattına vardılar. Şiddetli yapılan karşılıklı çatışmalarda aradaki bataryalar sustuysa da merkez bataryalar ateşe devam ediyorlardı. 900 yarda kadar içeri sokulduklarından şiddetli ateş bu gemilerin üzerine yağıyordu. 3. Tümene ait olan iki İngiliz gemisi Triumph ve Prince George A hattının kıç omuzluklarında yerlerini almış Rumeli Mesudiye ve Yıldız Tabyalarını hedeflemişlerdi.</p> <p>Rumeli merkez bataryaları çok yoğun bir ateş altındaydı. Mermilerin çoğu tabyalar içine düşmüş, telefon hatlarını bozmuş, yangınlar çıkarmıştı. Rumeli Mecidiye tabyası topçuların şehit olması ile devre dışı kalmıştı.</p> <p>Planın ikinci aşamasında Türk bataryaları üzerinde yeteri kadar üstünlük sağlanabilirse Albay Hayes Sadler komutasındaki 2. Tümen devreye girecekti. Ocean, İrresistible, Albion, Vengeance, Swiftsun ve Majestic’ten oluşan 2. Tümen, 3. Tümenin yerini alacak ve B Hattından son olarak yakın muharebe yapılarak Tabyalar içinde olmayıp mayın hatlarını savunan toplar tahrip edilerek bombardımandan hemen sonra mayın tarama işlemlerine başlanacaktı. Fakat 3. Tümenin yerini alacak 2. Tümen gelmeden önce beklenmedik bir şey oldu. Saat 14:00’e doğru Suffren büyük bir hızla boğazı terk etmekte ve Bouvet’de onu izlemekteydi. A hattını geçmek üzereyken Fransız gemisi Bouvet’de bir iki patlama oldu ve Anadolu Hamidiye tabyasınca ateş altındayken 3 dakikada suların altına gömüldü. Derin bir şaşkınlık yaşanıyordu. Queen Elzabeth ve Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kestiler. Muhripler ve istimbotlar personeli kurtarmaya gittiklerinde 20 kişi kurtarılabilmiş, 603 kişi sulara gömülmüştü. Bu arada 12.30 sularında Goulois isabet almış ve ağır yaralarla boğazı terk ediyordu. 15.30 sularında mayına çarpan Inflexible’ın durumu kötüydü ama yoğun çabayla Bozcaada’ya ulaştı. 2. Tümen İngiliz gemileri, 3. Tümenin yerini aldığında bu manzara ile karşılaşmıştı. Saat 14.30’da ateşe başlayarak 10 yardaya kadar yaklaştılar. Namazgah tabyasını bombardıman ediyordu. Saat 15.00’te Rumeli Hamidiye daha sonra da Namazgah aldığı isabetle savaş dışına kalmıştı. </p> <p>Anadolu Hamidiye tabyası hasar görmemişti ve İrrisistible’a ateş ediyordu. Saat 15.14’de İrrisistible’ın yanında korkunç bir patlama duyuldu. Saat 16.15’te tabyalarda uzaklaşmak isterken bir mayına çarptı. Bu bölgede bir gece önce Nusret’in döktüğü mayınlar hiç hesapta yokken can alıyordu. Bölgenin mayınlı olduğunu anlayan Amiral de Robeck 2. Tümenin geri çekilmesi için emir verdi. 18.05’te geri çekilirken Ocean da mayına çarpmıştı. Güçlü top ateşine rağmen Ocean’ın personeli muhripler tarafından boşaltıldı. </p> <p>18 Mart’ta yaşananlar şaşkınlık yaratmıştı. Lord Fisher gibi ordusuz bir donanmanın başarıya ulaşamayacağını söylayenler haklı çıkıyor, de Robeck ve <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/churchill.html">Churchill</a> gibi hala donanma ile boğazları zorlayıp İstanbul’a çıkılabileceği düşüncesi yeni hareket planları doğuruyordu.</p> <p><b>Kara Harekatı</b></p> <p>Çanakkale Savaşları’nda Deniz Harekâtı’nın başarısızlığı umutları Kara Harekâtı’na çevirmişti.Daha 1 Mart’ta Yunanistan, Gelibolu yarımadasını işgal etmek, mümkün olduğu takdirde İstanbul üzerine yürümek üzere İngiltere’ye üç tümenlik bir kuvvet önermişti. İngiliz ve Fransızlara kalsa öneri kabul edilebilirdi. Ancak Rus Çarı, İngiliz Büyükelçisi’ne, hiçbir şart altında Yunan askerinin İstanbul’a girmesine izin vermeyeceğini bildirerek bu tasarıyı önledi. </p> <p>Londra’da ise, harekâtı Donanma yalnız mı yapsın, yoksa Kara Ordusu ile birlikte mi hareket etsin tartışması yapılmakta idi. Bir Kara Ordusuna ihtiyaç olduğunu savunanların arasında Lord Fisher geliyordu. Bununla beraber son karar, Savaş Bakanı (Harbiye Nazırı) Lord Kitchener’indi. O ise, ısrarla elinde birlik olmadığını söylüyordu, ama seçkin bir birlik olan ve İngiltere’de bulunan 29’ncu Tümen’e hiçbir görev verilmemişti. <br />Nihayet Mart’ta Kitchener Çanakkalecilerin tarafına kayarak 29’ncu Tümenin Ege’ye sevk edileceğini, Çanakkale’de bulunan Deniz Piyadelerine Gelibolu Yarımadası’nın temizlenmesinde yardım edeceğini açıkladı. Bu haber Fransa cephesinde buluna İngiliz Generallerinin öylesine büyük tepkisine yol açtı ki, Mareşal sözünü geri alarak 18 Şubat’ta bu birliğin yerine o sırada Mısır’da bulunan Avustralya ve Yeni Zelanda Tümenlerinin gideceğini bildirmek zorunda kaldı. </p> <p>Askeri durumu tetkik için Çanakkale’ye gönderilen General Sir William Birdwood, 5 Mart’ta Kitchener’a gönderdiği raporda, Donanmanın tek başına Bağaz’dan geçemeyeceğine inandığını, kuvvetli bir ordunun karadan donanmayı desteklemesi gerektiğini bildiriyordu. Bu rapor Kitchener’in bütün tereddütlerini giderdi. 10 Martda 29’ncu Tümenin Ege’ye gönderileceğini açıkladı. Ayrıca bir Tümen de kendilerinin göndermeleri için Fransızları ikna edeceğini ilave ediyordu. </p> <p>Böylece Mısır’daki Anzac Tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu.</p> <p>Birdwood’un raporuna rağmen, hala donanmanın tek başına Boğazı geçebileceğini düşünenler vardı. Bu karışıklık içinde Kara kuvveti hazır olana kadar Donanmanın harekatını geri bırakmasını, bu suretle Kara ve Deniz Kuvvetlerinin müşterek harekata başlamasının en iyisi olacağını hiç kimse aklına getiremiyordu. </p> <p>O sıralarda Londra’ya hakim olan bu kargaşalık ve belirsizliği, ne yapacağı belli olmayan Sefer Kuvveti’nin Komutanlığına yapılan atamadan anlamak mümkündür. Bu komutan, Kitchener’in Güney Afrika savaşlarından eski bir arkadaşı General Sir Ian Hamilton’du. </p> <p>Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamilton’un birlikleri işe karışmayacaktı. Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir kuvvet bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti. Oradan İstanbul Boğazına çıkarılmış bir Rus Birliği ile birleşmesi umuluyordu. </p> <p>Türk tarafı ise, 18 Mart’ta kazandığı zaferden dolayı kendisine olan güvenini tazelemiş, Çanakkale’nin Boğazlar’dan geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermişti. Bu zaferin ardından, Müttefiklerin kaçınılmaz kara harekâtına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı. Çanakkale ‘de 5. Ordu oluşturulmuş başına da Mareşal Liman von Sanders getirilmişti. Kıyılara dikenli tellerle çevriliyor, birlikler önemli yerlere yerleştiriliyor, müttefiklerin her hareketi gözleniyordu. Müttefik çıkarmasını bekleyen bir başka kişi ise 19. İhtiyat Tümeni’nin başında bulunan yarbay Mustafa Kemaldi.</p> <p><b>-25 Nisan 1915</b></p> <p><a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/hamilton.html">General Hamilton</a> 25 Nisan 1915 günü, iki İngiliz ve bir Fransız tümeni ile, bir Hint tugayını Seddülbahir bölgesine, iki tümenden oluşan Anzak Kolordusu’nu da, ikinci derecede tuttuğu Karatepe bölgesine çıkarmayı planlamıştır. Bu planın nasıl uygulanacağı yukarıda özetlenmiştir. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="300"> <p>Aynı tarihte, Gelibolu’daki Türk kuvvetleri ise, 3 üncü ve 16 ıncı Kolorduların yanısıra 6 tümen, süvari tugayı ve bağımsız taburlardan oluşuyordu. Daha sonra, savaşın gelişme süreci içinde yapılan gerekli kıta kaydırmalarıyla, toplam tümen sayısı 16 ya çıkartılacaktır.</p> </td> <td width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>25 Nisan çıkarmasından yaklaşık bir ay önce, Gelibolu’da bulunan 5. Kolordu komutanlığına atanan <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Mareşal Liman von Sanders</a>’in düşüncesine göre, müttefikler çıkarmayı Saros Körfezi’ne yapacaklardır. Bu nedenle de kendisi, birliklerin çoğunu Saros Körfezi ile Anafartalar bölgesinde; bir tümeni Seddülbahir bölgesinde ve iki tümenli 15nci Kolorduyu da, anadolu yakasında tutmayı uygun bulmuştur. Ayrıca savunma amacıyla kıyının belli noktalarında gözetleme ve koruma birlikleri bulundurulacak, asıl kuvvetler ise geride yedekte tutulacaktı. Aslında <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Liman von Sanders</a>’in bu savunma planına Türk komutanlar karşıydılar. Onlara göre, düşman en zayıf ve kritik anları olan çıkarma sırasında kıyıda karşılanırsa, ilerlemesi önlenebilecekti. Mareşalin gelmesinden önce hazırlanan türk savunma tedbirleri de böyleydi. Ancak, uygulamaya konulan, ordu komutanı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Liman von Sanders</a>’in planıdır. Daha sonra çıkarma başlayınca, komutanların aldıkları ek önlem ve hazırlıklar sayesindedir ki , çıkarılan ilk düşman birlikleri kıyıda karşılanacak ve fazla ilerlemeye fırsat bulamadan, 3-4 kilometrelik bir ilerlemeden sonra savaş bitene kadar, bulundukları yerde çakılıp kalacaklardır.</p> <p><b>-Arıburnu Muharebeleri</b></p> <p><a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/hamilton.html">General Hamilton</a> 25 Nisan 1915 günü, iki İngiliz ve bir Fransız tümeni ile, bir Hint tugayını Seddülbahir bölgesine, iki tümenden oluşan Anzak Kolordusu’nu da, ikinci derecede tuttuğu Karatepe bölgesine çıkarmayı planlamıştır. Bu planın nasıl uygulanacağı yukarıda özetlenmiştir. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="300"> <p>Aynı tarihte, Gelibolu’daki Türk kuvvetleri ise, 3 üncü ve 16 ıncı Kolorduların yanısıra 6 tümen, süvari tugayı ve bağımsız taburlardan oluşuyordu. Daha sonra, savaşın gelişme süreci içinde yapılan gerekli kıta kaydırmalarıyla, toplam tümen sayısı 16 ya çıkartılacaktır.</p> </td> <td width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>25 Nisan çıkarmasından yaklaşık bir ay önce, Gelibolu’da bulunan 5. Kolordu komutanlığına atanan <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Mareşal Liman von Sanders</a>’in düşüncesine göre, müttefikler çıkarmayı Saros Körfezi’ne yapacaklardır. Bu nedenle de kendisi, birliklerin çoğunu Saros Körfezi ile Anafartalar bölgesinde; bir tümeni Seddülbahir bölgesinde ve iki tümenli 15nci Kolorduyu da, anadolu yakasında tutmayı uygun bulmuştur. Ayrıca savunma amacıyla kıyının belli noktalarında gözetleme ve koruma birlikleri bulundurulacak, asıl kuvvetler ise geride yedekte tutulacaktı. Aslında <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Liman von Sanders</a>’in bu savunma planına Türk komutanlar karşıydılar. Onlara göre, düşman en zayıf ve kritik anları olan çıkarma sırasında kıyıda karşılanırsa, ilerlemesi önlenebilecekti. Mareşalin gelmesinden önce hazırlanan türk savunma tedbirleri de böyleydi. Ancak, uygulamaya konulan, ordu komutanı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Liman von Sanders</a>’in planıdır. Daha sonra çıkarma başlayınca, komutanların aldıkları ek önlem ve hazırlıklar sayesindedir ki , çıkarılan ilk düşman birlikleri kıyıda karşılanacak ve fazla ilerlemeye fırsat bulamadan, 3-4 kilometrelik bir ilerlemeden sonra savaş bitene kadar, bulundukları yerde çakılıp kalacaklardır.</p> <p><b>-Seddülbahir Muharebeleri</b> <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="300"> <p>25 Nisan günü, Müttefik Kuvvetleri Donanmanın koruyucu bombardımanı altında, beş ayrı yerden Gelibolu Yarımadası’na çıkmaya başladılar. İngiliz ve Hint birliklerinin çıkarıldığı ilk hedef , güneyde Alçıtepe’yi ele geçirip Kilitbahir platosuna ilerlemek, oradaki merkez tabyalarını susturduktan sonra Boğaz’ın giriş bölgesini ele geçirmekti. Burada Müttefik donanmasına bağlı savaş gemilerinin yaptığı bombardımanın şiddetine bir örnek vermek gerekirse; sadece Ertuğrul Koyu sırtlarındaki 26. Alayın 10.Bölüğünün savunma mevzilerine 4650 mermi atılmıştı.</p> </td> <td width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Buna rağmen Türk bataryaları ve kuvvetleri imha olunamadığından İngiliz Birlikleri ağır kayıplar vermekte ve bu durum, Müttefik kuvvetler arasında büyük bir şaşkınlık yaratmaktaydı. Bu günlerde, gerçek bir kahramanlık destanı yaratan Yahya Çavuş’un takımı, işte bu 10. Bölüğün takımıdır. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="300"> <p>Temmuz 1915 sonuna kadar, çok kanlı geçen, göğüs göğüse süngü hücumları ve karşı hücumlarla süren Kirte-Kerevizdere- Zığındere Muharebeleri, özellikle Türk birliklerinin, Müttefik Donanması’nın ateşinden korunmak amacıyla, gece yaptıkları süngü hücumlar şeklinde olmuştur. Sekiz gün, geceli gündüzlü süngü hücumlarıyla geçen Zığındere muharebesi, iki taraf için de kayıpların en fazla olanı ve en kanlı geçenidir.</p> </td> <td width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Bu bölgedeki harekat ağustos ayıyla birlikte mevzi muharebesine dönüşür. Böylece işgal kuvvetleri, 3-4 kilometrelik bir arazide çakılıp kalmış, Alçıtepe ve Kirte ele geçirilememiş, durum boşaltmaya kadar değişmeden böylece devam etmiştir.</p> <p><b>-Kumkale Muharebeleri</b></p> <p>25 Nisan 1915 günü saat 04.30’da Fransız filosu Kumkale önlerinde savaş düzeni almıştı. Kumkale ve Kumkale-Orhaniye arasını hedef alan şiddetli donanma ateşinin ardından Fransız birlikleri karaya çıktılar.</p> <p>Kumkale’deki Türk takımı Fransız bombardımanlarına ve karaya çıkan iki Fransız bölüğüne karşı kahramanca dayandıysa da, sürekli takviye edilerek tabur seviyesine çıkan Fransızlar karşısında kaleyi bırakarak Kumkale köyüne çekilmek zorunda kaldı. Sadece yarım takımlık 6. Bölük’ün ihtiyatıyla takviye edilebilen takım, Kumkale sokaklarında Fransızlarla kısa süren sokak muharebelerine girdi. 6. Bölük komutanı, birliklerini Kumkale mezarlığına çekti. Takım komutanlarından birinin şehir düşmesine, diğerinin de yaralanmasına ve cephane sıkıntısına rağmen, bölük inatla savunmasını sürdürdü ve Fransız kuvvetlerinin kanadını Kumkale’de bastırıp, bütün cephesini hareketten alıkoydu.</p> <p>Türk birlikleri Kumkale’yi geri almak için taarruza geçince Kumkale sokaklarında göğüs göğüse yakın muharebe başladı. Fransızlar da direnişlerini sertleştirmişlerdi. Türk hücumlarının en şiddetli bir anında Fransızlar beyaz bayrak çektiler. Üst rütbeli Fransız subayı da kendi rütbesine denk bir Türk subayına teslim olmak istedi, fakat dil farkı yüzünden anlaşılamadı.</p> <p>Teslim alma olayı uzayınca Fransızlar tekrar toplanarak mevzilerine döndüler ve yer yer ateş muharebeleri başladı. Fransız filosu da kendi birlilerine zayiat verdirme pahasına, Fransız ve Türk birliklerinin birbirine girdiği Kumkale’ye şiddetli ateşlere başladı. Türk birlikleri Mezarlık-Kumkale-Orhaniye hattına çekilmek zorunda kaldılar.</p> <p>Fransızlar da Kumkale’de kıyı başı tutmuşlar ama ilerleyememişlerdi. Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapan İngiliz kuvvetlerinin takviye edilmesi amacıyla, Seferi Kuvvetler Başkomutan’ı General Hamilton’un emriyle, Fransız kuvvetleri 26/27 Nisan 1915 gecesi başarılı bir çekilme harekatıyla geri alındılar. </p> <p><b>-Anafartalar Zaferi</b></p> <p>25 Ağustos 1915’ten Ağustos sonuna kadar, Müttefikler hem Seddülbahir hemde Arıburnu’nda başarılı olamayınca, Çanakkale Boğazı’nı, geriden sarkarak ele geçirmek amacıyla harekete geçerler. Bu arada General Hamilton, Türk Ordusu’nun gerilerine sarkmak ve çember içine alıp yok etmek için, Büyük ve Küçük Kemikli Burunları arasında yeralan Suvla sahillerine çıkıp, Anafartalar’da üçüncü bir cephe açmaya karar verir. Hedef, Conkbayırı ve Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan ilerleyip, çanakkale Boğazı’na inerek hakim olmaktır. </p> <p>Bu amaçla da, 9.İngiliz Kolordusu'nu ,6-7 Ağustos gecesi karanlıktan yararlanarak bölgeye çıkartır. Amaç, sabah gün ağarmadan von Sanders, Saros Grup Komutanına 7. ve 12. Tümenlerle süratle Anafartalar kesimine gitmesini ve karaya çıkan İngiliz birliklerine 8 Ağustos sabahı erkenden taarruz edilmesi emrini verir. Anafartalar Müfrezesi komutanı Yarbay Vilmer’e de, Saros’dan iki tümenin gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine engel olunmasını emreder. </p> <p><a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Liman von Sanders</a>, bundan sonra, <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/mustafakemal.html">Kurmay Albay Mustafa Kemal</a>’i, 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’de, Anafartalar Grup Komutanlığına atar. Anafartalar Grup Komutanı Kurbay Albay <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/mustafakemal.html">Mustafa Kemal</a>, 9 Ağustos sabahı ,12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7.Tümenle de Anzak Kolordusu ile işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, damakçılık Bayırı yönünde saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur. İngiliz Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönmüş, ağır kayıplar verirler. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="275"> <p>Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak adlandırılan bu harekat sonunda, durum değerlendirmesi yapan <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/mustafakemal.html">Mustafa Kemal</a> şöyle demiştir: “...Gerçekte, düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölüne kadar takip ederek orada tesbit etmiştim.”</p> </td> <td width="175"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Diğer taraftan yeni çıkan birliklerle güçlendirilen 9. İngiliz Kolordusu, Anafartalar yönünde iki kanat harekatı daha denediyse de başarılı olamamıştır. Ancak, Türkler açısından bu bölgede durum, savunulması güç bir konum olduğu için tehlikeli sayılırdı. Tehlikeli durumu düzeltmek için <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/liman.html">Liman von Sanders</a>, Kuzey Grubundaki 8 Tümeni iki alayla takviye ederek , Anafartalar grup Komutanı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/mustafakemal.html">Mustafa Kemal</a>’in emrine verir. Tümen karargahına 9-10 Ağustos gecesi gelen Grup Komutanı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/mustafakemal.html">Mustafa Kemal</a>, takviyeli 8. Tümeni 10 Ağustos sabahı karanlıkta, sadece süngü kullanarak hücuma geçirir. İngilizlere çok ağır kayıplar verdirilerek harekat başarılı olur. Daha sonra, savunma yapılabilecek ek arazinin ele geçirilmesi üzerine, ulaşılan bu ileri çizgide de destek ve güçlendirmeler yapılarak savunmaya geçilir. Böylece, diğer bölgelerde olduğu gibi Anafartalar Bölgesinde de savaş, boşaltmaya kadar , siper ve mevzi savaşına dönüşmüş olur. Diğer bir deyişle, General Hamilton’un İkinci Planı da başarısız olmuş, hedefine ulaşmamıştır. </p> <p>Tepeler Türklerin elinde olmasına ve olumlu doğa koşullarına karşın, düşmanın sürekli olarak çekindiği zehirli gaz kullanılmamış, su kaynakları zehirlenmemiş, bu yöntemler hiçbir zaman mert ve dürüstçe bir tutum sayılmamıştır. Savaş alanında ele geçen esirlere ve yaralı düşman askerlerine yapılan insancıl muameleler öyle görünüyor ki, Anzakları ilkin gerçekten şaşırtmıştır. Çünkü, daha önce kendilerine anlatılan , ya da Mısır’da karşılaşıp hakkında belirli ön yargılar ve imajlar geliştirdikleri Türk askeri Abdul, Gelibolu Yarımadası’nda çok farklı bir tutum sergilemektedir. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="275"> <p>Çanakkale Savaşları kara harekatıyla ilgili olarak belirtilmesi gereken önemli bir diğer nokta da şudur: tüm bu çarpışmalar ve karşılıklı saldırılar sırasında, Türkler mertçe, dürüstçe ve kahramanca çarpışmış, insancıl meziyetlerini ve güçlü kişiliklerini sergilemişlerdir. İster Seddülbahir’de, ister Suvla’da ya da, Anafartalar’da olsun durum aynıdır. rneğin Kızılhaç çadırları ve hastane gemileri, yaralı taşıyan botlar, ya da sedyeleri hedef alan atışlar yapılmamıştır.</p> </td> <td valign="top" width="175"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>-Çekilme (Boşaltma)</b></p> <p>Anafartalar’da yaşanan zaferin ardından, Müttefik Kuvvetlerinin hem moralleri bozulmuş, hem de Çanakkale’nin geçilebileceği umutları yok olmaya başlamıştı. <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/hamilton.html">Ian Hamilton</a>’un bütün ısrarlarına rağmen cepheye artık tek bir asker bile gönderilmediği gibi, Çanakkale’den iki tümen alınmış ve batı cephesine gönderilmişti.</p> <p>Kısacası Ağustos’tan sonra çekilme planları yapılmaya başlanmıştı. Harbiye Nazırı <a href="http://www.canakkale.gen.tr/kisiler/kitchener.html">Lord Kitchener</a>, son defa bölgeyi ziyaret etmiş, artık Çanakkale bölgesindeki Türk savunmasını sökmenin ve buradan boğaz harekatını bir neticeye vardırmanın, hele hele İstanbul sevdasına kapılmanın imkanı kalmadığını anlayarak, Ocak 1916’da Çanakkale’deki kuvvetlerin, Selanik çıkarmasında kullanılmak üzere gönderilmesinin kararını komiteye sunmuştur. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="300"> <p>Müttefik askerleri 8 Aralık’tan 20 Aralık’a kadar Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini, 28 Aralık’tan, 9 Ocak 1916’ya kadar da Seddülbahir bölgesini tahliye etiler.</p> </td> <td width="150"> </td> </tr> <tr> <td width="300"> </td> <td width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Boşaltma işlemi gerçekten çok iyi planlanmıştı. Askerler her türlü tedbiri almış, geride ayarlı ve sonradan patlayacak olan tüfekler, takip edilmelerine karşı mayınlar bırakmışlar, sessizlik için ayaklarına çuvallar bağlamış ve hatta son güne kadar ileri mevzilerden çekilmeyerek, savaşmışlardır. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="300"> <p>Türklerin bu çekilmeden haberi yok muydu? Bu soru Türk tarafı için en çok sorulan sorulardan biridir. Müttefik kuvvetlerinin çekilmedeki başarısı yadsınamaz; çekilme iyi planlanmış, hava koşulları beklendiği gibi gitmiştir. </p> </td> <td width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Türk kuvvetleri ise, Müttefik kuvvetlerine göre hep yüksek noktalarda mevzilenmişler ve bu nedenle de düşman askerlerine geçit vermemişlerdi. Türk resmi kaynaklarına göre Yarımada'nın Müttefik askerleri tarafından boşaltılmasından, Türk tarafının haberi kesinlikle olmamıştır. <table border="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="300"> <p>Türk askerleri çekilmeden haberdar olsalar dahi, büyük bir taarruza kalkışmamışlardır. Çekilen tarafa çok büyük zayiat verdirmek mümkünken, saldırmamayı tercih etmişlerdir. Çünkü artık feda edilecek tek bir Türk askeri bile yoktu. Dört bir yanda savaş içinde olan Osmanlı Devleti’nin eli silah tutan herkese ihtiyacı vardı.</p> </td> <td valign="top" width="150"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Sonuç olarak; 9 Ocak 1916’da Gelibolu Yarımadası’nda tek bir Müttefik askeri bile kalmamış, Çanakkale’nin geçilememesi ile Birinci Dünya Savaşı’nın çizgisi, savaşa katılan bir çok ülkenin de kaderi değişmiştir. </p> <p><b>Hava Harekatı</b></p> <p>İlk motorlu uçağın uçuşundan yedi yıl gibi kısa bir süre geçtikten sonra, 1910 yılında uçaklardan askeri amaçlarla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve takip eden yıllarda uçak, yeryüzünde etkin bir taarruz silahı olarak kullanılmaya başlanmıştır. </p> <p>Dünyadaki bu gelişmeyi yakından izleyen ve önemini değerlendiren zamanın Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın direktifiyle, 1911 yılında, Genelkurmay başkanlığı bünyesinde askeri havacılıkla ilgili bir şube oluşturulmuş ve Türk Askeri havacılığı’nın temeli olan teşkilat kurulmuştur. </p> <p>Bu yeni silahın edinilmesine büyük önem veren Mahmut Şevket Paşa maaşının bir kısmını bağışlayarak uçak alımı için kampanya başlatmış ve bu kampanyaya başta padişah Sultan Reşat olmak üzere Donanma Cemiyeti, subaylar ve bazı zenginler iştirak etmiştir. İki uçaklık para, kısa zamanda toplanmış ve Fransa’dan biri 25 Beygirlik, biri de 50 Beygirlik iki uçak satın almıştır.</p> <p>Müteakiben, Yeşilköy Safra düzlüğünde Kara tayyare Mektebi, Yeşilköy Feneri yakınlarında da deniz tayyare Mektebi kurulmuş ve havacı personel yetiştirilmek üzere ordu ve donanmadan istekli subaylar seçilmiştir. </p> <p>Çanakkale Muharebeleri başladığı zaman dünya ve Türk askeri havacılığı mütevazı ve geliştirilmeye muhtaç bir durumda idi. </p> <p>Çanakkale Muharebeleri havacılık yönünden, yeni silahın gerçek değerinin anlaşıldığı ve bugünkü modern hava kuvvetlerinin temelini atan kahramanları kavramaya çalışırken, icra edilen hava harekatının sadece o günkü müşterek harekata katkısı değil aynı zamanda bugünkü havacılığımıza olan katkısı da düşünülmekte ve hava kuvvetlerinin temelinin atılarak, hava stratejisi ve taktiklerinin oluşturulmaya başlandığı bir harekat noktası olarak değerlendirilmektedir.</p> <p>Havacılık açısından işte böyle bir ortam içinde, 2 Ağustos 1914 günü seferberlik ilan edilmiş ve buna paralel olarak Yeşilköy’de bulunan deniz uçaklarından 2’si İzmir, birisi de Çanakkale Müstahkem Mevzi Komutanlığı emrine verilmiştir. </p> <p>25 Ağustos 1914 tarihinde Çanakkale Nara Meydanı’na konuşlandırılan Nievport tipi deniz uçağı ile, Deniz Yzb. Savmi, Ütğm. Fazıl ve Ütğm. Cemal’in yaptığı keşif uçuşları sayesinde, bölgedeki İngiliz ve Fransız gemilerinin faaliyetleri izlenmeye başlanmıştır. </p> <p>18 Mart 1915 tarihine kadar olan dönemde yapılan başarılı hava keşif görevleri hem düşmanın elindeki gemi tip ve miktarını tespit, hem de taarruz hazırlıklarını devamlı takip imkanı sağlamıştır. </p> <p>18 Mart 1915 günü, havacılarımız erken saatlerde yaptıkları keşif raporunu vermişlerdir. </p> <p><b>“ Bozcaada önünde, 40 düşman gemisi sayıldı. Bunlardan; 19’u ağır, 3’ü hafif olmak üzere 22’si kruvazör, diğerleri; şilep, destek gemisi ve uçak gemisidir. Sayıları tam olarak saptanamayan denizaltılar görülmüştür. 6 adet zırhlı İngiliz gemisi, muharebe düzeninde boğaza doğru ilerlemekte ve Fransız gemileri de demir almaktadır. ”</b></p> <p>Bir süre sonra, boğaza giren ve kıyı bataryalarını şiddetle bombardıman eden düşman donanma topçusuna, Ark Royal uçak gemisinden havalanan İngiliz uçakları da ateş tanziminde geniş çapta yardım etmiştir. </p> <p>18 Mart günü öğleden sonra, havacılarımıza; Limni Adası civarındaki düşman kuvvetlerinin durumunu keşfetmeleri emredilmiştir. </p> <p>Bir saat içinde görev bölgesine ulaşan pilotlar Mondros Koyu’nda 13 harp, 4 nakliye, 29 kömür gemisi olmak üzere toplam 46 geminin bulunduğunu, ayrıca Fransızların Gaulois gemisinin sahil topçumuzun ateşi ile Çanakkale ağzında yara aldığını rapor etmiştir. </p> <p>Çanakkale Muharebeleri süresince, karşılıklı keşif harekatı devam ederken; Türk havacıları, o tarihler için başarılı sayılabilecek diğer hava görevlerini de icra etmişledir. Bu görevlerden biri 18 Nisan 1915’de yapılmıştır.</p> <p>O gün Çanakkale Boğazı bölgesinde gittikçe kuvvetlenen ve hava üstünlüğü kurmasından endişe edilen düşman hava gücünü tesirsiz hale getirmek maksadıyla, Bozcaada’da 18 düşman uçağının konuşlandığı meydana hava taarruzu planlamıştır. Ancak bu meydandaki uçaklar, keşif görevi için daha önceden kalktığından, havada karşılaşılmış, kısa bir hava muharebesinden sonra zayiatsız olarak meydana dönülmüştür. Bu görev amacına ulaşmadıysa da, asli taktik hava görevlerinden olan “mukabil hava harekatı” nın ilk ve tipik bir uygulaması olması açısından önem taşımaktadır. </p> <p>Türk uçaklarının meydan taarruzu planlamasından esinlenen İngilizler aynı gün üçer uçaklık iki kol ile meydanımıza taarruz etmişler, ancak uçaklarımız daha önceden meydan içinde dağıtılarak gizlenmiş olduğundan, atılan bombalar hasar meydana getirememiştir. Bu da, ufki dağılma ve gizleme yapılarak, beka tedbirlerinin alınışına güzel bir örnek teşkil etmiştir. </p> <p>14-19 Mayıs 1915 günleri, güney cephemizdeki karşı taarruzumuzu desteklemek amacıyla; düşman çıkarma gemileri ve ordugahı bombalanmış Mayıs ayı başından itibaren sabit balon ile boğaz gözetlemesi ve topçu atış tanzimi ve birliklerimizi taciz eden manika balon gemisine taarruzlar yapılmış, her hava hücumunda gemi, balonunu toplayıp yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Böylece bugün “<b>yakın hava desteği” </b>olarak bilinen görev tipinin basit bir uygulaması yapılmıştır. </p> <p>25 Haziran’da; Arıburnu bölgesindeki düşman karargahı üzerine propaganda amacıyla 300 adet ingilizce yazılı bildiri atılmıştır. Bu görev, hava gücünün psikolojik harpte kullanılmasına ilişkin güzel bir örnektir. </p> <p>30 Kasım 1915’te ise, Üsteğmen Ali Rıza, Teğmen Orhan’la beraber, Çanakkale girişinde karaya oturmuş bulunan bir düşman kruvazörüne taarruz etmek için görevlendirilmiştir. Tam bu esnada bir düşman uçağının yaklaştığı görülmüş ve yapılan hava muharebesinde <b>Üsteğmen Ali Rıza </b>fransız uçağını makinalı tüfek ateşiyle düşürmeyi başararak Türk havacılık tarihine ilk düşman uçağını düşüren pilot olarak geçmiştir. </p> <p><b>Sonuç olarak;</b></p> <p>Çanakkale Muharebeleri’nde, kahraman kara ve deniz kuvvetlerimiz gibi havacılarımız da, üstün silah ve teknik olanaklara sahip düşmanları karşısında, kendilerine düşen görevleri cesaret ve üstün görev bilinici içinde başarıyla icra etmişler ve resmi İngiliz harp tarihi kitaplarında:</p> <p><b>“Harikulade müdafaasında yılmadan mücadele eden ve sonunda başaran düşmanımıza hayran kaldık” </b>dedirtmişlerdir.</p> <p>Çanakkale Muharebeleri’nin ileri görüşlü askeri önderleri yeni silahın gereksinimi olan strateji ve taktiklerin oluşturulmasına öncülük etmiştir. Bu kapsamda ulu önder Atatürk şöyle buyurmuştur:</p> <p><b>“ GÖKLERDE BİZİ BEKLEYEN YERİMİZİ ALMAK ZORUNDAYIZ. YOKSA O YERİ BAŞKALARI İSTİLA EDER VE İŞTE O ZAMAN BU ÜLKE VE MİLLET ELDEN GİDER. HALBUKİ BİZ TÜRKLER, BÜTÜN TARİHİMİZ BOYUNCA HÜRRİYET VE İSTİKLALE ÖRNEK OLMUŞ BİR MİLLETİZ. </b></p> <p><b>TAYYARECİLER! ŞUNU UNUTMAYIN Kİ YARININ EN BÜYÜK TEHLİKELERİ SEMALARDAN GELECEKTİR. BU SEBEPLE SİZLER DAİMA HAZIR BULUNMAYA VE O ŞEKİLDE YETİŞMEYE GAYRET EDECEKSİNİZ.” </b></p> <p><b> <br /></b></p> <p><b>Savaşın Sonuçları</b></p> <p>Çanakkale Cephesi’nin deniz harekatı (Boğaz’ın zorlanması), kuşkusuz sıradan bir askeri harekat, ya da muharebe olayı değildir. Boğazlar, konumu ve tarihi önemi itibariyle, İstanbul Karadeniz kapısı, Çanakkale de Ege Denizi kapısı olarak, geçmişte taşıdıkları ve çağımızda taşımakta oldukları stratejik önem ve değer açısından daima birlikte mütalaa edilmiş ve edilmektedir.</p> <p>Her iki boğaz, klasik ve dar çerçevede sadece Akdeniz’i Karadeniz’e, Avrupa’yı Asya’ya bağlayan su geçitleri ya da köprüler değil, Akdeniz’in öteki önemli su geçitlerinden Cebelitarık ve Süveyş kanalı ile de bütünleşerek, dünyanın büyük denizlerini (Atlas ve Hint okyanusu gibi) ve büyük kıta kara parçalarını birbirine bağlayan, daha geniş anlamdaki jeopolitik konumuyla, dünya siyaset ve iktisadiyatı üzerine olan etkilerini bu gün de korumaktadır. Bu nedenlerledir ki, Türk Boğazları, uluslararası ilişkilere yön vermede daima odak noktası olmuşlardır.</p> <p>Gerçekten tarihin eski dönemlerinden beri ön planda, Avrupa ve Asya ülkeleri arasında başlamış olan ekonomik, ticari ve siyasi ilişkilerle, askeri hareketler, sürekli olarak Boğazlar bölgesinde cereyan etmiştir. Başka bir deyişle Boğazlar, dünyanın diğer parçalarında pek görülmemiş ardı arkası kesilmeyen mücadelelere sahne olmuştur. </p> <p>Boğazların tarihin akışı içindeki stratejik durumu ve jeopolitik konumuyla ilgili yukarıdaki kısa açıklamaların ışığı altında, Çanakkale Muharebelerinin sonuçları üzerindeki değerlendirmeler, kuşkusuz daha bir önem ve anlam taşıyacaktır. Böylesine bir değerlendirmenin daha gerçekçi ve sağlıklı olabilmesi ise, büyük devletlerin Türk Boğazları üzerindeki ulusal emellerine kısaca da olsa, bir göz atılmasını gerektirir.</p> <p>Birinci Dünya Harbi öncesinin başlıca büyük devletlerinden Almanya’nın, “Drang Nach Osten (doğuya doğru) politikası”, Rusya’nın ılık denizlere ulaşma emelleri; İngiltere’nin, “denizlere egemen olan dünyaya hakim olur” teorisine dayanarak, özellikle XIX. yüzyıldan bu yana güttüğü Rusya’nın Akdeniz’e çıkmasını engelleme siyaseti, hep Türk boğazlarında düğümlenmektedir.</p> <p>Boğazların bu tartışma götürmez önemi konusunda Napolyon “İstanbul bir anahtardır. Istanbul’a egemen olan dünyaya hükmedecektir. Eğer Rusya, Çanakkale Boğazı’nı ele geçirecek olursa, Tulon, Napoli ve Korfu kapılarına dayanmış olacaktır” demekle, Fransa’nın Boğazlar üzerindeki duyarlılığını açık seçik ortaya koymuş olmaktadır.</p> <p>Rusya’nın görüşüyse, Genelkurmay Başkanı Kropatki’nin bir raporunda; XX. yüzyılda Rusya’nın en önemli işinin, Istanbul Boğazı’nı ele geçirmek olduğuna işaretle, Osmanlı Devleti’ni, Boğazı Rusya’ya bırakmaya hazırlamalı ve Almanya ile anlaşma yapmalıdır” şeklinde ifadesini bulmaktadır.</p> <p>Büyük devletlerin Boğazlar üzerindeki kısaca açıklanan bu emelleri, onları kendi aralarında da gizli birtakım mücadelelere yöneltmiştir.</p> <p>Nitekim, Rus Dışişleri Bakanı Sazanof, Çar tarafından da onaylanan bir raporunda; “Boğazların güçlü bir devletin eline geçmesi, tüm Güney Rusya’nın ekonomik hayatının, o devletin egemenliği altına girmesidir” demekte ve bu durumun önlenmesi için, Istanbul’un alınmasını önermektedir. </p> <p>Öte yandan Kasım 1911’de Rusya’nın, Osmanlı Hükümeti’ne Boğazlar üzerindeki istekleriyle ilgili bir notasından haberdar edilen Ingiltere ve Fransa, Rus isteklerini reddetmişlerdir.</p> <p>Keza Rusya’nın bu ve buna benzer çeşitli tarihlerdeki yinelenen daha birçok istek ve baskılarının birbirini izlemesi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Merkez Devletleri safına kaymasında büyük bir etken olmuştu. </p> <p>Işte Boğazlar üzerindeki bu gizli çıkar çatışmalarıdır ki, Ingiliz ve Fransızlar’ı Istanbul’u almaya ve Ruslar’dan önce Karadeniz Boğazı’na el atmaya yöneltmiş ve Çanakkale Cephesi’nin açılmasında başlıca etken olmuştur.Ruslara silah ve malzeme yardımı sorunuysa, savaşın sadece görünüşteki nedenini oluşturmuştur. </p> <p>Böylece büyük devletlerin Türk Boğazları üzerindeki tarihi emellerini ortaya koyarken, bu devletlerden Ingiltere’nin bu cephenin açılmasında birinci derecede aktif rol aldığını da belirtmek doğru olur.Nitekim Ingiliz Donanma Bakanı Churchill, cephenin açılmasında büyük çaba göstermiş ve etkili olmuştur.Gerçekten o, bu cephenin açılmasının baş mimari olmuş, Türklerin askeri gücünü ciddiye almamış, olayı basit ve sadece “sınırlı bir cezalandırma hareketi” olarak görmüştü. En güçlü ve modern silahlarla donatılmış zırhlılarının Boğaz’da görünüvermesiyle, Türklerin direnmekten vazgeçeceğini sanmıştı.</p> <p>Kuşkusuz bu büyük bir yanılgıydı. Ingilizler, Çanakkale’deki Türk savunmasını ve askerini sadece matematiksel ölçülere vurup, onun yüksek manevi gücünü görmezlikten gelerek, büyük bir hesap hatasına düştüler ve sonunda, önce denizde, sonra da karada hiç de beklemedikleri amansız cevabı aldılar.Böylece onlar, zaferi Boğaz’da, Türk top ve mayınlarına, karada Türk süngüsüne bırakarak çekilip gittiler.</p> <p>Anlaşma Devletleri’nin Çanakkale serüveni bu suretle noktalandıktan sonra, yukarıdaki açıklamaların ışığı altında, Türkiye ve uluslararası politika ve diplomasi tarihi açısından ortaya koyduğu önemli sonuçları da şöylece özetlemek mümkün olur.</p> <p><b>-Askeri Sonuçlar</b> <table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="616"> </td> <td width="7"> </td> </tr> <tr> <td width="616"> <p>1. Genellikle 18 Mart 1915’te geçen Boğaz Muharebesi’nde kazanılan zaferle, Birleşik Filo (İngiliz-Fransız donanmaları) nun Marmara’ya girerek, İmparatorluğun başkenti İstanbul’u bir ay içinde ele geçirme planları suya düşürülmüş, böylece hükümet çevrelerinde beliren ve halka yansıyan İstanbul’u kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır.</p> <p>2. Boğaz’da elde edilen bu ilk zafer, çok geçmeden Gelibolu Yarımadası’na yöneltilen çıkarmalarla başlatılarak, dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemi bombardımanlar altında Türk askeri, yılmadan aylarca süren mevzi muharebelerinde yüksek bir moral ve doruğa ulaşan bir mücadele azmi örneği vermiş ve sonunda düşmanlarını yarımadayı terk etmek zorunda bırakmıştır.</p> <p>3. Böylece karada kazanılmış bulunan bu ikinci ve nihai zaferle de, Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen ve hatta yok olmaya yüz tutan prestiji kurtarılmıştır.</p> <p>4. Deniz ve kara. harekatıyla bir bütün olarak gerçekleştirilip tüm anlamı ve çarpıcılığıyla Türk Harp Tarihi’nde yerini alan Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal (Atatürk) gibi bir dahiyi yaratmış, Birinci Dünya Harbi’nin bitiminden hemen sonra başlayacak Milli Mücadele’nin bu eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırmıştır.</p> <p>5. Çanakkale Zaferi, Anlaşma Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ni ilk ağızda savaş dışı bırakarak, Almanya’nın güneydoğudan kuşatılmasını amaçlayan stratejisini boşa çıkarmış, böylece savaşın en az iki yıl daha uzamasına neden olmuştur.</p> <p>6. Çanakkale Boğazı’nın kapatılıp Rusya’ya geçit verilmemesi, onu müttefliklerinin silah ve malzeme yardımından yoksun etmekle kalmamış, yarım milyonu aşkın İngiliz ve Fransız askerini üzerine çekmekle bu kuvveti, Alman cephesinden uzak tutmuş ve Almanya’nın Doğu Cephesi’ndeki Harekatnı kolaylaştırmıştır.</p> <p>7. Çanakkale Muharebelerinin diğer bir anlam ve önemi de, çöküntü donemini yaşamakta olan İmparatorluğun, dünya kamu oyunda yarattığı kötü imajın sonucu olarak, Türkün iyice tükendiği sanılan gücünün henüz tükenmemiş, koşullar nedenli ağır olursa olsun iyi sevk ve idare edilirse, tüm zorlukları yenebilecek güç ve inanca sahip olduğunu bu muharebelerde kanıtlamış olmasıdır.Bir başka deyişle düşman devletler, her nedense Osmanlı Devleti’ nın çöküşü olayıyla, onun asıl unsurunu oluşturan Türk ulusunun ceddinden miras olan savaş azim ve ruhuyla ,inanç gücünün birbirinden farklı şeyler olduğunu, bu muharebelerde çok daha iyi anlayabilmişlerdir.</p> <p>8. Çanakkale Muharebeleri, Türk askerinin, dünyanın en güçlü zırhlıları ve en modern harp silah, araç gereç ve bol cephanesiyle donatılmış deniz ve kara ordularına karşı sergilediği başka ulusların askerleriyle kıyas götürmez direnç ,azim ve ruhu, Türk İstiklal Savaşımızın Kuvayı Milliye ruhuyla eş değer bir anlam taşıması açısından da ayrıca tarihsel bir değere sahiptir.</p> <p>9. Gerçekten Boğaz Muharebesi’nde Birleşik Filo’nun kendisi için tehlikeler yaratan yalnız Dardanos Bataryası’nın yok edilmesi için kullandığı 400’ü aşan topçu mermisine karşın, sadece iki subayımızın şehit oluşu dışında, bataryaya ağır bir hasar verdirilememiştir. Halbuki Boğaz’daki obüs bataryalarımızın tek bir yaylım ateşi sırasında, Irresistable gemisinde 138 personelin yaşamını yitirdiği, İngiliz tebliğlerinde açıkça belirtilmiştir.</p> <p>10. Çanakkale’de Türk askerleri, bol cephaneye dayanan, yoğun donanma ateşleri altında Türk’e özgü, sabır ve serin kanlılıkla görevinin başında kaya gibi dimdik ayakta kalmasını bilmiştir .Öte yandan bu dev armadalar, ateş etmesinden bile kuşkuya düşülen eski birtakım demode toplarla alay edercesine savaşıyor karadaki Türk topçusu, ona sadece 1900 mermi atabilirken, onlar tek bir bataryamıza (Dardanos”a) 4000 mermi kullanıyordu. Ne var ki, bu mermi yağmurundan karada hasar gören dört Türk topuna karşı, sadece batan düşman gemilerinin üstünde 44 topunun birden Boğaz sularına gömüldüğü görülüyordu.</p> <p>11. Aynı Birleşik Filo’n’un, 18 Mart Boğaz Muharebesi’nde, 18 savaş gemisinden 7’si savaş dışında kalırken, Çanakkale Müstahkem Mevkii, savaş gücünü olduğu gibi koruyabiliyordu. Keza Filonun mayın arama ve tarayıcıları, 11 mayın hattı üzerinde döşenmiş mayınlardan sadece üç adedini etkisiz hale getirebilmişti</p> <p>12. Türk tabyalarında hasar gören toplardan çoğu, onarılıp kısa sürede ateşe hazır duruma sokuluyor, 3. bölgedeki (Boğaz’ın Marmara ile birleştiği kesim) tabya da, sapasağlam duruyordu. İşte bu durum karşısında Boğaz’ı geçemeden geri çekilen Birleşik Filo, Çanakkale’nin aşılamayan çetin savunması karşısında pes edip, yalnız denizden yapılacak zorlamalarla başarıya ulaşılamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır.</p> <p>13. Dünyanın en büyük deniz gücüne sahip İngiltere’nin görkemli filosunun, Boğaz Muharebesi’nde düştüğü aczi, yarınların Çanakkale savunucuları hiç bir zaman hatırından çıkarmamalıdır. Çünkü, bu ve buna benzer saldırılar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de yinelenebilir.Ne varki 18 Martı unutarak böyle bir saldırıyı ileride de göze alabilecek düşmanlar, karşılarında dünyanın yeniliklerine gözlerini kapamış bir Osmanlı Devleti yerine, bu kez XX. yüzyılın en son bilim ve teknolojisine dayanan en modern silahlarla donatılmış bulunan Cumhuriyet Silahlı Kuvvetleri’ni bulacaktır.</p> <p>14. Çanakkale Cephesi deniz ve kara harekatıyla birlikte mütalaa edildiğinde görülür ki, bu cephede geçen muharebeler, hasım kuvvet olarak katılmış olan Ingiltere ve Fransa’nm, bir yıl boyunca Gelibolu Yarımadası’nda yarım milyondan fazla büyük bir kuvveti tutmak zorunda kalmaları ve bunun % 50’sini kaybetmiş bulunmaları, haliyle diğer cephelere kuvvet ayırabilme açısından savaşın genel seyrini etkilemiştir.Keza Türklerin de bu cepheye ayırdığı 300.000’den fazla askerden verdiği zayiatın, 211.000’e ulaşmış olması diğer cephelerdekinden kıyaslanamayacak bir fazlalık göstermektedir.Bunun insan gücü açısından yarattığı boşluk, yalnız Birinci Dünya Harbi sırasında değil, onu izleyen Türk İstiklal Harbi boyunca da hissedilmiştir.</p> </td> <td width="7"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b></b></p> <p><b>-Siyasi Sonuçlar</b> <table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="616"> </td> <td width="7"> </td> </tr> <tr> <td width="616"> <p>1. Çanakkale’de denizde ve karada kazanılmış olan her iki zafer, Osmanlı’nın Balkan felatiyle içte ve dışta sarsılmış bulunan devlet prestijini kurtarıp güçlendrmiş, hükümetin iktidarda kalış sürelerini uzatmıştı.Anlaşma Devletleri’nin savaşın başından beri bekledikleri hükümet krizi olmamış ve kabine değişikliğine de gidilmemiştir.</p> <p>2. Türk ulusunun tarihini süsleyen çok sayıdaki zaferlerine, Çanakkale’de, bütün dünyanın gözü önünde bir yenisini daha ekleyerek elde ettiği parlak zafer, onun eski güç ve dinamıiznıini koruduğunu, çöküntü dönemini yaşayan ve can çekişen bir imparatorluk içinde hala kahraman bir ulusun varlığını, yeniden ortaya koymuştur. Bir başka deyişle Çanakkale’de ölmesini bilenler, Türk milletinin tarihten silinmeden yaşayacağını kanıtlamıştır.</p> <p>3. Çanakkale Zaferi, Batılıların Doğulu müttefiki Rusya’ya ulaşmasına olanak tanımamış, mahsur kalan koskoca Çarlık Rusyası içerden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür.</p> <p>4. Çanakkale’de Türk savunması aşılabilse ve Boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş kısa sürede biter, Rus ihtilali patlak vermez, verse bile, İngiltere ve Fransa’nın işe karışmasıyla bu ihtilal daha başlangıçta boğulabilirdi. Böylece müttefikleriyle birlikte zaferi paylaşmakta gecikmeyecek olan Ruslar, Çarlarının taksim planı gereği kendilerine daha işin başında söz verilen Boğazlar ve İstanbul’u işgal etmiş ve Deli Petro’dan beri izledikleri, “Açık denizlere ulaşma” politikalarını gerçekleştirmiş olurlardı.</p> <p>5. Anlaşma Devletleri’nin Çanakkale’deki başarısızlıkları henüz savaşa katılmamış olan Balkan Devletleri’nin tutumlarını da farklı yönlerde etkilemiştir.Bulgaristan, Merkez Devletl’eri’nin yanında yer alırken, Romanya, Yunanistan ve Italya’nın daha bir süre savaş dışında kalmalarını sağladığı gibi, Arap ayaklanmasını bir yıla yakın bir süre geciktirmiştir.</p> <p>6. Çanakkale Muharebeleri, Ingiltere’nin savaşın başından beri Japonya’dan yapmakta olduğu yardım talebini artırmasını istemesine rağmen, Japonya’nın bu istekleri çeşitli bahanelerle kabul etmemesine yol açmıştır.</p> <p>7. Birleşik Filo’nun ağır yenilgiye uğrayıp Boğaz’ı geçemeyişi, İngiltere ve Fransa’nın, siyasi ve askeri prestijini bir hayli sarsmış, özellikle Ingiltere’nin denizlerdeki tarıtışılmaz üsıtünlüğü imajını ortadan kaldırmıştı. Bu durum, adı geçen devletlerin sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğuşuna ve dolayısıyla dünya siyasi haritasını değiştiren bazı gelişmelere yol açmıştır.</p> <p>8. Keza Avusturalya ve Yeni Zelanda gibi Ingiliz dominyonu deniz aşırı ülke askerlerinin, sırf Ingiliz çıkarları uğruna Çanakkale’de Türklere karsı muharebeye zorlanıp, yabancı topraklarda hayatlarını yitirirken, kafalarında yer alan bir takım sorular (niçin ve kimin için döğüştükleri gibi), cepheden ailelerine gönderdikleri mektupların zamanla açıklanmasında anlaşılmaktaydı. Bu da, onlarda gitgide ulusal blincin kıvılcımlarını oluşturmakta gecikmedi. <br />Nitekim, 9 Eylül 1922’de Yunanlılar lzmir’de denize döküldükten sonra, muzaffer Türk ordularının Boğazlar bölgesine yönelip yaklaşmaları üzerine, Churchill’in dominyonlardan yeniden yardım istediği, Avusturalya başbakanının, “Tek bir askerin hayatına tehlikeye koymayacağını ve savaşa karar verilirse, dominyondan iş birliği istenmemesi gerektiğini” belirten anlamlı bir yanıtıyla karşılaşmıştı.</p> <p>9. Çanakkale Muharebelerinin diğer ilginç bir yanı da, iki hasım ordunun döğüşken askerleri arasında yakınlaşmanın getirdiği dostluğun, zamanla artmış olmasıdır. Gerçekten Anzak asker ve komutanları, Çanakkale’de yiğitçe döğüşen Türklerin hem asker, hem de insancıl yönlerini yakından izleyerek, onların kendilerine tanıtıldığı gibi barbar bir ulusun çocukları olmadığını görüp anlamak fırsatını bulmuşlardı.İşte bu durum, ülkeler arasındaki siyasi ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş ve savaş sonrasında, Asvusturalya ve Yeni Zelanda ile anlamlı dostlukların oluşmasının başlıca nedeni olmuştur.</p> <p>10. Çanakkale Muharebelerinin bir başka ilginç tarafı da Orta Doğu’da bu günkü İsrail Devleti’nin kurulmasında etken bir rol almış olduğudur. Nitekim, Siyonist liderlerinden Vladimir Eugeueniç, Gelibolu’daki “Gönüllü Yahudi Birliğinin Hikayesi” adlı eserinde, konuyu açıkça şöyle dile getirmektedir “Gelibolu’ya yolladığımz 600 kadar gönüllü Yahudi askerlerinin savaşlar sırasında gösterdiği üstün çaba ve başarı, davamızın dünyaya tanıtılması ve dikkate alınması bakımından çok yararlı olmuştur.” Gerçekben Birinci Dünya Savaşı henüz sona ermemişken, 2 Kasım 1917’de benimsenen “Balfour Bildirisi”, bu günkü İsrail’in kurulmsında etken olması açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.</p> <p>11. Çanakkale Zaferi’nin daha ilginç ve anlamlı bir sonucu da, doğunun büyük bir imparatorluğunu oluşturan koskoca Çarlık Rusyası’nın yıkılmasıyla kalmamış, ülkesinde güneş batmayan Batılı büyük devlet olan Büyük Britanya Imparatorluğu’nda da ilk yarayı açmaya yetmiş olmasıydı. Böylece emperyalizm tam çökmüş olmasa bile, bir hayli sarsılmıştır.</p> </td> <td width="7"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b></b></p> <p><b>-Sosyo Ekonomik Sonuçlar</b> <table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="616"> </td> <td width="7"> </td> </tr> <tr> <td width="616"> <p>1. Çanakkale’de denizde ve karada kazanılmış olan her iki zafer, Osmanlı’nın Balkan felatiyle içte ve dışta sarsılmış bulunan devlet prestijini kurtarıp güçlendrmiş, hükümetin iktidarda kalış sürelerini uzatmıştı.Anlaşma Devletleri’nin savaşın başından beri bekledikleri hükümet krizi olmamış ve kabine değişikliğine de gidilmemiştir.</p> <p>2. Türk ulusunun tarihini süsleyen çok sayıdaki zaferlerine, Çanakkale’de, bütün dünyanın gözü önünde bir yenisini daha ekleyerek elde ettiği parlak zafer, onun eski güç ve dinamıiznıini koruduğunu, çöküntü dönemini yaşayan ve can çekişen bir imparatorluk içinde hala kahraman bir ulusun varlığını, yeniden ortaya koymuştur. Bir başka deyişle Çanakkale’de ölmesini bilenler, Türk milletinin tarihten silinmeden yaşayacağını kanıtlamıştır.</p> <p>3. Çanakkale Zaferi, Batılıların Doğulu müttefiki Rusya’ya ulaşmasına olanak tanımamış, mahsur kalan koskoca Çarlık Rusyası içerden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür.</p> <p>4. Çanakkale’de Türk savunması aşılabilse ve Boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş kısa sürede biter, Rus ihtilali patlak vermez, verse bile, İngiltere ve Fransa’nın işe karışmasıyla bu ihtilal daha başlangıçta boğulabilirdi. Böylece müttefikleriyle birlikte zaferi paylaşmakta gecikmeyecek olan Ruslar, Çarlarının taksim planı gereği kendilerine daha işin başında söz verilen Boğazlar ve İstanbul’u işgal etmiş ve Deli Petro’dan beri izledikleri, “Açık denizlere ulaşma” politikalarını gerçekleştirmiş olurlardı.</p> <p>5. Anlaşma Devletleri’nin Çanakkale’deki başarısızlıkları henüz savaşa katılmamış olan Balkan Devletleri’nin tutumlarını da farklı yönlerde etkilemiştir.Bulgaristan, Merkez Devletl’eri’nin yanında yer alırken, Romanya, Yunanistan ve Italya’nın daha bir süre savaş dışında kalmalarını sağladığı gibi, Arap ayaklanmasını bir yıla yakın bir süre geciktirmiştir.</p> <p>6. Çanakkale Muharebeleri, Ingiltere’nin savaşın başından beri Japonya’dan yapmakta olduğu yardım talebini artırmasını istemesine rağmen, Japonya’nın bu istekleri çeşitli bahanelerle kabul etmemesine yol açmıştır.</p> <p>7. Birleşik Filo’nun ağır yenilgiye uğrayıp Boğaz’ı geçemeyişi, İngiltere ve Fransa’nın, siyasi ve askeri prestijini bir hayli sarsmış, özellikle Ingiltere’nin denizlerdeki tarıtışılmaz üsıtünlüğü imajını ortadan kaldırmıştı. Bu durum, adı geçen devletlerin sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğuşuna ve dolayısıyla dünya siyasi haritasını değiştiren bazı gelişmelere yol açmıştır.</p> <p>8. Keza Avusturalya ve Yeni Zelanda gibi Ingiliz dominyonu deniz aşırı ülke askerlerinin, sırf Ingiliz çıkarları uğruna Çanakkale’de Türklere karsı muharebeye zorlanıp, yabancı topraklarda hayatlarını yitirirken, kafalarında yer alan bir takım sorular (niçin ve kimin için döğüştükleri gibi), cepheden ailelerine gönderdikleri mektupların zamanla açıklanmasında anlaşılmaktaydı. Bu da, onlarda gitgide ulusal blincin kıvılcımlarını oluşturmakta gecikmedi. <br />Nitekim, 9 Eylül 1922’de Yunanlılar lzmir’de denize döküldükten sonra, muzaffer Türk ordularının Boğazlar bölgesine yönelip yaklaşmaları üzerine, Churchill’in dominyonlardan yeniden yardım istediği, Avusturalya başbakanının, “Tek bir askerin hayatına tehlikeye koymayacağını ve savaşa karar verilirse, dominyondan iş birliği istenmemesi gerektiğini” belirten anlamlı bir yanıtıyla karşılaşmıştı.</p> <p>9. Çanakkale Muharebelerinin diğer ilginç bir yanı da, iki hasım ordunun döğüşken askerleri arasında yakınlaşmanın getirdiği dostluğun, zamanla artmış olmasıdır. Gerçekten Anzak asker ve komutanları, Çanakkale’de yiğitçe döğüşen Türklerin hem asker, hem de insancıl yönlerini yakından izleyerek, onların kendilerine tanıtıldığı gibi barbar bir ulusun çocukları olmadığını görüp anlamak fırsatını bulmuşlardı.İşte bu durum, ülkeler arasındaki siyasi ilişkileri de olumlu yönde etkilemiş ve savaş sonrasında, Asvusturalya ve Yeni Zelanda ile anlamlı dostlukların oluşmasının başlıca nedeni olmuştur.</p> <p>10. Çanakkale Muharebelerinin bir başka ilginç tarafı da Orta Doğu’da bu günkü İsrail Devleti’nin kurulmasında etken bir rol almış olduğudur. Nitekim, Siyonist liderlerinden Vladimir Eugeueniç, Gelibolu’daki “Gönüllü Yahudi Birliğinin Hikayesi” adlı eserinde, konuyu açıkça şöyle dile getirmektedir “Gelibolu’ya yolladığımz 600 kadar gönüllü Yahudi askerlerinin savaşlar sırasında gösterdiği üstün çaba ve başarı, davamızın dünyaya tanıtılması ve dikkate alınması bakımından çok yararlı olmuştur.” Gerçekben Birinci Dünya Savaşı henüz sona ermemişken, 2 Kasım 1917’de benimsenen “Balfour Bildirisi”, bu günkü İsrail’in kurulmsında etken olması açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.</p> <p>11. Çanakkale Zaferi’nin daha ilginç ve anlamlı bir sonucu da, doğunun büyük bir imparatorluğunu oluşturan koskoca Çarlık Rusyası’nın yıkılmasıyla kalmamış, ülkesinde güneş batmayan Batılı büyük devlet olan Büyük Britanya Imparatorluğu’nda da ilk yarayı açmaya yetmiş olmasıydı. Böylece emperyalizm tam çökmüş olmasa bile, bir hayli sarsılmıştır.</p> </td> <td width="7"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b></b></p> <p><b> <br /></b></p> <p><b>-Tablolar</b> <table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="616"> </td> <td width="8"> </td> </tr> <tr> <td width="616"> <p><b>Birinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin genel askeri güçleri ve zayiatlarını gösteren tablolar şöyledir: </b></p> <p><b>Orduların Büyüklükleri</b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="23%"> <p><b>Ülkeler</b></p> </td> <td width="43%"> <p><b>Silah altındaki ve Yedek Kuvvetler <br />Ağustos 1914</b></p> </td> <td width="34%"> <p><b>Silah altına alınan Toplam 1914-18</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Rusya</b></p> </td> <td width="43%"> <p>5,971,000</p> </td> <td width="34%"> <p>12,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Fransa</b></p> </td> <td width="43%"> <p>4,017,000</p> </td> <td width="34%"> <p>8,410,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>İngiltere</b></p> </td> <td width="43%"> <p>975,000</p> </td> <td width="34%"> <p>8,905,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Italya</b></p> </td> <td width="43%"> <p>1,251,000</p> </td> <td width="34%"> <p>5,615,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>ABD</b></p> </td> <td width="43%"> <p>200,000</p> </td> <td width="34%"> <p>4,355,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Japonya</b></p> </td> <td width="43%"> <p>800,000</p> </td> <td width="34%"> <p>800,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Romanya</b></p> </td> <td width="43%"> <p>290,000</p> </td> <td width="34%"> <p>750,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Sırbistan</b></p> </td> <td width="43%"> <p>200,000</p> </td> <td width="34%"> <p>707,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Belçika</b></p> </td> <td width="43%"> <p>117,000</p> </td> <td width="34%"> <p>267,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Yunanistan</b></p> </td> <td width="43%"> <p>230,000</p> </td> <td width="34%"> <p>230,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Portekiz</b></p> </td> <td width="43%"> <p>40,000</p> </td> <td width="34%"> <p>100,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Karadağ</b></p> </td> <td width="43%"> <p>50,000</p> </td> <td width="34%"> <p>50,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Toplam</b></p> </td> <td width="43%"> <p>14.141.000</p> </td> <td width="34%"> <p>42.189.000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Almanya</b></p> </td> <td width="43%"> <p>4,500,000</p> </td> <td width="34%"> <p>11,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Avusturya-Macaristan</b></p> </td> <td width="43%"> <p>3,000,000</p> </td> <td width="34%"> <p>7,800,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Türkiye</b></p> </td> <td width="43%"> <p>210,000</p> </td> <td width="34%"> <p>2,850,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>Bulgarisitan</b></p> </td> <td width="43%"> <p>280,000</p> </td> <td width="34%"> <p>1,200,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="23%"> <p><b>TOPLAM</b></p> </td> <td width="43%"> <p><strong>7.990.000</strong></p> </td> <td width="34%"> <p><strong>22.850.000</strong></p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Savaş Maliyetleri</b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="53%"> <p><strong>Müttefikler</strong></p> </td> <td width="46%"> <p><b>Miktar $(1914-18)</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>ABD</b></p> </td> <td width="46%"> <p>22,625,253,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>İngiltere</b></p> </td> <td width="46%"> <p>35,334,012,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Fransa</b></p> </td> <td width="46%"> <p>24,265,583,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Rusya</b></p> </td> <td width="46%"> <p>22,293,950,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Italya</b></p> </td> <td width="46%"> <p>12,413,998,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Belçika</b></p> </td> <td width="46%"> <p>1,154,468,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Romanya</b></p> </td> <td width="46%"> <p>1,600,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Japonya</b></p> </td> <td width="46%"> <p>40,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Sırbistan</b></p> </td> <td width="46%"> <p>399,400,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Yunanistan</b></p> </td> <td width="46%"> <p>270,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Kanada</b></p> </td> <td width="46%"> <p>1,665,576,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Avustralya</b></p> </td> <td width="46%"> <p>1,423,208,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Yeni Zellanda</b></p> </td> <td width="46%"> <p>378,750,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Hindistan</b></p> </td> <td width="46%"> <p>601,279,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Güney Afrika</b></p> </td> <td width="46%"> <p>300,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>İngiliz Sömürgeleri</b></p> </td> <td width="46%"> <p>125,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>Diğerleri</b></p> </td> <td width="46%"> <p>500,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="53%"> <p><b>TOPLAM</b></p> </td> <td width="46%"> <p><b>125,690,477,000</b></p> </td> </tr> </tbody></table> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="37%"> <p><b>Merkezi Kuvvetler</b></p> </td> <td width="63%"> <p><b>Miktar $(1914-18)</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="37%"> <p><b>Almanya</b></p> </td> <td width="63%"> <p>37,775,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="37%"> <p><b>Avusturya-Macaristan</b></p> </td> <td width="63%"> <p>20,622,960,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="37%"> <p><b>Turkiye</b></p> </td> <td width="63%"> <p>1,430,000,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="37%"> <p><b>Bulgaristan</b></p> </td> <td width="63%"> <p>815,200,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="37%"> <p><b>TOPLAM</b></p> </td> <td width="63%"> <p><b>60,643,160,000</b></p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Gemi Kayıpları</b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="58%"> <p><b>Ülke</b></p> </td> <td width="42%"> <p><b>Tonaj</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>United Kingdom</b></p> </td> <td width="42%"> <p>9,055,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Norway</b></p> </td> <td width="42%"> <p>1,172,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Italy</b></p> </td> <td width="42%"> <p>862,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Fransa</b></p> </td> <td width="42%"> <p>531,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>United States</b></p> </td> <td width="42%"> <p>531,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Greece</b></p> </td> <td width="42%"> <p>415,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Japan</b></p> </td> <td width="42%"> <p>270.000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Sweden</b></p> </td> <td width="42%"> <p>264,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Denmark</b></p> </td> <td width="42%"> <p>245,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Spain</b></p> </td> <td width="42%"> <p>238,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Hollve</b></p> </td> <td width="42%"> <p>229,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Belgium</b></p> </td> <td width="42%"> <p>105,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>Brazil</b></p> </td> <td width="42%"> <p>31,000</p> </td> </tr> <tr> <td width="58%"> <p><b>TOPLAM</b></p> </td> <td width="42%"> <p><b>13.948.000</b></p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Savaş Gemisi Kayıpları</b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="88"> <p><b>ÜLKE</b></p> </td> <td width="46"> <p><b>ZIRHLI</b></p> </td> <td width="57"> <p><b>Kruvazör </b></p> </td> <td width="50"> <p><b>Ganbot</b></p> </td> <td width="79"> <p><b>Torpidobot</b></p> </td> <td width="63"> <p><b>Denizaltı</b></p> </td> <td valign="top" width="61"> <p><b>Destroyer</b></p> </td> <td width="71"> <p><b>Toplam</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="526"> <p><b>Müttefikler 302</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Rusya</strong></p> </td> <td width="46"> <p>4</p> </td> <td width="57"> <p>2</p> </td> <td width="50"> <p>1</p> </td> <td width="79"> <p>0</p> </td> <td width="63"> <p>14</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>22</p> </td> <td width="71"> <p>43</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Fransa</strong></p> </td> <td width="46"> <p>4</p> </td> <td width="57"> <p>5</p> </td> <td width="50"> <p>2</p> </td> <td width="79"> <p>8</p> </td> <td width="63"> <p>12</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>11</p> </td> <td width="71"> <p>41</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>İngiltere</strong></p> </td> <td width="46"> <p>13</p> </td> <td width="57"> <p>25</p> </td> <td width="50"> <p>7</p> </td> <td width="79"> <p>11</p> </td> <td width="63"> <p>54</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>64</p> </td> <td width="71"> <p>174</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Italya</strong></p> </td> <td width="46"> <p>3</p> </td> <td width="57"> <p>3</p> </td> <td width="50"> <p>1</p> </td> <td width="79"> <p>6</p> </td> <td width="63"> <p>8</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>8</p> </td> <td width="71"> <p>29</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>ABD</strong></p> </td> <td width="46"> <p>0</p> </td> <td width="57"> <p>3</p> </td> <td width="50"> <p>1</p> </td> <td width="79"> <p>0</p> </td> <td width="63"> <p>1</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>2</p> </td> <td width="71"> <p>7</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Japonya</strong></p> </td> <td width="46"> <p>1</p> </td> <td width="57"> <p>4</p> </td> <td width="50"> <p>0</p> </td> <td width="79"> <p>1</p> </td> <td width="63"> <p>0</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>2</p> </td> <td width="71"> <p>8</p> </td> </tr> <tr> <td width="526"> <p><strong>Merkezi Kuvvetler 374</strong></p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Almanya</strong></p> </td> <td width="46"> <p>1</p> </td> <td width="57"> <p>7</p> </td> <td width="50"> <p>8</p> </td> <td width="79"> <p>55</p> </td> <td width="63"> <p>200</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>68</p> </td> <td width="71"> <p>339</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Avusturya-</strong><b> <br /><strong>Macaristan</strong></b></p> </td> <td width="46"> <p>3</p> </td> <td width="57"> <p>2</p> </td> <td width="50"> <p>0</p> </td> <td width="79"> <p>4</p> </td> <td width="63"> <p>7</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>4</p> </td> <td width="71"> <p>20</p> </td> </tr> <tr> <td width="88"> <p><strong>Osmanlı Devleti</strong></p> </td> <td width="46"> <p>1</p> </td> <td width="57"> <p>2</p> </td> <td width="50"> <p>4</p> </td> <td width="79"> <p>5</p> </td> <td width="63"> <p>0</p> </td> <td valign="top" width="61"> <p>3</p> </td> <td width="71"> <p>15</p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><strong>ZAYİATLAR</strong> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="135"> <p><b>Ülkeler</b></p> </td> <td width="64"> <p><strong>Toplam Asker Sayısı</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>Ölü</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>Yaralı</strong></p> </td> <td width="57"> <p><strong>Esir ve Kayıp</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>Toplam Zayiat</strong></p> </td> <td width="49"> <p><strong>Zayiat Yüzdesi</strong></p> </td> </tr> <tr> <td width="509"> <p><b>Müttefikler</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Rusya</b></p> </td> <td width="64"> <p>12,000,000</p> </td> <td width="64"> <p>1,700,000</p> </td> <td width="64"> <p>4,950,000</p> </td> <td width="57"> <p>2,500,000</p> </td> <td width="64"> <p>9,150,000</p> </td> <td width="49"> <p>76.3</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Fransa</b></p> </td> <td width="64"> <p>8,410,000</p> </td> <td width="64"> <p>1,357,800</p> </td> <td width="64"> <p>4,266,000</p> </td> <td width="57"> <p>537,000</p> </td> <td width="64"> <p>6,160,800</p> </td> <td width="49"> <p>76.3</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>İngiltere</b></p> </td> <td width="64"> <p>8,904,467</p> </td> <td width="64"> <p>908,371</p> </td> <td width="64"> <p>2,090,212</p> </td> <td width="57"> <p>191,652</p> </td> <td width="64"> <p>3,190,235</p> </td> <td width="49"> <p>35.8</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>İtalya</b></p> </td> <td width="64"> <p>5,615,000</p> </td> <td width="64"> <p>650,000</p> </td> <td width="64"> <p>947,000</p> </td> <td width="57"> <p>600,000</p> </td> <td width="64"> <p>2,197,000</p> </td> <td width="49"> <p>39.1</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>ABD</b></p> </td> <td width="64"> <p>4,355,000</p> </td> <td width="64"> <p>126,000</p> </td> <td width="64"> <p>234,300</p> </td> <td width="57"> <p>4,500</p> </td> <td width="64"> <p>364,800</p> </td> <td width="49"> <p>8.2</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Japonya</b></p> </td> <td width="64"> <p>800,000</p> </td> <td width="64"> <p>300</p> </td> <td width="64"> <p>907</p> </td> <td width="57"> <p>3</p> </td> <td width="64"> <p>1,210</p> </td> <td width="49"> <p>0.2</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Romanya</b></p> </td> <td width="64"> <p>750,000</p> </td> <td width="64"> <p>335,706</p> </td> <td width="64"> <p>120,000</p> </td> <td width="57"> <p>80,000</p> </td> <td width="64"> <p>535,706</p> </td> <td width="49"> <p>71.4</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Sırbistan</b></p> </td> <td width="64"> <p>707,343</p> </td> <td width="64"> <p>45,000</p> </td> <td width="64"> <p>133,148</p> </td> <td width="57"> <p>152,958</p> </td> <td width="64"> <p>331,106</p> </td> <td width="49"> <p>46.8</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Belçika</b></p> </td> <td width="64"> <p>267,000</p> </td> <td width="64"> <p>13,716</p> </td> <td width="64"> <p>44,686</p> </td> <td width="57"> <p>34,659</p> </td> <td width="64"> <p>93,061</p> </td> <td width="49"> <p>34.9</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Yunanistan</b></p> </td> <td width="64"> <p>230,000</p> </td> <td width="64"> <p>5,000</p> </td> <td width="64"> <p>21,000</p> </td> <td width="57"> <p>1,000</p> </td> <td width="64"> <p>17,000</p> </td> <td width="49"> <p>11.7</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Portekiz</b></p> </td> <td width="64"> <p>100,000</p> </td> <td width="64"> <p>7,222</p> </td> <td width="64"> <p>13,751</p> </td> <td width="57"> <p>12,318</p> </td> <td width="64"> <p>33,291</p> </td> <td width="49"> <p>33.3</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Karadağ</b></p> </td> <td width="64"> <p>50,000</p> </td> <td width="64"> <p>3,000</p> </td> <td width="64"> <p>10,000</p> </td> <td width="57"> <p>7,000</p> </td> <td width="64"> <p>20,000</p> </td> <td width="49"> <p>40.0</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Toplam</b></p> </td> <td width="64"> <p><strong>42,188,810</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>5,152,115</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>12,831,004</strong></p> </td> <td width="57"> <p><strong>4,121,090</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>22,104,209</strong></p> </td> <td width="49"> <p><strong>52.3</strong></p> </td> </tr> <tr> <td width="509"> <p><b>Merkezi Kuvvetler</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Almanya</b></p> </td> <td width="64"> <p>11,000,000</p> </td> <td width="64"> <p>1,773,7000</p> </td> <td width="64"> <p>4,216,058</p> </td> <td width="57"> <p>1,152,800</p> </td> <td width="64"> <p>7,142,558</p> </td> <td width="49"> <p>64.9</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Avusutrya- <br />Macaristan</b></p> </td> <td width="64"> <p>7,800,000</p> </td> <td width="64"> <p>1,200,000</p> </td> <td width="64"> <p>3,620,000</p> </td> <td width="57"> <p>2,200,000</p> </td> <td width="64"> <p>7,020,000</p> </td> <td width="49"> <p>90.0</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Türkiye</b></p> </td> <td width="64"> <p>2,850,000</p> </td> <td width="64"> <p>325,000</p> </td> <td width="64"> <p>400,000</p> </td> <td width="57"> <p>250,000</p> </td> <td width="64"> <p>975,000</p> </td> <td width="49"> <p>34.2</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Bulgaristan</b></p> </td> <td width="64"> <p>1,200,000</p> </td> <td width="64"> <p>87,500</p> </td> <td width="64"> <p>152,390</p> </td> <td width="57"> <p>27,029</p> </td> <td width="64"> <p>266,919</p> </td> <td width="49"> <p>22.2</p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><b>Toplam</b></p> </td> <td width="64"> <p><strong>22,850,000</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>3,386,200</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>8,388,448</strong></p> </td> <td width="57"> <p><strong>3,629,829</strong></p> </td> <td width="64"> <p><strong>15,404,477</strong></p> </td> <td width="49"> <p><strong>67.4</strong></p> </td> </tr> <tr> <td width="135"> <p><strong>Genel Toplam</strong></p> </td> <td width="64"> <p><b>65,038,810</b></p> </td> <td width="64"> <p><b>8,538,315</b></p> </td> <td width="64"> <p><b>21,219,452</b></p> </td> <td width="57"> <p><b>7,750,919</b></p> </td> <td width="64"> <p><b>37,508,686</b></p> </td> <td width="49"> <p><b>57.6</b></p> </td> </tr> </tbody></table> </p> </td> <td width="8"> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b></b></p> <p><b> <br /></b></p> <p><b>MUSTAFA KEMAL</b> <table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="100%"> <p><strong>MUSTAFA KEMAL ATATÜRK (1881 - 1938)</strong></p> <p><strong>.</strong></p> </td> </tr> <tr> <td width="100%"> <table border="0" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="1"></td> <td valign="top" width="635"></td> <td width="9"></td> </tr> <tr> <td width="635"> <p>Milli mücadelenin önderi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, çağdaş Türkiye'nin yaratıcısı, askeri ve siyasi dehası, uluslararası alanda da kabul edilen asker ve devlet adamı. Osmanlı Ordusu'nda özellikle 1915 yılında Çanakkale Zaferi'yle ön plana çıktı.</p> <p>Türkiye'nin işgali üzerine 1919'da Milli Mücadele'yi başlatmak üzere Samsun'a gitti. Hedefi ulusal egemenliğe dayanan bağımsız bir Türk devleti kurmaktı. Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı. 23 Nisan'da Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı. 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet ilan edildi. İlk Cumhurbaşkanı seçildi.</p> <p>Cumhuriyet yönetimine hukusal, siyasal ve toplumsal içerik kazandıracak devrimleri gerçekleştirdi. Devletçiliği temel alan ekonomik kalkınma hamlesi başlatıldı. Hilafet kaldırıldı. Öğretim birleştirildi. Tekke ve zaviyeler kapatıldı. Harf devrimi gerçekleştirildi. Şapka yasası çıkarıldı.</p> <p>Montreux Sözleşmesi'yle Boğazlar sorunu, ardından da Hatay sorunu çözüldü. </p> </td> <td width="9"></td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b></b> <table border="1" cellspacing="1" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="189"> <p><b>KİTAP ADI</b></p> </td> <td width="151"> <p><b>YAZAR ADI</b></p> </td> <td width="130"> <p><b>YAYINEVİ</b></p> </td> <td width="100"> <p><b>YAYIN YERİ</b></p> </td> <td width="89"> <p><b>TARİH</b></p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK</p> </td> <td width="151"> <p>Külçe, Süleyman</p> </td> <td width="130"> <p>Cumhuriyet Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>1953</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GELİBOLU HAREKATI</p> </td> <td width="151"> <p>James, Robert Rhodes</p> </td> <td width="130"> <p>Belge Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>1965</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>1. CİHAN HARBİ</p> </td> <td width="151"> <p>Boğuşlu, Mahmut</p> </td> <td width="130"> <p>Kastaş Yayınevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Ağustos 1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE TÜRK SAVAŞLARI</p> </td> <td width="151"> <p>Boğuşlu, Mahmut</p> </td> <td width="130"> <p>Kastaş Yayınevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Haziran 1990</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>1915 ÇANAKKALE SAVAŞI</p> </td> <td width="151"> <p>Artuç, İbrahim</p> </td> <td width="130"> <p>Kastaş Yayınevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Ocak 1992</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARI</p> </td> <td width="151"> <p>Günesen, Fikret</p> </td> <td width="130"> <p>Kastaş Yayınevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1986</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE</p> </td> <td width="151"> <p>Pepeyi, Halık Nihat</p> </td> <td width="130"> <p>Kültür Bakanlığı</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1981</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞI</p> </td> <td width="151"> <p>Mühlman, Carl</p> </td> <td width="130"> <p>Timaş Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE MAHŞERİ</p> </td> <td width="151"> <p>Niyazi, Mehmed</p> </td> <td width="130"> <p>Ötükent Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Mayıs 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN ALTIN HARFLER</p> </td> <td width="151"> <p>Gençcan, Mehmet İhsan</p> </td> <td width="130"> <p>Bayrak Matbaa</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>ÇANAKKALE MUHAREBELERİ HARP TARİHİ BROŞÜRÜ</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MEHMETÇİK VE ANZAKLAR</p> </td> <td width="151"> <p>Karatay, Baha Vefa</p> </td> <td width="130"> <p>İş Bankası Kült. Yay.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara Doğuş Matb.</p> </td> <td width="89"> <p>1987</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GELİBOLU YENİLGİNİN DESTANI</p> </td> <td width="151"> <p>Steel, Nigel ve Hart, Peter</p> </td> <td width="130"> <p>Sabah Kitapları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞI ÜZERİNE BİR İNCELEME</p> </td> <td width="151"> <p>Çetiner, Selahattin (Korgen. İçişleri Eski Bakanı)</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE GEZİ REHBERİ</p> </td> <td width="151"> <p>Derleyen : Uluarslan, Salih Zeki</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>Çanakkale</p> </td> <td width="89"> <p>1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE TÜRK HARBİ V. CİLT</p> </td> <td width="151"> <p>Çanakkale Cephesi Harekatı (Haz. 1914-25 Nis. 1915)</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1993</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE MUHAREBELERİ VE ATATÜRK</p> </td> <td width="151"> <p>Yaşa, Dursun (P. Kd. Alb.)</p> </td> <td width="130"> <p>Atatürkçülük Çalış. Merk. Yay.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>18 Nisan 1987</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>DESTANLAŞAN GEMİLER (Hamidiye,Yavuz,Nusrat,Alemdar)</p> </td> <td width="151"> <p>Mütercimler, Erol</p> </td> <td width="130"> <p>Kastaş Yayınevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Şubat 1987</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK'ÜN HATIRA DEFTERİ</p> </td> <td width="151"> <p>Tezer, Şükrü</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Tarih Kurumu</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1995</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>NUTUK</p> </td> <td width="151"> <p>Atatürk, Mustafa Kemal</p> </td> <td width="130"> <p>Atatürk Arş. Merk.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARI / GALLIPOLI CAMPAIGN</p> </td> <td width="151"> <p>Çanakkale Seramik / Kalebodur</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Nisan 1995</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE</p> </td> <td width="151"> <p>Aydoğan, Naşit Bora (İl Turizm Müdürü)</p> </td> <td width="130"> <p>Çanakkale Valiliği</p> </td> <td width="100"> <p>Çanakkale</p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>CEPHELERDEN KURTULUŞ SAVAŞI'NA ÇANAKKALE CEPHESİ</p> </td> <td width="151"> <p>Özel, Mehmet (Güzel Sanatlar Gen. Müd.)</p> </td> <td width="130"> <p>Kültür Bakanlığı</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK'ÜN ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDEKİ EMİR VE RAPORLARI (Çanakkale Zaferi)</p> </td> <td width="151"> <p>Görgülü, İsmet</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE BİBLİYOGRAFYASI</p> </td> <td width="151"> <p>Bilkent Kütüp. Temin edildi.</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE'NİN RUH PORTRESİ</p> </td> <td width="151"> <p>Refik, İbrahim</p> </td> <td width="130"> <p>Melisa Matb.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE</p> </td> <td width="151"> <p>Güzel, Prof. Dr. Abdurrahman</p> </td> <td width="130"> <p>18 Mart Ünv. Ata. Ve Çan. Sav. Arşt. Merk. Yay.</p> </td> <td width="100"> <p>Çanakkale</p> </td> <td width="89"> <p>1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GÖLGEDEKİLER GELİBOLU'NUN İKİ YAKASI</p> </td> <td width="151"> <p>Dündar, Can</p> </td> <td width="130"> <p>Milliyet</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>GÖKÇEADA / BOZCAADA GEZİ REHBERİ</p> </td> <td width="130"> <p>Çanakkale Valiliği</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRKİYE'DE BEŞ YIL I</p> </td> <td width="151"> <p>Sanders, Liman Von</p> </td> <td width="130"> <p>Cumhuriyet Gazetesi Armağanı</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>Aralık 2000</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRKİYE'DE BEŞ YIL II</p> </td> <td width="151"> <p>Sanders, Liman Von</p> </td> <td width="130"> <p>Cumhuriyet Gazetesi Armağanı</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>Aralık 2000</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>OSMANLI İMP. ÇÖKÜŞÜ 1914-1918 I. DÜNYA SAVAŞI</p> </td> <td width="151"> <p>Pomiankowski, Joseph</p> </td> <td width="130"> <p>Kayıhan Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul</p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI</p> </td> <td width="151"> <p>Thomazi, E. Alb. A.</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BİRİNCİ DÜNYA HARBİ'NDE TÜRK HARBİ V. CİLT </p> </td> <td width="151"> <p>Çanakkale Cephesi Harekatı 1,2 ve 3. Kitapların özeti (haZ. 1914- 9 Ocak 1916)</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ORDUMUZUN ZAFER KİTABELERİ</p> </td> <td width="151"> <p>Mürettibleri : Naci Kasım / Cemal Nadir</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ TARİHİ OSMANLI DEVRİ III. CİLT 7, KISIM</p> </td> <td width="151"> <p>Osmanlı İmp. Kara Kuvvetleri'nin idari faaliyetleri ve lojistik (1299-1913)</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1995</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BALKAN HARBİ KRONOLOJİSİ</p> </td> <td width="151"> <p>.</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ASKERİ TARİH BELGELERİ DERGİSİ DİZİNİ I (SAYI 1-101)</p> </td> <td width="151"> <p>Pehlivanlı, Dr. Hamit</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI KRONOLOJİSİ</p> </td> <td width="151"> <p>Arı, Dr. Kemal</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>K.K. EĞİTİM KOMUTANLIĞI KISALTMALAR SÖZLÜĞÜ</p> </td> <td width="130"> <p>K.K. EĞİTİM KOMUTANLIĞI</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>Şubat 1987</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>KİTAB-I HAYRİYE 1</p> </td> <td width="151"> <p>PİRİ REİS</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>KİTAB-I HAYRİYE 2</p> </td> <td width="151"> <p>PİRİ REİS</p> </td> <td width="130"> <p>..</p> </td> <td width="100"> <p>..</p> </td> <td width="89"> <p>..</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>OSMANLI DENİZ HARİTALARI</p> </td> <td width="151"> <p>Özdemir, Kemal</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ</p> </td> <td width="151"> <p>Çanakkale Zaferi'nin 80. Yıldönümü Özel Sayısı</p> </td> <td width="130"> <p>Ata. Arş. Mrk. </p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1994</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>CEMİYETLERDE VE SİYASİ TEŞKİLATLARDA TÜRK KADINI (1908-1960)</p> </td> <td width="151"> <p>Kaplan, Dr. Leyla</p> </td> <td width="130"> <p>Ata. Arş. Mrk. </p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK HAYATI VE ESERİ </p> </td> <td width="151"> <p>Doğumundan Samsun'a Çıkışına Kadar</p> </td> <td width="130"> <p>Bayur, Yusuf Hikmet</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ANZAKLARIN KALEMİNDEN MEHMETÇİK Çanakkale 1915</p> </td> <td width="151"> <p>Tuncoku, A. Mete</p> </td> <td width="130"> <p>Ata. Arş. Mrk. </p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>DOĞUMUNDAN ÖLÜMÜNE KADAR KAYNAKÇALI ATATÜRK GÜNLÜĞÜ</p> </td> <td width="151"> <p>Kocatürk, Prof. Dr. Utkan</p> </td> <td width="130"> <p>Ata. Arş. Mrk. </p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>DEVLETLER VE HANEDANLAR</p> </td> <td width="151"> <p>Öztuna, Yılmaz</p> </td> <td width="130"> <p>Kültür Bakanlığı</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>BİRİNCİ CİHAN HARBİNDE TÜRK HARBİ V. CİLT ÇANAKKALE CEPHESİ 2, Kitap</p> </td> <td width="130"> <p>Genkur. Harp Tarihi Yay.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1978</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ TARİHİ OSMANLI DEVRİ BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE TÜRK HARBİ</p> </td> <td width="151"> <p>V. CİLT 3. KİTAP ÇANAKKALE CEPHESİ HAREKATI (Haziran 1915 - Ocak 1916)</p> </td> <td width="130"> <p>Genkur. Ask. Tar. Yay.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1980</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ</p> </td> <td width="151"> <p>CİLT VII</p> </td> <td width="130"> <p>Ata. Arş. Mrk.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>Temmuz 1991</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ</p> </td> <td width="151"> <p>CİLT X</p> </td> <td width="130"> <p>Ata. Arş. Mrk.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1994</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE MUHAREBELERİ</p> </td> <td width="151"> <p>Haz: Yıldıran, Kur. Alb. Orhan</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay Basımevi</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1966</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE RAPORU</p> </td> <td width="151"> <p>Halis </p> </td> <td width="130"> <p>Eser Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1975</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>CEMAL PAŞA HATIRALAR Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı</p> </td> <td width="151"> <p>İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı Anıları</p> </td> <td width="130"> <p>Çağdaş Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Nisan 1977</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MAKEDONYA'DAN ORTAASYA'YA ENVER PAŞA 1914-1922 CİLT III</p> </td> <td width="151"> <p>Aydemir, Şevket Süreyya</p> </td> <td width="130"> <p>Remzi Yayınevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1972</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>KARA KUVVETLERİ EĞİTİM KOMUTANLIĞI KISALTMALAR SÖZLÜĞÜ</p> </td> <td width="130"> <p>Kara Kuvvetleri Eğitim Kom.</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>Şubat 1987</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BALKAN SAVAŞLARI Birinci Balkan Savaşı I</p> </td> <td width="151"> <p>Ord.Prof. Dr. Bayur, Yusuf Hikmet</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Haziran 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BALKAN SAVAŞLARI Birinci Balkan Savaşı II</p> </td> <td width="151"> <p>Ord.Prof. Dr. Bayur, Yusuf Hikmet</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Haziran 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BALKAN SAVAŞLARI Birinci Balkan Savaşı III</p> </td> <td width="151"> <p>Ord.Prof. Dr. Bayur, Yusuf Hikmet</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Haziran 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BALKAN SAVAŞLARI İkinci Balkan Savaşı I</p> </td> <td width="151"> <p>Ord.Prof. Dr. Bayur, Yusuf Hikmet</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Temmuz 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BALKAN SAVAŞLARI İkinci Balkan Savaşı II</p> </td> <td width="151"> <p>Ord.Prof. Dr. Bayur, Yusuf Hikmet</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Temmuz 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRKİYE II Bir Devletin Yeniden Doğuşu</p> </td> <td width="151"> <p>Toynbee, Arnold J.</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Ocak 2000</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRKİYE III Bir Devletin Yeniden Doğuşu</p> </td> <td width="151"> <p>Toynbee, Arnold J.</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Ocak 2000</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ANAFARTALAR HATIRALARI </p> </td> <td width="151"> <p>Atatürk,Mustafa Kemal</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ANAFARTALAR KUMANDANI MUSTAFA KEMAL İLE MÜLAKAT</p> </td> <td width="151"> <p>Ünaydın,Ruşen Eşref</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK'Ü ÖZLEYİŞ I</p> </td> <td width="151"> <p>Ünaydın,Ruşen Eşref</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK'Ü ÖZLEYİŞ II</p> </td> <td width="151"> <p>Ünaydın,Ruşen Eşref</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TALAT PAŞA'NIN HATIRALARI</p> </td> <td width="151"> <p>Yalçın,H.Cahit</p> </td> <td width="130"> <p>Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Temmuz 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MÜTAREKEDE YERLİ VE YABANCI BASIN</p> </td> <td width="151"> <p>Kervan Yayınları</p> </td> <td width="130"> <p>Toker Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1973</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ VE SONRASINDA ATATÜRK VE DEMOKRASİ</p> </td> <td width="151"> <p>Dr.Baysan,M.Galip</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Demokrası Vakfı</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE GENÇLİK VE SPOR</p> </td> <td width="151"> <p>Altınok,Kazım</p> </td> <td width="130"> <p>Neyir Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>10 Kasım 1992</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILABIMIZ</p> </td> <td width="151"> <p>Feyzoğlu,Osman Güngör</p> </td> <td width="130"> <p>Milli Eğitim Basımevi</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1982</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA KAHRAMAN ÇOCUKLAR</p> </td> <td width="151"> <p>Gençcan, Mehmet İhsan</p> </td> <td width="130"> <p>Bayrak Yayımcılık, Matbaacılık Ltd. Şti.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE IŞIĞINDA EĞİTİM POLİTİKAMIZ</p> </td> <td width="151"> <p>Adem, Prof. Dr. Mahmut</p> </td> <td width="130"> <p>Cumhuriyet Gazetesi Armağanı</p> </td> <td width="100"> <p>..</p> </td> <td width="89"> <p>Ocak 2000</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>HATIRALAR (BİRİNCİ DÜNYA HARBİ) </p> </td> <td width="151"> <p>İnönü, İsmet</p> </td> <td width="130"> <p>Cumhuriyet Gazetesi Armağanı</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>Aralık 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ATATÜRK'ÜN BANA ANLATTIKLARI</p> </td> <td width="151"> <p>Atay, Falih Rıfkı</p> </td> <td width="130"> <p>Cumhuriyet Gazetesi Armağanı</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>Ocak 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN MENKIBELER</p> </td> <td width="151"> <p>Gençcan, Mehmet İhsan</p> </td> <td width="130"> <p>Kültür Bakanlığı Yayınları </p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1990</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>TÜRK'ÜN ŞEFER DESTANI ÇANAKKALE SAVAŞLARI</p> </td> <td width="151"> <p>Bulut, Ayşe - Yazan, Nihal - Hakya, Rahmi</p> </td> <td width="130"> <p>Tercüman Gazetesi Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1986</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE MUHAREBESİ</p> </td> <td width="151"> <p>Mühlman, Dr. Carl</p> </td> <td width="130"> <p>Kastamonu Vilayeti Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>Kastamonu</p> </td> <td width="89"> <p>1933</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARI TARİHİ</p> </td> <td width="151"> <p>Erkanı Harp Yzb. : Kadri</p> </td> <td width="130"> <p>Cemal Azmi Millet Kütüphane ve Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1935</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ANAFARTALAR MUHAREBATI'NA AİT TARİHÇE</p> </td> <td width="151"> <p>Yayınlayan : İğdemir, Uluğ</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Tarih Kurumu Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1990</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GÜNEŞİN DOĞUŞU MUSTAFA KEMAL SAVAŞI ANLATIYOR</p> </td> <td width="151"> <p>Gençcan, Mehmet İhsan</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Şubat 1998</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE MENKIBELER</p> </td> <td width="151"> <p>Gençcan, Mehmet İhsan</p> </td> <td width="130"></td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Mayıs 1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>KGB ARŞİVLERİNDE ENVER PAŞA</p> </td> <td width="151"> <p>Ülkü, İrfan</p> </td> <td width="130"> <p>Kamer Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>SULTAN OSMAN</p> </td> <td width="151"> <p>Öke, Mim Kemal - Mütercimler, Erol</p> </td> <td width="130"> <p>E Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>1991</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE GEÇİLMEZ "GALLIPOLI"</p> </td> <td width="151"> <p>Moorehead, Alan</p> </td> <td width="130"> <p>Milliyet Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1972</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>KANLISIRT GÜNLÜĞÜ MEHMET FASİH BEY'İN ÇANAKKALE ANILARI </p> </td> <td width="151"> <p>Yayına Hazırlayan : Çulcu, Murat</p> </td> <td width="130"> <p>Arba Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Ağustos 1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BELGELERLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN TEMELLERİ LOZAN MONTRÖ</p> </td> <td width="285"> <p>Derleyen : Parla, Reha (T.C. Lefkoşe Büyükelçiliği Müsteşarı)</p> </td> <td width="100"> <p>Lefkoşe </p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1985</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MEGALİ İDEA'NIN YALANCI CENNETİ</p> </td> <td width="151"> <p>Leune, Jean</p> </td> <td width="130"> <p>Kurtiş Matbaacılık</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1995</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>İLKÖĞRETİM SOSYAL BİLGİLER 7</p> </td> <td width="151"> <p>.</p> </td> <td width="130"> <p>MEB YAYINLARI</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE'DE SAVAŞANLAR DEDİLER Kİ</p> </td> <td width="151"> <p>Ünaydın,Ruşen Eşref</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Tarih Kurumu Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1990</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE CONKBAYIRI SAVAŞLARI</p> </td> <td width="151"> <p>Conk, Cemil (Em. General)</p> </td> <td width="130"> <p>Erkanıharbiyei Umumiye Riyaseti Harb Tarihi Dairesi Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1959</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE RAPORU</p> </td> <td width="151"> <p>Halis </p> </td> <td width="130"> <p>Eser Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1975</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>YAŞAYAN ÇANAKKALELİ MUHARİPLER (ATATÜRK'ÜN SİLAH ARKADAŞLARI)</p> </td> <td width="151"> <p>Fotoğraf : Cahit Önder Düzenleme : Mustafa Kibar</p> </td> <td width="234"> <p>Çanakkale Seramik Fabrikaları A.Ş.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ÇANAKKALE</p> </td> <td width="151"> <p>Aydoğan, Naşit Bora (İl Turizm Müdürü)</p> </td> <td width="130"> <p>T.C. Çanakkale Valiliği</p> </td> <td width="100"> <p>Çanakkale</p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1996</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>RESSAM MEHMET ALİ LAGA VE ÇANAKKALE RESİMLERİ</p> </td> <td width="151"> <p>Çetin, M. İzzet</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>Çanakkale</p> </td> <td width="89"> <p>1988</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ARIBURNU MUHAREBELERİ RAPORU / Mustafa Kemal </p> </td> <td width="151"> <p>Yayına Hazırlayan : İğdemir, Uluğ</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Tarih Kurumu Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1990</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>TÜRK İSTİKLAL HARBİ I MONDROS MÜTREKESİ VE TATBİKATI</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1999</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>HARP VE MÜTAREKE YILLARINDA OSMANLI İMP. EKONOMİSİ</p> </td> <td width="151"> <p>Eldem, Vedat</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Tarih Kurumu Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1994</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ON YILLIK HARBİN KADROSU</p> </td> <td width="151"> <p>Görgülü, İsmet</p> </td> <td width="130"> <p>Türk Tarih Kurumu Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1993</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>HAYAT TARİH MECMUASI</p> </td> <td width="151"> <p>İmtiyaz Sahibi : Rado, Şevket</p> </td> <td width="130"> <p>Sayı : 3</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1 Mart 1977</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>YILLARBOYU TARİH MECMUASI</p> </td> <td width="151"> <p>.</p> </td> <td width="130"> <p>Sayı : 11</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>Kasım 1981</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BÜYÜK HARBİN TARİHİ ÇANAKKALE GELİBOLU ASKERİ HAREKATI I. CİLDİN LAHİKA VE HARTALARI</p> </td> <td width="151"> <p>Çev : Yzb. Avni</p> </td> <td width="130"> <p>Askeri Matbaa</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1862</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BÜYÜK HARBİN TARİHİ ÇANAKKALE GELİBOLU ASKERİ HAREKATI I. CİLT Seferin başlangıcından 1915 - mayısına kadar</p> </td> <td width="151"> <p>Aspinall-Oglander, C.F. (General)</p> </td> <td width="130"> <p>Askeri Matbaa</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1939</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GELİBOLU GÜNLÜĞÜ</p> </td> <td width="151"> <p>Hamilton, Ian (General)</p> </td> <td width="130"> <p>Hürriyet Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>Mart 1972</p> </td> </tr> <tr> <td width="344"> <p>GÖRSEL BÜYÜK GENEL KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ 5</p> </td> <td width="130"> <p>Görsel Yayınlar</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GELİBOLU YARIMADASI BARIŞ PARKI ULUSLAR ARASI FİKİR VE TASARIM YARIŞMASI</p> </td> <td width="151"> <p>Sorular - Cevaplar</p> </td> <td width="130"> <p>Ortadoğu Teknik Üniversitesi</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>GELİBOLU YARIMADASI BARIŞ PARKI ULUSLAR ARASI FİKİR VE TASARIM YARIŞMASI</p> </td> <td width="151"> <p>Kitap</p> </td> <td width="130"> <p>Ortadoğu Teknik Üniversitesi</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ESAT PAŞA'NIN ÇANAKKALE ANILARI</p> </td> <td width="151"> <p>.</p> </td> <td width="130"> <p>Baha Matbaası</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1975</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>BEŞİNCİ ASKERİ TARİH SEMİNERİ BİLDİRİLERİ II</p> </td> <td width="151"> <p>Değişen Dünya Dengeleri İçinde Askeri ve Stratejik Açıdan Türkiye (23-25 Ekim 1995 - İstanbul)</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>CEMİL CONK HATIRALARI</p> </td> <td width="151"> <p>Üngör, Ethem Nuri Arşiv ve Kitaplığı</p> </td> <td width="130"> <p>.</p> </td> <td width="100"> <p>.</p> </td> <td width="89"> <p>1947</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ASKERİ MECMUANIN TARİH KISMI ÇANAKKALE-ARIBURNU SAVAŞLARI VE 27. ALAY</p> </td> <td width="151"> <p>Aker, Albay Şefik</p> </td> <td width="130"> <p>Askeri Matbaa</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1935</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ASKERİ MECMUANIN TARİH KISMI Çanakkale Savaşları Tarihi II. Ve II. Kısımlar Büyük Harpte Çanakkale</p> </td> <td width="151"> <p>Perk, Kurmay Binbaşı Kadri</p> </td> <td width="130"> <p>Askeri Matbaa</p> </td> <td width="100"> <p>İstanbul </p> </td> <td width="89"> <p>1940</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>1. DÜNYA HARBİNDE TÜRK HARBİ ÇANAKKAEL CEPHESİ 25 NİSAN 1915 ARIBURNU ÇIKARMASI 27 NCİ PİYADE ALAYININ KARŞI TAARRUZU; 19 NCU TÜMENİN BU LARŞI TAARRUZU DESTEKLENMESİ</p> </td> <td width="151"> <p>STRATEJİK VE TAKTİK SONUÇLAR SERİSİ NO: 4</p> </td> <td width="130"> <p>Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları</p> </td> <td width="100"> <p>Ankara</p> </td> <td width="89"> <p>1976</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>MUSİKİ TARİHİMİZDEN BELGELER (16)</p> </td> <td width="151"> <p>Yay. Haz. : Akçay, İsmail</p> </td> <td width="234"> <p>Yeni Mecmua, nüsha-i fevkal'adesi 5-18 Mart</p> </td> <td width="89"> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td width="189"> <p>ALL THE KING'S MEN (KRALIN ADAMLARI) (Makale)</p> </td> <td width="151"> <p>Çelik, Birten</p> </td> <td width="130"></td> <td width="100"></td> <td width="89"></td> </tr> <tr> <td width="189"></td> <td width="151"></td> <td width="234"></td> <td width="89"></td> </tr> <tr> <td width="189"> <p><b>TITLE</b></p> </td> <td width="151"> <p><b>AUTHOR</b></p> </td> <td width="130"> <p><b>PUBLISHER</b></p> </td> <td width="100"> <p><b>PLACE</b></p> </td> <td width="89"> <p><b>DATE</b></p> </td> </tr> <tr> <td> <p>CELANSING AND RUPERT BROOKE</p> </td> <td> <p>Brooke, Rupert</p> </td> <td> <p>.</p> </td> <td> <p>.</p> </td> <td> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE DARDANELLES CAMPAIGN</p> </td> <td> <p>Knight, Frank</p> </td> <td> <p>Macdonald and CO. (Publishers) Ltd.</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1970</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>RUSSIA THE BALKANS AND THE DARDANELLES</p> </td> <td> <p>Fortescue, Granville</p> </td> <td> <p>Andrew Melrose</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>GALLIPOLI (GRAND STRATEGY)</p> </td> <td> <p>James, Robert Rhodes</p> </td> <td> <p>Pan Books Ltd.</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1965</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>GREAT MILITARY BATTLES</p> </td> <td> <p>Falls, Cyril</p> </td> <td> <p>The Hamlyn Publishing Group Limited</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1969</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE GREAT BATTLES OF WORLD WAR I</p> </td> <td> <p>Wren, Jack</p> </td> <td> <p>Grosset&Dunlap Inc., Newyork by The Hamlyn Publishing Group Limited</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1971</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE GREAT WAR : 1914-1918</p> </td> <td> <p>Terraine, John</p> </td> <td> <p>Hutchinson & CO LTD.</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1965</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE TURKISH VIEW OF GALLIPOLI /ÇANAKKALE</p> </td> <td> <p>Fewster, Kevin / Başarın, Vehici / Başarın, Hatice Hürmüz</p> </td> <td> <p>Hodja Educational Resources Ltd.</p> </td> <td> <p>Australia</p> </td> <td> <p>1953</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>GALLIPOLI 1915 FRONTAL ASSAULT ON TURKEY</p> </td> <td> <p>Haythornthwaite, Philip J.</p> </td> <td> <p>Osprey Military</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE VANISHED BATTALION One Of The Greatest Mysteries Of The First World War Finally Solved</p> </td> <td> <p>McCrery, Nigel </p> </td> <td> <p>Simon&Schuster Ltd.</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1992</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE TENTH (IRISH) DIVISION IN GALLIPOLI</p> </td> <td> <p>Cooper, Bryan</p> </td> <td> <p>Irish Academic Press Ltd.</p> </td> <td> <p>Dublin</p> </td> <td> <p>1993</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE MACMILLAN ATLAS OF IRISH HISTORY</p> </td> <td> <p>Duffy, Sean</p> </td> <td> <p>A Simon&Schuster Macmillan Company</p> </td> <td> <p>New York </p> </td> <td> <p>1997</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE TRAGEDY & GLORY OF GALLIPOLI ANZAC AND EMPIRE</p> </td> <td> <p>Robertson, John</p> </td> <td> <p>Hamlyn Australia a division of the Octopus Group</p> </td> <td> <p>Melbourne</p> </td> <td> <p>1990</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>WINSTON S. CHURCHİLL 1874 - 1965</p> </td> <td> <p>Gilbert, Martin</p> </td> <td> <p>William Heinemann Ltd. </p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>.</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>FRONTLINE GALLIPOLI C.E.W. Bean diaries from the trenches</p> </td> <td> <p>Fewster, Kevin </p> </td> <td> <p>Allen & Unwin Australia Pty Ltd.</p> </td> <td> <p>.</p> </td> <td> <p>1990</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>THE BROKEN YEARS Australıan Soldiers In The Great War</p> </td> <td> <p>Gammage, Bill</p> </td> <td> <p>Penguin Books</p> </td> <td> <p>Canberra</p> </td> <td> <p>1974</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>ANZAC TO AMIENS</p> </td> <td> <p>Bean, C.E.W.</p> </td> <td> <p>Australian War Memorial</p> </td> <td> <p>Canberra</p> </td> <td> <p>1968</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>SKETCHES MADE AT ANZAC</p> </td> <td> <p>Hamilton, Ian - Birdwood, W.R. - Godley, Alexander</p> </td> <td> <p>Hugh Rees Ltd.</p> </td> <td> <p>London</p> </td> <td> <p>1916</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>DER RAMPF UM DIE DARDANELLEN 1915</p> </td> <td> <p>Mühlmann, Carl</p> </td> <td> <p>Didenburg İ.D.</p> </td> <td> <p>Berlin</p> </td> <td> <p>1927</p> </td> </tr> <tr> <td> <p>GALLIPOLI Bedeutung und Derlauf Der Römpfe 1915</p> </td> <td> <p>Anlatan : Hans Kanneniesser Pascha Derleyen : Marschall Liman Von Sanders Pascha</p> </td> <td> <p>Schliessen Verlag</p> </td> <td> <p>Berlin</p> </td> <td> <p>1927</p> </td> </tr> </tbody></table></p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-89188688418424802292010-01-06T15:04:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.319-08:00ATATÜRK DÖNEMİNDE İSLAMİ HAREKETLER VE LAİKLİK ÖDEVİ<h3>I- GİRİŞ</h3> <p><b></b></p> <p>Türkiye’nin gerçek anlamda laik düzene geçişi Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu döneminde gerçekleşmiştir. Fakat, bir yüzyılın tam olarak bir çeyreğini bile bulmayan bu ilk dönemin entellektüel ürünlerinin, Cumhuriyet’in üç çeyreğindekilerle karşılaştırılması eksik bir çalışma olur. Cumhuriyet ile birlikte geliştiğini, genişlediğini söyleyebileceğimiz çeşitli düşünce akımları veya düşünsel-bilimsel disiplinler, büyük ölçüde Cumhuriyet öncesi etkinliklerden kaynaklanmaktadır. Kuruluş dönemi öncesinde zihinsel formasyonunu almış bir kuşağın sözcüleri, Cumhuriyet döneminin düşünsel hayatının temel taşlarını döşemişlerdir.<a href="#_ftn1_4518" name="_ftnref1_4518">[1]</a></p> <p>Atatürk döneminde laiklik anlayışını incelemeden evvel, laiklik kavramının evrensel boyutta sözlük anlamını da bilmek gerekir. Laiklik kelimesi değişik ve çelişkili anlamlarda kullanılan bir kelimedir. Dilimize fransızca “laic” sözcüğünden geçmiştir; bunun da latince kökeni “laicus”, yunanca kökeni “laikos”tur. Laikos, “halk” anlamına gelen “laca”dan türemiştir. Dilimizde “halk” sözcüğü ile çevrilmesine rağmen tam karşılığını “avam”, “ahali” veya “reaya” daha iyi vermektedir. Anlam itibariyle; dinsel olmayan, dine ait olmayan, din dışı unsurlara ait olandır. Laik Hukuk, dini ilkelerden kaynaklanmayan hukuk, laik devlet ise dini esaslara dayanmayan devlet demektir. Kaba hatlarıyla laiklik; devletin din işlerine, dinin de devlet işlerine karışmaması, dini ve siyasal otoritelerin tamamen birbirinden ayrılmasıdır.<a href="#_ftn2_4518" name="_ftnref2_4518">[2]</a></p> <p>Osmanlı’nın son yüzyılında laikleşme akımlarının varlığından söz edebiliriz. Fakat batı örnek alınarak gerçekleştirilen askeri, sosyal ve siyasi yeniliklerden ve bunlara, “islamiyeti kurtarma” başlığı altında karşı çıkışlardan söz etmek için daha gerilere gitmek gerekir. Osmanlı’nın Lale Devri’ndeki müspet yeniliklerinin devamında gerileme dönemindeki çabalarını, 19. yüzyıl Islahat çalışmaları izler. 600 senelik imparatorluğun son yüzyılına damgasını vuran Tanzimat dönemi ise Osmanlı’da laikleşme yolunda atılımların en belirgin örneğini teşkil eder. Bu senelerde gerçekleşen veya gerçekleşmesine çalışılan yeniliklere değinmeden Kemalizm’in laiklik anlayışı ve uygulamalarını irdelemek kanımca eksik olur. </p> <p>Laiklik yolunda yapılan girişimlerin tümünü incelerken; Osmanlı toplum yapısı, toplumun islama bakış açısı, islamın, döneminde devlet-toplum, toplum-cemaatler, toplum-birey arasındaki ilişkileri düzenleme işlevi de gözardı edilemez. Çünkü bu olgular bilinmeden Atatürk döneminde laiklik ve laikliğe karşı islami hareketler açıklanamaz. Tarihin mirası ve laik düzene geçişte toplumun yapısını iyi kavradıktan sonra dahi açıklık kazanması gereken başka konular da karşımıza çıkar. Öncelikle evrensel anlamda laiklik ile Kemalist ideolojinin laiklik anlayışı ve uygulama farklarını ortaya koymak gerekir. Atatürk tarafından şekillendirilen haliyle laikliğin, batılı modellerinden farkı ve gerekçeleri nelerdir; ne derece meşru ve makuldur; getirileri neler olmuştur; toplumca nasıl algılanmıştır vs. şeklindeki sorulara cevap vermek yerinde olur. </p> <p>Bu çalışmada; ilk aşamada Osmanlı’da laikleşme yolunda yenilikler ve bunlara karşı irticai hareketleri gözden geçireceğiz. Bu ilk bölüm kapsamında; islam ve osmanlı arasındaki bağları ve devlet eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan yeniliklere karşı olayları göreceğiz. Devamında, Atatürk döneminde laik düzene geçiş ve buna muhalif gelişmeleri inceleyeceğiz. Kemalist ideolojinin laiklik anlayışına açıklık getirdikten sonra; bu anlayışı hayata geçirmede yapılan reformları ve karşıt hareketleri ele alacağız.</p> <h3>II. OSMANLI’DA LAİKLEŞME ÇABALARI VE İSLAMİ HAREKETLER</h3> <p>Toplumların ve devletlerin değişiminde geçmişin reddi gibi ona dayanma da söz konusudur. 600 yıllık bir imparatorluğun ve “hasta adam”ın yerini, beş sene gibi kısa bir sürede yepyeni bir devlet anlayışı ve toplumsal örgütlenmenin aldığını düşünmek pek akılcı olmaz. Bir kerametten bahsedemeyeceğimize göre devrimler sosyolojisinde nesnel etken sayılan tarihin mirasına; yani bütün kemalist reformların neden sonuç ilişkileri arasında yer alan Osmanlı Tarihinin son dönemlerine de göz atmak gerekir. </p> <h3>A- İslam ve Osmanlı </h3> <p>Osmanlı’da dini anlam dünyasına göz atarken iki ayrı örgütlenmeye ayrı ayrı ve birbiriyle olan ilişkileri açısından yaklaşmakta fayda var. <b>Osmanlı Devleti ve Osmanlı toplumu</b>.</p> <p>Osmanlı Devleti; kendi yapısı içinde ve uygulamalarında katı bir teokratik devlet miydi?</p> <p>“Devletin ana kanununun şeriat olması, <b>padişah ve yöneticilerin meşruluklarını tanrısal kaynağa dayandırmaları </b>, halifeliğin kabulünden sonra devlet-din birliğinin pekişmesi, padişahın Müslümanların reisi de olması, cismani-dinsel otoritelerin kaynaşması, şeyhülislamlık kurumu ve bunun eliyle padişahın kural koyma yetkisinin şeriata uygunluğunun denetlenmesi, şeyhülislamın etkisinin artması ve 16. yy’da vezirler heyetine katılması, devlet hizmetinin yalnız Müslümanlara açık olması, 1876 Anayasası’nın devletin dinini İslam olarak saptaması, hilafeti anayasallaştırması, padişaha halife sıfatıyla İslamı koruyucu görev verilmesi, ona ahkamı şeriyeyi uygulatması, şeriata bağlılık yemini ettirmesi (1909), meşihat (şeyhülislamlık) makamını anayasa kurumu yapması, şeyhülislamın vekiller heyetine alınıp şer’i mahkemelerin ve medreselerin başına getirilmesi, Heyet-i Ayan’ın yasaların din kurallarına uygunluğunu denetlemekle görevlendirilmesi, yasaların fıkıh hükümlerine uygunluğu koşulunun konması (1909), tutuklama işlemlerinin şeriata uydurulması (1909)”<a href="#_ftn3_4518" name="_ftnref3_4518">[3]</a> gibi birçok özelliği şer’i düzenin yerleşik ve egemen olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu yerleşik sistemde islamın, ülkenin yönetiminde varlığı gerekli yasal, toplumsal, siyasal tüm düzenleri ve biçimleri tüm ayrıntılarıyla, değişmez bir biçimde oluşturduğu aşikardır.<a href="#_ftn4_4518" name="_ftnref4_4518">[4]</a></p> <p>Bu tablodan da ortaya çıktığı gibi, islam toplumlarının hükümdarları, müslümanların reisleri olarak görüldükleri ve bu toplumlarda toprak hukuku esas itibariyle Kur’an’a dayandırıldığı için, İslam dini hiyerarşisi, teorik olarak, İslam devletlerinin anayasa hukuku denilebilecek bir şeyle uzvi bir ilişki içindeydi. Osmanlı’da ulema, devlet teşkilatıyla çok daha açık bir biçimde bütünleşmişti. Eğitimi, kazai ve idari çatıyı kontrol altında bulundurmaları sayesinde, devlet elemanları gibi hareket etmekte ve bu şekilde, dolaylı olarak, devletin sosyal hayatı denetim altında tutmasını temin etmekteydiler. Bu açıdan, yönetim hem islami hem bürokratikti. Devlet dininin İslam olması ve sultanın asli rolünün İslam toplumunun lideri olarak görülmesi anlamında İslami; osmanlı memurlarının devleti korumaya yönelik çeşitli uygulamaları açısından ise bürokratikti.<a href="#_ftn5_4518" name="_ftnref5_4518">[5]</a></p> <p>Medrese veya dini okullarda değil de “saray” sisteminde yetişmiş olan Osmanlı bürokratlarının siyaset ve dinin karşılıklı ilişkisiyle ilgili olarak farklı bir görüşü vardı. Bu görüş, hikmet-i hükumet’in (rasion d’état) önceliği şeklinde tanımlanabilir. Osmanlı bürokratı kendini, devlet bütünlüğünün korunmasından ve İslam’ın yüceltilmesinden sorumlu görüyordu. Bu görüş, “din ve devlet” (din-ü devlet) formülünde ifadesini bulmuştu. Bu, dinin muhafazası için devletin yaşamasının zaruri olduğu anlamına geliyordu.<a href="#_ftn6_4518" name="_ftnref6_4518">[6]</a></p> <p>İslam’ın devlet üzerindeki egemenliğinin, halifeliğin Osmanlı İmparatorluğuna geçişinden itibaren arttığını, devlet ile dinin hızla kenetlendiğini ve birbirlerinden güç aldığını söyleyebiliriz. “Bu özelliğin 16 yy.’dan itibaren gittikçe abartılarak vurgulandığını görüyoruz. Yani Batı Aydınlanmaya geçerken, ekonomik öğeyi de içeren “<b>ulusal devlet</b>” örgütlenişini gerçekleştirirken, Osmanlı Orta Çağ’a gerilemiştir. Devlet kendini gittikçe daha çok dünyadaki yaşamı öbür dünya için düzenlemekle görevli saymaktadır. Din dışına taşarak yapmak zorunluluğunda kaldığı faaliyetleri bile “şer’ileştirmek”te yani dinsel görüşe uyarlamaktadır”<a href="#_ftn7_4518" name="_ftnref7_4518">[7]</a></p> <p>Bu düzen içerisinde Osmanlı toplumunda İslam’ın yeri neydi? Nasıl algılanıyordu? Bireyin kendi kendisiyle ve toplumla olan iletişiminde İslam’ın fonksiyonu neydi? Bu soruları cevaplamak için öncelikle Osmanlı Toplumuna kısaca değinmeli.</p> <p>Osmanlı toplumunda, “İster Müslüman ister Hristiyan olsun nüfusun çoğunluğu kırsal cemaatlerde yaşıyordu. Dini sadakatle birlikte köy, asli sadakat ve kimlik odağını sağlıyordu.”<a href="#_ftn8_4518" name="_ftnref8_4518">[8]</a> Buradan anlaşılan; toplumun çoğunluğu, hangi dinden veya ırktan olursa olsun genelde kırsal alanda, devletin başkentine uzak yerlerde yaşıyorlardı. Kimliklerini belirleyen esaslar ise dinleri ve yaşadıkları köydü. </p> <p>Farklı alt kimliklere ait grupların Osmanlı toplumu başlığı altında bir arada tutmanın tek yolu ise ümmet kavramından geçiyordu. Bu bütünleştirici etki o denli etkili bulunuyordu ki, Fatih’ten sonra, değişik dinlere inanan uluslardan oluşan karmaşık yapının merkez yönetimi bölmemesi için bile, ulus-din kaynaşması öngörülmüş ve uluslar dinlerine göre sistemleştirilerek bir dengeye varılmıştı.<a href="#_ftn9_4518" name="_ftnref9_4518">[9]</a></p> <p>Sonuçta din yüzyıllar boyu Osmanlı devleti ile toplum arasında organik bir bağ işlevi gördü.</p> <p>Daha detaya inildiğinde Osmanlıda toplumsal yapının mezhep temelinde ayrımlaşmış cemaatlerden oluştuğunu görülür. “Bu cemaatler kendi içlerinde dini liderlik altında hiyerarşik bir kapalı toplum meydana getirirken, kendi aralarında da Sünni/Hanefi cemaatin tepede yer aldığı bir hiyerarşi içindeydiler. Bu sistemde, “her mezhep kendi hukukunu yarattığı için, o mezhebe dahil olanların hangi kurallara göre yönetileceği kendiliğinden ortaya çıkıyordu. Cemaatler arası ilişkiler ise cemaatler hiyerarşisi tarafından belirleniyordu.” Böylece Osmanlı, birçok geçmiş imparatorluk sistemine benzer şekilde, birbirine hiç benzemeyen, heterojen bir topluluklar kümesini yönetebiliyordu. Bu sistemin konumuz açısından en önemli yönü, mezhep tercihinden itibaren çok geniş bir özel alan tanımına olanak vermesi; her cemaatin kendi eğitim, miras ve benzeri alanlardaki adetlerini koruyabilmesiydi. Devlete sadece vergi ve (müslümanlar için) askerlik konularında muhatap olunuyordu. Dolayısıyla kendilerini doğrudan etkileyen durumların azlığı nedeniyle cemaatler genelde yönetimin içsel sorunlarına karşı duyarsız sayılırdı.”<a href="#_ftn10_4518" name="_ftnref10_4518">[10]</a></p> <p>Burada şu önemli noktayı vurgulamakta fayda var; özel hukukta pratikte örfi kuralların geçerli olmasına karşın, devlet tasarruflarının ideolojik meşruiyetinin İslamiyet tarafından sağlanmaktaydı. Buradan anlaşılan, toplum karşısında mutlak otoritesini korurken, devletin kendisinin de islami esaslarla sınırlı bir hareket alanı olmasıdır.<a href="#_ftn11_4518" name="_ftnref11_4518">[11]</a></p> <p>Osmanlı toplumunda bilhassa Tanzimata kadarki dönemde, din, sıradan insanın kendi vatandaşlık yükümlülüklerini kavradığı bir çerçeve idi. Bu açıdan bakıldığında, Kuran’ın mitsel bir işlevi bulunmaktaydı. Kur’an’ın ortaya koyduğu yol göstericilik, değişik pek çok duruma uyarlanabilecek bir esneklik taşımaktaydı. İlkokul düzeyindeki eğitimde, Kur’an’ı merkez alan uygulama, ortak bir etik temel sağlamaktaydı. Kur’an, Batı’daki insan bilimlerinin eşdeğeriydi.<a href="#_ftn12_4518" name="_ftnref12_4518">[12]</a></p> <p>Özellikle 19. yüzyıl itibariyle; kitlelerin, daha geniş bir iletişim sürecine katıldıklarını, İslam’ı, artık sırf kendi mahalli çevrelerini anlamak için değil, daha geniş bir dünya içinde entegre olabilmek için kullanma zorunluluğunda olduğunu görüyoruz. Bu haliyle İslam’a bir “toplum pekiştiricisi”, yeni teşekkül eden milli devlet sınırları içinde ve dünya devletleri alışverişinde bir “yer” ve “kimlik” belirleyicisi görevleri yükleniyordu.<a href="#_ftn13_4518" name="_ftnref13_4518">[13]</a></p> <p>İslam; parçalı Osmanlı toplumunda grupların topluma adaptasyonu, toplumla devletin birbiri ile iletişimi gibi işlevlerinin yanında; iktisadi düzen (fetih hakkı), ahlak (erdemin temeli Allah korkusudur)<a href="#_ftn14_4518" name="_ftnref14_4518">[14]</a>, sanat, dil vs gibi alanlarda da egemendir. Dolayısıyla tüm bu işlevleri ile İslam o dönemin devleti ve toplumu için bir gerçeklik, ve bir bakıma da bir zorunluluktu. </p> <h4>B- Osmanlı’da reformasyon ve islami hareketler</h4> <p><b></b></p> <p>18. yy sonu itibariyle Batının maddi manevi üstünlüğünü bir tehdit şeklinde yoğun olarak hissetmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu, modernleşme ve batının düzeyine gelmek adına birçok reform hareketi başlattı. “1730’larda Padişah I. Mahmut İbrahim Müteferikka’ya “küffarın ekser zamanda galebesine ve ehl-i İslamın mağlubiyetine sebep nedir? Araştır, bildir” buyurmuş. Mütefferika da “Milletlerin Düzeni Üzere Düşünce Yolları” adlı eserinde başka nedenlerle birlikte şu noktayı da belirtmiştir: “Günümüzde artık devletler dinden ve gelenekten gelen esaslara göre değil, akıl ve bilim ilkelerine göre yönetilmektedir.””<a href="#_ftn15_4518" name="_ftnref15_4518">[15]</a></p> <p>Buradan da açıkça görülüyor ki Osmanlı Devleti; iktisadi, siyasi, askeri gibi birçok alanda batıdan geri kalışını İslama dayandırmaya başlar. Batılılaşma ve modernleşme taraftarıları, giderek artan bir şekilde Osmanlı’daki cemaatsal yapıya ve dinin toplumsal yaşam üzerindeki etkisine karşı olurlar. Bu pozisyonlarını giderek bilimsellik iddiasına dayandırırlar ve programlarını hayata geçirmek üzere giderek daha otoriter ve baskıcı yöntemleri benimseler. Böylece batılılaşma Aydınlanmanın yüzeysel bir taklidi haline gelir. Batılılaşma hareketi da aynen Aydınlanma gibi dinsel anlam dünyasına ve genelde toplumsal yapının ataerkil özellikler gösteren unsurlarına karşı çıkar.”<a href="#_ftn16_4518" name="_ftnref16_4518">[16]</a></p> <p>Osmanlı’da eskinin yerine yeniyi getirme çalışmaları II. Osman döneminde yavaş yavaş başlar. Bozulan Yeniçeri ve Sipahi ocaklarını ortadan kaldırmak ve yerine Anadolu, Suriye, Mısır Türkleri ve Türkmenlerden oluşan bir ordu kurmak istenmiştir. Bu girişim ilmiye sınıfının çıkarlarına ters düşmüş ve bu sınıfın nüfuzunu tehdit etmiştir. Yeniçeri ve Sipahi ocakları isyan etmiştir. Yenilik çalışmalarının doğrudan ordu ile alakalı olması konumuz dışı gözükse de, isyanın dini esaslara dayandırılarak yapılması son derece önemlidir. Atmeydanı’na gidilerek Şeyhülislam Hocazade Esad Efendi’den fetva alınarak bazı devlet adamlarının, Sadrazamın ve Padişahın katledilmesi; Osmanlı’da ilk islami hareket olarak tarihe geçmiştir. İkinci önemli islami hareket olarak Osmanlı tarihine geçen, Kadızadeliler isyanıdır. Kadızade Efendi ve çevresindekilere göre, Hz. Muhammed’den sonra yapılan bütün yenilikler, müspet ilimler dahil olmak üzere haramdı. İşte sonunda İslam’ın kalesi olan Osmanlı Devleti, Cenab-ı Hakkın gazabına uğramış, bu hallere düşmüştü. Bu kişilerin amacı, Hz. Muhammed’den sonra yapılan bütün yenilikleri ortadan kaldırarak, kendi görüşlerine uygun bir düzen kurmaktı. Girişilen isyan hareketi, Köprülü Mehmet Paşa tarafından bastırılmıştır.</p> <p>Osmanlı’da yapılan çarpıcı yenilik hareketlerinin başı sayılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile çevresindeki yöneticilere karşı girişilen bir başka irtica hareketi de Patrona Halil olayıdır. Lale Devrinde, matbaanın da kurulması dahil, yapılan yenilik ve imar faaliyetlerine karşı olanlar, Arnavut Patrona Halil ile birlikte 1730’da isyan hareketi başlatmışlardır. Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin desteği ile III. Ahmet tahttan indirilmiş yerine I. Mahmut getirilmiştir.</p> <p>1792 senesinde imzalanan Yaş Barış Antlaşması sonrasında, Osmanlı Devleti de gerekli ıslahatları yapmak için bir soluklanma zamanı bulmuş oluyordu. III. Selim, bu barış döneminden faydalanarak devlet içinde özellikle askeri alanda ıslahatlar yapmaya başlar. Nizam-ı Cedit ile devlet ile orduda başlayan yenilikleri, başka bir islami hareket bekliyordu. Yenilik hareketlerinden rahatsızlık duyan Şeyhülislam Ataullah, vaizlere telkinlerde bulunmuş ve onları camilerde yapılan vaazlarda halkı “askere ceket ve pantalon giydirip, Frenk muallimlere teslim eden” padişaha karşı gelmelerini teşvik ettirmiştir. Devletin ileri gelenlerinden Tayyar Paşa da; “Müslümanlara kafir elbisesi giydirildi, şimdi ne sipahi ne yeniçeri var, cümlesi başı kalpaklı Frenk oldu. Bunları emreden padişahtır. Kendisinin dine ve halka hıyaneti meydandadır” demekten çekinmemiştir. Nitekim, ıslahatlara karşı Kabakçı Mustafa liderliğinde isyan çıkmıştır ve padişah tahttan alınmıştır.</p> <p>II. Mahmut devri, gerçekleştirilen yenilik hareketleri itibariyle Osmanlı Devleti’nin yol ayrımına girdiği bir dönemi ifade eder. Öncelikle ordu baştan aşağı düzenlenmiş, yeniçeri ocağı kaldırılmıştır. Hükumet teşkilatında, sosyal alanda, iktisadi ve adli sistemde değişikliklere gitmiştir. Avrupa tarzında eğitim veren rüşdiyeler, Harbiye ve Tıbbiye okullarının açılması ile eğitimde laikleşme hareketleri gerçekleşmiştir. </p> <p>Tanzimat’tan önceki Osmanlı reform hareketleri, yeni ordunun kurulmasıyla ve sürekli bir ordunun meydana getirilmesine destek olacak yeni vergi kaynaklarının bulunmasıyla başlamıştı. Bu çabalar, 1839’dan sonra yeni bir idari, adli ve eğitim ağının yaratılmasıyla daha da yaygınlaştırılmıştır.<a href="#_ftn17_4518" name="_ftnref17_4518">[17]</a></p> <p>Tanzimat dönemi boyunca yapılan bütün laiklik yolunda yenilikler, toplam nüfus içindeki payları %40 gibi önemli bir oranda olan gayrimüslimlerin ayrılıkçılığını önlemek içindir. Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa gibi dönemin devlet adamlarının bıraktıkları metinlere genel olarak baktığımızda; 1700’lerden beri gelen ıslahat hareketlerinin geçirdiği aşamaların bir muhasebesi sonucunda, devletin iç ve dış problemleri karşısında ne yapılması gerektiği hakkında hemen hemen hepsinin aynı fikirde buluştuklarını söyleyebiliriz: Eski usullerden vazgeçmek! Tanzimat Fermanı, “usul-i atikayı bütün bütün tağyir ve tecdid” etmekten bahsederken, Fuat Paşa’ya göre geçmiş ile ilgiyi keserek yeni gelişme ufuklarına yönelmek zorunludur. Bu potansiyel mevcuttur ama bunun için bütün siyasi ve idari kurumlarımızı değiştirmek mutlaka gereklidir. Bu topyekun değişim önerisi için iki temel gerekçe ileri sürülür: dini ve beşeri. <a href="#_ftn18_4518" name="_ftnref18_4518">[18]</a></p> <p>1840’lardan 1870’lere kadar süren bu dönemde; Gülhane Hatt-ı Hümayunuyla olsun, Islahat Fermanıyla olsun; gerekçeler her ne olursa olsun Tanzimatçıların gözle görülür bir şekilde laikleştirici bir politika uyguladıkları görülüyor. </p> <p>Tanzimatçıların laikleştirici politikaları, üst düzey ulemayı devlet politikasının hazırlanması, ayrıntılandırılması ve uygulanması konularında sahip oldukları paydan tedricen yoksun bırakmıştır. Din, gene tedrici biçimde idari ve yargısal olaylardan ayrılırken, eğitim kurumları da la-dinileştirildi. Devlet adamlığının yanı sıra , ilahiyat eğitimi görmüş olmayı da gerektiren resmi makamlardan bir çoğu iktidarın kaynağını oluşturan yerler olmaktan çıkarıldılar.<a href="#_ftn19_4518" name="_ftnref19_4518">[19]</a> Yargı sistemine getirilen değişiklikler, örneğin şer’i mahkemelere paralel bir laik nizami mahkemeler sisteminin kurulması, resmi eğitim kapsamında 1846’da bir Maarif Nezareti’nin kurulması, rüşdiyelerin yaygınlaşması istinaden Fransız lise programından esinlenilmiş bir lise inşa dalgası, 1880 yılında laik bir hukuk fakültesinin açılması gibi örnekler, bariz bir biçimde yeni ve laik bir çerçevenin yaratıldığını göstermektedir. </p> <p>Temel kaygının devleti yeniden güçlü hale getirme olan Tanzimat düşüncesinin, laikliğe doğru atılan adımları şüphesiz sosyal anlamda bazı çelişkilere ve dengelerin bozulmasına sebep oldu. En büyük sarsıntı, şer-i alanda ve özellikle millet sisteminde yaşandı. Hukuk ve eğitim konularında devlet var olan sistemi ortadan kaldırmamasına karşın, batılı ve laik uygulamaları paralel bir şekilde başlattı. Nizamiye mahkemelerinin kurulmasıyla şer-i alan daraltıldığı gibi ; noterlik avukatlık gibi kurumların yerleştirilmesi sistemin islami temeldeki mantığını sarstı. Aynı şekilde eğitimde de laik bir okul sistemi oluşturularak eski yapıdan tamamen bağımsız alternatif bir öğrenim süreci kılındı. Bu reformlar toplumun gündemine ataerkil yapıyı temelinden sarsan üç tür eşitlik fikri soktu. Bunlardan ilki müslim-gayri müslimlerin kanun önünde eşitlenmesiydi. Kanun önünde eşit duruma getirilmek, yaşam biçimlerini karşılıklı olarak belirleyerek ‘doğal’ bir düzen yaratmış olan ezeli ve kadim zihniyete karşıydı. İkincisi, cemaat içi hiyerarşinin erimesine yol açtı. Örneğin, tüm Hristiyanların lideri durumundaki Ortodoks cemaat önemli bir prestij kaybına uğrarken kendi içindeki alt cemaatlerde de özerkleşme eğilimi başladı. Başka bir ifadeyle, ataerkil yapı sadece İslami cemaatin değil, bu topraklardaki tüm cemaatlerin ortak özelliğiydi; ve her değişim anında olduğu gibi, 19. yüzyılın Osmanlısında da toplumsal sistemin güç odakları değişime ortak direnç gösterdiler. Üçüncü ve son olarak da kadın ve erkek devlet nezdinde eşit hale geldi. Bu laik açılım, cemaatsal yapılar arasındaki ve bu yapıların içindeki güç ilişkilerini yıpratarak toplumu yeni bir anlam dünyası içinde homojenize etti.<a href="#_ftn20_4518" name="_ftnref20_4518">[20]</a></p> <p>1870’lerin sonlarına doğru Yeni Osmanlıların Abdülaziz’e başlattıkları muhalefet mücadeleye dönüşür. Kanun-i Esasiyi ilan edeceğini beyan eden II. Abdülhamit tahta gelir. </p> <p>Yeni Osmanlılar, Osmanlı entelijansiyasından çıkan, Aydınlanma’nın fikirlerinden yararlanan ve modernleşmeyi İslam’la sentezleştirmeye çalışan ilk örgütlü muhalefet grubuydu.<a href="#_ftn21_4518" name="_ftnref21_4518">[21]</a> Romantik liberalizm ile birlikte içlerinde şiddetli ve romantizmden gelen bir vatanseverlik bulunuyordu. Ancak karşılaştıkları problem Osmanlı İmparatorluğu gibi değişik etnik ve dini gruplardan oluşan bir alanda “vatan” ın neresi olduğu tespit problemiydi. “Osmanlı” olmak en anlamlı şekliyle İmparatorluğun sınırlarını savunmaktı fakat bu sınırlar içinde paylaşılan bir “kimlik” oluşturmak daha zordu. Bundan dolayı, Yeni Osmanlılarda “Osmanlı” “Türk” “İslam” “Müslüman” kimliği etrafında devamlı gidip gelmeler tespit edebiliriz.<a href="#_ftn22_4518" name="_ftnref22_4518">[22]</a></p> <p>Meşrutiyeti ilan eden II. Abdülhamit, önceki islamcıların önderdiği çözüm yollarını hatırlatacak şekilde, İslam’a yeni bir kullanım alanı sağladı. 19. yüzyıl boyunca imparatorluğun geniş topraklar ve nüfus kaybetmesi yüzünden Müsluman toplum farkedilir bir şekilde artmıştı; dolayısıyla, padişah iç politikayı şuurlu bir şekilde islamileştirdi. Sultan panislamizmi kullandı ve Madani tarikatını Osmanlı İmparatorluğunun Müslüman toplulukların hamisi olduğu fikrinin propagandasında seferber etti; fakat öte yandan Şeyhülislamı sıkı bir göz hapsinde bulundurttu, diğer sufi tarikatların güç kaybetmesine göz yumdu. Kendisinin kurmuş olduğu Mekteb-i Mülkiye-i Şahane gibi yeni, modern meslek okullarında din eğitimine özel önem verimesini istemesine rağmen, dini eğitim veren kurumlara karşı ilgisiz soğuk bir tavır takındı. Sultan Osmanlı’ya dayanan ve İslamiyet’in faydalı bir şekilde kullanılmasını amaçlayan bir anlayış sergilemiş fakat saltanatının sonlarında idari sistem saray sistemi ve eğitim büyük ölçüde laikleştirilmişti. <a href="#_ftn23_4518" name="_ftnref23_4518">[23]</a></p> <p>93 Harbinin sürdüğü sıkıntılı zamanlarda, meclisteki azınlık mebusları çalışmaları sekteye uğrattığı gibi, bunalımı da arttırıyordu. Bunun yanında, meclis savaşın gidişatından hükumeti ve padişahı sorumlu tutarak, siyasi tansiyonu yükselltmekteydi. II. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’nin kendine verdiği yetki ile meclisi kapadı. Bu durum, yeni osmanlıların bertaraf edilmesine yol açan istibdat dönemine karşın; Ali Suavi, Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi kişilerin başlattığı muhalefetin güçlenerek büyümesine zemin hazırladı. Nitekim Jön Türkler adı verilen meşrutiyet taraftarları İttihat ve Terakki Cemiyetini kurdular. Jön Türklerin güçlenmesi karşısında sultan II. Meşrutiyeti ilan etti.</p> <p>1890’lardan itibaren padişaha karşı özgürlükçü bir muhalefet yürüten Jön Türkler, II. Abdülhamit’in yerleştirdiği islami politika karşısında ne yapacaklarını uzun zaman kestiremediler. Dinin bir “sosyal pekiştirici” olarak rolünü biliyorlar ve aynı zamanda İslam’ın Osmanlılar arasında ne kadar derin bir şekilde yerleşmiş olduğunu anlıyorlardı. İktidarda kaldıkları sürede programlarında İslam’a gittikçe artan bir değer verdikleri görünüyor çünkü ittihatçılar dinin ideolojik etkisinin ihmal edilemeyeceğini görmüşlerdi.<a href="#_ftn24_4518" name="_ftnref24_4518">[24]</a></p> <p>II. Meşrutiyetin ilanı sonrasında, halk katlarının fikirlerine tercüman olan bir ikincil ulema grubu, 1909’da İttihad-ı Muhammedi adında bir teşekkül kurdu. İttihad-ı Muhammedi’nin kuruluş beyannamesi, bir çeşit halk İslamlığını temsil etmesi açısından üzerinde durulmaya değer bir belgedir. Örgüt, İttihat ve Terakki’ye karşı yürüttüğü muhalefet dolayısıyla büyük ilgi görmüştür. Organı olan Volkan gazetesi, İstanbul’da en cesur muhalefet organları arasında yerini almıştır. </p> <p>Volkan, Mizan ve Serbesti gazetelerinin arasında bulunduğu gazeteler aracılığı ile; muhalifler ,İttihat ve Terakki’ye karşı şiddetli bir muhalefet başlatmışlardır. Ordu içerisinde, hükümet ileri gelenlerinin kafir oldukları ve dinin kaldırılacağına fikirler yayılmaya başlar. Bu gelişmeler sonucunda, Taşkışla’daki Avcı taburları Sultan Ahmet meydanında toplanarak “şeriatı kurtarmak” amacıyla herkesi kendileri ile birleşmeye çağırmışlardır. Bir grup meclisi basmış ve meclis başkanı ve Tanin gazetesi başkanı zannettikleri iki kişiyi öldürmüşlerdir. İsyana bir süre sonra donanma erleri de katılmış ve Harbiye Nezareti sarılmış, bazı mektepli subaylar katledilmiştir. 31 Mart vakası diye bilinen bu olay, Osmanlı Tarihinde görülen en belirgin islami harekettir. Bu olaydan sonra irtica terimi Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatında yerini almıştır.</p> <p>Osmanlı’da laik yapılanma girişimleri, Avrupalılaşma hamlelerine hız vermek amacıyla ortaya çıkmış olarak gözükmektedir. Özgür düşünce ve laiklik, kaynağını diğer batılı ülkeler gibi halktan almadığı için, dini çevrelerce sürekli eleştirilmiştir ve tarih boyunca karşıt hareketlere maruz olmuştur.</p> <h3>III- ATATÜRK DÖNEMİNDE LAİK DÜZENE GEÇİŞ VE KARŞITLARI</h3> <p><b></b></p> <p>Cumhuriyet tarihi boyunca, “düşünce” üzerinde Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün son derece yoğun bir belirleyiciliği olmuştur, bu etki iki tür işlemiştir: Pozitif anlamda, yani bir tarz düşünceyi teşvik ederek ve destekleyerek ve negatif anlamda, yani o tarza uymayan düşünceleri yasaklayarak veya marjinalize ederek. Sonuç olarak, bütün bu Cumhuriyet tarihi boyunca herhangi bir düşüncenin “Atatürkçülük” ile bir çeşit modus vivendi kurmadan varolması hemen hemen imkansız hale gelmiştir.<a href="#_ftn25_4518" name="_ftnref25_4518">[25]</a> Bu nedenle, Türkiye’deki laik düzeni incelemek için öncelikle kemalist ideolojinin laiklik anlayışını ele almak gerekir.</p> <h4>A- Kemalist ideolojinin laiklik anlayışı</h4> <p>Kemalist iktidar, dinin kamusal alandan uzaklaştırılması yönünde giderek radikalleşen bir çizgi izlemiş, çok köklü dönüşümlere girişmiştir.</p> <p>Atatürk’te laiklik kavramı şu anlamı taşır: Din artık toplumsal, siyasal, ekonomik, eğitsel, sanatsal kurum ve kuralları belirleyecek bir pozisyonda değildir. Toplumlar bu alanları bilimsel verilerin yardımıyla demokratik bir süreç içerisinde çözümleme gereğine inanmaktadırlar. Herhangi bir dinin bu alanları düzenleyen değişmez, kutsallık niteliğini taşıyan hükümleri çerçevesinde ilerleme de, toplumsal uyuşma, toplumsal birlik ve dayanışma da, toplumsal barış da sağlanamaz. Dinlerin toplumu yönettikleri dönemde bile birçok mezheplere bölünmüş olmaları boşuna değildir. Üstelik yeni ve yakın çağlarda yaşamın blimsel olarak bilinebilir alanları durmadan genişlemiştir. Bu alanlarda özgür tartışmaya ve nesnel araştırma verilerine dayalı çözümler öneriler çoğunluk kararına dönüştürülerek toplumsal dayanışma içinde uygulamaya geçirilebilir. Bu olanak ortaya çıktıktan sonra, kimde ne türlüsü olduğu bilinemeyen (“iman ile paranın kimde olduğu bilinmez” sözü binlerce yıllıktır) dinsel inançların zorlamasıyla düzen kurmada direnmek toplumla uyum değil uyumsuzluk dayanışma değil, çözülme barış değil, kavga getirir. Kemalizmin laiklik anlayışı bu tablodan çıkan sonuca göre, dinsel inancı artık yalnızca bireylerin kendi bireysel vicdanlarına, bireysel özel yaşamlarına iter.<a href="#_ftn26_4518" name="_ftnref26_4518">[26]</a></p> <p>Atatürk’ün tasarımında iki temel unsur vardı: “millet” ve “batı uygarlığı”. Hedef kişiyi “geleneksel doğulu cemaat hayatı” çemberinden kurtarmaktı. Mustafa Kemal, Osmanlı- İslam halk kültüründen kaynaklanan sosyal denetim araçlarından tiksiniyordu (mahalle, cami, kahvehane, imam, bekçi, mahalle kuralları, mübarek zatların adalet dağıtması vs.). İslami ahlak ve buyruklar kişiyi söndüren akıldışılıklardı. Laikleştirici reformlar, kişiyi halk denetiminden toplum baskısından sıyırmak içinde gerekliydi. Meşruluğunu bilim ve akıldan alan Batı toplumunun özgürlükçü ve yaratıcı kimliğine ancak böyle ulaşılabilirdi.<a href="#_ftn27_4518" name="_ftnref27_4518">[27]</a></p> <p>Yeni düzene geçişte, düzenlemelerin nasıl bir laiklik anlayışına dayandığı 1937’de laiklikle ilgili Meclis görüşmelerinde Hükumet adına konuşan İçişleri bakanı Şükrü Kaya’nın şu ifadelerinden de anlaşılmaktadır: “Laiklikten maksadımız dinin memleket işlerinde müessir ve amil olmamasını temin etmektir. Bizce laikliğin çerçevesi ve hududu budur. Biz diyoruz ki, dinler, vicdanlarda ve mabetlerde kalsın, maddi hayat ve dünya işlerine karışmasın. Karıştırmıyoruz ve karıştırmayacağız.” </p> <p>Bu ifadeler ve uygulamalar göstermektedir ki, bu dönemde laiklik genel bir dünya görüşü ve ideoloji olarak anlaşılmıştır. Eğer sorun salt devleti laikleştirmek olsaydı o zaman kamu düzeninin dışında kalan bireysel alana müdahale edilmemesi gerekirdi. Oysa yapılan düzenlemelerin bir kısmının doğrudan bireysel alana ilişkin olduğu görülmektedir. S. Sayarı’ya göre Atatürk’ün laiklik hareketi, genel olarak Batı’da anlaşıldığı gibi sadece devletle dinin birbirinden ayrılmasını öngörmez; dinin devlet kontrolü altına ve düzenleme sahası içine alınmasını da öngörür. Bir dizi düzenleme çerçevesinde Kemalist rejim, din üzerinde yönetsel denetimini büyük ölçüde genişletmiştir.<a href="#_ftn28_4518" name="_ftnref28_4518">[28]</a></p> <p>Böylece, Cumhuriyetle birlikte laikliği otoriter zihniyetin mutlak hakimiyeti altına sokan batılılaşma anlayışı, bu kavramı kamu sahasının inanca ait taleplerden tamamen temizlenmesi ve bu sahanın devlet kontrolü altına alınması olarak yorumladı. Böylece Osmanlı klasik toplum anlayışının yarattığı ve yüzyıllarca toplumsal bir “doğal hak” olarak kullanılan özel alana, toplumun rızası alınmadan el konmuş oldu. Toplum cemaatsal yapıdan homojen bir yapıya geçerken doğal olarak yaşanması gereken özel alanın bir bölümünün kamu sahası haline gelmesi; devletin otoriter zihniyeti altında bir özgürlük genişlemesi değil aksine özgürlük daralması olarak yaşandı.<a href="#_ftn29_4518" name="_ftnref29_4518">[29]</a></p> <p>Türkiye Cumhuriyeti kurucuları, dini, üstünde değerlerin, ideolojilerin ve gücün aşılabileceği çok işlevli bir halka olduğunu öğrenene kadar, önlerinde gerçek bir engel olarak gördüler. Kurumsal İslam’a karşı tavırları nefret dolu bir güvensizlikti. Burada, onlar için, Voltaire’in kiliseye duyduğu nefrete yakın bir vaziyet alış vardır. Yine de Voltaire, Türk liderlerden daha özgürdü. Dini kurumun baskılarına maruz kalmasına karşın, dinin böylesi birincil işlevi olduğu bir halkı hesaba katmak zorunda değildi.<a href="#_ftn30_4518" name="_ftnref30_4518">[30]</a></p> <p>Türkiye’de laiklik, dini ve sosyal hayat şartları icabı doğmamış olduğundan, kabulü sırasında topluma yabancı idi ve bu yüzden; dinin sarsılarak kültürün zedelendiği milli birlik ve beraberlikte sarsıntıya uğradığı, sosyal ve ahlaki düzenin bozulduğu, milli gururun kırıldığı, din aleyhtarlığı ve hürriyet bir arada yaşayamayacağından laiklik anlayışının demokrasinin gelişimini kösteklediği görüşleri doğrultusunda birçok tepki ve eleştiriye maruz kaldı.<a href="#_ftn31_4518" name="_ftnref31_4518">[31]</a></p> <p>Bu tepkilerin nedenlerine inilmediği için, yeni düzene tepki hep dinci nedenlere bağlanmış, “gericilikle” suçlanmış, hedef laiklik ilkesi olarak gösterilmiştir.<a href="#_ftn32_4518" name="_ftnref32_4518">[32]</a><b></b></p> <p>İslamcı muhalefet, siyasal yapıdaki ulusçu – is<b>lamcı </b>çatışması nedeniyle ve Osmanlı döneminde gelişmesine olanak tanıyan nedenlerin sürmesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nde de geniş bir yandaş yığını bulabilmiştir. Bu muhalefet hareketinin önüne ise yasaklayıcı ve cezalandırıcı yöntemlerle çıkılmıştır. İslamın niteliği gereği çağdaş uygarlığa erişmeyi engellediği fikri ve İslamcıların dinsel görüşler ile Müslüman halkın yandaşlığını sağlayabildiği kanısı; İslamcı muhalefetin yasacılık yoluyla bastırılabileceği yanılgısına yol açmıştır. Bu nedenledir ki Hıyanet-i Vataniye Yasası ile başlayan bir dizi yasayla, İslamcı muhalefetin örgütlenmesi ve görüş açıklaması suç sayılmıştır.<a href="#_ftn33_4518" name="_ftnref33_4518">[33]</a></p> <p>Laiklik kapsamı içinde yapılan reformlar ile bunlara karşı oluşan islami harektelerin olası sebeplerinin üzerinden geçtikten sonra; Atatürk döneminde gerçekleşen olayları somut bir şekilde görmek de fayda var.</p> <h4>B- Laik düzene geçişte yapılanlar ve islami hareketler</h4> <p>Türkiye 1920’den itibaren devleti ve toplumu laikleştirici dönüşümlere sahne olmuştur bunları dört alanda toplayabiliriz.<a href="#_ftn34_4518" name="_ftnref34_4518">[34]</a></p> <p>a) Devletin Laikleşmesi</p> <p>Bu yöndeki en önemli adımlar şunlardır:</p> <p>- Amasya Kararları, Erzurum ve Sivas kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması (böylece hakimiyet Tanrı’dan topluma verilmiş oluyordu.)</p> <p>- TBMM’nin açılması ve “egemenlik ulusundur” ilkesinin kurtuluşun temeli yapılması</p> <p>- 1921 anayasası (1. maddesinde “hakimiyet bilakaydü milletindir” denilmiş ve egemenliğin kaynağının Tanrısal olmadığı anayasallaştırılmıştır.<a href="#_ftn35_4518" name="_ftnref35_4518">[35]</a></p> <p>- Saltanatın kaldırılması ( Rauf Bey ve hemfikirlerinin saltanat ve hilafete vicdanen ve hissen bağlı olduklarını, ailelerinin padişahın nimetleri ve ekmeğiyle yetiştiğini, saltanat ve hilafetin kaldırılmasının islam aleminde çok kötü etki yapacağını söylemelerine karşın gerçekleşmiştir)<a href="#_ftn36_4518" name="_ftnref36_4518">[36]</a></p> <p>- Cumhuriyet’in ilanı (1928 nisanında yapılan değişikliklere değin, “Türkiye devletinin dini, din-i İslamdır” hükmü geçerli kalmak üzere cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet’e karşı gösterilen tepki saltanatın kaldırılması karşısındaki tepkiden daha kuvvetli olmuştur. Bunun nedeni, saltanatın kalkmasından sonra bile hilafeti yeni siyasal düzende Devlet Başkanı olarak görmek eğiliminin yaygın olmasıdır)<a href="#_ftn37_4518" name="_ftnref37_4518">[37]</a></p> <p>- Hilafetin kaldırılması (Hilafetin kaldırılmasıyla, gündelik hayatın en küçük noktasına kadar nüfuz etmekte olan dinin, bu bölgelerle ilişkisi kesilmiş oldu.)<a href="#_ftn38_4518" name="_ftnref38_4518">[38]</a></p> <p>- 1924 anayasası</p> <p>- 1928 anayasa değişikliği ( Üç dinsel esas olan devletin dini, ahkamı şer’iye ve yemin anayasadan silindi. Gerekçe “Muassır medeniyet hukuku ammesinde, milletin hakimiyetinin tecellisine medar en mütekamil devlet şeklinin laik ve demokratik cumhuriyet olduğu müsellimattandır” cümlesi ile verildi.)<a href="#_ftn39_4518" name="_ftnref39_4518">[39]</a></p> <p>- Laiklik ilkesinin anayasaya girmesi (“altı umde” den biri olarak 1937’de anayasaya girmesiyle, devletin temel yapısındaki gel-git’li laikleşme süreci tamamlanmış, 1920’de kayıtsız şartsız milet egemenliği ile açılan seyir defteri kapanmış oluyordu)<a href="#_ftn40_4518" name="_ftnref40_4518">[40]</a></p> <p>Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı ve Hilafetin kaldırılması sonucunda; “halife ve şeriatı” yeniden egemen kılmak amacıyla, Şeyh Sait isyanı patlak vermiştir. Şeyh Sait dinin elden gittiği gerekçesiyle 1925 şubat ayında doğu illerinde ayaklanma başlatmıştır. Bu ayaklanma ile, etkinlikleri aynı zamana rastlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası “dinsel gericilikle” ilintileri olduğu söylenerek kapatılmıştır.<a href="#_ftn41_4518" name="_ftnref41_4518">[41]</a></p> <p>Bunun üzerine İttihat ve Terakki Fırkası üyeleri bu fırkayı yeniden kurmak için teşebbüse geçtiler. İktidarı ele geçirmek maksadıyla Atatürk’e suikast planları bu dönemde başlamıştır fakat gerçekleşmeden suikastçılar silâhlarıyla yakalanarak tevkif edilmiştir. 14 Temmuz 1926'da başta Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Şükrü Bey, Ayıcı Arif, İsmail Canpolat olmak üzere 13 kişi idam edilmiştir. </p> <p>Meclis içinden gelen muhalefeti toplumdaki eleştri ve tepkiler izlemiştir. Askeri Hoca başkaldırısı bastırılmış, ve Hoca ölüm cezasi ile cezalandırılmıştır. Silifke olayını, Reşadiye, Bursa, Adapazarı olayları izlemiştir.<a href="#_ftn42_4518" name="_ftnref42_4518">[42]</a></p> <p>Ayaklanmalar sonucunda çıkarılan Takrir-i Sükun Kanununun ve İstiklal Mahkemelerinin yarattığı buyurgan hava altında diğer devrimler gerçekleşmiştir.<a href="#_ftn43_4518" name="_ftnref43_4518">[43]</a></p> <p>b)Hukukun laikleşmesi</p> <p>- Şer’iye vekaletinin kaldırılması ( md 1 TC’de insan ilişkilerine ilişkin olan hükümlerin yasallaştırılması ve uygulanması TBMM ile onun kurduğu hükümete ait olup, iyiyle kötüyü ayırdedici İslam dininin bundan başka inançları ve tapınmaları için Cumhuriyetin başkentinde bir “Diyanet İşleri Başkanlığı” makamı kurulmuştur ibaresini içerir)<a href="#_ftn44_4518" name="_ftnref44_4518">[44]</a></p> <p>- Mecellenin kaldırılması</p> <p>- Şer’iye mahkemelerinin kaldırılması</p> <p>- İsviçre ve İtalya’nin ilgili yasaları temel alınarak Türk Medeni Kanunun, Borçlar Kanununun, Türk Ticaret ve İcra-İflas Kanunlarının kabulü</p> <p>- Kadın haklarına ilişkin yasal düzenlemeler (İsviçre Medeni Hukukunun kabulüyle getirilen geniş bir alandaki değişimler, kadının yasal statüsünün dönüşümü ile ilgiliydi. Bunlar arasında tek-eşli evlilikler, varisler olarak erkek ve kadınların statü eşitliğini ve emlakın yönetimi ile ilgili birtakım hükümler yer alıyordu. Bunu 1930’da kadınlara mahalli seçimlerde seçme ve seçilme hakkının verilmesi, 1934 senesinde genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının kabulü takip etti.)<a href="#_ftn45_4518" name="_ftnref45_4518">[45]</a></p> <p>c)Eğitimin laikleşmesi</p> <p>- Medreslerin ve mahalle mekteplerinin kaldırılması</p> <p>- Eğitimin birleştirilmesi (Mustafa Kemal’in kişiyi topluluk normlarından kurtarma girişiminde karşımıza çıkan ilk görüntü Tevhid-i Tedrisat kanunudur. Bu kanun, eğitimi, ilk ve son defa ulemanın elinden almakla kalmadı, ayrıca ortak eğitimin ve böylece de okul yıllarından ileriye doğru cinsiyetler arasında tam anlamıyla yeni bir kaynaşmanın yolunu açmış oldu.)<a href="#_ftn46_4518" name="_ftnref46_4518">[46]</a></p> <p>- Üniversitelerin kurulması</p> <p>d)Kültürün laikleşmesi</p> <p>- Türbe, tekke, ocak...ların kapatılması; şeyh, efendi, mürit, seyyit, mansıp, dede sanlarının kaldırılması ve kullanılmasının yasaklanması</p> <p>- Yazı Devrimi (Geçmişle ilişkilerin kopartılmasını amaçlayan en etkili reformlardan biridir. Yazı Devrimi, simgesel önemi bakımından Şapka devrimi ile karşılaştırılabilir fakat alfabe değiştirmek, bir kuşak içinde o zamana kadar yazılmış bütün yapıtları okunmaz/anlaşılmaz hale sokmuştur. Bu, düşünülebilecek en köktenci kültür değiştirme girişimiydi.)<a href="#_ftn47_4518" name="_ftnref47_4518">[47]</a></p> <p>- Giysi Devrimi, örtünmenin kalkması, soyadı kanunu</p> <p>- Tarih Devrimi</p> <p>- Takvim, ölçüler, resmi tatil ve bayramlarla ilgili düzenlemeler</p> <p>- Sanatın laikleşmesi</p> <p>- Uluslararası ilişkilerin laikleşmesi</p> <p>Siyasal partileri, taşraları ve dinsel gericiliği bağlayan ikinci bir sarsılma 1930’da ortaya çıkmıştır. O sırada, Kemalizme karşıt birçok grubun kuvvetle desteklediği çok partili siyasa konusunda yapılan bu deney, (Serbest Cumhuriyet Fırkası) Menemen kasabasında küçük “patrona” tipinden bir ayaklanmayla sonuçlandı. Çevrenin temel yeri olan taşra, Cumhuriyet’in laik amaçlarına hıyanetle bir kez daha özdeşleştirildi.<a href="#_ftn48_4518" name="_ftnref48_4518">[48]</a></p> <p>Dolayısıyla; Atatürk dönemi otoriter zihniyetin ve merkeziyetçi yapının, ‘laik’ ve ‘türk’ ideolojiyle bütünleştiği bir eylem alanı oldu. Her türlü baskı ve şiddet, meşruiyetini laiklik ve milliyetçilikte temellendirirken; bu ilkeler de devletçi anlayıştan güç alarak toplumsal ve zihinsel yapıyı şekillendirdiler.<a href="#_ftn49_4518" name="_ftnref49_4518">[49]</a></p> <h4></h4> <h4></h4> <h4>IV- SONUÇ</h4> <p>Aşikar bir şekilde, Kemalist laikliğin temeli; konu üzerindeki temel Jöntürk fikirlerinde atılmıştı. 1924’teki Kemalist reformların tümü, Osmanlı laikleşme sürecinin mantıksal sonuçları olarak görülebilir. Kemalistlerin seleflerinden çok daha ileri gittiği alanlar, 1925’te tarikatların yasaklanması ve tekkelerin kapatılması ile 1926’da Avrupa Medeni hukukunun toptan kabulüydü. Bu önlemler radikal olarak yeniydiler; çünkü, devletin artık kendine bağlı olmayan dinsel kurumlara ve yurttaşlararası kişisel ilişkilere önceden görülmemiş bir ölçüde müdahale etmesi anlamına geliyordu. Bu sadece kurumlar ve yasamayı değil, ama sıradan yurttaşın yaşam tarzını da etkiledi.</p> <p>Mustafa Kemal’in Osmanlı İmparatorluğunun enkazı üzerine doğduğunu tahayyül ettiği toplum hakkındaki fikirleri, kollektiflik üzerinde toplanmakta ve bu fikirler kendilerine has güçlerini buradan almaktaydı. Görüşleri aynı zamanda, kişiyi islam cemaatinin boğucu camiasından kurtarma konusu üzerinde de yoğunlaşıyordu. Ama, yeni bir “ortak şuur” ve cemaat etkilerinden kurtarma, Mustafa Kemal’in başarmayı gerçekten istediği şeyin yani Türkler için yeni bir kimliğe doğru ağır ağır ve devamlı ilerlemenin sadece iki cephesiydi. Bu kimliği Cumhuriyetin yeni sembolleri etrafında kristalleştirmek için, sonuncu “duyguları harekete geçirme” kabiliyeti ile birlikte bir “duyumsal unsur”a da sahip olmak zorundaydı.</p> <p>Kemalizmin sembollerinin, bu fonksiyonu ancak sınırlı Türkle üzerine aldığını görüyoruz. Fakat, ayrıca, Kemalizm Türklerin ferdi kimliklerini oluşturmada İslam’ın oynadığı rolü anlamamıştı. Her şeye rağmen, İslam’ın, kişinin bu dünyadaki varlığına, onun asli ontolojik güvensizliğine seslenen, kendisini psikolojik dürtülere tutunmasını sağlayan bir yönü olagelmişti.<a href="#_ftn50_4518" name="_ftnref50_4518">[50]</a></p> <p>Yapılan reformlar uzantısında, yerleştirilen kemalist düzen ortadan kaldırılması gereken pürüzlere yol açmıştır. Bunlardan birincisi, skolastiğin tipik özelliği olan doğrunun ölçütü olarak otoritecilik anlayışının, eğitimde ve bazı çevrelerde, Kemalist skolastik şeklinde sürdürülmesidir. İkincisi birinciya bağlı olarak, modeli Batı’da olan rejimin, orada olduğu gibi, örneğin halk iradesine, insan doğasına, halkın mutluluğuna müracatla değil; hala antik ve dinsel bir anlayışla “Atatürk böyle istedi/yaptı” veya “o olsaydı böyle yapardı” formülü ile meşrulaştırılmasıdır. Son olarak, “kendisi için en iyi olanı halk kendisi bilir.” ilkesi yerine “halk için en iyi olanı elitler bilir.” ilkesinin sürdürülmesidir. Bu anlayış halkı yanlış yapmaktan korumuş olabilir, fakat hep çocuk kalmasına, bileği güçlü, karizmatik bir lider ya da bir “Baba” arayışına sevketmiştir.<a href="#_ftn51_4518" name="_ftnref51_4518">[51]</a></p> <p><b></b></p> <h3>KAYNAKÇA</h3> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p>§ BELGE Murat, “Mustafa Kemal ve Kemalizm”, <b>Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi</b>, Ed. 2, Vol. II, Ed. by.:Murat Belge, İletişim Yayınları, 2001, p.29.<b></b></p> <p>§ ÇETİNSAYA Gökhan, “Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti”, <b>Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi</b>, Ed. 4, Vol.I, Ed. by.:Murat Belge, İstanbul, 2002, Ed.4, p. 54-55.<b></b></p> <p>§ GÜROL Hacer, “Laikliğin Tarihsel Gelişimi ve İslamiyet”, 2002, (Çevrimiçi), http://www.kemalist.org/html/sections.php?op=viewarticle&artid=348 .<b></b></p> <p>§ KÖKTAŞ Emin, “Din ve Siyaset- Türkiye’nin Demokratikleşme Sürecinde Problem Alanı, (Çevrimiçi), http://www.uni-frankfurt.de/irenik/relkultur51.htm .<b></b></p> <p>§ MAHÇUPYAN Etyen, <b>Türkiye’de Merkeziyetçi Zihniyet, Devlet ve Din</b>, Ed. 1, İstanbul, Yol Yayınları, Şubat 1998.<b></b></p> <p>§ MARDİN Şerif, <b>Bediüzzaman Said Nursi Olayı</b>, Ed. 7, İstanbul, İletişim Yayınları, 1999.<b></b></p> <p>§ MARDİN Şerif, <b>Türkiye’de Din ve Siyaset</b>, Ed.8, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001.<b></b></p> <p>§ MARDİN Şerif, <b>Türkiye’de Toplum ve Siyaset</b>, Ed. 9, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.<b></b></p> <p>§ MARDİN Şerif, “Yeni Osmanlı Düşüncesi”, <b>Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi</b>, Ed. 4, Vol I, Ed. by. Murat Belge, İstanbul, 2002, p.49.<b></b></p> <p>§ OZANKAYA Özer, <b>Türkiye’de Laiklik</b>, Ed. 6, İstanbul, Cem Yayınevi, 1995, <b></b></p> <p>§ ÖZEK Çetin, <b>Devlet ve Din</b>, İstanbul, Ada Yayınları.<b></b></p> <p>§ POULTON Hugh, <b>Silindir Şapka Bozkurt ve Hilal</b>, Ed. 1, Trans. by Yavuz Alogan, İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1999.<b></b></p> <p>§ TANÖR Bülent, <b>Kurtuluş Kuruluş</b>, Ed. 2, İstanbul, Çağdaş Yayınları, Ekim 1998, <b></b></p> <p>§ TUNÇAY Mete, “İkna (İnandırma) Yerine Tecebbür (Zorlama)”, <b>Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi</b>, Ed. 2, Vol II, Ed. by.:Murat Belge, İstanbul, 2002, p. 92<b></b></p> <p>§ ÜNDER Hasan, “Atatürk İmgesinin Siyasal Yaşamdaki Rolü”, <b>Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi</b>, Ed.2, Vol. II, Ed. by.:Murat Belge, İstanbul, 2002, p. 154-155 <b></b></p> <hr align="left" /> <p><a href="#_ftnref1_4518" name="_ftn1_4518">[1]</a> Murat Belge, “Mustafa Kemal ve Kemalizm”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi, Vol. II, Ed.by.: Murat Belge, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, p.29</p> <p>2 Hacer Gürol, “Laikliğin Tarihsel Gelişimi ve İslamiyet”, 2002, (Çevrimiçi) <a href="http://www.kemalist.org">http://www.kemalist.org</a></p> <p><a href="#_ftnref3_4518" name="_ftn3_4518">[3]</a> Bülent Tanör, “Kurtuluş Kuruluş”, Ed.2, İstanbul, Çağdaş Yayınları, Ekim 1998, P. 243-4</p> <p><a href="#_ftnref4_4518" name="_ftn4_4518">[4]</a> Çetin Özek, “Devlet ve Din”, İstanbul, Ada Yayınları, P. 363</p> <p><a href="#_ftnref5_4518" name="_ftn5_4518">[5]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de din ve Siyaset”, Ed.8, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, P. 39-40</p> <p><a href="#_ftnref6_4518" name="_ftn6_4518">[6]</a> Şerif Mardin, op.cit., P. 115</p> <p><a href="#_ftnref7_4518" name="_ftn7_4518">[7]</a> Özer Ozankaya, “Türkiye’de Laiklik”, Ed.6, İstanbul, Cem Yayınevi, 1995, P.119 </p> <p><a href="#_ftnref8_4518" name="_ftn8_4518">[8]</a> Hugh Poulton, “Silindir Şapka Bozkurt ve Hilal”, Ed. 1, Trans. by Yavuz Alogan, İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1999, P. 54</p> <p><a href="#_ftnref9_4518" name="_ftn9_4518">[9]</a> Çetin Özek, op.cit, P. 367</p> <p><a href="#_ftnref10_4518" name="_ftn10_4518">[10]</a> Etyen Mahçupyan, “Türkiye’de Merkeziyetçi Zihniyet Devlet ve Din”, Ed.1, İstanbul, Yol Yayınları, Şubat 1998, P. 59</p> <p><a href="#_ftnref11_4518" name="_ftn11_4518">[11]</a> Etyen Mahçupyan, op.cit, P. 38-9</p> <p><a href="#_ftnref12_4518" name="_ftn12_4518">[12]</a> Şerif Mardin, “Beddiüzzaman Said Nursi Olayı”, Ed. 7, İstanbul, İletişim Yayınları, 1999, P. 189</p> <p><a href="#_ftnref13_4518" name="_ftn13_4518">[13]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de Din ve Siyaset”, Ed.8, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, P. 17</p> <p><a href="#_ftnref14_4518" name="_ftn14_4518">[14]</a> Özer Ozankaya, op.cit., P. 120 </p> <p><a href="#_ftnref15_4518" name="_ftn15_4518">[15]</a> Hacer Gürol, “Laikliğin Tarihsel Gelişimi ve İslamiyet”, (Çevrimiçi), <a href="http://www.kemalist.org">www.kemalist.org</a></p> <p><a href="#_ftnref16_4518" name="_ftn16_4518">[16]</a> Etyen Mahçupyan, op.cit, P. 41</p> <p><a href="#_ftnref17_4518" name="_ftn17_4518">[17]</a> Şerif Mardin, “Beddiüzzaman Said Nursi Olayı”, Ed. 7, İstanbul, İletişim Yayınları, 1999, P. 170</p> <p><a href="#_ftnref18_4518" name="_ftn18_4518">[18]</a> Gökhan Çetinsaya, “Kalemiye’den Mülkiye’ye Tanzimat Zihniyeti”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi, Ed.4, Vol. 1, Ed. by. Murat Belge, İstanbul, 2002, P.54-5</p> <p><a href="#_ftnref19_4518" name="_ftn19_4518">[19]</a> Şerif Mardin, op.cit, P. 171-4</p> <p><a href="#_ftnref20_4518" name="_ftn20_4518">[20]</a> Etyen Mahçupyan, op.cit, P. 107-110</p> <p><a href="#_ftnref21_4518" name="_ftn21_4518">[21]</a> Hugh Poulton, op.cit, P. 73</p> <p><a href="#_ftnref22_4518" name="_ftn22_4518">[22]</a> Şerif Mardin, “Yeni Osmanlı Düşüncesi”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi, Ed.4, Vol. 1, Ed. by. Murat Belge, İstanbul, 2002, P.49</p> <p><a href="#_ftnref23_4518" name="_ftn23_4518">[23]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de Din ve Siyaset”, Ed.8, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, P. 92-3</p> <p><a href="#_ftnref24_4518" name="_ftn24_4518">[24]</a> Şerif Mardin, op.cit, P. 14-17</p> <p><a href="#_ftnref25_4518" name="_ftn25_4518">[25]</a> Murat Belge, “Mustafa Kemal ve Kemalizm”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi, Ed.2, Vol. 2, Ed. by. Murat Belge, İstanbul, 2002, P.30</p> <p><a href="#_ftnref26_4518" name="_ftn26_4518">[26]</a> Özer Ozankaya, op.cit, 169-71</p> <p><a href="#_ftnref27_4518" name="_ftn27_4518">[27]</a> Bülent Tanör, op.cit, P. 248</p> <p><a href="#_ftnref28_4518" name="_ftn28_4518">[28]</a> Emin Köktaş, “Din ve Siyaset, Türkiye’nin Demokratişleşme Sürecinde Problem Alanı”, (Çevrimiçi), http://www.uni-frankfurt.de/irenik/relkultur51.htm</p> <p><a href="#_ftnref29_4518" name="_ftn29_4518">[29]</a> Etyen Mahçupyan, op.cit, P. 43</p> <p><a href="#_ftnref30_4518" name="_ftn30_4518">[30]</a> Şerif Mardin, op.cit, P. 162-3</p> <p><a href="#_ftnref31_4518" name="_ftn31_4518">[31]</a> Hacer Gürol, op.cit. </p> <p><a href="#_ftnref32_4518" name="_ftn32_4518">[32]</a> Çetin Özek, op.cit, P. 677</p> <p><a href="#_ftnref33_4518" name="_ftn33_4518">[33]</a> Çetin Özek, op.cit, P. 678</p> <p><a href="#_ftnref34_4518" name="_ftn34_4518">[34]</a> Özer Ozankaya, op.cit.., P.190-287 </p> <p><a href="#_ftnref35_4518" name="_ftn35_4518">[35]</a> Çetin Özek, op.cit, P. 460</p> <p><a href="#_ftnref36_4518" name="_ftn36_4518">[36]</a> Bülent Tanör, op.cit, 167</p> <p><a href="#_ftnref37_4518" name="_ftn37_4518">[37]</a> Çetin Özek, op.cit, P. 474</p> <p><a href="#_ftnref38_4518" name="_ftn38_4518">[38]</a> Şerif Mardin, op.cit, P.</p> <p><a href="#_ftnref39_4518" name="_ftn39_4518">[39]</a> Bülent Tanör, op.cit, 251</p> <p><a href="#_ftnref40_4518" name="_ftn40_4518">[40]</a> Bülent Tanör, op.cit, 252</p> <p><a href="#_ftnref41_4518" name="_ftn41_4518">[41]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de Toplum ve Siyaset”, Ed.9, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, P. 61</p> <p><a href="#_ftnref42_4518" name="_ftn42_4518">[42]</a> Çetin Özek, op.cit, P. 478</p> <p><a href="#_ftnref43_4518" name="_ftn43_4518">[43]</a> Mete Tunçay, “İkna (İnandırma) Yerine Tecebbür (Zorlama)”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi, Ed.2, Vol. 2, Ed. by. Murat Belge, İstanbul, 2002, P.92</p> <p><a href="#_ftnref44_4518" name="_ftn44_4518">[44]</a> Özer Ozankaya, op.cit, P. 208</p> <p><a href="#_ftnref45_4518" name="_ftn45_4518">[45]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de Din ve Siyaset”, Ed.8, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, P. 73-4</p> <p><a href="#_ftnref46_4518" name="_ftn46_4518">[46]</a> Şerif Mardin, op.cit, P. 73</p> <p><a href="#_ftnref47_4518" name="_ftn47_4518">[47]</a> Mete Tuncay, op.cit, P. 94</p> <p><a href="#_ftnref48_4518" name="_ftn48_4518">[48]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de Toplum ve Siyaset”, Ed.9, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, P. 61</p> <p><a href="#_ftnref49_4518" name="_ftn49_4518">[49]</a> Etyen Mahçupyan, op.cit, P. 130</p> <p><a href="#_ftnref50_4518" name="_ftn50_4518">[50]</a> Şerif Mardin, “Türkiye’de Din ve Siyaset”, Ed.8, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, P. 76-7</p> <p><a href="#_ftnref51_4518" name="_ftn51_4518">[51]</a> Hasan Ünder, “Atatürk İmgesinin Siyasal Yaşamdaki Rolü”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ansiklopedisi, Ed.2, Vol. 2, Ed. by. Murat Belge, İstanbul, 2002, P. 155</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-74683446551426936902010-01-06T15:00:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.378-08:00Alacahöyük Ödevi<p>Alacahöyük, Çorum'un 45 km. güneyinde, Alaca Ilçesi'nin 17 km. kuzeybatisinda yer almakta olup, Bogazköy'e 34, Ankara'ya ise 210 km. uzakliktaki Alacahöyük Köyü yerlesim alani içerisindedir. </p> <p>Höyük, bilim alemine ilk kez 1835 yilinda W.C. Hamilton tarafindan tanitilmis olup, bu yillardan itibaren höyük Orta Anadolu'yu ziyaret eden bilginlerin ugrak yeri olmustur. 1861 yilinda ise G. Perrot Anadolu gezisi sirasinda höyüge gelmis ve kapinin sag ve solundaki dört köse kulenin plani ile orthostatlardan birini açiga çikarmisir. Perrot bu çalismadan sonra bu kabartmalarin hitit dönemine ait oldugunu da ilk olarak ileri süren kisi olmustur.</p> <p><b>Törensel Sembol</b> <br />Tunç, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binin ikinci yarisi, <br />Yüksekligi 34 cm. Anadolu Medeniyetleri Müzesi</p> <p>Anadolu'nun tarihi cografyasinda emegi büyük olan W. Ramsey de Wilson ile birlikte 1881 yilinda höyügü inceleyerek birkaç yeni kabartmayi daha önce bilinenlere eklemislerdir. 1893 yilinda ise E. Chantre Anadolu'ya geldiginde ilk olarak höyüge gelmis ve o da sfenkslerin arasindaki dört köse dehlizi ve onun gerisindeki ikinci kapiyi ve kapinin sövelerini ortaya çikarmistir. Kabartmalarin mülajini alan Chantre, kabartmalarin konularina bakarak, Perrot gibi burasinin bir saraydan ziyade mabet kapisi olabilecegini ileri sürmüstür. Sfenksli kapinin güneyindeki aslanlari da inceleyen Chantre bu kapilardan biri üzerinde yer alan yazinin Frig yazisi oldugu görüsünü Ramsey'in yazisindan sonra daha da kuvvetlendirmistir. </p> <p>Daha sonra 1906 yilindan beri Bogazköy'de çalisan H. Winckler, Makridi Bey ve Istanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Halil Ethem Bey'in teklifi üzerine Höyük'te arastirma yapmaya karar vermislerdir. 1907 yilinda Makridi Bey sfenksli kapida yaklasik 15 gün süren bir çalisma yapmis, bu çalisma sonucunda kapi önünde birkaç yeni orthostat daha bulmustur. Höyügün birkaç yerinde sondaj çalismasi yaptiktan sonra, höyügün kuzey etegindeki poterni (girisi) görerek bunu Bogazköy'deki poternle karsilastirmistir. </p> <p>Höyük'te gerçek anlamda ilk sistemli kazilar, Cumhuriyet Döneminde Atatürk tarafindan baslatilmistir. 1935 yilinda Türk Tarih Kurumu adina Hamit Zübeyr Kosay, Remzi Oguz Arik ve Mahmut Akok gerçeklestirdigi ilk kazi çalismalari 1983 yilina kadar sürdürülmüstür. Bu tarihten itibaren ara verilen kazilara 1997 yilinda Prof. Dr. Aykut Çinaroglu tarafindan tekrar baslanmistir.</p> <p><b>Törensel Sembol</b> <br />Tunç, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, <br />Yüksekligi 24 cm. Dövme ve dökme teknigiyle yapilmistir. <br />Anadolu Medeniyetleri Müzesi</p> <p>Yapilan arastirma ve kazilar sonucunda Alacahöyük'ün Kalkolitik Çagdan günümüze kadar kesintisiz olarak iskâna sahne olan höyükte 4 kültür kati tespit edilmistir. Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit ve Frig dönemlerini kapsayan bu katlar kendi aralarinda 15 ayri mimari tabakaya ayrilmaktadir. Buna göre; </p> <p>Kalkolitik Çag : M.Ö. 4000-3000 ana toprak üzerine 15-9 tabakada, <br />Eski Tunç Çagi : M.Ö. 3000-2000 8-5 tabakada, <br />Hitit Çagi : M.Ö. 1800-1200 4-2 tabakada, <br />Frig Çagi : M.Ö. 750'den itibaren 1. tabakada yer almaktadir. </p> <p>Höyük'te Kalkolitik Dönemde gerçeklestirilen ilk iskân kuzey kisimlari tepeciklerle korunan ve su seviyesinden yüksek bir konumda güneye bakan bir alan seçilerek gerçeklestirilmis olup, bu yerlesme küçük bir köy durumundan ileriye gidememistir. Bu dönemde mimari, tas temel ve kerpiçle örülen duvara dayaniyordu; çati saz ve kamisla örtülerek, üzeri düz dam toprakla sikistiriliyordu.</p> <p><b>Geyik Heykeli</b> <br />Tunç, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, <br />Yüksekligi 52.5 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi</p> <p>Kalkolitik Dönemi takip eden ve 4 yapi kati ile temsil edilen Eski Tunç Çagi Alacahöyük'te 13 kral mezari ile önem kazanmistir. 5. ve 7. kata ait oldugu ileri sürülen mezarlar sehrin özel bir alaninda yer almaktadir. Bunlar biçimleri bakimindan Anadolu'nun ve hatta Önasya'nin essiz mezar örnekleri olarak nitelenebilir. Mezarlar yetiskin erkek ve kadinlara aittir. Bu mezarlara çocuk ve bebek gömülmemistir. Ayrica bu mezarlarda birden fazla gömüye de rastlanmamistir. Orta Anadolu'daki diger mezar tiplerinin aksine Alacahöyük'te hem mezarlarin hem de ölülerin istikametinde bir birlik vardir. Ölü hediyeleri Eski Tunç Çaginda Ege ve Önasya'da bilinenlerin en zengini ve çesitlisidir. Bunlarin arasinda bugüne kadar benzerlerine diger kültür bölgelerinde rastlanmayan günes kurslari, geyik ve boga heykelleri, süs esyalari, kama, kiliç, balta gibi savas aletleri ile pismis toprak, tas, altin, gümüs, tunç, bakir ve elektrondan yapilmis eserler de vardir. Eski Tunç Çaginda Alacahöyük'ün mimari sistemi, Anadolu'nun özgün yapi teknigine dayanmaktadir; bu teknige göre yapilan tas temelli, kerpiç duvarli, düz tavanli, sivali taban ve toprak çatilidir. </p> <p>Alacahöyük'ün su an görülebilir kismini olusturan Hitit tabakalari üç yapi katindan olusmaktadir. Bu dönemde, 250 m. çapinda daireye yakin sekildeki höyügün kenarinda bir savunma sistemi olusturulmus olup, savunma sistemi üzerinde sehre girisi saglayan iki ana kapinin varligi tespit edilmistir. Bunlardan biri güneydogudaki sfenksli kapi, digeri höyügün batisindaki kapidir.</p> <p><b>Kadeh</b> <br />Altin, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, <br />Yüksekligi 13.9 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi</p> <p>Höyük'te olasi sehrin dinsel kapisini olusturan güneydogudaki sfenksli kapida, iki sfenks yer almaktadir. Iki metreden yüksek olan ve monolit tas lentolari üzerine yontulmus olan sfenks protomlarinda baslar dikkati çekmektedir. Disari taskin siskin gövdeli sfenksler ayrik ve kisa bacaklar üzerinde durmaktadir. Dogu tarafindaki sfenksin iç yüzünde pençelerinde tavsan tasiyan çift basli kartal bulunmaktadir. </p> <p>Sfenksli kapinin dogu ve batisinda yer alan kulelerin altinda bulunan kabartmalar alçak kabartma teknigiyle islenmis, ayrintilar plastik olarak verilmistir. Bati kulesi orthostatlarinin hemen hemen hepsi tüm bir friz olarak izlenir. Bu kisimda altta kült-libasyon konularinin ve üst sirada ise av sahnelerinin betimlendigi görülmektedir. Firtina tanrisi onuruna kutlanan ve Hitit dini metinlerinden de bilinen bayram törenlerinde basrahip ve rahibesi olan kral ve kraliçe burada boga karsisinda dua pozisyonunda gösterilmis, bunu izleyen kabartmalarda ise törenin diger bölümleri betimlenmistir. Dogu kulesindeki kabartmalarda oturan tanriça önünde dua eden sahislar yer almaktadir; bunlar kült törenlerinin devam ettigini göstermektedirler.</p> <p><b>Gaga Agizli Kap</b> <br />Altin, Eski Tunç Çagi, M.Ö. 3. Binyilin ikinci yarisi, <br />Yüksekligi 14.3 cm, Anadolu Medeniyetleri Müzesi</p> <p>Sfenksli kapidan içeri girip, giris kompleksini geçtikten sonra sag tarafta "Mabet-Saray" olarak adlandirilan büyük bir Hitit yapisinin temelleri görülmektedir. Bu yapi, çesitli depo odalari vve diger komplekslerden olusmaktadir. </p> <p><b>ALACAHÖYÜK</b></p> <p>Cumhuriyet döneminin ilk kazilarindandir. M.Ö. IV. bin ortasindan günümüze kadar sürekli iskan mevcuttur. Höyükte 4 kültür kati tespit edilmistir. Kalkolotik çaga ait olan iskanin üzerinden Tunçun yaygin olarak kullanilmasindan dolayi Anadolu'da Eski Tunç çagi olarak bilinen III. bin tabakalari gelir ve Alacahöyük bu buluntulari ile bu devrin önemli temsilcileridir. Altin, gümüs, elektron gibi kiymetli madenlerden yapilma esyalara sahip bu çaga ait 13 mezar ortaya çikartilmistir. Çok zengin buluntulardan dolayi kral veya prens mezari olarak adlandirilmaktadir. Bu mezarlarda ortak hediye "Günes Kurslari" olarak bilinen dini amblemlerdir.</p> <p>Hitit imparatorluk çagi yerlesimine ait sfenksli kapi sehrin güneyindedir Girisin iki tarafini süsleyen kabartmalar Hitit dini törenlerinden birini tasvir etmektedir. Höyük'ün kuzeybatisinda da potern yer almaktadir. Ören yeri içerisinde bir de müze mevcuttur.</p> <p>Ayrica; Alaca Ilçesinde Pazarli, Büyük Güllücek, Eskiyapar; Kalinkaya, Mahmudiye köylerinde basta Eski Tunç çagi olmak üzere Hitit, Firik çaglarina ait eserler mevcuttur</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-8861028986622598032010-01-06T14:59:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.431-08:00Osman Bey Osmanlı Tarihi Ödevi<p>Osman Bey, Osmanlı Devleti’ni ve Osmanoğullarını kuran ve adını devletine ve soyuna vermiş bulunan ilk Osmanlı Sultânıdır. Kendisine Kara Osman, Fahruddin ve Mu’înüddin de denmiştir. Osman Gâzî, hayatının sonuna kadar emîr yani bey olarak anılmıştır; vefâtından sonra Hân ve Sultân denmiştir. Çünkü hayatının sonlarına doğru uc beyi olmuştur. <br />Osman Bey, 1258 tarihinde Söğüd’de veya Osmancık’da dünyaya geldi. Babası Ertuğrul Gâzî ve annesi Halîme Hâtun’dur. 24 yaşındayken babasının yerine geçti. Osman Gâzî, önce Kastamonu’daki Çobanoğullarına, sonra da Kütahya’daki Germiyanoğullarına bağlı idi. Onlar da Selçuklu Sultânına bağlıydılar. İlk evliliği, 1280 civarında, Sultân Orhan’ın annesi ve Selçuklu vezirlerinden Ömer Abdülaziz Beyin kızı olan Mâl Hâtun iledir. 1289 yılına doğru Şeyh Edebali’nin kızı Rabî’a Bâlâ Hâtun ile evlenince, nüfuzu ve kudreti arttı. Bu hanımından da Şehzâde Alâ’addin dünyaya geldi. <br />1281 yılında babasının yerine aşiret beyi olan Osman Bey, bir görüşe göre, Selçuklu Sultânı II. Gıyâseddin Mes’ûd’un 1284’de Söğüd ve çevresinin kendisine tahsis edildiğine dair olan fermanı ve yanında hediye ettiği ak sancak, tuğ ve mehterhâne ile uc beyi olmuştur. 1288 veya 1291 tarihinde Karacahisâr’ı fethetmesi ve Dursun Fakih’e kendi adına hutbe okutması, Osman Bey’in yarı istiklâlini kazanması demektir. <br />Osman Gâzi’nin Bizans sınır şehirlerini birer birer fethetmesi üzerine telâşa düşen Bizanslılar onu ortadan kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırlarlar. Baskına baskınla cevap veren Osman Bey, 1299 yılında Yarhisâr ve Bilecik’i fethetti ve beylik merkezini Bilecik’e nakletti ve fitneye sebep olan Yarhisâr Tekfurunun kızı Nilüfer’i (Holofura’yı) oğlu Orhan ile evlendirdi. Bu tarih, daha önce açıklanan sebeplerle Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılı kabul edildi. 27 Ocak 1300’de Selçuklu Sultânı III. Alâ’addin Keykubad’ın saltanat alâmeti olan tabl, alem ve tuğu Osman Beye bir ferman ile göndermesi ile artık Osman Bey müstakil bir uc beyi olmuştu. 1301 yılında Bursa’ya yakın bir yerde Yenişehir’i kurdu ve saltanat merkezini buraya nakletti. Bu arada bütün bu fetihlerde kendisine yardım edenleri de unutmadı ve kardeşi Gündüz Bey’e Eskişehir’i; oğlu Orhan Bey’e Sultânönü’nü; Hasan Alp’a Yarhisâr’ı; Şeyh Edebalı’ya Bilecik’i ve Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi ve Edebalı’nın torunu Alâ’addin’i yanında götürdü. 1308 yılında İlhanlı Hükümdarı Ahmed Gazan tarafından Selçuklu Devletine son verilince Osmanlı Devleti tamamen müstakil hale geldi. 1313’de Harmankaya Hâkimi Köse Mihal Bey’in Müslüman olmasıyla Mekece, Akhisâr ve Gölpazarı Osmanlının eline geçti. 1320 yılından itibaren çevrede fazla görünmeyen Osman Bey, 1324 yılında beyliği oğlu Orhan Bey’e devretti. 1324 yılı Şubat ayında Bursa’nın fethini görmeden 67 yaşında vefat eden Osman Bey, vasiyeti üzerine, geçici olarak gömülü bulunduğu Söğüd’den alınarak 2.5 yıl sonra 1326 yılında Bursa’daki Gümüş Künbed’e defn olunmuştur. <br />Babasından 4800 km2 olarak aldığı toprakları 16.000 km2’ye çıkaran Osman Bey’in Orhan ve Alâ’addin dışındaki çocukları şunlardır: Fatma Hâtun, Savcı Bey, Melik Bey, Hamîd Bey, Pazarlı Bey ve Çoban Bey. Bugünkü mülkî taksimata göre, Osman Bey zamanında Osmanoğullarının ülkesi, Bilecik, Eskişehir merkez, Sakarya’ya bağlı Geyve, Akyazı ve Hendek, Kütahya-Domaniç ve Bursa ilinin Mudanya, Yenişehir ve İnegöl ilçelerini kapsıyordu. <br />Osman Bey zamanındaki büyük âlimler ve şeyhlerden bazılarını da hatırlatmakta yarar vardır: Âlimlerden en önemlileri Mevlânâ Şeyh Edebalı, Dursun Fakîh ve Hattâb bin Ebî Kâsım Karahisârî’dir. Maneviyât reislerinden ise, Şeyh Muhlis Baba, Şeyh Âşık Paşa, Şeyh Ulvân Çelebi, Şeyh Hasan Çelebi ve Baba İlyas mutlaka zikredilmelidir. [1]</p> <p>[1] "İbn-i Kemal" , Tevârih-i Âl-i Osman, I. Defter, sh. 70 vd.; 196-201;  "Lütfi Paşa" , Tevârîh-i Âl-i Osman, sh. 17 vd.; Âlî, Künhü’l-Ahbâr, Ahmed Uğur neşri, sh. 41-67; Mecdî Mehmed Efendi, Hadâik’uş-Şakâık, İstanbul XE "İstanbul"  1989, sh. 20-24; Mehmed Zeki,  "Köse Mihal"  ve Mihal Gâzî aynı adam mıdır”, TTEM, nr. 11(88), sh. 327-335;  "Uzunçarşılı" , Osmanlı Tarihi, c. 1, sh. 102-116; Öztuna, Devletler ve Hânedânlar I-V,  "Ankara"  1996, c. II, 101-102; Gökbilgin, M. Tayyib, “Osman I”, İA; Elizabeth A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği, 1300-1389, İstanbul 1997.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-45714039494829169492010-01-06T14:57:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.482-08:00YILDIRIM BAYEZİT (1360-1403) ÖDEVİ<p>YILDIRIM BAYEZİT (1360-1403)</p> <p>Yıldırım Bayezit dördüncü Osmanlı padişahıdır. I. Murat'ın ikinci oğlu olan Bayezit Bursa'da doğdu. Bayezit, ağabeyi Savcı Bey'in isyan ve idamı üzerine büyük şehzade oldu. Babası I. Murat'ın 1386'da Karamanoğlu Ali Bey'e karşı açtığı seferde, herkesi şaşırtacak bir hızda zaferler kazanarak, daha o zamandan "Yıldırım" lakabını almış, 1386'da Kosova Meydan Savaşı'nda sağ kanattaki Rumeli askerlerinin başında kahramanca dövüşmüştür.</p> <p>Babası I. Murat'ın bu savaşta şehit düşmesi üzerine hükümdarlığa geçti ve padişahlık iddiasına kalkışmasın diye kardeşi Yakub Çelebi'yi devlet erkarının kararıyla öldürttü. Sonra Rumeli tarafını güvenlik altına almayı düşündü. Sırp kralı Stefan'ın kız kardeşi Maria Despina ile evlenerek dostluğunu kuvvetlendirdi. 25 Eylül 1396'da Niğbolu'da IV. Papa'nın topladığı Haçlılar ordusunu müthiş bir bozguna uğrattı. Haçlıları kışkırtan Bizans İmparatoruna karşı kuvvetini göstermek için de Anadoluhisarı'nı yaptırttı. </p> <p>Bayezit, Timur'un Hindistan fethi ile meşgul olmasından yararlanarak, Malatya'yı Memluklardan almıştı. Bu yüzden araları açıldı. Ordular Ankara'da karşılaştılar. Bayezit yenildi,1402'da esir düştü ve Akşehir'de öldü. Sonradan cenazesi Bursa'ya götürüldü. </p> <p>Bazı tarihi kaynaklar Bayezit'in gururlu, kibirli, sinirli ve içkiye düşkün olduğunu söylerler. Fakat cesur ve adaletsever bir padişah olduğu da gerçektir. Türklerin Balkanlardaki hakimiyetini o sağlamıştır. Fakat Timur olayı, İstanbul'un fethini ve İmparatorluğun yeniden Yıldırım Bayezit devrindeki gücüne erişmesine elli yıl geciktirmiştir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-25066499071931060732010-01-06T14:55:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.537-08:00Osmanlı Devleti ve Ermeniler Ödevi<p><b>Osmanlı Devleti ve Ermeniler</b></p> <p>Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında Ermeniler, Doğu Anadolu Kafkasya ve Çukurova dolaylarında dağınık bir şekilde yaşıyorlardı.Bizans, Gürcü gibi devletlere bağlıydılar.. </p> <p>Osmanlı ve ermeni ilişkileri ise Osman Gazi’nin Bursa'yı başkent yapmasıyla birlikte başlamıştır. Fatih sultan Mehmet İstanbul'u aldıktan sonra Ermeni Patrikhanesi kurdurmuştur. Yavuz Sultan Selim’in güney Kafkasya ve doğu Anadolu'yu fethetmesiyle Ermeniler, İstanbul Patrikliğine bağlanmışlardır.Osmanlı devletinin cana yakın davranışları karsısında çok iyi ilişkiler kurmuş ve kısa sürede Türk milleti ile ciddi anlamda kaynaşmışlardır. Fatih sultan Mehmet'ten II.Mahmut’a, yaklaşık 350 yıl kadar bir süre, asla din,dil,ırk ayrımı yapılmaksızın Türk milleti Ermenileri barındırmıştır.</p> <p><a href="#_edn1" name="_ednref1">[*]</a>Amiraların yardımıyla birçok okul, matbaa, kütüphane açılmış, Ermeni gençleri öğrenim yapmak ve sanat öğrenmek üzere Avrupa'ya gönderilmiştir.</p> <p>Ermeni Patriği Nerses 1876 yılında Vatandaşlık Meclisi Şurası'na sunduğu mektubunda, "Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Türk hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir. Kader, Ermenileri Türklere bağlamıştır. Bundan dolayı Ermeniler, devletin savaş ve ağır sınav günlerinde buna kayıtsızca davranamaz. Aksine her zaman oldukları gibi ona yardım etmek zorundadırlar. Vatanını seven Ermeni, devlete yardım ederek, Ermeni milletinin hizmet ve yardımının en iyisini görecektir." demektedir. Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi Patrik Nerses Ermenilerin bu güne kadar var oluş nedeninin Türkler olduğunu ileri sürmektedir.</p> <p>Osmanlı yönetimindeki diğer gayrimüslim azınlıklar gibi Ermeniler de her zaman birinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşler; askere gitmedikleri gibi, özellikle ticari hayatta önemli noktaları ellerine geçirmekle birlikte , toplum içinde ön plana çıkmışlar, zengin olmuşlardır. </p> <p>Ermeniler çok iyi Türkçe konuştuklarından dolayı memurluk,devlet adamlarına danışmanlık,bakanlık gibi birçok meslekte yer almış ve birinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşlerdir.</p> <hr align="left" /> <p><a href="#_ednref1" name="_edn1">[*]</a> Amira; bankerlerden, tüccarlardan ve devlet memurlarından oluşan Ermenilerdir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-70739157633077542152010-01-06T14:53:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.591-08:00PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (s.a.v.) ‘İN HAYATI ÖDEVİ<h4>PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (s.a.v.) ‘İN HAYATI</h4> <h3>DOĞUMU, AİLESİ, ÇOCUKLUĞU ve GENÇLİĞİ</h3> <p>Peygamberimiz (s.a.v.) ‘in doğumu rivayetlere göre Fil Olayı’ndan 50 gün sonrasına rastlar. Yani Peygamber Efendimiz 20 Nisan 571 Pazartesi günü, kameri aylardan Rebiyülevvel ’in on ikisi.</p> <p>Peygamber efendimizin doğduğu gece çeşitli olaylar gerçekleşmiştir. Bunlar; Kisra sarayının 14 sütununun yıkılması, Mecusi İranlıların bin yıllık sönmeyen ateşlerinin sönmesi, Semave deresinin taşması ve Sâve Gölü’nün kurumasıdır. Bu olaylar tüm dünya üzerindeki küfrün yok olacağı anlamına gelmektedir.</p> <p>Peygamber Efendimizin doğumundan sonra ismi konulurken annesi Amine Hatun “Muhammed” ismini istemiştir. Çünkü daha önce gördüğü bir rüyada bu ismin konulması hatırlatılmıştır.</p> <p>O dönemde Mekke ‘de kuraklık olduğu için yeni doğan çocuklar verimli köylerden gelen süt annelere verilirdi. Bunun sebebi çocuğun temiz, havası iyi bir yerde büyümesi ve Arapça’yı daha iyi öğrenerek konuşmasıydı. Peygamber Efendimiz de doğduktan sonra Halime adlı bir süt anneye verilmiştir. O zamanlar kurak bir dönem geçiren Halime ’nin yaşadığı köyün aksine Halime’ nin kendi evi bereketliydi.</p> <p>Peygamberimiz, kendi annesi Amine Hatun’a verilmesinden sonra altı yaşına kadar Onunla yaşadı. Peygamberimiz altı yaşına bastığında annesi Medine’ye dayılarını ziyarete gitmiş fakat dönüş yolunda hastalanarak vefat etmiştir. Bundan sonra Peygamberimiz dedesi Abdülmuttalib ‘in yanında sekiz yaşına kadar kalmıştır. Annesinin ölümünden sonra dedesini de kaybeden Muhammed amcası Ebu Talib’in yanında kalmaya başlamıştır.</p> <p>Peygamberimiz on iki yaşına bastığında ticaret yapma gayesiyle Suriye’ye giden bir kervana katılan amcasının yanında gitti. Uzun bir yolculuktan sonra kervan Bizans’a bağlı Busra ‘ya vardı. Kervan o zamanlar sağlam bir Hıristiyanlık yaşayan rahip Bahira ’nın bulunduğu bir manastırda mola verdi. Kervanlara pek yardımda bulunmayan Bahira bu kervanda bir fevkaladelik sezmiş ve hemen yemek hazırlatmıştır. Çünkü Bahira kervan gelirken uzaktan bulutların kervanı gölgelediğini ve ağaçların bu kervanda bulunan birisi için eğilip kalktığını görmüştü. Yemek sırasında Muhammed’e çeşitli sorular soran Bahira çok şaşırmıştı. Çünkü aldığı cevaplar kutsal kitaplarda yazan Peygamberin bu çocuk olması gerektiğini gösteriyordu. Bunun üzerine rahip hemen Ebu Talib’e yeğenini memleketine geri götürmesini yoksa Yahudilerin bu çocuğa kötülük yapabileceklerin söyledi.</p> <h3>EVLENMESİ</h3> <p>Tüm Kureyşliler gibi Hz. Hatice de ticaretle uğraşıyordu. Daha önce iki kere evlenmiş fakat kocaları vefat etmişti. </p> <p>Artık yirmi beş yaşına ulaşan Hz. Peygamber çeşitli şekillerde çalışarak amcasının aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Sekiz yaşından beri çeşitli kervanlara katılıp ticaret hakkında tecrübe sahibi olmuş ve bir kervan yönetebilecek bilgiye sahip olmuştu. Hz. Hatice’nin sahip olduğu bir kervanı Şam’a götürme işini almıştı. Kervanı Şam’a götürüp malları satabilmişti. Mekke’ye dönen kervanın mallarını Mekke’de kolayca satmış ve iyi bir kâr elde etmişti. Daha önce böyle bir kâr edinememiş olan Hz. Hatice Hz. Peygamber’e bir ilgi duymuştu. Çeşitli kişilerden Hz. Muhammed’in temiz, doğru birisi olduğunu öğrenen Hatice O nunla evlenmek istemişti. Sonunda evlenen yeğenini gören Ebu Tâlib çok sevinmişti. Sekiz yaşından beri baktığı yeğeni artık müstakil bir hayata geçmişti.</p> <h3>PEYGAMBER OLUŞU ve MEKKE HAYATI</h3> <p>Hz. Peygamber çocukluğundan beri duyduğu hak, hakikat sevgisini kırk yaşına doğru çıkıp inzivaya çekildiği Hira dağındaki mağarada düşünüyordu. Her sene yaptığı gibi Hira dağındaki mağarasına çekilmişti. Birden Cebrail Aleyhisselam’ın “İkra: Oku” nidasını duydu. “Okuma bilmem” cevabını veren Peygamber Cebrail tarafından tâkâti kalmayacak şekilde sıkıp tekrar “İkra:Oku” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Okuma bilmiyorum, ne okuyayım?” cevabını verdi. Buna müteakip Kur’an-ı Kerim ’deki Alak Sûresi indi. Olaydan sonra hemen dağdan aşağı inen Resûl-i Ekrem Efendimiz doğru eve gitmişti. Üşüyen Peygamber örtülmesini istemişti. Hz. Muhammed başından geçen olayı eşine anlattığında Hz. Hatice hemen O’nu İncil’i bilen amcasının oğlu Varaka’ya götürmüştü. Olayı dinleyen Varaka Hz. Muhammed ’in son Peygamber olduğunu söylemiştir. </p> <p>Peygamberlik vazifesi geldikten sonra ilk iman eden Hz. Hatice ile namaz kılmaya başlayan Hz. Muhammed ‘i yeğeni Ali namaz kılarken görmüş ve ne yaptıklarını sormuştur. Gerektiği üzere Ali’yi davet etmiş ve çocuklardan ilk Müslüman Hz. Ali olmuştur. Bundan sonra Hz. Ebubekir ve azatlı köle Zeyd bin Harise ilk Müslümanlar olmuşlardır.</p> <p>Üç yıl kadar islamı sadece çok emin olduğu kişilere gizlice anlatmış, açık şekilde davete başlamamıştı. Müslüman olanların namaz kıldığını gören müşrikler kavgaya başlamış ve açık daveti bildiren ayet-i kerime nazil olmuştur.</p> <p>Açık davet başladıktan sonra bir kısım Mekkeli, Müslüman olmuştur. Ayrıca herkesi eşit sayan İslam, köleler tarafından da benimsenmiştir. Kölelerin sahipleri onları islamiyetten döndürmeye çalışmış fakat köleler işkence gördükleri halde dinlerine bağlı kalmışlardır. Bunlardan birisi de Bilal-ı Habeşi’dir. </p> <p>Yeğeninin dinine bağlı olanlara işkence edenlere en büyük tepki Resulullah’ın amcası Hz. Hamza’dan gelmiştir. Fakat müşrikler Müslümanların çoğalmasını ve dinlerini yaşamalarını görünce Hz. Peygamber’i amcası Ebu Talib’e şikayet etmişlerdir. Ebu Talib Müslüman olmadığı halde yeğenine sahip çıkmış ve onun yanında olmuştur.</p> <h3>MEDİNE’YE HİCRET</h3> <p>Müslümanlar hor görüldükleri Mekke’den ayrılarak İslamı daha rahat yaymayı istiyorlardı. Bu yüzden bir grup müslüman, hıristiyan bir kral tarafından yönetilen Habeşistan’a gitmişlerdir. Kral onları sevgiyle karşılamıştır. Ancak bütün müslümanların Habeşistan’a gitmesi mümkün olmadığı için Medine hicreti söz konusu olmuştur. Medine’ye hicret için bazı görüşmeler olmuştur. Bunlar I. ve II. Akabe Beyatlarıdır. Beyatlardan sonra Medine’ye hicret için bekleme başlamıştı.</p> <p>Hicret izni çıkınca Müslümanlar gruplar halinde büyük bir fedakârlıkla evlerini ve mallarını bırakarak yola koyulmuşlardır. </p> <p>Hz. Peygamber’e suikast hazırlayan müşrikler yola çıkılacağı gece kapı önünde pusu kurmuşlardı. Cebrail (a.s.)’dan haberi alan Hz. Peygamber yatağına Hz. Ali’yi yatırmıştı. Gece geldikten sonra Resulullah kapıya çıkmış ve yerden bir avuç toz alarak müşriklerin gözlerine doğru atmıştı. Ne olduğunu anlayamayan Mekkelilerin önünden rahatça geçen Resulullah önceden seçilmiş yol arkadaşı Hz. Ebubekir ’le yola koyuldu.</p> <p>Medine’ye doğru yola çıkan Hz. Peygamber ve yol arkadaşı yorgunluk giderip biraz dinlenmek için bir mağaraya girdiler. Mağarada zararlı hayvan olabileceğinden dolayı Hz. Ebubekir bulduğu delikleri elbisesinden yırttığı parçalarla kapatmış ve açık kalan bir deliği de ayağıyla örtmüştür. Hz. Peygamber uykuya dalmıştı. Nöbet tutan Hz. Ebubekir ’in ayağı halen deliği tıkamaktaydı. Bir acı hisseden Ebubekir ayağıyla kapatmış olduğu deliğin bir yılan yuvası olduğunu ve yılanın ayağını soktuğunu fark etti. Acıyla gözlerinden gelen yaşların yüzüne düşmesiyle uyanan Resulullah durumu fark etti. Mübarek tükürüğünden alıp yaranın üzerine sürdü ve yara hemen iyileşiverdi.</p> <p>Yine Medine yolundayken izlendiklerini fark eden Resulullah ve Hz. Ebubekir bir mağaraya girdiler. Allah’ın emriyle bir örümcek mağara girişine hemen ağını ördü ve iki güvercin yuva yaptı. Yanlarında en iyi iz sürücülerden bulunan müşrikler mağaranın önüne geldiler. Mağaranın girişindeki bozulmamış ağı ve güvercin yuvasını gören müşrikler içeriye kimsenin bu şekilde girmeyeceğini anladılar ve oradan uzaklaştılar.</p> <p>Büyük zorluklar sonucu en sonunda Medine’ye ulaşan Hz. Peygamber ve yol arkadaşı büyük sevinç gösterileri ile karşılandılar.</p> <h3>MEDİNE DÖNEMİ HAYATI</h3> <p>Medine’ye vardıktan sonra bütün Medineliler Hz. Peygamber’i evlerinde ağırlamak istediler. Fakat kargaşa çıkacağı anlaşılınca Peygamber Efendimizin kalacağı yerin belirlenmesi için devesinin salınmasına ve duracağı yerde konaklamasına karar verildi. Deve salındıktan sonra herkesin heyecan dolu bakışları içerisinde ensardan Hz. Ebu Eyyûb el-Ensari‘nin evi önünde durdu. Bundan sonra bir mescid ve Peygamber’imiz için bir yer yapılıncaya kadar Hz. Eyyûb’un yanında kalacaktı.</p> <p>Peygamberimizin kalacağı ve mescid olacak olan Mescid-i Nebevi’nin inşaatına başlandı. Temeli taştan atılan ve kerpiçle duvarları örülen, direkleri hurma ağacından olan mescidin üzeri güneşi engellemek amacıyla hurma dallarıyla örtülmüştü. Kıble yönü ilk önce Kudüs’e doğru olan mescidin mihrabı kıblenin Kâbe olduğu bildirilen ayet indikten sonra Kabe’ye çevrildi.</p> <p>Müslümanların beş namaza vaktinde çağırılması gerekiyordu. Bunun için bir toplantı kuruldu ve çeşitli fikirler ortaya kondu. Çan çalınması fikri hıristiyanlığa mahsus, borazan çalınmasının yahudiliğe mahsus, ateş yakılmasının mecûsiliğe mahsus olduğu söylendi. Bir fikre varılamayınca dağılan cemaatten Abdullah bin Zeyd’e rüyasında ezan öğretildi. Hemen bunu Hz. Peygamber’e söyledi ve Peygamber Bilal Habeşi’ye ezanı okumasını buyurdu. Böylece ilk ezan okunmuş oldu. </p> <h3>SAVAŞLAR</h3> <h4>Bedir Savaşı</h4> <p>Müslümanların gittikçe çoğalarak bir gün mutlaka onların elinden Mekke’yi alacağından korkan müşrikler daha Müslümanlığın ne demek olduğunu bile bilmeyen kabileleri de kandırıp bir güç haline getirmişlerdir. Müslümanlara saldırmak için silah lâzım olduğundan bütün müşrikler ortak bir kervan kurup silah almak için gönderilmiştir. Bu kervanın dönüşü sırasında kervanda silah yüklü olduğunu haber alan Müslümanlar hemen Hz. Peygamber’i haberdar etmişlerdir. Derhal bir İslam ordusu kurulmaya karar verilmiş ve 305 kişi, 70 deve ve 2 attan oluşan bir ordu kurulmuştur.</p> <p>İslam ordusunun yola koyulduğu sırada Bedir Kuyuları yakınında bulunan kervan hemen Mekke’ye haber göndermiş ve ordu toplanmasını istemiştir. Müslümanlara göre çok fazla sayıda olan müşrikler ordusu önceden gelip savaş alanına yerleştiği için Bedir Kuyularını ellerinde bulunduruyorlardı. Fakat Müslümanlar bir taktikle kendilerine yetecek kadar suyu bir yerde toplamışlar ve kalan kuyuları da çer çöple kapatmışlardır.</p> <p>Çetin geçen savaşta Cenab-ı Hak meleklerini göndererek Müslümanlara yardım etmiştir. Savaş sonunda Müslümanların 14 şehidi varken müşriklere 70 kayıp vermişlerdi. </p> <p>Savaş sonunda elde edilen 70 esire Peygamber Efendimiz iyi davranılmasını istemiştir. Esirlerin bazıları karşılıksız salınmıştır. Bazıları fidye karşılığında, bazıları ise on Müslüman’a okuma yazma şartı ile azad edilmiştir.</p> <h4>Uhud Savaşı</h4> <p>Bedir’deki yenilgilerinin acısını çıkarmak isteyen müşrikler Uhud Savaşı’na hazırlanıyorlardı. Bu savaşta Müslümanlar 700 kişi iken müşrikler 3000 kişi kadarlardı. Bu savaş kesin olmamakla birlikte Müslümanların yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Çünkü Uhud tepesine dikilen bir grup savaşın kendileri tarafından kazanıldığını zannederek yerlerini terk ederek ganimet toplamaya gitmişlerdir. Fakat müşriklerin komutanlarından Halid bin Velid emrindeki savaşçıları geri çevirerek Müslümanları kırdırmıştır. </p> <p>Ayrıca bu savaşta Hz. Hamza sonradan Müslüman olan “Vahşi” tarafından şehit edilmiştir.</p> <h4>Hendek Savaşı</h4> <p>Bedir’de ve daha sonra Uhud’da yenilen müşriklerin asıl istekleri Müslümanları ve Müslümanlığı tamamen imha edip ortadan kaldırmaktı. Bu yüzden İslamiyet’in şehri olan Medine’yi dağıtmak gerektiğine inanıyorlardı. Böylece çok büyük bir hazırlığa giriştiler.</p> <p>Müşriklerin deve ve atlılarla dolu, silah yönünden diğer ordulara göre daha üstün bir ordu hazırladıklarını duyan Hz. Peygamber hemen istişare yaptı ve savunma politikası uygulanmasına karar verildi. Medine’nin etrafına derin hendekler açılacaktı. Büyük seferberliklerle açlık ve susuzluk çekerek 14 günde Medine etrafına derin hendekler kazılmıştı.</p> <p>Hendek tamamlandığı sırada yaklaşık 10.000 kişiden oluşan müşrik ordusu Medine’yi kuşatmıştı. 27 gün Medine’yi kuşatan müşrikler artık yılmak üzereydiler. Fakat hırslarından geri çekilmek de istemiyorlardı.</p> <p>Peygamber Efendimiz’in duası ile Allah Müslümanlara yardım etmişti. Büyük bir fırtına çıkmıştı. Müşriklerin çadırları yerlerinden sökülüyordu. Düşman artık paniğe kapılmıştı. Bu yüzden pek çok savaş araç-gerecini savaş alanında bırakıp kaçmışlardı. Böylece Hendek Savaşı Müslümanlarım galibiyetiyle sonuçlandı.</p> <h3>MEKKE’NİN FETHİ</h3> <p>Mekke’nin fethi islam ve insanlık açısından çok önemlidir. Müslümanlığın gelişmesinde büyük bir engel olan Hayber’in bertaraf edilmesinden sonra Kureyş tehlikesi de ortadan kalkmış oluyordu. Sıra artık Kâbe’nin içinde olduğu Mekke’nin fethine gelmişti. Bu fethin en büyük sebeplerinden birisi de Kâbe’yi putlardan arındırıp Allah’ın adını Mescid-i Haram ’da yüceltmektir.</p> <p>Ordusunu hazırlayan Peygamber Efendimiz, on bin kişilik kuvvetleriyle Mekke’ye ulaşmıştı. Peygamberimiz ordusuna gereken talimatı verdi. Sancak Hacun’a dikilecekti. İslam ordusun dört bölük halinde: Resulullah Mekke’nin alt kısmından, Halid bin Velid yüksek kısmından, bir takım kabileler sağ taraftan, Ebu Ubeyde bin el-Cerrah hazretleri ise piyadelerle sol taraftan girecekti. Hz. Peygamber fethi kan dökülmeden yapmak istiyordu.</p> <p>Bütün birlikler şehre girdiği halde Halid bin Velid’in kuvetleri hala şehre girememişti. Çünkü Kureyş’ten Süheyl bin Amr, Safvan bin Ümeyye ve İkrime bir Ebi Cehil tarafından hazırlanan çetelerle tuzağa düşürülmüştü. Halid bin Velid Resulullah’ın kan dökmeme erine yerine getirmek istemiş fakat müşriklerin ok yağdırmasıyla bir seferde hücum etmişti. Halid’in bu tek hücumla 13 kişiyi birden öldürmesiyle müşrikler dağılıp kaçtılar.</p> <p>Artık Mekke müslümanların elindeydi. Hz. Peygamber Kâbe’nin kapıcısına kapıyı açtırdı ve içeri girerek bütün putların dışarı çıkartılmasını buyurdu. Artık Kâbe’de ezan sesleri duyuluyordu.</p> <h3>PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN VEFATI</h3> <p>Hz. Peygamber (s.a.v.) 632 yılının Sefer ayının 19. Çarşamba günü hastalanmıştı. Mescid’e sahabenin yardımıyla gidebiliyordu. Hastalığa yakalandığından 5 gün sonra hastalığı ağırlaştı ve namaz kıldırma görevini Hz. Ebubekir’e verdi. Bir gün sabah namazında iyileşir gibi oldu ve mescide giderek Ebubekir’in arkasında namaza durdu. Namazdan sonra odasına çekildi. Enes bin Malik Hz.Peygamber’in işte bu Pazartesi sabahı vefat ettiğini söyler.</p> <h3></h3> <h3>VEDA HUTBESİ</h3> <p>Ey İnsanlar!</p> <p>Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.</p> <p>İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.</p> <p>Ashabım! Muhakkak Rabb’inize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunan bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.</p> <p>Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib ‘in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.</p> <p>Ashabım! Dikkat esiniz! Cahilliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyede güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib’in torunu İyas bin Rabia ’nın kan davasıdır. </p> <p>Ey İnsanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmakta tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.</p> <p>Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız: yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça eve almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırsa, Allah, size onları yatakta yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları; meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyecek temin etmenizdir.</p> <p>Ey Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğuyla vermişse o başkadır.</p> <p>Ey İnsanlar! Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyetler vardır. Babasından başkasına soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.</p> <p>Ey İnsanlar! Rabb’iniz birdir. Babanız da birdir. Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın arap olmayana, arap olmayanın da arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.</p> <p>Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz itaat ediniz.</p> <p>Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.</p> <p>Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız.</p> <p>İnsanlar! La ilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah’tır.</p> <p>İnsanlar!</p> <p>Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?</p> <p>“Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler:”</p> <p>Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz,bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz diye şahadet ederiz.</p> <p>Bunun üzerine Resul-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v.) şehadet parağını kaldırdı, sonra cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:</p> <p>Şahid ol, Ya Rabb! Şahid ol, Ya Rabb! Şahid ol, Ya Rabb!</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-63024063983104024172010-01-06T14:52:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.655-08:00OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA GÜMRÜKLER VE ŞEHBENDERLİK ÖDEVİ<p>OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA GÜMRÜKLER <b>VE </b><b>ŞEHBENDERLİK</b></p> <p><b></b></p> <p><b>I-</b> <b>OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA</b> <b>GÜMRÜKLER</b></p> <p><b>A)GENEL ÖZELLİKLERİ</b></p> <p><b></b>Osmanlı ekonomisinde iç,dış ve transit ticaretten alınan vergiler gümrük sistemi içerisinde incelenir.<a href="#_ftn1_6448" name="_ftnref1_6448">[1]</a> Osmanlılarda gümrük vergileri devlet hazinesi adına tahsil edilen önemli gelir kaynaklarındandır ve hiçbir zaman tımar ve zeamet erbabına bırakılmamıştır, vakıflara terk edildiğine dair de bir kayda rastlanmamıştır. Başlangıçta özel gümrük memurları vasıtasıyla tahsili temel alınırdı. İltizam sistemi ortaya çıktıktan sonra zaman zaman gümrüklerinde iltizama verildiği görülür. Yinede devlet hazinesine ait bir gelir kaynağı olma özelliği değişmemiştir. Gümrük vergileri denildiğinde hem Osmanlı Devleti’nden yabancı devletlere ihraç edilen veya yabancı devletlerden ithal edilen mal ve eşyalar üzerinden alınan vergiler hem de Osmanlı Devleti’nin bir iskelesinden diğer bir iskelesine deniz yoluyla veya bir şehir veya kasabasına diğerine karayoluyla nakledilen mallardan alınan vergiler akla gelir. Böylece hem dış ticaret, hem de iç ticaret vergiye tabi oluyordu. Dolayısıyla Osmanlı’da gümrükler de iç ve dış gümrükler olmak üzere ikiye ayrılırdı.<a href="#_ftn2_6448" name="_ftnref2_6448">[2]</a></p> <p><b></b></p> <p><b>B) İÇ GÜMRÜKLER</b></p> <p><b></b></p> <p>İç gümrüklerde alınan vergileri <b>âmediye, reftiye, masdariye</b> ve <b>mururiye</b> olarak dört kısımda incelemek kâbildir: <b>Âmediye</b>, bir yerden bir yere taşınan yani gümrük yerine gelen mallardan; <b>reftiye</b>, bir memlekete taşınıpta orada tüketilmeyerek başka bir yere gönderilen yani gümrükten çıkan mallardan; <b>masdariye</b>, nakledilen yerde tüketilen ithal malı emtiadan; <b>mururiye</b>, dışardan Osmanlı ülkesine gelipte sarfedilmeden re-export amacıyla yabancı ülkelere gönderilen mallardan alınan transit vergisidir. Buna bac-ı ubûr (geçiş resmi) da denmiştir. Âmediye %3-5; reftiye % 1-3; masdariye %1-1,5 civarındaydı. Gümrük vergisi bir malın nakliyle ilgilidir. Yani bir yerde üretilip orada tüketilen bir maldan bu tür vergi alınması söz konusu değildi. Gümrükler deniz ve kara gümrükleri olarak ikiye ayrılırdı.<a href="#_ftn3_6448" name="_ftnref3_6448">[3]</a></p> <p>İstanbul, İzmir, Antalya, Selanik, Beyrut, Trabzon, Kefe gibi merkezler, sadece dış ticaret değil, deniz taşımacılığının daha ucuz ve bazı hallerde kolay oluşu nedeniyle iç ticaret içinde önemli limanlardı. Dolayısıyla aynı zamanda önemli birer gümrük merkezleriydiler. Kara yoluyla yapılan ticarette de gümrük resmi alınması kara gümrüklerinin kurulmasını gerektirmişti: Bursa, Erzurum, Tokat, Diyarbekir, Bağdat, Şam, Halep, Edirne, Belgrad gibi büyük şehirlerden başka küçük yerlerdede gümrükler vardı. Vergisini ödeyerek bu gümrüklerden birinden geçen mallar için sahiplerinin eline “<b>edâ tezkiresi</b>” verilir; böylece başka bir gümrüğe geldiğinde aynı mal için tekrar gümrük vergisi ödenmezdi.<a href="#_ftn4_6448" name="_ftnref4_6448">[4]</a></p> <p>Milli devletlerin doğuşundan sonra Avrupa’da XIX. Yüzyılın ortalarında kaldırılan iç gümrükler 1900’lere kadar Osmanlı devlet hazinesinin önemli gelir kaynaklarından birisiydi. Başlarda büyük şehirlerde alınan iç gümrük,son yıllarda gümrük merkezi haline getirilmiş olan şehir ve kasabalarda alınmakta olan iç gümrük 1843’te kaldırılmıştır. Yine 1840’larda kurulmakta olan yeni fabrikaların hammadde ve mamullerinden alınmakta olan iç gümrükler ya kaldırılmış yada hafifletilmiştir. Yerli sanayii korumak için tanınan gümrük muafiyetleri giderek yaygınlaştırılarak 1874’te karayolu ile yapılan ticaretin tümü için iç gümrük kaldırılmıştır. Deniz yollarında ise yerli ve yabancı malları ayırt etme güçlüğü yüzünden iç gümrükler çeyrek yüzyıl daha yaşamış ve 1900’de , savunma harcamalarına katkıda bulunmak üzere, %2’ye indirilmiş ve 1910’da tamamen kaldırılmıştır.<a href="#_ftn5_6448" name="_ftnref5_6448">[5]</a></p> <h3>C) DIŞ GÜMRÜKLER</h3> <p><b></b></p> <p>Bu tür vergilerin konmasında Osmanlı Devleti’nin <b>ahidname-i hümayun</b> adı altında yabancı devletlere verdiği ticari imtiyazlar bir başka ifade ile kapitülasyonlar önemlidir. Dış ticarette kapitülasyon sistemi Osmanlılardan önce kurulmuştur. Bir çok ilk, orta, ve yeniçağ devleti ticareti geliştirmek için bu yöntemi kullanmıştır. Anadolu Selçukluları, Beylikler, Memlukler, Bizans, İngiltere vb. hep dış ticaret serbestliğini sağlamak için bu yöntemi izlemişlerdir. Orhan Gazi’den (1326-1360) itibaren Osmanlı Beyliği’de bu sistemi benimsemiştir.<a href="#_ftn6_6448" name="_ftnref6_6448">[6]</a></p> <p>II. Mehmed, İstanbul’un fethinde yakınlık gösteren Cenevizlilere ahidname verdi. II. Beyazid ve I. Selim bu ahidnameyi yenilediler. Yine II. Mehmed’in Venediklilere verdiği imtiyaz önemli imtiyazlardandı. Daha sonra, önce Memluklar tarafından Fransa’ya verilen imtiyazı I. Selim 1516’da , I Süleyman 1528’de onaylamışlardı. Fransa’ya verilen bu imtiyaz Osmanlı Sultanları II. Selim , III. Murad, I. Ahmed, IV. Murad ve İbrahim zamanlarında yenilenmiş, IV. Mehmed zamanında, 1669’ da genişletilmiştir. Benzer ahidnameler zamanla Dubrovnik , İngiltere, Danimarka , Prusya, ve Belçika’ya da verilmiştir.<a href="#_ftn7_6448" name="_ftnref7_6448">[7]</a></p> <p>Bu sistemin esasları şunlardır:</p> <p>1. Osmanlı Devleti imtiyazın verildiği ülkenin tüccarlarının kendi topraklarına serbestçe gelip gitmelerine ve ticaret yapmalarına müsaade eder. </p> <p>2. Tüccarların can ve mal güvenlikleri sağlanır.</p> <p>3. Ölümleri halinde mirasları ülkelerinde varislerine intikal eder.</p> <p>4. Aralarındaki anlaşmazlıklar kendi hukuklarına göre halledilir. Yerli tüccarlara anlaşmazlıklarında ise Osmanlı Mahkemeleri yetkilidir.</p> <p>5. Başkalarının borçlarından dolayı takibata uğramazlar.</p> <p>6. Mallarını istedikleri yerde satarlar.</p> <p>7. Mal getirip götürdüklerinde genellikle %2-5 gümrük vergisi ödeyip başka vergi ödemezler.</p> <p>8. Getirdikleri para vergiye tabi değildir.<a href="#_ftn8_6448" name="_ftnref8_6448">[8]</a></p> <p>Osmanlı ilk devirlerinde dış ticarette alınan gümrük vergileri oldukça düşüktü. Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar harici gümrük vergi oranı % 2 idi. Bu devirde önce % 4, sonra da % 5’e yükseltilmiş ve bütün XIV. Yy boyunca da bu oran devam etmişti.<a href="#_ftn9_6448" name="_ftnref9_6448">[9]</a></p> <p>Osmanlılar, kapitülasyon politikası ile mali ve siyasi amaçlar güdüyorlardı. Mali amaç : transit ve dış ticaretten gümrük vergileri olarak hazineye katkı sağlamak, bunun yanında ticareti mümkün olduğu kadar Akdeniz havzasında tutmaya çalışmaktı. Siyasi amaç ise Osmanlıların kendi çıkarları için Batılı devletlere imtiyazlar vererek bunları birbirine karşı kullanmaktı. Ancak kapitülasyonlar devlet zayıflayınca aleyhe işlemeye başlamıştı. Batılılar Osmanlı ülkesini hammadde alım ve mamul madde sürüm sahası olmasını sağlayıcı politikalar izlemişlerdir. III. Selim kapitülasyonların gerçek anlamıyla uygulanması yolunda mücadele etmiş ama sonuç alamamıştır. Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonlardan kurtulmak için Paris Konferansı (1856) sırasında yaptığı teşebbüs başarısız olmuş İttihat ve Terakki yönetimi de I. Dünya Savaşı’na girerken (1914) ikinci bir adım attı ancak savaşın yenilgi ile sonuçlanması bu teşebbüsün başarısız olmasına neden oldu. Kapitülasyonlar ancak Lozan Antlaşması (1923) ile kaldırılmıştır.<a href="#_ftn10_6448" name="_ftnref10_6448">[10]</a></p> <p><b>II- Şehbenderlik</b></p> <p><b></b></p> <p>ticaret Nezareti’nin kurulmasından önce ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arasındaki ihtilafları halletmek üzere görevlendirilen memurdur. II. Mahmud devrinde mahalli ticaretin yabancıların eline geçmekte olduğunun görülmesi üzerine ticaret iki kısma ayrılarak Müslüman tüccarlara “ Hayriyye Tüccarı” , gayri müslim tüccarlara “Avrupa Tüccarı” denildi. “ Hayriyye Tüccarı”’ na bir takım imtiyazlar da verilerek aralarından birisi “ şehbender” olarak seçildi. Şehbenderler, baş şehbender, şehbender, şehbender vekili, şehbender memuru olmak üzere dört sınıftı. Ticaretle ilgili işleri halletmek üzere 1838’de “Meclis-i Ziraat ve Sanayi” kurulmuş birkaç gün sonra bu kuruluşun ismi “Meclis-i Umur-i Nafia” şekline getirilmiştir. 1839’da ise “Ticaret Vezareti” ihdas edilerek bu meclis de oraya bağlanmıştır. “ Şehbender” tabiri daha sonra konsolos karşılığı yabancı devletlerde kendi devletinin menfaatlerini korumakla görevli kimselere unvan olarak da kullanılmıştır. 1908’dan itibaren de bunun yerine konsolos tabiri kullanılmıştır.<a href="#_ftn11_6448" name="_ftnref11_6448">[11]</a></p> <h4></h4> <h4></h4> <h4></h4> <h4>III-SONUÇ</h4> <p>Osmanlı’da gümrükler her zaman önemli olmuş ve hiçbir zaman tımar ve zeamete bırakılmamıştır, vakıflara bırakıldığına dair de bir kayıt yoktur. Gümrüklerden elde edilen gelirler devlet hazinesinin önemli gelir kaynaklarındandı. İltizamın çıkışıyla iltizama verildiği görülür ama yinede önemini yitirmemiştir. Yabancı devletlere ihraç edilen veya yabancı devletlerden ithal edilen mal ve eşyalardan ve Osmanlı’nın bir iskelesinden diğer bir iskelesine deniz yoluyla veya bir şehir veya kasabasından diğerine kara yoluyla nakledilen mallardan gümrük vergisine tabi idi. Böylece hem iç ticaretten hem de dış ticaretten vergi alınırdı. Gümrük vergisi bir malın nakliyle ilgilidir. Yani bir yerde üretilip orada tüketilen bir maldan gümrük vergisi alınmazdı. Gümrükler iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılırdı. İç gümrükler 1900’lere kadar Osmanlı hazinesinin önemli gelir kaynaklarından biri olma özelliğini korumuştur. İç gümrükler 1843’te kaldırılmıştır.</p> <p>Dış gümrüklerde ise kapitülasyon politikası ile mali ve siyasi amaçlar güdülüyordu. Mali amaç transit ve dış ticaretten gümrük vergileri olarak hazineye katkı sağlamak bunun yanında ticareti Akdeniz havzasında tutmaya çalışmaktı. Siyasi amaç ise Osmanlı’nın kendi çıkarları için Batılı devletlere imtiyazlar vererek bunları birbirine karşı kullanmaktı. Ancak kapitülasyonlar devlet zayıflayınca aleyhte işlemeye başlamıştır. Batılılar Osmanlı’yı hammadde alma ve mamul sürüm sahası olarak görmeye başlamıştı. Kapitülasyonlardan kurtulmak için çeşitli girişimlerde bulunulmuş ancak Lozan Antlaşması’nda kaldırılabilmiştir. </p> <p>Osmanlı’da ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arası ihtilafları gidermek üzere görevlendirilen “Şehbender” denen kimseler bulunurdu. Bunlar daha sonra konsolos karşılığı olarak yabancı devletlerde kendi devlet menfaatlerini korumakla görevli kişilere ünvan olarak verilmiştir. 1908’den itibaren ise konsolos tabiri kullanılmaya başlamıştır.</p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>GENEL BİBLİYOGRAFYA</b></p> <p><b></b></p> <p>__TABAKOĞLU, Ahmet , Türk İktisat Tarihi, İstanbul 1998.</p> <p>__ŞENER, Abdüllatif, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi , Ankara 1990.</p> <p>__İHSANOĞLU, Ed. Ekmeleddin, Osmanlı Devleti Tarihi , Cilt II, İstanbul 1999.</p> <p>__Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri, Cilt III. </p> <hr align="left" /> <p><a href="#_ftnref1_6448" name="_ftn1_6448">[1]</a> Ahmet Tabakoğlu,<b>Türk İktisat Tarihi, İ</b>stanbul 1998,s.258.</p> <p><a href="#_ftnref2_6448" name="_ftn2_6448">[2]</a> Abdullatif Şener,<b> Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi</b>, Ankara 1990,s.145.</p> <p><a href="#_ftnref3_6448" name="_ftn3_6448">[3]</a> TABAKOĞLU,gös. yer.</p> <p><a href="#_ftnref4_6448" name="_ftn4_6448">[4]</a> Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, <b>Osmanlı Devleti Tarihi, </b>C.II, İstanbul 1999, s. 583.</p> <p><a href="#_ftnref5_6448" name="_ftn5_6448">[5]</a> TABAKOĞLU, a.g.e., s. 258-259.</p> <p><a href="#_ftnref6_6448" name="_ftn6_6448">[6]</a> TABAKOĞLU, a.g.e., s. 259.</p> <p><a href="#_ftnref7_6448" name="_ftn7_6448">[7]</a> gös. yer. </p> <p><a href="#_ftnref8_6448" name="_ftn8_6448">[8]</a> TABAKOĞLU, a.g.e., s. 259-260.</p> <p><a href="#_ftnref9_6448" name="_ftn9_6448">[9]</a> İHSANOĞLU, a.g.e., s.586.</p> <p><a href="#_ftnref10_6448" name="_ftn10_6448">[10]</a> TABAKOĞLU, a.g.e., s. 259.</p> <p><a href="#_ftnref11_6448" name="_ftn11_6448"><b><b>[11]</b></b></a><b> Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri</b>, C.III, s.316.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-26159865954352974982010-01-06T14:49:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.707-08:001974 KIBRIS ÇIKARTMASI VE HABER ANALİZİ ÖDEVİ<p>1974 KIBRIS ÇIKARTMASI VE HABER ANALİZİ</p> <p>Kıbrıs’ta 308 yıllık Türk döneminde farklı toplumlara ait insanlar arasında ırk,dil ve din ayrımı nedeniyle kavga ve çatışma çıktığı görülmüş ve duyulmuş bir olay değildir.İngilizler ada yönetimini devraldıkları tarihten kısa bir süre sonra olaylar çıkmaya başlamıştır.</p> <p>Yunanlıların en büyük hayali Enosis’ti.Yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması ve bütün adayı yunanlaştırmak amacını güdüyordu.1931 yılında Enosis’in ilk başlama hareketi olarak isyan çıkıyor.1947 yılında Başpiskoposluk seçimleri oluyor.Leonidis seçiliyor ama iki ay sonra tifüsten ölüyor.Onun yerine de Girne Başpiskoposu Miri Antheus seçimi kazanıyor.Makaryos adıyla Başpiskopos oluyor ve olaylar bundan sonra şiddetlenmeye başlıyor.</p> <p>15 Temmuz 1974’te Yunanlı subayların yönetimindeki RMMO ve EOKA-B Makaryos’a karşı bir darbe gerçekleştirirler.Darbecilerin amacı Enosis’i ilan etmek ve buna karşı çıkacak Türkleri yok etmektir.Bu amaçla cumhurbaşkanlığına Sampson gibi eli kanlı birini getirirler.Makaryos’a göre bu darbe Yunanistan tarafından planlanmış çünkü o sırada mutlak güç kendisiymiş.</p> <p>Yunan cuntası tek yanlı olarak statükoyu değiştirmişti.Makaryos’un yerine Sampson’u getirmişlerdi.Üçlü antlaşmaya göre statüko değişince taraflardan biri müdahale edebiliyordu.</p> <p>Zaten Yunan darbesi üzerine ada Enosis’in eşiğine gelmişti ve adada yaşayan Türk halkı için çok ciddi bir tehlike oluşmuştu.Bütün bu gelişmelerin üzerine Türkiye, 1960 Garanti Antlaşmasının verdiği yetkilere dayanarak ve Garantör devlet olarak adaya müdahale eder.</p> <p>Sonuç olarak yıllardır Kıbrıslı Türklere Rumlar tarafından yapılan soykırımını önlemek amacıyla ve adada yaşayan Türklerin çektiği acılara son vermek amacıyla Türkiye,1964 yılında gerçekleştiremediği harekatı, 10 yıl gecikme ile 1974 yılında gerçekleştirmiştir. </p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-10690948410831794422010-01-06T14:47:00.000-08:002010-01-09T06:17:56.761-08:00AVRUPA SİYASİ TARİHİ ÖDEVİ<p>AVRUPA SİYASİ TARİHİ</p> <p>İnsanoğlu’nun yeryüzündeki yaşamını bütün yönleriyle değiştiren ve temelden etkileyen en önemli iki olay <b>tarım </b>ve <b>sanayie dayalı üretim </b>yollarının bulunmasıdır. İnsanoğlu tarıma veya sanayie dayalı uygarlıklar meydana getirmişlerdir. Tarım insan yaşamının başat geçim kaynağı olduğu sürece, uygarlıklar arasındaki etkileşim çok güçlü olamamış ve bu uygarlıklar belirli coğrafyalarla sınırlı veya yerel düzeyde kalmışlardır. Uygarlık, sanayi faaliyetlerinin başlamasıyla birlikte genişlemiş, modern teknolojik icatların ekonomik, politik ve sosyal yaşamda daha çok yer almasıyla birlikte evrensel veya global bir düzeye ulaşmıştır. Bu süreç dahilinde, uygarlık belirli ve sınırlı merkezlerden çevreye doğru yayılmıştır. Böylece, birbirleriyle etkileşimli ve geçici nitelikte olan bağımsız ekonomik ve politik birimler sistemi merkeziyetçiliğe doğru genişlemiştir. Yani, tarihsel süreç dahilinde küçük şehir-devletlerinden merkezileşmiş imparatorlukların veya güçlü merkezi devletlerin olduğu bir sisteme doğru genişleme söz konusudur. Bu düşünce dahilinde, tarihi süreç üç ana döneme ayrılabilir.</p> <p>1. Ortadoğu Bölgesi’nin Üstünlüğü ve Tarıma Dayalı Uygarlıklar Dönemi (MÖ 5000-MÖ500)</p> <p>A. Mezopotamya: Sümer, Akad, Babil, Asur, Elam Uygarlıkları</p> <p>B. Anadolu: Hitit, Lidya, Frigya, Urartu Uygarlıkları</p> <p>C. Mısır Uygarlığı</p> <p>2. Uygarlığın Globalleşmeye Başlaması ve İmparatorluklar Dönemi (MÖ500-MS1500)</p> <p>A. Girit, Miken, Yunan Uygarlıkları</p> <p>B. Doğu Akdeniz Uygarlıkları: Fenikeliler ve İbraniler</p> <p>C. Büyük İskender ve Hellenizm</p> <p>D. Roma Uygarlığı</p> <p>E. İslamiyet’in Doğuşu ve Yükselişi: Asrı Saadet Devri, Emeviler, Abbasiler.</p> <p>F. Moğol ve Türk Milletlerinin Egemenliği: Cengizhan, Selçuklular, Osmanlılar</p> <p>3. Batı Dünyasının Üstünlüğü Ele Geçirmesi (MS 1500)</p> <p>Hıristiyanlık dininin MS 381 yılında Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmiş ve Havari <b>Sen Piyer’in</b> Roma şehrindeki temsilcisine <b>Papa</b> adı verilmiştir. Böylece, Hıristiyanlık Avrupa kıtasında ekonomik, politik ve sosyal bir güç merkezi olarak ortaya çıkmıştır. Aforoz etme, Enterdi ilan ederek bütün dinsel faaliyetleri durdurma gibi yetkileri elinde bulunduran Papalık krallar, prensler ve soylular üzerinde etkinlik kazanmışlardır. Bununla birlikte, elde ettikleri toprak ve para bağışlarıyla Papalık ekonomik bakımdan da güçlenmiştir. Bu ayrıcalıkları kaybetmek istemeyen din adamları <b>skolastik düşünce </b>sistemini geliştirmişlerdir. Kilisenin koyduğu esasların tartışmaya kapalı ve değişmez olarak görüldüğü bu mutlak değerler sistemine <b>dogmatizm</b> denilmiştir.</p> <p>Roma imparatorluğu ikiye bölünüp, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla, barbar kavimler Avrupa’nın değişik bölgelerinde devletler kurmuşlardır. Bu devletlerin başında bulunan krallar kendi geleneklerini Roma kanunlarıyla birleştirerek yeni düzenlemeler yapmışlar ve topraklarını kontluklara onları da daha küçük birimlere ayırarak başlarına barbar şeflerini getirmişlerdir. Kavimler Göçü ile başlayan karışıklıkların etkisiyle büyük toprak sahipleri ve köylüler hayatlarını devam ettirebilmek için güçlü şahısların koruması altına girmişlerdir. Halkın himayesi altına girdikleri şahıslara <b>süzeren</b> himaye edilen halka da <b>vassal</b> denilmiştir. Soylular bağlılıkları karşılığında maiyetlerinde bulunan toprakların işletme hakkını köylülere vermişlerdir. <b>Feodalite</b> adı verilen ve Ortaçağ boyunca Avrupa’nın ekonomik, politik ve sosyal görüntüsünü belirleyen bu sistemde halk dört değişik sosyal sınıfa ayrılmıştır:</p> <p>1. Soylular: Krallar, Dükler, Kontlar, Baronlar, Vikontlar, Şövalyeler</p> <p>2. Din Adamları ve Papalık</p> <p>3. Ticaret ve Sanayi ile uğraşan şehirli Burjuvalar</p> <p>4. Köylüler: Hiçbir hakkı olmayan Serfler, Kısmi haklara sahip olan Serbest Köylüler</p> <p><b>Haçlı Seferleri (1096-1270): </b>Bu seferlerin neticesinde Avrupa kıtasında ekonomik, politik ve sosyal hayat değişmeye ve gelişmeye başlamıştır. Öte yandan, Doğu büyük zararlar görmüştür. Haçlı Seferleri sırasında binlerce soylunun hayatını kaybetmesi feodal beyliklerin gücünü kaybetmesine ve merkezi krallıkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bununla beraber, Roma Kilisesi ve Papaya olan güven sarsılmaya başlamış ve din adamlarının otoritesi ve skolastik düşünce sistemi zayıflamıştır. </p> <p>Ekonomik bakımdan, Avrupa kıtasının hayat standartları yükselmeye başlamıştır. Ticaret ile uğraşan şehir halkı zenginleşerek <b>Burjuva</b> sınıfını oluşturmuştur. Bunun yanında papaların ve kralların seferlere mali destek sağlamak amacıyla İtalyan bankerlerine başvurmaları bankacılığı geliştirmiştir. Pusula, barut, kağıt ve matbaanın Avrupa kıtasına götürülmesi bilim ve teknik alanındaki gelişmelerin önünü açmıştır.</p> <p><b>Yüz Yıl Savaşları (1337-1453): </b>Valoisler Fransa’sının önce Plantagenetler sonra Lancesterler İngiltere’si ile giriştiği savaşlar dizisi önceleri Fransa tahtı için bir veraset savaşı görünümündeydi ve geçen zaman içinde tarafların hedeflerinin değişmesiyle çok değişik boyutlar kazanmıştır. Bu savaşlar süresince hem İngiltere’de hem de Fransa’da feodalite rejimi zayıflamış ve modern milliyet bilinci oluşmaya başlamıştır. Klasik feodal bir savaş gibi başlayan bu savaşlar, millet ile millet arasında olan bir savaş olarak sona ermiştir. Fransa’da mutlak krallık meydana getirilerek siyasi birlik sağlanmıştır. İngiltere’de ise Yüz Yıl savaşlarının sonunda iç savaş çıkmıştır. <b>Çifte Gül </b>denilen ve otuz yıl süren bu iç savaş neticesinde İngiliz feodal rejimi sarsılmıştır.</p> <p>Onbeşinci yüzyıldan itibaren Avrupa kıtasında yeni politik anlayışlar ve kurumsal yapılanmalar oluşmaya başlamıştır. Mutlak krallıkların güçlenmesiyle feodalite düşüncesi zayıflamaya başlamıştır. Ayrıca, Papalığın eski itibar ve gücünü kaybetmeye başlaması Avrupa’da birleşik Hıristiyan alemi oluşturma düşüncesinin zayıfladığını göstermektedir. Yeniçağ Avrupa’sını şekillendiren faktörler:</p> <p>1. Barutun ateşli silahlarda kullanılmaya başlanmasıyla krallıkların güçlenmesi</p> <p>2. Pusulanın Avrupa kıtasına geçmesiyle gemicilik bilgisinin ilerlemesi</p> <p>3. Ağır sabanın tarımda kullanılmaya başlanmasıyla, tarım alanlarının genişlemesi ve tarım ürünlerinin bollaşması.</p> <p>4. Kağıt ve Matbaanın kullanılmasıyla birlikte kültürel hayatın canlanması.</p> <p>Ayrıca, ticaretle uğraşan şehirli burjuva sınıfının gelişmesi feodalite rejiminin zayıflayıp yok olmasında ve merkeziyetçi krallıkların güçlenmesinde önemli bir faktör olmuştur. Burjuva sınıfının ana hedefi iç gümrüklerin kaldırılarak sıkı dış gümrükler yerleştirilmesini sağlamaktı. Bu da küçük feodal devletçiklerin birleştirilerek daha büyük politik otoriteye yani krallıklara dönüştürülmesiyle mümkündü. <b>Merkantalizm</b> denilen bu ekonomik ve ticari anlayış sonraları sömürgeciliğin gelişmesinde de büyük rol oynamıştır. Bu anlayışa göre, ulusal devletin güçlenmesi değerli madenlerin stoklarının artırılması ile sağlanacağından zengin madenleri ele geçirme yönündeki sömürgecilik zorunlu hale gelmiştir.</p> <p>Milli monarşilerin kurulmaya başlanmasıyla birlikte, modern Avrupa milletlerinin oluşum süreci başlamıştır. Bunun yanında, bireyin bütün özellikleriyle ön plana çıkmasını sağlayan <b>Hümanizm</b> ve <b>Rönesans</b> hareketleri modern insanı oluşturacak düşünce inkılabını gerçekleştirmiştir. Roma ve Yunan medeniyetlerinin yeniden canlanmasını sağlayan bu sürecin esas yürütücüsü ticaret ile uğraşan şehirli burjuva sınıfı olmuştur. Bunlar elde ettikleri mali zenginliklerini sanat ve sanayi alanlarındaki yeniliklere yatırmışlardır. Rönesans şu temel anlayışlarıyla skolastik düşünce sistemini sarsmaya başlamıştır.</p> <p>1. Yeryüzü ilgi çekici ve araştırmaya değer bir yerdir.</p> <p>2. İnsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir.</p> <p>3. İnsanın faaliyet göstermesi şerefli bir olaydır.</p> <p>4. Gerçek olan güzeldir ve insan gerçeği araştırmalıdır.</p> <p><b>Reform Hareketleri:</b> Krallar ve zengin burjuvalar, kilisenin manevi sınırlandırmalarına ve genel hükümranlığına ve koyduğu vergilere karşı çıkmaya başlamış ve bunun sonucu olarak, krallar dinin lideri olarak Papanın yerini alma eğilimine girmişlerdir. Bunun sonucunda, Bohemya, Kuzey Almanya, İngiltere, İskoçya, Danimarka, Norveç ve İsveç kralları Roma kilisesinden ayrılıp kendilerine ait milli kiliselerini kurmuşlardır. Buna paralel olarak, kilisenin etkisi sade vatandaş üzerinde dahi azalmaya başlamıştır. Kilisenin otoritesine karşı kendi İncillerine sahip çıkmak isteyen halk kendi kiliselerini buna uygun olarak yönetmek eğilimindeydi. Bunun en tipik örneği Almanya’da Martin Luther’in başlatmış olduğu Protestanlık hareketidir.</p> <p>Roma kilisesinin bünyesinde misyonerlerin ve azizlerin önayak olduğu karşı reform hareketinin amacı Kiliseyi doğru yola çekerek onun gücünü arttırmaktı. Bu hareketin en önemli temsilcilerinden olan İspanyol <b>Loyolalı Aziz İngatius</b> 1538 yılında “İsa’nın Toplumu” denilen ve halk arasında Cizvitler olarak anılan bir tarikat kurdu. Bu harekete mensup din adamları daha çok eğitim kurumları yoluyla misyonerlik faaliyetleriyle uğraşıyorlardı.</p> <p>Reform hareketlerinin en önemli sonucu skolastik düşünce sisteminin yok olmaya başlaması ve laikliğin kurumsallaşması sürecine girmesi olmuştur. Ayrıca, Reform hareketleri ahilinde, bir grup Protestan şehir-devletleri prensleri bir araya gelerek Katolik Kutsal Roma Germen İmparatoruna karşı 1546 yılında savaş başlatmışlardır. Bu askeri ve politik mücadeleyi sona erdiren 1555 yılında imzalanan Augsburg Barış Antlaşması’na göre: </p> <p>1. Protestanlık kilisesi ve mezhebi kesin olarak tanınmıştır.</p> <p>2. Alman prensleri istedikleri mezhebi seçme ve kendi halklarına kabul ettirme konusunda serbest olmuşlardır.</p> <p>3. Prensler kendi ülkelerinde dinsel işler üzerinde mutlak hakim olarak kabul edilmişlerdir.</p> <p>4. Prenslerin mezhebini kabul etmeyen Almanların başka yerlere göçüne izin verilmiştir.</p> <p>5. Katolik olarak kalan memleketlerde yeni mezheplerle mücadele amacıyla Engizisyon mahkemeleri kurulmasına karar verilmiştir.</p> <p><b>Coğrafi Keşifler: </b>Önceleri bilimsel ve Hıristiyanlık dinini yaymak gibi dinsel gayelerle başlayan dünyaya yayılma hareketleri onbeşinci yüzyılın ikinci yarısında açık bir şekilde ekonomik amaçlara yönelmiştir. Yeniçağ Avrupa’sında ticaretin gelişmesi ekonomik pazarın esası olan değerli madenlere olan ihtiyacı arttırmıştır. Bu değerli madenlere ulaşabilmek için Avrupalılar Asya ve Afrika kıtalarına seferler düzenlemeye başlamışlardır. İlk keşif seyahatleri Atlantik Okyanusunda ve Afrika sahillerinde onbeşinci yüzyılın başlarında Fransız ve Cenevizli gemiciler tarafından başlatılmıştır. Bu seyahatler sonucunda “Kanarya” ve “Azar” adaları keşfedilmiştir. Portekizli gemici <b>Bartelemeo Diyaz’ın</b> Ümit Burnu’nu keşfetmesinden sonra <b>Vasko dö Gama</b> Ümit Burnunu dolaşarak Hint Okyanusuna ve oradan Hindistan topraklarına ulaşmıştır.</p> <p>Bu keşiflerin sonucunda, ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşmiş ve mallarını pazarlamak için yeni memleketler bulmuşlardır. Böylece daha sonraki yıllarda gerçekleşecek olan <b>Sanayi İnkılabı </b>için zemin oluşmaya başlamıştır. Coğrafi Keşifler Akdeniz kıyılarındaki limanların önemini 1869 yılında Süveyş Kanalının Fransızlar tarafından açılmasına kadar olan dönemde önemini kaybetmesine neden olmuştur. Böylece, kervan yolları ve limanlar boyunca faaliyet gösteren zanaatkar ve halk ekonomik bakımdan durumları kötüleşmeye ve Osmanlı Devletinin gerilemesine ve dolayısıyla Celali İsyanlarına zemin hazırlamıştır. Osmanlılar Hint ticaret yolunun hakimiyeti için Portekizlilerle, Akdeniz Bölgesinin hakimiyeti için mücadele etmişlerdir. Endonezya’da savunma ve koruma savaşları yapan Osmanlılar Hıristiyan Avrupa karşısında <b>Doğu Kalkanı </b>haline gelmişlerdir.</p> <p><b>Otuz Yıl Savaşları:</b> Augsburg Antlaşmasının uygulamada yürümediğini gören Protestanlar haklarını savunmak için aralarında birlik kurup 1618 yılında Bohemya’da ayaklandılar. Katolik Alman devletleri Kutsal Roma-Germen imparatoru II. Ferdinand’ın liderliğinde birleştiler. Protestanlar ise dışardan destek sağlayabilmek amacıyla İngiltere, Hollanda, Fransa nezdinde girişimlerde bulundular. Öte yandan, Katolik Almanlar İspanyanın desteğine güveniyorlardı. Fransa Katolik olmasına karşın Habsburg hanedanıyla mücadele içinde olduğundan dolayı İsveç, Alman ve Hollanda Protestanlarıyla anlaşarak Kutsal Roma-Germen imparatoruna karşı savaş açtılar. Bunun ana nedeni, Fransız Kralı XIV. Louis’in amacının İspanya topraklarına veraset yoluyla sahip olarak Kutsal Roma-Germen topraklarında ilerlemeye devam etmek istemesiydi. Böylece, Fransa Avrupa kıtasına hakim olacak ve Amerika kıtasındaki sömürgelerin yeni efendisi bir deniz gücü olacaktı. Bunun içinde doğal olarak ilk önce Fransa’yı çevrelemiş olan Katolik İspanya ve Kutsal Roma-Germen İmparatorluklarıyla mücadele etmek zorunda olacaktı. Protestanların Katolikleri mağlup etmesiyle birlikte 1648 yılında <b>Westphalia Barış Antlaşması</b> imzalanarak Otuz Yıl Savaşları son bulmuştur. Buna göre:</p> <p>1. Kutsal Roma-Germen İmparatoru Almanprenslerin dinsel-politik serbestliklerini tanıyacaktı</p> <p>2. Almanya’da Katolikliğin yanında Protestanlık ve Kalvinizm geçerli mezhepler olacaktı.</p> <p>3. Flemenk Cumhuriyeti bağımsız hale gelecekti.</p> <p>Böylece, Uluslararası hukuk bakımından Kutsal Roma Germen imparatorluğunun parçalanmış ve Alman prenslerinin bağımsız hale gelmişlerdir. Böylece Avrupa kıtasında güç dengesi tamamen değişmiş oldu. İspanya Avrupa’daki üstünlüğünü kaybederken, Fransa en güçlü devlet haline gelmiş ve İsveç Baltık Denizi Bölgesinde hakimiyetini kurmuştur. Bununla beraber, daha önceki uluslararası toplantılar dinsel nitelikteyken, Westphalia devlet, savaş ve iktidar sorunlarının tartışıldığı laik bir konferans olmuş ve toplantılar sırasında Papalık temsilcisi dinlenilmediği gibi antlaşma metni Papaya imzalattırılmamıştır. Dolayısıyla, kilisenin politik gücü iyice sınırlandırılmış ve Avrupa kıtasında kendi kanunlarına göre davranan, kendi milli politik ve ekonomik menfaatlerini gözeten, ittifaklar kuran ve bozan modern bağımsız devletler oluşmuştur. Bugünkü anlamda devletlerin oluşturduğu uluslar arası sistem Wstphalia Antlaşmasının sonucudur.</p> <p><b>İspanya Vesayet Savaşları:</b> Büyük miras bırakacak olan İspanya Kralı II. Charles vasiyetinde İspanya topraklarının bütün olarak Fransa Kralı XIV. Louis’in torununa kalacağı ama iki tahtın hiçbir zaman birleştirilemeyeceği ve Louis’in kabul etmemesi durumunda aynı koşullar altında Avusturya Habsburg Kralının oğluna sunulacağı belirtilmişti. II. Charles 1700 yılında ölünce, Fransa’nın etkisinin genişleyebileceğini düşünen XIV. Louis bu mirası kabul etti. Fakat, Kutsal Roma-Germen İmparatorluk İngiltere, Hollanda, Portekiz, Savua ve Brandenburg dükalıkları buna itiraz ederek Fransa’ya karşı bir ittifak meydana getirmişlerdir. Bu ittifakla Fransa arasındaki savaşlar Fransa’nın yenilgisiyle son buldu ve 1713 yılında <b>Utrecht Barış Antlaşmasıyla </b>Avrupa kıtasındaki yeni güç dengesi oluşturuldu. Buna göre, Cebelitarık ve Minorka adasını, Amerika kıtasındaki Newfondland ve Nova Scotia kolonilerini alan İngiltere Akdeniz ve Atlantik Okyanusunda bir deniz gücü haline gelmiş, İskoçya ile politik birliğini sağlamlaştırmış ve gelecekte ekonomik zenginliğinin temel kaynaklarından birisini meydana getirecek olan İspanya Amerika’sına köle taşıma ayrıcalığını elde etmiştir. Milano, Napoli, Sicilya ve Belçika Avusturya Habsburglarına bırakılmıştır.</p> <p>Savua ve Brandenburg yöneticileri galip olan tarafa katıldıkları için kral olarak kabul edilmişler ve Avrupa kıtasının politik ufkunda yükselmeye başlamışlardır. Bu antlaşmadan sonra Savua dükalığı Sardunya (Piyemento) adıyla, Brandenburg ise Prusya adıyla anılmaya başlanmıştır. Bu anlaşmanın sonucunda, üçyüze yakın otonom prensliklerden oluşmaya devam eden Almanya hala bir karmaşa içinde, İtalya parçalanmış vaziyette ve İspanya Fransa’nın etkisi altında kalmışlardır. Bu antlaşmanın konusunun İspanya dünyasının paylaşımı olduğu için politik ve ekonomik nedenlere bağlı olan, dinsel niteliği olmayan bir savaşa son vermiş ilk antlaşma olma özelliğini taşımaktadır. </p> <p><b>Yedi Yıl Savaşları: (1756-1763)</b> İngiltere ve Fransa arasında sömürgecilik ve deniz üstünlüğü için çıkmış olan politik mücadeleler sonucunda Avrupa kıtasında yeni saflaşmalar meydana çıkmıştır. 1756 yılında İngiltere ve Prusya arasında ittifak kurulmasına karşı Fransa ve Avusturya-Habsburglar arasında evlilik yoluyla hanedan bağları kurulmuştur. Böylece Almanya toprakları üzerinde Avusturya ve Prusya arasındaki rekabet belirginleşmeye başlamıştır. Bu savaş sonunda imzalanan <b>Paris Barış</b> <b>Antlaşmasıyla</b>, Fransa, Afrika ve Amerika kıtasında ve Hindistan’da bulunan denizaşırı sömürgelerinin hepsini İngiltere’ye bırakmıştır. Böylece hem ekonomik bakımdan hem de politik bakımdan Fransa güç kaybederken, İngiltere denizlerdeki ve sömürgecilik yarışındaki üstünlüğünü sağlamlaştırılmıştır. Öte yandan, Prusya Avusturya karşısına daha etkin bir biçimde Almanya toprakları üzerinde politik bir güç olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.</p> <p><b>İngiltere’de Demokrasi Hareketleri:</b>Avrupa’da mutlakıyetçi kraliyet rejiminden parlementerizme geçiş, İngiltere’de başlamıştır. Kıran kırana geçen siyasi mücadelenin sonucunda İngiliz soylular, Kral Yurtsuz John’a 1215 yılında <b>Magna Charta</b> adı verilen bir fermanı kabul ettirerek, parlemento yönetimini kurdular. Buna göre:</p> <p>1. Kral halkın onayını almadan vergi toplayamayacaktı.</p> <p>2. Kanuni dayanağı olmadan kimse tutuklanamayacak, hapis ve sürgün edilemeyecekti.</p> <p>3. Ülkeye giriş ve çıkış serbest olacak, tam ticaret serbestisi tanınacaktı.</p> <p>Parlementer sistem bazen işletilerek bazen askıya alınarak, on yedinci yüzyıla gelinmiş olundu. Bu yüzyıl mutlakiyetçilerle özgürlükçü hareketlerin mücadelesine sahne olmuştur.</p> <p>Kral I. Charles’ın parlementoya danışmadan İspanya ve Fransa’ya savaş ilan etmesi ve bu savaşların maliyetini karşılayabilmek için vergileri arttırması üzerine, İngiliz Parlementosu 1628 yılında <b>Haklar Bildirisi</b> (Petition of Rights) adı verilen belgeyi yayınladı. Bu bildiride, kralın yetkileri sınırlanarak hukuksal süreçten geçmeden kralın kimseyi suçlayamayacağı, cezalandıramayacağı ve orduyu halka karşı kullanamayacağı belirtiliyordu. Kral buna tepki göstererek parlementoyu dağıttı. Ancak, vergi izni alabilmek için 1640 yılında parlementoyu tekrar toplanmaya çağırmak zorunda kaldı.</p> <p>Aradan geçen kırk yıllık süreç sonunda, 1689 yılında İngiliz Parlementosu’nun <b>Haklar Kanunu</b> (Bill of Rights) yayınlamasıyla, egemenlik parlementonun denetimine geçmiştir. Bu bildiriye göre;</p> <p>1. Parlemento seçimleri serbestçe yapılabilecektir.</p> <p>2. Parlemento üyeleri tam bir ifade özgürlüğüne sahip olacaktır.</p> <p>3. Parlementonun kabul ettiği kanunlar kral dahil herkesi bağlayacaktır.</p> <p>4. Parlementonun izni alınmadan asker ve vergi toplanamayacaktır.</p> <p>Bu kanun ile parlementer demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeler Avrupa’da ve tüm dünyada ilk önce İngiltere’de uygulanmıştır.</p> <p><b>ABD (Amerika Birleşik Devletleri’nin) Kurulması: </b>İngiltere Amerika kıtasındaki topraklarını genişlettikten sonra başta kendi ülkesinden olmak üzere çeşitli ülkelerden göçmenler getirerek koloniler kurdu. Onsekizinci yüzyılın ortalarında sayıları onüçe ulaşan bu kolonilerin başında İngiliz Kralının tayin ettiği bir vali bulunuyordu. 1756 – 1763 yılları arasında İngiltere’nin Fransa-Avusturya-Rusya ittifakına karşı sömürgeler ve dünya egemenliği için savaşmıştı. Tarihe <b>Yedi Yıl Savaşları </b>olarak geçen bu savaşlar sonunda, imzalanan <b>Paris Barış Antlaşması</b> ile İngiltere uluslararası arenada egemen güç haline gelmiştir. Fakat aynı zamanda İngiliz devlet maliyesi bozulmuştur. Bu durumu düzeltmek için İngiltere’nin yeni vergiler koyması Amerika kıtasındaki kolonilerinin tepkisiyle karşılaştı. </p> <p>1774 yılında toplanan <b>I. Philedelphia Kongresi’nde </b>koloni halkları İngiltere’ye karşı savaş ilan etmişlerdir. Yedi Yıl Savaşlarından yenik çıkan Fransa’nın cömertçe mali ve askeri yardımlarıyla da, bağımsızlık mücadelesi başlamıştır. Daha sonra 1776 yılında <b>II. Phidelphia Kongresi’nde</b> bu koloniler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu kongre sırasında <b>Thomas Jefferson</b> tarafından kaleme alınan <b>Amerikan Bağımsızlık Bildirisi</b> ve <b>İnsanlar Hakları Bildirisi</b> kabul edilerek onaylanmıştır. Birinci bildiride İngiltere’nin Kuzey Amerika’da uyguladığı sömürge politikası kınanmış ve Amerikalıların bağımsız bir devlet kurma hakları savunulmuştur.</p> <p>George Washington komutasındaki koloni güçleri tarafından yenilgiye uğratılan İngiltere geri çekilmiş ve 1783 yılında imzalanan <b>Versailles Barış Antlaşmasıyla</b> onüç koloninin bağımsızlığını kabul etmiştir. Bağımsızlıklarını ilan eden koloniler dahili işlerinde serbest olmak şartıyla 1787 yılında ABD’yi (Amerika Birleşik Devletleri) kurmuşlardır.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-8935135243661110432010-01-06T11:38:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.004-08:00POWERPOINT 2000 Bilgisayar Ödevi<p><a name="_Toc464915718">POWERPOINT 2000</a></p> <p>Önsöz</p> <p>Peki arkadaşlar, kaç kişi hayatını “sunu” (Presentation, prezentasyon) hazırlayarak kazanıyorsa elini kaldırsın! Hiç kimse! Peki kaç kişi hayatında en az bir kere sunu hazırladı ve sundu? Bir, iki elin kalktığını görüyorum. Peki, Ofis 2000 paketinin içinde PowerPoint diye bir programın olduğunu biiliyor? Ooo. Bütün eller havada. Peki son soru: Kaç kişi PowerPoint ile ne yapıldığını biliyor? Hayaktında en az bir kere sunu hazırlamış olanlar ve diğer bir kaç kişi elini kaldırıyor.</p> <p>Anlaşıldı. Durum bütün dünyada aynı. İş veya eğitim dünyasında, gerektiği yeri alamamış program varsa, sunu programlarıdır. Hayatınızı hiç tahmin etmediğiniz biçimde kolaylaştıracak program varsa, o da sunu programıdır. PowerPoint’in de kaderi, diğer sunu programlarından farklı değil: ya hiç kullanılmaz, ya da aramızda bazı kişiler hayatını sunu programı ile çalışarak kazanır. İtiraf edelim ki, hayatını sunu programı hazırlayarak kazanmak, dünyanın en cazip işi olmasa gerek. Sunu hazırlamanın kendisi cazip iş olmasa gerek. Bir kere, sunu, yani bir grup dinleyicinin önüne çıkıp, arkada bir beyaz perdenin üzerine görüntüler yansıtarak, bir fikri, bir projeyi savunmak çoğumuz için cazip olmasa gerek. Ayrıca bilgisayarda bir sunu programıyla hazırladığınız görüntü unsurlarını kullanabilmek için, bilgisayarı konuşmanın yapılacağı odaya götürmek ve bilgisayarın VGA görüntüsünü (çoğu zaman bilgisayardan pahalı bir araçla) beyaz perdeye düşürmek, yatırım ve ayrı bir uzmanlık ister. </p> <p>Yakın zamana kadar bunlyar zor işlerdi. Bu kadar zahmete katlanmak yerine, konuşmanızın notlarını ve diğer görsel unsurlarını kağıda basıp, konuşma sırasında dağıtmak daha kolay olabilirdi. Fakat devir hızla değişti; bilgisayarlar avucumuzun içine sığar hale gelirken, bilgisayarın ekranındaki görüntüyü duvara yansıtan araçlar inanılmaz ölçüde ucuzladı. Yani şimdi görkemli bir sunu yaparak, fikrinizi, projesinizi veya öğretmek istediğiniz konuyu, bir sunu programının olağanüstü etkileyici tekniğinden yararlanarak sunmamak, bilgisayardan yararlanmamak olur. Bilgisayardan yararlanabilecek iken yararlanmamak ise, bana sorarsanız, modern bir kişinin işleyebileceği en ağır suçlardan biridir.</p> <p>Diyelim ki hayatınızda bir fikri veya projeyi tanıtmak veya bir şeyi öğretmek amacıyla bir topluluğun karşısına çıkmanız gerekmiyor ve gerekmeyecek. Peki, Internet’le Web’le ilginiz var mı? Bir fikri, bir projeyi, bir konuyu Internet’te anlatmak, savunmak, öğretmek zorunda mısınız? Öyleyse neden PowerPoint kullanmıyorsunuz? En değme Web tasarımcısının grafikleriyle, arkaplan renkleri ile, her türlü mültimedya unsuru ile haftalarca süren bir çaba sonucu ortaya çıkartabileceği ve Java’dan Javascript’te, Flash’dan anime GIF’e kadar başvurmadık teknoloji bırakmamacasına (ve tabii binlerce Dolar’ınızı alarak hazırlayacağı bir siteyi, yarım saatte PowerPoint ile hazırlayabileceğinizi söylersem ne yaparsınız? Üstelik ortaya çıkacak Web sayfaları, grafik dosyaları, HTML ve XML kodları, ne tür Browser programları kullanırsa kullansın, bütün ziyaretçileriniz tarafından aynen sizin arzu ettiğiniz görsel etkileri oluşturacak şekilde görülebilir.</p> <p>Microsoft’un yeni Ofis 2000 paketi elinizin altında ise, büyük bir ihtimalle bilgisayarınızda PowerPoint kurulu demektir. Ve siz, dünyanın en kolay sunu veya Web’de eğitim ve öğretim aracına bir tıklama uzaktasınız.</p> <p>Tıklayın, başlayalım. </p> <p><a name="_Toc464915719"></a><a name="_Toc463954847">Bölüm 1: Bir Sunu</a> Hazırlayalım</p> <p>Öğretmenler, ders anlatırken veya sınıfta bir konuyu öğrencilerinin tartışmasını sağlarken, neden kara tahta önünde dururlar ve ellerinde bir tebeşirle, tahtaya bir şeyler yazarlar? Öğretmenler bilirler ki, kulaktan giren söz, aynı anda görsel mesajla bütünlendiği zaman daha çok akılda kalıyor. Eğitimciler bu gerçeği herhalde yazının icadından önce keşfetmiş olmalılar; hatta belki de yazı bu yüzden icad edilmiştir! </p> <p>Öğretmenler ağızlarından bir yeri terim, tanımlama, isim çıktığı zaman dönüp bunu tahtaya yazdıklarında hepimiz biraz daha dikkat kesiliriz; söylenenler daha bir anlamlı ve kalıcı gelir. Bu gerçekten hareket eden konuşmacılar, ister bir bilimsel konferansta yeni bir kalp ameliyatı tekniği anlatsınlar, ister bir ülkenin ekonomik geleceği ile ilgili tahminlerini aktarsınlar, söyledikleri sözlerin hap haline getirilmiş mesajlarını, önemli kavramlarını, yazı ile, grafikle, simgeyle arkalarındaki bir perde üzerinde görüntülerlerse, mesajlarının daha iyi kavrandığını bilirler. Bugün, bir firmaya yeni reklam kampanyasının taslaklarını sunan reklam şirketinin müşteri temsilcisinden, kendi müdürler kuruluna fabrikada yapılmasını gerekli gördüğü üretim tekniği değişikliğini savunan genç mühendise; yeni yazılımın müşterinin firmasında verimliliği nasıl arttıracağını anlatan bilişik teknolojisi şirketi sahibinden, hissedarlara firmanın son bir yıllık gelişimiyle ilgili hesap veren yönetim kurulu başkanına kadar, “konuşma yapma” durumunda bulunan herkesin, bir zamanlar basit “tepegöz” projeksiyon makinalarıyla yapılan sunuşlardan çok daha etkilisini bilgisayarla ve PowerPoint ile yapmaları mümkündür.</p> <p>Günümüzde sunuş, sadece bir kürsüde, bir toplantı odasında ve konferans salonunda yapılmıyor. Bugün, “konuşmalarımızı,” mesajlarımızı Internet yoluyla milyonlarca kişiye yayıyoruz. Ne var ki Web sayfası tasarımı için halâ beyin cerrahı veya roket mühendisi düzeyinde teknik bilgi gerektiği şeklinde korkular yaygın. Hele işi Web tasarımı olmayanlar arasında.</p> <p>Web tasarımında, bir Web sayfasını okuyan, izleyen ziyaretçinin bir sonraki sayfaya geçmesini sağlayan teknikler vardır. Bu teknikleri anlatan metinlerde genellikle şöyle övgüler görürsünüz: “Bu yöntemle Web sayfalarınız bir sunu programının slaytları gibi, birbiri ardından görüntülenir ve sayfa aralarında ancak bir sunu programının masaüstünde yapabildiği geçiş etkilerini sağlayabilirsiniz.” Şimdi, PowerPoint bize bu imkanı sunuyor: siz sunuyu hazırlayın; sunudan Web sitesi yapmak, PowerPoint’e ait, adeta beş saniyelik bir iş!</p> <p>Ama önce bir sunu hazırlayın!</p> <h3><a name="_Toc464915720">Sihirbazın yardımıyla</a></h3> <p>PowerPoint 2000’i çalıştırmanın çeşitlı yolları vardır. En kolay ve kestirme yol, masaüstünde bir PowerPoint kısayol simgesi varsa, onu tıklamaktır.</p> <p><pp2000001.tif></p> <p>PowerPoint’i başlatmak için Başlat menüsünden Programlar ve daha sonra Microsoft PowerPoint maddesini seçebileceğiniz gibi, yine Başlat menüsünden Yeni Ofis Belgesi maddesini ve açılacak Sihirbaz’da Sunular sekmesini ve arzu ettiğiniz bir şablonu da seçebilirsiniz. Microsoft PowerPoint, Akıllı İçerik Sihirbazı, Tasarım Şablonu veya Boş Sunu seçenekleri bulunan başlangıç diyalog kutusunu görüntüleyecektir.</p> <p><pp2000002.tif></p> <p>Burada mevcut üç seçenekten en kolayı, sunu şablonunu Sihirbaz’a hazırlatmaktır. Daha sonra, PowerPoint’te ustalaştıkça, mevcut şablonlardan birinden veya boş bir sayfadan hareket etmeyi tercih edeceğiz. Şimdi Akıllı İçerik Şablonu’nu seçerek, Tamam’ı tıklayın.</p> <p>Diyelim ki, siz bir reklam şirketinde, hatırı sayılır bir tele-iletişim firmasının müşteri temsilcisi olarak çalışıyorsunuz ve firmanın Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü ile yardımcılarına yeni bir reklam stratejisi sunmak istiyorsunuz. Yeni stratejiyi sözle ifade etmeniz zor; ve mümkün olduğu ölçüde mültimedya imkanlarından yararlanmak, grafiklerle ve mesajlarınızını akılda kalacak şekilde başlıklarla sunmak daha uygun. Ofiste birisi PowerPoint ile bir sunu yapmanızı önerdi. Ne var ki siz hiç PowerPoint kullanmadınız; bırakın PowerPoint’i, elektronik ortamda sunu hazırlamadınız. Güzel.. Akıllı İçerik Sihirbazı tam size göre.</p> <p>Açılış diyalog kutusunda PowerPoint’i başlattığınızda, muhtemelen Ofis Yardımcısı, yardım isteyip istemediğinizi soracaktır. Ofis Yardımcısını daha sonra tanıyacağız; şimdi, yardım istemediğinizi belirtin ve Akıllı İçerik Sihirbazı çalışmaya başlasın. Sihirbaz size önce bir kaç soru soracak ve sonra buna uygun şablonlardan bir kaçını sunacaktır. Akıllı Sihirbazın kendi reklamını yaptığı ilk kutuda İleri düğmesini tıklayın ve yapacağınız sununun türünü seçeceğiniz diyalog kutusuna geçin. Bu arada Akıllı Sihirbaz’ın soldaki haritasında sunu oluşturmanın hangi aşamasında olduğunuzu görebilirsiniz.</p> <p>Akıllı İçerik Sihirbazı size beş tür sunu imkanı sağlıyor: Genel, Şirket veya Proje tanıtımı, Satış-Pazarlama sunusu ve eğitim. Bu türler arasındaki farkları ele alacağız; ama ilk fırstta herbiri ile adım adım ilerleyerek ortaya ne tür sunu şablonları çıktığını öğrenebilirsiniz. Şimdilik yapacağımız sununun türü bir fikrin tanıtımı olduğuna göre Carnegie Eğitmeni düğmesini tıklayabilirsiniz; sağda görüntülenecek kategorilerden birincisi “Fikir Satma” maddesini seçebilirsiniz. Tekrar İleri düğmesini tıklayın. </p> <p>//////////////////KUTU//////////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915721">Kim bu Carnegie?</a></p> <p>Dale Carnegie, 1888 -1955 yılları arasında yaşamış ve tüm dünyaya etkili konuşma, etkili bir kişilik geliştirmeyi öğretmiş kişidir. Dale Carnegie, başkalarına nasıl başarılı olabileceklerini öğreterek şöhrete ulaştı. 1936’da yazdığı Nasıl Dost Kazanılır ve Başkalarını Nasıl Etkilersiniz başlıklı kitabını tam 10 milyon adet satılan ve dünyada hemen hemen çevrilmediği dil kalmayan Dale Carnegie’nin sırrı, tavsiyelerini basit ve herkesin anlayacağı dille yazması ve sürekili örnek vererek konuşmasıydı. İki kuralı, “Başaracağınıza inanırsanız, başarırsınız,” ve “Başkalarını sevmeyi, saymayı ve onların varlığından zevk almayı kendinize öğretin!” adeta Carnegie Sloganı haline geldi. 1948’de yazdığı “Üzüntüyü Bırak, Yaşamaya Bak” daha çok satıldı ve Carnegie tüm dünyada başarıyı öğreten kişi olarak tanındı. Bir öğretemen okulunun mezunu ve seyyar satıcı olan Carnegie, daha sonra kendi adını taşıyan bir enstitü kurdu. Bu enstitüsünün geliştirdiği eğitim seminerleri ve bu semirlerde kullanılan görsel unsurlar, Microsoft tarafından telif hakları kiralanarak, PowerPoint’in eğitim amaçlı slaytlarında şablon olarak kullanılıyor.</p> <p>///////////////////////////KUTU BİTTİ///////////////////////////</p> <p><pp2000003.tif></p> <p>Şimdi Sunu stilini belirleme aşamasındayız. Seçenekleriniz arasında bu sunuyu bilgisayar ekranında (gerçekten ekranda, veya özel projeksiyon aracıyla perdeye düşürerek) sunma; Web sitesi olarak hazırlama; yazıcıda renkli veya siyah/beyaz asetata yazdırma (ki bunu daha sonra “tepegöz” denen özel projeksiyon makinasıyla beyaz perdeye yansıtabilirsiniz) veya 35 milimetrelik pozitif renkli filme (slayt, dia, dia-pozitif gibi adlarla da anılır) kaydetmek üzere özel fotoğraf makinasına gönderme vardır. Biz, ekranda sunuş yapacağımızı varsayalım ve Ekran Sunusu maddesini işaretleyerek İleri’yi tıklayalım.</p> <p><pp2000004.tif></p> <p>Sunu Seçenekleri aşamasındayız; ve burada bütün slaytlarımızda ana ve alt başlık olarak kullanılacak metnimizi yazacağız. Reklam şirketi olarak büyük tele-iletişim firmasına yeni bir strateji sunduğumuza göre, Sunu Başlığı olarak “Reklamlarımızda Yeni Strateji,” altbaşlık olarak da ana fikrimizi yazabiliriz.</p> <p><pp2000005.tif></p> <p>Bu noktada, sütün slaytlarımızda bu slaytın hazırlandığı tarihi ve slaytın sıra numarasını da isteyip istemediğimizi belirtebiliriz. Tarih, sık sık tekrar edilen ve içeriği güncelleştirillen sunularda önem taşıyabilir. Sıra numarası ise özellikle asetata veya filme kaydedilecek slaytların sırasını karıştırmamakta veya ekran ve Web sunularında içerik yazıcıda kağıda yazdırıldığında sayfa sıralarının karıştırılmaması açısından önem taşıyabilir. İleri’yi tıkladığımızda Akıllı İçerik Sihirbazı bize şablonu hazırlamaya hazır olduğunu bildirecektir; Son’ı taklayarak, PowerPoint’in sunuyu hazırlamasını izleyin.</p> <p><pp2000005.tif></p> <p>PowerPoint, Dale Carnegie Enstitüsü’nün “fikir satma” stratejisine dayanan, beş bölümlük ve her bir bölümü çok sayıda sayfa içeren bir taslak hazırlayacaktır. Şimdi, PowerPoint’in bölümlerini ve bize sağladığı araçları tanıyabiliriz.</p> <h3><a name="_Toc464915722">PowerPoint’in Penceresi</a></h3> <p><pp2000006.tif></p> <p>Ekranınızın büyük bölümünü Sunu’nun slaytı kaplıyor. Solda, baştan sona bütün sununun anahattını görebilirsiniz. PowerPoint 2000, işlevinin gerektirdiği farklar dışında, Ofis 2000 paketinin diğer üyeleri ile aynı araçlara ve çubuklara sahiptir. Sununun adını da içeren Program başlığının yer aldığı üst çerçeve kenarınn altında, menü çubuğunu görüyorsunuz. Diğer Ofis 2000 üyelerinden farklı olarak burada Slayt Gösterisi maddesi dikkatinizi çekmiş olmalı. Bir slayttan diğerine geçişin biçiminden tutun, bir mikrofonla slaytları sunacağınız konuşmayı sabit diske kaydetmeye kadar, sununun provasından slaytların gösterilin gizlenmesine kadar, işin gösteri kısmını bu menüdeki maddelerle ayarlayacağız. Bu arada, diğer Ofis 2000 üyeleri gibi, PowerPoint’in de menü maddelerinin “akıllı” olduğuna işaret edelim. Herhangi bir menüyü tıkladığınızda açılacak liste en sık kullanılan maddeleri içererektir; Mouse oynatmadan bir kaç saniye tutarsanız, menü uzayacak ve listeye daha az kullanılan maddeler de girecektir. Az kullanılanlar arasındaki bir maddeyi seçerseniz, PowerPoint bir dahaki sefere bu komutu da sık kullanılanlar listesine alarak, iç açılışta gösterir. Menülerin “eski usul” yani ilk tıkladığınızda bütün maddeleri içermesini istiyorsanız, bunu Araçlar menüsünden Özelleştir maddesini ve açılacak kutuda Seçenekler sekmesini seçerek yapabilirsiniz. Burada, “Menüler önce son kullanılan komutları gösterir” satırının önündeki işareti kaldırın. </p> <p>PowerPoint’in bu görünümüne Normal Görünüm denir. Pencerenin sol alt kenarında diğer görünümleri seçebileceğiniz düğmeler vardır. Bu düğmelerden birincisi başka bir görünümden hem slayt, hem sununun akış planı olan anahat listesi, hem de slaytlara ekleyebileceğiniz notların yer aldığı Not Panosunun görüntülendiği Normal Görünüm’e geçmenizi sağlar. İkinci düğme olan Anahat Görünümü ise Anahat bölümünü büyütecek, buna karşılık slayt bölümünü küçültecektir. Bu görünümde Anahat üzerinde daha rahat çalışabilirsiniz. Üçüncü düğme olan Slayt Görünümü ise, anahatta yer alan ana bölümleri simge haline getirirken, slayt bölümünü neredeyse program penceresinin tümünü kaplayacak şekilde genişletir. Dördüncü slayt sıralayıcısı düğmesi ise sunuda yer alan bütün slaytları küçük simgeler haline getirir; Mouse işaretçisiyle bunları tek tek istediğiniz sıraya sürükleyebilirsiniz. Sonuncu düğme ise slayt gösterisi yapmanızı sağlar. Bu düğmeyi, işimiz ilerledikçe sık sık kullanacağız ve sununun, nasıl görüntüğüne bakacağız. Bu görünümde iken bir slayttan sonrakine geçmek için Mouse’un sol düğmesini tıklatın veya klavyede aralık çubuğuna basın. Klavyede Page Up/Page Down veya aşağı ok/yukarı ok tuşlarına basarak, bir sonraki veya bir önceki slayta gidebilirsiniz. Slayt gösterisi sırasında Mouse’un sağ düğmesini tıklarsanız, diğer bazı işlevlerin arasında ileri veya geri gitmenizi sağlayacak maddelerin de bulunduğu menü açılacaktır. Klavyede Esc tuşuna basarak, slayt gösterisini istediğiniz anda durdurabilirsiniz.</p> <p>Seçtiğiniz görünüme bağlı olarak menü ve araç çubuklarında içerik değişimi olacaktır; çünkü her görünümde yapabileceğiniz işler farklı olacaktır.</p> <p>Ve son olarak pencerenin alt kenarına yakın çizim araçları çubuğuna dikkat edin. Burada, herhangi bir grafik programında veya söz gelimi Ofis 2000 üyelerinden Word’de aşina olduğunuz şekil ve metin oluşturmak ve biçimlemekte kullanabileceğiniz bir dizi araç yer alıyor. Şu anda slayt penceresinde gördüğünüz herşey ve daha çoğu buradaki araçlar yardımıyla oluşturulabilir, biçimlendirilebilir.</p> <p>PowerPoint’in bu çehresi, mermere kazınmış değildir; istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Söz gelimi grafik programlarınızdan alışkınlık sonucu, Çizim Araçlarını, program penceresinin sol kenarında görmek istiyorsanız, bütün yapacağınız Mouse işaretçisini bu çubuğun sol kenarındaki iki çizginin üzerine getirmek, ilmeç dörtlü ok görünümünü aldığında Mouse’un sağ düğmesini tutarak araç çubuğunu istediğiniz yere bırakmaktan ibarettir. İsterseniz, bütün araç çubuklarını ve menü çubuğunu ekranda yüzer hale de getirebilirsiniz.</p> <p>PowerPoint, görüntülenen menü, araç ve çizim çubukları dışında 10 çubuğa daha sahiptir; herhangi bir çubuğun boş bir yerini sağ tıklayarak, bu çubukların adlarını gösteren listeyi açabilir ve istediğiniz çubuğu görünür (veya görünmez) hale getirebilirsiniz.</p> <p>Kimi zaman bir araç çubuğunun bütün komut düğmeleri çubuğun bulunduğu alana sığmayabilir. Bu durumda, çubuğun sağ kenarında küçük bir aşağı ok simgesi belirir. Bu oku tıkladığınızda eksik düğmeleri ve hemen altında o çubukta yer alabilecek tüm düğmeleri listeyecek Tüm Düğmeler komutunu göreceksiniz. Bu yolla, çubukları özelleştirebilir, kullanmadığınız komut simgelerini kaldırabilir; yenilerini ekleyebilirsiniz.</p> <p>Bir düğmenin işlevini bilmiyorsanız, Mouse işaretçisini düğmenin üzerinde bir kaç saniye tutun; PowerPoint, küçük sarı ipucu kutusunu açacak ve düğmenin ne işe yaradığını bildirecektir.</p> <h3><a name="_Toc464915723">Sunuyu Tamamlayalım</a></h3> <p>Yukarıdaki örnek sunuyu birlikte yaptıysak, PowerPoint penceresinde Anahat bölümüne bakın: baş tarafında 1’den 5’e kadar numaralanmış bölümler göreceksiniz. Bunlar, bu sunuşu yaparken yapacağınız konuşmanın beş ana bölümüdür. Elbette bu listeye uymak zorunda değilsiniz (ama Dale Carnegie Enstitüsü, bir fikri satmak için bu sırayı izlemenizde israr edecektir!); bölümleri, atabilir, yeni bölüm ekleyebilirsiniz.</p> <p>Bir sunu, hem anahat bölümünden, hem slayt bölümünden oluşturulabilir, veya değiştirilebilir. Zamanla, sunu hazırlamada ustalık kazandıkça, sunu hazırlamaya veya Akıllı İçerik Sihirbazına hazırlatarak temel unsurlarını çıkarttığınız sunuları kendi ihtiyacınıza uygun hale getirmeye anahat bölümünde çalışarak başlamak daha çok kolayınıza gelebilir. Anahat, slaytlardan farklı olarak, yapacağımız sununun akışını, dinleyenlere (veya hazırlayacağımız sunuyu Web sayfaları olarak Internet’te izleyecek olanlara) sunacağımız mesajları bir akış planı halinde gösterir. Böylece söyleyeceğimiz sözlerle, görsel olarak sunacağımız mesajların uyumunu sağlamış oluruz. Sunu hazırlamanın yordamıyla ilgili ayrıntıları sonra ele alacağız. Burada sadece elimizi PowerPoint’e alıştırdığımıza göre, şimdi her iki bölümü de kullanarak, yeni slaytlar ekleyelim, olanlarda değişiklik yapalım.</p> <h4><a name="_Toc464915724">Yeni metin ekleme</a></h4> <p>Akıllı İçerik Sihirbazı yoluyla, PowerPoint’in hazır şablonlarından birini kullanarak hazırladığınız sunularda ortaya çıkacak anahatta bir bölümün başlığını seçererek (Mouse ile üzerine tıklayarak) klavyede Delete (Sil) tuşuna basarsanız, o bölüm, alt bölümleri ve tabiî slaytları ve slaytlara iliştirilmiş notları ile silinir. Ofis Yardımcısı bu gibi silme işlemlerinde komutu icra etmeden önce sizden onay ister.</p> <p>İmleci bölüm başlıklarından birinin önüne getirir ve klavyede Enter tuşuna basarsanız, bu kez mevcut başlığın bir üst sıra numarasına geçtiğini ve size yeni bir bölüm açıldığını görürsünüz. Buraya istediğiniz başlığı yazarak, yeni bir bölüm başlatabilirsiniz. Bu anda sağdaki slayt bölümünde boş bir slayt açılacaktır.</p> <p>PowerPoint’in Akıllı İçerik Sihirbazı yoluyla hazırlayacağı sunular, genel konuşma-konferans kurallarına uygun, yani bir giriş-açış bölümü, bir geliştirme ve ayrıntı bölümü ve bir sonuç bölümü olan plana göre hazırlanır. Ne var ki ne kadar bilimsel kurallara dayanırsa dayansın bu sunular, başlıkları, alt başlıkları ve ögeleri bakımından içi doldurulması gereken boş kalıplardır. Örneğin yukarıdaki örnekte “Açış Konuşması: Somut Örnekler Verin” yazılı yere, bizim kendi sunuşumda uygun olan başalığı yazmamız gerekir. Örneğin, buraya “Neden Yeni Stratejiye İhtiyacımız var?” yazabiliriz.</p> <p>Bunu yapmak için mevcut örnek başlığı, Mouse işaretçisini üzerinde sürükleyerek tarayın ve asıl başlığı yazmaya başlayın. (Mouse işaretçisinin bir metnin üzerine geldiği zaman büyük ve ince bir I harfine döndüğünü görüyorsunuz.)</p> <p><pp2000007.tif></p> <p>Burada, yazdığımız yeni başlığın aynı anda sağda slayt üzerinde görüntülendiğine dikkat edin. Anahat bölümünde yazdığımız her harf, slayt üzerine o metin unsuruna verilmiş biçimi alarak, belirecektir.</p> <p>Bu kez, anahat üzerinde değil de, slayt üzerinde değişiklik yapalım. Örnek altbaşlıklardan birini tıklayın ve başlayın yeni asıl alt başlığı yazmaya.</p> <p><pp2000008.tif></p> <p>Burada slayt üzerinde yazdığımız metnin solda, anahat bölümünde ait olduğu yerde de aynı anda belirdiğine dikkat edin. Bu bize şunu gösteriyor: Anahat bölümündeki metinler, sağda slaytların üzerinde görüntülenen metinlerdir. İkisinden birinde yaptığımız değişiklik, diğerine de yansır. Bu arada, başlığı veya alt başlıklardan birini tıkladığınız anda, bütün metnin çevresimde bir çerçeve oluştuğunu görüyorsunuz. Bu metin kutusu denen bir ögedir; ve yazacağımız metinler için yer tutmaktadır. Slaytlarımıza, başlık,metin, grafik, kuruluş şeması ve küçük resimler gibi ne gibi çizim ve içerik ögeleri koyabiliriz. Bunların içinde yer aldığı kutuya Yer Tutucu denir. </p> <p>Yeni metinleri yazarken, bazı kelimelerin altında kırmızı dalgalı bir çizginin belirdiği oluyor mu? Bu, o kelimenin Ofis 2000 paketiyle birlikte bilgisayarınıza kurulmuş olan Türkçe sözlükte ve yazım klavuzunda bulunmadığını gösterir: ya kelime gerçekten sözlükte yoktur (özel isimler gibi) ya da siz kelimeyi yanlış yazmışsınız demektir.</p> <p>//////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915725">İyi bir sunuda...</a></p> <p>Her slayt kendi içinde bir bütün olmalıdır. Bununla birlikte her slayt, sununun tümüne katkıda bulunmalı, yani zincirin bir halkası olmalıdır. Slayt, ekranda olduğu veya perdeye düşürüldüğü sırada söyleyeceğiniz sözlerin akılda kalmasını sağlamak içindir. Slaytta geçen fakat konuşmada geçmeyen fikir olmamalıdır.</p> <p>/////////////////////////KUTU BİTTİ///////////////////////</p> <p>Slaytlarınızda bir değişiklik yaptığınız, yeni metin yazdığınız veya mevcut bir yazıyı kaldırdığınız (ya da daha sonra göreceğimiz gibi, biçimlendirmeye ilişkin işlerde) fikir değiştirecek olursanız, Düzen menüsünden Geri al maddesini seçebilirsiniz. Geri alma işlemi, klavyede Ctrl+Z tuşlarıyla da yapılabilir. Geri aldığınız bir işlemi geri almaktan da vaz geçebilirsiniz. Bu durumda, Düzen menüsünden Yinele maddesini seçebilirsiniz; veya klavyede Ctrl+Y tuşlarına basabilirsiniz. PowerPoint’in geri almada kaç adım geriye gidebileceğini tayin etmek sizin elinizdedir. Bunu, Araçlar menüsünden Seçenekler maddesini ve açılacak kutuda Düzen sekmesini seçerek, ve açılacak kutuda “En fazla geri alma sayısı” bölümüne istediğiniz bir sayıyı yazarak yapabilirsiniz.</p> <p>Biraz önce seçtiğimiz ikinci altbaşlığı değiştirerek, amacımıza uygun hale getirdiğimizi düşünelim; ve buraya aynı biçimde, yani baştarafında madde işareti (nokta) bulunan, yeni bir cümle ekleyelim. İkinci satırın sonunu tıklar ve klavyede Enter’a basarsanız, PowerPoint yeni bir madde işaretli satır başlatacaktır. Fakat alt başlıkları tıkladığınız zaman, madde işaretli iki unsuru çevreleyen kutuda yeni bir başlığın sığabileceği kadar yer kalmadığını görüyorsunuz. Yine de yazmaya devam edelim. İki satırı aşan bir metin yazdığımızda. iki şey görüyoruz:</p> <p>1. Henüz mevcut alanı taşmamış olduğu sırada PowerPoint önce bu çerçevenin içindeki bütün metinlerin yazı boyutunu küçültmeye başlayacak ve yazı boyutunu 26 punto’ya kadar düşürecektir.</p> <p>2. PowerPoint sizin metin girmeye devam ettiğini görünce yazı boyutunun 26 puntonun altına düşmesi gerektiğini anlayacak; fakat kendiliğinden bunu yapmayacak (çünkü 26 puntodan düşük boyutta bir başlığın ekranda veya perdede dikkat çekici şekilde okunması hemen hemen imkansız olacaktır) ve Ofis yardımcısı aracılığıyla bizi uyaracaktır.</p> <p><pp2000009.tif></p> <p>Bu noktada PowerPoint, slaytı ikiye bölmeyi veya her bir madde işaretli başlık için aynı bir slayt yapması teklif edecektir. Bu yola gitmeden önce atabileceğiniz iki adım var: yer tutucu kutunun içindeki metni azaltabilirsiniz; veya yer tutucu kutuyu genişletebilirsiniz,</p> <p>Bir metin seçili iken, onu tutan kutunun köşelerinde ve kenarlarının ortalarında tutamakların belirdiğini, mouse işaretçisini bu tutamakların üzerine götürürseniz, ilmecin dikey, yatay veya çapraz ok haline geldiğini göreceksiniz. İmleci metin kutusunun alt kenarın ortasındaki tutamağın üzerine getirin; Mouse’un sol düğmesini tutarak, çerçeveyi aşağı doğru sürükleyin. Şimdi PowerPoint’in itirazıyla karşılaşmadan daha çok metin yazabilirsiniz. Metin yer tutucusunu genişletmeden ve PowerPoint’in önerilerine aldırmadan metni uzatmaya devam ederseniz, PowerPoint itiraz etmeden yeni metni kabul eder, ama metin slayttan dışıarı taşar; varsa slaytın alt kenarındaki unsurların üzerinden geçer ve bir süre sonra da slaytın alanınından dışarı taşar. Slaytın alanından taşan metinler, ekranda veya perdede slayt gösterisi sırasında görünmez; Web sayfası olarak kaydedildiği zaman da sayfanın dışında kalır.</p> <p><pp2000010.tif></p> <h4><a name="_Toc464915726">Yeni slayt ekleme</a></h4> <p>Ne kadar bilimsel temellere dayanırsa dayansın, PowerPoint’in hazırladığı sunu, sadece beş slayt içeriyor. Oysa bir konferansta, konuşmada, toplantıda fikrinizi açıklamak için muhtemelen daha fazla slayta ihtiyacınız olacaktır. Özetle sunuya yeni slaytlar girmek zorundasınız. Klavye’de Ctrl+M tuşlarına basarak, veya Ekle menüsünden Yeni Slayt maddesini seçerek, ya da Anahat penceresinde mevcut slayt simgelerinden önce veya sonra klavyede Enter tuşuna basarak, boş bir slayt açabilirsiniz. Yeni slayt, onu nasıl oluşturduğuna bağlı olarak biçimlendirilir. İmleç, anahat penceresinde mevcut bir slayt satırı önünde iken klavyede Enter tuşuna basarsanız, PowerPoint yeni slayta mevcut slaytların biçimini verir. Klavyede Ctrl+M tuşlarına basar veya Ekle menüsünden Yeni Slayt maddesini seçerseniz, PowerPoint yeni slayt biçimini seçmeniz 24 model önerecektir. Bu modellerden hangisini seçerseniz seçin; slaytın renk ve biçim olarak ana teması, mevcut sunuda uygulanmış temaya uygun olacaktır. Buradaki örnekte tema seçimini bizim için PowerPoint yaptı; fakat biz birazdan bu seçimi kendimiz yapacağız ve ne gibi seçeneklerimiz olduğunu göreceğiz. Yeni slayt oluşturmaya çalıştığınız anda imlecin nerede bulunduğu veya başka bir deyişle o anda hangi slaytın göründüğü yeni slaytın yeni için önem taşır. İmleç, bir slaytın adının tam önünde ise yeni slayt görüntüde olan slaytın önüne, imleç slaytın metninin içinde herhangi bir yerde ise, yeni slayt mevcut slaytın arkasına gelir.</p> <p>Kimi zaman böyle neredeyse sıfırdan slayt oluşturmak işimize gelmez; biraz önce oluşturduğumuz başlıktan, hatta alt başlıklardan yararlanmak isteyebiliriz. Bu durumda, mevcut slaytı çoğaltmak, ve yeni slayttan bazı şeyleri atarak yerine yerilerini koymak daha kolay ve çabuk olabilir. Bu durumda ekle menüsünden Slayt çoğalt maddesini seçeriz. İmleç hangi slaytın içinde ise, o slaytin bir kopyası, slaytın önüne veya arkasına kopyalanır.</p> <p>//////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915727">İyi bir sunuda...</a></p> <p>Slaytlarınızda mümkün olduğunca az metin olmasına özen gösterin. Araştırmalar, bir slaytta üçten fazla noktalı madde bulunduğu taktirde bunlardan hiç birinin akılda kalmadığını, buna karşılık üç veya daha az madde olduğu zaman ortalama ikisinin akılda kaldığını gösteriyor.</p> <p>/////////////////////////KUTU BİTTİ///////////////////////</p> <p>Şimdi yeni bir slayt oluşturalım ve içine sınama amacıyla bir şeyler yazalım ve bir de resim koyalım. Bunun için klavyede Ctrl+M’e basın; ve açılacak modellerden “Metin ve küçük resim” adlı olanını seçin, Tamam’ı tıklayın. Anahat penceresinde boş slayt için bir simge oluşturulurken, slayt penceresinde boş slaytınız görüntülenecektir.</p> <p><pp2000011.tif></p> <h4><a name="_Toc464915728">Yeni resim ekleme</a></h4> <p>PowerPoint, yeni slaytta olması gereken ve bizim istediğimiz ögeleri, kendilerine özgü yer tutucuların içinde, gösteriyor; bütün yapacağımız, boş slaytta yer tutucuların içindeki geçici metinlerde belirtildiği gibi, yazmak istediğimiz metnin gireceği yerdeki geçici metni tıklamaktan ibaret. “Başlık eklemek için tıklatın” yazısını tıklayın ve istediğiniz bir başlığı yazın. Aynı işlemi noktalı madde başlıkların olduğu yerde de yapın. Ve sıra resim eklemeye gelsin. Mouse işaretçisini slaytta resim yerleştireceğiniz yerdeki yer tutucunun üzerine getirdiğiniz zaman, okun uçunda dört tarafı ok işaretli simgenin belirdiğini göreceksiniz; buradaki örnek resmi iki kere tıklayın.</p> <p>PowerPoint’i kurarken, resim kataloglarının sabit diskinize yüklenmesi seçeneğini seçtiyseniz, şimdi karşınıza gelecek kutuda, PowerPoint’in 40’dan fazla kategoride 300’e yakın kullanılmaya hazır, renkli, Windows Media File (WFM) biçiminde imajı hizmetinize sunduğunu göreceksiniz. Bu kategorilerden İletişimi’i tıklayın.</p> <p><pp2000012.tif></p> <p>Mouse işaretçisini telefon resminin üstüne getirdiğiniz dosyanın adı ve büyüklüğü, tıkladığınızda ise bu resimle yapabileceğiniz dört işi içeren komut menüsü açılıcaktır. Bu noktada küçük resmi slayta ekleyebilirsiniz; önizleme yoluyma ayrıntılarını görebilirsiniz; sık kullanılanlara ekleyebilirsiniz; veya benzeri resimleri arayabilirsiniz. PowerPoint’in küçük resim ekleme kutusunda da benzeri bir arama imkanı vardır. Aranacak resimler kutusuna resim aradığınız konuları belirten bir kaç kelime yazar (örneğin “telekomünikasyon”) ve klavyede Enter tuşuna basarsanız, PowerPoint bütün resim kategorilerinde bu kelimeye uygun anahtar kelimeye sahip resimleri bulacaktır. PowerPoint’in kendi resimleri küçük resim seçme aracına (Küçük Resim Galerisi) yerleştirilir ve kategorilere bölünürken anahtar kelimelerle belirlenmiştir. PowerPoint’i sürekli kullanacak ve kendi resimlerinizden yararlanacaksanız, resimlerini Galeri’ye yerleştirebilirsiniz.</p> <p>/////////////////////KUTU/////////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915729">Galeriye resim yerleştirmek için</a></p> <p>PowerPoint Küçük Resim Galerisi (Clip Gallery, program adı cga.exe), kendi başına edinmek isteyeceğiniz güçlü bir programdır. Sadece resim dosyalarını değil, fakat aynı zamanda ses ve video dosyalarını da albümler haline getirebilecek olan Clip Gallery, PowerPoint veya diğer Ofis 2000 ailesi üyelerinden bağımsız olarak tek başına da kullanılabilir. Elinizdeki bütün resimleri bu araç yardımıyla sınıflayabilir, anahtar kelimeler verebilir (keywording), ve herhangi bir program ile bilgisayarınızda (veya Internet’te) bulunan resimleri hazırlamakta olduğunuz belgeye, örneğin Web sayfasına, Word belgesine, veya sürükle-bırak yöntemi ile uyumlu herhangi bir programın çalışma alanına resim ithal etmekte kullanabilirsiniz.</p> <p>Microsoft Küçük Resim Galerisi’ni müstakil program olarak kullanmak için, Başlat menüsünde Programlar’dan Microsoft Küçük Resim Galerisi maddesini seçin. Eğer bu madde yoksa, Başlat menüsünde Ayarlar’ı ve açılacak alt-menüde Görev Çubuğu ve Başlat Menüsü maddesini seçin; ikinci seçme olan Başlat Menüsü Programları’nı ve açılacak kutuda Ekle düğmesini tıklayın; Gözat düğmesini tıklayarak cag.exe programını bulun. Bu program genellikle C:\Program Files\Common Filies\Microsoft Shared\Artgalry dizinindedir. </p> <p>Microsoft Küçük Resim Galerisi’ni ister müstakil program olarak başlattığınızda, ister PowerPoint içinden açtığınızda bütün kategorileri gösteren kutuda, birinci öge, “Yeni Kategori” adını taşır. Bu ögeyi tıklarsanız, yeni kategorinin adını yazacağınız bir kutu açılır. oluşturmak istediğiniz kategorinin adını buraya yazın; ve bu adla oluturulacak kategoriyi tıklayın. İçinde henüz hiç resim bulunmayan yeni kategori açıldığında, sabit diskinizde bulunan ve bu kategoride yer almasını istediğiniz, biçimi ne olursa olsun, bir grafik dosyasını sürükleyerek yeni kategorinin boş kutusuna bırakın. Galeri programı Resim Özellikleri penceresini açarak, sizden bu resmi tanımlamakta kullanacağınız bir kaç kelime ve aramakta kullanabileceğiniz anahtar kelimeleri vermenizi isteyecektir. Bir resme istediğiniz kadan anahtar sözcük ekleyebilir ve kaldırabilirsiniz. Bu kutuda Tamam’ı tıkladığınızda resim Galeri’ye eklenmiş olacaktır.</p> <p>////////////////////////////KUTU BİTTİ/////////////////////////</p> <p>İletişim galerisindeki telefon resmini seçtiyseniz, ya resmi bir kere tıkladığınızda açılan küçük resimli menüden birinci komut olan Resim Ekleyi seçerek, ya da Galeri’nin araç çubuğundaki Resim ekle simgesini tıklayarak, resmi slaytımıza alabiliriz. Bunu yaptığınızda PowerPoint resmi düzenlemekte (edit etmekte) kullanabileceğiniz araç çubuğunu da açacaktır. Bu çubuktaki komutlarla resmin görünümü, renklerini boyutunu değiştirebilir, resmin istediğiniz bölümünü silebilir, hatta bu resmin yerine başka resim bile koyabilirsiniz. Ama bu alıştırma kapsamında yeni slayt oluşturma işlemini tamamlamış olduk.</p> <h4><a name="_Toc464915730">İndirgeme - Yükseltme</a></h4> <p>Slaytlarımızda yapabileceğimiz bir diğer düzenleme işlemi, bir metnin görsel değerini yükseltme veya indirme olabilir. PowerPoint, bize örneğin Office 2000’in diğer üyelerinden Word gibi sınırsız metin biçimleme ve stil oluşturma imkanı vermez. Bunun sebebi, sunularda kullanılan görsel malzemenin ancak belirli büyüklükte ve konumda olması halinde etkili olduğuna ilişkin bulgulardır. Bu teknikler, sunuların bilgisayarla hazırlanabilir olmasından çok önce geliştirilmiştir. PowerPoint, sunularınızın gereken görsel etkiye sahip olabilmesi için size ancak bu sınırlar içinde metin biçimlendirme imkanı tanır.</p> <p>PowerPoint, sunu teknikleri çerçevesinde bize beş ayrı önem düzeyinde metin biçimlendirme olanağı tanır. Bu düzeyleri Asıl Slayt’ı görüntüleyerek inceleyelim.</p> <p><pp2000013.tif></p> <p>Asıl Slayt’ı (Slide Master) Görünüm menüsünden Asıl, açılacak alt menüden de Asıl Slayt maddesini seçerek görüntüleyebilirsiniz. Asıl slayt, adının da belirttiği gibi, PowerPoint sunularındaki bütün slaytların üzerine bina edildiği slayt demektir. PowerPoint’in slaytlarında bir arkaplan resmi ile başlık, metin ve altbilgi alanları için biçimlendirme imkanları vardır. Buna göre metinlerimiz (ana başlığın dışında) beş düzeyden birinde olabilir. Asıl slaytı görüntülediğiniz anda sanki herhangi bir slaytı biçimlendiriyormuş gibi, asıl slaytın biçimlendirme kurallarını değiştirebilirsiniz. Ancak bu, daha sonra oluşturacağınız bütün sunuların bütün slayt biçimlerini etkileyeceği için, dikkatli uygulanması gereken bir işlemdir.</p> <p>PowerPoint’in önem düzeylerine göre başlık ve metinlerine (alt başlık ve altbilgi ögelerine) verdiği biçim özellikleri şöyle sıralanır:</p> <p>Unsur Font Tipi Boyutu Özel etki</p> <p>Başlık Arial Normal 42 punto Özel etki yok</p> <p>Birinci Düzey Metin Arial Koyu 30 pt Başında nokta şeklinde madde imi var</p> <p>İkinci Düzey Metin Arial Normal 26 pt Başında uzun tire işareti var</p> <p>Üçüncü Düzey Metin Arial Normal 24 pt Başında nokta şeklinde madde imi var</p> <p>Dördüncü Düzey Metin Arial Normal 20 pt Başında kısa tire işareti var</p> <p>Beşinci Düzey Metin Arial Normal 18 pt Başında kısa “»” işareti var</p> <p>Altbilgi alanı unsurları Arial Normal 14 pt Özel etki yok</p> <p>PowerPoint’te şablon seçerek veya Akıllı İçerik Sihirbazı’ndan yararlanarak oluşturduğunuz ve mevcut örneklerin yerine kendi metinlerinizi ve resimlerinizi koyacağınız ve yeni slaytlar ekleyerek tamamlayacağınız sunularda, genellikle bu biçimlendirme kuralları uygulanır. Bu yöntemle hazırlamaya başladığınız bir sunuda metin unsurlarınızı bir önem derecesinden diğerine indirebilir veya çıkartabilirsiniz. Bir slaytta herhangi bir metin unsurunu seçtiğinizde, araç çubuğunda “Yükselt” (Sola bakan kalın ok simgesi) ve “İndirge” (sağa bakan kalın ok simgesi) düğmeleri, seçtiğiniz ögeye göre etkin hale gelirler. Bu düğmeleri tıklayarak, seçili metni (varsa) bir üst ögeye yükseltebilir veya (varsa) bir alt ögeye indirebilirsiniz.</p> <p>Metin ögelerinizin biçimi kolayca değiştirmenizi sağlayan bu imkanın şimdi örnek slaytlarımızdan herhangi biri üzerinde uygulayalım. Biraz önce içine resim eklediğimiz slaytı açın ve girdiğiniz birinci düzey metinlerden ikincisini tıklayın. İlmeç bu metinde iken, Mouse işaretçisi ile Araç çubuğunda İndirge düğmesini bir kere tıklayın. Sonra üçüncü sıradaki fakat önemi birinci düzeyde olan metni seçin ve İndirge düğmesini iki kere tıklayın. Üç ayrı birinci derecede metin bulunan slaytınızda şimdi bir birinci derecede, bir ikinci derecede ve bir de üçüncü derecede metniniz oldu.</p> <p><pp2000014.tif></p> <p>PowerPoint’in önem düzeyine göre biçimlendirilmiş ve kullanılmaya hazır stilleri dışında yeni metin türleri oluşturabilir ve bunları kendi arzusuna göre biçimlendirebilirsiniz. Bunu yaparken. PowerPoint ile oluşturacağınız sununun, genel sunu kurullarına aykırı düşmemesine özen göstermelisiniz.</p> <h4><a name="_Toc464915731">Özel animasyon ekleme</a></h4> <p>Bu noktada görünüm seçeneklerinden Slayt Gösterisi’ni seçerseniz, slaytlarınızın Mouse düğmesini tıkladığınızda veya klavyede aralık çubuğuna, ok tuşlarına veya Page Down ve Page Up tuşlarına bastığınızda birbiri ardına görüntülendiğini, ve her slaytın bir anda tümüyle göründüğünü izleyeceksiniz. Bu düzende, konuşmanıza slaytla kazandırmak istediğiniz görsel etkiyi sağlasa da slaytların kendi içinde fazla ilgili çekici olmadığını söyleyebiliriz. İzleyiciler bir süre sonra ekrana veya perdeye (veya Web sayfasına) yeni ve duragan bir slayt gelmesini beklemeye şartlanabilirler. Uzmanlara göre bu slaytlardan beklediğiniz etkiyi azaltabilir.</p> <p>Oysa PowerPoint slaytlara, kendi içinde hareketlilik (animasyon) kazandırarak, izleyici üzerindeki etkiyi arttırmanızı sağlayabilir. Bunu, Özel animasyon ekleme yoluyla yaparız. Şimdi biraz önce oluşturduğumuz slaytlardan herhangi birini seçin ve slaytın ana başlığını sağ-tıklayın. Açılan menüden, Özel Animasyon maddesini seçin. PowerPoint, sağ-tıklanan ögenin türünü bilir ve özel animasyon denetim kutusunun ilgili sekmesini önplana getirir.</p> <p><pp2000015.tif></p> <p>Bu kutunun Efektler sekmesinde, slaytta ne kadar unsur varsa o kadar nesne bulunduğunu göreceksiniz. Şimdi biz 1’nci başlığa animasyon özelliği kazandırmak istediğimize göre, Başlık 1 kutusuna işaret koyabiliriz. PowerPoint, seçtiğimiz nesnenin alabileceği ses ve canlandırma özelliklerine uygun seçenekleri sunacaktır. Bir sunuda slayta kazandırabileceğimiz efektlerin (etkilerin) başında, sayıların görüntüye kayarak girmesi gelir. PowerPoint metinlerimize 18 ayrı animasyon özelliği kazandırabilir. Sınama amacıyla yaptığımız bu sunuda çeşitli metinlere bu animasyon özelliklerini vererek, oluşturdukları etkiyi inceleyebilirsiniz. Şimdi kayarak gelme özelliğini ve kayma yönü olarak “Sağ üstten” maddesini seçelim. Seçtiğiniz animasyon türüne uygun olarak animasyonun oluşturulma yönü, hızı, ve benzeri özellikleri farklı olacaktır. Ayrıca seçtiğiniz animasayon etkisinin metinlere, metnin tümüne, sırayla kelimelere veya sırayla harflere uygulanması seçenekleriniz de vardır. Seçimlerinizi tamamladıktan sonra, Sıra ve Zamanlama semmesini tıklayın.</p> <p><pp2000016.tif></p> <p>Oluşturduğunuz efektlerin sırası ve hangi yöntemle ve zamanlamayla harekete geçeceğini bu sekmedeki kontrollerle belirlersiniz. Bir konuşmada ileri süreceğiniz fikirleri yansıtan noktalı başlıkların, siz o konuya geldiğinizde ve sizin Mouse düğmesini tıkladığınızda veya klavyede aralık çubuğuna, aşağı yukarı ok tuşlarına veya Page Down ve Page Up tuşlarına bastığınızda görüntülenmesi daha uygun olabilir. Kimi zaman bir slayt görüntülenmeye başladığında vermek istediğiniz animasyon etkisinin başlayıp bitmesi daha uygun olabilir. Burada kayma etkisi verdiğimiz başlığın bizden (Mouse düğmesini tıklatmak gibi ) bir hareket beklemeden, başlayıp bitmesini animasyonu başlat bölümünde “Otomatik olarak” seçeceğini işaretleyerek sağlayabiliriz. Birden fazla unsura animasayon efekti veriyorsak, bunları bir önceki bitişinden belirli bir saniye sonra başlatmamız da mümkündür. Bunun için, Otomatik olarak seçeneğinin altındaki “Saniye sonra” kutusuna arzu ettiğimiz saniye miktarını girmemiz gerekir. Animasyonların aralıksız harekete geçmesi için süreyi 0 olarak bırakın.</p> <p>oluşturmakta olduğunuz animasyon etkisinin nasıl görüneceğini Önizleme düğmesini tıklayarak, küçük penceredeki slaytın üzerinde izlemeniz mümkündür.</p> <h4><a name="_Toc464915732">Slayt geçişlerine efekt ekleme</a></h4> <p>PowerPoint sunularında slaytların birbirini ardına görüntülenmesinde varsayılan yöntem, sunuşu yapanın Mouse düğmesini tıklaması veya klavyede aralık çubuğuna, aşağı yukarı ok tuşlarına veya Page Down ve Page Up tuşlarına basmasıdır. Slayttan slayta geçişte varsayılan geçiş biçimi ise bir slaytın tümüyle aynı anda silinmesi yerine ardından gelen slaytın tümüyle aynı anda belirmesidir. Başka bir deyişle slayt gösterisi sizin işaretinizle ve slaytlara özel geçiş efekti uygulanmadan yapılır. Ve bu bazen sıkıcı olabilir; slayttan slayta geçişe animasyon etkisi kazandırabilirsiniz. Ayrıca bir konuşmanın görsel unsuru olmayan, örneğin duyuru, tanıtım, fotoğraf gösterisi gibi özel amaçlı slayt gösterileri için slaytların otomatik olarak değişmesini sağlamanız da mümkündür.</p> <p>Buradaki örnek sunuda slayt geçiş etkisi oluşturalım; Slayt Gösterisi menüsünden Slayt Geçişi maddesini seçin. </p> <p><pp2000017.tif></p> <p>Açılan denetim kutusunda 41 ayrı geçiş türünden birini seçebileceğiniz bir seçim kutusu bulunuyor. Seçtiğiniz geçiş türünün hızını, slayttan slayta ilerlemenin türü (Mouse veya klavye yolu, ya da zamana bağlı otomasyon) ve arzu ediyorsanız geçiş sırasında çıkartılmasını istediğiniz sesi burada belirleyebilirsiniz. Burada seçtiğiniz geçiş etkisini, ister sadece şu anda seçili olan slayta, veya slaytların tümüne uygulatmak da elinizdedir. Uygulama düğmesini tıklarsanız, seçtiğiniz etki sadece seçili olan slayt için geçerli oülur; Tümüne Uygulama düğmesi ise bu etkiyi tüm slaytlara kazandırır.</p> <p>Slayt geçişi denetim kutusunda yeni bir geçiş türü seçtiğinizde, effekt kutusundaki simgede geçişin nasıl uygulandığını izlyebilirsiniz.Bu noktada, bütün geçiş türlerini tek tek seçerek, nasıl bir sonuç verdiğini öğrenebilirsiniz. Seçtiğiniz etkinin tüm sunu üzerindeki uygulanma biçimini ise Tümüne uygula düğmesini tıklayarak ve klavyede F5 tuşuna basarak görebilirsiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915733">Sunuyu kaydedelim</a></h3> <p>PowerPoint’in Akıllı İçerik Sihirbazı yardımıyla oluşturduğumuz ve kısmen kendi amacımıza uygun hale getirdiğimiz bu örneği tamamladığımızı varsayalım ve şimdi bu sunuyu kaydedelim. Yapacağımız ilk iş, Dosya menüsünden Farklı kaydet maddesini seçerek PowerPoint dosyasına bir isim vermek olacaktır.</p> <p><pp2000018.tif></p> <p>PowerPoint, dosya adı olarak sununun ilk bir kaç kelimesini seçecektir. Bir sununun birinci slaytında ilk bir kaç kelime genellikle sununun konusunu içerdiğine göre, bu seçim dosya adı olarak çok uygun olabilir, fakat siz istediğiniz ismi verebilirsiniz. PowerPoint, dosyanız için Belgelerim dizinini seçecektir; isterseniz bunu da değiştirebilirsiniz. Bu noktada değiştirmeyeceğiniz tek unsur, dosyanın kayıt türü (.ppt) olacaktır.</p> <p>PowerPoint’in Sunu dosya türünde kaydettiği ve adının uzatması “.ppt” olan dosyaları, ancak PowerPoint ile açılabilir ve düzenlenebilir. Çoğu zaman sunuyu yapacağınız bilgisayarda (bu genellikle bir notebook tarzı dizüstü bilgisayarı olabilir) PowerPoint bulunmayabilir; veya siz sunu tasarımcısı olarak hazırladığınız ürünü ekranında (veya perdede) görüntülenmek üzere konuşmayı yapacak kişiye verebilirsiniz. Bu kişinin, sunuyu görüntülemek için bilgisayarında PowerPoint bulunması ve kendisinin PowerPoint uzmanı olmasını bekleyemezsiniz. PowerPoint, bu gibi durumlar için sunu dosyasını, PowerPoint kurulu olmayan bilgisayarlarda görüntüleyebilecek yani sadece gösteri yapmakta kullanılabilecek bir biçimde kaydedebilir. Bu biçimdeki dosyalara PowerPoint Gösterisi dosyası denir; dosya adının uzantısı da “.pps” olur. Farklı kaydet penceresinde iken, Kayıt türü kutusunun sağındaki seçme okunu tıklayarak, ve listeden PowerPoint Gösterisi maddesini seçerek, dosyanızı “pps” uzantısı ile kaydedin. Bir “.pps” dosyası, herhangi bir bilgisayarda çalıştırılabilir; ancak bu dosya PowerPoint programı olmadan düzenlenemez (edit edilemez), değiştirilemez.</p> <p>Bu bölümü ve ilk alıştırmamızı tamamlamak için şimdi önce dosyanızı “ppt” sonra da “pps” olarak kaydedin; ve PowerPoint’i kapatın. Hazırladığınız PowerPoint Gösterisi’nin PowerPoint dışında nasıl çalıştığını görmek için, Belgelerim dizininde oluşacak “.pps” dosyasını iki kere tıklamanız yeter!</p> <p><a name="_Toc464915734">Bölüm 2: PowerPoint’e Metin Girme</a></p> <p>PowerPoint’in nasıl işlediğini ve basit bir sunu hazırlamanın tekniğini öğrendiğimize göre şimdi PowerPoint’in imkan ve yeteneklerini daha yakından ele alabilir, Ofis 2000 ailesinin diğer üyelerinin yardımıyla sunularımızı nasıl hazırlayabileceğimizi daha ayrıntılı görebiliriz. Bu bölümde metin ile ilgili ayrıntılara değineceğiz.</p> <p>Bir sunuda içeriği, eşlik edeceği konuşmanın metni belirler; slaytlarda kullanacağımız başlıklar ve daha aşağı düzeydeki metinler mutlaka konuşmanın metninden alınmış olur. Bununla birlikte, slaytlar, eşlik ettikleri konuşmayı diğer görsel ögelerle tamamlar, konuşmada ileri sürülen fikirlerin, verilen bilgilerin görsel kanıtlarını, akılda kalması gereken mesajlarını sunarlar. Sunu hazırlamaya başlamadan önce, sununun eşlik edeceği konuşmanın, konferansın, ders metninin hazır olması gerekir. PowerPoint sunusunun eşlik edeceği konuşma kendi konuşmanız değilse, hazırlığa başlamada önce konuşma metnini edinerek, bir kaç kere okumanız gerekir.</p> <p>PowerPoint’in Akıllı İçerik Sihirbazı, sadece sunu hazırlamanıza değil, fakat konuşma hazırlamanıza da yardımcı olur. Daha önce konuşma hazırlamamışsanız veya konuşma yapma deneyiminiz çok değilse, Akıllı İçerik Sihirbazı’nı kullanarak, size neler önerdiğine bakın. </p> <h3><a name="_Toc464915735">PowerPoint’in Metin Önerileri</a></h3> <p>PowerPoint, gerçekten bilimsel temellere dayanan 26 Akıllı İçerik şabbonu sunmaktadır. Bunlardan 6’sı Dale Carnegie Enstitüsü’nün geliştirdiği şablonlara dayanmakta, diğerleri ise oldukça geniş bir araştırma ekibinin, çeşitli bilimsel referenslara dayanarak geliştirdiği akış planları içermektedir. </p> <p>Burada iki örneği ele alalım. Birinci örnek, Akıllı İçerik Sihirbazı’nın Dale Carnegie yöntemiyle, herhangi bir toplantıya katılanları toplantının amaç ve hedeflerine hazırlamak üzere yapılacak sununun planını içeriyor. Modern iş yönetimi anlayışına göre, katılımcı sayısına bağlı olmadan, her iş toplantısına, toplantıyı yönetecek başkandan ayrı olarak, “facilitator” (kolaylaştırıcı, yardım sağlayıcı) denen bir üye atanmalı ve bu kişi toplantının başından sonuna kadar (a) katılımı, (b) tartışmaların ana hedeften başka konulara sapmamasını, ve (c) toplantı sonuçlarının düzenli biçimde rapor edilmesini sağlamakla görevli olmalıdır. Bu kişinin toplantının açılışında yapacağı konuşma şu akış planına sahip olmalıdır:</p> <p>1. Açış bölümü: Konuşmacının dinleyicilerin dikkatini üzerine toplaması gereken bu bölümde, dikkat toplama ögesi olarak şu unsurlardan biri veya birkaçı kullanılabilir:</p> <p>a. İlginç bir olayın anlatılması;</p> <p>b. Konuşmacının kendi başından geçen bir olayı anlatması ;</p> <p>c. Bir övgüyü nakletmek;</p> <p>d. Ünlü bir sözü, özdeyişi kullanmak.</p> <p>2. Konuşmacı, dikkatleri kendi üzerinde toplayarak, dinleyenleri toplantı havasına sokmayı böylece başardıktan sonra ana konuya girebilir ve sırasıyla şu noktalar üzerinde durabilir:</p> <p>a. Toplantının konusunu, ele alınacak sorunu, tartışılacak fırsatı kısaca o anda orada bulunan kişilerin biraraya gelme sebebini tanımlamak;</p> <p>b. Toplantının neden önemli olduğunu açıklamak;</p> <p>c. Dinleyicileri, toplantının amaç ve hedefleri hakkındaki görüşlerini belirtmeye zorlamak;</p> <p>d. Toplantının, katılanların hepsinin katkılarıyla başarıya ulaşabileceğini belirterek, katılımı teşvik etmek;</p> <p>e. Toplantının organizasyonu sırasında, katılması istenen veya katılacağını bildirenlerin toplantının amaçları ve hedefleri hakkında dile getirmiş olabilecekleri fikirlerden bir kısmını dinleyenlere aktarmak.</p> <p>3. Konuşmacı, böylece toplantının hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için ele alınacak sorunları antalacağı bölüme gelmiş olur. Bu bölümde üzerinde durulacak ana başlıklar şunlardır:</p> <p>a. Hedeflerin tanımlanması;</p> <p>b. Sorunları tanımlanması;</p> <p>c. Katılımcıların sorunlar üzerinde yoğunlaşarak bu toplantıda ele alacakları konuların öncelik sırasını belirtmelerini sağlamak.</p> <p>4. Konuşmacı bu anlatılanlara atıf yaparak toplantıda bulunacak çözümleri sıralamaya geldiği bu bölümde katılımcıları konuşmaya teşvik etmeli, hatta fikirlerini ve düşüncelerini belirtmelerini isteyerek sırayla herkese söz vermek suretiyle hazır bulunan herkesi bir bakıma katılıma zorlamalıdır. Konuşmacı belirtilen görüşleri bir kağıda yazar. Konuşmacı bu notları elinin altında bir PowerPoint sunusu varsa, o anda yeni bir slayt oluşturarak herkese görüntüleyebilir; bunu yapmak için gerekli teknik düzen yoksa, konuşmacı notlarını herkesin görebileceği büyük kağıtlara ve büyük harflerle yazarak yapabilir. Bu amaçla üzerine yazılanları kağıda basan Beyaz Tahta adlı cihazlar da kullanılabilir. Konuşmacı bu noktada katılımcıların seçenekleri öncelik sırasına koymalarını istemelidir.</p> <p>5. Konuşmanın son bölümü toplantıdan çıkacak eylem planları ve çözümlerin belirtilmesidir; konuşmacı bunu da katılanlarını görüşlerini belirtmelerini teşvik ederek yapar. “Facilatator” (toplantı hazırlayıcı,kolaylaştırıcı) toplantının konusu hakkında uzman değilse ek bilgi verilmesi gerektiğinde bunu ilgili kişilere bırakabilir. Bu adımda yapılacak işler, şu gruplara ayrılabilir:</p> <p>a. Eylem adımları;</p> <p>b. Gereken malzemeler;</p> <p>c. Gereken eğitim;</p> <p>d. Zamanlamalar;</p> <p>e. Maliyetler.</p> <p>6. Konuşmacı konuşmasını eylem planlarını özetleyerek, atılacak ilk adımları açıklayarak ve yapılacakları katılımcılardan belirli kişilerin üstlenmesini sağlayarak kapatır.</p> <p>Bu “toplantı hazırlama” (facilitating) planı dünyanın hemen her köşesinde uygulanan, İş Yönetimi okullarında öğretilen şemaya uygundur. PowerPoint, bu şemayı hiç uygulamamış kişilere bile en modern iş yönetimi tekniklerini kullanma imkanı sunmaktadır. Burada gördüğümüz gibi, PowerPoint’i bir konuşmanın, bir toplantının aktif aracı olarak kullanabilir; toplantı sırasında söylenenleri, önemli noktaları anında görüntülenmeye hazır slaytlara kaydedebiliriz.</p> <p>Bir örnek daha verelim. Bu kez PowerPoint’in “kötü haber verme” konulu Akıllı İçerik Sihirbazı’nın önerdiği konuşma planını ele alalım. PowerPoint. hengi konuda olursa olsun, bir toplantıda kötü bir durumu açıklama görevini yerine getirecek konuşmacıya şu planı öneriyor:</p> <p>1. İçinde Bulunduğumuz Durum: Kötü haberi ifade edin; açık olun, durumu saklamaya çalışmayın.</p> <p>2. Bu duruma nasıl gelindiğini anlatın. Varsa olayın geçmişi, ilgili gerçekler veya stratejileri ifade edin. Başta ortaya konan, ama şimdi yanlış olduğunu ortaya çıkan varsayımları, tahminleri, projeksiyonları anlatın.</p> <p>3. Önünüzdeki seçenekleri belirtin; izlenebilecek çıkış yollarını, her birinin avantaj ve dezavantajlarını belirterek, artıları-eksileri, getirileri-götürüleri tartışın.</p> <p>4. Çıkış yolu olarak tavsiyeleri veya kararları ele alın. Her birinin neden, kimin tarafından önerildiğini veya kabul edildiğini, sorunu nasıl çözeceğini; uygulamanın getireceği güçlüklerin nasıl aşılacağını tek tek sıralayın.</p> <p>5. Geleceğe ilişkin görüşlerinizi, başka bir deyişle konuyla ilgili vizyonunuzu ifade edin. Bunu yaparken ulaşmayı amaçladığınız hedefleri tekrarlayın; gelecek için beklentileri sıralayın; beklenen sonuçlar için tarih veya vade belirleyin.</p> <p>6. Dinleyicilere güven verip morali yükseltecek akılda kalıcı noktaları ele aldığınız bir özet yapın.</p> <p>Bu şema da İş Yönetimi eğitimi veren belli başlı yüksek öğretim kurumlarında öğretilen ilkelere uygundur. Bir kere daha PowerPoint, sadece teknik bir araç olarak değil, fakat hazırlanacak slaytlara temel olarak önerdiği konuşma akış planının içeriği ile de önemli bir yardımcı olabileceğini gösteriyor.</p> <h3><a name="_Toc464915736">Slayt Yoluyla Metin Girme</a></h3> <p>Akıllı İçerik Sihirbazını seçmediğiniz taktirde, PowerPoint, size içerikle ilgili hiç bir öneride bulunmaz; sadece içeriğine uygun görsel tasarımı önermekle yetinir. PowerPoint’i çalıştırdığınızda, Akllı İçerik Sihirbazı yerine Tasarım Şablonları yolunu seçerseniz, değişik amaçlara hizmet edebilecek 44 şablondan birini seçebilirsiniz.</p> <p><pp2000019.tif></p> <p>PowerPoint, daha sonraki adımda sizden seçtiğiniz şablona uygulanacak düzeni seçmeniz için size 24 Otomatik Düzen (AutoLayout) önerecektir. Tasarım Şablonları yerine boş sunu yolunu izlerseniz, PowerPoint yine boş şablona verilecek düzeni belirlemeniz için aynı seçim kutusunu açacaktır.</p> <p><pp2000020.tif></p> <p>İki yol arasındaki fark, birincisinde şablonlarınıza arkaplan grafiği uygulanması ve metinlerinizin önem derecelerine göre özel biçimlere kavuşturulmuş olmasından ibarettir; her iki yolda da slaytlarınızın içerik bakımından akış planını siz belirlemek zorundasınız. </p> <p>Otomatik Düzen seçme aşamasında tümüyle boş slayt düzenini seçmediğiniz taktirde, PowerPoint her iki yolda da slaytlarınıza metin ve diğer görsel ögelerin yerini belirten yer tutucular koyacaktır. Boş slaytlarınızda seçtiğiniz otomatik düzene göre ya sadece başlıklar ve metinler için yer tutucular bulunur; ya da resim ve diğer görsel ögeler için de yer ayrılmış olur. Metin yer tutucuların içinde tıkladığınız anda silinen “Başlık eklemek için tıklatın” ve “Alt başlık eklemek için tıklatın” yazıları bulunur.</p> <p><pp2000021.tif></p> <p>Akıllı İçerik Sihirbazı’nın hazırladığı slaytlardan farklı olarak, burada Mouse işaretçisini yer tutucunun içinde tıklattığınız anda yer tutucunun içindeki metin yok olacak ve sizin yazmanıza imkan vermek üzere imleç belirecektir. Oysa Akıllı İçerik Sihirbazı’nın slaytlarında örnek metinler siz silmedikçe slayt üzerinde kalmaya devam eder.</p> <p>Otomatik düzen yoluyla oluşturduğunuz slaytlarda veya boş bir sunu ve daha sonra tümüyle boş bir düzen seçtiğiniz taktirde oluşacak boş slaytlarda, yeni bir metin yer tutucu oluşturmak için Ekle menüsünden Metin Kutusu maddesini seçebilirsiniz. Bu noktada Mouse işaretçisini arzu ettiğiniz yerde tarayarak kutuyu oluşturur ve içine istediğinizi yazabilirsiniz.</p> <p><pp2000022.tif></p> <p>Metin yer tutucuların özelliklerini, yer tutucunun bir kenarını (Mouse işaretçisi dört ucu oklu simge halinde iken) sağ tıkladığınızda beliren menüden Metin Kutusu Biçimlendir maddesini seçerek ayarlayabilirsiniz. Bu kutudan özellikle metniniz slayta sığmadığı zaman yararlanabilirsiniz. </p> <p><pp2000023.tif></p> <p>Bu kutuda Metin Kutusu sekmesini tıklayın ve metnin kutuda nereden başlayacağını, çevresinde ne kadar marj (boşluk) bırakılacağını uygulanmasını istediğiniz otomatik biçimlendirmeyi tayin edin. Metni bu yolla sığdırmanız mümkün olmuyorsa, metin kutusunun boyutlarını değiştirebilirsiniz. Bunun için metin kutusunun yerini belirten çerçevedeki tutamaklardan birini Mouse işaretçisiyle istediğiniz yönde sürükleyebilirsiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915737">Anahat Yoluyla Metin Girme</a></h3> <p>PowerPoint’in normal görünümde solda yer alan anahat penceresi, gerçekte güçlü bir metin girme ve slayt oluşturma aracıdır ve bu pencere diğer Ofis 2000 üyeleri ile metin alışveriş noktasıdır.</p> <p>Anahat, adının da ifade ettiği gibi, bir sununun başından sonuna kadar izleyeceği bütün adımları gösterir. Kavramsal olarak ifade edersek, bir sununun anahattı şöyle oluşur:</p> <p>Düzey 1</p> <p>Düzey 2</p> <p>Düzey 3</p> <p>Düzey 4</p> <p>Düzey 5</p> <p>Düzey 6</p> <p>Bunu, iyi düzenlenmiş bir kitabın içindekiler listesine benzetebilirsiniz. Bölümler, alt bölümlerden; alt bölümler ise alt-alt bölümlerden oluşur. Boş bir sunu ve boş bir otomatik düzen seçtiğinizde, normal görünümde anahat penceresinde sadece 1’nci slaytın nuramasını göreceksiniz; ve siz yazıncaya kadar slaytta metin olmayacaktır. Şimdi böyle bir sunuya birlikte, sıfırdan metin girerek, slaytlar oluşturalım.</p> <p>Henüz boş bir sunu ve boş bir slayt açmadıysanız, Dosya menüsünden Yeni maddesini seçin; Yeni Sunu kutusunda, Boş Sunu; Yeni Slayt kutusunda da Boş Slayt düzenini seçin. Burada, son yazdığınız metnin hangi düzeyde olduğuna bağlı olarak, Enter ve Ctrl+Enter tuşlarının farklı anlamları olacaktır. Bunu sınayarak öğrenelim:</p> <p>Anahat penceresinde gördüğünüz 1’in yanını tıklayın ve birinci slayt için ana başlığı yazın (Normal sunuda bu, açılış slaytı ve dolayısıyla yazdığınız metin sununun adı olacaktır). Metni yazdıktan sonra klavyede Enter tuşuna basın. PowerPoint, yazdığınız başlığın altında (bu slaytın üzerine bina edildiği asıl slaytın (Master) biçimine uygun olarak) bir altbaşlık grubu için yertutucu oluşturup, ikinci slayta geçmiş olmalı. Şimdi yeni bir başlık daha yazın ve bu kez Ctrl+Enter’a basın. PowerPoint, yeni bir slayt değil, başlığın altında ikinci düzeyde bir alt-başlık oluşturmuş olmalı.</p> <p><pp2000024.tif></p> <p>Buraya altbaşlık metnini yazın ve Enter’a basın. PowerPoint, yeni bir slayt değil, yeni bir alt başlık oluşturdu! İkinci alt başlığı yazın ve bu kez Ctrl+Enter’a basın. PowerPoint, üçüncü slaytı oluşturdu!</p> <p><pp2000025.tif></p> <p>Şimdi bir yeni slayt, bir yeni alt-düzey metin oluşturan Enter ve Ctrl+Enter tuşlarının kuralını belirleyelim: Son yazdığınız metin slayt başlığı ise Ctrl+Enter alt-başlık oluşturur; son yazdığınız metin alt-başlık ise Ctrl+Enter yeni slayt oluşturur. Enter ise daima kendisinden önceki düzeyde yeni bir unsur oluşturur. Buna göre, Enter, son yazdığınız slayt başlığı ise yeni slayt başlığı, son yazdığınız alt başlık ise yeni alt başlık oluşturur.</p> <p>Eğer Enter ve Ctrl+Enter ile sadece yeni slayt ve yeni alt başlık oluşturabiliyorsak, diğer alt-düzeylerdeki metinleri nasıl oluşturabiliriz? Alt başlıkları daha alt düzeye indirgeyerek. Bunu da deneyerek öğrenelim.</p> <p>Biraz önce yazdığımız ikinci alt başlığı tıklayın ve klavyede ok tuşlarına basarak, bu başlığın sonuna gidin; Enter’a basın. Üçüncü alt başlığı yazın. Bu noktada üç adet, ikinci derecede önemli maddeniz oldu. İmleç, son yazdığınız maddenin içinde iken, araç çubuğunda, İndirge düğmesini tıklayın.</p> <p><pp2000026.tif></p> <p>İkinci düzeydeki metin, şimdi üçüncü düzeye indi. Bu başlıktan önceki ikinci önem düzeyindeki başlığı seçin ve İndirge düğmesini tıklayın. Şimdi iki adet üçüncü önem düzeyinde başlığınız oldu. Anahat penceresine yazacağınız metinlerle slayt oluşturmak ve slaytların metin bölümlerini biçimlendirmek, bir süre sonra slayt penceresinde gerçek slayt üzerinde çalışmaktan daha kolay gelmeye başlayabilir. PowerPoint, anahat penceresinde çalışmanıza yardımcı olmak için özel bir Anahat araç çubuğu bile veriyor.</p> <p><pp2000027.tif></p> <p>Bu çubuğu, anahat penceresinin sol kenarına yapıştırarak, etkin bir çalışma alanı oluşturabilirsiniz. Bu çubukta yer alan Biçimlendirmeyi göster düğmesi, Anahat penceresindeki metnin, slayttaki biçimlendirme (yazı tipi ve türü) ile gösterilip gösterilmemesini sağlar. Özet slaydı ise, seçeceğiniz birden fazla slaytın başlıklarını alarak, (seçili slaytların ilkinin önünde) bir özet slayt oluşturur. Bütün slaytlarınızın metinlerini önem düzeylerine göre genişletmek için Tümünü Genişlet, bütün slaytları sadece başlık olarak görüntülemek için Tümünü Daralt düğmelerini tıklayabilirsiniz. Genilet ve Daralt düğmeleri ise sadece imlecin içinde bulunduğu slaytı genişletmeye veya daraltmaya yarar. Bir metni içinde bulunduğu metin kutusunda daha aşağı ve daha yukarı kaydırmak için Aşağı Taşı ve Yukarı Taşı düğmelerini kullanabilirsiniz. Bu düğmelerle metin ögelerinin aralarındaki mesafeyi değiştirmiş olursunuz; metinler sahip oldukları önem düzeyinde kalırlar. Buna karşılık İndirge ve Yükselt düğmeleri, metinlerin anahattaki önem derecelerini ve dolayısıyla biçimlerini değiştirir.</p> <h4><a name="_Toc464915738">Word Yardımıyla Anahat Girme</a></h4> <p>Anahat görünümü yoluyla PowerPoint’in anahat penceresini genişletseniz bile, kimi zaman bir kelime işlemcisi ile insan zihnini daha iyi toplayabilir! Ayrıca Enter ve Ctrl+Enter’ın yerine göre işlevini kavramaya çalışmak da çaba isteyebilir. Oysa Ofis 2000 ailesinin bir diğer üyesi, Microsoft Word’de oluşturacağınız anahat listesi PowerPoint’e ithal edilebilir.</p> <p>Word’ün de tıpkı PowerPoint gibi anahat görünümü olduğunu hatırlıyor olmalısınız. gerçi iki programın anahat biçimlendirme tarzları farkılıdır, ama PowerPoint açısından anahat, Word’de de oluşturulmuş olsa, anahattır. Word’de anahat, bir belgenin bazı paragraflarının başlık etiketleri ile etiketlenmesi olması halinde oluşturulur. Word ile şöyle bir belge hazırlayalım ve bunu Word’te anahat görünümde görelim, ve Anahat denemesi.doc adıyla kaydedelim.</p> <p><pp2000028.tif></p> <p>Word’de metin biçimlendirmeye aşina değilseniz bile, bu satırları altalta yazın ve Stil seçme kutusundan imleci sırasıyla paragraflarınıza Başlık 1...Başlık 6 stillerini seçin.</p> <p>Şimdi bu belgenin anahattını, PowerPoint’te slayt oluşturmakta kullanalım. PowerPoint’te araç çubuğunda Yeni düğmesini tıklayın ve herhangi bir otomatik düzen slaytını seçin. Varsayılan olarak seçilen Başlık slaydı, işimize yarayabilir; çünkü bu slayt düzeninde PowerPoint başlık slaydını boş bırakacak ve işe ikinci slayttan başlayacaktır. Boş sunu oluşturulduğunda ekle menüsünden Anahattan Slayt Al maddesini seçin.</p> <p><pp2000029.tif></p> <p>PowerPoint, varsayılan dizin olarab Belgelerim’i açacaktır. Biraz önce kaydettiğimiz Word belgesini bulalım ve Ekle düğmesini tıklayalım.(Bu arada PowerPoint’in anahat kavramına sahip bütün dosya türlerini ithal etmeye hazır olduğunu açılan diyalog kutusundaki Dosya Türü bölümünde WordPerfect’ten Zengin Metin Biçimine, Excel’den Lotus 123’ e ve HTML belgelerine kadar bir çok dosya türünün uzatmasından anlayabilirsiniz.)</p> <p>Ekle düğmesini tıkladığımızda PowerPoint, Word belgesinin anahattını alacak bu buna uygun slaytları oluşturacaktır. İki program arasındaki alışverişte, Word’ün Başlık 1 stilini verdiğiniz pragraf ile birlikte yeni sayfa başlattığı gibi, PowerPoint de Başlık 1 olarak biçimlendirdiğiniz başlıkları yeni slayt başlığı yapacak ve diğer başlıkları onun altına alt başlık olarak alacaktır.</p> <p><pp2000030.tif></p> <p>Kelime-işlem programınız başlık stili yöntemini kullanamıyor ve dolayısıyla anahat hazırlayamıyorsa veya siz Word veya bir başka kelime-işlem programında metinlerinizi biçimlendirmeden bir dosya oluşturduysanız, bu yazının PowerPoint’e her bir paragraf bir slayt olarak ithal edilmesi mümkündür. Bunun için PowerPoint’te Ekle menüsünden Anahattan Slayt Al maddesini seçtiğinizde açılacak kutuda, Dosya Türü bölümündeki Bütün Anahatlar seçeneğini, sağdaki seçme okuna basarak Bütün Dosyalar yapın. Şimdi seçeceğiniz ve içinde başlık stili uygulanmamış metninizin her bir paragrafı bir slayt olarak çevrilecektir.</p> <p>Bu yöntem size, slyatların eşlik edeceği konuşmanın bir kelime işlem prgramı ile hazırlanması ve bu programda slaytlarda görüntülenecek başlık ve alt başlıkların biçimlendirilmiş olması halinde, PowerPoint sunusu hazırla işinin ne kadar kolaylaşacağını da göstermiş olmalı.</p> <p>/////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915739">Tersten gidersek</a></p> <p>Kimi zaman hazır bir PowerPoint sunusunun, kelime işlem programına alınarak slayt metinlerinin yazıya dönüştürülmesi gerekebilir. Bunu, PowerPoint’te sunu açıkken, dosya menüsünden Gönder, açılacak alt menüden de Microsoft Word’ü seçerek yapabiliriz.</p> <p><pp2000031.tif></p> <p>İlk dört düzenleme PowerPoint slaytlarının Word’e resim olarak iliştirilmesi sağlanır; sonuncu Yalnızca Anahat maddesi ise slayt metinlerinin Word’e metin olarak aktarılmasını sağlar. Bu suretle Word’e gönderdiğiniz metinler, Word’de düzenlenebilir, değiştirilebilir veya yeniden biçimlenebilir.</p> <p><pp2000032.tif></p> <p>///////////////////////KUTU BİTTİ/////////////////</p> <h4><a name="_Toc464915740">Açıklama Metinleri</a></h4> <p>PowerPoint sunusu hazırlama çoğu zaman bir ekip işidir; özellikle kurumsal amaçlı sunularda konuşma metinlerini hazırlayanlar, grafikleri ve diğer görsel ögeleri oluşturanlar ve PowerPoint uzmanı olarak sizin işbirliği yapmanız gerekir. Bu işbirliği sırasında bazı slaytların yeniden gözden geçirilmesi, onay alınması gerekebilir.</p> <p><pp2000033.tif></p> <p>Bunu, slaytların üzerine, sarı yapışkan not kağıtlarına benzeyen Açıklamalar yapıştırarak, sağlayabilirsiniz. üretim aşaması bittiğinde, açıklamaları ya gizlemeniz, ya da silmeniz gerekir. Açıklamaları Gizle/Göster düğmesi “Göster” konusunda iken, slayt gösterisi sırasında açıklama notları da gösterilir; bu düğme “Gizle” konusunda iken slayt gösterisi sırasında açıklamalar gösterilmez.</p> <p>PowerPoint normal görünümde iken, Ekle menüsünden Açıklama maddesini seçerseniz, PowerPoint, slaytın üzerinde sizin adınızı (o sırada açık Windows oturumunun veya PowerPoint’in kayıtlı kullanıcısının adını) içeren bir açıklama kutusu oluşturacak ve yeni metin girmeniz için bekleyecektir. (Burada gösterilen ve gösterilecek ismi, Araç menüsünden Seçenekleri ve Genel sekmesini seçerek değiştirebilirsiniz.)</p> <p>Slaytlarınızdan herhangi birine açıklama eklediğinizde, PowerPoint, İnceleme araç çubuğunu görüntüler. Açıklamaları bu çubuk yardımıyla yönetebilirsiniz. </p> <p><pp2000034.tif></p> <p>İnceleme çubuğu, sadece slaytlardaki açıklamaları görüntelemenizi ve açıklamalar arasında gezinmenizi sağlamakla kalmaz, fakat aynı zamanda Ofis 2000 ailesinin diğer üyesi Microsoft Outlook yardımıyla slaytlarınızı, bir elektronik posta alıcısına gönderebilir; veya bir ağ ortamında veya Internet’te sunu ile ilgili ekip çalışması için ortak görevler oluşturabilir.</p> <p>Açıklamalar, silininceye kadar üzerinde bulunduğu slaytın metin gibi, resim gibi, bir parçasıdır; bu niteliği ile açıklamalar düzenlenebilir, içerik ve boyutlarl değiştirilebilir; slayt üzerinde başka yere kaydırılabilir. Ve, tabiî, silinebilir! </p> <h4><a name="_Toc464915741">Slaytlara Simge Ekleme</a></h4> <p>Slaytlarınıza işlevi belirginlik sağlamak alan simge karakterler de girebilirsiniz. PowerPoint’in önem düzeyini belirtmekte kullandığı nokta ve çizgi işaretlerini yetersiz bulduğunuz veya metinlerinize dikkat çekici, önem belirtici başka simgeler de koyabilirsiniz. </p> <p>Bunu, Ekle menüsünden Simge maddesini seçerek yaparız. Bu maddeyi seçtiğinizde PowerPoint, Karakter Eşlem aracını açar.</p> <p><pp2000035.tif></p> <p>PowerPoint’in simge ekleme aracı, Windows’un Başlat menüsünden Programlar/Donatılar/Sistem Araçları yoluyla açılan Karakter Eşlem aracına çok benzer. Aralarındaki başlıca fark, PowerPoint’in simge aracının, yazı tipi (font) dosyasında yazı ailesi simge olarak tanımlanmış yazı tiplerini seçmesidir.</p> <p>Windows 98, Ofis 2000 ve MS Internet Explorer 5, Windows sistemine Common Bullets, Webdings ve Symbols adlı, çeşitli simge türü fontlar kurarlar. Ayrıca Microsoft’un Tipografi sitesinde Web Simgeleri içeren farklı dosyalar da bulabilir ve bilgisayarınıza indirebilirsiniz. (http://www.microsoft.com/typography) Simge ekleme aracı ile slaytlarınıza bu dosyalardaki simge karakterleri katarak, metinlerinizi zenginleştirebilirsiniz.</p> <p><pp2000036.tif></p> <h4><a name="_Toc464915742">WordArt</a></h4> <p>Bir resmin bin kelimeye bedel olduğunu düşünüyorsanız, Ofis 2000 ailesi üyesi programların paylaştığı kelimelerden yapılma resimleri çok sık kullanacaksınız demektir! “Wordart” nesneleri, slaytınızda resim gibi görüntülenmesine rağmen, metin özelliğini korurlar; istediğiniz anda yeniden düzenlenebilir ve değiştirilebilirler.</p> <p><pp2000037.tif></p> <p>Ekle menüsünden Resim, alt menüden de WordArt maddesini seçerek, WordArt’ı başlatabilirsiniz. WordArt’ı başlattığınızda imlecin nerede olduğunun üzerinde çok durmayın; daha sonra ortaya çıkacak nesneyi istediğimiz yere taşıyabiliriz.</p> <p>WordArt nesnesi eklemek üzere harekete geçtiğimizde önce sanat eserimizin alacağ stili seçebilmemiz için WordArt Galerisi açılacaktır. Stillerin oluşturacağı etkileri öğrenebilmenin en emin yolu bir sinama sunusunda boş slaytlar üzerinde hepsini denemektir. Burada beğendiğiniz herhangi bir stili ve Tamam tuşunu tıklayabilirsiniz. </p> <p><pp2000038.tif></p> <p>WordArt aracı, resme dönüştürülecek metni girmeniz için Metin Düzenleme kutusunu araçaktır. Buraya metni yazabilir veya Windows panosundan yapıştırabilirsiniz. Dikkat edilmesi gereken husus, metinlerin seçtiğiniz stile göre karmaşık görünüm almayacak uzunlukta olmasıdır.</p> <p><pp2000039.tif></p> <p>Tamam’ı tıkladığınızda metniniz, seçtiğiniz stile uygun olarak resim haline getirilerek, slayta yerleştirilecektir. Bu nesne, PowerPoint açısından “resim” sayılır; yeri ve boyutları değiştirilebilir. Ancak WordArt aracı açısından bu nesne daima metin olarak kalacaktır.</p> <p><pp2000040.tif></p> <p>Slayta yerleştirilen WordArt nesnesini tıkladığınızda, PowerPoint, Wordart çubuğunu da açar. Bu çubuktaki düğmeler yardımıyla seçili Wordart nesnesini düzenleyip değiştirebileceğiniz gibi yeni WordArt nesneleri de ekleyebilirsiniz.</p> <p><pp2000041.tif></p> <p>WordArt çubuğundaki düğmelerden Ekle ile slaytınıza yeni WordArt nesnesi ekleyebilirsiniz. Metin Düzenle düğmesi ise mevcut metni değiştirebilmeniz için Metin Düzenleme penceresini açacaktır. Biçimlendirme düğmesi, WordArt nesnesinin renklerini, çizgilerini, içinde bulunduğu kutunun özelliklerini değiştirmenizi sağlar. Serbest Döndür düğmesi ile WordArt nesnesinin konunumu değiştirebilirsiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915743">Metin Düzenleme ve Biçimlendirme</a></h3> <p>PowerPoint ile oluşturacağınız ürünlerin içeriğinin önemli bir bölümü metin olacaktır. Bu yüzden PowerPoint bir kelime işlemcisini aratmayacak metin düzenleme ve biçimlendirme araçları ile donatılmış bulunuyor. Burada bu araçları tanımaya çalışacağız.</p> <p>Şu ana kadar yaptığımız alıştırmalardan görmüş olacağımız gibi, PowerPoint’te yolumuzu ve aradığımızı bulabilmek için klavyeden ve Mouse’dan yararlanabiliriz. Metinlerini gözden geçirmek ve biçimlendirmek için ya metinleri seçmek, ya da imleci tüm sunuda veya belli bir slaytta belirli bir noktada tutmamız gerekir.</p> <p>//////////////////////////KUTU/////////////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915744">Mouse ve Klavye kısayolları</a></p> <p>PowerPoint’te bir metni seçmek için Mouse’un sağ düğmesini basılı tutarak, işaretçi ile metnin üzerini taramak gerekir. Buna ek olarak şu kısayolları da kullanabilirsiniz:</p> <p>v Bir slayttaki tüm metni seçmek için Anahat penceresinde, slaytın simgesini tıklayın.</p> <p>v Bir altbaşlığı seçmek için Mouse işaretçisini başlığın soluna götürün, dört ucu oklu simge haline gelince, tıklayın.</p> <p>v Bir satırın başına gitmek için klavyede Home tuşuna, sonuna gitmek için End tuşuna basın.</p> <p>v İmlecin bulunduğu noktadan satırın başına kadar olan metni seçmek için Üstkarakter (Shift)+Home, sonuna kadar olan metni seçmek için Üstkarakter (Shift)+End tuşlarına basın. Üst veya alt satırları da seçmek için Shift’i bırakmadan Home veya End tuşuna yeniden basın.</p> <p>v İmlecin bulunduğu noktadan itibaren bir karakter seçmek için Üstkarakter (Shift)+Sol veya Sağ ok tuşlarına basın. </p> <p>v İmlecin bulunduğu noktadan itibaren bir kelime seçmek için Ctrl+Üstkarakter (Shift)+Sol veya Sağ ok tuşlarına basın.</p> <p>///////////////////////KUTU BİTTİ///////////////////</p> <p>Slaytlarda metin oldukça az olduğu ve özellikle büyük ekrana veya beyaz perdede gösterildiğinde yazı boyutu çok büyük göründüğü için yazma, imla ve dilbilgisi hataları, çok sayfalı bir belgede olduğundan daha çok dikkat çeker. Kelime sayısının azlığı, aynı zamanda sunu tasarımı yaparken, metinlerdeki hataları anında düzeltme imkanı da sağlar.</p> <h4><a name="_Toc464915745">Metin Düzenleme</a></h4> <p>PowerPoint slaytlarınızda bir hata ararken, Bul ve Bul- Değiştir yöntemini kullanabilirsiniz. Bu araçlar, slayt görünümü dışında bütün görünümlerde kullanılmaya hazırdır. Klavyeden Ctrl+F veya Düzen menüsünden Ara maddesini seçerek arama, ve klavyeden Ctrl+H, Düzen menüsünden Değiştir ve arrama kutusunda Değiştir düğmesini tıklayarak Değiştir araçlarını açabilirsiniz. Sadece arama yaparken, aradığınız kelimenin tümünü yazmanız gerekmez. </p> <p><pp2000042.tif></p> <p>Buradaki örnekte, “Yalnızca tam sözcükleri bul” kutusunu işaretlemediğimiz için PowerPoint, “fakülte,” “fakültelerini,” “fakültesi” gibi içinde Aranan hanesinde yazılı kelime parçası geçen bütün kelimeleri bulacaktır. “Büyük/Küçük harf duyarlı” kutusu da işaretlenmemiş olduğu için, PowerPoint “Fakülte,” “FAKÜLTE” ve “fakülte” kelimeleri arasında ayrım yapmayacaktır. Arama aracı bulduğu ilk örnekte duracak ve bundan sonrakileri ancak siz “Sonrakini bul” düğmesini tıklarsanız arayacaktır.</p> <p>Bir çok slayttan oluşan bir sunuda, örneğin bir terimin başka şekilde yazılması gerektiğini anlarsanız, bunları tek tek, elle aramak çoğu zaman çok zor bir görev olabilir. PowerPoint, arayıp bulduğu metinleri bir başka metinle değiştirebilir. Kimi zaman yüzlerce slaytın elle düzeltilmesi, tasarımcıyı başka işlerden alıkoyabilir.</p> <p><pp2000043.tif></p> <p>Buradaki örnekte, PowerPoint bütün slaytlardaki “öğretim,” “Öğretim” ve “ÖĞRETİM” kelimelerini “eğitim” olarak değiştirecektir. Bu bazen amacınıza uygun olmayabilir. Yeni kelimenin eski ise aynı yazılışta olmasını, yani değiştirilecek kelime büyük harfle yazılmışsa yenisinin de büyük harfle yazılmış olması gerekebilir. Bu durumda Değiştir kutusunda büyük harf/küçük harf duyarlılık kutusunu işaretleyerek ve aranan hanesine kelimenin yazılabileceği bütün biçimleri yazarak, arama ve değiştirme yaptırmanız daha uygun olur. Değiştirme işlemini aranan her kelimeyi ait olduğu slaytta görerek ve onay vererek değiştirebileceğiniz gibi, Tümünü Değiştir düğmesini tıklayarak, bu işin otomatik yapılmasını da sağlayabilirsiniz. </p> <p>Tümünü değiştir düğmesini tıkladıktan sonra hata yaptığınızı anlarsanız, Düzen menüsünden Geri Al maddesini seçerek veya klavyede Ctrl+Z’ye basarak, yaptırdığınız değişikliklerden vaz geçebilirsiniz.</p> <p>PowerPoint, slaytlarınıza klavye ile yazarak, Windows panosundan yapıştırarak veya bir başka dosyadan alarak oluşturduğunuz metinlerde anında yazma hatalarını bulabilir. Bunun için PowerPoint’e için vermeniz gerekir. Bunu, Araç menüsünde Seçenekler maddesini ve açılan kutuda Yazım denetimi ve Stil sekmesini seçerek yapabilirsiniz. Bu sekmede göreceğiniz denetim unsurlarından “Yazarken yazımı denetle” maddesini işaretlerseniz, PowerPoint slayt metinlerini denetleyecek ve hatalı bulduğu kelimelerin altını dalgalı çizgiyle çizecektir.</p> <p><pp2000044.tif></p> <p>Bu sekmedeki Stil seçenekleri düğmesi ise slaytlarınızda stil denetimi yapar. Slayt tasarımında farklı stil anlayışları vardır. Kimi tasarımcıya göre, slayt başlıkları kitap başlığı gibi, her kelimenin birinci harfi büyük yazılmalıdır. Kimi tasarımcı başlık dışındaki metinlerin de başlık stilinde yazılmasını savunur. Kimine göre slayt metinlerinin sonunda noktalama işareti olmaz; kimine göre olur. Stil seçenekleri kutusunun birinci sekmesi olan Büyük Harf, Küçük Harf ve Bitiş Noktalaması sekmesinde, PowerPoint’e hangi stili uygulamasını istediğinizi bildirebilirsiniz.</p> <p><pp2000045.tif></p> <p>Stil seçenekleri kutusunun ikinci sekmesi ise PowerPoint’in Görsel Netlik dediği ayarları apmanızı sağlar. Slayt, bir iletişim aracı olarak sınırlı içeriğe sahip olmalıdır. Ancak slaytların kullanıl yerine göre bu sınırın belirlenmesinde farklılıklar olabilir. Örneğin çok büyük bir konferans salonunda çok sayıda kişiye yapılan bir tanıtım konuşmasına eşlik eden slaytlarda metinlerin arka sıralardan kolay okunması için daha büyük harf tipi kullanılırken, nisbeten küçük bir derslikte, az sayıda öğrenciye ders veren öğretmenin ders aracı olarak kullandığı slaytlarda daha çok satır, daha çok kelime bulunması, dolayısıyla daha küçük boyutta yazı tipi kullanılması mümkündür.</p> <p><pp2000046.tif></p> <p>Slaytlarınızın daha kolay anlaşılmasını sağlayan görsel netlik kurallarını bu sekmedeki asgarî ve azamî satır sayılarını ve foont puntolarını değiştirerek belirleyebilirsiniz. Herhangi bir slaytınız tasarım sırasında bu sınırları aşacak olursa PowerPoint sizi uyaracaktır. PowerPoint’in varsayılan sınırları, her slaytta noktalı maddeler halindeki altı başlık, başlıklarda azamî iki satır, ve noktalı maddelerde azamî iki satır şeklinde belirtilmiştir.</p> <p>//////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915746">İyi bir sunuda...</a></p> <p>Slaytlarda görsel netlik ayarı yaparken uygulanacak en iyi yöntem; örnek bir slaytı kullanılacağı salonda sınama amacıyla görüntülemektir. Dinleyicilerin oturacağı bölümün en arka sırasına gidin ve oradan slaytınızın kolay okunup okunmadığına bakın. Bu arada uzağı görme kusuru olanları da hesaba katın.</p> <p>Slaytların görüntüde kalacağı süreyi belirlerken arka sıralarda oturanların ön sıradakilere oranla daha yavaş okuyacaklarını da unutmayın.</p> <p>/////////////////////////KUTU BİTTİ///////////////////////</p> <p>PowerPoint, yazdığınız, yapıştırdığınız veya bir dosyadan aldığınız metinleri otomatik olarak düzeltirken Windows sistemine kurulu Türkçe sözlüğe bakar. Bu arada PowerPoint’in klavye ile yazarken sık yapılan yazı hatalarını düzeltmekte kullandığı bir başka liste daha vardır. Araç menüsünden Otomatik Düzelt maddesini seçerek açacağınız bu listeye siz de eklemeler yapabilirsiniz.</p> <p><pp2000047.tif></p> <p>Otomatik Düzelt kutusunda, yazarken Üstkarakter (Shift) tuşunu zamanında bırakmadığınız için ilk iki harfin büyük olan kelimelerle, üstkarakter kilitleme (Caps Lock) tuşunu basılı unuttuğunuz için birinci harfi küçük diğerleri büyük kelimeleri de düzelttirme veya düzelttirmeme ayarlarını yapabilirsiniz. Yine bu kutuda cümlelerin birinci harfleri ile gün adlarının birinci harflerinin büyük olmasını sağlamanız da mümkündür. Bu kutuda “Metni yazarken değiştir” seçeneğini kaldırırsanız, PowerPoint yanlış bulduğu yerleri kendiliğinden düzeltmeyecektir. Buraya ekleyeceğiniz yeni kelimelerle, listede bulunmayan ve sizin sık sık yanlış yazdığınız kelimeleri de düzelttirebilirsiniz.</p> <h4><a name="_Toc464915747">Metin Biçimlendirme</a></h4> <p>Metin biçimlendirme, yazdığınız veya aldığınız yazıların slayt üzerindeki görünümünü belirlemek demektir. Slayt gibi, birinci işlevi görsel ilgi odağı sağlayarak sözlü mesajı görsel açıdan güçlendirmek ve akılda kalmasına yardımcı olmaktan ibaret bulunan bir iletişim aracında biçim, önem taşır. İster ekranda, ister kağıt üzerinde ve isterse beyaz perdede görüntülensin, metnin biçimini kullanılan harf (yazı) tipi, boyutu ve rengi ile uygulanmış özel etkiler (gölge veya kabarta etkisi gibi) belirler. PowerPoint, metinlerinizin bu özelliklerini ayarlamanıza imkan verir. Metin biçimlerdirmede gözetilecek ilke, metnin okunmak için olduğunu, dolayısıyla metin biçimlendirmenin okunurluğu azaltmaması, tersine arttırması gerektiğidir. Basılı yayın organlarında usta tasarımcıların, doğru biçimlerdirmenin göze görünmeyen biçimlendirme olduğunu şeklindeki deyişlerini de burada aktarmakta yarar var.</p> <p>Ofis 2000 ailesinin diğer üyeleri ile, örneğin Word veya Excel’de metin biçimlendirme amacıyla Yazı tipi, Yazı Boyutu ve Yazı Rengi seçme işlemlerine aşina iseniz, PowerPoint’te de bu işlemlerin aynı yöntemle yapıldığını ve kullanacağınız araçların aynı olduğunu belirtelim.</p> <p>PowerPoint slaytlarının yazı tipi (font), yazı tipi stili (koyu, normal, italik, altçizgili, gölgeli, kabarık), yazı boyutu (punto) ve renk özellikleri, uygulanmakta olan şablondan alınır. Bazı şablonlar temel yazı tipi olarak Times New Roman’ı kullanırken, bazıları Arial’ı kullanır. Şablonların metin biçimlendirme özellikleri, kullanılan zemin resmi ve rengi dikkate alınarak belirlenmiştir. Zeminde turkuaz rengi hakim bir grafik bulunan slaytta metinlerin mavi veya yeşil renkte olması, okunurluğu tehlikeye atabilir.</p> <p>Bununla birlikte PowerPoint’in temel biçimlendirme özelliklerini istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Bir metni yeniden biçimlendirmek için seçili olması gerekir. Biçimlendirme bir başlığın veya altbaşlığın tümüne veya bir bölümüne uygulanabilir. Örneğin bir başlığın sadece bir kelimesini italik yapabilirsiniz. Metin biçimlendirme hem araç çubuğundan, hem de Biçim menüsünden yazı tipi maddesi seçilerek yapılabilir.</p> <p><pp2000048.tif></p> <p>Biçimlendir araç çubuğu, PowerPoint’in araç çubuğunda görüntülediği temel ögelerden biridir; siz kapatmadıkça, menü çubuğunun altında ikinci sırada yer alır. Bu çubuktaki düğmelerle, metin biçimlerdirme için gerekli bütün ayarlamaları yapabilirsiniz. Bununla birlikte Biçimlerdirme araç çubuğunda (siz çubuğu özelleştirerek, koymadıkça) metinlerinize kabartma etkisi veren düğme, metinleri üst veya alt simgeye dönüştürme veya yazi tipi rengini değiştirme imkanı yoktur. Kabartma dışındaki eksik imkanları, çubuğun en sağındaki küçük oku tuklayarak açacağınız Düğmeleri Ekle/Kaldır komutuyla çubuğa katabilirsiniz. Yazı biçimlendirme için gerekli bütün kontrollere Biçim menüsünden Yazı Tipi maddesini seçerek de ulaşabilirsiniz.</p> <p><pp2000049.tif></p> <p>Metinlerinizi biçimlendirirken, okunurluğun tehlikeye düşmediğinden emin olmalısınız. Örneğin çok küçük harfler, koyu ve italik oldukları taktirde kolay okunmazlar. Altçizgi, harflerin bacaklarını örtebilir. Koyu yazı tipini büyük başlıklarda kullanmak, bu karşılık küçük yazı tipine sahip alt başlıklarda vurgulama amacıyla italiği tercih etmek yerinde olur.</p> <p>Bütün bir sunuda, uyguladığınız bir yazı tipini başka bir yazı tipine çevirmek için Biçim menüsünden Yazı Tipini Değiştir maddesini seçebilirsiniz.</p> <p><pp2000050.tif></p> <p>Bu kutuda değiştirmek istediğiniz ve yerine geçecek font türlerini, seçme oklarını tıklayarak açılan listeden seçebilirsiniz. Değiştir düğmesini tıkladığınızda bütün slaytların yazı tipleri değiştirilmiş olur. Bu işlemin hatalı olduğuna karar verirseniz, Düzen menüsünden Geri Al maddesini seçebilir; veya klavyede Ctrl+Z tuşlarına basabilirsiniz.</p> <p>Burada iki özel etkiye özellikle dikkat etmek gerekiyor: gölge ve kabartma. Bu iki etki, yerinde kullanıldığı taktirde, slaytların çekiciliğini arttırabilir; dikkatsiz kullanıldığı taktirde, okunmayı güçleştirir. Her iki etkinin de dikkat çekici olabilmesi için kullanıldığı metnin yazı tipinin büyük ve harfin kalın olması yerinde olur. Küçük puntolu harflerde ve çok fazla kelime bulunan başlıklarda gölgeler görünmeyeceği gibi, kabartma etkisi de yandaki harfi okunamaz hale getirebilir.</p> <p><pp2000051.tif></p> <p>Burada başlığı normal, kabartma ve gölge etkileriyle görüyoruz. Gölge etkisi renkli zemin üzerinde daha belirgin hale gelecektir. Buna karşılık kabartma etkisi başlığın daha dikkat çekici olması için zeminin beyaz veya çok açık renk olmalı yerinde olur.</p> <p>Metinlerin hizalanmaları da görsel etki açısından önem taşır. Hizalamada dikkat edilecek hususların başında, hizalanan unsurlar arasında birlik olması gelir. Hizalama, hizalanan metinler arasında birlik sağlar. Hizalamak istediğiniz metinleri seçin ve Biçimlendirme çubuğunda arzu ettiğiniz hiza düğmesini tıklayın.</p> <p><pp2000052.tif></p> <p>Burada, slaytın başlığı sola, fakat o başlığa ait maddeler sağa hizalandığı için başlıkla metin birbirinden kopmuş gibi görünüyor. Ayrıca hizalanan unsurların ortak ögesi olan noktaların değil de satır sonlarının hizalanmış olması, arzu edilen birliği sağlamıyor.</p> <p>Farklı metinlerin aralarındaki açıklık ve bir metnin satırlarının yüksekliği, slaytın tümü açısından metinlerin biçimlendirilmesi açısından önem taşır. Metinler ve metnin satırları arasındaki mesafenin çok yakın olması, okunurluğu azaltır. Bu mesafenin çok olması ise slaytın boş olduğu izlenimi verir. Satır aralıkları, Biçim menüsünden Satır Aralığı maddesini seçtiğinizde açılan kutuyla denetlenir.</p> <p><pp2000053.tif></p> <p>PowerPoint, satır aralığını, “satır” ve “nokta” (punto) birimleriyle ölçer. Çoğu zaman satır ölçüsü yeterli olmakla birlikte, hassas ve doğru ayarlama ancak punto birimiyle yapılabilir. Punto, (PowerPoint’i Türkçeleştirenlere göre, nokta), bir inçin 72’de biridir. (Sayfa düzenleyenler bir de pika birimi kullanır: 12 punto 1 pika, 6 pika ise 1 inçtir.) Harflerin yüksekliği punto ile ölçülür. Bir harfin puntosu, sadece kendisinin yüksekliği demek değildir; bir harf ailesinin yüksekliği, aileye mensup p, y, g gibi harfin en alt kenarından, büyük harflerin en üst kenarına kadar olan mesafenin ölçüsüdür.</p> <p><pp2000054.tif></p> <p>Bir satır aralığı, satırda yer alan en büyük puntolu harfin tabanından, alttaki satırın tabanına kadar mesafedir. Matbaacılıkta “altın kural” denen ölçü, yüzde 120 kuralıdır. Buna göre bir satırın yüksekliği satırdaki en büyük harfin yüzde 120’si kadar olur. Satır aralığının kesirli çıkmaması için, matbaacılıkta ve daha sonra gelişen elektronik sayfa tasarımında, daima satır aralığı tam sayı çıkacak harf puntoları kullanılır. Bununla birlikte, Bir örnek verirsek; 46 punto başlık kullandığınız zaman, bu başlığın iki satır olması halinde, her bir satırı, 55.2 punto olması gerekir. Usta tasarımcılar, 24 puntodan küçük harflerde kesirli satır ölçüsünü yukarı, 24 puntodan büyük harflerle aşağı “yuvarlarlar.”</p> <p>Slaytlarda aynı önem düzeyinde iki metin altalta geldiği zaman aralarında satır aralığının en az yarısı kadar ek aralık bırakılması, maddelerin farklı algılanmasını sağlar. Bunu, Satır Aralığı kutusunda ya paragraftan önce, ya da paragraftan sonra ek aralık ölçüsü vererek yapabilirsiniz. Paragraflar arasında ek aralığın boşluk gibi görünmemesi için, ek aralığı tutarlı şekilde ya paragraftan önce, ya da paragraftan sonra verin.</p> <p>PowerPoint’in şablonlarında “asıl slayt” denen ve bu tür ölçülerin kaynaklandığı stillerde, ölçümler yapılmış ve görsel netlik için gerekli kurallar uygulanmış olduğu için, çoğu zaman slaytlarınızda ince matbaacılık hesapları yapmanız gerekmeyecektir!</p> <p>Bu noktada son bir metin biçimlendirme ayarı, başlıkların ve diğer metinlerin içinde bulundukları kutuların slayt üzerindeki konumu ve metinlerin bu kutu içinde sol kenardan ne kadar içerden başlayacağını belirlemek olabilir. Metin kutuları, slayt üzerinde istediğiniz yere kaydırılabilir. Mouse işaretçisini kutunun çerçevesine yaklaştırdığınızda okun, dört uçu oklu simgeye dönüştüğünü göreceksiniz. Bu durumda iken Mouse’un sol düğmesini tutarak, kutuyu slayt üzerinde istediğiniz yere taşıyabilirsiniz.</p> <p>Metinlerin bulundukları kutunun içinde sol kenardan ne kadar içerden başlayacağını belirlemek için, Görünüm menüsünden cetvel maddesini seçmeniz gerekir. Bu durumda PowerPoint, slayt penceresinin üst ve sol kenarında bir cetvel görüntülenecektir.</p> <p><pp2000056.tif></p> <p>Slayt penceresinin üst kenarındaki cetvelde, o sırada seçilmiş olan metnin ne kadar içerden olacağını ve sekme duraklarının yerlerini belirten işaretleri göreceksiniz. Bu işaretleri Mouse işaretçisiyle tutarak sağa-sola oynatarak, metinlerinizin yatay konum ayarlarını yapabilirsiniz. Mouse işaretçisini cetvelde boş bir yere tıklarsanız, bu noktada bir sekme durağı belirir. Cetvelin sol üst köşesindeki “L” harfine benzeyen işaret ise o sırada varsayılan sekme türünü (soldan, sağdan, ortalı, ondalık işaretli) gösterir. Bu simgeyi tıklayarak, sekme türünü değiştirebilirsiniz.</p> <p>Cetvelin üzerinde, altta ve üstte, iki ayrı dizi işaret göreceksiniz. Alttaki işaretler madde işaretinden sonra metnin işaretten ne kadar içerden başlayacağını; üstteki işaretler ise madde işaretinin metin kutusunun sol kenarından ne kadar içerden başlayacağını gösterir.</p> <h4><a name="_Toc464915748">Madde İşaretleri ve Numaralama</a></h4> <p>Madde işaretleri, sıralama takip etmekle birlikte artan veya azalan bir dizinin üyesi olmayan metinleri belirgin hale getirmekte kullanılır. Artan veya azalan dizi üyesi olan metinler ise satır başlarına numara konuyarak belirginleştirilebilir. Slaytlarınız için seçtiğiniz Otomatik Düzenleme modeli, madde işaretli metin yertutucular içeriyorsa, bu yerlere gireceğiniz metinler otomatik olarak maddelenecektir. Fakat istediğiniz metni veya metin grubunu madde işaretli hale getirebilir ve bu amaçla farklı işaretleme şemaları uygulayabilirsiniz.</p> <p>PowerPoint’in madde işaretleri koyduğu bir metnin işaretlerini değiştirmek için, metni seçin; Biçim menüsünde Madde İşaretleri ve Numaralama maddesini tıklayın.</p> <p><pp2000056.tif></p> <p>Birinci sekmede metne madde işareti kazandırabileceğiniz ve bu işaretleri seçebileceğiniz denetim araçlarını göreceksiniz. ikinci sekmede ise numaralama araçları bulunur. Birinci sekmede, PowerPoint’in kullanılmaya hazır yedi madde işareti seçeneği yer alıyor. Bunlardan birini veya alttaki Resim ve Karakter maddelerini işaretleyerek farklı resim ve karakterleri kullanabilirsiniz. Resim düğmesini tıkladığınızda, daha önce gördüğümüz, slaytlara resim yerleştirmek kullanılan Küçük Resim Galerisi açılacak ve Ofis 2000’i kurarken yaptığınız tercihlere göre, sabit diskinizde mevcut nokta resimlerini görüntüleyecektir. Ofis 2000’i kurarken resim örneklerinin sabit diskinize aktarılmasını tercih etmediyseniz, bu noktada Galeri programı Ofis 2000 CD-ROM’unu sürücüye yerleştirmenizi isteyebilir. Karakter düğmesini tıklarsanız, bu kez, Windows’un Karakter Eşlem aracına benzeyen işaret seçme kutusu açılacak ve bilgisayarınıza kurulu madde işareti olarak kullanılabilecek yazı tiplerini (font) içeren bir tercih kutusu ve seçilen yazı tipinin içindeki karakterleri gösteren bir tablo sunacaktır. Bu kutuda, seçtiğiniz karakterin rengini ve büyüklüğünü de belirleyebilirsiniz.</p> <p>Küçük resim galerisi aracını açtığınızda ikinci sekmenin adının Hareketli Klipler olduğuna dikkat edin. Bu sekmede hareketli madde simgelerini göreceksiniz. Galeri, iki hareket madde işaretine sahiptir. Fakat siz başka yerlerden edineceğiniz hareketli (anime) GIF biçimindeki imajları Galeri’ye alarak, slaytlarınızda kullanabilirsiniz.</p> <h4><a name="_Toc464915749">Arkaplan Rengi ve Dolgu</a></h4> <p>Doğrudan metin biçimlendirme ve düzenleme işlemi olmasa da, slaytların arkaplan (zemin) rengi ve resmi, metnin görünümünü birinci derecede etkileyen unsurlar arasında sayılmalıdır. Metinlerinizde karakterlerin rengi (hatta gölgeli veya kabartma etkisinin başarılı olup olmayacağı) zemin rengi ile belirlenir. Slaytların tek-tek veya topluca zemin rengi değiştirilebilir.</p> <p>//////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915750">İyi bir sunuda...</a></p> <p>PowerPoint sunularınızı bilgisayara VGA-projekter bağlayarak beyaz perdede göstercekseniz veya 35 mm filme aktararak slayt projeksiyon cihazı kullanacaksanız, zeminlerin koyu renk olmasına dikkat edin. Slaytları renkli yazıcı ile saydam kağıt veya filme basarak “tepegöz” projeksiyon makinasıyla gösterecekseniz, daima açık renk zemin kullanın.</p> <p>/////////////////////////KUTU BİTTİ///////////////////////</p> <p>Her sunuda, slaytların bir renk düzeni vardır. Herhangi bir slaytı metin veya resimkutusu bulunmayan boş bir yerinden sağ-tıklar ve açılan menüden Slayt Renk Düzeni maddesini seçerseniz, sununuzda uygulanan renk düzenini ve diğer seçeneklerinizi gösteren Renk Düzeni kutusu açılacaktır. Bu kutunun birinci sekmesinde, PowerPoint’in standart renk düzenlerini görebilirsiniz. Farklı bir düzen seçtiğinizde bu renklerin slaytınızda nasıl duracağınız Önizleme düğmesini tıklayarak inceleyebilirsiniz. Seçtiğiniz renk düzenini sadece o anda seçili slayta veya tüm slaytlara uygulatabilirsiniz.</p> <p><pp2000057.tif></p> <p>Renk Düzeni kutusunun ikinci sekmesi olan Özel ise kendi renk düzeninizi oluşturma imkanı verir. Bu düzeni yeni bir isimle kaydedebilir ve istediğiniz zaman kullanabilirsiniz. Bu sekmede bir slaytta rengi belirlenebilen bütün ögelerin renklerini tayin edebilirsiniz.</p> <p>PowerPoint’in Akllı İçerik Sihirbazı veya Tasarım Şablonları yoluyla oluşturduğu slaytlarda, görsel açıdan ilgi çekici olması için slaytlarda sadece renk değil, fakat aynı zamanda arkaplan dolgu unsurları (zemin desenleri) ve resimlere yer verdiğine dikkat etmiş olmalısınız. Bu, slaytlarınızı özelleştirmenize, örneğin slaytlarda arka plan resmi olarak kurum logosunu kullanmanıza, imkan verir. Bunu sağlayan Arka Plan aracını, slaytta boş bir yeri sağ tıklayarak ve açılacak menüden Arka Plan’ı seçerek açabilirsiniz.</p> <p><pp2000058.tif></p> <p>Açılacak küçük kutunun Arka Plan dolgusu olarak seçilmiş unsur varsa görüntülediği önizleme penceresinin altında, seçilmiş olan ögeyi gösteren seçme kutusunun okunu tıklarsanız, renk ve dolgu efekti seçeneklerinizi görebilirsiniz. Dolgu unsuru olarak, iki renk arasında nisbî değişen (gradyen) renkleri, PowerPoint’in size sunduğu (mermer görümünden, resim tuvaline, çuhadan tahta görümününe) 24 doku unsurunu, 48 geometrik desene ve herhangi bir biçimde kaydedilmiş resim veya fotoğrafı kullanabilirsiniz. </p> <p><pp2000059.tif></p> <p>Desenlerin ve dokuların etkisini bunları bir sınama slaytında seçerek araştırabilirsiniz. Burada sadece fotoğraf ve diğer imaj dosyalarını kullanırken, arka plandaki güçlü bir görsel unsurun, ön plandaki metin ve diğer görsel unsurları (örneğin istatistiksel veriye dayanan bir grafiğin etkisini azaltabileceğini hatırlatmakla yetinelim. Bu tür grafik malzemenin, ancak gerçekten arka planda kalacak şekilde, dikkati kendisine toplamayan renk ve desende olmasına özen göstermek gerekir.</p> <p><pp2000060.tif></p> <h4><a name="_Toc464915751">Şablon Değiştirmek-Asıl Slaytı Düzenlemek</a></h4> <p>Kimi zaman slaytlarda yaptığınız yerel düzenlemeler sununun tümü açısından yeterli olmaz veya çok zaman alır. Böyle durumlarda sununun bütün slaytlarını başkan tasarlamak veya slaytları tek-tek düzenlemek yerine temel şablonu değiştirmek ve yeni bir şablon uygulamak daha etkin bir yöntem olabilir.</p> <p>Sunu hazırlamanın herhangi bir aşamasında slaytların şablonunu değiştirebilir, yeni bir şablon uygulayabilirsiniz. Sunu, PowerPoint’te açıkken, Biçimlendirme araç çubuğunda Ortak Görevler düğmesini tıklayın ve açılacak menüden Tasarım Şablonu Uygula maddesini seçin. Açılacak diyalog kutusunda yeni şablonu seçin.</p> <p><pp2000061.tif></p> <p>PowerPoint’in sunu tasarım şablonları listesinde herhangi birini tıkladığınızda diyalog kutusunun sağ tarafında şablonun genel tasarım biçimini göreceksiniz. Sununuza uygun bir şablon bulduğunuz anda Uygulama düğmesini tıklayarak, bütün slaytlarınıza yeni şablonun renk, arka-plan resmi ve benzeri diğer biçim özelliklerini kazandırabilirsiniz. Aynı işlemi bir slaytın boş bir yerini sağ tıklayarak ve açılacak menüden Tasarım Şablonu Uygula maddesini seçerek de yapabilirsiziniz. Bir sunuda yeni bir tasarım şablonu uyguladığınızda slaytlarınızda önceden yaptığınız özelliştermeler, örneğin madde işareti olarak seçtiğiniz farklı karakterler veya resimler varsa, PowerPoint bunları aynen koruyacaktır.</p> <p>Her sunuda bütün slaytların ve bütün başlıkların varsayılan biçimleri, asıl Slayt ve Asıl Başlık adı verilen iki “master” üzerine bina edilir. Bu iki “master” unsuru yeniden düzenleyerek slaytlarda temelden değişiklik yapabilmek mümkündür. Bunu, Görünüm menüsünden Asıl, ve açılacak alt menüden Asıl Slayt maddelerini seçerek yapabilirsiniz.</p> <p><pp2000062.tif></p> <p>Asıl slaytta, slaytlarda yer alabilecek bütün bölümler gösterilir. Bu bölümlerden bir kısmını mevcut slaytlarınızda seçmediğiniz veya uygulatmadığınız için göremiyor olabilirsiniz. Örneğin slaytlarınıza tarih, sıra numarası koymadığınız taktirde, bu ögeler yer almayacaktır. Ancak asıl slaytta, bir slaytta bulunabilecek bütün ögeler gösterilir.</p> <p>Asıl slaytta görünen başlıklar, yeni bir slayt oluşturmak üzere yeni slayt eklediğinizde görüntülenecek yer tutucu kelimelerdir. İsterseniz biçimlendirmeleri gibi yertutucu başlıkları da değiştirmeniz mümkündür. Sununuzdaki başlık ve altbaşlıkların yazı tiplerini, renklerini ve diğer görünüm özelliklerini, ayrıca alytbaşlıkların maddeleme işaretlerini asıl slayt üzerinde yapacağınız değişikliklerle belirleyebilirsiniz.</p> <p><pp2000063.tif></p> <p>Asıl slaytta değişiklik yapmak için, yer tucuyuyu veya içindeki metnin tümünü seçin ve Biçimlendirme araç çubuğundaki düğmelerle istediğiniz özellikleri ilişkin yeni seçimlerinizi yapın. Seçtiğiniz bir ugeyi sağ tıklayarak, açılacak menüden de istediğiniz biçimlendirme özelliğini seçebilirsiniz. Sözgelimi, slaytlarınızdaki madde işaretlerini değiştirmek için değiştirmek istediğiniz düzeydeki başlığı tarayın ve sağ-tıklayarak açılacak menüden Madde İşaretleri ve Numaralandırma maddesini seçin.</p> <p>PowerPoint, bir sunu açılırken göstereceğiniz ilk slayta, Sunu Başlığı Slaytı adını verir ve bu slaytın daha sonraki slaytlardan daha farklı düzenlenmesini sağlar. Sunu Başlığı slaytı, birn sunuda bölümleri ayırmak için de kullanılabilir. Bu slaytın Master’ında değişiklik yapmak için Görünüm menüsündeki Asıl alt menüsünden Asıl Başlık maddesini seçebilirsiniz. </p> <p>Her iki asılda yapacağınız biçimlendirme bittiğinde, Asıl Slayt veya Asıl Başlık araç kutusundaki Kapat düğmesini tıklamanız gerekir. Asıl Slayt ve Asıl Başlık’ta yapatığınız değişiklik bütün slaytlara uygulanacaktır. Fakat slaytlarınızda yerel biçimlendirmeler yaptıysanız, PowerPoint bunları değiştirmez.</p> <p>Asıl Slayt ile Asıl Başlık arasındaki fark biraz karışık olabilir. Hangi slaytın asıl slayt, hangisinin asıl başlık üzerine bina edildiğini bilemiyorsanız, sözkonusu slayt açıkken PowerPoint penceresinde sol alt köşedeki Görünüm menüsünden Slayt Görünümü düğmesini, klavyede Shift (Üst karakter) tuşunu tutarak tıklayın; PowerPoint bu slaytın üzerine bina edildiği Master’ı düzenlenmek üzere açacaktır. Slayta dönmek için Slayt Görünümü simgesini bu kez klavyede Shift tuşunu tutmadan tıklayın.</p> <p><a name="_Toc464915752">Bölüm 3: Tablo, Grafik ve Çizim</a></p> <p>Slaytlarımızın çekiciliğini arttırmak ve böylece eşlik ettikleri sunuda mesajların akılda kalırlığına daha çok katkıda bulunmalarını sağlamak için yapabileceğimiz düzenlemeler sadece metinleri biçimlendirmek veya metinlere madde işareti eklemekten ibaret değil. PowerPoint, slaytlarımıza tablo, grafik, örgüt kuruluş şeması, resim, film ve ses ekleme imkanı tanıdığı gibi, sınırlı da olsa verdiği çizim araçları ile slaytlarda kendi çizimlerimizi yapmamızı da sağlar.</p> <p>PowerPoint, Windows’un Nesne Bağlama ve Yerleştirme (OLE) modeli ile uyumlu bütün programlardan, o programların ürünlerini, örneğin bir Access tablosunu veya Excel grafiğini alabilir. Bu nesneler kendilerini oluşturan programlarda güncelleştirildiği taktirde, slaytı PowerPoint’te yeniden açtığınızda, slayttaki kopyasının da güncelleştirilmiş olduğunu göreceksiniz. PowerPoint 2000, Internet imkanlarından yararlanmanız veya bilgisayarınızdaki bir başka kaynağı kullanabilmeniz için, slaytlarınıza köprü (link) koymanıza da imkan verir.</p> <h3><a name="_Toc464915753">Tablo</a></h3> <p>Herhangi bir bilginin sunuluşunda tablo, bilgilerin gruplandırılması, sıralanması ve böylece önemli eğilimlerin daha görünür hale gelmesi açısından etkili bir mimarî araçtır. Farklı gruplara ait rakam veya kavramların yanyana gösterilmesi, aralarındaki farkı ortaya çıkartır; öğrenmeyi kolaylaştırır. Bununla birlikte slaytlara çok fazla sütun ve satır içeren tablolar koyarsak, yazı tipi boyutu küçülebilir ve zor görülür; veya tabloda yer alan bilgilerin kavranması zorlaşabilir. Usta slayt tasarımcıları üçten fazla sütun ve dörtten fazla satır kullanmamaya özen gösterirler.</p> <p>Bir slayta tablo eklemek için en kolay yol, Araç menüsünden Tablo aracını tıklamak ve açılacak kutuda arzu ettiğiniz kadar sütun ve satırıı taramaktır. Ekle menüsünden Tablo maddesini seçerek ve açılacak diyalog kutusunda istediğiniz sütun ve satır sayılarını seçerek Tamam düğmesini de tıklayabilirsiniz. Sunuya yeni bir slayt eklerken. bu slaytın tablo slaytı olarak biçimlendirilmesini de sağlayabilirsiniz.</p> <p><pp2000064.tif></p> <p>PowerPoint, yeni tablo oluşturduğunuz anda Tablolar ve Kenarlıklar araç çubuğunu da açacaktır. Bu çubuk, tabloyu seçtiğiniz her an görünür. Bir tabloyu oluşturduktan sonra satır sayısını arttırmak isterseniz, son satırda iken klavyede Sekme (Tab) tuşuna basmanız yeter. Yeni sütun eklemek için, Tablolar ve Kenarlıklar araç çubuğunda Tablo düğmesini tıklayın ve açılacak menüden Sola Sütun Ekle veya Sağa Sütun Ekle maddesini seçin. Bu menüde bulunan Alta Satır Ekle ve Üste Satır ekle maddeleri ile tabloya yeni satırlar da ekleyebilirsiniz.</p> <p>Oluşturduğunuz tablonun içtediğiniz hücresine klavye ile metin girebilir veya Windows Panosu’ndaki bir metni yapıştırabilirsiniz. Tablolar, bulundukları slaytın parçasıdır; dolayısıyla herhangi bir ögesini iki kere tıklayarak o ögeyi düzenlemeye imkan veren diyalog kutusunu veya araç çubuğunu açabilirsiniz. Bir sütun veya satır çok dar veya çok geniş ise, Mouse işaretçisi ile sütunun veya satırın sınır çizgisini sağa veya sola kaydırabilirsiniz. Mouse işaretçisi bir sütun veya satırın sınır çizgisi üzerinde iken iki tarafı oklu iki dik çizgi görünümünü alır.</p> <p>Tabloların daha kolay anlaşılır hale getirilmesi için çeşitli biçim özelliklerini değiştirebilirsiniz. Tablo seçili iken, Biçim menüsünden Tablo maddesini seçerseniz, tablonun çerçeve, dolgu ve metin kutuları özellikleriin topluca düzenleyebileceğiniz diyalog kutusu açılır. Tablolar ve Kenarlıklar araç çubuğunda da bu amaçla kullanabileceğiniz düğmeler vardır.</p> <p><pp2000065.tif></p> <p>Bu araç çubuğundaki düğmelerle, tablonunun bütün unsurlarının özellikleri tek-tek düzenlemeniz mümkündür.</p> <h3><a name="_Toc464915754">Grafik</a></h3> <p>Tablolar uzadıkça veya rakamlar büyüdükçe işlevlerini yitirirler; bilginin özet olarak kavranması, unsurları arasındaki farkların algılanması zorlaşır. Bu durumda rakamların sırrını grafiklerle çözebiliriz. PowerPoint’te yeni bir grafik slaytı oluşturarak, mevcut bir slaytı grafik saltına dönüştürerek veya slaytın elverişmi bir yerine grafik ekleyerek, bu imkandan yararlanabilirsiniz.</p> <p>Bunun için Ekle menüsünden Yeni Slayt maddesini seçerek veya araç çubuğunda Yeni simgesini tıklayarak yeni bir slayt oluşturmak istediğinizde açılan Otomatik Düzen diyalog kutusunda grafik slaytını seçebilirsiniz. Grafik, mevcut slaytta yer alacaksa, slaytın herhangi bir boş yerini sağ-tıklayarak açılacak menüden veya Ortak Görevler düğmesinin açacağı menüden Slayt Düzeni maddesini seçerek, slaytın otomatik biçimini değiştirebilirsiniz. Slaytta uygun genişlikte yer varsa, Ekle menüsünden Grafik maddesini de seçebilirsiniz. Yeni slayt veya mevcut slaytın slaytın otomatik biçimi değiştirme yollarını izlerseniz, PowerPoint, slaytta grafik alanını açar ve yeni grafik oluşturmak için yer tutucunu iki kere tıklamanızı bekler. Grafik simgesini iki kere tıkladığınızda PowerPoint örnek bir veri tablosu ve buna dayanan grafiği de oluşturur. Ekle menüsünden Grafik maddesini seçerseniz, PowerPoint örnek veri tablosunu ve grafiği kendiliğinden oluşturur.</p> <p><pp2000066.tif></p> <p>Bu örnek veri tablosu ve ona dayanan grafik, Ofis 2000 ailesinin üyesi Microsoft Graph 2000 adlı araç tarafından oluşturulur. Daha sonra slaytta mevcut bir grafiği iki kere tıklayarak aynı aracı çalıştırabilirsiniz. Örnek tabloda istediğiniz hücrede istediğiniz değişikliği yapabilirsiniz; bu değişiklik örnek grafiğe anında yansıtılır. Örnek grafiği sağ tıklayarak ve açılacak menüden Grafik Türü maddesini seçerek, 14 ayrı standart (ve tür içinde 7 ayrı biçimde) veya 20 özel tür arasından seçim yapabilirsiniz.</p> <p>Grafiklerini veri tablosunu PowerPoint içinde düzenleyerek oluşturabileceğiniz gibi, Excel’de oluştaracağınız tablo veya grafikleri de slaytlarınızda kullanabilirsiniz. Böylece Excel’in, PowerPoint içinde kullandığınız Microsoft Graph 2000 adlı araçtan çok daha fazla ve üstün imkanlarını kullanmış olursunuz. Bunun için Excel’de oluşturduğunuz grafiği seçin ve Windows panosuna kopyalayın, ve PowerPoint slaytına yapıştırın. Ayrıca PowerPoint grafiğinin temeli olan veri tablosunu da Word, Access veya Excel’de panoya kopyalayarak ve tabloya yapıştırarak, oluşturabilirsiniz. Bunun için önce örnek tablodaki bütün değerleri seçerek silmeniz gerekir.</p> <p>PowerPoint’te bir grafiği seçtiğiniz anda, standart araç çubuğu, grafiği biçimlendirmenize elverişli araçlar içerir hale gelir. Bu çubuktaki Grafik Alanını Biçimlerdir düğmesini tıklayarak grafiğin çizgilerini, çerçeve ve renklerini ya da yazı türlerini düzenlemeniz mümkündür. Yine bu çubuktaki Dosya al düğmesi ile mevcut Excel, Lotus 123, Quatro Pro, SYLIK veya düz yazı dosyalarını alabilirsiniz. Düzyazı dosyalarında veri alanlarının virgül veya sekme ile ayrılmış olması gerekir. </p> <p><pp2000067.tif></p> <p>Araç çubuğundaki Grafik türü düğmesiyle, grafiğinizin 3 boyutlu veya iki boyutlu ve veriler açısından anlam taşıdığı taktirde pasta diliminden dikey vey yatay çubuklara kadar bir çok tür ve biçinden birine çevrilmesini sağlayabilirsiniz. Kimi zaman verilerin sütunlara göre (örneğin yıllar), kimi zaman da satırlara göre (örneğin masraf kalemleri) yapılması gerekebilir. PowerPoint’in grafiği oluştururken, gruplandırmayı sütune göre mi, yoksa satıra göre mi yapacağını araç çubuğundaki Satıra Göre veya sütuna Göre düğmelerini tıklayarak belirleyebilirsiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915755">Küçük resim, film ve ses</a></h3> <p>Slaytlara, dinleyicilere göstermek istediğiniz resim, fotoğraf ve videoları koyabileceğiniz gibi, kimi zaman sadece slaytın ilgi çekmesi veya içerdiği metne anlam kazandırması için de bu ögelerden yararlanabilirsiniz. Akıllı İçerik Sihirbazı ile örnek sunu oluşturduğumuz birinci bölümde Ofis 2000 ailesinin yardımcı üyelerinden Küçük Resim Galerisi aracını kullanarak, slaytlarımıza nasıl resim eklediğimizi görmüştük.</p> <p>Boş bir şablonla yola çıktığımız sunularda bir slaytta resim koymak da aynı derecede kolaydır. Bunun için ya otomatik biçimlendirilmesi resimli bir yeni slayt seçerek işe başlayabilirsiniz, ya da mevcut slaytınızın türünü, Biçim menüsünden (veya slaytı sağ tıklayarak açılacak menüden) Slayt Düzeni maddesini seçerek, Metin ve Küçük Resim (ya da Küçük Resim ve Metin) olarak değiştirebilirsiniz. Yeni slaytta veya slaytınızın yeni biçiminde, resim yer tutucusunu iki kere tıklarsanız Küçük Resim Galerisi açılacaktır.</p> <p>Resim içermeyen bir slaytta, resim konulabilecek elverişli alan varsa, çizim araç çubuğundaki resim düğmesini tıklayarak, veya Ekle menüsünden Küçük Resim maddesini seçerek, ya da herhangi bir dizindeki resim dosyasını Mouse işaretçisiyle sürüklüyerek slaytın içine bırakarak da slayta resim koyabilirsiniz.</p> <p><pp2000068.tif></p> <p>Slaytınıza eklediğiniz bir resmi sağ tıklayarak ve açılan menüden Resim Biçimlendir maddesini seçerek, resmin bir çok görünüm özelliğini ayarlamak mümkündür. Resim Biçimlendirme kutusunda Görüntü Denetimi, resimlerin türü ve niteliği ne olursa olsun slayt üzerindeki görünümünü kontrol etmenizi sağlar. Burada yapabileceğiniz tercihler arasındaki Fligran, resmin slayt zemininde dikkat çekici olmadan kullanılmasına imkan verir.</p> <p>Asıl Slayt’a koyacağınız resim ise bütün slaytlarda görünür. Bu yolla örneğin bir firmanın yıllık raporuyla ilgisi sunuda, bütün slaytlara firmanın logosunu koymak mümkündür.</p> <p>Slaytlara film (video dosyası), ve ses de koyabilirsiniz. Bunu sağlamak için elverişli yer olan slayt seçili iken Ekle menüsünden Film ve Sesler maddesini seçin. Film ve sesler Galeri aracılığıyla seçilebileceği gibi, doğrudan bir dosyadan da alınabilir. Film ve seslerinizi Küçük Resim Galerisi’de alarak katalogladıysanız, bu kolay bir yoldur. Fakat PowerPoint aynı kolaylıkla sabit disklerinizdeki filmleri de alabilir. PowerPoint, sık kullanılan bütün sayısal video biçimlerini (AVI ve MOV gibi) tanır. Ayrıca Windows Media’nın akan media (streaming media, ASF) dosyalarını da kullanabilirsiniz. Filmleriniz Real Networks’ün Real Media (RA) biçiminde ise, PowerPoint gösteri sırasında Windows Media Player veya Real Player’ın yardımını isteyecektir. Bu durumda slayt gösterisi sırasında, slaytın üzerinde Media Player veya Real Player’ın kendi penceresi açılacaktır.</p> <p>Video dosyasını slaytınıza yerleştirirken PowerPoint, bu videonun slayt gösterisi sırasında otomatik gösterilip gösterilmemesi konusunda onayınızı isteyecektir. Slayta yerleştirdiğiniz film nesnesini sağ tıklayarak, filmin diğer bazı özelliklerini de belirleyebilirsiniz.</p> <p><pp2000069.tif></p> <p>PowerPoint, güçlü bir ses kaydetme ve slayt gösterisi sırasında bunu çalma imkanına da sahiptir. PowerPoint ayrıca sabit diskte bulunan bir sayısal ses kaydını (Galeri yoluyla ve doğrudan diskten) da alabilir. İsterseniz, slayt gösterisi sırasında bilgisayara takılı CD-ROM sürücüsüne yerleştirilmiş bir müzik CD’sinden de ses çalabilirsiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915756">Çizim</a></h3> <p>PowerPoint, işlevleri açısından bakınca bir grafik çizim ve düzenleme programı değildir; buna karşın slaytlarınıza özel çizim nesneleri kazandırabilmeniz için, yeterli grafik oluşturma ve düzenleme araçlarına da sahiptir. PowerPoint, değiştirmediyseniz, açıldığında Çizim araç çubuğunu penceresinin alt kenarında görüntüler. </p> <p><pp2000070.tif></p> <p>Otomatik Şekiller menüsünde, çizgi, bağlayıcı, temel şekil, akış çizelgesi, yıldızlar ve büyük başlıklar, belirtme çizgileri ve eylem düğmeleri şeklinhde gruplanmış yüze yakın, kullanılmaya hazır çizim bulacaksınız. Çizgi ve ok araçları ile slaytın üzerine kendi çizgilerinizi çizebilirsiniz. Çizim araç çubuğundaki diğer düğmeleri kullanarak kendi çizdiğiniz veya otomatik çizimler menüsünden seçtiğiniz şekilleri renklendirebilir; büyültebilir-küçültebilir ve döndürebilirsiniz. Çizgilerinizi veya şekillerinizi üç boyutlu yapmanız; üç boyutlu çizimlerin konumunu, ışık yönünü ve yüzey kaplama stilini belirlemeniz ve değiştirmeniz de mümkündür.</p> <p><pp2000071.tif></p> <p>Çizimleriniz ve otomatik şekilleri birlikte seçer ve Çizim yönetim menüsünden Gruplandır maddesini seçerseniz, PowerPoint seçili ögeleri bir grup haline getirir ve ortak denetlenmesini sağlar. gruplandırılan çizim ögelerinin boyutları ve diğer özellikle birlikte kontrol edilir.</p> <p>Her yeni çizim, bir öncekinin önünde bir katmanda oluşturulur ve dolayısıyla arkasındaki unsuru örter. Çizim yönetim menüsünü kullanarak, nesneleri birbirinin önüne veya arkasına gönderebilirsiniz.</p> <p>Çizimlerin renk, çizgi ve saydamlık özellikleri gibi çok daha fazla sayıda özelliğini belirlemek ve değiştirmek için çizim seçili iken Biçim menüsünden Renkler ve çizgiler maddesini seçebilirsiniz. Açılacak diyalog kutusunda, seçilen nesneye uygun çok sayğıda denetlenebilir özellikle olduğunu göreceksiniz.</p> <p>Bu arada Otomatik Şekil menüsündeki Eylem Düğmeleri grubunda yer alan 12 çizimin diğer çizimlerden farkına kısaca değinelim. Bu düğmeler, PowerPoint açısından ayrı bir önem taşırlar; çünkü bu şekiller, slayt gösterisi sırasında gerçekleşmesini istediğiniz komutları yerine getirmenizi sağlar. Bu şekillerden birini seçerek slayta yerleştirdiğinizde PowerPoint, bu şekil tıklandığında veya Mouse işaretçisi üzerine geldiğinde olmasını istediğiniz eylemi seçebileceğiniz bir diyalog kutusu açacaktır. </p> <p><pp2000072.tif></p> <p>Bu kutuda eylem düğmesinin yapmasını istediğiniz işi, çalıştırmasını istediğiniz komutu, programı veya makroyu ve çalmasını istediğiniz sesi seçebilirsiniz.</p> <p><a name="_Toc464915757">Bölüm 4: Özel Etkiler ve Animasyon</a></p> <p>Bir sunuda slaytların kendilerinden beklenen etkiyi yapabilmesi, ilgi odağı haline gelmesi için, sadece içerikle yetinmek zorunda değiliz. Slaytlarda yer alan duragan ögeleri, örneğin metinleri, resimleri ve çizimleri hareketlendirebiliriz. Ayrıca slaytların birbiri ardına ekrana gelişlerine de özel animasyon etkileri kazandırabiliriz. PowerPoint 2000, diğer sürümlerinden farklı olarak, slayt gösterilerini Internet köprüleri ile zenginleştirebilir.</p> <p>Slaytlarımıza video, anime resim dosyaları (örneğin anime GIF resimler) ve ses koyarak, içeriklerini duraganlıktan kurtarmak mümkündür. Ancak her sunuda video veya ses kullanmak gerekmez. İçerik itibariyle duragan unsurlar buluna slaytlara hareket kazandırmak, gösterinin daha ilgi çekici hale gelmesini sağlar. Örneğin, slaytta yer alan başlıklar ve diğer metinler sırayla görüntülenebilir. Konuşmacının vurguladığı her yeni kavramı açıklayan metin ancak konuşmacı o kavramdan söz ettiği zaman görüntülenebilir. Metinler yavaşça silinebilir ve yerini yeni bir metne bırakabilir. Bu etkilerin hemen hepsi slaytın tümüne uygulanabilir. Özel animasyon etkileri kazandırılmış bir slayt gösterisi, bu etkilere yer verilmeyen bir gösteriden çok daha cazip ve enerji dolu olacaktır.</p> <h3><a name="_Toc464915758">Slayta Animasyon Ekleme</a></h3> <p>PowerPoint’in özel animasyon etkilerinin çoğu metinler dikkate alınarak hazırlanmış olmakla birlikte, resimlere ve çizimlere de animasyon kazandırabiliriz. Başlık ve metin içeren bir örnek slaytı normal görümünde açarak, Animasyon Efektleri düğmesini tıklarsanız, PowerPoint Animasyon Efektleri araç çubuğunu görüntüleyecektir.</p> <p><pp2000073.tif></p> <p>Bu çubuktaki etki düğmeleri etkiyi koyan/kaldıran bir özelliği sahiptir. Ayrıca bu düğmeler, seçtiğiniz nesneye bir özel animasyon etkisinin bütün ögelerini, örneğin ses etkisini, de kazandırır. Bir slaytta başlığı ve diğer metinleri birbirinden bağımsız şekilde hareketlendirebilirsiniz. Animasyon Efektleri araç çubuğu ile kazandırabileceğiniz hareketleri ve varsayılan özelliklerini, bir sınama slaytında her bir etkiyi sıralayla uygulayarak ve çubuktaki önizleme düğmesini tıklayarak izlemeniz ve öğrenmeniz en etkili yoldur. Bununla birlikte her bir etkinin işleyiş tarzını kısaca belirtelim:</p> <p>İçeri Sürme: Nesnenin slaytın sağından, otomobil sesi eşliğinde uçarak girmesini sağlar.</p> <p>Uçma: Nesnenin slaytın solundan hızla geçen nesle sesi ile girmesini sağlar.</p> <p>Kamera: Nesnenin ortasından kenarlarına doğru, fotoğraf makinası sesi ile açılmasını sağlar.</p> <p>Bir kere parla: Nesnenin görüntülendikten sonra bir kere göz kırpmasını sağlar.</p> <p>Lazer metin: Metnin lazer sesiyle, her bir karakterinin sağ üst köşeden girmesini sağlar.</p> <p>Daktilo metin: Metnin elektrikli daktilo sesiyle her bir karakterinin sırayla görüntülenmesini sağlar.</p> <p>İçeri Kayma: Metnin kelime-kelime slaytın üst kenarından yerine düşmesini sağlar.</p> <p>Animasyon Efektleri çubuğundaki diğer düğmeler ise kısıtlı da olsa animasyonun sırasını belirler. Çubuktaki Özel Animasyon düğmesi ile çok daha ayrıntılı düzenleme yapabileceğiniz Özel Animasyon diyalog kutusunu açabilirsiniz.</p> <p><pp2000074.tif></p> <p>Bu kutuda animasyon ile birlikte çalınmasını istediğiniz sesleri değiştirebileceğiniz gibi sıra ve zamanlama bakımından çok daha ayrıntılı denetimler yapabilirsiniz. Animasyonların zamanlamasını (hareketin başlamasını) otomatik hale getirebileceğiniz gibi, Mouse düğmesinin tıklanmasına da bağlayabilirsiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915759">Slaytlara Geçiş Animasyonu Ekleme</a></h3> <p>PowerPoint slaytlarının her biri, kendi içinde farklı animasyon etkilerine sahip olabildiği gibi, bir slayttan diğerine geçerken özel animasyon etkileri uygulayabilirsiniz. Slaytların kendileri de içerdikleri nesneler gibi farklı görüntülenme etkilerine sahip olabilirler.</p> <p>Slaytlara geçiş etkisi kazandırmanın en kolay yolu, sunuyu tamamladıktan ve bütün slaytları hazırladıktan sonra, Slayt sıralayıcısı görümünü seçmek ve bu görünümde açılan Slayt Geçişi araç çubuğunu kullanarak, slaytlarınıza toplantan veya teker teker geçiş etkisi kazandırmaktır. </p> <p><pp2000075.tif></p> <p>Bu görünümde slaytların altında beliren slayt geçiş simgesini tıklayarak, varsa, slaytın nasıl açılacağını izleyebilirsiniz. Bu görünümde iken, bir slaytı seçer ve araç çubuğundan Slayt Geçiş Efektleri seçme kutusundan bir efekt seçerseniz, bu etki slayta uygulanmış olur. Araç çubuğundaki Önceden Belirlenmiş Efektler seçme kutusundan seçeceğiniz etkiler ise slaytın başlık dışındaki ögelerine uygulanır.</p> <p>Bir slaytı seçtikten sonra, klavyede Üstkarakter (Shift) tuşunu tutarak diğer slaytları tıklarsanız, birden fazla slaytı seçebilirsiniz; bu durumda seçeceğiniz geçiş ve önceden belirlenmiş animasyon etkileri seçili bütün slaytlara uygulanmış olur.</p> <p>Slayt geçiş etkilerinin daha çok özelliğini kontrol etmek için, bir slaytı sağ tıklayıp, açılan menüden Slayt Geçişi maddesini de seçebilirsiniz. Açılacak diyalog kutusunda slayt geçişine farklı otomasyon ve zamanlama özellikleri ve farklı sesler kazandırabilirsiniz. Ayrıca bu kutuda seçeceğiniz geçiş etkisini isterseniz bütün slaytlara kazandırmanızı sağlayan Tümüne Uygula düğmesini de göreceksiniz.</p> <h3><a name="_Toc464915760">Internet Bağlantısı Ekleme</a></h3> <p>PowerPoint slaytları, kendilerinden sonraki slayta geçebildikleri gibi, Internet’te (veya gösterinin kayıtlı olduğu bilgisayarda ya da bu bilgisayarın bağlı olduğu ağda) sabit diskte bulunan bir dosyaya geçebilir. Bunun için PowerPoint’te herhangi bir metin veya resim nesnesine Internet köprüsü (link) kazandırmanız gerekir. Köprülenmiş dosya Windows ortamında açılabilmek için hangi programı çalıştırmak gerekiyorsa, PowerPoint, Windows işletim sistemi aracılığıyla o programı çalıştıracaktır. </p> <p>Slaytlarınıza köprü eklemek için, bir metni veya resmi seçin ve araç çubuğunda Köprü Ekle düğmesini tıklayın. Açılacak olan Köprü Düzenle diyalog kutusu, bağlantı kuracağınız Web sayfasını veya diğer tür dosyaları bulmakta kullanabileceğiniz kontroller bulunacaktır. </p> <p><pp2000076.tif></p> <p>Gözatılacaklar bölümünde yer alan Dosya düğmesini tıkladığınızda yerel veya ağ ortamında erişmenize izin verilen sabit disklerdeki tüm dosyalara ulaşmanızı sağlayan diyalog kutusu açılacaktır; Web Sayfası düğmesi ise varsayılan Internet Browser programınızı çalıştırarak, Internet’e bağlanmanızı ve burada bir sayfa seçmenizi sağlar. Tabiî bu yolun işleyebilmesi için bilgisayarızın Internet ile iletişiminin ve bir Internet Servis Sağlayıcı aracılığıyla Internet hizmetlerinden yararlanma imkanınızın sağlanmış olması gerekir.</p> <p>PowerPoint sunusunu hazırladığını bilgisayarın bu sırada Interrnet bağlantısı sürüyorsa, Web araç çubuğunu da kullanabilirsiniz. Bu araç çubuğu, tipik bir Browser programının adres, sık kullanılanlar, başlangıç sayfası ve Web’de arama imkanı veren düğmelerini içerir.</p> <p><a name="_Toc464915761">Bölüm 5: Slayt Gösterisi</a></p> <p>BiPowerPoint ile sunu hazırlamanın bir amacı olabilir: slayt gösöterisi yapmak. Fakat slayt gösterisi dendiğinde, derhal ve sadece aklımıza bilgisayarın video sinyalini bir beyaz perdeye düşüren pahalı projeksiyon cihazları gelmemeli. PowerPoint ile yaptığımız slaytlar, beyaz perdede olduğuna yakın ve hatt bazı bakımlardan ondan çok daha etkili şekilde bilgisayar ekrarında veya Internet’te Web sayfası olarak da gösterilebilir.</p> <p>PowerPoint’in en “ucuz” kullanım biçimi, beş altı kişilik bir gruba gösteri yaparken, tabir yerinde ise bilgisayların ekranını izleyicilere doğru çevirmektir. Küçük bir ekrana ortaklaşa bakmak, iki kişi için bile olsa zor olabilir. Fakat PowerPoint, büyükçe bir bilgisayar ekranında, aynı masanın çevresindeki kişilere çok uzaktan olmamak kaydıyla, okunabilir büyüklükte tam ekran slayt gösterisi yapabilir. İkinci “kolay” slayt gösterisi slaytları yazıcıda kağıda dökmektir. Konuşmacı bu kağıtları önceden dağıtarak ve konuşması sırasında slaytların başlıklarını veya sayfa numaralarını belirterek dinleyicileri dikkatlerini doğru slayt baskısına çevirmelerini sağlayabilir.</p> <p>PowerPoint, slaytları “tepegöz” projeksiyon makinalarında gösterilmek üzere saydam, film-gibi kağıtlara basabilir. Yazıcının renkli olması halinde, mükemmel bir slayt gösterisi yapabilirsiniz. İzleyicinin çok ve konunun böyle bir masrafı kaldırması halinde, PowerPoint slaytlarını, gerçekten 35 mm’lik slayt filmine basılmak üzere bir servis bürosuna göndermek mümkündür. Büronun hazırlayacağı 35 mm’lik renkli slaytlar, daha sonra slayt projeksiyon makinasıyla beyaz perdeye düşürülür.</p> <p>Bilgisayarınızı dinleyicilere çevirmenin dışında diğer yolların hiç birisi, PowerPoint slayt gösterisinden beklene etkileşmeyi sağlamaz. Kağıda, filme veya 35 mm’lik slayta çevrilecek PowerPoint slaytlarında, video ve ses gibi mültimedya ögeleri ve Web köprüleri gibi bağlantılı dosyalar görüntülenemeyeceği gibi, slayt gösterisi sırasında geri gitmek, ileri gitmek, veya slaytlara koyacağınız eylem düğmeleri ile sırası olmayan bir slayta atlamak gibi etkileşmelerden yararlanılamaz.</p> <p>Şimdi bu yolların herbiriyle PowerPoint sunusundan sonuç almaya geçmeden önce, sunuda mükemmelliği sağlayacak bir iki noktaya değinelim.</p> <h4><a name="_Toc464915762">Notlar</a></h4> <p>PowerPoint slayt gösterisini, birbiri ardından gösterilen güzel görüntüler olmaktan çıkartan ve onları sözlü iletişimi tamamlayan görsel unsurlar haline getiren bazı araçlar vardır. Bunların başında konuşmacı notları veya kısaca Notlar gelir. PowerPoint’te normal görünümde, her slaytın altında notlar kutusunun bulunduğunu gördük. Bir slaytın notlar kutusuna yazılacak veya Windows panosu yoluyla yapıştırılacak metinler, slaytın içinde görünmemekle birlikte, slaytın parçası olur.</p> <p>Bir çok usta sunu tasarımcısı bu notlardan slaytın geliştirilmesi sırasında kendisine ve tasarım ekibine üretimle ilgili hatırlatmalar için yararlanır. Eğitim amaçlı PowerPoint sunularında notların, konuşmacının sözlerinin bir özeti olduğuna sık sık rastlayabilirsiniz. Notlar’dan gerçek amacına uygun olarak, kendisi için konuşması sırasında hatırlatma amacıyla yararlananlar da vardır! Notlar, slaylatlarla birlikte veya ayrıca yazdırılabilir. </p> <p>Slaytlarınıza not eklemek için, normal görünümde, Not penceresinin içini tıklamak suretiyle istediğinizi yazabilirsiniz. Daha geniş bir not penceresi açılması için, görünüm seçme çubuğunda Not görünümünü seçebilirsiniz. Not bölümünün üst çerçevesini Mouse işaretçisiyle yukarıya doğru sürüklerseniz, bölümün genişlediğini göreceksiniz. Notlarda değişiklik yapmak için değiştirmek istediğiniz not görüntüde iken not penceresini tıklamanız yeter.</p> <h4><a name="_Toc464915763">Siyah/Beyaz Denetimi</a></h4> <p>PowerPoint, şablonlarında genellikle renk unsuruna bol yer verir; dolayısıyla biz özellikle dikkat etmedikçe, slaytlarımız renkli olarak hazırlanır. Fakat renkli metinler ve resimler, renkli iken çok uyumlu oldukları halde, siyah/beyaza çevrildiklerinde bazen arzu edilen sonucu vermezler.</p> <p>Slaytlarınızı siyah/beyaz yazıcıda yazdırmadan önce, renk yerine gri tonlama ile nasıl göründüklerini inceleyebilirsiniz. Bunun için standart araç çubuğundaki Gri Tonlama Önizleme düğmesini tıklamanız gerekir. PowerPoint, slaytınızı gri tohlara çevirirken küçük bir pencerede slaytı renkli olarak görüntüleyecektir. </p> <p>Çıktı alacağınız yazıcı, gri tonla baskı yapamıyorsa, yani siyah rengi yüzdeler olarak değil de ya yüzde 100, ya da yüzde sıfır basabiliyorsa, PowerPoint’in bazı renkleri değişik tonlarda griye çevirmesi kağıt üzerinde başarısız sonuç almanıza yol açabilir. Bu durumda PowerPoint’in slaytı gri tonlarla değil, sadece siyah ve beyaz olarak göstermesi daha yerinde olur. Bunu sağlamak için Gri Tonlama Önizleme düğmesini tıklarken, klavyede Üstkarakter (Shift) tuşunu tutun.</p> <p>PowerPoint, metinlerinize verdiğiniz gölge ve kabartma özellikleri ile dolguların gri ton ile veya siyah/beyaz olarak görüntülenmesinin güzel soonuç vermeyeceği düşüncesi ile, slaytları gri toplara veya siyah/beyaza çevirdiğinizde bu özellikleri kaldırır. </p> <h4><a name="_Toc464915764">Slayt Ekleme/Silme, Çoğaltma ve Gizleme</a></h4> <p>PowerPoint sunusunu hazırlama sürecinde istediğiniz anda yeni slaytlar ekleyebilir veya olanları silebilirsiniz. Slayt ekleme ve silme işlemi, hem normal görünümde hem de slaytların tümünü görebildiğiniz Slayt sıralama görünümde yapılabilir.</p> <p>Slayt sıralama görünümünde iken, slaytların arasındaki boşluğu tıkladığınızda, imleç uzun bir çizgi halini alacaktır; bu durumda iken standart araç çubuğunda yeni slayt düğmesini tıklayabilir veya Ortak Görevler düğmesini tıkladığınızda açılacak menüden Yeni Slayt maddesini seçebilirsiniz. Yeni slayt eklemek için, klavyede Ctrl+M tuşlarına da basabilirsiniz.</p> <p>Slayt sıralayıcısında bir slaytı seçmek için tıklamanız yeter. Ayrıca klavyede ok tuşlarına basarak da slaytlar arasında ilerleyebir ve başka slaytı seçebilirsiniz. Klavyede Ctrl+Home tuşlarına basarak birinci, Ctrl+End tuşlarına basarak son slayta gidebilirsiniz. Birden fazla slaytı seçebilmek için, slaytlar birbirine bitişik ise, birinci slaytı tıklarken klavyede Üstkarakter (Shift) tuşunu tutun, Shift’i bırakmadan seçilecek dizinin son slaytını tıklayın. Seceğiniz slaytlar bitişik değilse, Shift yerine ctrl tuşunu tutmanız gerekir. Birbirine bitişik bir grup slaytı Mousie işaretçisiyle tarayarak da seçebilirsiniz.</p> <p>Bir slaytı seçer ve Düzen menüsünden Kopyala maddesini tıklarsanız. slayt bütün içeriği ile Windows Panosuna kopyalanmış olur. Şimdi iki slaytın arasını tıklar ve düzen menüzünden Yapıştır’ı seçerseniz, slayt yeni yere kopyalanır. aynı işlemi slaytı sağ tıklayarak ve açılan menüden Kopyala’yı seçerek ve iki slaytın arasını sağ tıklayarak ve açılan menüden Yapıoştır’ı seçerek de yapabilirsiniz.</p> <p>PowerPoint’in bir diğer slayt çoğaltma yöntemi, Düzen menüsünden Çoğalt maddesini seçerek yapacağınız kopyalama ve yapıştırma işlemidir. PowerPoint çoğalttığı slaytı aslının sağına yapıştırır.</p> <p>Slaytları, Sıralama görünümünde Mouse işaretçisiyle tutarak başka yerlere taşıyabilirsiniz. Bir slaytı başka yşere aktarmak için, Mouse işaretçisiyle tutun ve yeni yerine bırakın. Slaytı bir slaytın üzerine bırakırsanız, PowerPoint onu slaytın sağına aktarır.</p> <p>Bir slaytı seçer ve klavyede Delete tuşuna basarsanız veya Düzen menüsünden Slayt Sil maddesini seçerseniz, slayt silinir. Bu işlemi Düzen menüsünden geri alabilirsiniz. Bir slaytı sağ tıklar ve açılacak menüden Kes maddesini seçerseniz, slayt silinir, ama tamamen yok olmaz; Windows panosuna kopyalanmış olur. Şimdi bir başka yeri seçer ve klavyede Ctrol+V tuşlarına basarsanız, veya Düzen menüsünden Yapıştır’ı seçerseniz, veya yeni bir yeri sağ tıklar açılacak menüden Yapıştır’ı seçerseniz, kesilen slayt yeni yerine kopyalanmış olur. </p> <p>Yeni slayt eklediğiniz, mevcut slaytı sildiğiniz veya başka yere kaydırdığınız zaman, slaytların içeriğinde sayfa numarası varsa, PowerPoint bu numaraları güncelleştirir. ayrıca slayt sıralama görünümünde gösterilen slayt sıra numaraları da değişir.</p> <p>Hazırladığınız bir sunuyu farklı bir dinleyici grubuna sunarken, bazı slaytların bu ikinci gruba uygun içerikte olmadığını düşünürseniz, sunuyu yeni dinleyicilere uygun hale getirmek için bazı slaytları tümüyle silmeniz gerekmez: slaytları gizlemeniz yeter. Slaytlar Normal ve sıralama görünümde gizlenebilir. Normal görünümde slayt gizlemek için Slayt Gösterisi menüsünden Slayt Gizme maddesini seçmeniz gerekir. Slayt sıralama görünümünde ise slaytı seçip, araç çubuğunda Slayt Gizle düğmesini tıklamanız yeter. Gizlene slaytın sıra numarası üzeri çapraz çizgili bir kutuya alınır. Gizlenen slaytlar slayt bıralama görünümünde göründükleri halde, Slayt gösterisi sırasında görünmezler.</p> <h3><a name="_Toc464915765">Show Zamanı</a></h3> <p>PowerPoint, slayt gösterisi deyip geçmez; gösterinin yapılacağı yere ve ortama göre hazırlık yapar. Slayt gösterisinin nasıl bir sunuda kullanılacağını, Slayt Gösterisi menüsünden Gösteri Ayarla maddesini seçerek belirleyebilirsiniz.</p> <p><pp2000077.tif></p> <p>Açılacak kutuda Gösteri Türü bölümünde, ilk üç seçenek, slayt gösterisinin nerede ve nasıl yapılacağını belirtir. Birinci ve en çok kullanılan gösteri türünde konuşmacı veya slayt gösterisini yapan kişi, her türlü kontrolü elinde tutar; slaytları atlatabilir; geri dönebilir; toplant ıtutanağı yazabilir; ve sunuşu durdurabilir.</p> <p>İkinci seçenek ise slayt gösterisinin bir ofis ortamında yapılmasını amaçlar. gösteri tam ekran değil, bir PowerPoint penceresinde yapılır ve gösteriyi izleyen kişi PowerPoint’in menü maddeleri vasıtasıyla sunuyu yazıcıya gönderebilir ve slaytlar arasında gezinebilir.</p> <p>Üçüncü seçenek ise, bir fuarda, gösteri, tanıtım veya eğitim amacıyla slayt gösterisinin hiç bir kontrol ve müdahale olmaksınızın, birisi klavyede Esc tuşun abasıncaya kadar dönmesini sağlar. İzleyicilerin slaytları düzenlememesi için bu sunuda denetimlerin çoğu etkisiz hale getirilir.</p> <p>Gösteriye hangi slaytların katılacağı veya mevcut slaytlar arasında özel gösteri yapılıp yapılmayacağı Gösteri Ayarla kutusunun Slaytlar bölümünde düzenlenir. Özel gösteri, bu PowerPoint sunusunda mevcut slaytlar arasında yapılan seçimle oluşturulur. özel gösterilere arzu ettiğiniz slaytlar, arzu ettiğiniz sırayla katılır; bir sunu içinde istediğiniz kadar özel gösteri oluşturabilirsiniz. Özel Gösteri oluşturmak için Slayt Gösterisi menüsünden Özel Gösteriler maddesini seçmeniz ve açılacak diyalog kutusunda Yeni düğmesini tıklamanız gerekir.</p> <p><pp2000078.tif></p> <p>Özel Gösteri Tanımlama kutusunda Özel Gösteri Adı olarak, “Özel Gösteri 1” belirecektir. Bu adı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Kutunun sol tarafında sunuda mevcut bütün slaytlarınızın listesini göreceksiniz. Slaytların arasında gizlenmiş olanlar varsa, onların sıra numarası parantez içinde gösterilir. Özel gösteriye alacağınız slaytı solyda işaretleyip, ortadaki Ekle düğmesini tıklamanız gerekir. Sağda, özel gösteriye aldığınız slaytların sırasını değiştirmek isterseniz, slaytı işaretleyip sağdaki aşağı veya yukarı ok simgesini tıklamanız yeter. Bu listedeki bir slaytı işaretleyip, ortadaki Kaldır düğmesini tıklarsanız,slayt özel gösteriden çıkartılacaktır.</p> <p>Slayt gösterisi hazırlarken yararlandığımız Gösteri Ayarla kutusunun slaytların ilerleme tarzına ilişkirn bölümünde ise iki seçenek vardır. El İle seçeği, slaytlara ne gibi ir otomasyon konulmuş olursa olsun, bu gösteri sırasında slaytların ilerlemesi için ya Mouse düğmesini tıklamanız, ya da klavyede aralık, PageDown veya aşağı ok tuşlarına basmanızı gerektirir. İkinci seçenek olan Varsa Zamanlamayı Kullan ise, slaytlarınızı oluştururken kurduğunuz ilerleme düzeninin bu gösteride de geçirli olmasını sağlar.</p> <p>PowerPoint, Slayt Gösterisi menüsündeki Zamanlama Provası komutuyla, slaytlarınızın ne kadar süreyle görüntüde kaldığını hesaplayabilir ve bütün gösteri için toplam zamanı bulabilir. Bu aracı çalıştırdığınızda, bir slayt görüntüde iken o sırada söyleyeceğiniz sözlerin provasını yapıp, sonra prova zamanını ölçen kutuda Sonraki düğmesini tıklayabilirsiniz. </p> <p><pp2000079.tif></p> <p>Bu sırada provaya ara vermeniz gerekirse, Durakla düğmesini tıklarsanız, zaman ölçümü durur. PowerPoint son slaytı da prova ettikten sonra, bütün gösterinin toplam süresini hesaplar ve bu ölçükleri slaytların süre olarak kaydetmek isteyip istediğinizi sorar. Kabul ederseniz, Slayt Sıralama görünümünde saltların altında bu süre belirtilir. Slaytlarınıza kendi istediğiniz süreyi elle verebilirsiniz. Bunun için bir slaytı seçin ve Slayt Gösterisi menüsünden Slayt Geçişi maddesini seçin ve açılacak kutuda slaytın ne kadar görüntüde kalmasını istediğinizi Otomatik Olarak kutusunu işaretleyip, süre kutusunun aşağı yukarı oklarına basarak veya içine tıklayıp klavyeden yazarak belirtin. Bu süreyi, Tümüne Uygula düğmesini tıklayarak bütün slaytlara uygulatabilirsiniz; ama bu muhtemelen bir konuşmaya eşlik eden her slayt gösterisi için doğru sonuç vermez. Tanıtım, eğitim, reklam amaçlı ve bilgisayar tarafından otomatik yapılan gösterilerde eşit zamanlı gösterim uygulanabilir.</p> <h4><a name="_Toc464915766">Yazdırma</a></h4> <p>Slaytları, Notları, Anahattı ve Dinleyiciye Dağıtılacak Belgeleri (dinleyici notları) yazdırmak için Dosya menüsünden (dinleyici notları) yazdırmak için Dosya menüsünden Yazdır maddesini seçmeniz gerekir. PowerPoint, Windows’un yazıcı diyalog kutusunu biraz değiştirerek açar ve normal seçeneklerin yanı sıra, neyi yazdırmak istediğinizi sorar. Yazdırılacak kutusunun seçme okunu tıklarsanız, Slayt, Dinleyici Notları, Not Sayfası ve anahat Görünümü maddelerini görürsünüz. Bir sunudaki bütün slaytları yazdırmak istemiyorsanız, Yazdır kutusunda, arzu ettiğiniz slaytların numaralarını seçebilirsiniz.</p> <p><pp2000080.tif></p> <p>Slaytlarını projeksiyonla perdeye yansıtmak üzere saydam film veya film-benzeri asetat kağıt kullanacaksanız, önce Dosya menüsünden Sayfa Yapısı maddesini seçerek, hazırlık yapmanız gerekir. Slaytların yazıcıya gönderilirken nasıl boyutlandırılmasını istediğinizi burada Slayt boyutu seçme kutusunda asetat maddesini seçerek belirtebilirsiniz. Slaytları, bu tür işler yapan servis bürolarından birine modemle veya çıkartılabilir bir kayıt ortamında (disket, CD, Zip disk) gönderecek ve 35 mm’lik filme aktarılmasını isteyecekseniz, bu kutuda 35 mm Slayt maddesini seçmeniz gerekir.</p> <h4><a name="_Toc464915767">Paketle ve Gönder</a></h4> <p>İdeal bir PowerPoint slayt gösterisi, bilgisayarın VGA/SVGA görüntü sinyalini bir sayısal projeksiyon cihazına göndermek ve bu cihazın Windows’a eklediği sürücüyü kullanarak, slayt gösteri hedefi olarak bu cihazı seçmektir. Fakat çoğu zaman Ofis 2000 ailesini ve slayt gösterisinde kullandığınız bütün resim, video ve ses dosyalarını seyyar bir bilgisayarın sınırlı disk ortamına sığdırmak mümkün olmaz. Küçük bir Notebook bilgisayarla yetinmek zorunda kalabilirsiniz.</p> <p>PowerPoint, Paketle ve Gönder (Pack and Go) adını verdiği yöntemle, sunuyu son derece küçük, tek dosya haline getirebilir ve PowerPoint Viewer (PowerPoint Göstericisi) adını verdiği küçük bir programla birlikte, floppy disketlere kaydedebilir.</p> <p>Slaytlarınızın paketlendikten sonra arzu ettiğiniz gibi gösterilmesi için, paketin biraz büyük olmasını göze alıp, köprülenmiş bütün dosyaları ve TrueType yazı türlerini de pakete dahil etmeniz gerekir. Bu paketin oluşturulmasında Paketle ve Gönder Sihirbazı size yardımcı olacaktır.</p> <h4><a name="_Toc464915768">Web’de Slayt Gösterisi</a></h4> <p>PowerPoint sunularını, bir Web sitesi haline getirmek ve slaytları Internet veya Intranet ziyaretçilerine sunmak, tabir yerinde ise, “bir tıklamalık iş” haline gelmiş buluyor. PowerPoint slaytları Web sayfasına haline dönüştürüldüğünde, slaytlara kazandırdılmış olan ektileşme, multimedya ve diğer imkan ve yeteneklerinden hiç birisi kaybolmaz. Başka bir deyişle PowerPoint sunusu sizin bilgisayarınızda nasıl gösterilebiliyorsa, Internet’te de aynı imkanlara sahip olacaktır.</p> <p>Sununun hazırlık işlemlerini tamamladığınızda, Dosya menüsünden Web Sayfası Olarak Kaydet maddesini seçin.</p> <p><pp2000081.tif></p> <p>Açılacak diyalog kutusunda, sunuyu bir Web sayfası haline getirebilmeniz için gerekli bütün kontrolleri göreceksiniz. Sununun Web sayfasına dönüştürülerken korumasını istediğiniz özelliklerini “Yayımla” düğmesini tıklayarak açılacak kutunun sekmelerinde belirtebilirsiniz. Burada dikkat etmeniz gereken noktalar arasında sunuda yer alan notların Web sayfasında da bulunup bulunmayacağı ve slaytlara verdiğiniz özel animasyon etkilerinin Web sayfalarında da olup olmayacağıdır. Bir diğer nokta ise slaytlarda varolan etkilerin Web sayfasında da oluşturulması için hedef Web browser programı konusunda bir tercihte bulunup bulunmadığınızdır.</p> <p>Slaytlardan oluşacak Web sayfalarının ancak Microsoft Internet Explorer 5.0 ve üstü ile görülebilecek özelliklere sahip olmasını isterseniz, Netscape ve diğer browser programları kullanacak Internet ziyaretçileriniz slaytlarınızın bütün animasyon özelliklerini göremeyebilirler. Bu tür browser programlarının da dikkate alınmasını isterseniz, PowerPoint oldukça büyük boyutta dosyalar yazacaktır. Sununun bir Internet ziyaretçisi tarafından Web browser programında açıldığında programın başlığında görüntülenecek başlığını ise Başlık Değiştir düğmesini tıklayarak sağlayabilirsiniz. PowerPoint sunusu, Browser’da her türlü gezinme düğmesine sahip olarak görünecektir.</p> <p><pp2000082.tif></p> <h4><a name="_Toc464915769">Slayt Gösterisi</a></h4> <p>PowerPoint ile birbirinden güzel Web sayfası niteliğinde slayt gösterileri düzenleyebilirsiniz. Hatta PowerPoint’i sadece bu amaçla kullanmanız bile mümkün! Fakat PowerPoint iye bunca uğraşmanızın gerçek karşılığını, bir PowerPoint sunusu ile alabilirsiniz. PowerPoint, slayt gösterisi sırasında konuşmacının slaytlarında istediği sırayı izlemesini, gizlenmiş slaytları göstermesini ve sunu sırasında bilgisayarıyla not tutabilmesini sağlar.</p> <p>Microsoft firması, Windows 2000 işletim sisteminin sınama sürümlerinde sahip olduğu ve piyasaya sürülecek nihai sürümünde de bulanacağı belirtilen iki monitör kullanma özelliğine sahip bir bilgisayarla sunu yaptığınız taktirde, ekranlardan birinde PowerPoint’in normal görünümünü, diğerinde slayt gösterisini çalıştırmanız da mümkün olabileceğini bildiriyor.</p> <p>Sunuyu “.ppt” dosyası olarak kaydettiğinizi varsayarsak, bu sunuyu bir kaç şekilde başlatabilirsiniz. Sunu dosyasını sağ tıklayarak açılacak menüden Göster maddesini seçerseniz, Windows doğruca slayt gösterisini başlatacaktır. PPT dosyasını açarsanız, PowerPoint açılacak ve normal görümüne geçecektir. Bu noktada klavyede F5 tuşuna basarak, görünüz çubuğunda slayt gösterisi simgesini tıklayarak, veya Slayt Gösterisi menüsünden Gösteriyi Görüntüle maddesini seçerek slayt gösterisini gösterisini başlatabilirsiniz. </p> <p>Slayt gösterisi, slaytların tasarımı sırasında kazandırdığınız otomasyon yöntemine göre, ya zamanlama ile ya da elle ilerletilebilir. Slaytlarınızı zamanlamaya bağlı ilerletmiyorsanız, slaytı tıklamak ilerlemesini sağlar. ayrıca klavyede belirli tuşlara basarak da bir sonraki slayta geçebilirsiniz. Bu noktada dikkat etmeniz gereken nokta slaytta harekete geçmek için bekleyen bir animasyon varsa, mouse tıklaması veya diğer klavye komutları, bir sonraki slaytı değil, sırada bekleyen animasyonu gerçekleştirirler.</p> <p>///////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915770">Klavye yoluyla</a></p> <p>Bir sonraki slayta gitmek için: aralık çubuğu; N, aşağı ok, sağ ok, PageDown tuşları</p> <p>Bir önceki slayta gitmek için: P, Backspace, yukarı ok, sol ok, PageUp tuşları</p> <p>Birinci slayta dönmek için: Mouse’un iki düğmesini birden bir kaç saniye tutun</p> <p>////////////////////////KUTU BİTTİ/////////////////////</p> <p>Slayt gösterisi sırasında hareketsiz olduğu sürece Mouse işaretçisi ekranda görünmez; Mouse oynattığınız anda işaretçi görünür hale gelir. Slayt gösterisi sırasında ekranı sağ tıklar ve açılacak menüden İşaretçi Seçenekleri maddesini seçerseniz, işaretçiyi gizleme imkanınız olduğunu göreceksiniz. İşaretçiyi gizlemek yerine işaret aracı olarak kullanmak da mümkündür.</p> <p><pp2000083.tif></p> <p>Mouse işaretçisi slayt gösterisi sırasında, ekrana yazı yazabilen bir kalem haline de getirilebilir. Kalemin yazı rengini slaytın zeminine göre belirleyebilirsiniz. Bu yöntemle, özellikle eğitim amaçlı slayt gösterilerinde dinleyenlerin slayttaki bazı noktalara dikkatini toplamanız, örneğin ilişkileri göstermeniz mümkün olabilir.</p> <p>///////////////////////KUTU//////////////////////////</p> <p><a name="_Toc464915771">Gösteri sırasında yardım</a></p> <p>Slayt gösterisi sırasında hangi tuşun ne işlem yaptığınızı unutursanız, klavyede F1’e basın. PowerPoint sadece kısayol tuşlarını ve açıklamalarını bir sayfa olarak görüntüleyecektir.</p> <p><pp2000084.tif></p> <p>////////////////////////KUTU BİTTİ/////////////////////</p> <p>Gösteri sırasında bir slaytı (ekranı) sağ tıkladığınızda açılacak menüden Git menüsünü ve açılacak alt menüden Slayt Gezgini maddesini seçerseniz, PowerPoint bütün slaytlarınızı listelediği bir kutu açacaktır.</p> <p><pp2000085.tif></p> <p>Bu kutuda istediğiniz slaytı işaretleyip Gidilecek Slayt düğemisini tıklarsanız, slayt gösterisi sırasında nerede olursanız olun arzu ettiğiniz slaytın gösterilmesini sağlayabilirsiniz.</p> <p>Sunuda gizlenmiş slayt varsa, bu listede sıra numarasının parantez içine alınmış olduğunu göreceksiniz. Normal gösteri sırasında PowerPoint bu slaytı göstermeyecektir. Ancak bu listede işaretler Git düğmesini tıklarsanız, slayt görüntülenir. </p> <p>PowerPoint, slayt gösterisini siyah zemin üzerine “Slayt gösterisi bitti, çıkmak için tıklatın” yazılı bir bir slaytla sona erdirir. Sunuyu hazırlarken araç menüsünden Seçenekler maddesini seçer ve Görünüm sekmesindeki Slayt gösterisi bölümünde Siyah Slaytla Bitir seçeneğinin önündeki işareti kaldırırsanız, slayt gösterisi son slaytla sona ermiş olur. <br />W/O: 120036</p> <p>W/O: 145821</p> <p>W: 167316</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-39136264302343093672010-01-06T09:27:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.082-08:00FOREX EĞİTİMİ<h3><a href="http://www.xticaret.com/xticaret/?445_3360" target="_blank">FOREX EĞİTİMİ</a></h3> <p>"Forex piyasasında al - sat işlemleri yaparak paranızı katlayabilirsiniz."</p> <p>Forex; İngilizce <b>FOR</b>eign <b>EX</b>change kelimelerinin kısaltmasıdır, ülkelerin para birimlerinin değişim piyasasıdır. <br />Yani bir ülkenin para birimi karşılığında diğer bir ülkenin para biriminin alındığı veya satıldığı piyasadır. Bütün dünyada döviz parite fiyatları bu piyasada belirlenir. Piyasanın ana katılımcıları bankalar ve broker şirketleridir. Broker şirketleri müşterilerinin alım/satım isteklerini yerine getirirler. Büyük mevduatları olan müşteriler için bankalar kendileri de broker hizmetini verebilirler.  Döviz alım - satım işlemini "meta trader" adlı ücretsiz bir program ile bir forex hesabı açtırarak yapabilirsiniz. Buradaki mantık dövizin uygun bir fiyat olmasını bekleyerek satın almak ve yükselmesiyle pahalı bir fiyattan satarak aradaki farktan kazanç sağlamaktır. <br />İnternetten kazanç sağlayabileceğiniz muazzam bir piyasa.</p> <p>Forex Piyasası, Türkiye'de bu konuyla ilgili yazılan ilk kitap. Yazar, ekonomist olmaya gerek kalmadan anlaşılıp  uygulanabilecek pratik yöntemler sunuyor. Bu piyasanın avantajlarını da şöyle açıklıyor: <br /><a href="http://www.xticaret.com/xticaret/?445_3360" target="_blank">Neden forex piyasası?</a> <br />"Dünyanın her tarafından  internetten çalışarak kazanç sağlayabileceğiniz bir piyasa"  <br />   *Ofis kirası yok. <br />    *Eleman yok.  <br />   *Envanter, stok yok. <br />*İnternetten çalışarak para kazanırsınız. <br />   *Tatil izni için binbir şey ayarlamaya gerek yok. <br />*İstediğiniz zaman çalışın, 24 saat açık piyasa. <br />*Kaldıraç sistemiyle istediğiniz kadar borç alabilirsiniz. <br />*Eğer canınızı sıkarsa anında kapatabilirsiniz ve istediğiniz an yeniden açabilirsiniz. <br />*İşinizi işlem hacmine göre büyütüp küçültebilirsiniz. <br />*Bir dizüstü bilgisayardan milyarlık işler çevirebilirsiniz, cazibesi bunlar. <br /><u>Bir Yorum</u> <br /> <br />"Ben bu piyasadan faydalanarak istediğim yerde yaşayabileceğimi ve istediğim şeyleri yapabileceğimi gördüm. Umarım bu kitap, bu avantajlardan faydalanabilmenizi sağlar ve size de yapmak istediğiniz şeyler için zaman ayırabileceğiniz koşullar yaratır." <br />Sekiz saatte teknik analiz öğrenilir mi? Mutlu'dan öğreniyorsanız evet Çizelgelere bakar bakmaz olası senaryoları görebilmenin yegâne yolu KISS: Keep it simple stupid. Forex piyasasına veya teknik analize ilginiz varsa bu <br />kaynağı kaçırmayın.</p> <p><a href="http://www.xticaret.com/xticaret/?445_3360" target="_blank"><img style="border-right-width: 0px; display: inline; border-top-width: 0px; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px" title="forex piyasası" border="0" alt="forex piyasası" src="http://lh5.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/S0TIHHz8azI/AAAAAAAABdY/nAIdDIDN44s/forex%20piyasas1%5B3%5D.jpg?imgmax=800" width="163" height="244" /></a> </p> <p><b>forex piyasası kitabı</b> <br /><b>+</b> <br />1 saat 35 dakikalık görsel eğitim <b>DVD</b>'si. Uluslararası döviz piyasalarında internet üzerinden işlem <br />META TRADER 4 ve Teknik analize genel bir bakış</p> <p><a href="http://www.xticaret.com/xticaret/?445_3360" target="_blank">AŞAGIDAKİ LİNKE TIKLAYARAKlog sayfasından anasayfaya girerek BU MÜTHİŞ BİLGİ HAZİNESİNE SAHİP OLABİLRİSİNİZ.</a></p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-19489575242433345942010-01-06T06:20:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.547-08:00Türkiye’nin En İyi Üniversiteleri...Türkiye’nin en iyi üniversiteleri hangileri?<br /><br />Her sıralamaya olduğu gibi, üniversitelerin başarı sıralamasına da eleştiriler var. Umduklarından daha da iyi bir sırada olanlar, hallerinden memnun. Ama popülariteleriyle, sıralamadaki yerleri taban tabana zıt üniversiteler ya suskunlar ya da kriterleri objektif bulmuyorlar. Gelin bir de şu kritere göre sıralama yapın, bakın her şey nasıl da değişecek diyorlar... Gerçekten de kriter sayısı arttıkça ya da farklılaştıkça sıralamalar da değişiyor. Ama yeni kriterler esas alındığında, kesinlikle onlara da karşı çıkanlar olacaktır. Ural Hoca ve arkadaşlarının yaptıkları değerlendirmede, üniversiteler, bir bilim ve araştırma merkezi olarak ele alınmış. Doğru olan o ama sanki bizdeki işlevi ve algılanması, daha çok meslek adamı yetiştiren kurumlar şeklinde. Böyle olunca da tabii ki mezunların piyasadaki kabul edilirliği öne çıkıyor. Önemsiz bir kriter mi? Hayır, kesinlikle önemli. Ama çok sübjektif. Tıpkı fakültelerin taban puanları gibi... Öğrenci sayısı, pek çok üniversite için handikap. Öğrenci sayılarının azlığı nedeniyle çok ön sıralarda yer alan üniversiteler gibi, sırf öğrenci sayısı yüzünden çok arka sıralara düşün üniversiteler de var. Örneğin Sakarya Üniversitesi. Önümüzdeki yıl Avrupa Kalite Ödülü'ne aday. Kampüsüyle, öğretim kadrosu ve araştırmalarıyla fazlasıyla dikkat çeken bir üniversite ancak 50 binin üzerindeki öğrenci sayısı nedeniyle hiç hak etmediği bir sırada. Tıpkı üç beş bin öğrencisi ve devasa bütçesiyle ön sıralarda yer alan üniversiteler gibi... Bütün dünyada dikkate alınan önemli kriterlerden biri de doktora yapan öğrenci sayısı. Bizde de öyle. Ama gelin görün ki YÖK öyle üniversitelere doktora izni ve abartılı kontenjan verdi ki, hiçbir manası kalmadı. Üstelik haksız rekabet ortamı da yaratarak. Yani hak edenlere değil de, hiç hak etmeyenlere bu izni vererek. Aslında en doğru sıralama, fakülteler bazında yapılan sıralama olacaktır. Ama bunun için de yeterli veri bulunmuyor. Eminim ki Ural Hoca ve arkadaşları yakında, bu konuda da bir çalışma yapacaklardır. Bu arada YÖK'ün verilerinden bazılarının doğruları yansıtmadığı, bu nedenle aşağı sıralara düştüklerini hatırlatanlar da oldu. Üstelik YÖK'e kaç defa düzeltme yazısı gönderdikleri halde. Haksızlar mı haklılar. Ama araştırmacılar da YÖK'ün verilerine güvenmeyecekler de neye güvenecekler!.. Mezunların mümkün olan en kısa sürede yüksek maaşla iş bulabilmeleri, dünyanın en iyi üniversitelerine yüksek lisans ya da doktora için kabul edilmeleri, ÖSS giriş puanları ve en önemlisi de bilimsel eserlerin uygulamaya dönüşü ve ülkeye katkıları. Bunlar hepsi de birer kriter olabilir. Tıpkı çıkarttığı bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, holding patronu, sanatçı, yazar, çizer, futbolcu ve diğer mezunları gibi... Listelerde öyle ya da böyle oynamalar olabilir. Ama sonuçta bir fikir veriyor. Gönül ister ki bu tür sıralamalar çok daha fazla yapılsın ve farklı bakış açıları getirilsin. Ama olabildiğince, bağımsız ve objektif listeler hazırlanarak. Ve listelerin hazırlanmasına herkes katkı sağlamalıdır. Listelerin ayrıntısına ve puanlamalara abbasguclu.com.tr ya da uralakbulut.com.tr'den ulaşabilirsiniz. Özetin özeti: Ulusal ya da uluslararası herkesçe kabul edilebilir akreditasyonlar, üniversiteler için olmazsa olmazların başında geliyor. Popülizm gelip geçer ama onlar kalıcı...by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-28616827255068753032010-01-06T06:18:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.606-08:00İTO 13 Şehit Adına Okul Yaptırıyor...Gül istedi, İTO 13 şehit adına okul yaptırıyor.<br /><br />Demokratik açılıma iş dünyasından ilk destek İstanbul Ticaret Odası'ndan (İTO) geldi. Mart ayında 150 işadamından oluşan bir heyetle Şırnak'a çıkarma yapacak olan İTO, ayrıca 13 ilde şehitler adına okul yapacak İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, nevruzdan sonra yapacakları ziyaret çerçevesinde Şırnak'ın ardından Mardin ve Tunceli'ye gideceklerini söyledi. Demokratik açılıma toplumun tüm kesimleri tarafından sahip çıkılması gerektiğini vurgulayan Yalçıntaş, “Metodları konuşulur ama buna hepimiz sahip çıkmalıyız. Şırnak ziyaretimiz de bunu bir parçası” dedi. Öte yandan İTO'nun şehitler adına 13 ilde okul yaptıracağını da belirten Yalçıntaş şunları anlattı: “Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, yaptığımız ziyarette bize eğitimle ilgili yaptıklarımızı sordu. Okul projemizi anlattık. Gül, bu okulları yaptırırken 'Mutlaka şehitlerimizin adını yaşatın' dedi. Bunun üzerine 1. Ordu Komutanı İsmail Koçman'ı ziyaret ettik. Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile iletişime geçtik. Bakanlık bize okul ihtiyacı olan bölgeleri söyledi. Genelkurmay da o bölgelerdeki şehitlerin ismini belirledi. Projeye başladık.” İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde şehit asker ve polis çocuklarına ücretsiz eğitim vermeye başladıklarını anlatan Yalçıntaş, “Şırnak'a yapacağımız ziyarette bu ildeki okulun protokolünü de imzalayacağız” dedi. Formula bakanlığa devredilecek Geçmişte İTO'da tartışmalara neden olan Formula 1'i işletmeyeceklerini, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı'na devredeceklerini belirten Yalçıntaş, “Ama özel sektörden talep gelirse verebiliriz” dedi. İTO ve TOBB'un üzerine düşeni yaptığını dile getiren Yalçıntaş şunları söyledi: “Yap-işlet-devret olarak almıştık. 2023'te zaten hem arazi hem tesis Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne geçecek. Bizim sadece işletme hakkımız vardı. 2011'de Bernie Ecclestone'un pisti devredecek. 2011-2023 arasında bu tesisin işletmesini kim yapacak? İTO olarak bizim ve TOBB'un burayı işletme düşüncemiz yok. Oto sporlarından sorumlu kuruluş biz miyiz?” 'Kamu yara sararken bize zarar vermesin' 2010'a bakışını değerlendiren İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, hükümeti son zamlar konusunda uyararak, “Kamu kendi yarasını saracağım derken özel sektöre zarar vermesin” dedi. 2010'da özel sektörün rahat büyüyebileceği bir mali politikanın uygulanmasını isteyen Yalçıntaş, “Popülist politikalar uğruna Orta Vadeli Program'dan (OVP) geri adım atmayın. Ama kamu açıklarından ürküp de özel sektör aleyhine tedbir almayın” mesajı verdi. Kamunun bütçe açığını kapatmak için aşırı borçlanmaya gitmemesi gerektiğini söyleyen Yalçıntaş, “Türkiye, beklenmedik bir olumsuzluk olmazsa yüzde 3.5-4 büyüyecek. Ama bu büyümenin tamamının üretim artışı ve istihdam olarak yansıması zor” dedi.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-20306994410641912152010-01-06T06:17:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.669-08:00Meslek Liseliyi Rahatlatacak Formül...YÖK, 2 yıllık meslek lisesi mezunlarına kendi branşlarında yatay geçiş imkanı getiriyor.<br /><br />Yeni sisteme göre, meslek yüksek okulu mezunu, 2 yıllık eğitiminin ardından 2 yıl daha okursa 4 yıllık lisans diploması alabilecek. Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın, “Meslek Yüksek Okulları'ndan mezun olanlara lisan yapma imkanı tanıyacağız” açıklaması, gözleri 2+2 sisteminin ayrıntılarına çevirdi. YÖK'ün hazırlıklarını sürdürdüğü çalışmaya göre; Meslek Yüksek Okulları'ndan mezun olanlar, kendi branşlarında 4 yıllık lisans diploması alabilecek. UZAKTAN EĞİTİM İMKANI YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, “İşyeri Tabanlı Eğitim Sistemi” olarak adlandırdıkları yeni formülle, artık isteyen öğrencilerin 2 yıllık eğitimin ardından aynı branşta 2 yıl daha örgün eğitim alarak 4 yıllık lisans diploması alabileceklerini söyledi. 2 yıllık okuldan mezun olup çalışma hayatına atılanlar ise internet üzerinde uzaktan eğitim alarak lisans eğitimlerini tamamlayabilecekler. Prof. Günay, çalışmaların hızla sürdüğünü, yeni formülün en geç 1 yıl içinde uygulanmaya başlanacağını dile getirdi. Günay, yeni sistemin Meslek Yüksek Okulu'ndan mezun olanlara kendi branşlarında lisans eğitimi için yatay geçiş imkanı vereceğini belirtti. Yeni sistemle, bilgisayar bölümünden mezun bir Yüksek Meslek Okulu mezunu, Bilgisayar Mühendisliği okuyabilecek. KATSAYIYA 2+2 FORMULÜ Üniversiteye girişte uygulanan katsayıdan dolayı sadece Meslek Yüksek Okulu'nu tercih etmek zorunda kalan öğrencilerin önündeki engel de 2+2 formülüyle aşılacak. YÖK'ün ÖSS'de 0.02'ye indirdiği katsayı uygulaması nedeniyle, meslek lisesinin bilgisayar bölümünde okuyan bir öğrenci, bilgisayar mühendisliğini tercih ettiği taktirde puanı düşüyordu. Yeni formül, eski katsayı uygulamasından mağdur olanlara da 4 yıllık lisans diploması almanın yolunu açacak.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-28084386310076365782010-01-06T06:15:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.723-08:00İnternet Odası Zorunlu Oldu...''Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'' Resmi Gazete'de yayımlanarak, yürürlüğe girdi.<br />Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan yönetmelik, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu kişilerle özel hukuk tüzel kişilerine ait ortaöğretim ve yükseköğretim yurtlarının açılması, yönetilmesi, işletilmesi, devri, nakli, denetlenmesi, kapatılması ile öğrenci disiplin işlerine ilişkin hükümleri kapsıyor. Yönetmelik değişikliğiyle özel yurtlarda internet odası bulunması zorunlu olacak. Daha önce sağlık şartlarına uygun yapılması zorunlu aydınlatma ve ısıtma sistemleri, güvenlik şartlarına da uygun hale getirilecek. Yurt açmak isteyenler, müracaatlarında, yapı kullanma izin belgesinde kullanım amacı yurt olan binalar haricindeki binalar için depreme ilişkin mevzuata uygun olduğuna dair belge ve yetkili kuruluştan binanın yangına karşı yeterli güvenliğe sahip olduğuna dair rapor almak zorunda olacak. YURT AÇMA MÜRACAATLARI Yönetmelikte daha önce en geç üç ay içinde sonuçlandırılması gereken yurt açma müracaatları, sonuç raporuna göre valilikçe en geç bir ay içinde sonuçlandırılacak. Yurt açma izin belgesini alan yurt sahipleri, en geç üç ay içinde yurdu faaliyete geçirecek. Bu kişilerin daha önce en geç 1 yıl içinde yurdu faaliyete geçirme zorunluluğu bulunuyordu. İzinsiz açılan yurtlar, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliği'nde belirtilen yetkili idareden otel, motel, pansiyon ve benzeri konaklama tesisi ruhsatı aldığı halde sadece öğrenci barındıran ve öğrenci yurdu gibi çalıştırılan yerler ile öğrenci evi, öğrenci pansiyonu, öğrenci apartı gibi isimlerle tabela bulunduran ve çalışmalarını bu şekilde yürüten yerler hakkında valilikçe kapatma işlemi yapılacak. Yönetmeliğin eski halinde, ''bu tip yerler hakkında valilikçe kapatma işlemi yapılacağı ve durumun Cumhuriyet başsavcılığına bildirileceği'' hükmü yer alıyordu. Yönetmelik değişikliğiyle yurtlarda bulundurulması ve kayıtların tutulması zorunlu belgeler arasına ''Ziyaretçi defteri'' eklendi. Yurt müdür ve müdür yardımcılarının seçiminde, ''öğretmenlik yapmış olanların tercih edileceği'' düzenlemesi yönetmelikten çıkarıldı. Yurtlarda doktor, sağlık memuru, memur, şoför, ayniyat saymanı, bekçi, teknisyen gibi personelin yanı sıra gıda mühendisi ve teknikeri de görevlendirilebilecek. Değişiklikle, ''Yurtlarda çalışacak personelin milli, ahlaki ve insani değerlere saygılı olması ve adli sicil kaydının bulunmaması şartı'' kaldırıldı. Yurt müdürlüğüne görevlendirme, yurt sahibinin veya kurucu temsilcisinin müracaatı, il milli eğitim müdürünün teklifi ve valiliğin onayı ile gerçekleşecek. Yönetmelik değişikliğiyle kınama cezası uygulanacak fiiller arasına ''Yurtta sigara içmek'' eklendi.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-25644691705693692182010-01-06T06:13:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.777-08:00Milli Mücadele Kadınları Derslerde...Milli Mücadele döneminde faaliyet gösteren kadın dernekleri tarih dersinde anlatılacak.<br /><br />Edinilen bilgiye göre, Milli Eğitim Bakanlığı, hazırlanmakta olan TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi taslak öğretim programında Milli Mücadele'ye hazırlık döneminde kadınların kurdukları cemiyetlerin anlatılması için çalışma başlattı. Konuya ilişkin açıklama yapan TTK Başkanı Tufan, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya Sivas'a yaptığı ziyaret sırasında Valiliğin hazırladığı "Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti" kitabının verildiğini belirterek, "Sayın Bakanımız onu bana verdi.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-55821083129015840842010-01-06T04:34:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.003-08:00Roald Dahl'ın Amcam Oswald'ı<div style="text-align: justify;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwr-oeh79knf2ojwAK3xC-Ty8lu-SGjcjZL8-IlO5XMp7gtN29Ej8fJqUEox8lxRqk45imypP5VIWjEGVsUILU26PxBs19nCz-y_kw0fO8Y_g6SJzAvVBWTMxZkENuSEm5_Kj1Lc6f6XXw/s1600-h/oswald.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 200px; height: 313px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwr-oeh79knf2ojwAK3xC-Ty8lu-SGjcjZL8-IlO5XMp7gtN29Ej8fJqUEox8lxRqk45imypP5VIWjEGVsUILU26PxBs19nCz-y_kw0fO8Y_g6SJzAvVBWTMxZkENuSEm5_Kj1Lc6f6XXw/s400/oswald.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423604682334975010" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Roald Dahl, daha çok çocuk kitaplarıyla tanınan, herkesin bildiği Charlie'nin Çikolata Fabrikası'nın yazarı Roald Dahl. Amcam Oswald, onun yetişkinler için olan iki romanından biri. Bu romanın (ya da uzun-öykünün) kahramanı, Dahl'ın <span style="font-style: italic;">Bitch</span> ve <span style="font-style: italic;">The Visitor</span> isimli (Türkçeye çevrildiler mi bilemiyorum) kısa hikayelerinden aşina olduğumuz bir karakter: Oswald.<br /><br />Konu şöyle: 1920'lerde 17 yaşında olan Oswald, Sudan'da bulunan egzotik bir böceğin kanının -ya da başka bir sıvısının- dünyanın en güçlü afrodizyağı olduğunu keşfeder. (Bu kitap yazıldığında Viagra bulunmamıştı daha. Viagra'nın bileşenlerine bakmış olan var mı?) İnanılmaz etkilidir bu madde, miniminnacık bir parça alsanız bile birkaç dakika içinde gözünüz döner, en yakınınızdaki canlıya tecavüz edecek duruma gelirsiniz. Oswald orta yaşlı bir kimyager ve enfes güzellikte bir hatunla işbirliği yaparak şöyle bir plan hazırlar: Yasmin (enfes hatun) ve Oswald, yanlarında kimyagerin hazırladığı sperm dondurucu çubuklarla dünyayı gezecek, Yasmin'i hayran ayağına ünlü dahilerin evine sokacaklardır. Yasmin imza vs. ister gibi görünürken sanatçılara içine bir gıdım böcek tozu katılmış çikolataları tutacak, sanatçılar da çikolatayı yedikten birkaç dakika sonra afrodizyağın etkisiyle delirecek, Yasmin'e saldıracaklardır. Yasmin birleşme anında çaktırmadan (adamların maddeden gözü döndüğü için çaktırmak zaten pek mümkün olmuyor) kondomvari bir şey takacak, sonra da koştura koştura şu sperm dondurucu kutucuklara dahinin spermini yerleştireceklerdir. Birkaç yıl sonra da, el altından, çok zengin ve salak (çünkü dahinin çocuğu niye dahi olsun yahu) kokonalara bu spermleri astronomik fiyatlara satacak, köşeyi döneceklerdir. İnanılmaz saçma ve inanılmaz eğlenceli bir plandır bu, nitekim aynısı bu kitap için de söylenebilir.<br /><br />Yasmin ve Oswald gerçekten de Einstein, Freud, Renoir, Monet, Picasso, Puccini, Stravinsky, Rachmaninoff, Vaslav Nijinsky, Thomas Mann, George Bernard Shaw, Rudyard Kipling, Sir Arthur Conan Doyle, Marcel Proust ve James Joyce'u (ve daha nicelerini!) ziyaret eder, bu buluşmaların her biri en ince ayrıntısına kadar anlatılır. Puccini'nin romantikliği, Proust'un bacak arası muza tav olması, Freud'un her boku sekse bağlaması, Picasso'nun "iş bitince" hatunu kovarak resimlerine dönmesi, bilmemne kralı bilmemkaçıncı bilmemnenin kendi kendine titreyen, böylece üstündekileri hareket etmek zorunda bırakmayan seks kanepesi... Amcam Oswald'ı okurken girdiğim gülme krizlerinin sayısını şaşırdım.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><div class="restofpost">Amcam Oswald, çok komik, ama çok da abartılı bir roman; bol saçmalık, bol eğlenceyle dolu. Dahl çocuk kitaplarıyla ünlü demiştim, tanınmasını sağlayan harikulade mizahı bu kitapta da eksik olmuyor. Elbette edebi bir dil ve derin bir hikaye beklenmemesi gerek Amcam Oswald'dan, ama beklentilerinizi ayarladığınızda, Amcam Oswald'ın okuduğunuz en eğlenceli kitaplardan biri olduğunu fark edecek, ve bana benziyorsanız, dönem dönem yeniden okumaktan çekinmeyeceksiniz.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikO7NFqv487U4Kp3q2qc5-T11hOPFmuam2KR5phZKukoqY9BmZ4E5zEq7Nh8AsuehWRTCKay9SKFTfymhKcK-PvC0lsoqfqt_DfdbQg-hHmwrvxB9GKxQ8OBz00LpkItfGBsJJJhq7qhw7/s1600-h/dahl.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 400px; height: 251px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikO7NFqv487U4Kp3q2qc5-T11hOPFmuam2KR5phZKukoqY9BmZ4E5zEq7Nh8AsuehWRTCKay9SKFTfymhKcK-PvC0lsoqfqt_DfdbQg-hHmwrvxB9GKxQ8OBz00LpkItfGBsJJJhq7qhw7/s400/dahl.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423604845399825954" border="0" /></a><br /></div></span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-2864531546313770182010-01-06T01:32:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.361-08:00Ağ Ayarlarının ve Bilgisayar Adı Ayarlarının Yapılandırılması<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLfgnTwEoWEr_eubN8E_xY0WJyjtF0gWKCYuOjRpCmr9AUEGORkvWudkbMsGeoNn3HATXGuRU1D-7hhLxVUSvNB6RKKjoR8MhbNbXVxCegMsNMk7Ebt8zRiiKcuTQLHTaKjbykhAXwVI6l/s1600-h/ag_baglantilari.PNG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLfgnTwEoWEr_eubN8E_xY0WJyjtF0gWKCYuOjRpCmr9AUEGORkvWudkbMsGeoNn3HATXGuRU1D-7hhLxVUSvNB6RKKjoR8MhbNbXVxCegMsNMk7Ebt8zRiiKcuTQLHTaKjbykhAXwVI6l/s320/ag_baglantilari.PNG" /></a> <strong>IP</strong> <strong>adresi</strong>, <strong>32</strong> <strong>bit'lik</strong> bir sayıdır (<strong>IPv6</strong>'de bu sayı 128 bit'lik olacaktır). IP'de iki cihaz aynı ağda olup olmadıklarını birbirlerinin IP adreslerinin ilk birkaç basamağına bakarak anlarlar. Bu basamağa <strong>IP</strong> <strong>maskesi</strong> (IP mask) denir. <br /><div style="text-align: justify;"><a name='more'></a> Örneğin IP maskesi <strong>255.255.0.0</strong> ise, ilk iki basamağı (ilk 16 bit'i) aynı olan iki makine aynı ağda demektir. Bu durumda, 172.21.0.28 ile 172.21.0.16 aynı ağda, 172.21.99.5 ise başka bir ağdadır.<br /></div><div style="text-align: justify;"> <strong>DNS (Domain Name System, Alan Adı Sistemi)</strong> alan adı verilen isimler (mesela FAX_SERVER) ile <strong>IP</strong> adreslerini birbirine bağlayan sistemdir.<br /></div><div style="text-align: justify;"> İşletmedeki her <strong>bilgisayarın</strong> <strong>IP adresi</strong> belli ve kayıtlıdır. Bu yüzden <strong>ağ ayarlarının yapılandırılması</strong>nda bilgisayarın <strong>IP adresi</strong>, ağ maskesi, varsayılan ağ geçidi, <strong>DNS</strong> <strong>sunucusu</strong> adreslerinin girilmesi gereklidir.<br /></div><div style="text-align: justify;"> IP adresi formattan sonra veya varsayılan konumda otomatik olarak yapılandırma gerçekleştirir. Bunun yerine IP adresini, <strong>ağ maskesini</strong>, <strong>varsayılan ağ geçidini</strong>, DNS sunucusunu kendimiz belirliyoruz. Aşağıdaki <strong>Internet İletişim Kuralları (TCP/IP) Özellikleri</strong> penceresinde gördüğünüz gibi ayarları yapıyoruz. IP adresi hariç diğer değerler her işletmedeki her bilgisayar için aynıdır.<br /></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl4Ik4G4Eia1zP_3DEcVIzjFjgVlRuCmYvM-kZhe9PEXMWz7o__uLuE9pTyHzETwbEIsxZFIsUwzjzgACYJNjlL9EtkrZgyA2sORb0N0sumjfg961LSm4ZEPdO1He_VpxXT5_EZbxBE4nG/s1600-h/tcp_ip_oz.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl4Ik4G4Eia1zP_3DEcVIzjFjgVlRuCmYvM-kZhe9PEXMWz7o__uLuE9pTyHzETwbEIsxZFIsUwzjzgACYJNjlL9EtkrZgyA2sORb0N0sumjfg961LSm4ZEPdO1He_VpxXT5_EZbxBE4nG/s200/tcp_ip_oz.PNG" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_uEXvkp1ZKVoCttlhDncqjbGaRmp6ZVOTsMttnmn8cgmzDQcv0yFmvmwbaDBEH_JkUCOveOCBcBtq13lWtpGptUNVFnhq1g5D-JLeH71qybfA4ciSoQXDlZfgpMHRpxWvdH7k-HgeRvb4/s1600-h/bilgisayar_adi.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_uEXvkp1ZKVoCttlhDncqjbGaRmp6ZVOTsMttnmn8cgmzDQcv0yFmvmwbaDBEH_JkUCOveOCBcBtq13lWtpGptUNVFnhq1g5D-JLeH71qybfA4ciSoQXDlZfgpMHRpxWvdH7k-HgeRvb4/s200/bilgisayar_adi.PNG" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /> <strong>Bilgisayar Adı</strong> <strong>Değişiklikleri</strong> penceresi bir etki alanına katılmak için kullanılır. Bu yordamı tamamlayabilmek için, günlüğe yönetici olarak kaydedilmiş olmanız veya <strong>Yöneticiler</strong> grubunun <strong>üyesi</strong> olmanız gerekir.Bilgisayarınız ağa bağlıysa ağ ilke ayarları bu işlemi tamamlamanızı engelleyebilir.<br /></div><div style="text-align: justify;">-<strong>Denetim</strong> <strong>Masası</strong>'ndan <strong>Sistem</strong>'i açın.<br /></div><div style="text-align: justify;">-<strong>Bilgisayar</strong> <strong>Adı</strong> sekmesinde, <strong>Değiştir</strong>'i tıklatın. <br /></div><div style="text-align: justify;">-<strong>Üyelik</strong> altında <strong>Etki alanı</strong>'nı tıklatın, katılmak istediğiniz <strong>alanının adı</strong>nı yazın ve <strong>Tamam</strong>'ı tıklatın. <br /></div><div style="text-align: justify;">Bilgisayarı etki alanına katmak için bir <strong>kullanıcı adı</strong> ve kullanıcı <strong>parolası</strong> girmeniz istenecektir.<br /></div><div style="text-align: justify;">Yaptığınız değişikliklerin uygulanması için bilgisayarınızı <strong>yeniden</strong> <strong>başlatmanız</strong> istenecektir.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-50159756113844414932010-01-06T01:15:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.487-08:00Active Directory Kullanıcı Oluşturma<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKjwH_TZZnzYROiRneCWjyjlTXs7yhvQ6V4aChLciWJbdCyDGTR0bXyAWu16a-qLipc6O_QU-Z7N5rxIfP0yXjzYyvrCje1lNEPd9UASszdAYVX26QlucU1G274vtQVtfo2oWzuXEGhWZT/s1600-h/workgroup-manager-icon.png" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKjwH_TZZnzYROiRneCWjyjlTXs7yhvQ6V4aChLciWJbdCyDGTR0bXyAWu16a-qLipc6O_QU-Z7N5rxIfP0yXjzYyvrCje1lNEPd9UASszdAYVX26QlucU1G274vtQVtfo2oWzuXEGhWZT/s320/workgroup-manager-icon.png" /></a> <strong>Kullanıcı</strong> <strong>oluşturmak</strong> için “<strong>POSTA</strong>” <strong>server</strong> bağlantısını yapmamız gerekiyor. POSTA server’ına bağlanmak için <strong>uzak</strong> <strong>masaüstü</strong> bağlantısını kullanacağız.<br /></div><div style="text-align: justify;"><a name='more'></a></div><div style="text-align: justify;"> <strong>Bağlantı</strong> sağlandıktan sonra aşağıda gördüğünüz ekrana geliyoruz. Burada seçili olarak gördüğünüz <strong>“Active Directory Users and Computers”</strong> kısayolunu çalıştırıyoruz.<br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhORj3qANyOohzqa_cg9FDZcq_VOVq1iCFnUrn3SHr8wuZTWZC6mTGTMMMeajyq2gvTOs5lJpd5J7Zg3WdojrkbH55hgaL8uw7jmqDuUS7taySTSoqrM31KfzZJ98MW1VSXoprbQoPX_PB7/s1600-h/acilis_active_directory.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhORj3qANyOohzqa_cg9FDZcq_VOVq1iCFnUrn3SHr8wuZTWZC6mTGTMMMeajyq2gvTOs5lJpd5J7Zg3WdojrkbH55hgaL8uw7jmqDuUS7taySTSoqrM31KfzZJ98MW1VSXoprbQoPX_PB7/s200/acilis_active_directory.PNG" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-PKduZJumjd7QN_K5xpsw8ftmSC09wuexvgcvfTZjgLjaJLHE6K1YPjCgkiLZeLYcLiGwGLg1cJqPvxLzb3_R2rfZZAomzn_Ku38-26-bZ_rkG8BUC2WvZ6-H4HxF5kXxZWG4BvJe4I86/s1600-h/acik_active_directory.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-PKduZJumjd7QN_K5xpsw8ftmSC09wuexvgcvfTZjgLjaJLHE6K1YPjCgkiLZeLYcLiGwGLg1cJqPvxLzb3_R2rfZZAomzn_Ku38-26-bZ_rkG8BUC2WvZ6-H4HxF5kXxZWG4BvJe4I86/s200/acik_active_directory.PNG" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> Yukarıda sağ resimde gördüğünüz gibi <strong>Active</strong> <strong>Directory</strong> açıldığında “OZDOMAIN.com” altında <strong>klasörler</strong> halinde kullanıcılar sıralanıyor. Bu klasörler <strong>şubeleri</strong> veya <strong>çalışılan</strong> bölümleri ayırt etmek için hazırlanmıştır. Bu klasörleri seçtiğimizde sağ tarafta oradaki kullanıcılarımız sıralanıyor. Eğer kullanıcıda <strong>değişiklik</strong> <strong>yapmak</strong> istiyorsak kullanıcı özelliklerini açarak değişiklikleri gerçekleştirebiliriz.<br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7TdozpD77yoKXObksfzLKLQKMcrkdBAB33DhithGn-5aAEcymTONYtzxlHUmKCqSgPaXVzePWT5AuPY_lj-mFbmYaQOpGEZcK0qH2Nqh-joZoGFoeEVAfmXkNE7_ng-xqlVHb_uPXJVKQ/s1600-h/yeni_kullanici_1.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7TdozpD77yoKXObksfzLKLQKMcrkdBAB33DhithGn-5aAEcymTONYtzxlHUmKCqSgPaXVzePWT5AuPY_lj-mFbmYaQOpGEZcK0qH2Nqh-joZoGFoeEVAfmXkNE7_ng-xqlVHb_uPXJVKQ/s200/yeni_kullanici_1.PNG" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKjI9BGf2Eue-qmG-Zfaw7ZfFbPxZ_Umcru6uYrh4ckPXDo8t6cqTimEIiuGrSA4GOmuKRYQFJb5ybWCtxA6P_-EwE9gMy35OcgmKyNHYMm7gS5uP3spq5yvMEpJKd2N6JtHknPEBrE2In/s1600-h/yeni_kullanici_2.PNG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ps="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKjI9BGf2Eue-qmG-Zfaw7ZfFbPxZ_Umcru6uYrh4ckPXDo8t6cqTimEIiuGrSA4GOmuKRYQFJb5ybWCtxA6P_-EwE9gMy35OcgmKyNHYMm7gS5uP3spq5yvMEpJKd2N6JtHknPEBrE2In/s320/yeni_kullanici_2.PNG" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <strong>Kullanıcı</strong> <strong>oluşturma</strong> işlemini başlatmak için yukarıdaki resimlerde gördüğünüz <strong>yöntemler</strong>den birini kullanabiliriz. İstersek kullanıcı oluşturacağımız klasöre <strong>sağ</strong> <strong>tuş</strong> yaparak <strong>new</strong> bölümünden <strong>user</strong> seçilebilir. Ayrıca <strong>araç</strong> <strong>çubuğundan</strong> yeni kullanıcı oluştur tıklanarak kullanıcı oluşturmaya başlayabiliriz.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Açılan pencerede kullanıcının nerede oluşturulacağını gösteriyor ve kullanıcı ile ilgili bilgileri istiyor. Bu bilgiler şunlardır:<br /></div><div style="text-align: justify;">-Kullanıcının <strong>adı</strong>, <strong>soyadı</strong> ve adının tamamı<br /></div><div style="text-align: justify;">-Kullanıcının <strong>giriş</strong> için kullanacağı <strong>adı</strong>(Bu ada “@OZDOMAIN.COM” ekleneceğini belirtiyor.)<br /></div><div style="text-align: justify;">-Bilgisayarlara giriş yapabilmek için kullanacağı adı(Burada kullanıcı adının başına “OZDOMAIN\” ekleneceğini belirtiyor.)<br /></div><div style="text-align: justify;"> Bilgileri girdikten sonraki <strong>ayar</strong> penceresinde kullanıcının şifre işlemleri ile ilgili giriş ve seçimleri gerçekleştireceğiz. <strong>Kullanıcı</strong> <strong>şifresini</strong> belirledikten sonra şifre değişiklileri ile ilgili seçimler bulunuyor. <br /></div><div style="text-align: justify;">Bunlar:<br /></div><div style="text-align: justify;">-Kullanıcı bir dahaki <strong>oturum</strong> açılışında şifreyi değiştirmeli<br /></div><div style="text-align: justify;">-Kullanıcı şifresini değiştiremesin<br /></div><div style="text-align: justify;">-Kullanıcı şifresinin süresi hiç bitmesin<br /></div><div style="text-align: justify;">-<strong>Hesabı</strong> devre dışı bırak<br /></div><div style="text-align: justify;">olarak sıralanıyor. Eğer bu işlemlerden seçmek istiyorsak aktif hale getiriyoruz.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Şifre oluşturulduktan sonra <strong>Exchange</strong> <strong>mailbox</strong> oluşturulup oluşturulmayacağı soruluyor. <strong>“Creat an Exchange mailbox” </strong>seçilerek devam ediyoruz. Son olarak bize kullanıcı bilgileri görüntüleniyor ve işlemi bitir dendiğinde kullanıcımız oluşturulmuş oluyor.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-14659878780341867582010-01-05T02:37:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.831-08:00Sınav Yağmuru Cep Yakıyor...16 yıllık eğitimde 750 sınava giren öğrencinin kimyası bozulurken dershane parası cep yakıyor.<br /><br /> Bir öğrenci ilköğretimden yükseköğretim sonuna kadar 16 yıllık eğitim hayatı boyunca yaklaşık 750 zorunlu sınava giriyor. Bu sınavlar içinde en önemlileri ise ortaöğretime geçiş için girilen Seviye Belirleme Sınavları ve gençlere üniversite kapısını açan ÖSS. SBS ve ÖSS'ye hazırlanmanın maliyeti ise bir hayli ağır. Orta gelirli bir veli çocuğunu SBS'ye hazırlamak için 12 bin 700, üniversiteye giriş sınavlarına hazırlamak içinse 18 bin 500 TL harcama yapıyor. Eski Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, eğitim hayatındaki sınavların velilerin bütçesine etkisini konu alan bir çalışma hazırladı. Çalışmada, anadolu yakasındaki alt ve orta gelir düzeyindeki velilerin çocuklarını gönderdikleri 30 devlet okulu ve 12 dershanenin verileri kullanıldı. Sınıfları altı ve sekiz öğrencili olan butik dershanelerin ücretleri 6 bin- 11 bin TL arasında. 16-24 mevcutlu sınıfları olan dershanelerin fiyatları ise yıllık 800- 4 bin TL arasında. Velinin cebindeki yangın Dershanelere devam eden öğrencilerin yüzde 12'si KPSS, yüzde 20'si SBS, yüzde 60'ı üniversiteye yerleşmek için girilen Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı'na (LYS)hazırlanıyor. Orta direk bir aile çocuğunu SBS'ye hazırlamak için ortalama olarak 4. sınıfta 1300, 5. sınıfta 1500, 6. sınıfta 2 bin 800, 7. sınıfta 3 bin 300, 8. sınıfta 3 bin 800 harcıyor. SBS'ye hazırlanmanın maliyeti 12 bin 700 TL'i buluyor. ÖSS'ye hazırlanmanın bedeli ise 9. sınıfta 4 bin, 10. sınıfta 4 bin, 11. sınıfta 4 bin 500, 12. sınıfta 6 bin toplamda 18 bin 500 TL. Üniversiteye girmekle de sorunlar bitmiyor. Üniversite sonrasında da kamuda çalışmak için Kamu Personeli Seçme Sınavı'nı(KPSS) geçmesi gerekiyor. KPSS'ye hazırlanmanın bedeli ise yıllık ortalama 3 bin TL. Bütün bu sınavlar göz önüne alındığında 10 yılda sınavlara hazırlık için harcanan miktar 34 bin TL'yi buluyor. Alaaddin Dinçer, gençlerin 20'li yaşlara geldiğinde yaşamlarının 10 yılını sınavlara hazırlanarak geçirdiklerini belirterek şöyle konuştu: “Sınavlı sistem bir yandan çocuk ve gençlerimizin kimyasını bozarken, diğer yandan velilerimizin bütçesine büyük yükler getirmektedir. Sınavların varlığı, sayısının sürekli artması okul dışı kurumlara yönelimi artırmaktadır. Eğitimde eşitsizlik derinleşmekte, eğitimin herkes için ulaşılabilir bir hak olması zorlaşmaktadır.”by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-65437720695223943082010-01-05T02:36:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.894-08:00Almanlar Çözümü Özel Okullarda Buldu...Eğitim karnesi kırıklarla dolu olan Almanya'da halk çözümü özel okullarda buluyor.<br /><br />Düne kadar neredeyse bütün eğitim hizmetlerini devlet okullarının verdiği ülkede ebeveynler çocuklarını göndermek için artık özel okullara akın ediyor. Özel okullar arasında ise Türk okullarının yıldızı parlıyor. Uluslararası eğitim araştırmalarında hiç de iç açıcı bir tablo sergileyemeyen Almanya'da halk çözümü özel okullarda görüyor. PISA, TIMSS ve IGLU gibi uluslararası eğitim araştırmalarında, başta eleyici seçim sistemi olmak üzere birçok açıdan problemli olduğu ortaya çıkan Alman eğitim sistemi özel okullara ilgiyi arttırıyor. Almanya'da, Türk kökenli girişimci ve akademisyenler de çok sayıda özel okulu hayata geçiriyor. Bunlardan biri olan ve Türk-Alman Akademisyenler Birliği Derneği (TDAB e.V.) tarafından 2007 yılında Köln'de kurulan Özel Dialog Lisesi (Gymnasium Dialog) altı değişik ülke kökenli çok sayıdaki öğrencisiyle birçok başarıya imza atmaya başladı. Özel Dialog Lisesi 2008 yılında, uyuma yaptığı katkılardan dolayı Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından Avrupa Madalyası'na layık görülmüştü. Alman Westdeutsche Allgemeine Zeitung (WAZ) gazetesi de, son bir kaç yıla kadar eğitim hizmetlerinin büyük oranda devlet okulları tarafından verildiği Almanya'da trendin özel okullara doğru olduğunu gittiğini satırlarına taşıdı. Gazete, ebeveynlerin bu şekilde çocuklarının okul içinde ve boş zamanlarında vakitlerini kimlerle geçirdiğini bildiklerine inandıklarını belirtti. İstatistikler de Almanya'da özel okulların hızla arttığını ortaya koyuyor. Buna göre, 18 milyon nüfusuyla ülkenin en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinde topla 626 okulun altıda biri özel bir "gymnasium" okulu. Bunların çoğunluğunu ise kiliseler finanse ediyor. İstatistikler özel okula talep ve özel okul sayısının hızla arttığını da ortaya koyuyor. Araştırmalara göre bunun en büyük nedenlerinden biri ise ebeveynlerin, daha rekabetçi bir mantığa ve daha iyi maddi imkanlara sahip olan özel okulların daha kaliteli eğitim verdiğine inanmaları. Eğitim araştırmacısı Ernst Rösner ebeveynlerin ayrıca, çocuklarını özel okula göndererek, onların okulda ve boş zamanlarda kimlerle zaman geçirdiğini bildiklerine ve bunu bu şekilde kontrol ettiklerine inandıklarını kaydediyor. Rösner, „Ebeveynler belli kesime karşı kendilerini kapatıyor ve çocukları için daha iyi bir toplulukta karar kılıyorlar" diyor. Öte yandan Alman eğitim uzmanları kendisini modernize edemeyen devlete ait "gymnasium" okullarını sert şekilde eleştiriyor. Münster Üniversitesi'nden eğitim araştırmacısı Wolfgan Böttcher, „Derslerini hiç modernize etmeyen "gymnasium oranı yığınla" diyor. Devlet okullarının bu durumunun özel okullara akın edilmesinin nedeni olduğunu belirten Böttcher, bunu ise tehlikeli buluyor. Devlete ait gymnasium okullarında, pratik hayatta neredeyse hiç bir işe yaramayan Latince ve Eski Yunancanın birinci yabancı dil olarak öğretildiğini hatırlatan Rösner, bunun da özel okulların tercih edilmesindeki etkenlerden olduğunu kaydediyor. Diğer yandan ebeveynlerin çocuklarını özel okullara göndermelerinin bir diğer sebebinin ise değerlere verdiklerin önemden kaynaklandığı tespit edildi. Essen'deki özel Kalolik kız lisesi BMV müdürü Schwester Ursula, "Bütün konuşmalarımızda ortaya çıkıyor ki; ebeyvenler saygı, hoşgörü, sosyal angajman gibi değerlere önem veriyor." diyor. Hıristiyanlık değerlerine önem veren söz konusu özel okulda bin 350 kız öğrenci eğitim görüyor.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-89009214386903969762010-01-05T02:35:00.001-08:002010-01-09T06:20:21.997-08:00Akademisyen Alınacak Üniversiteler...Bazı üniversitelere Akademisyen alınacak.<br /><br />Kırıkkale ve Kocaeli Üniversitesinin alımlara ilişkin duyurusu, Resmi Gazetenin bugünkü sayısında, Eskişehir Osmangazi Üniversitesinin duyurusu ise 3 Ocak 2010 tarihli Resmi Gazetenin çeşitli ilanlar kısmında yayımlandı. Duyurulara göre, Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü devamlı statüde 2 profesör ve 3 doçent istihdam edecek. Rektörlük, Tıp Fakültesinin iç hastalıkları anabilim dalına 1 profesör, Mühendislik Fakültesi jeoloji mühendisliğinin genel jeoloji anabilim dalına 1 profesör, Eğitim Fakültesi ilköğretim bölümü Fen Bilgisi anabilim dalına 1 doçent, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi siyaset bilimi kamu yönetimi bölümü siyaset ve sosyoloji anabilim dalına 1 doçent, Kocaeli Meslek Yüksek Okulunun teknik program bölümü elektrik programı anabilim dalına 1 doçent alacak. KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü, 1 profesör ve 2 yardımcı doçent alacak. Fen Edebiyat Fakültesinin fizik bölümüne devamlı statüde 1 profesör alınacak. Rektörlük, Lüleburgaz Meslek Yüksekokulunun Kimya bölümüne ise 2 doçent alımında bulunacak. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Öte yandan, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü, Fen Edebiyat ve Eğitim Fakültesinin muhtelif birimlerinde istihdam edilmek üzere 2 profesör ve 3 yardımcı doçent alacak. Akademik personelin görev yapacağı bölümler şöyle: ''Fen Edebiyat Fakültesinin fizik bölümü katıhal fiziği anabilim dalı (1 profesör), Matematik ve bilgisayar bilimleri bölümü, matematiğin temelleri ve matematik lojik anabilim dalı (1 profesör), Biyoloji bölümünün moleküler biyoloji anabilim dalı (1 yardımcı doçent-deneysel karaciğer rejenerasyonu konusunda doktora yapmış olmak), Biyoloji bölümünün genel biyoloji anabilim dalı (1 yardımcı doçent-kimya lisanslı ve genel biyoloji alanında yüksek lisans ve doktora yapmış olmak), Eğitim Fakültesinin ilköğretim bölümü fen bilgisi eğitim anabilim dalı (1 yardımcı doçent-analitik kimya alanında doktora yapmış olmak)'' BAŞVURULAR Kocaeli, Kırıkkale ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesine girmek isteyen adaylar, müracaatlarını 15 gün içinde rektörlüklerin ilgili birimlerine yapabilecekler.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-17099116202853751332010-01-05T02:35:00.000-08:002010-01-09T06:20:21.946-08:00Okulda Akıllı Tahta Dönemi...Hasan İlköğretim Okulunda gerçekleştirdiği ''akıllı tahta'' tanıtım toplantısı, yapıldı. <br />Fatih Belediyesinin Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda gerçekleştirdiği ''akıllı tahta'' tanıtım toplantısı, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Törende, bu yıl 100 bin dolar değerindeki ''Deutsche Bank Urban Age Ödülü'' alan okulun akordiyon grubu mini konser verdi. Törende konuşan Çubukçu, öğretmeyi ve öğrenmeyi zevkli hale getiren ''akıllı tahta'' teknolojisinin eğitimde kullanılmasının henüz çok yeni olduğunu belirterek, önümüzdeki dönemde akıllı tahtalardan daha çok yararlanılacağını düşündüğünü kaydetti. Eğitimde teknolojinin entegrasyonu çerçevesinde bakanlıkça çok önemli alt yapı çalışmaları yürütüldüğünü dile getiren Çubukçu, günümüzün ihtiyaçlarının karşılanması ve geleceğin planlanması çerçevesinde yeniden tanımlanan müfredatın bilişim teknolojileri ile güçlendirilmesinin bir zorunluluk olduğunu söyledi. Türkiye genelinde bilgisayarlı eğitime ağırlık verdiklerini, bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında bilişim teknoloji sınıfları kurulduğunu ve sınıfların tamamında internet bağlantısı sağlandığını dile getiren Çubukçu, şöyle devam etti: ''Hiç kuşkusuz, eğitim ve öğretimin teknolojik gelişmelerle desteklenmesi ve yaygınlaştırılması eğitimde niteliğin yükseltilmesi bakımından büyük önem arz ediyor. Akıllı tahtalar da bunlardan birisi. Giderek okulların konferans ve toplantı salonlarının en önemli eğitim ihtiyaçlarından birisi haline gelen interaktif tahtalar, bilgisayar ekranını dev bir ekran haline dönüştürerek, tarafların aynı ekran üzerinde birlikte çalışmasını sağlanması bakımından önemli fırsatlar sunuyor. Tahta üzerindeki her türlü görüntünün paylaşıma açık hale gelmesini sağlayan akıllı tahtalar öğretmenlerimizin eğitim ve öğretim faaliyetlerini teknolojiyle bütünleştirerek geliştirebilmelerini sağlayan araçlardır.'' 2006'DAN BU YANA 2 BİN 665 AKILLI TAHTA Bakanlığın çeşitli projeler kapsamında okullara interaktif tahtalar temin edilmesi yolunda yaptığı çalışmalar sonucunda 2006 yılından bu güne kadar 2 bin 665 okulun bilgisayar teknolojisi sınıflarında interaktif tahta sağlandığını belirten Çubukçu, ''Ancak bakanlığımızın öncelikli olarak okul ve kurumlarımızın bilişim teknolojileri sınıfları, ekipmanı, internet erişimi gibi alt yapı çalışmalarına ağırlık vermiş olmamız nedeniyle interaktif tahtaların maliyetinin yüksek olması da bu hususta verilecek desteği daha anlamlı kılmaktadır'' dedi. Çubukçu, 1932 yılından bu yana hizmet veren Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun gerek bilgisayar altyapısı ve gerekse inter öğrenci programının pilot okulu olması nedeniyle bilgisayar eğitimi alan öğretmen ve öğrencileri ile eğitimde teknolojiyi başarılı bir şekilde uyguladığını anlatarak, tanıtım toplantısı için bu okulun seçilmesini çok anlamlı ve yerinde bulunduğunu söyledi. Fatih Belediyesinin 2009-2010 eğitim ve öğretim döneminde ilçede bulunan tüm ilköğretim okullarının bir ve ikinci sınıflarına akıllı tahta kurulması hedefine ulaştığını, proje kapsamında 2010-2011 eğitim ve öğretim yılında ise ilçedeki tüm ilköğretim okullarının akıllı tahtaya kavuşacağını belirten Çubukçu, ''Bugüne kadar kurulan 350 akıllı tahta sistemine eklenecek 850 akıllı tahta ile Fatih ilçesinde akıllı tahtası olmayan okul kalmamış olacak'' diye konuştu. Çubukçu, öğrencilerin de zihinlerinin son derece açık ve en yüksek kapasiteyle çalıştığı bu dönemi çok iyi değerlendirebileceklerini ümit ettiğini belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Alman şair Goethe'nin dediği gibi, bizler çok öğreniyoruz, ama az biliyoruz. Öğrenmek için çıktığımızda varmak istediğimiz hedefler çok önemli. Sınıf geçmek, meslek edinmek, para kazanmak gibi nedenleri öne çıkarıyorsak, yeni öğrenme ateşi ve sevgisini içimizde duymuyorsak, çok öğrenip az bilmek kaderimiz oluyor. Öncelikle öğrenmeyi sevmeniz ve bunu hayat boyu sürecek bir uğraşı haline getirmenizi diliyorum.'' KARA TAHTA DEVRİ SONA ERİYOR Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de ilçede kara tahta devrini kapatmak için çalışmaları sürdürdüklerini ifade ederek, akıllı tahtaları öğrencilerle buluşturmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Bilimin ve teknolojinin hızla ilerlediği günümüzde bireylerin ve toplumların geri kalmamasının önemine işaret eden Demir, 21. yüzyılda eğitimin öneminin daha da arttığını kaydetti. Bundan sonra eğitime en fazla yatırım yapan ve eğitimli insana sahip olanların daha avantajlı olacağını vurgulayan Demir, ilçede üç yıldır okullarda akıllı tahtanın yaygınlaştırılması için çalıştıklarını anlattı. Akıllı tahtanın, projeksiyon aleti, bilgisayar ve beyaz tahtayı akıllı hale getirecek bir aparattan oluştuğunu belirten Demir, tahtayı kullanabilecek öğretmenlerin eğitiminin de sürdürüldüğünü dile getirdi. Demir, konuşmasının sonunda akıllı tahtayı tanıttı. Törenin sonunda Bakan Çubukçu, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, İstanbul Vali Yardımcısı Harun Kaya, Belediye Başkanı Demir temsili kurdele kesti. Daha sonra akıllı tahta kullanan sınıfları gezen Çubukçu, dersi dinledi ve çocuklarla sohbet etti.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-12285502643314299742010-01-05T02:34:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.053-08:00YÖK'ün Yabancı Öğretim Üyesi Açılımı...Türkiye'de görev yapan yaklaşık 1500 yabancı uyruklu öğretim üyesinin sayısının artırılması için bir dizi karar alındı.<br /><br />Alınan kararlar ışığında YÖK, Türkiye'de Türkçe bilmedikleri için doçent olamayan, diplomalarının denkliği ile ilgili sorun yaşayan, sözleşmeleri dışında araştırmalara katılamadıkları, ek iş yapamadıkları için gelirlerini artıramayan yabancı uyruklu hocaların sorunlarının çözümü için harekete geçti. YÖK'ün başlattığı çalışmaya göre, yabancı uyruklu hocalara, Türkçe öğretilecek, doçentlik atamalarında Türkçe şartı kaldırılacak ve ek projelerden de gelir elde etmelerinin önü açılacak. Türkiye'de devlet üniversitelerinde 683, vakıf üniversitelerinde 636 yabancı uyruklu öğretim üyesi görev yapıyor. Boğaziçi'nde 40, ODTÜ'de 42, Bilkent'te ise 310 yabancı uyruklu hoca bulunuyor. Yabancı uyruklu öğretim üyesi sayısının son yıllarda giderek düştüğü, önlem alınmazsa bu sayının daha da azalacağına dikkat çekilen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nda bu sayının artırılması için bir dizi karar alındı. Kurulda alınan kararlar gereğince, YÖK ve Maliye Bakanlığı'nda birtakım mevzuat değişikliğine gidilmesi kararlaştırıldı. Çalışma kapsamında yapılacak bazı düzenlemeler şöyle: * Yabancı araştırmacıların günlük sosyal yaşamla akademik çalışmalarında Türkçe'yi kullanamamaları ve çevreye uyum sağlayamamaları nedeniyle Türkçe kurs programları açılacak. Bu programlara katılım bedelinin yüzde 50'si araştırmacı tarafından, yüzde 50'si de Maliye Bakanlığı'nca karşılanacak. * Yabancı uyruklu doçent adaylarının doktoralarını yapmalarına karşın diploma denkliklerinde lisans ve lise diplomaları da isteniyor. Bu nedenle bürokratik işlemler de uzuyor. Yabancı uyruklu hocaların Türkiye'de veya başka bir ülkede aldıkları doktora dereceleri doçentlik başvurusunda yeterli olacak. Türkçe şartı kalkıyor * Doçentlik sınavında sözlü sınavın Türkçe yapılması yönündeki şart kaldırılacak. Doçent olmak isteyen öğretim görevlisinin Türkçe bilmediği anlaşılırsa sınav durduruluyor. Bu durumda yabancı uyruklu hocalar, Türkçe öğrenene kadar doçent olamıyor. Bu nedenle çok sayıda öğretim üyesi Türkiye'deki çalışmalarına son vermek zorunda kalıyordu. * Yasal düzenlemeye göre yabancı uyruklu hocalar sözleşme yaptıkları üniversite dışında yer alan projelerde çalışamıyor ve herhangi bir ek ücret alamıyor. Yapılacak düzenlemeyle yabancı uyruklu hocalar projelerde görev alabilecek. Yabancı araştırmacılar, Türk öğretim üyelerinin yararlandıkları proje teşvik ikramiyesi ve TÜBİTAK tarafından koordine edilen projelere ilişkin ödemelerden de yararlanabilecekler.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-46296548726763342582010-01-05T02:31:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.104-08:00Kar Nedeniyle Okullar Tatil...Ağrı'nın Hamur ilçesinde kar nedeniyle eğitime 2 gün ara verildi.<br /><br />Muş'ta bazı okullarda eğitime 1 gün daha ara verildi. Yoğun kar yağışı nedeniyle tatil kararı alınan diğer iller ve okullar şöyle: Yurdu etkisi altına alan tipi, soğuk ve yağışlı hava nedeniyle bazı illerde eğitime kar molası verildi. Hangi illerimiz de okullar kaç gün süreyle tatil edildi? İşte o iller... Kars'ın Sarıkamış ilçesinde eğitime ara verildi. Sarıkamış Kaymakamı Ahmet Altunbaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilçe merkezinde 5 ocak salı günü, köylerde ise salı ve çarşamba günü okulların tatil edildiğini söyledi. Altunbaş, kar ve tipi nedeniyle içe merkezinde bir gün, köylerinde ise iki gün eğitime ara verildiğini bildirdi. Muş'ta fırtına yüzünden 13 okulda eğitim- öğretime ara verildi. DOĞU Anadolu Bölgesini etkisi altına alan tipi, soğuk ve yağışlı hava etkisini sürdürüyor. Bölgede toplam 811 köyün yolu kardan ulaşıma kapanırken Muş'ta fırtına yüzünden 13 okulda eğitim- öğretime ara verildi, Muş'un iki ilçesiyle 65 köyüne iki günden beri elektrik verilemiyor. Doğu Anadolu Bölgesinde geçtiğimiz Cumartesi gecesi başlayan kar yağışı Doğu'da hayatı adeta felç etti. Yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle Ağrı'da 379, Erzurum'da 371, Mus'ta 44 ve Kars'ta 17 olmak üzere toplam 811 köy yolu ulaşıma kapandı. Kapanan köy yollarının yeniden ulaşıma açılması için çalışmalar aralıksız sürdürülüyor. Fırtına nedeniyle Muş'ta hasar gören 3 lise ve 10 ilköğretim okulunda eğitim- öğretime ara verildi. Lise ve ilköğretim okullarında tatil edilen 6 bin 139 öğrencinin durumu, yapılacak toplantıda ele alınacak. Muş'a bağlı Korkut ve Hasköy ilçe merkezleri ile bu ilçelere bağlı toplam 65 köye iki günden beri enerji nakil hatlarında meydana gelen arıza nedeniyle elektrik verilemiyor. Muş merkezde ise özellikle sanayi semtindeki fırtına nedeniyle çok sayıda iş yerinin çatısı uçtu. Karayolundaki buzlanma nedeniyle Eleşkirt- Horasan arasında Aktaş köyü yakınlarında bir otobüs yoldan çıktı. Karayolları ekipleri, otobüs ile yolcularını kurtardı. Yetkililer, şehirlerarası yollarda sürücülerin zincir, takoz ve çekme halatı bulundurmalarını istediler. Ağrı'nın Hamur ilçesinde kar nedeniyle eğitime 2 gün ara verildi. Alınan bilgiye göre, Ağrı'da iki gündür etkisini sürdüren kar yağışı, eğitimi aksattı. Yaşamı olumsuz etkiyen kar ve tipi nedeniyle Hamur ilçesindeki ilköğretim okulları ve liseler, 2 gün süreyle tatil edildi. İlçede eğitime, 7 Ocak tarihinde başlanacak. İŞTE İL İL DURUM Yurtta etkili lodos ve yağış, yaşamı ve ulaşımı olumsuz etkiledi. Konya'nın Halkapınar ilçesinde etkili lodos nedeniyle bir köy okulunun çatısı uçtu. İlçe Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Sekman, bölgede etkili olan lodos nedeniyle akşam saatlerinde Çakıllar Köyü İlköğretim Okulu'nun çatısının uçtuğunu söyledi. Sekman, okulda eğitime 5 gün ara verildiğini açıkladı. Aynı köyde Ahmet Ataç'a (57) ait kilerin de çatısı uçtu. Bu arada, Seydifakılı köyünde traktörün üzerindeki küspenin üstünü örtmeye çalışan Kamil Ay (28), şiddetli rüzgarın etkisiyle römorkun ilave tahtasının başına çarpması sonucu yaralandı. -AĞRI'DA OKULLAR TATİL Ağrı'da etkili kar ve tipi nedeniyle merkeze bağlı köyler ile 3 ilçede eğitime ara verildi. Milli Eğitim Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamaya göre, yoğun kar ve tipi nedeniyle, merkeze bağlı köyler ile Taşlıçay ve Tutak ilçelerinde 2, Diyadin ilçesinde ise 1 gün süreyle ilköğretim okulları ve liselerde eğitime ara verildi. Hava koşullarına göre, tatil süresinin uzatılabileceği bildirildi. Hamur ilçesinde de kar ve tipi nedeniyle eğitime 2 gün ara verilmişti. -MUŞ'TA OKULLAR YARIN TATİL Muş'ta lodos nedeniyle hasar gören Fatih ve Gazi ilköğretim okullarında eğitime 1 gün daha ara verildi. İl Milli Eğitim Müdürü İlhami Bayraktar, dün etkili olan lodos nedeniyle çatısında hasar meydana gelen merkezdeki Gazi ve Fatih ilköğretim okullarında onarım çalışmalarının devam ettiğini, bu nedenle yarın da eğitim yapılamayacağını bildirdi. Bayraktar, söz konusu okulların onarım çalışmalarını çarşamba gününe kadar tamamlayarak eğitim ve öğretime yeniden başlanacağını kaydetti. -KARS'TA OKULLAR 2 GÜN TATİL Kars'ın Sarıkamış ilçesinde eğitime ara verildi. Sarıkamış Kaymakamı Ahmet Altunbaş, ilçe merkezinde yarın, köylerde ise salı ve çarşamba günü eğitime ara verildiğin söyledi. Altunbaş, kar ve tipi nedeniyle içe merkezinde 1 gün, köylerinde ise 2 gün eğitime ara verildiğini bildirdi. -HAKKARİ- Hakkari'de kar ve tipi nedeniyle mahsur kalan 6 araç, 2 saat süren çalışmanın ardından kurtarıldı. Geçitli köyünden il merkezine gelmekte olan 6 araç, fırtına ve kar nedeniyle Durunkaya beldesi yakınlarında mahsur kaldı. Durumun İl Özel İdaresine bildirilmesi üzerine karla mücadele ekipleri, 2 saat süren çalışmanın ardından yolu trafiğe açarak, mahsur kalan araçları kurtardı. Öte yandan, Hakkari'de kar ve tipi yüzünden 1 belde ile 25 köy yolunun ulaşıma kapandığı belirtildi. -ERZURUM- Erzurum'un Tekman Kaymakamı Cahit Karatepe, kar ve tipi nedeniyle sabah saatlerinde taşımalı eğitim yapılan köylerdeki öğrencilerin okula gelemediğini belirtti. Olumsuz hava koşulları nedeniyle eğitime 1 gün ara verildiğini ifade eden Karatepe, kar yağışının devam etmesi halinde yarın da okulların tatil edileceğini bildirdi. -VAN- Van'da 167 köy yolunda ulaşım sağlanamıyor. Yetkililer, köylerde yol açma çalışmalarına başlandığını, yağış ve tipinin etkisinin hafiflemesi durumunda çalışmaların kısa sürede tamamlanacağını bildirdi. Kar kalınlığının 10 santimetreye ulaştığı Erciş ilçe merkezinde belediye ekipleri kar temizleme çalışması başlattı. Muradiye ilçesinde de etkili yağış nedeniyle kar kalınlığı ilçe merkezinde 20, yüksek kesimlerde 60 santimetreye ulaştı. İlçeye bağlı Argit köyünde yaşayan vatandaşlar, etkili fırtınanın çatıları uçurmaması için ilginç bir yöntem geliştirdi. Çatıyı halatlarla yerdeki kaya parçalarına bağlayan vatandaşlar, fırtınayla mücadele etmeye çalıştı. Argit köyünde bu yıl ibadete açılan caminin çatısı da fırtına nedeniyle uçtu. Çatının imamın evine isabet etmesi sonucu, bazı camlar kırıldı. Gevaş ilçesinde aralıklarla etkisini gösteren şiddetli rüzgar nedeniyle bir fabrika ile İzettin Şir Anadolu Lisesi pansiyonunun çatısı uçtu. Bazı vatandaşlara ait bahçelerdeki ağaçların devrilmesine de yol açan şiddetli rüzgar, enerji iletim hatlarına zarar verdi. Sık sık elektrik kesintisinin yaşandığı ilçede TEDAŞ ekipleri çalışma başlattı. -GÜMÜŞHANE Gümüşhane Valiliğinden yapılan yazılı açıklamada, sabah saatlerinde başlayan kar yağışı nedeniyle il genelinde toplam 83 köy yolunun ulaşıma kapandığı belirtildi. Gümüşhane İl Özel İdaresi Genel Sekreteri İsmail Yalçın, yaptığı açıklamada, kar yağışı ile merkez ilçede 40, Şiran'da 16, Köse'de 6, Torul'da 10 ve Kürtün'de 11 olmak üzere toplam 83 köy yolunun ulaşıma kapandığını belirtti. Kar yağışının sürdüğünü ifade eden Yalçın, ''Ekiplerimiz hazır bekletiliyor. Yağışın durması ile yol açma çalışmalarına başlayacağız'' dedi. Acil durum karşısında özel bir ekibin bekletildiğini bildiren Yalçın, ''Hasta veya önemli bir gelişme esnasında bu ekibimiz anında müdahale edecektir'' diye konuştu. Öte yandan, sabah saatlerinde başlayan kar yağışı nedeniyle yüksek kesimlerde kar kalınlığı 25 santimetreye ulaştı. Gümüşhane-Trabzon kara yolunun 2100 rakımlı Zigana Dağı Geçidi'nde kar yağışı ile yoğun sis etkisini sürdürüyor. -BOLU- Bolu'da dün akşam saatlerinden itibaren aralıklarla etkili olan kar yağışı ve fırtına nedeniyle Bolu merkez ve ilçelere bağlı 17 köy yolu ulaşıma kapandı. D-100 kara yolunun Bolu Dağı kesiminde dün akşam başlayan ve aralıklarla devam eden kar yağışı şiddetini artırdı. Bolu Dağı'nda kar kalınlığı 15 santimetreye ulaştı, kar yağışı ve buzlanma nedeniyle bazı araçlar kayarak yoldan çıktı. Karayolları ekipleri, güzergahta kar küreme ve tuzlama çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. -İZMİR- ''Ege'nin Uludağ'ı'' olarak nitelendirilen İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı Bozdağ beldesinde yer alan Bozdağ'a mevsimin ilk karı düştü. Bozdağ Belediye Başkanı Mehmet Keskin, sabaha karşı başlayan kar yağışının kent merkezinde etkili olmadığını ancak dağın zirvelerinde yer yer 5-10 santimetreye ulaştığını bildirdi. Keskin, kayak merkezinin bulunduğu yolun açık olduğunu, tesislerde konaklayanlar bulunduğunu söyledi. -DOĞU ANADOLU'DA 957 KÖY YOLUNDA ULAŞIM SAĞLANAMIYOR- Doğu Anadolu Bölgesi'nde etkili kar yağışı ve tipi nedeniyle 957 köy yolunda ulaşım sağlanamıyor. Bölgedeki illerden Erzurum'da 317, Kars'ta 123, Bingöl'de 108, Ağrı'da 369 ve Muş'ta 40 köy yolu, kar nedeniyle ulaşıma kapalı bulunuyor. İl Özel İdare müdürlüklerine bağlı karla mücadele ekipleri, kapalı köy yollarının ulaşılma açılması için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Bölgede, kara yollarında da araç trafiğinde kar ve buzlanma nedeniyle zaman zaman aksamalar yaşanıyor. Yollarda iş makineleriyle tuzlama ve kar temizliği yapan kara yolları ekipleri, sürücüleri özellikle buzlanmaya karşı dikkatli olmaları konusunda uyarıyor. Bu arada, bölge illerinde kent merkezlerinde yapılan son ölçümlere göre kar kalınlığı Ağrı'da 28, Erzurum ve Kars'ta 8, Muş'ta 5 ve Ardahan'da 3 santimetre olarak ölçüldü. -İSTANBUL- İstanbul'da akşam saatlerinde başlayan kar yağışı sabaha karşı etkisini kaybetti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezinden yapılan yazılı açıklamada, kar yağışının Avrupa yakasında Silivri, Kınalı, İkitelli, Sarıyer, Zekeriyaköy, Anadolu yakasında ise Beykoz, Kavacık, Üsküdar, Çamlıca, Tuzla ve Pendik'te etkili olduğu belirtildi. Sıcaklığın gece saatlerinde -1 dereceye düşmesiyle köprü ve viyadüklerde buzlanma meydana geldiği ifade edilen açıklamada, Yol Bakım ve Onarım Müdürlüğü ekiplerinin bin 774 personel ve 520 araçla akşam saatlerinden itibaren tuzlama ve solüsyon çalışması yaptığı kaydedildi. -KOCAELİ- Kocaeli'nin kış sporları merkezi Kartepe'de dün akşamdan itibaren etkili olan kar yağışının ardından kar kalınlığı 30 santimetreye ulaştı. The Green Park Otel Kurumsal İletişim Müdürü Birol Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Samanlı Dağları'nın 1640 rakımlı zirvesinde bulunan Kartepe'deki otelin kayak tesislerinde gece boyunca devam eden kar yağışı sonucu kar kalınlığının 30 santimetre olarak ölçüldüğünü söyledi. -BURSA- Türkiye'nin önemli kış ve kayak turizmi merkezlerinden Uludağ'da kar kalınlığı 80 santimetreye ulaştı. Hava sıcaklığının eksi 10 derece olduğu Uludağ'da, yoğun kar yağışı ve sis yüzünden görüş mesafesinin daraldığı belirtildi. -ANKARA- Ankara'nın Beypazarı ilçesinin yüksek kesimlerinde kar nedeniyle 4 köy yolunun ulaşıma kapandığı bildirildi. Gece başlayan ve etkisini sabah saatlerinde artıran kar yağışı Beypazarı'nın yüksek kesimi olan Karaşar beldesinde yaşamı olumsuz etkiliyor. Kar kalınlığının 25 santimetre ölçüldüğü belde ile Bolu'nun Kıbrıscık ilçesi arasında ulaşım güçlükle sağlanıyor. Dudaş, Yukarıgüney, Aşağıgüney ve Yıldız köy yollarının ulaşıma kapandığı, Burgaz Geçidi ve Taşocağı mevkisinde görüş mesafesinin tipi nedeniyle 10 metreye kadar düştüğü bildirildi. -ZONGULDAK- Zonguldak'ta sabah saatlerinden itibaren etkili olan kar yağışı nedeniyle merkez ilçede 12, Devrek'te 10, Ereğli'de 15 köy yolunda ulaşım sağlanamadığı belirtildi. 14 karla mücadele ekibinin 8 greyder, 1 kepçe ve 5 kamyonla çalışmalarını sürdürdüğü, bölgede yağışın devam ettiği kaydedildi. -YOZGAT- Yozgat'ta kar yağışı sonrasında akşam saatlerinde yollarda oluşan buzlanma araçların kaymasına neden oldu. Yozgat şehir merkezindeki Saat Kulesi'nden Valilik binasına çıkan yolun buzlanması nedeniyle zaman zaman kayan araçlar oldu. Kayan araçların trafik kazasına neden olmaması için trafik ekipleri önlem aldı. Yozgat Belediyesine ait araçla yolda tuzlama yapıldı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-5858761523867868002010-01-05T00:44:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.580-08:00AMD, Vision Pro Platformunu tanıttı.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmaL3c0sEYhqvdRs21xCoPD_uVSy0_WHd0zy7CG7ezPDRWmC6kaIEIGo49h-3LRJHpxwKXM46o2TxzRKAGpWjONDzMplmU-_rAy_Ua3DDFSXXToZeQLJNlcabd8upNelbPWiSd-wTiWVqA/s1600-h/vision_pro.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmaL3c0sEYhqvdRs21xCoPD_uVSy0_WHd0zy7CG7ezPDRWmC6kaIEIGo49h-3LRJHpxwKXM46o2TxzRKAGpWjONDzMplmU-_rAy_Ua3DDFSXXToZeQLJNlcabd8upNelbPWiSd-wTiWVqA/s320/vision_pro.png" /></a><br /></div> Artık <b>reklamcılık </b>oldukça ilerledi. Bununla birlikte şirketlerin istekleri de artıyor. Reklamlarında <b>video </b>ve üç boyutlu grafiklerinde bulunduğu zengin <b>görsel materyaller </b>ile <b>sunumlar </b>hazırlamakta önem kazanıyor.<br /><a name='more'></a>Araştırmalara göre, insanların bir konu ya da sunumu anlayabilmelerinin <b>%80</b>'ini görsellik oluşturuyor. Sunumlarda sadece sözlü anlatım ile sözlü anlatım ve görsel materyallerin kullanılması akılda kalıcılığı <b>6,5 kat</b> arttırmaktadır.<br /><div style="text-align: justify;"> Bir bilgisayarda <b>birden fazla monitör </b>kullanarak görüş alanını arttıran çalışanların verimleri de <b>%40</b>'lara kadar çıkmaktadır. <b>AMD</b>'nin <b>Vision Pro </b>teknolojisini kullanan şirketlere herhangi bir eklentiye gerek kalmaksızın çoğul monitör, kesintisiz video izleme ve video konferans yazılımlarını kullanma desteği sunarken, içinde videolar ve üç boyutlu grafikler bulunduran zengin sunumların hazırlanması için gerekli performansı da sağlamaktadır.<br /> <b>VISION Pro Teknolojisi</b>, AMD’nin <b>Eylül 2009</b>’da açıkladığı <b>VISION Teknolojisi</b>’nin devamıdır. <b>Microsoft Windows Platform </b>Stratejisi Başkan Yardımcısı <b>Mike Nash </b>şu sözleri söyledi: “Şirket kullanıcıları bize, bilgisayarlarını hem iş uygulamaları hem de <b>Windows 7</b>’deki tüketici senaryolarının tümü için kullanabilmek istediklerini bildirdiler. Bu ihtiyaçları karşılamayı amaçlayan <b>Windows 7 </b><b>Professional </b>ve <b>AMD Vision Pro Teknolojisi</b>, işletmelerin gerektirdiği yönetilebilirlik imkanını, <b>son </b>kullanıcıların istediği <b>performans </b>ve işlevsellikten ödün vermeden sağlıyor.”<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5xebmG2kRmLJMx6GhyphenhyphenvOU-EboIuRH4RGifxple7nfQjFDU5s6o1TSY1KC930pV6vwF2az9qg88Y9-RQcx1ia17aEFYPfxFUFLopS0yTocogebljh30oExKQQxh-UYsBOXoGAveCM26Fh7/s1600-h/amd_vision_pro.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5xebmG2kRmLJMx6GhyphenhyphenvOU-EboIuRH4RGifxple7nfQjFDU5s6o1TSY1KC930pV6vwF2az9qg88Y9-RQcx1ia17aEFYPfxFUFLopS0yTocogebljh30oExKQQxh-UYsBOXoGAveCM26Fh7/s200/amd_vision_pro.jpg" /></a> VISION Pro Teknolojisi tarafından desteklenen güvenlik özellikleri arasında Güvenilen Platform Modülü (<b>TPM</b>), AMD’nin Geliştirilmiş Virüs Koruması (<b>EVP</b>) ve Windows® 7 Professional’ın önemli güvenlik özellikleri var. <b>AMD istemci </b>sanallaştırma teknolojisi, eski uygulamaların <b>Windows XP Modu </b>altında desteklenmesi için yonga düzeyinde iyileştirmeler içeriyor.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-14798597451328633342010-01-05T00:16:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.675-08:00Video : (Call of Duty) Modern Warfare 2 Fragman<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBwKQxTtMsspG8Rm2ODnbvvN5JBpb8-wsDRYE2_EZ5ugf4Vxw2t9hQC3dE1AFPjbMHh6rf-y3pAx7YKWTNFwFt1p4JHQsoXhHutxoZBcus74ThDFNiDAYn6rAl6RySJevuqBi167UjorBS/s1600-h/modern-warfare-2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBwKQxTtMsspG8Rm2ODnbvvN5JBpb8-wsDRYE2_EZ5ugf4Vxw2t9hQC3dE1AFPjbMHh6rf-y3pAx7YKWTNFwFt1p4JHQsoXhHutxoZBcus74ThDFNiDAYn6rAl6RySJevuqBi167UjorBS/s200/modern-warfare-2.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Fragman </b>demek geliyor artık böyle <b>oyun tanıtımı </b>için hazırlanmış <b>video</b>lara. İzleyince hak vereceksiniz ki en <b>üst seviye</b>deki <b>aksiyon</b> sahnelerini görünce bayıldım. Anlamlı <b>müzikler </b>ve <b>İncil</b>'den yapılan alıntılar ile tam bir <b>film fragmanını </b>hatırlatıyor. Şimdilik izleme fırsatım oluyor. Eğer bulabilirsem bu oyunu oynamayı isterim.<br /></div><a href="http://www.modernwarfare2.com/">Modern Warfare 2</a><br /><a name='more'></a><hr /><object height="295" width="480"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/8toHfZm6jNE&hl=en_US&fs=1&color1=0x2b405b&color2=0x6b8ab6"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/8toHfZm6jNE&hl=en_US&fs=1&color1=0x2b405b&color2=0x6b8ab6" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="480" height="295"></embed></object>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-52526252740091995522010-01-04T14:12:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.047-08:00Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 11 (2006)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDXFJ5VY8OMAftU6guenYxAr9oZuONziH7cV3LJ6hpfStn4zqNwcSYZuPLzAGcfZGmBvDGPdh0e4jqKjtC6t_Pe-SDhnfbmr8qe0HIeADCzzZkgNFFBBUBpV_FMe2TWG_9GBikMLIOJuDQ/s1600-h/1-The+Prestige.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDXFJ5VY8OMAftU6guenYxAr9oZuONziH7cV3LJ6hpfStn4zqNwcSYZuPLzAGcfZGmBvDGPdh0e4jqKjtC6t_Pe-SDhnfbmr8qe0HIeADCzzZkgNFFBBUBpV_FMe2TWG_9GBikMLIOJuDQ/s200/1-The+Prestige.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438839401715058" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">1- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0482571/">The Prestige</a><br />Yönetmen: Christopher Nolan<br />Yazar: Christopher Priest (roman), Christopher Nolan (senaryo)<br />Oyuncular: Hugh Jackman, Christian Bale, Michael Caine, Scarlett Johansson, Rebecca Hall, David Bowie<br />Tür: Dram|Gizem|Bilim Kurgu|Gerilim<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 130 dk.<br />Ülke: ABD|İngiltere<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 8.4/10<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje-tGj5aIR5-JPikDNGdzYntUm3xFjJHo9tT5IwAKEscFq91mCue5cRtzfOqNh521FZlROdyPdCOxnvCaKEOy5igHhmf_DucIfeUUaXcctH-2nTcX8yx2ghsmOtDnyG_KtAVSHxWFm8Y1M/s1600-h/2-Once.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 142px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEje-tGj5aIR5-JPikDNGdzYntUm3xFjJHo9tT5IwAKEscFq91mCue5cRtzfOqNh521FZlROdyPdCOxnvCaKEOy5igHhmf_DucIfeUUaXcctH-2nTcX8yx2ghsmOtDnyG_KtAVSHxWFm8Y1M/s200/2-Once.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438829455411394" border="0" /></a>2- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0907657/">Once</a><br />Yönetmen: John Carney<br />Yazar: John Carney<br />Oyuncular: Glen Hansard, Markéta Irglová<br />Tür: Dram|Müzik|Romantik<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 85 dk.<br />Ülke: İrlanda<br />Dil: İngilizce|Çekçe<br />IMDB Puanı: 8.1/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimKJBORg-ZCsVgeQs2iaZtkEGdNKj2ZQao2vnEqhvOz5_FCVJTuuQqzC7q_Ox_TtUEnmY_wyHAqxS7hkV17x7MeEe68LT4BDj5LzcTpF6FO28moxRSOVMe3b-6FLau6vCITUjxcrWl3LLa/s1600-h/3-El+Laberinto+del+Fauno2.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 145px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimKJBORg-ZCsVgeQs2iaZtkEGdNKj2ZQao2vnEqhvOz5_FCVJTuuQqzC7q_Ox_TtUEnmY_wyHAqxS7hkV17x7MeEe68LT4BDj5LzcTpF6FO28moxRSOVMe3b-6FLau6vCITUjxcrWl3LLa/s200/3-El+Laberinto+del+Fauno2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438829943409282" border="0" /></a>3- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0457430/">El Laberinto del Fauno</a> (Pan's Labyrinth)<br />Yönetmen: Guillermo del Toro<br />Yazar: Guillermo del Toro<br />Oyuncular: Ivana Baquero, Sergi López, Maribel Verdú<br />Tür: Dram|Fantastik|Gizem|Gerilim|Savaş<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 120 dk.<br />Ülke: İspanya<br />Dil: İspanyolca<br />IMDB Puanı: 8.4/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXzIwo5SKxk_TpTYEB6f1DF2ucqdevNms5La-GzzCxyZUUIsXBH1PI_J39ZblIryebxxJ7v-8hA6QWsOx2KdN1E6j99pdcNcTcU2O4kb8DC6bW7Uwi-KmqnQOolfMMWAz6iGGvAQE6ZfqX/s1600-h/4-Tuya+de+Hun+Shi.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXzIwo5SKxk_TpTYEB6f1DF2ucqdevNms5La-GzzCxyZUUIsXBH1PI_J39ZblIryebxxJ7v-8hA6QWsOx2KdN1E6j99pdcNcTcU2O4kb8DC6bW7Uwi-KmqnQOolfMMWAz6iGGvAQE6ZfqX/s200/4-Tuya+de+Hun+Shi.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438825625341938" border="0" /></a>4- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0949564/">Tuya de Hun Shi</a> (Tuya's Marriage)<br />Yönetmen: Quanan Wang<br />Yazar: Wei Lu, Quanan Wang<br />Oyuncular: Nan Yu, Bater, Sen'ge, Zhaya<br />Tür: Dram<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 86 dk.<br />Ülke: Çin<br />Dil: Çince<br />IMDB Puanı: 7.3/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5yJJLMEOqwUCfQoIQLDqb_3zn9KJiqNU_xYxUqxK_HYxZuzEbTWZ-7-PURf9Ndt5pl0VfMewohGMIcdw87ByHyeda51FhDbPjKM2Y8q8sJAFa_plxXTCCBe39S9znvUY984i0yCKqF07J/s1600-h/5-Children+of+Men2.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5yJJLMEOqwUCfQoIQLDqb_3zn9KJiqNU_xYxUqxK_HYxZuzEbTWZ-7-PURf9Ndt5pl0VfMewohGMIcdw87ByHyeda51FhDbPjKM2Y8q8sJAFa_plxXTCCBe39S9znvUY984i0yCKqF07J/s200/5-Children+of+Men2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438822667282290" border="0" /></a>5- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0206634/">Children of Men</a><br />Yönetmen: Alfonso Cuarón<br />Yazar: P.D. James (roman), Alfonso Cuarón & Timothy J. Sexton (senaryo)<br />Oyuncular: Clive Owen, Michael Caine, Julianne Moore<br />Tür: Bilim Kurgu|Macera|Gizem|Gerilim<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 109 dk.<br />Ülke: Japonya|İngiltere|ABD<br />Dil: İngilizce|Almanca|İtalyanca|İspanyolca|Arapça<br />IMDB Puanı: 8.1/10</span></span><br /><br /><div class="restofpost"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzd9ACC0ay_kxEnBImK5D2vJfNZvPbzwnII0NP0Bjtj4KF0vkxpZID6sQ2ONCDLE1lo_BqwHNsmSIJuW8ggmcNbRN9i8SsW3N4Vz2tyCu6ejX_uRZmZTpfUL2DrURH88vTc20RSLzNsqLx/s1600-h/6-Cashback.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzd9ACC0ay_kxEnBImK5D2vJfNZvPbzwnII0NP0Bjtj4KF0vkxpZID6sQ2ONCDLE1lo_BqwHNsmSIJuW8ggmcNbRN9i8SsW3N4Vz2tyCu6ejX_uRZmZTpfUL2DrURH88vTc20RSLzNsqLx/s200/6-Cashback.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421441966950271442" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">6- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0460740/">Cashback</a><br />Yönetmen: Sean Ellis<br />Yazar: Sean Ellis<br />Oyuncular: Sean Biggerstaff, Emilia Fox, Shaun Evans<br />Tür: Komedi|Romantik|Dram<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 102 dk.<br />Ülke: İngiltere<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7.5/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBkrRDhs5Q8Yb0BLgAV6PbEUq8cOM0fXJRZni1csx8oMetufRdt38C5xgL5THJrq6PA23T7lyvwyjuHirnWS-waoEodssJpD6tnWsNUgsdXWgS8vyw9is2BI9IJ1-3afn8ivrApOT2iep8/s1600-h/7-Little+Children.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBkrRDhs5Q8Yb0BLgAV6PbEUq8cOM0fXJRZni1csx8oMetufRdt38C5xgL5THJrq6PA23T7lyvwyjuHirnWS-waoEodssJpD6tnWsNUgsdXWgS8vyw9is2BI9IJ1-3afn8ivrApOT2iep8/s200/7-Little+Children.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438550482603138" border="0" /></a>7- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0404203/">Little Children</a><br />Yönetmen: Todd Field<br />Yazar: Tom Perrotta (roman), Todd Field & Tom Perrotta (senaryo)<br />Oyuncular: Kate Winslet, Patrick Wilson, Jennifer Connelly<br />Tür: Dram|Romantik|Gerilim<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 130 dk.<br />Ülke: ABD<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7.9/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-wJYvJamrZrn57zTJ3wg12_e1UubW2MrPhXbffxleIJ_cvyiMOwbxlf2ekxfhjhp1jv3s3tgT2Woi1FVIe1fvgEnkPN1VeRQaHngFSHF1tDNNxnvaQg21RooNtaw9DR4gfNeS_I4Zwh52/s1600-h/8-Das+Leben+der+Anderen2.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-wJYvJamrZrn57zTJ3wg12_e1UubW2MrPhXbffxleIJ_cvyiMOwbxlf2ekxfhjhp1jv3s3tgT2Woi1FVIe1fvgEnkPN1VeRQaHngFSHF1tDNNxnvaQg21RooNtaw9DR4gfNeS_I4Zwh52/s200/8-Das+Leben+der+Anderen2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438550789697234" border="0" /></a>8- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0405094/">Das Leben der Anderen</a> (The Lives of Others)<br />Yönetmen: Florian Henckel von Donnersmarck<br />Yazar: Florian Henckel von Donnersmarck<br />Oyuncular: Ulrich Mühe, Martina Gedeck, Sebastian Koch<br />Tür: Dram|Gerilim<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 137 dk.<br />Ülke: Almanya<br />Dil: Almanya<br />IMDB Puanı: 8.5/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJovj3iTlpBlYNSqZOmMC3R1P1k8TEGzevITp4qLLN6lw00L7BAsiO5jq9KfdtgdCw2tdNd-ofovOw68g9sDQ2dV0q9QGILBW-USrWV4YwxClW5-btyBlNvrVQXlUXm4JX7wqKY-CBY-W8/s1600-h/9-2-37.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 141px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJovj3iTlpBlYNSqZOmMC3R1P1k8TEGzevITp4qLLN6lw00L7BAsiO5jq9KfdtgdCw2tdNd-ofovOw68g9sDQ2dV0q9QGILBW-USrWV4YwxClW5-btyBlNvrVQXlUXm4JX7wqKY-CBY-W8/s200/9-2-37.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438548744580514" border="0" /></a>9- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0472582/">2:37</a><br />Yönetmen: Murali K. Thalluri<br />Yazar: Murali K. Thalluri<br />Oyuncular: Frank Sweet, Teresa Palmer, Sam Harris, Marni Spillane<br />Tür: Dram<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 99 dk.<br />Ülke: Avustralya<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 6.9/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnDRYgsDajMOBvt49V_98cUsCm_gJWZ8O4x71izxxbKQH63tV6YW04aNFAiJtpp-O5DAkI4P9AlPO8CHHiXl2xqMAMpX3dY5AbKcKoGdVvb5ir6V3tVT7j-Ig3S460aeZoASikYslf3jkU/s1600-h/10-Stranger+than+Fiction.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnDRYgsDajMOBvt49V_98cUsCm_gJWZ8O4x71izxxbKQH63tV6YW04aNFAiJtpp-O5DAkI4P9AlPO8CHHiXl2xqMAMpX3dY5AbKcKoGdVvb5ir6V3tVT7j-Ig3S460aeZoASikYslf3jkU/s200/10-Stranger+than+Fiction.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438541632806642" border="0" /></a>10- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0420223/">Stranger than Fiction</a><br />Yönetmen: Marc Forster<br />Yazar: Zach Helm<br />Oyuncular: Will Ferrell, Maggie Gyllenhaal, Emma Thompson<br />Tür: Komedi|Dram|Fantastik<br />Yapım yılı: 2006<br />Süre: 113 dk.<br />Ülke: ABD<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7.9/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMEtWoPnSyzn6GNBKjvriMND5iTtvoEhbOzLGs9cHz2rAIgwuGpXBG1a2sAI7i159pSIvjeqx2pqDleGUd5ptcf0ck-T8GoJiCk41QSac0uvfwOtEu7c03RbBJ3ghfI1IghGQHJWgLrcou/s1600-h/y1+Paris,+Je+T%27aime3.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMEtWoPnSyzn6GNBKjvriMND5iTtvoEhbOzLGs9cHz2rAIgwuGpXBG1a2sAI7i159pSIvjeqx2pqDleGUd5ptcf0ck-T8GoJiCk41QSac0uvfwOtEu7c03RbBJ3ghfI1IghGQHJWgLrcou/s200/y1+Paris,+Je+T%27aime3.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438196034539682" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FV3vP5gvH0F1-NSuKnnBMlWzLu_9zmFV_s3fzvMwVSBpi4oQ79-zDxTq-558ZOsLJdNWmuzCCdDlibePFIbpkjXPvW1ZPUwke2_h3vdhqozIUD-9gHFT4c1kpb78YqJ0A-od26IfU07r/s1600-h/y2+Shi+Gan2.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 141px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FV3vP5gvH0F1-NSuKnnBMlWzLu_9zmFV_s3fzvMwVSBpi4oQ79-zDxTq-558ZOsLJdNWmuzCCdDlibePFIbpkjXPvW1ZPUwke2_h3vdhqozIUD-9gHFT4c1kpb78YqJ0A-od26IfU07r/s200/y2+Shi+Gan2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438190575760866" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ55vtkgxzTgXmfWl0KXMdqt9gWWwBJxb4_IYM2uTiBXS5ES9TR_RYklQrzQo0Kr3jqZCDvNtIsXDP_JHdlIcjes5z2aSkDBzQ22iPxSLTZoGqLlXFsZJaso15GJXd2KsEtkryICUSEWIy/s1600-h/y3+A+Scanner+Darkly.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 149px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQ55vtkgxzTgXmfWl0KXMdqt9gWWwBJxb4_IYM2uTiBXS5ES9TR_RYklQrzQo0Kr3jqZCDvNtIsXDP_JHdlIcjes5z2aSkDBzQ22iPxSLTZoGqLlXFsZJaso15GJXd2KsEtkryICUSEWIy/s200/y3+A+Scanner+Darkly.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421438187639066450" border="0" /></a><br /><br />11- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0808506/">Toki O Kakeru Shôjo</a> (The Girl Who Leapt Through Time)<br />12- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0480025/">This is England</a><br />13- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0780180/">Wer Früher Stirbt, ist Länger Tot</a> (Grave Decisions)<br />14- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0457655/">Efter Brylluppet</a> (After the Wedding)<br />15- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0497986/">Shi Gan</a> (Time)<br />16- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0396171/">Perfume: The Story of a Murderer</a><br />17- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0401711/">Paris, Je T'aime</a><br />18- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0468094/">Road to Guantanamo</a><br />19- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0441909/">Volver</a> (To Return)<br />20- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0443543/">The Illusionist</a><br />21- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0405296/">A Scanner Darkly</a><br />22- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0466460/">Khosla Ka Ghosla!</a> (Khosla's Nest)<br />22- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0479884/">Crank</a><br />23- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0465551/">Notes on a Scandal</a><br />24- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0792966/">La Faute à Fidel!</a> (Blame It on Fidel!)<br />25- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0389557/">Zwartboek</a> (Black Book)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOIX0bA99Su8pDYi12zKSi_tHbl1dGIhkeYc8JCjOWebzhUlFB-UsKSZ3PC-m-Mv3EzCTJrv4AAcwxlikwfP8tfFUPTXfsKPXzQZPtBB1bpf56-008cJPoA6pz5kEXLiZTP4j5c3F-D8CT/s1600-h/y4+Little+Miss3.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 126px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOIX0bA99Su8pDYi12zKSi_tHbl1dGIhkeYc8JCjOWebzhUlFB-UsKSZ3PC-m-Mv3EzCTJrv4AAcwxlikwfP8tfFUPTXfsKPXzQZPtBB1bpf56-008cJPoA6pz5kEXLiZTP4j5c3F-D8CT/s200/y4+Little+Miss3.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421437230498365426" border="0" /></a>2006'da da izleyemediğim bir sürü film <a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFaI3YloI2NhYfmUoOuKwv41K58XXtJBSakRmTkOQlxul2B6VZZPIsHE6UOfFBo88htVP6FGGddI4lT0lMSONKTJilUAzPi83_VvC1Gnw2DYg9iNyhcEP69iFOoB0qk0uD5jOoRIi_DLfz/s1600-h/y5+La+Science+Des+R%C3%AAves.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 134px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFaI3YloI2NhYfmUoOuKwv41K58XXtJBSakRmTkOQlxul2B6VZZPIsHE6UOfFBo88htVP6FGGddI4lT0lMSONKTJilUAzPi83_VvC1Gnw2DYg9iNyhcEP69iFOoB0qk0uD5jOoRIi_DLfz/s200/y5+La+Science+Des+R%C3%AAves.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421437296629814082" border="0" /></a><br />oldu. İşte bunların arasından 'mutlaka er<br />ya da geç görülmesi gerekenler' olarak<br />belirlediklerim:<br /><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0407887/">The Departed</a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0449059/">Little Miss Sunshine </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0460791/">The Fall</a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0454921/">The Pursuit of Happyness </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0354899/">La Science Des Rêves</a> (The Science of Sleep)</span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-40188025732849926512010-01-04T10:09:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.808-08:00Google Chrome'un Yükselişi<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXjd-WZ764y2a8zX1rseGmDvyOti6R4fy6xdxhki3qszO7wnlVJRzxv5EniTEetFOfl1qWbht3Ic3QB_IzhJqoqEV49XXXUlLBBrxQZ27pBp7kWEv6a6d07a2rx33Dl206I485f5Veg7yq/s1600-h/google_chrome.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXjd-WZ764y2a8zX1rseGmDvyOti6R4fy6xdxhki3qszO7wnlVJRzxv5EniTEetFOfl1qWbht3Ic3QB_IzhJqoqEV49XXXUlLBBrxQZ27pBp7kWEv6a6d07a2rx33Dl206I485f5Veg7yq/s200/google_chrome.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Internet Explorer</b>, <b>Mozilla Firefox</b>, <b>Opera</b>, <b>Safari </b>ve <b>Google Chrome </b>gibi tarayıcıların başını çektiği tarayıcı savaşlarında Google'nin tarayıcısı Chrome <b>ilk kez </b>Safariyi geçerek <b>üçüncülüğe </b>yerleşti.<br /></div><a name='more'></a><div style="text-align: justify;"> Google Chrome, <b>%4.6</b> <b>kullanım oranı </b>ile Safari'yi geçti. <b>Birinci </b>sıradaki Internet <b>Explorer </b>ve <b>ikinci</b> sıradaki Mozilla <b>Firefox</b>'tan sonra <b>üçüncü </b>sıraya yerleşen bu <b>internet tarayıcısı </b>gün geçtikçe kullanıcılar tarafından büyük beğeni topluyor.<br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Chrome </b>üçüncülüğe yerleşmesi çok güzel. Ama <b>Internet </b>Explorer ve Mozilla Firefox tarayıcılarının yüzdelik dilimleri oldukça büyük. Bu yüzden <b>Google </b>Chrome'un bir <b>üst </b>sıraya yükselmezi çok zor.<br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Internet Explorer</b>, <b>2008</b>'in ikinci yarısından itibaren düşüşe geçmesine rağmen<b> %62 </b>gibi büyük bir <b>kullanım </b>oranıyla birinci sırada yer alıyor. Bunun uzun bir süre daha devam etmesi muhtemeldir. Çünkü ardından gelen <b>Firefox</b>, <b>%24.6 kullanım </b>oranı ile Internet Explorer'a yetişmesi için çok <b>zaman </b>geçmesi gerekiyor.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-88848085551614711862010-01-04T04:42:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.098-08:00OSMANLIDA TOPRAK SİSTEMİ ÖDEVİ<p><b>OSMANLIDA TOPRAK SİSTEMİ </b></p> <p>Osmanlı devletinde topraklar genel olarak dörde ayrılırdı..</p> <p>a:) <b>Öşriye</b>:Osmanlı fetihlerinden önce Müslümanların elinde bulunan veya sonradan Müslümanların</p> <p>yerleştirildiği topraklardır.Bu toprak sahipleri topraklarını istedikleri şekilde kullanabilirlerdi.Vakıf yapabilir,satabilir veya bağışlayabilirlerdi bu toprakları işleye halk devlete,öşür vergisi verirdi.</p> <p>b:)<b>Hareciye</b>:Bir yerin fethinden sonra yeri gayrimüslimlerin elinde bırakarak onlara ‘mülk’ olarak verilen topraklardır.Hareciye arazileri de öşriye gibi bir statüye sahipti.Sahipleri devlete arazi vergisi olarak ‘haraç’ öderlerdi.</p> <p>c:)<b>Miri arazi</b>: devlet mülkiyetine geçirilen topraklardı.mülkiyeti devlete ait olan bu topraklar ekilip biçilmesi ve işlenmesi amacıyla çeşitli kişilere bırakılmıştı.Miri arazi çeşitli bölümlerden meydana gelmiştir.</p> <p>Ø <b>Dirlik:</b> Miri arazinin en önemli bölümü olarak dirlik olarak ayrılmıştı.Bu araziyi ekip biçenler devlete ödemeleri gereken vergiyi hükümetin göstereceği memurlara ve sipahilere öderlerdi.Böylece devlet hazinesinden memur ve sipahi maaşları için para çıkmamış oluyordu.Dirlik gelirine göre üçe ayrılmıştı.</p> <p>Ø <b>Has:</b> Yıllık geliri 100.000 akçeden fazla olan dirliklerdi.Bunlar padişahlara,şehzadelere,divan üyelerine,beylerbeylerine ve sancak beylerine verildi.has sahipleri dirliklerinin 5000 akçesini kendilerine ayırırlar,geri kalan her 5000 akçe için atı,silahı olan ve savaşa hazır durumda bulunan cebeli (cebeli-sipahi) beslerlerdi.Bunlarda savaşa katılırlardı.</p> <p>Ø <b>Zeamet:</b> Yıllık geliri 20.000 akçe ile 100.000 akçe arasında olan dirliklerdi.Zeamet orta derecedeki devlet memurlarına (hazine ve tımar defterdarlarına alay beylerine kale dizdarlarına ,divan katiplerine...) verilirdi.Zeamet sahibi ilk 5000 akçe hariç sonraki her 5000 akçe için cebeli beslemek zorundaydı.</p> <p>Ø <b>Tımar:</b> Yıllık geliri 3000 akçe ile 20000 akçe arasında olan dirliklere tımar denirdi.Tımar sahipleri gelirlerinin 3000 akçesini kendi geçimlerine ayırırlardı.buna kılıç tımarı denilmiştir.Geri kalan her 3000 akçe için bir cebeli beslenirdi.Tımarlar başlıca üç kısma ayrılmıştır.</p> <p>o <b>Eşkinci Tımarı:</b>Savaşta yararlık gösteren askerlere verilirdi.</p> <p>o <b>Mustahfaz tımarı:</b>Cami imam ve hatiplerine verilirdi.</p> <p>o <b>Hizmet tımarı:</b>Saray görevlilerine verilirdi. </p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>Dirlik Sisteminin Özellikleri;</b></p> <p><b></b></p> <p><b></b>Dirlik arazisini ekip biçenlere (reaya),hükümete vermeleri gereken vergiyi hükümetin göstereceği askerlere,memurlara veya sosyal kurumlara ödemekteydi. Böylece devlet memurları ve askerlerin maaşları halk tarafından karşılanıyordu.</p> <p>Çok düzenli olarak işleyen bu sistem,sürekli kontrol edilmekteydi.Dirlikleri alıp satma imkanı yoktu.</p> <p><b>Dirlik sisteminin uygulanmasıyla;</b></p> <p><b></b></p> <p>- Devlet,üretimi denetim altına almış ve sürekliliğini sağlamıştır.</p> <p>- Eyalet askerleri bu sistem sayesinde yetiştirilmiş devamlı savaşa hazır bir ordu bulundurulmuştur.</p> <p>- Ülkenin bayındır hale gelmesi, araziden daha iyi faydalanılması, askeri masrafların azaltılması, böylece gelirin artırılması sağlanmıştır.</p> <p>Ø <b>Ocaklık arazi:</b>Geliri kale muhafızları ve tersane masrafları için ayrılmış topraklardı.</p> <p>Ø <b>Yurtluk arazi:</b>Geliri sınır koruma hizmetlerine karşılık olarak arılan sınır boylarındaki araziye yurtluk denilmiştir.</p> <p>Ø <b>Mukataa:</b>geliri memurlara,askerlere veya diğer hizmetlere ayrılmayıp doğrudan doğruya hazineye kalan topraklardı.bu arazinin geliri mültezimler tarafından toplanırdı.</p> <p>Ø <b>Vakıf arazi:</b>Gelirleri cami,medrese,şifa hane,imarethane,kervansaray gibi din,bilim ve hayır kurumlarının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ayrılmış topraklardı.Vakıf arazisi satılmaz ve başkasına devredilmezdi.Vakıf arazi sayesinde toplumun önemli ihtiyaçları hayır sever kişiler tarafından karşılanırdı.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-69281558150402690182010-01-04T04:40:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.151-08:00Coğrafi Keşifler Ödevi<p><b>Coğrafi Keşifler</b></p> <p>15. ve 16. yüzyillarda Avrupalilar tarafindan yeni ticaret yollarinin, okyanuslarin ve kitalarin bulunmasina "Cografi Kesifler" denmistir. Önceleri dini ve ilmi amaçlarla baslayan dünyaya yayilma hareketleri 15. yüzyilin ikinci yarisinda açik bir sekilde ekonomik amaçlara yönelmistir.</p> <p>Yeniçag Avrupasi'nda ticaretin gelismesi, paranin esasi olan degerli madenlere ihtiyaci arttirmistir. Avrupalilar, degerli madenlere ulasabilmek için Asya ve Avrupa'ya seferler düzenlemislerdir.</p> <p><b>Cografi Kesiflerin Nedenleri</b></p> <p>· Avrupalilarin pusulayi ögrenmeleri, gemicilik ve cografya bilgilerinin artmasi.</p> <p>· Avrupalilarin, dogu ülkelerinin zenginliklerine ulasabilmek amaciyla yeni ticaret yollari aramalari.</p> <p>· Istanbul'un fethinden sonra Türklerin, dogu ticaret yollarina hakim olmalari ve Avrupalilarin açik denizlere çikma ihtiyaci hissetmeleri.</p> <p>· Avrupa'da degerli madenlerin az bulunmasindan dolayi krallarin (Ispanyol-Portekiz) gemicileri desteklemesi.</p> <p>· Avrupalilarin, Hiristiyanlik dinini yaymak istemeleri.</p> <p>· Avrupalilarin dünyayi tanimak istemeleri.</p> <p><b>Kesifler</b></p> <p>Ipek Yolu</p> <p>Çin'den baslayarak Orta Asya üzerinden, Hazar Denizi'nin güneyinden ve kuzeyinden geçerek Trabzon ve Kirim Limanlarina gelen mallarin buralardan Avrupa'ya ulastigi yoldur.</p> <p>Baharat Yolu</p> <p>Hindistan'dan baslayarak Iran Körfezi ve Irak üzerinden Suriye Limanlarina veya Kizildeniz yoluyla Süveys ve Akabe'ye, oradan da kara yoluyla Iskenderiye'ye ulasan yoldur. Uzak Dogu ile yapilan ticaret, Venedik ve Misirlilarin elinde bulunuyordu. Bu devletler, diger devletlerin Baharat Yolu'ndan faydalanmasini engellemeye çalismislardir.</p> <p>Ilk kesif seyahatleri, Atlantik Okyanusu ve Afrika Sahillerinde 14. yüzyilin baslarinda Fransiz ve Cenevizli gemiciler tarafindan yapilmistir. Bu seyahatler sonucunda Kanarya ve Azor Adalari kesfedildi.</p> <p>Kristof Kolomb, 1492'de Amerika Kitasi'na ulasti. Portekizli gemici Bartelmi Diyaz'in Ümit Burnu'nu bulmasindan sonra Vasko dö Gama, Ümit Burnu'nu dolasarak Hint Okyanusu ve Hindistan'a ulasti. Portekizli Macellan ve Del Kano, dünyayi dolasarak yuvarlakligini kanitlamislardir.</p> <p><b>Kesiflerin Sonuçlari</b></p> <p>Kesifler, dünya tarihinde önemli sosyal, siyasal, ekonomik ve dini degisikliklere neden olmustur. Bu durum, kesiflerin evrensel yönünü ortaya koymaktadir.</p> <p>· Eski ticaret yollari degisti. Akdeniz, dogu -bati ticaretindeki önemini kaybetti. Baharat ve Ipek Yollari önemini kaybetti. Bu durum Atlas Okyanusu Limanlarinin önem kazanmasina neden olmustur.</p> <p>· Avrupalilar, yeni kesfedilen yerlerde sömürge imparatorluklari kurdular. Bu durum, kesfedilen ülkelerden Avrupa'ya altin ve gümüs basta olmak üzere bol miktarda hammadde götürülmesine neden olmustur. Bu gelismeler Avrupa'nin zenginlesmesini, hayat standartlarinin yükselmesini ve Rönesans hareketlerinin gerçeklestirilmesini saglamistir.</p> <p>· Ticaretle ugrasan burjuva sinifi zenginlesmis ve Avrupa ürünleri yeni pazarlar bulmustur. Böylece daha sonraki yillarda gerçeklesecek olan Sanayi Devrimi'ne ortam hazirlanmistir.</p> <p>· Kesfedilen yerlere Avrupa'dan göçler olmus, bu durum Avrupa kültür ve medeniyetinin yayilmasini saglamistir.</p> <p>· Hiristiyanlik, yeni ülkelere yayilmistir. Ancak bazi bilimsel gerçeklerin ortaya çikmasi sonucunda Hiristiyanlarin dini inançlari zayiflamis, Kilise'ye güven sarsilmistir.</p> <p>· Dünyanin bazi yerleri, Avrupalilar tarafindan taninmis, yeni kültürler, canlilar ve irklar ortaya çikmistir.</p> <p><b>Cografi Kesiflerin Türk Dünyasi Üzerindeki Etkileri</b></p> <p>Cografi Kesifler, bütün insanligi etkilemistir. Bu yönüyle evrensel bir özellige sahiptir. Akdeniz Limanlari, Cografya Kesifler sonucunda önemini kaybetti. Ancak 1869'da Süveys Kanali'nin Fransizlar tarafindan açilmasiyla bu limanlar yeniden önem kazanmistir.</p> <p>Cografi Kesifler, Müslüman ülkeler açisindan büyük zararlara neden olmustur. Islam ülkeleri yoksullasmis, Türkistan Hanliklari giderek zayiflamis ve Ruslar karsisinda gerilemistir. Osmanli Imparatorlugu, Ipek ve Baharat Yollarina hakim olmasina ragmen yollarin degismesinden dolayi umduklarina ulasamamistir. Osmanli Imparatorlugu, ticaret faaliyetlerini yeniden gelistirebilmek için Avrupali devletlere kapitülasyonlar vermek zorunda kaldi.</p> <p>Ayrica Osmanli topraklarinda kervan yollari boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar issiz kaldi. Bu durum, Osmanli Devleti'nde ekonomik sikintilara ve Celali Isyanlari'na zemin hazirlamistir.</p> <p>Osmanli Devleti, Hint ticaret yolunun hakimiyeti için Portekizlilerle, Akdeniz hakimiyeti için de Ispanyollarla mücadele etti. Endonezya'da savunma ve koruma savaslari yapan Osmanli Devleti, Hiristiyan Avrupa karsisinda ''Dogu Kalkani'' haline gelmistir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-87241964031514865672010-01-04T04:39:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.204-08:00LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI<p><b>LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI</b></p> <p>Kurtuluş savaşını başarıya ulaştıran Mustafa Kemal Paşanın başında bulunduğu T.B.M.M. hükümetiyle İtilaf devletleri arasında önce Mudanya mütarekesi imzalandı ( 11 Ekim 1922 ). Buna göre, kısa bir süre sonra, barış yapılması gerekliydi. İtilaf devletleri, barış görüşmelerine T.B.M.M. hükümetiyle Osmanlı hükümetini davet ettiler. Bu durum T.B.M.M. hükümeti tarafından olumlu karşılanmadı. Yapılan toplantıda Ankara hükümeti, Osmanlı hükümetiyle ilişkisi bulunmadığını ve Türkiye’yi yalnız Ankara hükümetinin temsil edebileceğini, aksi halde toplantıya katılmayacağını İtilaf hükümetlerine bildirdi. Bu sırada İngiltere’de savaş taraflısı Lloyd George kabinesi düştü. Yerine barış taraflısı Bonarlow kabinesi geçti. Kabinede Dışişleri bakanlığı görevi Lord Curzon’a verildi. Curzon, barış görüşmelerinin hemen başlatılması için, diğer devletlerle ilişki kurarak, çalışmalara başlamıştı. Fransa, İtalya ve Yunanistan görüşmelere hemen başlama kararı aldılar. T.B.M.M. Hükümetinin uyarmasını da dikkate alan bu devletler, Lozan konferansına yalnız Ankara hükümetinin katılmasında bir sakınca görmediklerini Lord Curzon’a bildirdiler. Lord Curzon da durumu Ankara’ya yazdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti çağrıya olumlu cevap verdi ve Ankara’da Lozan’a gidecek heyet seçildi.Heyete İsmet Paşanın ( İsmet İnönü ) başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan gayrı müşavir olarak heyete, Münir Ertegün, Muhtar Çilli, Veli Saltık, Zülfü Tiğrel, Zekai Apaydın, Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak, Şevket Doğruer, Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Hikmet Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Beyatlı Beyler de alındı. Konferansa katılan Türk gazetecileri;Ahmet Cevdet, Ahmet Şükrü Esmer, Hüseyin Cahit Yalçın, Velit Ebüzziya,</p> <p>Kerami Kurtbay, Mecdi Sayman, Kemal Salih Sel, Asım Us, Ahmet Hidayet Reel Beylerdi.</p> <p>Türk Murahhas heyeti Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan 4 Kasım 1922’de törenle uğurlandı. Konferansın açılış tarihi olarak önce 13 Kasım kararlaştırılmıştı. Ama bu arada müttefikler birtakım tertiplere başvurdular; nitekim Türk heyeti Lozan istasyonunda, devlet ileri gelenleri tarafından bilhassa karşılanmadı. İnönü bu durumdan yararlandı ve Fransa başbakanı ve dışişleri bakanı Poincare’nin özel davetini kabul ederek Paris’e gitti, onunla konuştu. Bu görüşme İngilizleri etkileyecekti. Fransız basınında Türkler için yararlı yayınlar yapıldı. Konferans ancak 20 Kasım saat 3:30 ‘da Mont Benon gazinosu salonunda açıldı. Müttefikler bu konferansı “ Şark İşleri Konferansı “ olarak adlandırdılar. Onlara göre bu, 1914’ten beri doğunun huzurunu bozan savaşlara kesin olarak son vermek ve karşılıklı anlaşmaya varmak üzere toplanan bir konferanstı. Bu sebeple Lozan’daki görüşmeler sırasında İsmet Paşa, Osmanlı hükümetiyle ilgili bütün meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu, Nutuk’ta “ Lozan sulh masasında bahse mevzu olan meseleler üç, dört yıllık yeni bir devreye münhasır kalmıyordu. Konferansta, yüzyıllık hesaplar görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık, bu kadar mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay değildi “ diye belirtir ve İsmet Paşanın karşılaştığı güçlükleri anlatır. Konferans İsviçre Konfederasyonu başkanının bir konuşmasıyla açıldı. İsmet Paşa bu ilk toplantıda salona Lord Curzon ile birlikte girdi ; konferansa Lord Curzon başkanlık edecekti. İsviçre başkanı nutkunu “ Yeryüzündeki iyi niyetli insanlara selam “ söyleriyle bitirdi. Açılış töreninde İtalya başbakanı Mussolini ve Fransa başbakanı Poincare de bulunuyordu. İsviçre Konfederasyonu başkanından sonra Lord Curzon bir konuşma yaparak “ Eğer delegelerin hepsi aynı uzlaştırıcı ruhla çalışırlarsa, masaya gelecek her meseleyi çözmek ve barış yapmak isteğini duyarlarsa, amaca ulaşmak kolaylaşacaktır “ dedi. Bu konuşmadan sonra kendisinin, taraflardan biri olduğunu düşünerek İsmet Paşa söz istedi ve konuşmasında Türkiye’nin uğradığı haksızlıkları saydı. Anadolu’daki tahribatı, yapılan mezalimi, halkın çektiği acıları anlattı. Konferansa bir ricacı olarak gelmediğini de tekrarladı. Asıl görüşmeler, 21 Kasım’da saat 11:00’de , Chateau d’Uhy otelinin büyük salonunda başladı. Oturumun başkanı Lord Curzon idi. Konuşmalar sert bir hava içinde başladı. İsmet Paşa, komisyonlardan birinin başkanlığının Türklere bırakılmasını, genel sekreterliğe bir Türk yardımcının verilmesini ve Türk delegeleri sayısının ikiden üçe çıkarılmasını teklif etti.</p> <p>Bu tekliflerin hepsi karşı tarafça reddedildi. Yalnız Boğazlar meselesi konuşulurken bu konuşmalara Karadeniz’de kıyıları olan devletlerin temsilcilerinin çağrılması teklifi olumlu karşılandı. Konuşmaların bu kısmına Sovyetler Birliği ile Romanya ve Bulgaristan temsilcileri de katıldı. İsmet Paşa bütün oturumlar boyunca Fransızca konuştu. Konferansta önce üç ana komisyon kuruldu. Bunların sayısı gerekirse artırılacak yahut alt komisyonlar seçilecekti. Ana komisyonlar:</p> <p>1- Topraklara, askerliğe ve Boğazlar’a ait işler komisyonu.</p> <p>2- Ekalliyetler ( azınlıklar ) komisyonu.</p> <p>3- Mali, iktisadi ve hukuki işler komisyonuydu.</p> <p>Bunun dışında alt komisyonlar da kuruldu. Lozan’da karşılaşılan ilk çetin mesele Batı Trakya meselesi oldu.Bu topraklar son elli yıl içinde,Türkler,Bulgarlar,Yunanlılar arasında çeşitli bölünmelerle el değiştirmiş ve bu konuda yapılan her incelemede , o andaki duruma göre verilen istatistikler ayrı sonuçlar doğurmuştu. Lozan konferansına gidildiği zaman, Batı Trakya’da Türk nüfusu, diğer nüfusa nazaran çoğunluktaydı. Türk kuvvetleri bir taraftan Meriç hattına ilerlerken öte yandan bazı milis teşkilatçıları Batı Trakya’da mahalli teşebbüslere girişmişler, bir müslüman hükümet kurmayı bile tasarlamışlardı. Ankara’nın barış istemesi üstüne, Batı Trakya’da Yunanistan’dan geri alınacak topraklar meselesiyle ilgili çalışmalara yer verilmedi. Çünkü Türkiye, Batı Trakya’yı Birinci Dünya savaşından önce elden çıkarmıştı. Bu durum, birtakım antlaşmalara dayanıyordu. Batı Trakya, saldırıya uğrayan ve Yunanlılar tarafından zorla işgal edilen Türk topraklarına benzer durumda değildi. Milli misak sınırları içinde de bulunmuyordu. Fakat ortada bir Karaağaç meselesi vardı ve burası, Edirne’nin bir mahallesiydi. Yunanlılar Edirne’yi işgalleri sırasında Karaağaç’ı ele geçirmişlerdi; Mudanya antlaşması, Meriç nehrine kadar Türk topraklarının Türklere geri verilmesini kabul ettiği halde, Meriç’in batı kıyısına düşen ve Edirne’nin bir mahallesi durumunda olan Karaağaç meselesini barış konferansına bırakmıştı.</p> <p>Konferansta Yunanlılar bu konu üstünde direndiler. Boğazlar, azınlıklar ve diğer meseleler üstünde de olumlu ilerlemeler olmadı. Konferansın açılışı üstünden bir ay geçti. Ele alınan meselelerin çözümü konusunda, her iki taraf da görüşünü değiştirmedi. İsmet Paşa bu hava içinde, Ankara’ya durumu bildirmek ve konuyu daha yakından görüşebilmek için heyetten Hasan Saka Bey’i memlekete gönderdi. Hasan Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde Türklerin Lozan’daki tutumunu ve diğer devletlerin öne sürdüğü meseleleri bütün açıklığıyla anlattı. Bir kısım konuşmacılar silaha sarılmaktan ve meseleleri silah gücüyle çözümlemekten söz ettiler. Hasan Bey’in mecliste verdiği bilgilere göre birinci komisyonun ele aldığı meseleler şunlardı :</p> <p><b>a ) Boğazlar Meselesi : </b>Türk tezine göre : Karadeniz ve Çanakkale Boğazları Türkiye’nin hakimiyeti altındaki topraklar üzerinde ve Milli misak sınırları içindedir. İstanbul ve Marmara’nın güvenliği için Boğazlar, Türk hakimiyeti altında olmalıdır. Türkiye, bu ilkeler kabul edildikten sonra Boğazlar’ın milletlerarası ulaştırmaya açılması konusunda ilgililerle birlikte karar alabilir. Sovyetler Birliği dışişleri bakanı Çiçerin, Türk tezini destekledi ve bu tutum Türkiye için faydalı oldu. Nitekim görüşmeler, Boğazlar hukuku hakkında Türkiye’nin sunduğu tez üstünde devam etti.</p> <p><b>b ) Azınlıklar Meselesi : </b>Anadolu’daki zafer, Anadolu Rumluğuna ve Anadolu’daki Ortodoks kilisesine son verdi. Kaçan Yunan ordusuyla birlikte Yunan adalarına Rum göçmen akını başladı. Bunların sayısı yaklaşık olarak 263000’i bulduğu gibi, Yunanlıların “ pontus “ dedikleri Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da, aynı şekilde çekildiler. Antlaşmaya göre yapılacak “ mübadele “ sonunda, Anadolu ve Doğu Trakya’da Rum kalmayacaktı. Türkiye’deki azınlıkların hakları Avrupa’da imzalanan antlaşmalar çerçevesi içinde Türkiye hükümeti tarafından korunacaktı. Türkiye’ye komşu ülkelerdeki Türk azınlıklarının hakları da aynı antlaşma hükümlerine bağlıydı. Bu görüş İstanbul’da kalacak Rumlarla, Batı Trakya’da kalacak Türkler meselesini ortaya çıkardı. Hıristiyan heyetlere göre eski Bizans’ın son hatırası olan patrikhane yüzünden tartışmalar uzadı.</p> <p><b>c ) Musul Meselesi : </b>Musul vilayeti bakımsız, yıkılmış, fakat taşıdığı petrol rezervleriyle daima ilgi çeken bir bölgeydi. Bu yüzden Irak ve Musul vilayetlerini İngilizler, kendilerine verilecek bir toprak sanıyorlardı. Sevr antlaşmasıyla Güneydoğu Anadolu’da kurulması kararlaştırılan Kürdistan için Musul’un ellerinde bulunmasını ve bu yolla İngiliz ordusunun bu bölgede yerleşmesini gerekli görüyorlardı. Mütareke imzalandığı zaman ( 30 - 31 Ekim 1918 ), Musul şehri ve yöresi İngilizlerin elinde değildi. İngilizler Musul’u mütarekeden sonra ele geçirdiler ve Irak’ta bir kukla hükümet kurarak bir hükümetle bazı antlaşmalar yaptılar. Bu konudaki Türk tezi şuydu :</p> <p>· Musul vilayetinde çoğunluk Türktür.</p> <p>· Coğrafi ve siyasi bakımdan bu vilayet, Anadolu’nun ayrılmaz parçasıdır.</p> <p>· Türkiye’nin bir parçası olan bu topraklar hakkında İngiltere’nin imzaladığı antlaşmalar yersizdir.</p> <p>· Musul vilayeti, İngilizler tarafından mütarekeden sonra işgal edilmiştir. Bu sebeple, aynı durumda olan öteki Türk toprakları gibi, anavatan verilmelidir.</p> <p>Lord Curzon bu görüş ve isteklere karşı çıktı. Fransız ve İtalyan temsilcileri de onu desteklediler. Bu topraklar konusunda, gelecekte kurulması düşünülen bir kurulda ele alınması görüşü ortaya atıldı. İsmet Paşa bu görüşe karşı direndi ve “ Dünyada hiç kimse, Musul meselesinden dolayı sulhun tehdit edilmesini istemez “ diyerek meseleye barışçı bir çözüm yolu aradı. Fakat İngiltere de görüşünde direnerek ortada bir savaş tehlikesi olduğunu ve Milletler Cemiyeti misakının II. maddesine göre İngiltere’nin bu meseleyi çözümleyecek güçte bulunduğunu ileri sürdü. İsmet Paşa, dünya kamuoyunun bu konuda Türk davasına destek olacağı inancını belirtti. Musul meselesi, Milletler Cemiyeti’nin araştırma ve hakemliğine bırakıldı. Milletler Cemiyeti, Türk görüşünü benimsemedi. İkinci komisyon, Türkiye’deki yabancıların hakları meselesiyle uğraştı. Kapitülasyonlar meselesi de yalnız Lozan görüşmelerinin değil, Türk Milli mücadelesinin de ana konularından biriydi. Kapitülasyonla eski Osmanlı İmparatorluğuyla batılılar arasında yapılmış birtakım antlaşmalardı. Bunlar, Osmanlı Devleti güçten düştükçe, Türkiye’nin yarı sömürgeliğini kanunlaştıran bir nitelik kazanmıştı. Lozan konferansında karşı taraf bu şartları sürdürmek istedi. Kapitülasyonların en önemli noktası gümrük tarifeleriydi. Türkiye gümrüklerinde gerekli gördüğü tarifeleri uygulayamayacaktı. Bu durum, ülkede sanayinin gelişmesini, iktisadi kalkınma ve hakimiyeti sağlayıcı ve koruyucu tedbirlerin alınmasını önlüyordu. Ayrıca devletin yargı bağımsızlığına, ulaştırma haklarına engel oluyordu. Konferansta Türk tezi, kapitülasyonların kesin olarak kaldırılması yönündeydi. Karşı taraf adına Lord Curzon, kapitülasyonları : “ Türkiye’nin ticaret ve servet kaynaklarının geliştirilmesi için yabancılara verilmiş garantiler “ sayıyordu. İsmet Paşa’nın karşılığı ise kesindi: “ Yabancıların Türkiye’deki durumu, mütakil ve kendi mukadderatına sahip medeni milletlerin kanunlarına benzer kanunlarla garanti edilmiştir. ” Bu konuda Türk heyeti, yabancı hukukçuların danışmanlıklarından da faydalandılar. Yabancı kaynaklardan örnekler derlendi. İsmet Paşa’nın savunduğu Türk görüşü “ Kapitülasyonların, iki taraflı mukavelelerden ibaret bulunduğunu ve ebediyen feshi mümkün olmadığını kabul etmek, elbette ki haksızlık olur. Müddetleri belli olmayan muahedeler “ Rebus Sic Stantibus ( değişin şartlara göre antlaşma yenilenir ) kaydına uyar “ Bu kayıt, “ bir antlaşmanın yapılmasını gerektiren durumlarda değişiklik olunca ve antlaşmanın iki tarafın isteğiyle değiştirilmesi mümkün olmayınca, taraflardan yalnız biri, o antlaşmayı kaldırabilir. “ şeklinde belirtildi. Konferansın havası gittikçe sertleşti. Konferans yönetmenliğine göre ( madde 5 ) kurulan Mali ve İktisadi Meseleler komisyonuna Fransız delegesi Baver başkanlık etti. En önemli konu “ Düyuni Umumiye “ denilen Osmanlı borçlarıydı. Gerçekte bu borçlarla yeni Türkiye’nin ilgisi yoktu. İsmet Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin eski Osmanlı İmparatorluğunun borçlarının kendine düşecek payı ödemeyi kabul ettiğini belirterek “ işgal ettiği vilayetleri harabeye çeviren Yunanlıların verdikleri her türlü hasarın da tazmin edilmesini “ istedi. İşgal masrafları üstünde de söz alan İsmet Paşa, görüşünü, “ Adalet ve hakkaniyet, Türkiye’den askeri işgal masraflarının istenilmesi şöyle dursun, bu işgallerin ona verdiği hasarların tazmin edilmesini icap ettirir ” şeklinde açıkladı. Yunan başbakanı Venizelos’un konuşması üstünde tartışmalar uzadı. Osmanlı borçları üstünde de kesin bir sonuç alınamadı. Komisyonlar 28 Ocak’ta raporlarını hazırladılar. Fakat önemli konuların hiçbiri çözümlenemedi ve ana konularda görüş birliğine varılamadı. 31 Ocak’ta her üç komisyon kendi aralarında toplanarak, Türk murahhas heyetine, kendi görüşlerine göre bir antlaşma tasarısı verdiler. 4 Şubat’ta imzalanması istenen bu antlaşma tasarısını Türk heyetinin 4 gün içinde inceleyerek cevaplandırılması gerekiyordu. Müttefiklerin verdiği barış antlaşması tasarısı İsmet Paşa tarafından kabul edilmedi. Bu antlaşmanın kabul edilmesi, Türk İstiklal Savaşı’nın sonuçlarını ülke aleyhine kötüye kullanmak demekti, kabul etmemek ise savaşı yeniden başlatacaktı. Bu hava içinde toplantı ertelendi. Türk heyeti Türkiye’ye döndü ( 7 Şubat 1923 ). Lozan görüşmeleriyle ilgili konuşmalar, Millet Meclisi’nde çok sert tartışmalardan sonra 6 Mart 1923’te bitirildi. Bu sırada İsmet Paşa Hariciye vekilliğine getirildi. İtalyan delegesi Montangna’nın toplantıda bulduğu bir çözüm üstünde duran İsmet Paşa, yüz sayfalık tasarıya on beş sayfalık bir cevabi nota hazırladı, İngiltere, Fransa ve İtalya’ya gönderdi ( 8 Mart ). Bu notaya göre, birinci toplantı, Türkiye’ye barış şartları zorla kabul ettirilmek istendiği için sonuç vermemişti. Ayrıca yeni tasarıda, Lozan’da Türk heyeti tarafından kabul edilen bütün şartlar gösterildi. Adı geçen devletler bir notayla cevap verdiler ( 28 Mart ). İsmet Paşa bunu yine bir notayla cevaplandırdı ( 7 Nisan ). Notada Lozan Konferansının 23 Nisanda yeniden toplanması istendi. Bütün devletler bu yazıya olumlu yanıt verdiler. Bunun üzerine İsmet Paşa eski yardımcılarından bir kısmını yanına alarak 21 Nisanda Lozan’a gitti.</p> <p>Lozan’da toplantı öncesi hava çok iyi değildi. İngiltere ve Fransa, başdelegesini değiştirdiler. Curzon’un yerine önceki tarihlerde Türkiye’de sefirlik yapan Horace George Montauge Rumbold, Fransız Bompard’ın yerine de, İzmir’de Gazi Mustafa Kemal Paşayla görüşen ve Mudanya’da bulunan general Maurice Pelle seçildi. İtalya ise Garroni’nin görevlerini Montangna’ya verdi. Ayrıca heyete şu devletlerin temsilcileri de katıldı: Japonya, Kertaro Otehiai; Yunanistan, M.E.K. Venizelos, M.D. Kaklamanos; Romanya, Constantin Diamandy, Constantin Kontzerseo; S.S.C.B., M. Nikolav İvanoviç Yardanskiy; Bulgaristan, M. Dimitr Stankov, M. Fernand Peltsen; Portekiz, M. Batholomeu Ferraria.</p> <p>Konferans 23 Nisan pazartesi günü aynı yerde, Chateau d’Ouchy otelinde açıldı ve 24 Temmuz 1923’e kadar sürdü. Yapılan görüşmelerde Fransızlar, İsmet Paşadan bir şeyler koparabilmek için çalıştılar. Fakat Ankara, İstanbul hükümetinin yaptığı antlaşmaların hiçbirini tanımadığını 7 Haziran 1923’te kanunlaştırarak ilan etti. Anlaşmaya varılamayan bazı meselelerin çözümü ileride yapılacak görüşmelere bırakıldı. Musul meselesi bunlardan biriydi. Bütün komisyonların çalışmaları tamamlanınca, temmuz ortalarında konferans sona erdi. İsmet Paşa, konferans çalışmaları bu safhaya gelince Ankara’dan imza yetkisi istedi. Fakat Rauf Orbay’ın başında bulunduğu Türk hükümeti uzun süre Lozan’a imza yetkisini göndermedi. Bunun üzerine İsmet Paşa 18 Temmuz’da gönderdiği bir telgrafla Mustafa Kemal Paşaya durumu şöyle açıkladı : “Eğer hükümet kabul ettiğiniz şeyin katiyen reddini düşünüyorsa bunu bizim yapmaklığımızın imkanı yoktur. Düşüne düşüne benim bulduğum yol, İstanbul’daki yabancı yüksek kimselere tebligat yapmak, imza salahiyetini almaktır. Bu hal, gerçi bizim için dünya yüzünde görülmemiş bir skandal olur. Fakat vatanın yüksek menfaatleri şahsi düşüncelerin üstünde olduğundan, milli hükümet, kanaatini tatbik eder. Hükümetten teşekkür beklemiyoruz. İşlerimizin muhasebesi, millete ve tarihe bırakılmıştır “ .</p> <p>Hükümet, Lozan Antlaşmasının imza edilmesi emrini vererek, antlaşmanın sorumluluğunu kabul etmekten kaçınıyordu. Bununla birlikte Mustafa Kemal Paşaya, İsmet Paşaya ve Lozan’da varılan sonuca karşı kesin cephe alamadılar. Bundan dolayı Mustafa Kemal Paşa, hükümetin vermesi gereken yetkiyi kendi verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle deniliyordu: “ Lozan’da İsmet Paşa Hazretlerine; 18 Temmuz 1923 tarihli telgrafnamenizi aldım. Hiç kimsede tereddüt yoktur. Kazandığınız başarıyı en sıcak ve samimi duygularımızla tebrik ederek, usulen imza edildiğinin bildirilmesini bekliyoruz kardeşim. Türkiye Büyük Millet Meclisi reisi Başkumandan Mustafa Kemal “.</p> <p>Telgrafı alan İsmet Paşa, Mustafa Kemal Paşaya şu karşılığı verdi : “ Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine : Her dar zamanımızda hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim azabı tasavvur et. Büyük işler yapmış, yaptırmış bir adamsın, sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim, pek sevgili aziz kardeşim “ ( 20 Temmuz 1923 ) .</p> <p>Lozan Üniversitesi salonunda bütün devletlerin temsilcileri, yorucu bir çalışma sonucu ortaya çıkan antlaşmayı bir törenle imzaladılar ( 24 Temmuz 1923 ). Bu antlaşmayla Türkiye, çağdaş devletler arasındaki hukuki yerini aldığı gibi yeni Türk devleti de Avrupalılar tarafından tanındı.Antlaşma, Ağustos 1923’te T.B.M.M.’de görüşüldü. İskenderun sancağının ve Trakya’da bir kısım toprakların sınır dışında bırakılması eleştirildi. 227 üyeden 213’ünün oyuyla, antlaşma 23 Ağustos’ta onaylandı. </p> <p>Lozan’da görüşülen ve çözümlenen ana konular şunlardır :</p> <p><b></b></p> <p><b>I. Sınırlar : </b></p> <p>A. Türk – Bulgar Sınırı :</p> <p>İstanbul, Neuilly ve Sevr antlaşmalarıyla belirlenen sınır, Lozan’da da olduğu gibi kabul edildi. Türkiye – Bulgaristan sınırı, Karadeniz kıyısındaki Regve deresi ağzından başlar. Sınır aynı derenin telvey hattını izleyerek 40 km kadar akış yukarı ilerler, İncesırt köyünün kuzeyinde akarsu yatağını terk eder. Kuzeybatıya doğru yönelir. 713 m yüksekliğindeki Kartaltepe’nin doruk noktasından geçer. Aynı yönde Istıranca dağlarının kuzey eteklerinde 500 m eş yükselti eğrisi üstünden ilerleyerek Ahlatlı köyünü Türkiye’ye bırakır. Buradan itibaren gene sınır bölümü çizgisini esas alarak batıya doğru ilerler. Bucakkule tepesi ve Büyükyayla tepeleri üstünden geçer. Hamzabeyli ve Uzunbayır köylerini Türkiye’de bırakarak Tunca nehrine ulaşır. Daha sonra 10 km uzunlukta Tunca nehrinin telveyini takip ederek güneye doğru ilerler.Çömlek köyün batısında Tunca’yı terk eder. Önce 20 km kadar batıya döner, Üsküdar Köyünü Bulgaristan’da bırakır. Doğanca köyünü de Türkiye’de bırakarak Meriç nehrine ulaşır. Burada Türkiye – Yunanistan sınırına varılır.</p> <p>B. Türk – Yunan Sınırı :<b> </b></p> <p><b></b>Bulgar sınırından Arda ve Meriç nehirlerinin birleştiği noktaya kadar Meriç mecrası, Arda mansabına doğru bu ırmak üzerinde ve Çörek köyünün yakınında olmak üzere arazi üzerinde tayin edilecek bir noktaya kadar Arda mecrası, oradan güneydoğu doğrultusunda Bosna köyünün 1 km mansap yönünde Meriç üzerinde bulunan bir noktaya kadar Bosna köyünü Türkiye’de bırakan bir hattır. <b></b></p> <p>Deniz sınırları ise İmroz, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’de kalacak ve diğer adalar askersiz bölge durumuna getirilecektir. Karasuları üç mil olacaktır.</p> <p>C. Türkiye – Suriye Sınır :<b> </b></p> <p><b></b>Bu sınır Ankara itilafnamesindeki gibi ayrıldı. Buna göre sınır, İskenderun Körfezi üzerinde, Payas mevkiinin hemen güneyinde tespit edilecek bir noktadan başlayacak ve Meydan-ı Ekbez’e doğru gidecekti. Oradan Marsuus mevkiini Suriye’de ve Karnaba mevkii ile Kilis şehrini Türkiye’de bırakarak güneydoğuya doğru inecek.Sonra Bağdat demiryolunu izleyecek ve demiryolunun platformu Nusaybin’e kadar Türk toprakları üzerinde kalacaktı. Nusaybin ile Cezire-i İbni Ömer ( bugün Cizre ) arasındaki eski yoldan Dicle’ye ulaşacaktı. Nusaybin ve Cezire-i İbni Ömer mevkileriyle yol Türkiye’ye kalacaktır. Bu yoldan yararlanma konusunda iki ülke aynı haklara sahiptir.Çobanbey ile Nusaybin arasındaki demiryolu Türkiye’ye bırakılacak ve ayrıca Osman Gazinin büyükbabası Süleyman Şah’ın Caber kalesinde bulunduğu kabul edilen mezarı Türkiye’nin malı olacak, Türkiye orada muhafızlar ve Türk bayrağı bulundurabilecektir. </p> <p>D. Türkiye – Irak Sınırı : </p> <p>Bu sınır tespiti daha sonra Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak ve antlaşmayla kararlaştırılacaktır.</p> <p><b></b></p> <p><b>II. Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Diğer Meseleler : </b></p> <p>A - İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkler dışında, Türkiye’deki Rumlarla, Yunanistan’daki Türkler değiştirilecektir. <b></b><b></b></p> <p>B - Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç’ı Türkiye’ye verecektir. <b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>III. Boğazlar Meselesi : </b></p> <p>Lozan Boğazlar sözleşmesinde kabul edilen çözüme göre: Ticaret gemileri, gerek barış, gerek Türkiye’nin taraf olmadığı savaşlarda Boğazlar’dan serbestçe geçebilecek; Karadeniz’e çıkabilecek savaş gemileri ise sayı ve tonaj bakımından sınırlandırılacak; savaş zamanında Türkiye’nin taraf olması halindeyse Boğazlar’dan ancak tarafsız devletlerin savaş gemileri geçebilecek; Boğazlar bölgesi askersizleştirilecek ve Boğazlar’dan geçişi denetlemek üzere akit devletlerin temsilcilerinden kurulu bir Boğazlar komisyonu kurulacaktır.</p> <p>Lozan’da kabul edilen Boğazlar rejimi 1936’da Montreux Sözleşmesi’yle Türkiye lehine yeniden düzenlendi.</p> <p><b></b></p> <p><b>IV. Kapitülasyonlar : </b></p> <p>Her türlü kapitülasyon kaldırılacaktır.</p> <p><b></b></p> <p><b>V. Kabotaj : </b></p> <p>Türk kıyıları arasında yapılan her türlü deniz ulaştırması yalnız Türk gemileri tarafından yapılacaktır.</p> <p><b></b></p> <p><b>VI. Osmanlı Borçları Meselesi : </b></p> <p>Lozan Antlaşması’yla, kalan Osmanlı borçları, Osmanlı Devleti’nden ayrılan ülkeler arasında orantılı olarak paylaşıldı. Türkiye, kendine düşün miktarın son taksitini 1954’te ödedi. </p> <p><b>VII. İstanbul ve Boğazların Boşaltılması : </b></p> <p>Barış antlaşmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmasından sonra geçecek olan altı hafta içinde İstanbul ve Boğazlar’daki İtilaf devletleri kuvvetleri Türk topraklarını terk edecektir.</p> <p><b></b></p> <p><b>KAYNAKÇALAR</b></p> <p>Brittanica Compton’s ...................................... cilt 13 , sayfa : 170 - 171</p> <p>Büyük Larousse ............................................... cilt 15 , sayfa : 7560 - 7561</p> <p>Meydan Larousse ............................................ cilt 8 , sayfa : 101 - 103 </p> <p>Gelişim Hachette Genel Kültür Ansiklopedisi cilt 7 , sayfa : 2633 - 2635</p> <p>Yeni Hayat Ansiklopedisi ................................ cilt 4 , sayfa : 2204 - 2206</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-68707322894574432412010-01-04T04:37:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.263-08:00HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR<p>HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR</p> <p>ATATÜRK' ün bu sözle ne demek istediğini anlatabilmek için önce "mürşit" sözünün anlamını açıklayalım: Mürşit demek doğru yolu gösteren, kılavuz demektir. Buna göre, insanların ve toplumların hayatında en gerçek yol gösterici, en yanılgısız kılavuz bilim oluyor. Simdi bu söz üzerinde duralım. Bilim yalnızca gerçeği arar ve ona değer verir. Gerçek dışı şeylerin bilimde yeri yoktur. O halde, bilimi kendine kılavuz yapan insan ve toplumlar gerçeğin yolunda ilerlerler. Bu yol doğrunun, doğruluğun yoludur. Doğruluğun olduğu yerde de iyilik ve güzellik vardır. İnsan ya da toplum bu yolda dünyayı, geleceği ve her şeyi olduğu gibi görebilir. Böyle olunca da uygarlık yarışında güvenli adımlarla ilerler. Her yeni gün bir ilerleme, bir gelişme ve bir kalkınma günü olur. Çünkü bu yolda tutuculuk yoktur, geri kalma yoktur. Akıl, yeteneklerini gerektiği gibi kullanabilir. İnsan bilgisizlikten, bilgisizliğin karanlığından kurtulur. Yasadığı hayatı daha iyi tanır. Daha iyi yaşamanın yollarını bulur. Bilimin yasaları vardır Birtakım varsayımlar, kişisel görüşler ve kalıplaşmış, katı düşüncelerin bilim diye tanıtılması her zaman olagelmiştir. Ama bunlar bilim olmadığı gibi bilimin ortaya koyduğu gerçeği de hiçbir zaman değiştiremezler. Bilim ancak doğrunun ve gerçeğin ortamında oluşur. Ancak onunla iyiye ve güzele gidilebilir. Böyle olduğu için, bilim, insanda hoşgörü yaratır. Katı ve kalıplaşmış düşünceli, ön fikirli olmayan insanlar yetiştirme ortamını oluşturur Bilimin verileri ile iyi insan, iyi vatandaş yetiştirme olanakları elde edilebilir. Bilime dayalı gerçeklerle yetiştirilmiş insanlar hiçbir görüş ve düşüncenin tutsağı ve yobazı olmazlar. Bir ülke bilimi kendine kılavuz seçerse her alanda büyük ilerlemeler gösterir. Dünya uygarlık düzeyinin üstüne çıkar.</p> <p>"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir."</p> <p>HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR</p> <p>Medeniyet yolunda ilerlemek, ilme yönelebilmek ve kısaca Atatürk’ün ilke ve inkılâplarınıı anlamak ve gereğini yapmak ancak okumakla mümkündür. </p> <p>Atatürk bu amaçla, ilim yuvaları olan çeşitli okullar açmıştır. O’ nun ilim ve fen konusuna verdiğimiz önemi, korumalarının çoğunda görüyoruz;</p> <p>“...Medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fenin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, yoldan sapmaktır.</p> <p>Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız, aksine yükselmiş, ilerlemiş, medeni bir millet olarak medeniyet sahasının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur. İlim ve fen neredeyse oradan olacağız ve milletin kafasına koyacağız ilim ve fen için sınır yoktur.</p> <p>İnsanların hayatına egemen olan güç, yaratma gücüdür.</p> <p>Bağnazlık ve tutuculuk, cahilliğe dayanır. İlim cahilliği mutlaka yener, o halde halkı aydınlatmak gerekir.</p> <p>“Gerçek kurtuluşu istiyorsa, her şeyden evvel bütün kuvvetimiz, bütün hızımızla bu bilgisizliği yok etmeye mecburuz” diyor. </p> <p>Ecem ÜNLÜ</p> <p>7/B 861</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-56187639886627334012010-01-04T04:36:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.290-08:00Avrupa Tarihi Ödevi<h3>Yüzyıl savaşları</h3> <p><b></b></p> <p>İngiltere'nin, Fransa topraklarına göz dikmesi, savaşların başlamasına sebep oldu. 116 yıl süren savaşların başlangıcında, İngiltere başarılı olarak Fransa'nın bir bölümünü işgal etti. <br />      Kresy Savaşı'nda (1346) İngilizler, tarihte ilk kez topu kullanmışlardır. Zaman zaman ara verilen savaşlar sırasında Jan Dark adlı genç bir kız, gaipten sesler duyduğunu ve Fransa Kralı'na yardım etmekle görevlendirildiğini ileri sürdü. Fransızlar tarafından bir azize kabul edilen Jan Dark'ın İngilizlerce yakalanarak yakılması üzerine Fransızlar, harekete geçerek İngilizleri her yerde yendiler. <br />      Yüzyıl Savaşları sırasında (1337 -1453), Fransa'da derebeylik zayıfladı. Derebeylerle mücadelenin sonucunda Fransa'da mutlak krallık kurularak siyasi birlik sağlandı. <br />      İngiltere'de Yüzyıl Savaşları'ndaki yenilgiden sonra iç savaş çıktı. Çifte Gül adıyla 30 yıl süren iç savaşta, İngiltere'de derebeylik rejimi zayıfladı. Yüzyıl Savaşları, Kuruluş Dönemi'nde Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki ilerleyişini kolaylaştırmıştır.</p> <p>Haçlı Seferleri</p> <p>Avrupalıların 11. yüzyılın sonları ile 13. yüzyılın sonları arasında Müslümanların elinde bulunan ve Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve dolaylarını geri almak için düzenledikleri seferlere Haçlı Seferleri denilmiştir. Haçlı Seferleri'nin dini, siyasi ve ekonomik nedenleri vardır:</p> <p>Dini Nedenler</p> <p>Hıristiyanların, kutsal yerleri, özellikle Kudüs'ü Müslümanlardan geri almak istemesi.</p> <p>Katolik Kilisesi'nin Ortodoks dünyasını egemenliği altına almak istemesi.</p> <p>10. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan Kluni Tarikatı'nın Hıristiyanları Müslümanlara karşı kışkırtması.</p> <p>Din adamlarının etkisi ile Hıristiyanlarda oluşan koyu fanatizm.</p> <p>Papa ve din adamlarının nüfuzlarını arttırmak istemeleri.</p> <p>Siyasi Nedenler</p> <p>Avrupalıların Türkleri, Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdeniz'den uzaklaştırmak istemeleri.</p> <p>Türkler karşısında zor durumda kalan Bizans'ın Avrupa'dan yardım istemesi.</p> <p>Senyör ve şövalyelerin macera arayışları.</p> <p>Ekonomik Nedenler</p> <p>İslam Dünyası'nın zenginliği, Avrupa'nın fakirliği.</p> <p>Avrupalıların doğudan gelen ticaret yollarına hakim olmak istemeleri.</p> <p>Avrupa'da toprak sahibi olmayan soyluların toprak elde etmek istemeleri.</p> <p>Avrupalıların doğunun zenginliklerine sahip olmak istemeleri.</p> <p>I. Haçlı Seferi (1096-1099)</p> <p>Papa II. Urban ve Piyer Lermit'in çabalarıyla Avrupa'da kalabalık bir ordu hazırlanmıştı. Anadolu'ya ilk gelen düzensiz gruplar, I. Kılıç Arslan tarafından yok edilmişlerdir. Ancak bu grubun ardından şövalye, kont ve düklerden oluşan bir ordu, Anadolu'ya girdi. Türkiye Selçuklularının merkezi İznik kuşatıldı. Kılıç Arslan, İznik'i boşaltmak zorunda kaldı. Haçlılara karşı başarı ile mücadele eden Kılıç Arslan, Haçlıları çok kalabalık olmalarından dolayı durduramamıştır. Antakya'yı işgal eden Haçlılar, 1099'da Kudüs'ü Fatımilerden aldılar. Sonuçta:</p> <p>Kudüs, Haçlıların eline geçti.</p> <p>İznik ve Batı Anadolu, Bizans'ın eline geçti.</p> <p>Anadolu Selçukluları, İznik'i kaybedince Konya'yı başkent yaptılar.</p> <p>Haçlılar, ellerine geçirdikleri Antakya, Urfa, Trablusşam, Sur, Yafa, Nablus gibi şehirlerde feodalite rejimine dayanan dükalık ve kontluklar kurdular.</p> <p>II. Haçlı Seferi (1147-1149)</p> <p>Musul Atabeyi İmadeddin Zengi, Urfa'yı 1144'te Haçlılardan aldı. Ardından Halep ve Şam alınınca Kudüs Krallığı Papa'dan yardım istedi. Papa'nın çağrısı ile Alman İmparatoru III. Konrad ile Fransa Kralı VII. Lui, ayrı yollardan Anadolu üzerine sefere çıktılar. İki ordu da Anadolu Selçukluları tarafından bozguna uğratıldı. Ordularının büyük kısmını kaybeden iki kral, Şam'a saldırdılar, fakat başarılı olamadılar.</p> <p>III. Haçlı Seferi (1189-1192)</p> <p>Mısır'da devlet kurmuş olan Selahaddin Eyyubi, Haçlılarla amansız bir savaşa tutuştu. Amacı, Suriye'deki Haçlı üstünlüğüne son vermekti. Selahaddin Eyyubi, bu mücadelede başarılı olarak 1187'de "Hıttin" denilen yerde Haçlıları yendi. Kudüs dahil olmak üzere Suriye'nin büyük bir bölümünü Haçlı istilasından kurtardı.</p> <p>Kazanılan bu zaferler, Avrupa'da duyulunca, her yerde dini propagandalar yapıldı. Alman İmparatoru Frederik Barbaros, Fransa Kralı Filip Ogüst ve İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar komutası altındaki yeni Haçlı orduları harekete geçtiler. Kara ve deniz yollarıyla gelen Haçlı orduları, Kudüs'ü almayı başaramayarak geri döndüler.</p> <p>IV .Haçlı Seferi (1204)</p> <p>Eyyubiler, Haçlılarla mücadeleye devam ediyorlardı. Filistin'deki Yafa ve sahil şeridindeki bazı kaleler, Eyyubilerin eline geçince Papa, bütün Hıristiyanları sefere çağırdı. Haçlılar, bu defa deniz yolunu kullanmak istediler ve Venedik ile anlaştılar. Bu sırada Bizans'ta taht kavgaları sürüyordu. İmparator olmak isteyen Aleksi Angelos, Haçlılardan çeşitli vaadlerle yardım istedi. Papa'nın muhalefetine rağmen İstanbul'a gelen Haçlılar, tahttan indirilen İzak ve oğlu Aleksi'yi imparator ilan ettiler ve İstanbul'u yağmaladılar.</p> <p>İstanbul halkının ayaklanarak imparatoru ve oğlunu öldürmesi üzerine Haçlılar, İstanbul'u işgal ederek Latin İmparatorluğu'nu kurdular (1204). İstanbul'dan kaçan Bizans soyluları, İznik Rum İmparatorluğu'nu (1204 -1261) ve Trabzon Rum İmparatorluğu'nu (1204 -1461) kurdular. İznik Rum İmparatorluğu, 1261 yılında Latin İmparatorluğu'nu yıkarak Bizans'ı tekrar canlandırmıştır.</p> <p>V. Haçlı Seferi (1228)</p> <p>Papa'nın çağrısı üzerine Alman imparatoru II. Frederik, deniz yolu ile Akka'ya geldi (1228). Bu sırada Eyyubiler, iç mücadeleler ile uğraşıyorlardı. Haçlılar, bundan yararlanarak Sayda ve Kudüs'ü kuşattılar. Haçlılarla başa çıkamayacağını anlayan Eyyubi Hükümdarı Melik Adil, Haçlıların Kudüs'te serbestçe oturma şartını kabul ederek 10 yıllık bir anlaşma yaptı (1229). Böylece Haçlılar amaçlarına ulaştılar. Ancak Filistin'e kadar inen Harzem Türklerinin Haçlıları yenmesiyle Eyyubiler Kudüs'ü yeniden ele geçirdiler (1244).</p> <p>VI. Haçlı Seferi (1248)</p> <p>Kudüs, tekrar Türklerin eline geçince, Papa yeniden Hıristiyanları sefere çağırdı. Ancak Avrupalılar seferlerden bıkmışlardı. Sadece Fransa Kralı Sen Lui sefere çıktı. Sen Lui de Eyyubi Hükümdarı Turanşah'a esir düştü. Önemli miktarda kurtuluş parası vererek Fransa'ya dönebildi.</p> <p>VII. Haçlı Seferi (1270)</p> <p>Fransa Kralı Sen Lui, kardeşinin kışkırtmalarıyla son Haçlı Seferi'ne çıktı. O sırada Tunus'tan kalkan Arap korsanları, doğuya giden Hıristiyan gemilerine zarar veriyordu. Bu yüzden Tunus'a sefer düzenleyen Sen Lui ve ordusunun yarısı, veba salgını nedeniyle öldü.</p> <p>Haçlı Seferleri'nin Sonuçları</p> <p>Dini Sonuçlar</p> <p>Avrupa'da kiliseye ve din adamlarına duyulan güven sarsıldı.</p> <p>Skolastik düşünce zayıfladı.</p> <p>Kilise ve Papa'nın otoritesi sarsıldı.</p> <p>Siyasi Sonuçlar</p> <p>Seferler sırasında binlerce senyör ve şövalyenin öldü. Sağ kalanların bir kısmı da topraklarını kaybetti. Böylece feodalite rejimi zayıfladı.</p> <p>Merkezi krallıklar, güç kazanmaya başladılar.</p> <p>Feodalitenin zayıflamasıyla köylüler, çeşitli haklar elde ettiler.</p> <p>Türklerin batıya doğru ilerleyişleri bir süre için durdu.</p> <p>Bizans, Batı Anadolu'daki toprakların bir kısmını ele geçirdi.</p> <p>Haçlılar ile yapılan mücadeleler, İslam Dünyası'nı, Moğol saldırıları karşısında güçsüz bıraktı.</p> <p>Ekonomik Sonuçlar</p> <p>Doğu-batı ticareti gelişti.</p> <p>Marsilya, Cenova, Venedik gibi Akdeniz limanları önem kazandı.</p> <p>Avrupalılar, dokuma, cam ve deri işleme sanatını öğrendiler.</p> <p>Papaların ve kralların seferlere mali destek sağlamak için İtalyan bankerlerine başvurmaları, bankacılığı geliştirdi.</p> <p>Avrupa'da hayat standartları yükseldi. Ticaretle uğraşmaya başlayan şehir halkı, zenginleşerek burjuva sınıfını oluşturdular.</p> <p>Anadolu, Suriye ve Filistin, ekonomik bakımdan zarar gördü.</p> <p>Teknik Sonuçlar</p> <p>Pusula, barut, kağıt ve matbaa, Avrupa'ya götürüldü. Bunlar, Avrupa'da bilim ve teknik alanında gelişmelere yol açtı.</p> <p>Avrupalılar, İslam Medeniyeti'ni yakından tanıdılar ve faydalandılar.</p> <p>Avrupa'da kültür hayatı canlandı.</p> <p>Ortaçağda kilise va papalık</p> <p>Hz. İsa'nın havarilerinin çabaları sonucunda Roma İmparatorluğu'nda Hıristiyanlık yayıldı. Roma İmparatorluğu, Hıristiyanlığın yayılmasını önlemeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı. 381 yılında Roma, Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmiştir. <br />       Havari Sen Piyer'in Roma'daki vekiline ''Papa'' adı verilmiştir. Ortaçağ'da Hıristiyanlar, iki büyük mezhebin etkisinde kaldılar. Bunlardan Katolik Mezhebi'nin dini lideri Roma'daki Papa, Ortodoks Mezhebi'nin dini lideri İstanbul'daki Patrik idi. Özellikle Papaların elinde geniş yetkiler vardı. Bir kimseyi aforoz ederek dinden çıkarabilirdi. Aforoz edilen kişi, toplum hayatının dışına itilirdi. Krallar bile aforoz edilmekten çekinirlerdi. Papa'nın enterdi ilan ettiği ülkede ise bütün dinsel faaliyetler durdurulurdu. Krallar bu duruma düşmek istemedikleri için Papa ile iyi geçinmeye çalışmışlardır. <br />       Ortaçağ'da krallar ve senyörler, kiliseye büyük topraklar bağışladılar. Böylece kilise örgütü oldukça zenginleşti. Kilisenin koyduğu kurallar, Hıristiyan ülkelerin kanunlarında yer aldı. Hatta Kutsal Roma Germen İmparatorları taçlarını Papa'nın elinden giymeye başladılar. Elde ettiği ayrıcalıkları kaybetmek istemeyen din adamları, skolastik düşünce sistemini geliştirdiler. Bu düşünceye göre kilisenin koyduğu esaslar değişmez kabul ediliyordu. Deney yasaklanmıştı. Bu düşünce tarzına dogmatizm adı verilmiştir.</p> <p>Coğrafi keşifler</p> <p>15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının, okyanusların ve kıtaların bulunmasına "Coğrafi Keşifler" denmiştir. Önceleri dini ve ilmi amaçlarla başlayan dünyaya yayılma hareketleri 15. yüzyılın ikinci yarısında açık bir şekilde ekonomik amaçlara yönelmiştir. <br />     Yeniçağ Avrupası'nda ticaretin gelişmesi, paranın esası olan değerli madenlere ihtiyacı arttırmıştır. Avrupalılar, değerli madenlere ulaşabilmek için Asya ve Avrupa'ya seferler düzenlemişlerdir. <br />     Coğrafi Keşiflerin Nedenleri <br />     *Avrupalıların pusulayı öğrenmeleri, gemicilik ve coğrafya bilgilerinin artması. <br />     *Avrupalıların, doğu ülkelerinin zenginliklerine ulaşabilmek amacıyla yeni ticaret yolları aramaları. <br />     *İstanbul'un fethinden sonra Türklerin, doğu ticaret yollarına hakim olmaları ve Avrupalıların açık denizlere çıkma ihtiyacı hissetmeleri. <br />     *Avrupa'da değerli madenlerin az bulunmasından dolayı kralların (İspanyol-Portekiz) gemicileri desteklemesi. <br />     *Avrupalıların, Hıristiyanlık dinini yaymak istemeleri. <br />     *Avrupalıların dünyayı tanımak istemeleri. <br />     Keşifler <br />     İpek Yolu <br />     Çin'den başlayarak Orta Asya üzerinden, Hazar Denizi'nin güneyinden ve kuzeyinden geçerek Trabzon ve Kırım Limanlarına gelen malların buralardan Avrupa'ya ulaştığı yoldur. <br />     Baharat Yolu <br />     Hindistan'dan başlayarak İran Körfezi ve Irak üzerinden Suriye Limanlarına veya Kızıldeniz yoluyla Süveyş ve Akabe'ye, oradan da kara yoluyla İskenderiye'ye ulaşan yoldur. Uzak Doğu ile yapılan ticaret, Venedik ve Mısırlıların elinde bulunuyordu. Bu devletler, diğer devletlerin Baharat Yolu'ndan faydalanmasını engellemeye çalışmışlardır. <br />     İlk keşif seyahatleri, Atlantik Okyanusu ve Afrika Sahillerinde 14. yüzyılın başlarında Fransız ve Cenevizli gemiciler tarafından yapılmıştır. Bu seyahatler sonucunda Kanarya ve Azor Adaları keşfedildi. <br />     Kristof Kolomb, 1492'de Amerika Kıtası'na ulaştı. Portekizli gemici Bartelmi Diyaz'ın Ümit Burnu'nu bulmasından sonra Vasko dö Gama, Ümit Burnu'nu dolaşarak Hint Okyanusu ve Hindistan'a ulaştı. Portekizli Macellan ve Del Kano, dünyayı dolaşarak yuvarlaklığını kanıtlamışlardır. <br />     Keşiflerin Sonuçları <br />     *Keşifler, dünya tarihinde önemli sosyal, siyasal, ekonomik ve dini değişikliklere neden olmuştur. Bu durum, keşiflerin evrensel yönünü ortaya koymaktadır. <br />     *Eski ticaret yolları değişti. Akdeniz, doğu -batı ticaretindeki önemini kaybetti. Baharat ve İpek Yolları önemini kaybetti. Bu durum Atlas Okyanusu Limanlarının önem kazanmasına neden olmuştur. <br />     *Avrupalılar, yeni keşfedilen yerlerde sömürge imparatorlukları kurdular. Bu durum, keşfedilen ülkelerden Avrupa'ya altın ve gümüş başta olmak üzere bol miktarda hammadde götürülmesine neden olmuştur. Bu gelişmeler Avrupa'nın zenginleşmesini, hayat standartlarının yükselmesini ve Rönesans hareketlerinin gerçekleştirilmesini sağlamıştır. <br />     *Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşmiş ve Avrupa ürünleri yeni pazarlar bulmuştur. Böylece daha sonraki yıllarda gerçekleşecek olan Sanayi Devrimi'ne ortam hazırlanmıştır. <br />     *Keşfedilen yerlere Avrupa'dan göçler olmuş, bu durum Avrupa kültür ve medeniyetinin yayılmasını sağlamıştır. <br />     *Hıristiyanlık, yeni ülkelere yayılmıştır. Ancak bazi bilimsel gerçeklerin ortaya çıkması sonucunda Hıristiyanların dini inançları zayıflamış, Kilise'ye güven sarsılmıştır. <br />     *Dünyanın bazı yerleri, Avrupalılar tarafından tanınmış, yeni kültürler, canlılar ve ırklar ortaya çıkmıştır. <br />     Coğrafi Keşiflerin Türk Dünyası Üzerindeki Etkileri <br />     Coğrafi Keşifler, bütün insanlığı etkilemiştir. Bu yönüyle evrensel bir özelliğe sahiptir. Akdeniz Limanları, Coğrafya Keşifler sonucunda önemini kaybetti. Ancak 1869'da Süveyş Kanalı'nın Fransızlar tarafından açılmasıyla bu limanlar yeniden önem kazanmıştır. <br />     Coğrafi Keşifler, Müslüman ülkeler açısından büyük zararlara neden olmuştur. İslam ülkeleri yoksullaşmış, Türkistan Hanlıkları giderek zayıflamış ve Ruslar karşısında gerilemiştir. Osmanlı İmparatorluğu, İpek ve Baharat Yollarına hakim olmasına rağmen yolların değişmesinden dolayı umduklarına ulaşamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, ticaret faaliyetlerini yeniden geliştirebilmek için Avrupalı devletlere kapitülasyonlar vermek zorunda kaldı. <br />     Ayrıca Osmanlı topraklarında kervan yolları boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar işsiz kaldı. Bu durum, Osmanlı Devleti'nde ekonomik sıkıntılara ve Celali İsyanları'na zemin hazırlamıştır. <br />     Osmanlı Devleti, Hint ticaret yolunun hakimiyeti için Portekizlilerle, Akdeniz hakimiyeti için de İspanyollarla mücadele etti. Endonezya'da savunma ve koruma savaşları yapan Osmanlı Devleti, Hıristiyan Avrupa karşısında ''Doğu Kalkanı'' haline gelmiştir.</p> <p>RÖNESANS</p> <p>15. ve 16. yüzyıllarda önce İtalya'da başlayan ve daha sonra Avrupa'da yayılan edebiyat, güzel sanatlar ve bilim alanındaki gelişmeler, yenilikler ve anlayışlara "Yeniden Doğuş" anlamında Rönesans denilmiştir. <br />     Rönesans'ın Nedenleri <br />     *Ortaçağ'ın sonlarına doğru kültür ve sanatta önemli bir birikimin oluşması. <br />     *Avrupa'nın İspanya'da Endülüs Emevi Devleti ve Sicilya aracılığı ile İslam Medeniyeti'ni tanıması. <br />     *Matbaanın geniş kullanım alanına girmesiyle yeni buluş ve düşüncelerin yayılması. <br />     *Avrupa'da kültür ve sanat faaliyetlerini destekleyen, bilim adamları ve sanatkârları himaye eden varlıklı kişilerin (mesenlerin) ortaya çıkması. <br />     *Coğrafi Keşiflerden sonra zenginleşen Avrupa'da, sanattan ve edebiyattan zevk alan bir sınıfın ortaya çıkması. <br />     *Antikçağ (Eskiçağ) eserlerinin incelenmesi. <br />     *İstanbul'un fethinden sonra Bizanslı bazı bilginlerin İtalya'ya göç ederek eski Yunanca'yı öğretmeleri ve eski eserleri tanıtmaları. <br />     Rönesans, 14. yüzyılın sonlarında İtalya'da başlamıştır. Rönesans'ın ilk önce İtalya'da başlamasında; İtalya'nın coğrafi konumu, ekonomik durumu, dini ve tarihi önemi, siyasal durumu ve İslam Medeniyeti'nden etkilenmesi önemli rol oynamıştır. <br />     İtalya'da Rönesans, 14. yüzyılın sonlarında Hümanizma ile başlamıştır. Hümanizma; Eski Yunan ve Latin kültürünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Ortaçağ'ın skolastik düşüncesine karşı Avrupa'da doğup gelişen felsefe, bilim ve sanat görüşü, insanlık sevgisini en yüce amaç ve olgunluk sayan bir doktrindir. <br />     İtalya'da Eskiçağ'dan kalan antik eserleri incelemek ve benzerlerini yapabilmek amacıyla akademiler kurularak Yunanca, Latince ve İbranice metinler incelendi. Hümanizma, insanın kendini tanımasına, yasalarını yapmasına ve haklarını korumasına zemin hazırlamıştır. <br />     Rönesans'ın Sonuçları <br />     *Avrupa ülkelerinde bilim, sanat, edebiyat alanlarında yeni bir dünya görüşü ortaya çıktı. <br />     *Skolastik düşünce yıkıldı. Düşüncede serbest bir ortam doğdu. <br />     *Deney ve gözleme dayanan pozitif düşünce ortaya çıktı. <br />     *Kilise zayıfladı. Bu durum Reform Hareketlerini başlattı. <br />     *Bu döneme kadar bilim, sanat ve medeniyet alanlarında İslam Ülkeleri öncülük yaparken, Rönesans hareketleriyle Avrupa Ülkeleri öne geçti. <br />     *Avrupa'da insan faktörü öne çıktı. İnsanlar kendi haklarına sahip çıkmaya başladılar.</p> <p>REFORM</p> <p>Katolik Kilisesi'nin bozulması ve dini amaçlardan uzaklaşması üzerine 16. yüzyılda Almanya'da başlayarak diğer Avrupa Ülkelerine yayılan dini alandaki yeniliklere Reform denilmiştir. <br />     Reform'un Nedenleri <br />     *Katolik Kilisesi'nin bozulması ve ıslahat fikrinin yayılması. <br />     *Hümanizm sayesinde Hıristiyanlığın kaynaklarına inilmesi, İncil'in milli dillere çevrilerek temel ilkelerin ortaya konulması. <br />     *Matbaanın yaygınlaşması ile okuma-yazma bilenlerin artması üzerine Katolik Mezhebi'nin sorgulanmaya başlanması. <br />     *Endülüjans sorununun ortaya çıkması, para karşılığında kilisenin günahları affetmesi. <br />     *Rönesans hareketlerinin etkisi. <br />     *Reform hareketlerinin ilk defa başladığı Almanya'da siyasal birlik olmaması ve Almanya'daki prenslerin dinde yenilik isteyenleri desteklemesi. <br />     1517'li yıllarda Reform düşüncesi Almanya'da Martin Luther tarafından ortaya atıldı. Sonunda Luther'in görüşleriyle Protestanlık mezhebi doğdu. Protestanlar ve Katolikler arasında mücadeleler Ogsburg Antlaşması ile sona erdi (1555). Buna göre; Protestanlık Mezhebi ve Kilisesi kesin olarak kabul edilmiştir. <br />     Alman prensleri istedikleri mezhebi seçme ve kendi topluluklarına kabul ettirme konusunda serbest oldular. Prensler, kendi ülkelerinde din işlerinin mutlak hakimi haline geldiler. Prenslerin mezheplerini kabul etmeyen Almanların başka yerlere göç etmesine izin verildi. Almanya'da başlayan Reform hareketleri İngiltere, Fransa, İsveç, Norveç ve Danimarka gibi ülkelere de yayılmıştır. <br />     Reform'un Sonuçları <br />     *Avrupa'da mezhep birliği bozuldu. Katolik ve Ortodoks Mezhepleri yanında Protestanlık, Kalvenizm ve Anglikanizm mezhepleri ortaya çıktı, mezhepler arasında çatışmalar başladı. <br />     *Din adamları ve kilise, eski itibarını kaybetti. <br />     *Katolik Kilisesi, kendisini yenilemek ve düzenlemek zorunda kaldı. <br />     *Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu. <br />     *Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına ve topraklarına el konuldu. <br />     *Papa ve kilisenin Avrupa Ülkelerinin kralları üzerindeki etkisi sona erdi ve Avrupa'da siyasal bölünmeler yaşandı. Çünkü Ortaçağ'da Papa, Avrupa krallarına taç giydirerek onların krallıklarını onaylıyor ve yönlendirebiliyordu. Papanın bu gücü kaybetmesi, Haçlı Seferleri'nin düzenlenmesini engellemiştir. <br />     *Katolik kalan ülkelerde yeni mezheplerle mücadele etmek amacıyla Engizisyon Mahkemeleri kuruldu. <br />     *Protestan krallar ve prensler, din işlerinin mutlak hakimi oldular. <br />     *Reform hareketleri, Avrupa'yı siyasi yönden zarara uğratmıştır. Şarlken'in Osmanlı Devleti üzerine yapmayı planladığı Haçlı Seferi bölünmelerden dolayı gerçekleşmemiştir. <br />     *Mezhep savaşları, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da ilerlemesini kolaylaştırmıştır. <br />     Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Gayrimüslimlerin büyük çoğunluğu Hıristiyandı. Osmanlı Devleti bunlara inanç ve din konularında serbestlik tanıyarak geniş haklar verdi. Osmanlı'da dini bakımdan bağımsız olan Hıristiyan Toplumu, Avrupa'daki mezhep kavgalarından etkilenmedi. Bunda Osmanlı Devleti'nin Hıristiyan halkı kilisenin suistimallerine karşı koruması etkili olmuştur.</p> <p>SANAYİ DEVRİMİ</p> <p>18. yüzyılın ikinci yarısıyla 19. yüzyılın ilk yılları arasında bir seri buluşun, enerji, tekstil, demir, çelik ve ulaştırma üretimlerini etkilemek yoluyla İngiltere'nin üretim karakterinde meydana getirdiği yapısal değişmedir. Kesin tarih vermek mümkün olmamakla beraber 1760 ile 1829 arasındaki dönemi kapsadığı kabul edilmektedir. <br />     1769 tarihine kadar olan dönemde, ekonomik faaliyet, iki ana akım üzerinde toplanmış bulunmaktaydı: Tarım ve ticaret. Bu tarihe kadar iktisadi hayatın ana faktörleri, köylü, tüccar, lonca mensubu gibi kimselerdi. Fabrika işçisi yoktu. Sanayi kapitalisti de iktisat sahnesine çıkmış değildi. Zenginlerin çoğu servetini bir şey imal etmekle değil, ticaret, nakliyat ya da borç para vermekle yapmışlardı. <br />     Sanayi Devrimi'nin Kara Avrupası'nda değil de İngiltere'de başlamasının nedenlerini anlayabilmek için İngiltere'yi Avrupa'nın birçok ülkesinden ayıran farkları incelemeliyiz. Bunlardan birincisi, İngiltere'nin bu ülkelere göre daha zengin oluşudur. Bir yüzyıl süren keşifler, esir ticareti, korsanlık, ticaret ve savaşlar, İngiltere'yi dünyanın en zengin devleti haline getirmiştir. İngiltere'deki zenginlik, yalnız asillerin elinde değildi; ortanın üstünde geniş bir ticaret burjuvazisine yayılmış bulunmaktaydı. <br />     İkincisi, İngiltere, feodal toplumdan ticari topluma başarılı bir geçişe sahne oldu. Toprağa dayanan eski kuvvetle, paraya dayanan yeni kuvvet arasında çıkar çatışmaları olmasına karşılık, İngiltere'yi yönetenler, piyasa ekonomisine karşı çıkmak yerine, oradan gelen taleplere uyma yolunu seçmişlerdi. <br />     Üçüncüsü, İngiltere'nin fen ve mühendislik alanındaki çalışmaların en büyük destek ve teşvik bulduğu yer olmasıdır. Bunlardan başka, kömür ve demir yataklarının zenginliği, icatları tespit eden ve koruyan milli bir patent sisteminin kurulmuş olması gibi nedenler de sayılabilir. Ancak bütün bu faktörleri harekete geçiren, bir grup yeni insanın iktisat sahnesine çıkmasıydı. Yeni insanlar her şeyden önce müteşebbisti. <br />     Sanayi Devrimi'nin etkileri, üretimi arttırması ve uzun dönemde iktisadi refahı geliştirmesidir. Sanayi Devrimi, fiziki sermayenin genişlemesine ve emek verimliliğinin geniş çapta artmasına yol açan bir süreçti.</p> <p>FRANSIZ İHTİLALİ</p> <p>Fransız İhtilâli'nin ortaya çıkmasında, Fransa'nın dışındaki ve içindeki gelişmelerin etkisi olmuştur. <br />Siyasal Nedenler <br />     Fransa, 16. yüzyıldan beri, katı bir mutlakiyetle yönetiliyordu. Kral, Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda değildi. Adaletsiz ve güç kullanılarak toplanan vergiler, kralın zevk ve eğlencesine ayrılıyordu. 18. yüzyıl sonlarında halk, bu duruma isyan etmiştir. <br />Sosyal Nedenler <br />     Fransa'da halk, birbirine eşit olmayan, ayrı hak ve imtiyazlara sahip soylular, rahipler, burjuvalar ve köylüler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı. Toplumda eşitliğin olmaması, soyluların ve rahiplerin geniş imtiyazlara sahip olması, zenginleşerek devlete vergi ödeyen burjuvaların siyasal haklar istemesi, hiçbir hakkı olmayan ve en ağır işlerde çalışan köylülerin burjuva sınıfını desteklemeleri, Fransız İhtilâli'nin çıkmasında etkili olmuştur. <br />Fransız Aydınlarının Etkisi <br />     18. yüzyılda Fransa'da birçok aydın yetişti. Aydınlar, Fransız İhtilâli'nin fikir yapısını hazırladılar. Monteskiyö (İran Mektupları ve Kanunların Ruhu Üzerine), Volter, Dalamber, Didero ve Jan Jak Russo (Sosyal Mukavele), yazdıkları eserlerde Fransa'nın rejimini eleştirdiler, yeni çözüm yolları ileri sürdüler. Aydınların bu çalışmaları, Fransa'da halkın krallık rejimine karşı kışkırtılmasını ve ihtilalin hazırlanmasını sağlamıştır. <br />     Dış Nedenler <br />     1215'ten beri İngiltere'de halkın istekleri, kral tarafından dikkate alınıyordu. 17. yüzyıldan itibaren de İngiltere'de Meşruti Krallık kesin olarak yerleşmişti. Böylece kral, anayasada belirlenen yetkilerin dışına çıkamıyor ve halkın temsilcilerinden oluşan bir meclis, ülke yönetimine katılıyordu. Ayrıca Amerika'da yayınlanan İnsan Hakları Bildirisi, Fransızları derinden etkilemiştir. Fransızlar, İngiltere ve Amerika'daki hakların kendilerine de tanınmasını istemişler, bu da Fransız İhtilâli'nin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. <br />     Ekonomik Nedenler <br />     Fransız İhtilâli'nin en önemli ve yakın nedeni, ekonomik durumun bozulmasıdır. Bunun başlıca nedeni, Fransa'nın özellikle 18. yüzyılda katıldığı savaşlar ve devletin gereksiz harcamalarıydı. Bu nedenle vergiler ağırlaştırılmış, halk geçim sıkıntısı çekmeye başlamıştır. Maliyeyi düzeltmek amacıyla alınan tedbirler sonuç vermeyince Fransa Kralı 16. Lui, Fransa'nın bir çeşit milli meclisi olan Etejenero'yu toplantıya çağırarak gerekli tedbirlerin alınmasını istedi (1789). <br />     Bu toplantıda soylular ve rahipler ile halkın temsilcileri arasında anlaşmazlık çıkınca, halkın temsilcileri Etejenero'yu, Milli Meclis ilan ettiler. Milli Meclis, kendi onayları olmadan vergi toplanmaması kararı aldı. Kral, bu kararı kabul etmediği gibi kuvvet kullanarak Milli Meclis'i dağıtmak istedi. Bu gelişme karşısında halkın temsilcileri, anayasa hazırlamadan dağılmamaya karar verdiler. <br />     Milli Meclis, anayasa hazırlıklarına başladıktan sonra kendisini ''Kurucu Meclis'' ilan etti. Kral, yabancı askerlerle Meclis'i dağıtmak isteyince, ayaklanan halk, Bastil Hapishanesi'ni basarak siyasi tutukluları serbest bıraktı (14 Temmuz 1789). Böylece bütün dünyayı derinden etkileyecek sonuçları ortaya çıkaran Fransız ihtilali başlamış oldu. <br />     İhtilâlin Sonuçları <br />     *Yıkılmaz diye düşünülen, hatta egemenlik hakkını Tanrı'dan aldığı iddia edilen mutlak krallıkların yıkılabileceği ortaya çıktı. <br />     *İlkel şekli Yunan şehir devletlerinde, gelişmiş şekli İngiltere ve ABD'de görülen demokrasi, Kıta Avrupası'nda da gelişmeye başladı ve Batı medeniyetinin vazgeçilmez unsurlarından biri haline geldi. <br />     *Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi. <br />     *Milliyetçilik ilkesi, siyasi bir karakter kazanarak, çok uluslu devletlerin parçalanmasında etkili oldu. <br />     *Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı. <br />     *Şahsi güçlere, zekâya ve girişim yeteneğine ortam hazırladı. <br />     *Fransız İhtilâli, sonuçları bakımından evrensel olduğundan Yeniçağ'ın sonu, Yakınçağ'ın başlangıcı kabul edildi. <br />     *Dağınık halde bulunan milletler, siyasi birliklerini kurmaya başladılar. <br />     *İnsan Hakları Bildirisi, Fransızlar tarafından dünya çapında bir bildiriye dönüştürüldü. <br />     *Fransız İhtilâli'nin yaydığı fikirlere karşı İhtilâl Savaşları (1792-1815) başladı. Önce Fransa ile Avusturya ve Prusya arasında başlayan bu savaşlara İngiltere ve Rusya'da katıldılar. Savaşlar Napolyon'un yenilgisiyle sonuçlandı. Viyana Kongresi ile Avrupa'nın siyasi durumu yeniden düzenlenmiştir (1815).</p> <p>VİYANA KONGRESİ (1815)</p> <p>Fransız İhtilali'nden sonra imparator olan Napolyon, bütün Avrupa devletlerini hakimiyetine almak istedi. Bu nedenle Fransa ile Avrupa devletleri arasında Napolyon Savaşları başladı (1805-1815). Bu savaşların sonunda Napolyon mağlup olmuştur. <br />     Avrupa devletleri, Avrupa'da bozulan sınırları ve siyasi dengeyi yeniden düzenlemek ve Avrupa'nın geleceğini belirlemek amacıyla Viyana'da bir kongre topladılar (1815). Osmanlı Devleti'nin katılmadığı bu kongreye 90 kadar devlet katıldıysa da kongreye Fransa'nın yenilmesinde etkili olan İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya hakim olmuştur. Bu kongrede: <br />     *Büyük devletlerin istekleri doğrultusunda Avrupa devletlerinin sınırları çizilmiştir. <br />     *Fransız İhtilali'nin yaydığı fikirler göz önüne alınmamış ve siyasi emeller öne çıkmıştır. <br />     *Sınırların çizilmesinde milliyet, din ve dil faktörleri önemsenmediği için Avrupa'da barış ve huzur sağlanamamıştır. <br />     *İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya, kurdukları düzeni koruyabilmek için aralarında bazı antlaşmalar yapmışlardır. <br />     *Şark meselesi ortaya atılmıştır. <br />     *Rusya, Osmanlı Devleti'nin paylaşılmasını istemişse de İngiltere'nin çıkarlarına ters düştüğünden kabul edilmemiştir. <br />     *Büyük devletler yeni topraklar kazanmıştır. <br />     *Mutlak Krallık sistemi devam ettirilmeye çalışılmıştır. <br />     Viyana Kongresi Antlaşması'yla, Belçika ile Hollanda, İsveç ile Norveç birleştiler. Fransa, ihtilalden önceki sınırlarına geri çekildi. Napolyon'un son verdiği hükümet ve krallar ülkelerine dönerek tahtlarına yeniden sahip oldular. <br />     Viyana Kongresi'nden Navarin Olayı'na kadar geçen döneme (1815-1827) Avrupa'da "Yeniden kurmak, düzenlemek" anlamına gelen Restorasyon Devri denilmiştir. Bu dönemde Avrupa'nın büyük devletleri, Viyana Kongresi kararlarını uygulatabilmek ve mutlak krallık yöntemini devam ettirebilmek için kendi aralarında Kutsal İttifak ve Dörtlü İttifaklar kurmuşlardır.</p> <p>1830 İHTİLALLERİ</p> <p>Viyana Kongresi'nin getirdiği düzene ilk tepki hareketi Fransa'da başlamıştır. Viyana Kongresi'nden sonra Fransa Kralı, ülkede asıl gücü elinde bulunduruyordu. Bu arada iktidardaki krallık taraftarı muhafazakârlar, basın ve düşünce özgürlüğüne sınırlama getirdiler. Anayasanın tanıdığı hakları vermediler. Bu nedenle muhafazakârlarla liberaller arasında tartışmalar başladı. <br />     Kral 10. Şarl, Meclis'i dağıttı. Yapılan yeni seçimi muhalifler kazanınca Kral, Meclis'i tekrar dağıttı ve basın özgürlüğünü kaldırdı. Bu gelişmeler üzerine halk ayaklandı; Kral tahttan indirilerek daha liberal görüşleri benimseyen Lui Filip tahta çıkarıldı (1830). <br />     Sonuçları: <br />     *Yeni Kral, anayasaya sadık kalacağına dair yemin etmiştir. <br />     *Fransa'da meşruti krallık kurulmuştur. <br />     *Fransa'da başlayan ihtilaller, diğer Avrupa ülkelerine de yayılmıştır. <br />     *Avrupa Ülkelerinde liberal demokrasiler güçlenmiş ve parlamenter sisteme geçiş hızlanmıştır.</p> <p>1848 İHTİLALLERİ</p> <p>Nedenleri <br />     *Milliyetçilik hareketlerinin, liberalizmin güçlenmesi ve bunların bağımsızlığa dönüştürülmek istenmesi. <br />     *Sanayi devrimi ile ortaya çıkan işçi sınıfının bir takım sosyal haklar talep etmesi. <br />     Fransa'da Kral, işçilerin sorunlarını çözmeyi ihmal etti. Ayrıca kişi hürriyetlerini kısıtlamış, şahsi iktidarını kuvvetlendirme yoluna gitmiştir. Bu durum, ihtilâlin patlak vermesine neden oldu. İhtilalin çıkmasında liberallerin ve sosyalistlerin büyük etkisi olmuştur. <br />     Sonuçları: <br />     *Kral istifa etmiş ve Fransa'da cumhuriyet ilan edilmiş, sosyal hukuk devleti kavramı doğmuştur. <br />     *Halka seçim hakkı tanınmıştır. <br />     *Ölüm cezası kaldırılmış ve esir ticareti yasaklanmıştır. <br />     *Avusturya'da toprak köleliği kaldırılmıştır. <br />     *1848 İhtilalleri, İtalya, Avusturya, Prusya, Belçika, Hollanda ve İngiltere'de görülmüştür. <br />     *Avrupa'da liberalizmde önemli gelişmeler olmuştur. <br />     *İtalya ve Almanya'da siyasi birliğin kurulmasına zemin hazırlanmıştır. <br />     *Avrupa'da krallar, uyruklarına yeni haklar vermişlerdir. <br />     *İngiltere'de seçim hakları genişletilmiş ve işçi sınıfına yeni haklar verilmiştir. <br />     *Avrupa'da sosyalist akımlar yayılmaya başlamıştır. <br />     *Rusya, bu ihtilâllerden 20. yüzyılın başlarına kadar fazla zarar görmemiştir. <br />     20. yüzyıl boyunca Avrupa Devletleri, Osmanlı Devleti'ne karşı çifte standart uygulamışlardır. Bu devletler, Viyana Kongresi'nden sonra monarşilerin güçlü siyasi kuruluşlar olarak devamını amaçlayan bir siyaset izlediler. Bu nedenle sert önlemler almışlar, 1830 ve 1848 İhtilâllerini kanlı bir şekilde bastırmışlardır. Ancak kendilerindeki gibi yönetimi monarşi olan Osmanlı Devleti'ni destekleyecekleri yerde parçalanmasını ve yıkılmasını hızlandırıcı faaliyetler içine girmişlerdir. <br />     Başta Rusya ve Avusturya olmak üzere Avrupa Devletleri, Osmanlı Devleti'ndeki azınlık isyanlarını desteklediler. Bu durum, Avrupalıların diğer ülke ve devletlere çifte standart uyguladığını göstermektedir.</p> <p>FAŞİZM</p> <p>FAŞİST İTALYA</p> <p>Sovyet Rusya'dan sonra Birinci Dünya Savaşının ortaya çıkardığı yeni rejimlerden biri de İtalya'da Faşizm olmuştur. Rusya'da Bolşevikler, nasıl savaşın yarattığı iç karışıklık, düzensizlik ve hoşnutsuzluklardan yararlanarak bir hükümet darbesi ile iktidarı ele geçirdilerse, Faşizmin İtalya'da iktidarı ele geçirmesinde de İtalya'nın karmakarışık iç durumu başlıca rolü oynamıştır. <br />        İtalya, Birinci Dünya Savaşına büyük ümitlerle katılmıştı. 1915 Londra ve 1917 St. Jean de Maurienne Antlaşmaları, Adriyatik ve Doğu Akdeniz'de İtalya'ya geniş ufuklar açmıştı. Müttefiklerinin zaferi, ümitleri daha da kuvvetlendirmişti. Fakat Paris Barış Konferansı'nın ilk günlerinden itibaren İtalya hayal kırıklıklarını, zaferin meyvası olarak toplamak zorunda kaldı. <br />        1915 Londra Anlaşması'nı Başkan Wilson tanımadı. 1917 Anlaşması'nı ise, Rusya tasdik etmediği için, Müttefikleri yürürlüğe koymadı. 1915 Anlaşması ile kendisine Alman sömürgelerinden pay vadedildiği halde, sömürgelerin dağıtımında İtalya'ya hiçbir şey verilmedi. <br />        Savaşın bunca fedakarlıklarının bedeli İtalyan milleti için, ümitlerin yıkılması oldu. Savaş sona erdiği zaman iç durum da karışmıştı. Savaş ekonomik hayatta sarsıntılar yapmıştı. Birçok fikir akımları ortaya çıkmıştı. İtalya'nın liberal demokrasisinin yanında şimdi, sendikalizm, sosyalizm, komünizm gibi akımlar ortada görünüyordu. Bu akımların etkisi altında, işçiler kaynaşmaya başlamıştı. İşçiler fabrikaların idare ve karına ortak olmak istiyorlardı. <br />        Memleketin her tarafına dağılmış ve saklanan 500.000 asker kaçağı ise başka bir problemdi. Terhis olan asker ve aydınlar ise maddi ve manevi tatminsizlik içindeydi. Bunlar işsizdi. İç politikada istikrar kalmamıştı. 1919-1922 arasında iki defa seçim yapılmış ve dört hükümet değişmişti. Hükümetlerin otoritesi kalmamıştı. Bu durum Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Partisi'nin (Partito Nazionale Fascista) işine yaradı. Faşist Partisi 1919 yılında Fascio di Combattimento alarak kurulmuş ve 1921 Kasımı'nda Parti haline gelmişti. Komünizmin olduğu kadar liberal demokrasiye de aynı derecede düşman, disiplin taraftarı, koyu milliyetçi bir parti idi. <br />        1919 Kasım seçimlerinde bir tek milletvekili bile seçtiremeyen Faşistler, 1921 seçimlerinde Parlamentoya 35 milletvekili sokmaya muvaffak olmuşlardı. Bundan sonra aydınlar, askerler ve halk arasında hızla yayılıp gelişti. İtalya halkı, memleketin anarşik durumunda Faşizmin disiplin ruhuna sarıldı. Solcu akımın da gittikçe kuvvetlenmesi, Monarşiyi ve Vatikan'ı da endişeye sevkediyordu. <br />        1922 Ağustosu'nda işçilerin genel grevle ekonomiyi felce uğratmaları ve durumun karışması üzerine Faşist Partisi'nin Kara Gömleklileri Napoli'den Roma'ya bir yürüyüş yaparak hükümet darbesine hazırlanınca, Kral selameti, hükümeti Faşist Partisi'ne vermekte buldu. 30 Ekim 1922 de Mussolini başkanlığa getirildi. Bu, İtalya tarihinde Mussolini ve Faşist diktatörlüğünün başlangıcıdır. Bu diktatörlük 1943'e kadar devam edecektir. <br />        Mussolini'nin ilk işi, kısa bir sürede, muhalefeti ve demokratik müesseseleri ortadan kaldırarak, devleti Faşist Partisi'nde kişileştirmek oldu. Memleketin siyasal düzeni korporatif temsil esasına dayandırıldı. Faşizmin İtalya'da egemen olmasının önemli sonuçlarından biri de, Avrupa'nın bir çok memleketlerinde, iki -savaş- arası devresinde, diktatörlük akımlarının kuvvetlenmesi ve bir takım diktatörlüklerin kurulması olmuştur. Bu, savaş sonrası Avrupasının. 19'uncu yüzyılın liberalizmine gösterdiği bir tepki idi. Savaşın kitlelerde yarattığı düzensizlik, anarşi ve istikrarsızlık, disiplin rejimlerinin modasını kuvvetlendirmiştir. <br />Faşizmin Dış Politikası <br />        Faşizmi iktidara getiren sadece iç faktörler değil, belki ondan da fazla dış faktörlerdi. İtalyan milletinin milletlerarası planda karşı karşıya bırakıldığı hayal kırıklığı ve tatminsizlik, Faşizmin milliyetçi politika ve propagandasına kuvvetli bir destek oldu. <br />        Mussolini, Akdeniz'de eski Roma İmparatorluğu'nu yaratmak istiyordu. Paris barış konferansında küçük düşürülen, bir kenara atılan İtalyan milletine, bir milli prestij, bir milli benlik vermeyi vaadediyordu. İtalya'nın 1281'den beri gerçekleştirmek istediği sömügecilik emelleri, "Roma İmparatorluğunun yeniden kuruluşu" adı ile Mussolini'nin elinde bir milli idealizm haline getirildi. <br />        Mussolini, Akdeniz'e "bizim deniz" (mare nostrum) diyordu. Başbakan olduktan birkaç ay sonra 1923 Şubatı'nda İtalyan Senatosu'nda verdiği bir söylevde şöyle diyordu: "Şunu söylemek cesaretine sahip olmamız gerekir ki, İtalya bir tek denizde ebediyen kapanıp kalamaz, bu deniz Adriyatik olsa bile. Adriyatik'ten başka Akdeniz vardır". <br />        Esasına bakılırsa, Mussolini'nin, iktidarının ilk günlerinden itibaren gerçekleştirmeye çalıştığı yayılma ve genişleme politikası, gerçekte 1915 ve 1917 anlaşmaları ile İtalya'nın göz koyduğu toprakları hedef tutuyordu. 1936 da Habeşistan'ı ele geçirecektir ki, bu İtalya için yeni birşey değildi. Fakat ne var ki, Mussolini eski mallara "Roma İmparatorluğu" damgasını vurarak piyasaya sürdü. <br />        Yıllardan beri küçüklük kompleksi içinde kıvranmış olan İtalyan milleti için Mussolini'nin bu yeni damgası küçümsenemezdi. Faşist rejimin içerde İtalyan milleti için ne derece rahatsızlık doğurduğu bilinemez. Lakin faşist dış politikanın bütün Doğu Akdeniz milletleri için rahatsızlık ve huzursuzluk doğurduğu bir gerçektir. Bu huzursuzluğu ilk duyan da Adriyatik bölgesi ve bu bölgede Yugoslavya oldu. <br />        Mussolini ilk önce Fiume (Yugoslavlar Rijeka derler) meselesini ele aldı. Fiume, 1920 Kasımında İtalya ile Yugoslavya arasında yapılan bir antlaşma ile bir Serbest Şehir olarak bağımsızlık statüsüne kavuşturulmuştu. Fakat faşistler burada karışıklık çıkarmaktan geri kalmadılar. Bunun için Mussolini de iktidara geçer geçmez bu meseleyi ele aldı ve Yugoslavya üzerinde baskıda bulunarak Ocak 1924'te bu devletle yaptığı bir anlaşma ile Fiume'nin İtalyaya katılmasını sağladı. Yalnız Fiume'nin Baroş Limanı Yugoslavyaya verildi. <br />        İtalya'nın sertlik gösterisi ikinci olarak Yunanistan'a yöneldi. Yunanistan-Arnavutluk sınırını düzenlemek için kurulmuş bulunan milletlerarası komisyondaki İtalya temsilcisinin Yanya'da 1923 Ağustosunda öldürülmesi üzerine, İtalyan donanması Corfu Adası'nı bombardıman edip, arkasından adayı işgal etti. <br />        İtalya, Yunanistan'dan 50 milyon liret tazminat istedi. İtalya'nın bu kuvvet politikası küçük devletlerde korku uyandırdıysa da, Milletler Cemiyeti bu korkuyu gideremedi ve Yunanistan, İtalya'nın istediği bu 50 milyon liret tazminatı vermek zorunda kaldı. Yugoslavya'dan sonra Yunanistan da Adriyatik'te bu yeni kuvvetin ortaya çıkışını endişe ile izliyordu. <br />        Faşist İtalya'nın, Yugoslavya ile Yunanistan'ı korkutan daha önemli faaliyeti ise, İtalya'nın Arnavutluk üzerinde günden güne artan nüfuzu oldu. Doğrusu Mussolini, Arnavutluk konusunda, eski İtalyan hükümetlerinden çok daha başarılı oldu. 1924 yılı sonunda, eski başbakanlardan Ahmet Zogo'nun Arnavutlukta iktidarı ele geçirmesi ve 1925 Ocak ayında da cumhuriyet ilan etmesi, İtalya'nın işini çok kolaylaştırdı. Zogo, kendi diktatörlüğünü korumak için İtalya'ya dayandı. İtalya, Arnavutlu'ğa geniş ekonomik yardım yaptı. 27 Kasım 1926 da İtalya ile Arnavutluk arasında bir Dostluk ve Güvenlik Paktı imzalandı. <br />        Mussolini, 1927 Şubatı'nda faşist parlamentosuna bu Paktı sunarken, "Arnavutluğun bağımsızlık ve toprak bütünlüğü İtalya'nın Adriyatik'teki durumu için bir garantidir" diyordu. Bu anlaşma, Yugoslavya tarafından tepki ile karşılandı. Arnavutluk'un Yugoslav sınırları içindeki Arnavutlarla ilgilenmesi, bu münasebetlerin düğüm noktası idi. Bu sebeple Yugoslavya, İtalya-Arnavutluk Antlaşması'na, 1927 Kasımı'nda Fransa ile imzaladığı bir Dostluk ve İttifak Antlaşması ile cevap verdi. <br />        Yugoslavya, antlaşmayı İtalya ile bir savaş hali için imzaladığını açıklamaktan çekinmedi. Bunun üzerine İtalya 22 Kasım 1927 de Arnavutluk ile İkinci Tirana Antlaşması'nı imzaladı. 25 yıl için imzalanmış olan bu savunma ittifakı antlaşması ile Arnavutluk tamamen İtalya'nın kontrol ve himayesi altına girmiştir. <br />        Cumhurbaşkanı Ahmet Zogo, İtalya'ya dayanarak 1928'de krallığını ilan etmiştir. Bundan sonra artık Arnavutluk için İtalya'nın Belçika'sı denilmiştir. İtalya'nın Arnavutluk üzerinde kurmuş olduğu bu durum İtalyan-Yugoslavya münasebetlerinin düzelmesini engellemiştir. <br />        İtalya'nın Arnavutluk vasıtasiyle Balkanlara kol atması Yunanistan için de bir endişe kaynağı olmuştur. Öte yandan, Mussolini'nin Doğu Akdeniz ve Anadoluyu da yayılma alanları arasında saymaktan çekinmemesi, Türk-İtalyan münasebetlerine daima bir soğukluğun egemen olmasına sebep olmuştur. <br />        1934 Balkan Paktı da, İtalyan tehdininin önemli bir rol oynamış olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Faşist İtalya'nın İngiltere ile münasebetleri, 1935'e kadar iyi bir çerçeve içinde akmıştır. Fransa'nın savaş sonrası Avrupasında dengeyi kendi tarafına eğiltmesi ve bir üstünlük sağlaması İngiltereyi, İtalya'da bir denge unsuru aramaya götürmüştür. Buna karşılık İtalyan-Fransız münasebetleri on yıl kadar hiç iyi gitmemiştir. <br />        İtalya'nın bir deniz kuvveti olarak Akdeniz'de sivrilmesi Fransa'nın hiç hoşuna gitmemiştir. Özellikle İtalya'nın barış antlaşmalarının kurduğu düzene karşı cephe alması (revizyonizm) bu hoşnutsuzluğun temel sebeplerinden biridir. Bunun içindir ki İtalya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan gibi revizyonist devletlerle daima yakın münasebetler kurmaya çalışmıştır. Aynı sebeple, Küçük Antant'a (Yugoslavya, Romanya ve Çekoslovakya) da cephe almış ve bunu Fransa'nın reaksiyoner bir bloku olarak görmüştür. Fransa ile İtalya arasındaki sürtüşme ve rekabet ise, İtalya'nın Almanya'da Fransa'ya karşı bir denge unsuru görmesini sağlamıştır.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-17905649605358014352010-01-04T04:35:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.354-08:00ATATÜRK İLKELERİ<h3><b>ATATÜRK İLKELERİ</b></h3> <h3></h3> <h3>CUMHURİYETÇİLİK;</h3> <p>Cumhuriyet bir devlet biçimidir. Cumhuriyette esas olan ilk öğe, devlet başkanının belli bir süre için seçilerek iş başına gelmesidir. Bu bakımdan cumhuriyet, başta bir hükümdarın bulunduğu devlet biçimlerinden (monarşilerden) ayrılır. Monarşilerde devletin başı, belli bir aile içinden çıkar, normal koşullar altında, ölünceye kadar iş başında kalır. Yerine gene aynı aileden bir başkası gelir. Her monarşide, aile içinden kimin hükümdar olacağı belli bazı kurallara göre saptanır. Cumhuriyette devlet başkanı belli bir süre içinde seçimle iş başına gelince, ileri gelen diğer kişilerin de seçimle belirlenmesi gerekir. Bunlar genellikle o toplumda yasa koyacak kimselerdir.</p> <p>Gerek devlet başkanının, gerek yasa koyma yetkisine sahip olanların seçimle iş başına gelmesi şartının kabulü ile cumhuriyet tam anlamıyla belirmiş sayılmaz. Şimdi sorun seçim üzerinde düğümlenecektir. Seçime kimler katılacaktır? Belli bir grup vatandaşa seçme ve seçilme hakkı verilirse belki dış görünüşü bakımından bir cumhuriyetle karşılaşılır. Böyle cumhuriyetler ilkçağ Yunan kent devletlerinde, bazı ortaçağ İtalyan ve Alman bölgelerinde (Venedik, Ceneviz cumhuriyetleri, Hansa kentleri gibi) görülmüştür. Bu tür eski cumhuriyetlerde seçime katılma hakkı sadece belli bir grup vatandaşa verilmişti. Onlar, yaptıkları seçimle iş başına gelen kadroya dayanarak tüm toplumu yönetiyorlardı. Bugünkü anlayışımıza göre bu tür cumhuriyetler amaca uygun birer rejim değillerdir. Onlara aristokratik veya oligarşik cumhuriyetler denilir.</p> <p>Demek ki, cumhuriyet biçiminin amaca uygun olarak gerçekleşmesi için, belli bir olgunluk yaşına gelmiş her vatandaşın seçime katılması gerektir. Bu anlamıyla cumhuriyetler Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulması ile doğmaya ve ancak büyük Fransız inkılâbından sonra yayılmaya başlamıştır. Gerçi ünlü düşünürler cumhuriyeti çok önceden kafalarında kurmuş ve tanımlamışlardır. Ancak uygulama XIX. yüzyılın sonuna doğru ortaya çıkmıştır. Seçme ve seçilme hakkının tüm vatandaşlara tanınması ve uygulamaya geçilmesiyle gerçek cumhuriyet kurulmuş ve işlemeye başlamıştır. Ancak bu devlet biçimini daha iyi ve köklü olarak yaşatmak, seçimin demokrasi şartlan içinde yapılması ile mümkündür. Yukarıda demokrasinin tanımı görülmüştü, işte gerçek cumhuriyet demokratik hayatla gerçekleşir.</p> <p>Osmanlı Devleti, bir cumhuriyet değildi. Padişahlar Osmanlı Ailesi içinden çıkarlardı. Devleti ve milleti yönetme yetkisi kesinlikle padişahındı. Gerçi meşrutiyet döneminde halkın oyu ile seçilmiş meclisler vardı. Ancak bu meclisler padişahın üstünde değildi, tersine, padişah bunların, yani millet isteğinin üzerinde idi. Son karar, son söz kesinlikle padişahındı. <br />Bu yönetim biçiminin sakıncalarını yaşanılan türlü olaylar göstermiştir. Atatürk, cumhuriyet ilânı ile devlet içinde karar verecek en yetkili ve son makam olarak milletin tanındığını belirtmiştir.</p> <p>Atatürk, bir cumhuriyet âşığı idi. Daha kimse bu kelimeyi ağzına alamazken, genç Mustafa Kemal, padişahlık rejimine karşı çekinmeden saltanatın kaldırılıp cumhuriyetin kurulması gereğini söyleyebiliyordu. Hele millî mücadeleye başlarken bunu açıkça belirtmişti. Erzurum Kongresi'nin açılacağı günlerde yakın arkadaşlarına cumhuriyetin kurulacağını anlatıyordu. Nihayet bilinen aşamalardan sonra cumhuriyet rejimine kavuştuk. Kişisel saltanata son verildi.</p> <p>Atatürk, cumhuriyeti demokrasi içinde İşleyen en ideal bir rejim olarak görmektedir. O şöyle söylüyor: "Demokrasinin bütün anlamıyla ideali, milletin tamamının aynı zamanda yöneten durumda bulunabilmesi, hiç olmazsa devletin son iradesini yalnız milletin ifade etmesini ve belirtmesini ister. Ne yazık ki, milletlerin nüfus çokluğu, düşünce eğitimi düzeyleri, idealin uygulanmasında, idealden büsbütün yoksunluğa yol açacak ihtiyatsızlıklardan kaçınmayı gerektirmektedir. Şu duruma göre demokrasi ilkesinin en modern ve mantıksal uygulamasını sağlayan hükümet biçimi, cumhuriyettir. Cumhuriyette son söz, milletçe seçilmiş meclisindir. Millet adına kanunları o yapar. Hükümete güven oyu verir, ya da vermez, onu düşürür. Millet vekillerinden hoşnut kalmazsa başkalarını seçer. Cumhuriyette meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet bilirler ki, kendilerini iktidar ve yetki yerine belli bir zaman için getiren, irade ve egemenliğin sahibi olan millettir. Gücünün ve yetkisinin Tanrıdan geldiğini ve yalnız ona karşı ahirette hesap verebileceğini varsayan ve devleti, ülkeyi kendine mirasla kalmış bir malikane kabul eden bir hükümdar, kendini her türlü sınırlamadan uzak görür. Böyle bir yönetimde milletin benliği, özgürlüğü söz konusu dahi olamaz. Şu duruma göre, yetkileri sınırlı dahi olsa, hükümdarlık biçimi demokrasiye, millî egemenlik ilkesine uygun değildir".</p> <p>Pek iyi anlaşılıyor ki, Atatürk, halkın kendini doğrudan doğruya yönetmesi demek olan demokrasiyi en ideal devlet biçimi kabul etmektedir. Ancak bütün bilginlerin de söyledikleri gibi, halk kendini doğrudan doğruya yönetemez, çünkü bugün milyonlarca kişinin bir araya gelerek her zaman devlet işlerini yürütmeleri mümkün değildir. Öyle ise demokrasiyi gerçekleştirmek ancak cumhuriyetle mümkündür. Cumhuriyette millet, yöneticileri belirli bir zaman için seçer, belli bir süre geçince, hoşnut kalmamışsa, onları görevden uzaklaştırır, işte cumhuriyet demokrasisi budur. Bu rejimin kişisel saltanattan çok daha iyi olduğu kuşkusuzdur.</p> <p>Atatürk, belli kişilerin seçimle iş başına gelip, bir daha iktidardan ayrılmaması demek olan Faşizm ile, milletin tümüne değil de, sadece birkaç tabakaya dayanarak millet egemenliğini reddeden Bolşevizm'e karşı çok açık bir cephe almıştır. Her iki rejimin geliştiği bir dönemde millet egemenliğine dayalı cumhuriyete sıkı sıkıya bağlı kalması, yalnız bizim için değil, tüm insanlık için bir kıvanç kaynağıdır.</p> <p>Atatürk'e göre, "Türk Milletinin tabiatına ve geleneklerine en uygun olan yönetim, cumhuriyet yönetimidir". Atatürk, demokrasinin Osmanlı Saltanatı içinde yeşeremediğini açıkça görmüştür. Demokrasi ancak cumhuriyetle kökleşip gelişebilirdi. Bunun içindir ki, Türk inkılâbının baş ilkeleri arasında cumhuriyetçilik sayılmıştır. Milletin kendi yönetimi olan cumhuriyete içten bağlılık, yücelme yolunu aşmanın baş şartıdır. </p> <p><b>Atatürk'ün Cumhuriyetçilik ile İlgili Bazı Sözleri <br /></b><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1025">Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924) <br /><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1026">Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933) </p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1027">Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. (1925)</p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1028">Bugünkü hükümetimizin, devlet teşkilatımızın doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925)</p> <h3>MİLLİYETÇİLİK;</h3> <p>Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya, bu çalışmayı ve bilinci, diğer kuşaklara da yansıtmaya "milliyetçilik" denilir. Şu tanıma göre milliyetçiliğin en önemli öğesi "millet" olmaktır. Öyle ise millet nedir?</p> <p>Bir insan topluluğuna millet diyebilmek için bazı niteliklerin o toplumda olup olmadığı saptanmalıdır. Bazı anlayış biçimlerine göre, bir topluluğun millet sayılabilmesi için ırk birliği yetişir. Bu eksik bir görüştür. Aynı ırktan olmadıkları halde bugün milletlikleri tartışılmaz topluluklar vardır, İsviçreliler ve Amerikalılar gibi, bazılarına göre ise millet olmanın baş şartı aynı dili konuşabilmektir. Bu da her zaman doğru sayılamayacak bir görüştür. İsviçre'de üç ayrı dil konuşulur ama bütün İsviçreliler bir millettirler. Buna karşılık aynı dili konuşan pek çok Arap milleti vardır. Iraklılar ile Faslılar aynı dili konuştukları halde aralarında büyük farklar bulunur, ikisi de ayrı birer millet sayılabilirler.</p> <p>Kimileri de millet olmanın baş şartı olarak din birliğini kabul ederler. Kuşkusuzdur ki, artık bu da savunulamaz bir görüştür. Bugün dünyanın en büyük milletlerinden sayılan Japonların içinde çok çeşitli dinler vardır. Gene ayrı birer din gibi kabul edilebilecek Katoliklik ile Protestanlık Almanya'da, Amerika'da yan yana yaşamaktadır. Ama aynı dinden oldukları halde Müslümanlar hiçbir zaman tek millet sayılamamışlardır.</p> <p>Öyle ise sayılan bütün bu şartlar bir insan topluluğunun millet olmasına yetmemektedir. Aynı toprak parçası üstünde yaşayan insanların millet olması için ilk şart, ortak bir geçmişe, kader birliğine, ortak bir gelecek hedefine sahip olmaktır. Bu, en tutarlı ve geçerli görüştür. Milliyet bağı böylece maddi olmaktan çok manevi bir ilişkidir. Bu görüşü benimseyen Atatürk, milleti şöyle tanımlamaktadır: Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için "zengin bir hatıra mirasına, birlikte yaşamak hususunda ortak istekte samimi olmaya, sahip olunan mirasın korunmasını birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin ortak bulunmasına, gelecekte gerçekleştirilecek programın aynı olmasına, birlikte sevinmiş, birlikte aynı ümitleri beslemiş olmaya" ihtiyaç vardır, işte bu ana şartları taşıyan bir insan topluluğu millet sayılır. Gene Atatürk'e göre, bu şartların doğal sonucu, ortak milli bir düşünce, ideal ve en önemlisi ortak dilin ortaya çıkmasıdır. Gerçi dil birliği millet olmanın baş şartı değildir ama insanları düşünce, ruh ve kültür açısından birbirine bağlayan ana dilin, pek çok millette tek olduğunu da unutmamak gerekir.</p> <p>Görülüyor ki, Atatürk, Türk milletini ırk veya din esası üzerine oturtmamıştır. Zaten akılcı bir yaklaşımla buna imkân da yoktur, özellikle Anadolu'daki Türk toplulukları başka ırklarla, yüzlerce yıldan beri kaynaşmış durumdadırlar. Anadolu'nun uygarlıkları birbirine bağlayan bir bağ olması bu sonucu doğurmuştur.</p> <p>Atatürk'ün millet anlayışı akılcı ve insancıldır. Atatürk'e göre bir milleti başka milletlerden ayıran nitelikler vardır. Her millet kendi yetenekleri, kültürü ve imkânları çerçevesinde kendini diğerlerine kabul ettirmek ve mutlu yaşamak zorundadır, işte bir milletin bireylerinin bu biçimdeki davranışları milliyetçiliktir. Türk milliyetçiliğinin amacı, Türk'ün her alanda yükselmesi, yücelmesidir.</p> <p>Atatürk'e göre, "asıl olan millettir, ilham ve güç kaynağı milletin kendisidir. Bir millet için mutluluk olan bir şey, diğer bir millet için felâket olabilir. Aynı sebepler ve şartlar birini mutlu ettiği halde, diğerlerini mutsuz kılabilir", öyle ise, her millet akıl ve bilim yolu ile yalnız kendi değerlerini ve çıkarlarını bulmalıdır. "Türk milliyetçisi, gelişme ve ilerleme yolunda ve uluslararası ilişkilerde bütün çağdaş milletlere paralel olarak, onlarla bir uyum içinde yürüyecektir. Ama bunu yaparken Türk milletinin özelliklerini, bağımsız kişiliğini koruyacaktır. Türk Milliyetçisi diğer milletlerin hakkına, bağımsızlığına saygı gösterecektir. Ancak böylelikle diğer milletlerden de saygı görecektir. Kimsenin yurdunda gözümüz yoktur. Çünkü her milletin yurdu kutsaldır. Türk, büyük gücünü ancak haklarına saldırı olduğu zaman kullanacaktır".</p> <p>Atatürk, bütün milletlere saygı duyar, ama onların hepsinin üstünde Türk'ü görür. Ona göre, "Dünya yüzünde Türk'ten daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlar tarihinde görülmemiştir". Atatürk, tarih alanındaki olağanüstü çalışmalarıyla Türk'ün geçmişini aydınlatarak bu görüşe erişmiştir. Böylesine üstün bir milletin yurdu da kutsaldır. Vatan sevgisi, milliyetçiliğin önde gelen öğelerindendir; "Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde varlıklarını sürdüren eserleri ile bugünkü yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez ve bütündür".</p> <p>Mademki vatan kutsaldır ve bir bütündür, öyle ise "memleketi doğu ve batı diye ikiye ayırmak doğru değildir". Çünkü yurdumuz kutsaldır. "Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen, Türk milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın".</p> <p>Atatürk'ün Türk milliyetçiliği üzerinde bu kadar çok durmasının derin sebepleri vardır. Bu sebepler de gene tarihten kaynaklanmaktadır.</p> <p>Türklerin dünya tarihine ve uygarlıklara yaptığı üstün hizmetler bilinmektedir. Ama ne yazık ki, Türklerin kurduğu en büyük, en görkemli devletlerden Osmanlı İmparatorluğu'nun yapısı, tam bir milliyetçilik anlayışının doğmasına imkân vermemiştir.</p> <p>Osmanlı İmparatorluğu'nda her bakımdan birbirinden farklı çok çeşitli uluslar yaşardı. Bunu biliyoruz. XVIII. yüzyıl sonlarına kadar dünyada milliyet ilkesi pek bilinmiyordu. Gerçi devletler kuran milletler, kendi yaşama biçimlerini, kültürlerini, anlayışlarını geliştiriyor, dillerini kullanıyorlardı, bağımsızlıklarını koruyorlardı. Ancak bunları belli bir millete bağlı olma bilinci içinde değil, belki toplumsal bîr zorunluluk olarak yapıyorlardı. Millete benlik veren milliyetçilik değil, din idi. Her millet mensup olduğu dinin buyruklarına ve kalıplarına uyarak yaşıyordu.</p> <p>XVII. yüzyıldan itibaren Batı'da iyice güçlenen akılcılık, aynı zamanda milliyetçiliği doğurmuştur. Batıda, çeşitli milletlere mensup olan düşünürler, her milletin diğerinden farklı olduğunu görmüşler, insanları dinin değil, milliyetin ilk planda birbirine bağlamasının akla uygun olduğunu anlamışlardır. Böylece milliyetçilik Batı'da gelişerek siyasal hayata girdi. XVIII. yüzyıl sonunda çıkan Fransız İhtilâl ve onu izleyen büyük inkılâpla, milli devlet ve dolayısiyle milliyetçilik hızla bütün dünyaya yayılmaya başladı.</p> <p>Özellikle çok uluslu devletler için milliyetçilik akımı bir felâketti. Milliyetçilik akımının çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu için önem taşımış, imparatorluk sınırlan içinde yaşayan ve Türk olmayan çeşitli uluslar bağımsızlık isteği ile ayaklandılar. Osmanlı devlet adamları buna karşı bir çare aradılar: Din ayrımını kaldırarak ülkede yaşayan herkesi "Osmanlı" ilân ettiler. Ama bu kesin bir çözüm yolu değildi. Milliyetçilik bir büyük akımdı ve bu hareketi böyle bir davranışla önlemek mümkün değildi. Nitekim ülkede yaşayan uluslar birer ikişer ayaklanarak Osmanlı yönetiminden kopuyor, kendi milli devletlerini kurarak bağımsızlıklarını ilân ediyorlardı.</p> <p>Bu durum karşısında bazı Türk düşünürleri milliyetçilik akımının önlenemeyeceğini anlamaya başladılar. Şimdi yapılması gerekli olan, elde kalan ve üzerlerinde Türklerin yaşadığı vatan topraklarım, yeni milli devletlerin sataşmalarından kurtarmaktı. Hiç değilse bundan sonra Türk, vatanına sahip çıkmalıydı. Böylece, imparatorluk sınırlan içinde yaşayan çeşitli milletler arasında en son, Türklerin milliyetçilik anlayışı doğmuştur. Bu da XX. yüzyıl başlarına denk düşmektedir.</p> <p>Türk milliyetçiliği doğarken, yalnız Türklerin değil, bütün Müslümanların tek millet olması gereğini ileri sürenler de çıktı. Ama Müslüman Osmanlı vatandaşı olan Arapların Birinci Dünya Savaşında, Hıristiyan düşmanlarımızla iş birliği yaparak bizi arkadan vurmaları, milletin dine dayandırılamayacağını çok açık ve acı biçimde göstermiştir.</p> <p>Atatürk, yeni Türk Devleti'ni kurduğu vakit durum bu idi. Bütün millete Türklüğünü anlatmak, göstermek, bu çok önemli konu üzerinde durmak gerekiyordu. Artık çok uluslu Osmanlı Devleti tarihe karışmıştı. Anadolu'da ve Doğu Trakya'da yalnız Türkler yaşıyordu. Atatürk, Lozan Konferansında Türkiye'de yaşayan Rumları Yunanistan'a yollamayı başarmıştı. Engin ve büyük bir tarihe sahip olan Türkler, artık Türkiye'de en yüksek oranda çoğunlukta idiler. Milli devlet kurulabilirdi. Bu bölümün başında belirtildiği gibi, her millet kendi yücelmesini, kendi yetenekleriyle sağlar. Bunun için de katıksız bir milliyetçilik gereklidir. </p> <p>Atatürk, yaşadığı sürece hep Türk milliyetçiliğini geliştirmeye çalışmıştır. "Ne Mutlu Türküm diyene" sözü, milletimiz yaşadıkça anlamı yücelecek çok üstün bir görüşün simgesidir. </p> <h5>Atatürk'ün Milliyetçilik ile İlgili Bazı Sözleri</h5> <p>Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına, Türk milleti denir. (1930)</p> <p>Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trakyalı her bir soyun evlatları ve aynı cevherin damarlarıdır. (1923) </p> <p>Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de, o kadar kuvvetli olur. (1923)</p> <p>Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyarız. Onların milliyetlerinin bütün gereklerini tanırız. Bizim milliyetperverliğimiz her halde bencil ve gururlu bir milliyetperverlik değildir. (1920)</p> <p>HALKÇILIK<b> <br /></b>Bir milleti oluşturan, çeşitli mesleklerin ve toplumsal grupların içinde bulunan insanlara halk denir. Bu akımdan halkçılık ilkesi hem <br />cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin zorunlu bir sonucudur. </p> <p>Atatürk'e göre millet ile halk aslında tek anlama gelmektedir. Halkçılık ise millet içindeki çeşitli insan gruplarının çıkarına ve yararına bir siyaset izlenmesi, halkın kendi kendini yönetmeye alıştırılmasıdır.</p> <p>Halkçılık, cumhuriyetçiliğin doğal bir sonucudur denildi ki, bu çok doğrudur. Cumhuriyet, halkın kendi yöneticilerini kendi içinden seçmesi anlamına gelmektedir. Böylece cumhuriyet rejimi, bir halk rejimi olmaktadır. <br />Aynı biçimde, halkçılık, milliyetçiliğin de bir sonucudur. Millet halktan oluştuğuna göre, milliyetçilik, Türk halkının mutluluğu için çalışmak, ortak geçmişe ve geleceğe halkla birlikte bağlanmak demektir.</p> <p>Atatürk, daha TBMM açılır açılmaz, yeni kurulan devletin bir halk devleti olduğunu belirten pek çok konuşmalar yapmıştır. Artık halk, bir kişi tarafından yönetilmemekte, kendi kendini yönetmektedir.</p> <p>Halkçılık ilkesinin uygulanması ayrıca, toplumda hiç kimsenin diğerinden üstün olmamasının, kanun önünde kesin eşitliğin kabulü anlamına da gelmektedir. Gerçek halkçılıkta hiçbir toplumsal gruba, zümreye ayrıcalık tanınmaz. Halk her bakımdan birbirine eşit kimselerden oluşur. <br />Bugün bazı rejimler halkı yalnız belli bir grup insandan ibaret saymaktadırlar. Bu rejimlerin adı olan halk cumhuriyeti yanıltıcıdır. Çünkü sadece belli bir grup halkın devleti anlamına gelmektedir. Gerçek budur. Ama Atatürkçü halk devletinin uzaktan yakından böyle bir anlam taşımadığı ve belirtmediği hemen söylenmelidir. </p> <p>Atatürkçü halk devleti, Türk halkının tümünü, yani Türk milletini kapsamına alır. Böyle bir halkçılık anlayışı, gerçek demokrasinin kurulması için gerekli olan ortamı en iyi biçimde hazırlar.</p> <p>Atatürk'ün Halkçılıkla İlgili Bazı Sözleri<b></b></p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1029">İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921)</p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1030">Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum istemidir. (1921) </p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif" width=7 height=8 v:shapes="_x0000_i1031">Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek, esas prensiplerimizdendir. (1923)</p> <p>LAİKLİK<b> <br /></b>Türk ve yabancı bütün bilim adamları Atatürk inkılâbının en önemli öğesi olarak laikliği kabul ederler. Gerçi Türk inkılâbı, içinde taşıdığı ilkelerle bir bütündür. Ama bu bütünün dayandığı iki ana temel, milliyetçilik ve laiklik, öteki ilkeleri sağlamlaştırır.</p> <p>Laikliğin kısa tanımı, daha önce belirlenmişti. Yeniden özetleyecek olursak, laiklik; devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır.</p> <p>Çok uzun bir zaman hemen hemen bütün insan toplulukları, dinlerin koyduğu esaslara göre yönetilmişlerdir. Çünkü insanların akıl ve bilim alanlarında olgunlaşması kolay olmamış, uzun bir zaman almıştır. Bu dönemde insanlar, kendi akıl ve iradeleri dışında kalan birtakım güçler tarafından yönetildiklerini kabul ederek rahatlamışlardır. Bu sebeple, devletlerle özdeşleyen dinler ve din adamları, giderek büyük ölçüde güçlenmiş, gelişen insan zekisinin önüne engeller koyarak varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.</p> <p>Dinler, inanç kavramına dayanırlar, ister ilkel olsun, ister gelişmiş, her dinin temeli belli varlıklara ve olgulara tartışmadan inanmaktır, insanlar özellikle ölüm gibi en ürkütücü olay karşısında inanç dünyalarını zenginleştirmiş, dinsiz yasayamaz duruma gelmişlerdir. İnsanoğlunun evren ve ölüm karşısındaki çaresizliği, zengin inanç sistemleri doğurmuştur. Bu çaresizliğe karşı tek sığınılacak yerin din oluşu, dinlerin insanları yönetmesi sonucunu vermiştir, ilk zamanlar için bu bir zorunluluktu. İnsanlar arasında düzen ve barışı sağlamak için dinin buyruklarına ihtiyaç vardı. Ölümsüzlüğe erişmek isteyen insanları, hayatta iyi davranışlara yönlendirmek için dinler hukuk kuralları da koydular ve bu kuralların uygulanmasına titizlik gösterdiler.</p> <p>Özellikle ileri dinlerin koyduğu baş hukuk kuralları, aynı zamanda evrensel ahlâkı da yansıtır. Hiçbir din, insanlara erdemsiz yaşamayı, hırsızlığı, yalancılığı, zinayı, adam öldürmeyi buyurmaz. Tersine, bütün dinler ahlâklı ve erdemli yaşamayı buyururlar. Dinler arasındaki farklılıklar, Tanrı ve ibadet anlayışından kaynaklanmaktadır. Böylece her din, tek ve üstün gerçeği temsil ettiğini ileri sürdüğünden dinler arasında bir birlik görülmemektedir.</p> <p>Çok ileri ve üstün bir din olan İslâmlık, kısa sürede inanç sistemini birçok millete benimsetmiştîr. Hazreti Muhammed'in ölümünden sonra Müslümanlık hızla gelişti. Büyük İslâm bilginleri, ilkçağın akılcı filozoflarını yeniden gün ışığına çıkardılar, öyle ki, Batılı bilginler bu filozofları Müslümanlardan öğrendiler. Müslümanlık bu akıl çağında büyük aşamalar yaptı. Tanrının insanlara doğru yolu görmesi için akıl verdiğini söyleyen bilginler, İslâm dininin ilerlemesinde büyük rol oynamışlardır. Onları destekleyen halifeler de çıkmıştır. Böylece Müslümanlık aşağı yukarı üç yüz yıl Tanrının gösterdiği yolda gelişmiştir. Akla dayanan bu gelişme sırasında İslâm Hukuku da günlük hayata uydurulmuştur. Ne yazık ki, bir süre sonra bu gelişme durdu, İslâm dünyasında aklın yerini, tutucu ve durgun bir inanç kapladı. Bu görüşün sahipleri, akıl yolu ile değil, sadece inançla yaşamak gerektiğini savunuyorlardı. Bu görüş kısa sürede yaygınlaştı, İslâm dini ve hukuku donup kaldı. Buna karşılık akıl yolunu Müslümanlardan öğrenen Batılılar, bu esasları geliştirmekteydiler.</p> <p>İşte Türkler Müslüman oldukları vakit, İslâm dünyasında durgunluk başlamıştı. Türkler, üstün yetenekleriyle kısa sürede İslâm dünyasına egemen oldular. Çok içten inandıkları Müslümanlığı Hıristiyanlara karşı korudular, İslâmlığı Anadolu'ya ve Balkanlar'a yaydılar, ama onlar güçlerinin doruğunda iken Batı'da da akıl çağı başlamıştı. Büyük akılcılar, bir zamanlar Müslüman bilginlerin dedikleri gibi Tanrının insanlara verdiği en büyük hazine olarak akılı gördüler. Böylece Batı'da bilim ve hukuk akla dayandırılmaya başladı. Burada hemen şunu belirtmekte yarar vardır: Bu büyük akılcı akıma karşı, orada da kilise direnmiştir. Ancak bu direnme yeni mezheplerin (Protestanlık) doğmasına yol açmıştır. Bu yüzden Hıristiyan dininin bir bütün olarak akılcılığa karşı durması imkânı kalmadı. Kilise giderek yenilikleri kabul etmeye başladı. Nihayet XVIII. yüzyıl sonunda çıkan Fransız İhtilâli ile laiklik, devlet ve hukuk düzenine egemen oldu. Yani devlet, dinin etkisinden arıtıldı. Ama ayna zamanda din özgürlüğü de kabul edilerek, devletin vatandaşın vicdanına karışmayacağı, herkesin inancında serbest olduğu esası konuldu.</p> <p>Osmanlı Devleti'nin bu gelişmenin dışında kaldığını biliyoruz. Atatürk belki de İslâmlığın parlak çağına dönüş yaparak, zamana ve akla uymayan, eskiyen hukuk kurallarını bir yana bırakarak devleti laikleştirmiştir. Ama İslâmlığın inanç ve ibadete dayanan kurallarına hiç dokunmamıştır.</p> <p>Atatürk kesinlikle dinsiz değildi. Şu sözleri söyleyen Atatürk'ün dinsiz olduğu, laiklikle dinsizliği getirdiği söylenebilir mi? :"Tanrı birdir, büyüktür. Bizim dinimiz en makul (akla uygun) ve tabii (doğal) bir dindir. Ve ancak bundan dolayı da son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gerektir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur... Ey millet, Allah birdir, sanı büyüktür. Peygamberimiz, Efendimiz Cenabı Hak tarafından insanlara dinin gerçeklerini bildirmeye memur ve elçi olmuştur... İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor. Bu sebeple en mükemmel dindir... Varlık dünyasının bütün kanunlarını yapan Cenab-ı Haktır... Dinime, gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum". Atatürk bunlar gibi daha birçok söz söylemiştir.</p> <p>Atatürk'ün akla uygun bir uygulama istediğini belirten şu sözleri, ne derin anlamlar taşımaktadır: "Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler modern olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannı (düşünce)dır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı; İslamların kâfirlere tutsak olmasını istemek değil de nedir?" <br />"Bizim dinimiz milletimize, düşkün, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Tam tersi, Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şerefini korumalarını buyuruyor... Bizim dinimiz için herkesin elinde bir miyar (ölçüt) vardır. Bu miyar ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki, akla, mantığa, toplumun çıkarlarına uygundur, biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur, o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, en mükemmel ve en son din olmazdı".</p> <p>Görülüyor ki, Atatürk bilgisiz ve çıkarcı kimselerin milleti din adına sömürmesine karşıdır. O, devlete, hukuka ve bilime can verecek kuralların akla, mantığa uygun olmasını istemektedir. Atatürk, daha 1927 yılında dinin siyaset aracı olarak kullanılmasından doğacak sakıncaları ve çıkar düşkünlerini şöyle anlatmıştır: "Masum halka beş vakit namazdan başka, geceleri de namaz kılmayı vaaz etmek ve öğütlemek, belki de ömründe hiç namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vâki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?" Atatürk'ün yıllarca önce söylediği bu sözler ne kadar düşündürücüdür.</p> <p>Laiklik devletin temeli olunca, akla dayanan uygulamalarla millet zaman yitirmeden çalışma ve kalkınma imkânı bulur. Devlet vatandaşın inancına karışamaz; daha Önce de belirtildiği gibi inançlar çeşitlidir. Herkesi bir doğrultuda inanca zorlamak olmaz. Bu herşeyden önce demokrasiye aykırıdır. Demokrasi, bir özgürlük rejimidir. Bu sebeple demokrasilerde devletin tek bir dini vatandaşlara benimsetmeye çalışması düşünülemez. Bu davranış demokrasi kavramına uymaz. Hem Kur'an "dinde zorlama yoktur" diyor. Bundan başka Kur'an ve Hazreti Muhammed devlet yönetiminde akla dayanılmasını isteyen pek çok buyruklar vermiştir.</p> <p>Demek ki, laiklik vatandaş inancının en sağlam güvencesi oluyor. İnanç özgürlüğü devletçe sağlanıyor. Herkes inancında ve ibadetinde serbesttir. Laikliği, resmi politikası dinsizlik olan rejimlerden kesinlikle ayrı tutmak gerekir. O tür rejimlerde devlet dine karşıdır. Vatandaşın dinsiz olarak yetişmesi için gereken her türlü tedbiri alır. Atatürkçü laiklikte ise, devlet işlerine karıştırılmaması koşulu ile tam bir din ve inanç özgürlüğü vardır.</p> <p>Türk Devleti aynı zamanda nüfusumuzun yüzde doksan beşinden fazlasının inanç sahibi Müslüman olduğu gerçeğini de görmüştür. Müslümanların inanç ve ibadet hizmetlerini devlet yüklenmiştir. Din eğitim ve öğretimi yapan kurumlar açılmış, buralarda Atatürkçü, aydın, akılcı, laik din adamları yetiştirmeye hız verilmiştir. Hiçbir dönemde Anadolu'da Cumhuriyet dönemindeki kadar cami yapılmamıştır.</p> <p>Türk milleti ve Devleti varlığını ancak inanç özgürlüğü içinde, çağın gereği olan akıl ve bilim kavramlarının yolunda, insancıl bir laikliği benimseyerek sürdürebilir. Geriye dönüş mümkün değildir. Böyle bir tutum zamana ayak uyduramamak, çağın dışında kalmak olur. </p> <p><b>Atatürk'ün Laiklik ile İlgili Bazı Sözleri <br /></b>Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. (1930)</p> <p>Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. (1930) </p> <p>Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)</p> <p><b></b></p> <p><b>DEVLETÇİLİK;</b></p> <p><b></b>XX. yüzyılda dünya devletleri daha mutlu yaşamak imkânlarına kavuşmak için üretimi artırma gereğini duydular. Bunun için de başlıca üç yöntemin uygulanmasını öngördüler. Bunları kısaca gözden geçirelim:</p> <p><b>Liberal Ekonomi:</b>Bu tür ekonomilerde üretim için gerekli olan sermaye, üretim etkinliği ve üretilen malların dağıtımı tümüyle bireylere bırakılmıştır. Liberal ekonomi görüşüne göre, ekonomik hayatın kendiliğinden işleyen yasaları vardır: Üretim, mallara olan isteğe bağlıdır, istek ise, üretimin az veya çok olmasını sağlar. Devlet bu kuralları yönlendirmeye karışmamalıdır. Devletin görevi yurdu savunmak, eğitim İşlerini düzenlemek, adalet dağıtmak gibi alanlarda kalmalıdır. Devlet ekonomik hayata katılırsa az önce belirtilen denge bozulur. Gerekirse devlet, ancak büyük bunalımları gidermek için ekonomik hayata girmeli, bunalım geçince de gene çekilmelidir. Büyük ekonomik güce sahip olan kapitalist ülkeler, liberal görüşü uygulayarak bugüne kadar gelmişlerdir.</p> <p><b>Sosyalist Ekonomi:</b>Bu tür görüşü uygulayan ülkelerde hem sermaye, hem üretim doğrudan doğruya devletçe sağlanır. Kişilerin üretim araçlarına sahip olmaları yasaktır. Devlet tüm sermayenin sahibidir. Bütün ekonomik hayat, devletin öngördüğü biçimde düzenlenir. Malların dağıtımını da devlet yapar. Bazı ülkeler temelde bu görüşü benimsemişlerdir.</p> <p><b>Ilımlı Ekonomik Sistemler:</b>Dünyanın hızla değişen şartları hem liberalizmin, hem de Sosyalizmin katıksız bir biçimde işleyemeyeceğini göstermiştir. Bu bakımdan liberal rejimlerin bazılarında, devlet ekonomik hayata artan ölçüde girerken, sosyalist sistemde de yumuşamalar göze çarpmaktadır. Böylece her iki guruptan bazı ülkeler rejimlerinin temelini bozmadan önemli sistem değişikliklerine girmektedirler.</p> <p><b>Devletçilik:</b>Atatürk ilkelerinin arasında bulunan devletçilik, bir ekonomi siyasetidir. Yukarıda anlatılan rejimlere benzemez. Milli özelliklerimize uyan, gerekli kalkınmayı sağlayacak bir model olan devletçiliğin hangi şartlar altında nasıl doğduğu belirtilmişti. Bunun için burada devletçiliği kısaca değerlendireceğiz.</p> <p>Devletçilik, temel anlamıyla devletin ekonomik hayatın içine girmesidir. Ama bu yapılırken sosyalist model benimsenemez. Elinde sermayesi olan vatandaşlar, birkaç alan dışında, diledikleri biçimde üretime katılabilirler. Devlet bunlara engel olmadığı gibi üstelik gereken tedbirleri alarak işlerini kolaylaştırır, kişileri üretim ve ticaret işine özendirir.</p> <p>Ancak bilindiği gibi, hızla sanayileşme cumhuriyetin ilk hedeflerindendi. Büyük temel sanayi kuruluşları yapmak için özel ellerde sermaye yoktu. Bu yüzden devletçilik doğdu. Devlet pek çok sanayi işletmesini kendisi kurdu, çalıştırdı ve geliştirdi. Bir yandan da uyguladığı para ve kredi politikası ile özel kişileri başıboş bırakmadı. Böylece devlet ile vatandaş, üretim işini birlikte düzenlediler. Bu işbirliği sonucu Türkiye örnek bir ülke durumuna gelmişti. Son araştırmalar, Türkiye'nin 1930 yılına kadar uyguladığı devletçilik siyaseti ile en hızlı kalkınan üç ülke arasına girdiğini göstermektedir. 1029 yılında, 100 olan Türkiye ve dünya sanayi üretim indeksi, 1939'da Türkiye'de 196'ya erişmiştir. Dünya ortalaması İse 119'dur. Bu gelişme tablosunda Türkiye'nin yeri, Rusya ve Japonya'dan sonra gelmektedir. Böylece 1927'de 1000 olan milli gelirimiz, hızlı nüfus artışına rağmen, 1939'da 1625'e yükselmiştir.</p> <p>Sermayesi olmayan, dışarıdan yardım almayan, kaynakları sınırlı, teknolojisi geri Türkiye'nin 1939 yılına kadar sağladığı bu gelişme Atatürk'ün akılcı ve milliyetçi görüşlerinin bir eseridir. O, özel girişimleri desteklerken, devleti de ekonomik hayata katmış, her iki alan birbirlerini tamamlamışlardır.</p> <p>İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine bu gelişme durdu. Savaş sonrasında ise devletçilik ilkesi yeniden ve amaca uygun biçimde işletilip ihtiyaçlara göre düzenlenmedi, politika aracı yapıldı. Bu yüzden özel alanla devlet alanı arasındaki denge bozuldu ve ekonomik hayata bir kargaşa geldi. </p> <p>Atatürk'ün baş ilkelerinden devletçilik, Türkiye'yi ekonomik bakımdan kalkındıracaktır, yeter ki gerektiği gibi uygulanabilsin. </p> <p><b>Atatürk'ün Devletçilik ile İlgili Bazı Sözleri;</b></p> <p>Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936) <br />Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930) </p> <p>Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz, bununla beraber, hiç bir piyasa da başıboş değildir. (1937) </p> <p><b>İNKILÂPÇILIK; <br /></b>İnkılâp, bir toplumun önemli kurumlarını kısa bir süre içinde değiştirip kendini yenileştirmesi atılımıdır. Tarihte önemli, büyük inkılâplar görülmüştür. Atatürk yönetimindeki Türk Milleti de tarihteki en önemli İnkılâplardan birini gerçekleştirmiştir.</p> <p>Bir toplumda durup dururken inkılâp yapılmaz, inkılâpların tarihten gelen büyük sebepleri vardır. Türkler bir zamanlar çağın Önemli devletlerinden birini kurmuşlardı. Bu devlet yüzlerce yıl dünyanın sayılı güçlerinden biri olarak kaldı. Ama Batı'da gelişen akıl ve bilim çağına ayak uyduramadığı için geride kalmaya, güçsüzleşmeye başladı. Çok uluslu bir yapıda olduğundan milli bir birlik kuramadı. Devleti kurtarmak isteyenler, hep eski düzen ve belli kalıplar içinde değişiklikler yaptılar. Oysa yapıyı değiştirmek gerekti ve bu kaçınılmazdı. </p> <p>Birinci Dünya Savaşı sonu yenilgi ve parçalanma, Atatürk'e, Türk milletini bir araya getirip mücadele etme ve yapıyı yenileme düşüncesini ve bunu gerçekleştirme azmini vermiştir. Eski yapıyı yeniden kurmak mümkün olmadığı için ardarda büyük inkılâplar yapılmıştır.</p> <p>Atatürk'e göre "inkılâp milletin esenliği için halk adına yapıldı". "Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlamı ve biçimiyle uygar bir toplumsal heyet durumuna getirmektir". Öyleyse inkılâp, modernleşme ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için yapılacaktır. Gerçekten, gördüğünüz büyük yenilik hareketleri, hep inkılâpçı bir tutum ve davranışla yapılmıştır.</p> <p>Türk Milleti iyiye, doğruya, güzele daha fazla yaklaşmak, bunlara erişmek için inkılâpçılığa bağlı ve tam bir inkılâpçı olarak kalmalıdır. Öyleyse inkılâpçılık nedir? Atatürk'e göre, "gerçek inkılâpçılık onlardır ki, ilerleme ve yenileşme inkılâbına sevk etmek istedikleri insanların, ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime nüfuz etmesini bilirler". </p> <p>Demek ki, inkılâpçı, ruhlara ve vicdanlara seslenecek, insanları bu yolda yönlendirecektir. Atatürk inkılâbını sürdürebilmek, inkılâpçı ruh ve yapıyı, coşkuyu her zaman duymakla, hedefleri belirleyip bu hedeflere ulaşma yolunda çalışmakla olur. </p> <p>Türk İnkılâbının üstün ve yüce amacını her zaman kavramaya çalışmalıdır. Durmadan ve her zaman yenilik yolunda ileriye doğru gidilecektir, işte Atatürk'ün temel ilkelerinden biri de budur. Türk inkılâbının korunması, geliştirilmesi ve ilerletilmesi şarttır. Atatürk bundan emindi ve şöyle diyordu: "İnkılâbın hedefini kavramış olanlar, daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır".</p> <p>Evet, bu özlü sözlerin ışığında, bilinçli inkılâpçılık Türk Milletinin geleceği olmalıdır.</p> <p><b></b></p> <p><b>Atatürk'ün İnkılâpçılık ile İlgili Bazı Sözleri</b></p> <p>Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925) <br />Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925) </p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-31337526141791103302010-01-04T04:32:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.410-08:00Mekke'nin Fethi<p><b>Mekke'nin Fethi</b></p> <p>Hudeybiye Anlaşmasından sonra Bekr kabilesi Kureyşle, Huzacı kabilesi Hz. Peygamberle (s.a.v.) anlaşma yapmıştı. öteden beri Hz. Peygambere (s.a.v.) yakınlık duyan Huzaalılar bir su başında uyurken Bekr kabilesinin baskınına uğradılar. öldürülen yaralanan insanlar vardı. Bir kısmı kaçtı, Medineye geldi, Rasulullah (s.a.v.) Efendimize durumu anlattı. Hatta kendilerine saldıranlar arasında Kureyş'ten insanların bulunduğunu haber verdi.</p> <p>Mekke'de ise telaş başlamıştı. Ebu Süfyan yola çıktı, Hz. Peygambere (s.a.v.) geldi ve anlaşmayı yenilemek üzere geldim'' dedi. Rasulullah (s.a.v.).</p> <p>Efendimiz, ''Siz anlaşmayı bozacak bir iş yaptınız mı?'' dedi. Hayır cevabını alınca,</p> <p>- O halde anlaşmanın yenilenmesine ihtiyaç yoktur, cevabıyla mukabele etti.</p> <p>Ebu Süfyan'ın ısrarları fayda vermedi. Hz. Ebu Be kir'den, ömer'den, Ali'den, hatta Hz. Fatıma'dan veya küçücük Hasan ve Hüseyin'den birini aracı yapma çabaları boşa gitti. Hiç bir iş yapamadan Mekke'nin yolunu tuttu.</p> <p>O artık eski Ebu Süfyan değildi. Uhud muharebesini kazandığı sırada haşmetli bir horoz gibi ''Yücel ey Hubel, yücel ey Hubel!...'' diye bağıran, tuttuğunu koparacak, vurduğunu yıkacak bir seviyeye geldiğine inanan Ebu Süfyanın yerini şimdi kulakları düşmüş, omuzları çökmüş, Mekke'ye varınca Kureyşlilere ne cevap vereceğini bilemez hale gelen bir Ebu Süfyan almıştı.</p> <p>Ebu Süfyan o güne kadar vicdanına söz hakkı tanımamış, elini alnına koyup düşünme yolunu denememişti. Şayet bu yolu tutsaydı, Allah'ın peygamberi olduğunu iddia eden bu insanın, bu iddiayı ortaya atmasından daha önce ve daha sonra asla yalan söylemediğini, verdiği haberlerde hiç yalancı çıkmadığını hatırlayacaktı. Bir yıl öcne Bizans hükümdarının önünde ifade verirken on, emanete ihanet etmediğini, sözüne sadık bir insan olduğunu söyleyen kendisiydi.</p> <p>Ayrıca Rasulullah (s.a.v.)'ın getirdiği dini bir kerre olsun insani düşünceler altında, aklın ve mantığın ölçüleriyle tartma yolunu tutmamıştı. Şayet bu yolu tutsaydı, hala birer ilah olarak kabul ettiği putların birer taş ve ağaç parçasından ibaret olduklarını anlayacaktı. Yıllardan beri güneş altında toz, yağmur altında kalan, hiçbir iş yapmayan, söyleneni anlamayan, kimseye zararı ve faydası olmayan bu varlıklara aklı başında olan bir insanın ilah demesi kadar gülünç bir durum olamazdı.</p> <p>Ebu Süfyan, İslam'ı kabul etse neyi kaybederdi, ya da neyi kazanırdı? Hz. Peygamberin (s.a.v.) tebliğ ettiği ahkamın kime ne gibi zararı vardı? İslam'ı kabul edenlerde ne gibi bir geri leme söz konusu olmuştu? Ebu Süfyan zihnini bu konular ile hiç yormamış, sadece Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'in davasını nasıl durduracağını, İslamı daha doğuş halinde iken nasıl boğacağını düşünmüş ve alnını bu yolda terletmişti.</p> <p>Şimdi günden güne gücünü kaybetmenin verdiği ezik likten başka hiçbir şeyi düşünemez durumdaydı. Mekke'ye vardığında neler oldu, dediler. Olanları anlattı.</p> <p>- Sen hiçbir iş yapmış olmadın, dediler.</p> <p>Rasulullah (s.a.v) Efendimiz derhal ordu toplanmasını emretti. Yol üzerinde bulunan ve İslam'ı kabul etmiş olan kabilelere hazır olmalarını geçerken uğrayıp asker alacaklarını bildirdi. Ancak seferin nereye yapılacağı konusu gizli tutuluyordu. Bu arada Mekke'ye giden yollar tutulmuş, o tarafa kimsenin haber götürmesine imkan bırakılmamıştı.</p> <p>Bu arada Sare ismindeki şarkıcı birkadın Medine'ye uğradı. Hz. Peygamber'le (s.a.v.) görüştü ve yoluna devam etti. Ancak Hatib b. Ebi Beltea isimli bir sahabi, yapılan hazırlıkların Mekke ile ilgili olduğunu fark etti. Bir mektup yazdı, tedbirli olun, dedi ve onu şarkıcı kadına teslim etti. Mekke'de sözü geçen insanlardan kimi bulursa ona verecekti.</p> <p>Yüce Mevla durumu Sevgili Rasulü'ne bildirdi. Hz. Ali'nin yanına iki arkadaş daha katıldı. Hz. Peygamberin (s.a.v.) haber verdiği yerde ona yetiştiler. Biraz tehdit edilince kadın mektubu teslim etti.</p> <p>Hatib çağırıldı, ifadesi alındı. Hz. ömer'in öldürme teklifi karşısında Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz ''Hatib Bedir ehlindendir, Yüce Mevla onu bağışlamıştır.'' buyurarak affetti.(Buhari Cihad 142 (cilt4/19)) Ancak Yüce Mevla'nın bu konudaki fermanı da Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'e ulaştı. ''Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. onlar size gelen gerçeği inkar etmişken siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar, Rabbiniz olan Allah'a inanmanız sebebiyle peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Sizler benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz?...''(Mümtahine Suresi, 1-3) diyordu.</p> <p>Bu arada mü'minlerin, mü'min olmayanlarla ilgileri konusunda iki ayet gelmişti: ''Din uğrunda sizinle savaşmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı Allah yasak etmez. Allah adalet sahibi olanları sever. Allah ancak sizinle din uğrunda savaşa çıkanları, sizi yurdunuzdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardımcı olanları dost edinmenizi yasak eder. Kim onları dost edinirse işte asıl zalim olanlar onlardır.'' (Mümtahine Suresi, 8-9 ) deniliyordu.</p> <p>Sekizinci hicret yılının Ramazan ayının onuncu günü orduya hareket emri verildi. Hanımlar arasında kur'a çekilmiş, ümmü Seleme ve Meymune annelerimizin bu sefere katılacakları belli olmuştu.</p> <p>Medine'den yüz kırk km. uzakta bulunan Usfan bölgesine geldiklerinde ikindi namazını kıldılar. Pek yorulmuşlardı. Hararetten diller damaklara yapışmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) devesine bindi. Bir bardak su istedi. Herkesin görmesi için bardağı bir müddet havada tuttu, sonra bismillah diyerek içti. Medine'den ayrılalı oruç tutmakta ısrar edenler varsa oruçlarını bozmalarını emretti. Efendimiz'in meşakkat çeke çeke seferde oruca devam etmek hayırlı amel sayılmaz'' buyurduğu biliniyordu.</p> <p>Yolda Hz. Peygamber'in (s.a.v.) amcası Abbas ile buluşuldu. Ailece Medine'ye göçmekteydi. Son muhacir olarak belirlendi. Aile efradını ve eşyasını gönderdi, o da orduya katıldı.</p> <p>Mekke civarında Merruzzehran bölgesinde geniş ölçüde ateş yakıldı. Geceleyin gökyüzünün kızıla boyanması üzerine olayı araştırmak üzere gelen Ebu Süfyan yakalandı. Hz. ömer'in kılıcı ya da İslam'ın kabul edilmesi arasın da bocalayan Ebu Süfyan en sonunda şehadet kelimelerini söyledi. Rasulullah Efendimiz, Mescid-i Haram'a giren emindir. Ebu Süfyan'ın evine giren emindir, kendi evine girip kapısını kitleyen emindir, buyurdu ve Ebu Süfyan salıverildi.</p> <p>Ertesi gün İslam ordusu iki koldan şehre girdi. Yukarı taraftan girenlerin başında Hz. Peygamber (s.a.v.) vardı. Aşağı taraftan giren ordu Halid b. Velid'in emrine verilmişti. Karşı durmakta ısrar eden birkaç kişi hariç olmak üzere Mekke kansız bir şekilde teslim alınmış oluyordu. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, sekiz yıl önce hayatına kastedilmiş bir insan olarak bu şehri terketmişti. Şimdi emrindeki onbin askerle gelmiş ve şehri teslim almıştı. Ama ona bakan gözler, başı dik ve muzaffer bir komutan edasını değil, her an Rabb'ine hamd ve şükür borcunun bulunduğunu bilen bir insanın mütevazı durumunu gördüler.</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz binekli olduğu halde Ka'be'yi tavaf etti. Zemzem içti. Safa ile Merve arasında say etti (yedi defa gidip geldi). Daha sonra Ka'be'nin etrafında bulunan putların yıkımına sıra geldi. Elindeki değnekle ittiği put devriliyor, Rasulullah Efendimiz ise ''Hak geldi batıl yok olup gitti. Zaten batıl, yok olup gidecektir.'' mealindeki ayeti okuyordu.</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz Ka'benin eşiğine çıktı. Karşısında kendilerine ne gibi muamele yapılacağı korkusuyla bekle yen insanlara bir konuşma yaptı. Sözlerinin sonunda</p> <p>- Ey insanlar, size yapacağım muamele konusunda neler düşünüyorsunuz, dedi.</p> <p>- Sen şerefli bir kardeşsin. Şerefli bir kardeşin Oğlusun iyilikle muamele edeceğini umuyoruz, dediler.</p> <p>- Bugün size, Peygamber Yusuf (a.s.)'un söylediği söz den daha fazlasını söyleyecek değilim. Bugün size bir azarlama ve ayıplama yoktur. Gidin, hepiniz serbestsiniz buyurdu. (Buhari İlim 37(Cilt 1/34))</p> <p>Böylece umumi af ilan edilmişti. Ancak bu adamlar affa layık oldukları için mi, yoksa Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'in yüce ahlakının bir gereği olarak mı affedildikleri dü şünülmelidir. Bugün ''şerefli bir kardeşsin...'' dedikleri insana yıllar boyu yalancı, sihirbaz, şair, mecnun diyenler bunlardı. Bugün yine aynı sözleri söylemelerine engel olan şey, güç ve kuvvetin Hz. Peygambere (s.a.v.) geçmiş olmasıydı. Yoksa Hz. Peygamber (s.a.v.) bugün ne derece haklı ise, İslam davasını ilan ettiği günde de o derece haklı idi. Ama yumruğunu tepelerine indirecek güce sahip Olduğunu ispat ettiği güne kadar onun şerefinden bahseden olmamıştı.</p> <p>Bu olay pek açık şekilde gösteriyor ki bir insan haklı olduğu kadar da güçlü olmak zorundadır. Güç ve kuvvetin desteklemediği hak, güçlülerin amansız darbeleri altında ezilmeye mahkum olacaktır. Peygamberler insanlığın tanıdığı en doğru ve haklı davayı getirmişlerdir. Onların karşısına duran ve mücadele eden insanlar peygamberlerin maddi güç sahibi olmayışlarından faydalanmışlardır. İnsanların Hz. Süleyman karşısında direnemeyişleri, onun diğer peygamberlerden daha haklı oluşuna değil güçlü oluşuna bağlanmalıdır.</p> <p>Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuşmayı yaptıktan sonra Ka'be'yi açtırmış ve içeri girmiştir Yanısıra Ka'be anahtarını taşıyan Osman b. Talha'dan başka sadece iki sevgili vardır. Bunlar Bilal ve üsame'dir. Her ikisi de azad edilmiş köle durumun da olup kömür gibi siyah insanlardır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bu davranışı ise hiç kimseye gösteriş yapma maksadına dayan mamaktadır.</p> <p>Fetihten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) Safa tepesine oturmuş, İslam'ı kabul etmek isteyen insanlardan beyat almıştır. Daha sonra kadınlar gelmiş onlar da Hz. Peygamber'e (s.a.v.) sözver mişlerdir.</p> <p>Mekke'nin Müslümanlar tarafından ele geçirilmesi Araplar arasında büyük bir olay olarak kabul edildi. özellikle Hevazin grubu Mekke'yi tekrar ele geçirmek için harekete geçtiler. Yirmi bin kişilik bir ordu toplandı. Bu orduya Hevazinliler hanımları ve çocukları ile birlikte taşınabilir olan bütün mallarını da getirmişlerdi. Komutan Malik b. Avf en Nasri idi.</p> <p>Mekke'de Müslüman olanların da katılmasıyla birlikte sayısı on iki bin olan İslam ordusu onları karşılamak üzere Huneyn bölgesine yürüdü. O güne kadar bu derece kalabalık bir ordu ilk defa toplanmış oluyordu. ''Bu sayıdaki bir ordu ile artık biz yenilmeyiz'' diyenler vardı.</p> <p>Halbuki muharebeyi kazandıran asıl sebep ordunun kalabalık oluşu değildi. Bedir'de kendilerinden üç misli fazla olan bir orduyu perişan edenler, iman kuvvetiyle ve Allah'ın yardımıyla o zafere ulaşmışlardı. Onlar Kur'an'da ''nice sayısı az olan topluluk vardır ki, sayıca daha çok olan topluluğa Allah'ın izni ile galip gelmişlerdir.''(Bakara Suresi, 249) mealindeki ayeti defalarca okumuş olmalıydılar.</p> <p>öncü kuvvetleri olarak ilerleyen birlik, dar bir geçidi geçerken Hevazinlilerin hücumu ile şaşkına döndü. Kısa zamanda bozulup kaçmaya başladılar. Onların kaçışı geridekileri etkiledi. Henüz ciddi bir karşılaşma olmadan on iki bin kişilik ordu darmadağın oldu.</p> <p>Tepelerde henüz Müslüman olmayanlarla birlikte muharebe müşahidi olarak bulunan Ebu Süfyan'ın, ''Bu kaçış ancak Kızıldeniz'de önlenebilir'' dediği nakledilir. Orada bulunan bir müşrikin de ''artık sinir çözüldü'' şeklinde duygularını dile getirdiğini biliyoruz.</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, alabildiğine kaçmakta olan orduyu toplayabilmek maksadıyla ''Ben peygamberim yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in oğluyum'' diye sesleniyor. fakat dinleyen olmuyordu.(Buhari, Cihad 52 (Cilt3/218)) Etrafında iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insan onu muhafaza derdindeydi. Bu defa amcası Abbas'a ''Ey ağaç altında Rasulullah' söz verenler, gelin Allah'ın peygamberi buradadır.'' diye seslenmesini emretti. Abbas gür sesiyle bu cümleyi defalarca bağırdı. Bu defa duyanlar, bu anlamsız kaçışa son vererek Hz. Peygamber'in (s.a.v.) etrafında toplanmağa başladılar. çok geçmeden kaçış durdu, ordu toparlandı. Düşmana karşı sıkı bir saldırıya geçtiler. Hz. Peygamber (s.a.v.) iki tarafın birbirine denk bir şekilde saldırdığını gördüğü zaman ''işte şimdi fırın kızıştı'' diyordu. Efendimiz bu sözüyle şiddetli bir savaşın başladığını anlatmış oluyordu.</p> <p>Toplanan ganimet ve elde edilen esirler ''Ci'rane bölgesinde muhafa altına alındı. Ordunun Taif üzerine yürümesi emredildi.</p> <p>Günlerce süren kuşatma ok ve taş atımıyla devam etti, bir sonuç alınamadı. Rasulullah Efendimizin emriyle ''Bize katılan kölelere hürriyetleri verilecektir'' şeklinde yapılan bir ilan faydalı oldu, yirmi kadar köle kaçıp kurtuldu.</p> <p>Bir gece Rasulullah (s.a.v.) Efendimize rüyasında bir tabak kaymak hediye edildi. Ama bir horoz bu kaymağı gagaladı ve döktü. Hz. Ebu Bekir bu rüyayı dinlediği zaman ''Anladığıma göre bize fetih nasip olmayacak'' dedi. Efendimiz bu tabiri doğru buldu. Hz. ömer dönüş için hazırlık yapın diye ilan etti. Bu ilan insanların hoşuna gitmedi. Fetih yapamadan dönmek hoş değil, diyorlardı. Bu haberi alan Efendimiz bir gün daha kalınması kararını aldı. Kaleye şiddetli bir hücum daha yapıldı. Bir kısım insanlar şehit oldu. Yaralıların sayısı şehitlerden fazlaydı. Bu defa ''yarın gidiyoruz'' şeklinde ilan yapılınca orduda memnuniyet belirdi. Efendimiz gülümsedi. İhtimalki, daha önce gitmeye razı olsaydınız son günde uğradığınız kayıplar olmayacaktı demek istiyordu.</p> <p>Ci'rane de on gün beklenilmesine rağmen kimse gelmeyince ganimet malı dağıtıldı. Bu dağıtımda yaya olana dört, atlı olana on iki deve verildi.</p> <p>Bu arada Hz. Peygamber'in (s.a.v.), henüz müslüman olmayan Safvan b. ümeyye'ye yüz deve verdiği görüldü. Müslüman olduğu halde savaşa katılmayan Ebu Süfyan yüz deve aldı. Onun oğulları olan Yezid ve Muaviye'ye yüzer deve verildi. Yine yüzer deve ikram edilen daha başkaları vardı. Bu adamlar her ne kadar toplum içinde saygın kişiler olarak bilinse de İslama hizmet yönüyle asla bu ikrama layık değillerdi.</p> <p>özellikle ensar cemaati sızlandılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) kavmi ile buluşunca bunca nimeti onlara aktardı. Halbuki bizim kılıçlarımızda hala onların kanları var, gibi sözler söyledler. Bu sözleri işiten efndimiz onları bir aray topladı.</p> <p>- Siz yolunu şaşırmış insanlar iken Allah benim vasıtamla size hidayet vermedi mi?.. Fakir idiniz zengin etmedi mi?.. Birbirinize düşman idiniz benim vasıtamla kardeş ve dost hale getirmedi mi?... dedi. Bu sorulara onlar evet cevabını verdiler.</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) sözlerine şöyle devam etti:</p> <p>- Vallahi isterseniz bana şöyle der ve doğruyu söylemiş olurdunuz. Sen bize kavmi tarafından yalancı sayılmış bir insan olarak geldin de biz seni tasdik etmedik mi?.. Perişan halde geldin de yardım etmedik mi?.. kovulmuş halde geldin de bağrımıza basmadık mı?.. Muhtaç halde geldin de sana arka çıkmadık mı?.. Siz bana bunları diyebilirdiniz.</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz daha sonra şöyle devam etti:</p> <p>Ey ensar, İslam'a ısınmaları için onlara dünyanın yeşertisinden bazı nimetler vererek sizi dininize havale etmeme mi gücendiniz? İnsanlar koyun ve develerden meydana gelen bir hayvan sürüsüyle buradan ayrılırken siz alemlere rahmet olan Allah'ın Rasulü ileyurdunuza dönmeğe razı olmazmısınız? Ruhumu elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki şayet hicret şerefi olmasaydı mutlaka ensardan bir fert olurdum. İnsanların tamamı bir vadiye sapsa, ensar bir başka vadinin yolunu tutsa elbet ensarın koyulduğu yola koyulurdum. Hayatım sizin hayatınız, ölümüm sizin ölümünüzdür. Allahım, ensara rahmetinle muamele buyur. Ensarın çocuklarına da, torunlarına da rahmetini ulaştır.(Buhari 5/104-106 ; Müslim, 2/733-739)</p> <p>Bu konuşmayı gözyaşlarıyla takip eden ensar grubu ile artık arada bir anlaşmazlık olamazdı.</p> <p>Ganimet dağıtımından sonra Mekke'ye gelen ve bir umre ziyareti yapan Efendimiz Attab b. Esid isimli bir delikanlıyı Mekke Valisi olarak tayin etti ve Medine'ye doğru yola çıktı. Artık Ebu Süfyan için Kureyş hakimiyyeti sona ermiş oluyordu.</p> <p>Bu yılda Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin gözlerinin nuru Zeyneb ve ümmü Gülsüm birbiri ardınca vefat ederek, yüce yaratıcının huzuruna vardılar. Hz. Zeyneb'in ümame isminde bir kızı kalmıştı. ümmü Gülsüm ise hiç anne olamamıştı.</p> <p>Hicretin dokuzuncu yılında üç yüz kişiden oluşan bir hacc kafilesi tertip edildi. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu yılın ''Hacc Emin'' olarak Hz. Ebu Bekr'i görevlendirdi. Kafile yola çıktı.</p> <p>Onlar gittikten sonra Tevbe Suresi'nden geniş bir bölüm indirildi. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, yeğeni Ali b. Ebi Talib'i çağırdı. Mekkeye gitmesini ve Arafat'ta insanlara Tevbe Suresi'ni okumasını ve dört emri tebliğ etmesini bildirdi.</p> <p>Hz. Ali, Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin Kasva isimli devesine bindi, gidenlere yetişti. Hacc için Arafat'a çıkıldığında Hz. Ebu Bekir emretti öğle ezanı okundu, iki rek'at olarak öğle namazı kılındı. Sonra hemen ikindi, namazı yine -seferde oldukları için- iki rek'at olarak kılındı. Hz. Ali, devenin üzerinde olduğu halde Tevbe Suresi'ni okudu ve;</p> <p>- Ey insanlar, sevgili peygamberimiz şu dört hususu size ulaştırmamı emretti dedi:</p> <p>1. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik insan Ka'be'yi tavaf edemeyecektir.</p> <p>2. Kabe çıplak insan tarafından tavaf edilmeyecektir.</p> <p>3. Hiçbir müşrik cennete giremeyecektir.</p> <p>4. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'le anlaşması olmayanlar için dört aylık bir süre verilmiştir. Bu sürede iman etmeyen ya da Rasulullah Efendimiz'le anlaşma yapmayan ve islam hakimiyyetine girmeyenler cezalandırılacaklardır. Anlaşması olanlar, anlaşma süresince serbest olacaklardır.</p> <p>Bu şartlardan Ka'be tavafı konusu gelecek yıldan itibaren tamamen İslam ahkamına göre yapılacaktı.</p> <p>Medine'de Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'i rahatsız eden bir kısım ailevi mes'eleler çıkıyordu. Bunlardan en önemlisi ya da bardağı taşıran son damla diğer hanımların olduğu gibi bolluk içinde devam eden bir dünya hayatı ve zinet eşyası istemeleri ve bunda ısrar etmeleri idi. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz kendisinin bu hayatı değiştiremeyeceğini bir emir ve sultan gibi yaşamasının mümkün olmadığını anlattı. Fakat onların ısrarları karşısında bir ay onlardan ayrı yaşama kararı aldı.</p> <p>Mescidin yanında bir çardakta bir ay müddetle yalnız başına yaşadı. Hz. ömer orada kendisini ziyaret ettiğinde mübarek vücudunda hasırın izlerini görmüş ve ağlamıştı.</p> <p>Bir aylık zaman dolduğunda Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz Hz. Aişe'nin odasına girdi. Yüce Mevla'nın özel olarak kendileri için gönderdiği ayetleri ona tane tane okudu: ''Ey peygamber, hanımlarına de ki: Eğer siz dünya hayatını ve dünyanın zinetini istiyorsanız, gelin size yeterince mal vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki Allah sizin iyilik yapanlarınız için büyük bir mükafaat hazırlamıştır. Ey peygamber hanımları sizden kim açıkça bir fenalık yaparsa onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allaha göre kolaydır. Yine sizden kim Allah'a ve Rasulü'ne gerçek bir itaatle itaat eder ve salih amel işlerse biz onun mükafaatını iki kat olarak veririz. Ayrıca biz ona cennette pek değerli bir rızık hazırlamışızdır. Ey peygamber hanımları, siz diğer kadınlar dan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'tan korkuyorsanız sözü, yabancı erkeklere karşı yumuşak söylemeyin ki kalbinde hastalık bulunan kimse kötü ümide kapılmasın. Güzel ve münasip sözler söyleyin. Evlerinizde vakar ve iffetinizle oturun. İlk cahiliyye devri kadınlarınının açılıp saçılarak yürüyüşleri gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden ancak ve ancak şek ve şüpheyi, fenalıkları gidermek, sizi tertemiz yapmak istiyor. Evinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmetini hatırlayın. Şüphesiz ki Allah her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberdar olandır.''(Ahzab suresi, 28-34).</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu ayetleri okuduktan sonra ya Allah'ı ve Rasulünü ya da dünya hayatını ve zinetini tercih etmesini Hz. Aişe'den istedi. Bu yolda acele karar vermesi ni, annesi ve babasıyla da görüşmesini söyledi. Hz. Aişe düşünmeden ''ben Allah, ve Rüsulünü tercih ediyorum,'' cevabını verdi.</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra diğer hanımlarını ayrı ayrı ziyaret etti. Herbirine bu ayetleri okudu. Herbirinin cevabı aynı oldu ve yine eski hayat devam etti.</p> <p>Esed kabilesinden bir grup insan Rasulullah (s.a.v.) Efendimizi ziyaret etti.</p> <p>- Ey Allah'ın peygamberi, biz Allah'tan başka hiçbir ilahın bulunmadığına inanmış, senin de onun peygamberi olduğunu kabul ve tasdik etmiş insanlarız. Bize asker sevketmene ya da elçi göndermene ihtiyaç görmeden geldik, şu kıtlık yılında, karanlık geceler boyunca sana kavuşmak üzere yol teptik. Diğer Araplar gibi seninle çarpışmadık, seni ve arkadaşlarını sıkıntıya düşürmedik, dediler.</p> <p>Ne güzel bir davranıştı. Hiç bir teklif beklemeden gelip Müslüman olduklarını bildirmeleri Efendimiz'i (s.a.v.) memnun etti. Bunca yıldır İslam'ı tebliğ uğrunda çekilmedik çile kalmamıştı. Gerçekten de bunlar, bu yolda ilk adımı atmış oluyorlardı.</p> <p>Efendimiz (s.a.v.) onlara Medine'de bir müddet kalmalarını, İslam'ı ve İslam'ın ibadetlerini öğrenmelerini bildirdi. Daha sonra aynı kabileden bir başka grup daha geldi. Onlar da kendilerinin hiç zorluk çıkarmadan iman ettiklerini hatırlattılar. Ancak bu hatırlatma ikinci, üçüncü, dördüncü defa dile getirildiği zaman işin tadı kaçtı. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz rahatsız oldu. çünkü adamlar gerçekten güzel bir davranışta bulunmuşlar ama onu defalarca dile getirmek suretiyle kazandıklarını kaybetme durumuna düşmüşlerdi. Kur'an ''Ey iman edenler, ve eziyyet vermek suretiyle sadakalarınızı iptal etmeyin, hükümsüz ve faydasız hale getirmeyin'' di yordu.(Bakara Suresi, 264 )</p> <p>çok geçmedi Yüce Mevla, özellikle Rasulullah (s.a.v.) Efendimize karşı takınılması gerekli olan edebi hatırlattı: ''Onlar Müslüman olmalarını senin başına kakıyor, seni minnet altında bırakmak istiyorlar. De ki müslüman oluşunuzu benim başıma kakmayın. Doğrusu Allah, imana sevk ve hidayet ettiği için sizi minnet altında bulundurur. Eğer sözünde sadık insanlar iseniz Allah'a minnet borçluları Olduğunuzu unutmayın'' buyurdu.(Hucucat Suresi, 17) Böylece Esed kabilesi iyi bir ders almış oluyordu.</p> <p>Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabını topladı.</p> <p>- Bugün Allah'ın salih kullarından biri öldü. ölen kar deşiniz için Allah'ın rahmet ve mağfiretini dileyiniz, buyurdu.</p> <p>Bu bilgi Cibril-i Emin'in getirdiği bir habere dayanıyordu. ölen Habeş Sultanı Ashame idi.</p> <p>Efendimiz (s.a.v.) yanında bulunan arkadaşlarıyla birlikte Baki Mezarlığı'na doğru yürüdü. Orada cenaze namazı kılmak üzere saf olmalarını emretti. Kendisi imam olarak öne geçti ve dört tekbir alarak, önünde cenaze hazır imiş gibi cenaze namazı kıldırdı.</p> <p>O güne kadar Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hiç kimse için böyle bir namaz kılmamıştı, bundan sonra da kılmayacaktı. Bu namaz Habeş sultanının Allaha ve Rasulü'ne göre pek değerli bir iman sahibi olduğunu gösteriyordu. O, yıllarca evvel yurduna sığınan Müslümanlara ev sahipliği yapmış, onların emniyet ve huzur içinde yaşamalarını sağlamıştı. Şimdi de Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu konukseverliğin mükafatını veriyordu. Bundan böyle o, Yüce Mevla'nın konuğu olarak izzet ve ikram görecek gerçek mutluluğu ahiret aleminde yaşayacaktı. O dünyadaki sultanlığını gölgede bırakacak bir sultanlığa doğru yola çıkmıştı. Onun için artık ahiret aleminde korku ve endişeden bahsedilemez, mahzun olması söz konusu bile olamazdı.</p> <p>Bir yıl önce Mekke'nin fethinden ve Huneyn Savaşı'n dan sonra Taif Kalesi kuşatılmış ama bir sonuç alamadan dönülmüştü. Aradan geçen zaman içinde Taifliler, etrafla rındaki bütün Arap kabilelerinin İslam dinine girdiklerini gördüler. Günden güne işin zorlaşacağı, rahatsız edilecekleri düşüncesine kapıldılar. Tutulacak en iyi yol Medine'ye gidip görüşmektir, dediler.</p> <p>Bir gün Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'in huzuruna vardılar. Efendimiz onları güler yüzle karşıladı. Mescidin içinde kurdurduğu üç çadırda onları ağırladı. On yıl önce Rasulullah (s.a.v.) Efendimize, hayatı boyunca yaşamadığı acı bir günü yaşatmanın en güzel karşılığı bu olmalıydı. O zaman onlar Efendimize:</p> <p>- Allah, senden başka peygamber gönderecek birini bulamadı mı? demiş ve hakaretle kovmuşlar, çocukları ve ayak takımını onun peşine takarak taşlatmışlardı.</p> <p>Ama Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu ikramım, onları utandırmak için değil, Yüce Mevla'nın bir emrini yerine getirmek için yapıyordu. çünkü Rabbu'l-Alemin ona, ''iyilik, kötülük te bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel davranışla karşılık ver. Bir de görürsün ki seninle arasında düşmanlık olan kişi senin samimi dostun olmuştur'' fermanını göndermişti.(Fussilet Suresi, 34)</p> <p>Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'in Halid b. Velidden gönderdiği yemeği yemekten çekindiler. önce sen ye bir görelim dediler. Halid b. Velid onlara;</p> <p>- Biz misafirlerimize ihanet etmeyiz. Aramızda düşmanlık varsa onu mertçe hallederiz, dedi. Getirdiği yemekte zehir olmadığını kendisi yiyerek ispatladı.</p> <p>Bununla beraber Halid onlara her yemek getirişinde adamların şüpheli bakışlarla kendisine ''Bu defa da önce sen ye'' der gibi baktılar. Hatta bu darvanışlarını Hz. Peygamer'e (s.a.v.) karşı bile devam ettirdiler.</p> <p>Görüşmeler uzun sürdü. Sonunda İslam'ı kabul ettiler. Taifte bulunan Lat putunu kırma gücünü kendilerinde bulamadılar. Hz. Peygamberin (s.a.v.) emri ile, Mugire b. Şu'be gitti ve onu parçaladı.</p> <p>Bu arada Necrandan gelen bir Hıristiyan kafilesi Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'i ziyaret etti. Efendimiz onlara Hz. Mer yem ve Hz. İsadan bahsetti. Onlar Hz. İsa'yı Yüce Mevla'nın oğlu olarak kabul ediyor, dolayısıyla ilah olduğu iddiasını ileri sürüyorlardı.</p> <p>Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara, Hz. İsa'nın anne karnında taşındığını, Rabbimizin ona dilediği gibi şekil verdiğini biliyor musunuz?..</p> <p>Rabbimizin yemediğini içmediğini, halbuki Hz. İsa'nın bir çocuk olarak süt emdiğini, yemek yediğini, bir insanın muhtaç olduğu her şeye muhtaç olduğunu biliyor musunuz? diye sordu.</p> <p>Adamlar bu sorulara ''Evet biliyoruz'' şeklinde cevap veriyorlardı. Rasulullah Efendimiz,</p> <p>- O halde bir anadan dünyaya gelen, yiyen içen, bir varlık nasıl ilah olabilir? diyor ama adamlar yine de Hz. İsa hakkında ''O, Allah'ın oğludur, ilahtır'' demekten öte de bir şey söylemiyorlardı. Nihayet Yüce Mevla'dan ferman geldi. Bu fermanın bir gereği olarak her iki tarafın erkekleri, kadınları, çocukları toplanacak ve el açıp ''Allahım, yalancı olan hangi taraf ise onlara lanetini indir.'' diye beddua ede ceklerdi.</p> <p>Adamlar bu teklifi kendi aralarında görüştüler, başlarına gelecek olan felaket onları korkuttu. Netice olarak Hz.Peygambere (s.a.v.) ''Biz sana cizye ve haraç verelim, sulh yapalım'' dediler. Bu vergi karşılığı olarak onlar müslümanların himayesinde olacaklar, kendilerine yapılan bir haksızlığa karşı müslümanlar onların haklarını koruyacaklardı.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-88323780810080133512010-01-04T04:30:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.466-08:00II. Dünya Savaşı Ödevi<h3></h3> <p><b></b></p> <p><b>II. Dünya Savaşı</b>, 1939-45 arasında hemen hemen dünyanın her yanını kapsayan uluslararası savaş. I. Dünya Savaşının çözümsüz bıraktığı anlaşmazlıklarla belirlenen yirmi yıllık gergin bir dönemin ardından patlak veren savaşta Almanya, İtalya, ve Japonya’nın oluşturduğu Mihver devletleriyle Fransa, İngiltere, ABD, SSCB ve daha sınırlı bir konumla Çin’in oluşturduğu Müttefik devletler karşı karşıya geldi. Yükselen Nazi tehdidine karşı genel bir mücadele niteliğini kazanan savaşın sonunda Dünya güç dengesi yeniden biçimlendi. Savaş sonunda SSCB ve bazı Doğu Avrupa Ülkeleri yeni topraklar kazanırken Japon ve İtalya İmparatorlukları yıkıldı. </p> <p>SAVAŞIN NEDENLERİ</p> <p>I. Dünya Savaşı sonunda Almanya yenilmiş ve ağır koşullar içeren bir anlaşma yapmak zorunda bırakılmıştı. Almanlar 1919’da imzalanan Versay anlaşmasının haksız maddeler içerdiğini ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. 1920lerde büyük ekonomik güçlüklerle karşı karşıya kalan Almanya’da 1933’de Adolf Hitler önderliğinde Naziler iktidara geldi. Hitler bir yandan Versay Anlaşmasının geçersiz sayılmasına çalışırken, öte yandan da silahlı kuvvetlerini yeniden topladı.</p> <p>1919’da barışı korumak ve uyuşmazlıkları çözümlemek amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti, bu görevleri yürütebilmek için gerekli olan yaptırım gücünden yoksundu. ABD bu örgütün dışında kaldı; öbür üyeler arasında da kararlara uymayan devletlere karşı zor kullanma konusunda görüş birliğine varılamadı. Bu sorun, 1931’de Japonya’nın protestolara aldırmayarak Çin’i Mançurya bölgesini ele geçirmesiyle iyici açığa çıktı. Japonya 1930lar boyunca gücünü artırdı. 1935’te Benito Mussolini yönetimindeki İtalyanlar, Etiyopya ‘yı işgal ettiler. Milletler Cemiyeti bu kez de etkin önlemler alamadı.</p> <p>Bu zayıflıktan yararlanan Hitler 1936 Martında Almanya’nın Ren Irmağının batısında kalan topraklarına askeri birliklerini gönderdi . Oysa 1925’te Almanya’yla Milletler Cemiyeti arasında yapılan anlaşmaya göre bu bölgede hiçbir devlet asker bulunduramayacaktı. Milletler Cemiyeti bu konuda da protestolar dışında yaptırım uygulayamadı. Ardından İtalya ve Almanya, İspanya’daki iç savaşta cumhuriyetçi yönetime karşı faşist general Francisco Franco’nun saflarında savaşmak üzere asker gönderdi; böylece yeni silah ve uçaklarını da denediler. Yeni toprak kazanımları ve Dünya egemenliği için Almanya, İtalya ve Japonya, Berlin-Roma-Tokyo Mihveri diye adlandırılan bir ittifak kurdular. </p> <p>1937’de Japonya , Çin’e karşı top yek ün bir savaş başlattı. Bir yıl sonra Almanya, Avusturya’yı işgal etti; ardından da Çekoslovakya’da Alman asıllıların çoğunlukta olduğu Südet Bölgesi üzerinde hakkı olduğunu ileri sürdü. İngiltere ve Fransa, Çekoslovakya’yı Hitlerin bu isteğine boyun eğmesinin yararlı olacağına inandırdı ve Eylül 1938’de yapılan Münih Anlaşmasıyla bölge Almanya’ya bırakıldı. 6 ay sonra Hitler başkent Prag’ı bombalayacağını söyleyerek gözdağı verince Çekoslovakya Almanya’nın boyunduruğuna girdi.</p> <p>Almanya’nın sonraki kurbanı I. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsız bir devlet olarak yeniden kurulan Polonya’ydı. İngiltere ve Fransa bu kez alman saldırısına karşı Polonyalılara güvence verdiler. Almanya, Polonya’ya saldırınca da II. Dünya Savaşı başlamış oldu. </p> <p>AVRUPA’DA SAVAŞ BAŞLIYOR</p> <p>İngiltere’yle Fransa sözlerini tutarak 3 Eylülde Almanya’ya savaş ilan etti. Avusturya, Kanada ve Güney Afrika’nın da bulunduğu başka ülkeler de İngiltere ve Fransa’nın yanında yer aldı. Ama müttefikler Alman kara ve hava güçlerince hızla işgal edilen Polonya’ya yardım edemedi. 17 Eylülde SSCB ‘de doğruda Polonya’ya girdi. Polonya teslim oldu. 80 bin kadar Polonya askeri mücadeleyi sürdürmek amacıyla önce Romanya’ya daha sonra da Fransa’ya giderek burada toplandı.</p> <p>Ekimde SSCB, olası bir Alman saldırısına karşı batıda “Tampon devletler” oluşturmak amacıyla, 3 baltık ülkesini, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı işgal etti. Ardından SSCB, Finlandiya’dan birliklerine Finlandiya topraklarına girme hakkının verilmesini istedi. Finlandiya SSCB’nin koşullarını kabul etmek zorunda kaldı.</p> <p>Bunlar olurken batı oldukça hareketsizdi. Fransa, Almanya sınırında Majino Hattı adıyla anılan savunma hattını kurdu. Kuzeydeki İngiliz Birlikleri, Belçika’nın savaşa girmemesi nedeniyle Almanlarla hiç karşılaşmadı.</p> <p>1940 Nisanı’nda Almanlar, Norveç’e saldırdı. Amaçları denizaltıları için üsler kurmak ve İsveç’in kuzeyindeki madenlerden çıkartılarak deniz yoluyla Norveç’in Narvig Limanına getirilen demire el koymaktı. Almanlar kısa sürede Norveç’te müttefiklerin asker çıkarma girişimlerini önleyecek hava üsleri kurdular. Norveç 9 Haziranda eslim oldu. Almanların nisanda saldırdığı Danimarka’da pek az direnebildi.</p> <p>10 Mayıs 1940’da başlayan Alman saldırısı, kısa sürede Belçika, Hollanda, Lüksembourg’un işgaliyle sonuçlandı. Yardıma gelen İngiliz ve Fransız orduları da püskürtüldü. 13 Mayısta Sedan’da Alman tankları Maas Irmağını geçti ve Fransa’nın içlerine doğru ilerledi. Hollanda 14 Mayısta teslim oldu. Alman tankları kuzeye kıyıya doğru ilerledi ve geri çekilen Müttefiklerin önünü kesti. Belçika 27 Mayısta teslim oldu.</p> <p>14 haziranda Almanlar Paris’e girdiler, 22 Haziranda da Fransızlar ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Alman güçleri kuzey Fransa’yı ve bütün Atlas Okyanusu kıyılarını işgal etti.</p> <p>Hitler bir sonraki hedef olarak İngiltere’yi seçti. Alman hava kuvvetleri Güney İngiltere’deki hava alanlarını ve limanlarını her gün bombalamaya başladı. İngilizlerin kesin direnişiyle karşılaşan Almanlar, Londra’yı ve İngiltere’nin iç bölgelerindeki kentleri de bombaladılar. Bu baskınlar pek çok sivilin ölümüne ve büyük zararlara yol açtı. 1941 ortalarına kadar bombardımanlar devam etti.</p> <p>KUZEY AFRİKA SEFERİ</p> <p>10 Haziran 1940’da İtalya, Almanya’nın yanında savaşa girdi. 1940 sonbaharında İtalyanlar Somali’nin İngiliz egemenliğindeki bölümünü ele geçirdiler. Kuzey Afrika’daki Berka ve Libya o zaman İtalya’nındı. Bu bölgeler daha sonra Libya Krallığı oldu. Kızıldeniz kıyısında bulunan Eritre ve Somali’nin bir bölümü de İtalya’nındı. Etiyopya 1935’te İtalya’nın işgali altına girmişti. İtalya’nın bölgedeki güçleri ana üssü Mısır’da olan General Sir Achibald Percival Wavell komutasındaki İngiliz Ulular Topluluğu güçlerinden çok üstündü. </p> <p>1940 sonbaharında İtalyanlar, Somali’nin İngiliz egemenliğindeki bölümünü ele geçirdiler ; ama izleyen kış Wavell’in askerleri bölgeyi ve ayrıca Eritre ve İtalyan Somai’sini aldılar. Sudan’dan hareket eden İngiliz ve Sudan birlikleri Etiyopyaya girdi ve İtalyanlar’ı teslim olmaya zorladı.</p> <p>Asıl savaş yeri ise Nil Irmağı ve Tunus arasında kalan Batı Çöl’üydü. İtalyanlar 1940 sonbaharında Libya’dan girerek Mısır’ı işgal ettiler ; aralık ayında henüz Nil Irmağına ulaşamadan Wavell’in komutasındaki birlikler tarafından durduruldular. Çarpışmalar sonunda İtalyanlar Bingazi’nin ötesine püskürtüldü. </p> <p>1941’de durum daha da kötüleşti. Yugoslavya zorunlu bir Alman saldırısından sonra çöktü. Böylece Almanya buradaki güçlerini 1939’da Arnavutluk’u işgal eden ve 1940 Ekim </p> <p>ayından beri Yunanistan’da savaşan ama başarılı olamayan İtalyanlar’ın yardımına gönderdi. İngilizler, Yunanistan’a yardım edebilmek için birliklerini Batı Sahra’dan geri çekmek zorunda kaldılar. Ne var ki, İngiliz Uluslar Topluluğu birliklerinin yardımına karşı Yunanistan yenildi ve 1941 Nisan’ında teslim oldu. Ardından , mayısta Girit de Almanların eline geçti. Bu sırada Irak, İran ve Suriye’de sorunlar çıktığı için Müttefikler güçlerinin bir bölümünü bu bölgeye gönderdi. Bu gelişmeler Batı Çölü’ndeki İngiliz güçlerini iyice zayıflattı.</p> <p>Mihver güçleri ise General Erwin Rommel (1891-1944) komutasındaki Alman birliklerinin Trablusgarp ve Trablusşam’a gelmesiyle güçlenmişti. 1941 Nisan’ında Alman tankları ve mekanize piyadeleri doğuya, Mısır sınırına gönderildi. Kasımda Almanları geri püskürtmek için yapılan girişim kısmen başarılı olabildi ve Rommel 1942’de yeniden saldırdı. Kıyıda Tobruk kentinde garnizon teslim oldu. Temmuzda İngiliz Uluslar Topluluğu güçleri İskenderiye’ye yalnızca 10km uzaklıktaki bir savunma hattına çekilmek zorunda kaldı. Mısır’ın düşmesi Hindistan yolunun Almanlara açılması demekti. </p> <p>Ağustos sonunda bir kez daha saldıran Rommel, İngilizlerin General Bernard Mongomery komutasındaki 8. Ordusu tarafından püskürtüldü. İngilizler’in Ekimde başlattığı saldırı, el-Alameyn zaferiyle sonuçlandı. Bundan sonra Almanlar ve İtalyanlar, Batı Çölü boyunca gerilediler ; Ocak 1943’te 8. Ordu Tunus’a girdi.</p> <p>ALMANYA SSCB’YE SALDIRIYOR</p> <p>Hitler’in SSCB ile 1939’da yaptığı saldırmazlık paktının asıl amacı, Almanya’nın aynı zamanda hem batıda, hem doğuda savaşmak zorunda kalmasını önlemekti. 1940’ta Alman orduları Fransa’yı çökertip İngilizleri Avrupa’dan sürünce Hitler, SSCB’ye saldırmaya karar verdi. Hızlı bir harekatla SSCB üzerinden Ortadoğu’ya inmeyi tasarlamıştı. SSCB’ye saldırı Napolyon’un 1812’deki başarısız Rusya seferinden bir gün önce 22 Haziran 1941’de başladı. Finlandiya, Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’da SSCB’ye savaş açtılar. Savaş başlangıçta Almanlar için oldukça olumlu gelişti. Almanlar sonbaharda Leningrad kentine, aralık ayında da Moskova’nın banliyölerine ulaştılar. Daha güneyde de Don Irmağı ağzındaki Rostov kentine ulaştılar, ama kış geldiğinde Alman birlikleri yorulmuş, savaşma güçleri azalmıştı.</p> <p>Ardından SSCB’nin karşı saldırısı başladı. Tasarılarında bu harekatın kış gelmeden tamamlanması öngörüldüğü için, Alman askerlerinin giysileri soğuk kış günlerine uygun değildi. Büyük kayıplar verdiler ve SSCB’nin içlerinde tutunabilmelerine karşın başlangıçtaki güçlerini bir daha kazanamadılar. </p> <p>1942’de Hitler, Karadeniz ve Hazar Denizi arasında bulunan Kafkasya petrol yataklarını ele geçirmeyi hedefledi. Bir Alman ordusu ağustosta Maykop’taki petrol merkezine ulaştı. Daha kuzeydeki Stalingrad kentine yönelik saldırıları ise başarısız oldu. SSCB birlikleri kenti sonuna kadar savundu ve kış bastırınca karşı saldırıya geçtiler. 250.000 kişilik Almanya ve Romanya birliklerini kuşattılar ve Şubat 1943’te bu birlikler teslim oldu. SSCB’nin II. Dünya Savaşı’nın bu en büyük kara çarpışmasındaki başarısı Almanları Kafkasyadan çekilmek zorunda bıraktı. 1943 yazı başlarken SSCB orduları Almanları geri sürdü ve 1944 başında Polonya’ya çok geçmeden de Romanya’ya girdi. Bu savaşta SSCB büyük yıkıma uğradı ve yaklaşık 20 milyon insanını yitirerek II. Dünya Savaşı’nda en çok can veren ülke oldu.</p> <p>ABD SAVAŞA GİRİYOR</p> <p>ABD savaşta tarafsız kalmasına karşın İngiltere’ye destek sağlıyordu. Örneğin 1940’ta ABD, deniz kuvvetlerinin 50 destroyerini İngiltere’ye ödünç vermişti. </p> <p>7 Aralık 1941’de Pazar günü sabah saatlerinde, Japon uçak gemilerinden havalanan 360’ın üzerinde savaş uçağı, Hawaii Adalarındaki Pearl Harbor deniz üssünde bulunan ABD savaş gemilerine saldırdı. Japonlar bombaladıkları 8 savaş gemisinden 6’sını batırdı ya da kullanılamaz hale getirdi; ama üssün kendisi pek zarar görmedi. Uçak gemileri o anda başka yerde oldukları için bu saldırıdan kurtuldu. Bu olay üzerine ABD Kongresi 8 Aralık 1941’de Japonya’ya üç gün sonra da Almanya ve İtalya‘ya savaş ilan etti.</p> <p>Pearl Harbor baskınıyla aynı gün, Formoza’dan kalkan Japon uçakları Filipin Adalarına saldırdı. Bu adalar daha sonra Japon birliklerince işgal edildi. General Douglas MacArthur komutasındaki ABD ve Filipin güçleri yenildiler ve bölgeyi boşaltmak zorunda kaldılar. Japonlar 1942 Mayısı’nda Filipin’i ele geçirdiğinde 36 bin kadar asker ve 25 bin sivili esir aldılar. Japonlar saldırılarını sürdürerek ABD’den Guam ve Wake adalarını, İngiltere’den de Hong Kong’u aldılar. Japon askerleri Tayland üzerinden hareketle Malaya’yı işgal etti ve yarımadanın alt bölümlerine, Singapur’a doğru ilerlediler ; Singapur 1942 Şubatı’nda teslim oldu. Daha sonra, Saravak, Brunei, Borneo, Timor, Cava, Sumatra, Selebes, Yeni Britanya, Solomon Adaları, Yeni Gine’nin doğusu, Gilbert Adaları, Andaman Adası, ve Aleut Adaları da Japonya’nın eline geçti. Buraları savunmaya çalışan müttefik deniz güçleri büyük kayıplar verdi, askerlerinin pek çoğu öldü veya esir edildi.</p> <p>Bu saldırılar sonucunda Japonya, Güneydoğu Asya’nın denizden ulaşımını denetleyen adaları ele geçirdi. Japonlar ayrıca Çinhindi ve Tayland’dan geçerek Birmanya’yı da işgal etti ve oradaki İngiliz birliklerini Hindistan’a çekilmek zorunda bıraktılar. Güney Asya’ya kurdukları üslerden Avustralya’ya hava saldırıları düzenlediler.</p> <p>BATIDAKİ DENİZ SAVAŞLARI</p> <p>Savaş başladığında İngiltere ve Fransa‘nın güçlü donanmaları vardı. Alman donanması ise, daha güçlü olmakla birlikte, modern ve etkiliydi. Uçak gemisi yoktu, ama savaş gemileri ve hızla artan denizaltı gücüyle ticaret gemilerine büyük zararlar verebiliyordu.</p> <p>Akdeniz’de İngiliz Deniz gücünün üstünlüğü sayesinde asker ve erzak taşıyan düşman gemileri batırılarak Kuzey Afrika harekatına yardımcı olundu. Ne var ki İngiliz donanması da Alman denizatlılarının ve kıyıda üstlenmiş savaş uçaklarının saldırılarıyla ağır kayıplar verdi. Düşman uçaklarının yarattığı tehlike yüzünden İngiliz gemileri Batı Çölündeki savaş için gerekli desteği Cebeli Tarık Boğazı ve Akdeniz’den getirmek yerine çoğunlukla Ümit Burnu ve Süveyş kanalı yolunu izleyerek sağladılar.</p> <p>Atlas okyanusundaki asıl savaş Alman denizaltılarıyla oldu. Bu savaş gece gündüz durmaksızın sürdü. Uçak gemilerinden ve kıyıdaki hava üslerinden kalkan savaş uçakları, savaş araç ve gereçlerini taşıyan ticaret gemileri konvoylarını korumaktaydı. Ama Alman denizaltılarına engel olmak çok güçtü. Savaş süresince bu deniz altılar müttefiklerin 23.351 ticaret gemisini batırdı; buna karşılık 782 Alman denizaltısı yok edildi.</p> <p>KUZEY AFRİKA ÇIKARMASI </p> <p>General Dwight D. Eisenhower komutasındaki İngiliz ve ABD askerlerinden oluşan 100 bin kişilik bir kuvvet Fas ve Cezayir kıyılarına bir çıkarma yaptı. Müttefikler önce doğuya, Tunus’a ilerledi ama Akdeniz üzerinden hava ve deniz yoluyla getirilen güçlü Alman birliklerince durduruldu. </p> <p>1943 Ocak ayı sonunda Montgomeri’nin ordusu Batı Çölünü geçerek Tunus’a girdi. Zorlu çarpışmalardan sonra müttefik orduları Mayıs 1943’te Alman ve İtalyan kuvvetlerini çökertti. </p> <p>Müttefikler Kuzey Afrika’daki başarılarını 1943 Temmuzunda Sicilya’yı işgal ederek sürdürdü. Sicilya'nın yitirilmesi ve İtalya’nın müttefiklerce bombalanması İtalyan diktatörü Benito Mussolini’yi çekilmeye zorladı. Eylül başlarında İtalya teslim oldu ve Malta’daki donanmasına el kondu. Bu olay İtalya’da müttefikler ile Almanları karşı karşıya bıraktı. </p> <p>Ekimde Napoli’ye ulaşan müttefikler yarım adanın ortalarında güçlü bir Alman savunması tarafından durduruldu. 1944 Ocağında müttefikler Anzio’ya çıkarak bu savunma hattının ardına geçmeye çalıştılar. Polonya birliklerinin Cassino’yu almasından sonra Anzio’daki kuvvetlere katılmak üzere kuzeye doğru ilerlemeyi başardılar ve 4 Haziran’da Roma alındı. </p> <p>ALMANYA’YA HAVA SALDIRILARI</p> <p>II. Dünya Savaşı’nın özelliklerinden biri, iki tarafın da düşmanı havadan bombalayarak yenme çabasıydı. Hava kuvvetlerinden büyük bir bölümünü SSCB’ye gönderen Almanlar’ın İngiltere’ye dönük hava saldırıları 1941 Mayısına doğru azalmıştı. İngilizlerin Almanya’yı ciddi bir biçimde bombalamaları da bu döneme rastlar. Köln, Essen, Bremen, Hamburg ve başka Alman kentlerine yoğun hava saldırıları düzenlendi. </p> <p>Başlangıçta bombalar tam hedefi bulamıyordu. Ama daha sonra eğitilmiş havacıların kullandığı keşif uçakları geliştirildi. Bunlar radar yardımıyla hedefi bulunuyor ve tam üzerinden atarak yerini belirliyorlardı.</p> <p>Belli başlı hedefler çelik üretim alanları, savaş gereçleri yapılan fabrikalar, limanlar, petrol rafinerileri ve demir yollarından yükleme yapılan merkezlerdi. </p> <p>BÜYÜK OKYANUSTAKİ SAVAŞLAR</p> <p>Avustralya ve Yeni Zelanda güçlerince desteklenen ABD güçleri Büyük Okyanus’ta Japonların eline geçen bölgeleri geri üstlendi. Japonların Hint Okyanusunu geçerek Vichy Fransa’sının yönetimindeki Madagaskar adasını almasından ve müttefiklerin orta doğuya araç gereç sağladıkları yolu kesmesinden korkulduğu için bir İngiliz birliği de Mayı 1942’de adaya çıktı ve Kasımda tüm adayı ele geçirdi. Büyük Okyanusun güney batı bölgeleri ABD ile Japonya deniz kuvvetleri arasında yapılan birkaç deniz savaşı sonrası geri alındı. 1942 Mayısında Yeni Gine’de bir limanı ele geçirmekle görevli olan bir birlikleri taşıyan Japon savaş gemileri Avustralya ile Yeni Kaledonya arasında yer alan Mercan denizinde ABD güçlerinin saldırısına uğradı. İki tarafta yaklaşık olarak eşit kayıplar verdi. Ama Japon gemileri geri dönmek zorunda kaldı. Bu savaş, uçak gemilerin düşman gemilerini görmediği yeni tür deniz savaşlarının ilkiydi. </p> <p>ABD Japonları Guadalcanal ve Solomon adalarından çıkardı. Avustralya ve ABD birlikleri 1943 başlarında Papua'yı, ve 1944 Haziranı’nda Yeni Gine’yi tümüyle geri aldılar.</p> <p>ABD 1944 Haziranı’nda Saipan’ı ve Mariana adalarını ele geçirdi. Ekimde ABD birlikleri Filipinler’de Leyte adasına çıktı. Japonya yeni çıkarmaları önlemek için geri kalan bütün savaş gemilerini bölgeye gönderdi. Ayın sonunda Leyte körfezi deniz savaşında Japon donanmasının büyük bir bölümü yok edildi. Bu II. Dünya Savaşı’nın en büyük deniz çarpışmasıydı. Ocak 1945’te General MacArthur komutasındaki ABD birlikleri Filipin'in en büyük adası olan Luzon’a çıktı ve Martta başkent Manila alında. Bu sırada Avustralya ve Hollanda güçleri de Borneo’yu ele geçirdi. 1945 Şubatı’nda General Nimitz komutasındaki ABD güçleri Tokyo’nun 1200 km güneyinde yer alan Bonin adalarından İvoşima’ya zorlu çarpışmalardan sonra büyük kayıplar vererek çıktı. 1945 Nisanı’nda Ryu-Kyu adalarından Okinova’ya yönelik saldırılar başladı. </p> <p>Bu arada 1944’te General Ordo Wingate’in birlikleri Birmanya içlerine kadar ilerlemiş 1945 Martı’nda İngilizler Mandalya’yı ele geçirmişti.</p> <p>MÜTTEFİKLER FRANSA’YA GİRİYOR</p> <p>Fransa’nın kurtarılması için daha çok ABD, İngiliz ve Kanada birliklerinden oluşan Müttefik güçleri 1944 Mayısı’nda İngiltere’nin güney kıyılarında toplandı. Ayrıca bu birlikleri denizin öbür kıyısına götürmek üzere 4.000 gemi ve çıkarma aracı ile bunları korumak için savaş gemilerinden oluşan bir filo da hazırdı. Avrupa’nın geri alınması için oluşturulan Müttefik güçlerinin başkomutanı General Eisenhower’di. </p> <p>Almanlar Müttefiklerin Dover Boğazı’ndan saldıracaklarını sanıyorlardı. Oysa çıkarma, Cherbourg ile Le Harve arasında yer alan Normandiya kıyısında başladı. 6 Haziran’da paraşüt birlikleri, bombardıman uçakları desteğinde askerler ve tanklar gemilerden kıyıya çıktı. Almanlar kıyıya engeller ve mayınlar yerleştirilmişti, ama akşama doğru General Montgomery’nin komutasındaki 85 bin asker kıyıya ulaşmayı başardı. </p> <p>12 Haziran’da Almanlar Londra’yı uçan bombalarla bombalamaya başladılar. Bunlar ucunda 1 ton patlayıcı taşıyan ve düz gidebilmeleri için otomatik pilotla yönlendirilen küçük, jet motorlu araçlardı. Kuzey Fransa’daki rampalardan havalanıyorlardı. 30 Ağustos’a kadar 8.500’ü aşkın uçan bomba atıldı. Pek çoğu İngiliz savaş uçakları ve uçak savar toplarınca yok edildi; ama 2.000 kadarı Londra ve çevresine ulaşarak 6 bin kişinin ölümüne ve 40 bin kişinin yaralanmasına yol açtı. </p> <p>20 Temmuz’da Alman suikastçiler içinde bomba bulunan bir dosya çantası ile Hitler’i öldürmek istedilerse de bunu başaramadılar. </p> <p>Almanları Kuzey Fransa boyunca batıya süren Müttefikler 25 Ağustos 1944’te Paris’i kurtardılar. Eylülde General Eisenhower Fransa’daki Müttefik kuvvetleri komutanlığına getirildi. ABD birlikleri güneye, İngiliz ve Kanada orduları ise Belçika’ya ilerledi. Müttefik Generallerin en başarılılarından biri de ABDli George S. Patton’du. </p> <p>Müttefiklerin ilerleyişi Şubatta da sürdü. Alman tanklarının çoğunluğu doğu cephesine</p> <p>gönderilmişti. Martta Ren’i geçen Müttefikler Almanya’ya doğru hızla ilerledi; Alman güçlerini yararak Hollanda’ya girdi.</p> <p>Nisan 1945’te ABD birlikleri Leipzig, Karl-Marx-Stadt ve Münih’i aldı; Elbe ırmağı üzerindeki Torgau’da SSCB birlikleriyle buluştu. Daha kuzeyde Montgomery’nin askerleri Elbe’yi geçerek Hamburg’a girdi ve ardından Baltık Denizi’ndeki Lübeck ve Wismar’a doğru ilerlemeyi sürdürdüler. </p> <p>AVRUPA’DA SAVAŞIN SONU</p> <p>İtalya’daki Müttefik güçler 13 Ağustos 1944’te Floransa’yı aldı. Almanlar bunun üzerine Pisa ile Rimnini arasında bir savunma hattı oluşturarak kış gelene kadar burada tutundular. Nisan 1945’te Müttefikler Po ırmağını geçti ve Alp Dağlarına doğru ilerledi. İtalya’da Almanlar 2 Mayıs’ta teslim oldular. İki gün sonra da Müttefikler Avusturya’dan güneye doğru ilerleyen ABD askerleriyle buluştu. </p> <p>SSCB birlikleri ise 1944 Haziranı’nda Doğu Avrupa’da bir harekat başlattı. Temmuz sonunda Varşova’nın karşısında Vistül Irmağı’nın doğu kıyısına doğru ilerlediler. Daha güneyde SSCB ordusu iki koldan ilerlemeye ilerlemeye başladı. Biri Baltık Denizi’nin doğu kıyıları boyunca, öbürü de Tuna vadisi üzerinden Macaristan’a doğru ilerledi. Almanlar bu ilerlemeyi durduramayarak geri çekildiler. </p> <p>1945 başlarında, Almanya’nın artık uzun süre savaşamayacağı ortaya çıkmıştı. Müttefik liderler, ABD başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill ile SSCB’nin önderi Stalin Kırım’daki Yalta kentinde toplandılar ve Almanya’nın koşulsuz olarak teslim alınmasında anlaştılar. Ayrıca savaş sonrası Avrupa’ya ilişkin planlar da yaptılar. Ocak 1945’te SSCB askerleri Oder Irmağı’nı aşarak Silezya’ya girdi. Güneyde ise Şubatta Budapeşte’ye, nisan başında da Viyana’ya girdiler ve Berlin’e doğru ilerlediler. 25 Nisanda Berlin’i kuşattılar. Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağından savunmayı yönetmekte olan Hitler savaşın yitirildiğini kavrayarak 30 Nisan’da intihar etti. Amiral Karl Dönitz’i kendi yerine atamıştı. </p> <p>Dönitz’in temsilcileri Reims’e Müttefiklerle görüşmeye gitti. Batıda Müttefiklere teslim olmayı; ama doğuda SSCB ile savaşmayı sürdürmeyi istiyorlardı. Eisenhower Almanların her yerde koşulsuz teslim olmaları konusunda ısrar etti. Almanya’nın teslim olması 8-9 Mayıs 1945’te gece yarısı gerçekleşti. </p> <p>JAPONYA’NIN TESLİM OLMASI</p> <p>ABD, Japonya’nın kıyı kentlerini yoğun bir biçimde bombaladığı sırada başkan Truman, Japonların direnişini kırmak ve savaşı kısaltmak gerekçesiyle atom bombası kullanmaya karar verdi. Atom bombası ABD’de gizlice geliştirilen ve büyük yıkım gücü olan bir silahtı. 6 Ağustos 1945’te ABD hava kuvvetlerinin bir bombardıman uçağı Hiroşima kenti üzerine ilk atom bombasını attı. 3 gün sonra gücü azaltılmış bir atom bombası da Nagasaki’ye atıldı. Bu bombalar Hiroşima’da 200 bin Nagasaki’de 80 bin sivilin ölmesine ve on binlerce kişinin yaralanmasına yol açtı bu kentler büyük ölçüde yıkıldı. Bitki örtüsü büyük zarar gördü. Atom bombasının yol açtığı radyasyonun etkisi yıllarca sürdü. Radyasyon nedeniyle insanlar daha sonra da sakatlandılar ve öldüler. 8 Ağustos’ta SSCB’de Japonya’ya savaş açtı ve Japonların elinde bulunan Mançurya ve Kore’yi işgale başladı. Bunun üzerine Japonya 2 Eylül’de resmen teslim oldu ve II. Dünya Savaşı sona erdi. </p> <p>ANLAŞMALAR VE SONUÇLARI</p> <p>Temmuz ve Ağustos 1945’te barış anlaşmalarının koşullarını görüşmek üzere Potsdam Konferansı toplandı. Toplantıya önde gelen Müttefik temsilcileri olarak ABD’den Roosvelt’in yerine seçilen Başkan Harry S. Truman, SSCB’den Stalin ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill katıldı.</p> <p>Konferansta alınan belli başlı kurallar şunlardı: Müttefikler Almanya’yı işgal edilecek ve silahsızlandıracak ve böylece gelecekte savaş çıkarma tehlikesi önlenecekti. Alman ordusu dağıtılacak sanayisi denetlenecek ve açık denizlere çıkabilecek gemi, silah yada savaş uçağı yapımı yasaklanacaktı. Hitler’in Nazi Partisi’nin düşünceleri yasaklanacaktı. Almanya’nın bütünlüğü ilkesinin dışında kalan Anlaşma koşulları genellikle uygulandı. </p> <p>Nazi liderler Müttefiklerden 4 yargıç tarafından Nürnberg’de yargılandı. Yargılama yaklaşık bir yıl sürdü. Sanıklardan 12’si ölüm cezasına çarptırıldı; bunlardan biri olan Mareşal Hermann Goering zehir içerek intihar etti. 7 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Öteki Nazi savaş suçluları da yargılanarak idam edildi yada hapsedildi. Bazı Alman bilginleri özellikle roket mühendisleri de ABD ve SSCB’ye götürüldü. </p> <p>Japonya’da Müttefiklerce işgal edildi ama savaşı izleyen ilk yıllardan sonra denetim tümüyle General Dougles MacArthur yönetimindeki ABDli yetkililerin elinde kaldı. Japon ordusu dağıtıldı ve silahsızlandırıldı. Bazı Japon komutanları savaş suçlusu olarak yargılandı; idam yada hapis cezasına çarptırıldı. </p> <p>Japonya ile barış antlaşması 1950 Eylülü’nde imzalandı. Bu antlaşmaya SSCB ve Hindistan karşı oldukları maddeler nedeniyle katılmadılar. Antlaşmanın en önemli sonucu, Japonya’nın topraklarının 4 adayla sınırlanmasıydı. Japonya’nın sömürgeci imparatorluğu sona erdi. Ryu-Kyu, Benin, Mariana ve Mashall adaları Bileşmiş Milletler adına yönetilmek üzere ABD’ye; güney Sahalin ve Kuril adaları ise SSCB’ye bırakıldı. Japonya’nın savaştan önce işgal ettiği Mançurya Çin’e geri verildi. Kore ise bağımsız bir devlet oldu. Ayrı bir antlaşmayla ABD’ye ve Japonya’da askeri güç bulundurma yetkisi verildi.</p> <p>II. Dünya Savaşı’nda hava saldırılarında binlerce sivil insan da öldürüldü. Almanlar toplama kamplarında 6 milyon Yahudi’yi öldürdüler. Bu uygulamaya “toplu kıyım” denildi. İşgal ettikleri topraklarda yaşayan 10 milyon kişiyi evlerinden, yurtlarından ayırdılar ve Almanya’da fabrikalarda köle gibi çalışmaya zorladılar. </p> <p>Yaklaşık 35 milyon insanın öldüğü bu savaşta SSCB 20 milyon yurttaşını yitirdi. Polonya’da Nazilerin burada öldürdüğü 3 milyon Yahudi’yle birlikte yaklaşık 6 milyon kişi öldü. Almanya 4 milyon, Japonya 2 milyon, ABD 298 bin, İngiliz Uluslar Topluluğu 544 bin ve İngiltere 350 bin insanını yitirdi. Çin’in ise 2 milyondan fazla askerinin öldüğü sanılmaktadır. </p> <p>II. DÜNYA SAVAŞI VE TÜRKİYE</p> <p>Türkiye II. Dünya Savaşı’na katılmadı. Ama savaş boyunca izlediği yansızlık siyasetinde zaman zaman büyük güçlüklerle karşılaştı. Türkiye 1939’da savaş olasılığının iyice artması üzerine toprak bütünlüğünü korumaya yönelik ittifak anlaşmaları sağlamak amacıyla bazı girişimlerde bulundu. Almanya ve İtalya’nın saldırgan tutumları karşısında doğal olarak bu girişimler İngiltere, Fransa ve SSCB’ye yönelikti. İlk görüşmeler sonucu 12 Mayıs 1939’da İngiltere’yle, 23 Haziran’da Fransa’yla Türkiye’nin de “Barış Cephesi” içinde yer aldığını açıklayan ortak bildiriler yayımlandı. Bunu SSCB’yle de benzeri bir anlaşma sağlanması yolundaki çabalar izledi. Ama SSCB’nin 23 Ağustos’ta Almanya’yla bir saldırmazlık anlaşması imzalaması karşısında Türkiye’nin çabaları boşa çıktı.</p> <p>Bu durumlar üzerine İngiltere ve Fransa’yla ilişkiler daha da sıklaştırıldı ve 19 Ekim 1939’da Ankara’da Türkiye-İngiltere-Fransa İttifak anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Türkiye bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa yardımda bulunacak, buna karşılık Avrupa’da çıkacak bir savaş Akdeniz’e yayılırsa Türkiye’de İngiltere ve Fransa’ya yardımda bulunacaktı. Savaşın Balkanlara doğru yayılma eğilimi göstermesi üzerine Türkiye, Balkan Antantı’na bağlı ülkelerle de işbirliğini güçlendirmeye çalıştı. Ama Şubat 1940’ta Belgrad’da toplanan Balkan Antantı Bakanlar Konseyi bu yönde olumlu bir karar alamadan dağıldı. 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın da katılmasıyla savaş Akdeniz’e yayılınca Türkiye’nin 1939 Ankara Anlaşması’yla üstlendiği yükümlülükler gündeme geldi. Ne var ki, Fransa’nın kısa bir süre sonra Fransa’nın teslim olması, İngiltere’nin de bu konuda ısrarlı davranmaması Türkiye’yi savaştan uzak tuttu.</p> <p>Alman orduları 1941 ortalarına doğru Balkanlar’ı tümüyle ele geçirince Türkiye’nin de Alman istilasına uğramasından, dolayısıyla Ortadoğu’daki yaşamsal önemdeki çıkarlarının tehlikeye girmesinden çekinen İngiltere, Türkiye’den savaşa katılmasını istedi. Bu sırada SSCB’ye saldırmaya hazırlanan Almanya da güney kanadını güvenceye almak amacıyla Türkiye’ye bir saldırmazlık anlaşması önerdi. Türkiye bunu hemen kabul etti. 18 Haziran 1941’de imzalanan bu anlaşma Türkiye’nin savaş dışı kalma siyasetinde yeni bir aşama oldu. Bunu 10 Ağustos 1941’de SSCB ile İngiltere’nin ortak notası izledi. Savaşın iyice yoğunlaştığı bu dönemde her iki ülke Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını bildiriyorlardı. Buna karşılık Türkiye’den 1936 Montrö (Montreaux) Sözleşmesi’ni tam olarak uygulayarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarını savaş gemilerine kapalı tutulmasını istiyorlardı.</p> <p>1942’de hem Almanya’nın hem İngiltere’nin başını çektiği Müttefikler’in Türkiye’yi savaşa sokmak için baskı uyguladıkları bir yıl oldu. Türkiye çeşitli gerekçeler ileri sürerek bunların hepsini geri çevirdi. Ama 1943’te Müttefikler’in üstünlüğü belirince İngiltere bu kez savaşın bir an önce bitmesine katkıda bulunmak ve zaferin nimetinden pay almak gibi görüşlerle Türkiye’yi Müttefikler’in yanında savaşa sokmaya çalıştı. Churchill bu amaçla 30 Ocak 1943’te Adana’ya gelerek İsmet İnönü’yle görüştü. İnönü, Churchill’in Türkiye’nin en geç Ağustos 1943’te savaşa katılması isteğine karşı, bunun gerekli silahların, savaş araç ve gereçlerinin verilmesi durumunda olanaklı olabileceğini söyledi. Bu konudaki görüşmeler sürerken Müttefikler 14-24 Ağustos tarihlerinde Kanada’nın Québec kentinde, 19-30 Ekim’de de Moskova’da düzenledikleri toplantılarda Türkiye’yi savaşa katmak yolundaki baskıyı arttırma kararı aldılar. 28 Kasım-2 Aralık tarihlerinde bir doruk toplantısı yapan Churchill, Roosevelt ve Stalin de bu kararı onayladı. Bunun üzerine Churchill ve Roosevelt 3 Aralık 1943’te İsmet İnönü’yü Kahire’ye davet ederek bu konudaki kesin isteklerini ilettiler ve Türkiye’nin Şubat 1944’te savaşa katılması durumunda her türlü yardımı keseceklerini bildirdiler. İsmet İnönü’nün askeri ve stratejik gerekçelerle savaşa katılmayı reddetmesi üzerine Mart 1944’te İngiltere, Nisan 1944’te de ABD Türkiye’ye askeri yardımı durdurdu. Diplomasi alanında da baskılar sürüyordu. Bu baskılara bir süre daha direnen Türkiye savaşın gidişinin iyice belirginleşmesi üzerine 2 Ağustos 1944’te Almanya ile siyasal ilişkilerini kesti. Bunu 6 Ocak 1945’te Japonya ile ilişkilerini kesmesi izledi. Ardından Müttefik liderleri Şubat 1945’te toplanan Yalta (Kırım’da) Konferansı’nda, yeni kurulacak Birleşmiş Milletler’e yalnızca 1 Mart 1945’e kadar Almanya’ya savaş açmış ülkelerin katılmasını içeren bir karar aldılar. Bunun üzerine Türkiye 23 Şubat’ta Almanya’ya savaş ilan etti. Bu sırada Almanya’nın yenilgisi kesinleşmiş olduğundan fiilen savaşa girmedi. </p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-10650656856321569082010-01-04T04:29:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.524-08:00Türk Ordusu ve Milli Savunma Ödevi<p>Türk Ordusu ve Milli Savunma</p> <p>1-Türklük ve Askerlik: <br />Türklerin birçok özellikleri yanında en çok belirmiş olan yönü iyi bir asker olmasıdır. Çok eski devirlerden beri çeşitli adlarda kurulmuş olan Türk Devletinin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanır. Askerlik ilk önce Türklerde bir meslek, sonra da milli bir görev olmuştur. Türkler, mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları sayesinde varlığını ve bütünlüğünü dünyaya tanıtmıştır. Türk askeri cesur, feragat sahibi, disiplinli ve saygılıdır. Kanuni devrinde Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Büsbek (Busbecq), Türk askerlerinden ve ordu kuruluşlarından şöyle sözeder: </p> <p>"Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammülü ve iktisatla hareket ederler. </p> <p>Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var." </p> <p>Son yüzyıllarda uğradığımız yenilgiler Türk askerinin değil, değersiz komutanların ve bozuk devlet kuruluşunun eseridir. Nitekim Birinci Dünya Savaşında küçümsenen Türk ordusunun çeşitli cephelerde gösterdiği başarılar, Türk askerlik ruhunun kahramanca bir görüntüsüdür. Yine Türk askerlik ruhunun ölmezliğini bilmeyen yabancılar, İstiklal Savaşındaki zaferimizi "Türk mucizesi" diye adlandırdılar. </p> <p>2-Cumhuriyet Ordusu: <br />İstiklal savaşından sonra yurt savunmasında ordunun büyük rolü anlaşıldığından, gelişmesinde ve modernleşmesinde devlet, bütün maddi ve manevi gücünü kullanmaktan bir an geri durmadı. Bugün artık savaş gücü, bir milletin siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ve manevi varlığının bütün demektir. Herhangi bir saldırı karşısında, vatanın bütün gücü büyük dava uğrunda harekete getirilecek ve zafer sağlanacaktır. Bunun için Cumhuriyet Hükümeti, barış zamanında ordumuzu eğitmek, bilimsel ve teknik bir ordu kurmak için çalışmalara başladı. Ordunun noksanlarını tamamlamak işi Milli Savunma Bakanlığı'na verildi. Ordunun eğitim ve öğretimiyle de Genel Kurmay Başkanlığı meşgul olmaktadır. Askeri Liseler, Harp Okulu, Harp Akademisinin yetiştirdiği değerli elemanlar ordumuzun komutanlık görevini ele almaktadırlar. </p> <p>Üniversite mezunları Yedek Subay Okulu'nu bitirdikten sonra orduda subay olarak askerlik görevlerini yapmaktadırlar. </p> <p>Atatürk'ün Türk Ordusuna Son Mesajı <br />Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk Ordusu. </p> <p>Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen Cumhuriyetin bugünkü feyizli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtaları ile mücehhez olduğun halde vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. </p> <p>Bugün, Cumhuriyetin on beşinci yılını mütemadiyen artan büyük bir refah ve kudret içinde idrak eden büyük Türk milletinin huzurunda kahraman ordu, sana kalbi şükranlarımı beyan ve ifade ederken büyük ulusumuzun iftihar hislerine de tercüman oluyorum. </p> <p>Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefine dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir iman ve itimadımız vardır. Büyük ulusumuzun orduya bahşettiği en son sistem fabrikalar ve silahlar ile her türlü vazifeyi ifaya müheyya olduğunuza eminim. Bu kanaatle kara, deniz ve hava ordularımızın kahraman ve tecrübeli komutanları ile subay ve eratını selamlar ve takdirlerimi bütün ulus muvacehesinde beyan ederim. </p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-35277807692217955652010-01-03T14:54:00.000-08:002010-01-09T06:09:31.197-08:00Elma - Deniz Karakurt<img align="left" height="200" src="http://www.elmakitap.com/images/On-Kapak.jpg" width="147" /><br /><b>Geleneksel Bir Halk Öyküsü. Müthiş Bir Roman...</b><br /><br />“Eskiden kış günlerinde, köy topluluğunun ortak malı olan köy odalarında ocağın etrafında günlerce, hatta haftalarca süren masalsı öyküler anlatılırdı. Bunlar teknolojinin henüz gelişmemiş olduğu dönemlerde dizi filmlerin, arkası yarınların yerini tutardı. Ben, çocukluk yıllarımda bu sözlü anlatım geleneğinin son örneklerine tanık olma fırsatını yakaladım.” – Pusula Gazetesi, Röportaj Alıntısı –<br /><br />Gürül gürül akan bir ırmak gibi duru, sürükleyici ve doğal. Geleneksel anlatımdan beslenen, kökleri tarihin derinliklerinde bir öykü. <br /><br /><br />Kitap Adı : Elma<br />Tür : Roman<br />Yazar : Deniz KARAKURT<br />Yayınevi : Cinius<br />Basım Yılı : 2009<br />Sayfa Sayısı : 318<br />ISBN : 978-605-5618-03-2<br /><br /><u><b>Deniz KARAKURT kimdir?</b></u><br />*Eğitim<br />İşletme – İİBF<br />Cumhuriyet Üniversitesi / SİVAS<br /><br />*Meslek<br />Akademisyen<br />Cumhuriyet Üniversitesi / SİVAS<br /><br />*Kişisel Bilgiler<br />Doğum Yeri : Almanya<br />Doğum Tarihi : 1978<br />Medeni Hali : Evli<br />Yabancı Dil : Almanca<br /><br /><u><b>kitabı satın alabileceğiniz yerler:</b></u><br /><a href="http://www.elmakitap.com/" rel="nofollow" target="_blank">http://www.elmakitap.com/</a><br /><a href="http://www.elmakitap.net.tc/" rel="nofollow" target="_blank">http://www.elmakitap.net.tc/</a><br /><br /><u><b>linkler:</b></u><br /><ul><li><a href="http://uploading.com/files/4115c6d8/Elma_Deniz_Karakurt_kitap-indir.blogspot.com.pdf/" rel="nofollow" target="_blank">http://uploading.com/files/4115c6d8/Elma_Deniz_Karakurt_kitap-indir.blogspot.com.pdf/</a></li></ul>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-86184595597622570902010-01-03T14:35:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.899-08:00Video : Google, Sonunda Chrome OS'yi Resmi Olarak Tanıtıyor<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXOCrgkOh8A3sXLJJjIQKMLzpYOloBeM-eDbULRkIpcfhf17tDWZaqySOPXnhVqRaV3ZmENiacB5kLFU3nK5I3RsKgNqLegT5-i1RcYrGJcF4y3__JHa5kxdAzdX5MuMYSnG679f4P_HRq/s1600-h/google-chrome-os.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXOCrgkOh8A3sXLJJjIQKMLzpYOloBeM-eDbULRkIpcfhf17tDWZaqySOPXnhVqRaV3ZmENiacB5kLFU3nK5I3RsKgNqLegT5-i1RcYrGJcF4y3__JHa5kxdAzdX5MuMYSnG679f4P_HRq/s200/google-chrome-os.jpg" /></a><br /></div> <b>Google </b>uzun süredir uğraşılıyor denilen <b>Chrome OS işletim</b> <b>sistemini </b>resmi olarak yayınladığı bir <b>tanıtım videosu </b>ile sunuyor.<br /><br /><a name='more'></a><br /><br /><object height="295" width="480"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/0QRO3gKj3qw&hl=en_US&fs=1&color1=0x2b405b&color2=0x6b8ab6"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/0QRO3gKj3qw&hl=en_US&fs=1&color1=0x2b405b&color2=0x6b8ab6" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="480" height="295"></embed></object>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-37734126137187660382010-01-03T14:21:00.000-08:002010-01-09T06:21:49.992-08:00Video : Windows XP ile Çalışan Cep Telefonu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKFVbV8_dfnuvm1nPENV2WUtLj8WPFghnkeYovMRsHLiTjisy2ax3KhJQK4uO5nZ82LjHwg1ZWLjjsW172J7WZD5rgYS4yc6GkbFvHNxu7dPwb55uttN5vtAn7xE9xxGnU1DTurS6Jm1VZ/s1600-h/windows_xp.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKFVbV8_dfnuvm1nPENV2WUtLj8WPFghnkeYovMRsHLiTjisy2ax3KhJQK4uO5nZ82LjHwg1ZWLjjsW172J7WZD5rgYS4yc6GkbFvHNxu7dPwb55uttN5vtAn7xE9xxGnU1DTurS6Jm1VZ/s200/windows_xp.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Windows XP </b>ile çalışan cep telefonunu ilk olarak <b>Tayvan</b>'da gerçekleşmiş <b>Computex 2009 </b>fuarında tanıtılmıştı. Diğer iş telefonlarıyla karşılaştırıldığında <b>xpPhone </b>aslında telefon özelliği olan bir <b>netbook</b>. <b>Cep telefonu </b>farklı şekillerde kontrol edilebiliyor. İsterseniz <b>4.8"</b> <b>dokunmatik </b>ekranını kullanabilirsiniz. Onu beğenmezseniz <b>kaydırılabilir klavye</b>si üzerinden <b>kontrol</b> sağlayabilirsiniz. <br /><a name='more'></a><br /><br /></div><br /><object height="265" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/oPLFhNjZVz8&hl=en_US&fs=1&color1=0x2b405b&color2=0x6b8ab6&hd=1"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/oPLFhNjZVz8&hl=en_US&fs=1&color1=0x2b405b&color2=0x6b8ab6&hd=1" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="320" height="265"></embed></object>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-48366727293865520012010-01-03T14:10:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.080-08:00My Life Without Me: Ölüm ve Yaşam Üzerine<div style="text-align: justify;"><div style="text-align: left;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.imdb.com/title/tt0314412/"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 234px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjII6ECXgm-_AAAln7Cp2kcPZWfhVn0ZuYPun7d59s5h13BnPOJVx5h3S8nFc6Khl1wl3h2qFYF0WMQNGLRyU5WJU9QURRC8G2hhnTv-Sfwvo8KpFmEVJ_UoUuxS3DOd0Jd_wodgPFF5m4k/s320/afi%C5%9F.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421401030764995378" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Yönetmen: Isabel Coixet</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Yazar: Nanci Kincaid (öykü), Isabel Coixet (senaryo)</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Oyuncular: Sarah Polley, Scott Speedman, Mark Ruffalo</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Tür: Dram</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Yapım yılı: 2003</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Süre: 106 dk.</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Ülke: İspanya|Kanada</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Dil: İngilizce</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">IMDB Puanı: 7.6/10<br />Çavlan'ın Puanı: 7.6/10</span></span><br /></div><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><br /><span style="font-style: italic;">— You don't know who or what you're praying to, but you pray. You don't even regret the life that you're not gonna have, because by then you'll be dead. And the dead don't feel anything. Not even regret.</span><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz-QQ-hsWZeWlETt-Xh82fBb22ZRUUmdmkC4Y_AvoBAtuIrHx4YCRL34LvvOoG5b78x49NlRH3MwshmViZtFibJdtdAMi8rjCqUjZN7-6kGN_g_V5tHYXcQxevgnPwezpqgSfl3QZj3Ec0/s1600-h/MyLifeWithoutMe1.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 251px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz-QQ-hsWZeWlETt-Xh82fBb22ZRUUmdmkC4Y_AvoBAtuIrHx4YCRL34LvvOoG5b78x49NlRH3MwshmViZtFibJdtdAMi8rjCqUjZN7-6kGN_g_V5tHYXcQxevgnPwezpqgSfl3QZj3Ec0/s320/MyLifeWithoutMe1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421405844838553970" border="0" /></a>Sarah Polley'nin canlandırdığı Ann, 23 yaşındadır, üniversitede hademelik yapmaktadır, iki küçük kız annesidir. Hayatta ilk öpüştüğü erkek olan yakışıklı ve sevgi dolu, ama sanki biraz fazla sorumsuz bir kocası (Scott Speedman), her şeyden şikayet eden, mutsuz ve mızmız bir annesi (Deborah Harry), kafayı yemekle, kiloyla ve kalorilerle bozmuş bir en yakın arkadaşı ve 10 yıldır hapiste olan, 10 yıldır görmediği bir babası vardır. Ailesiyle, annesinin evinin arka bahçesindeki bir karavanda yaşar. Tam anlamıyla yaşamaz elbette, hayatını idame ettirir sadece. Zor bir hayat sürmesine rağmen huzurlu, cömert, dingindir hep. Filmin başında Ann'in hayatına dair birkaç sahne görürüz, bu bilgileri verir bize gördüklerimiz. Derken, daha 10. dakikaya gelmeden, yumurtalıklarına büyük bir sancı giren Ann, mutfağında bayılır. Hamile olabileceğinden şüphelenerek hastaneye gider, fakat teşhis yumurtalık kanseridir. Kanserli hücreler iç organlarına yayılmaya başlamış, ameliyatla alınacak nokta geçip gitmiştir. Yapılacak hiçbir şey yoktur. 2-3 ay ömrü kalmıştır.<br /><br />Ann hiç kimseye öleceğini söylemez. Görünüşte her şey eskisi gibidir, önceki gibi sürdürür yaşamını. Ama artık onun olmayan, daha doğrusu ondan alınmak üzere olan o yaşamı biraz da olsa kontrol altına almaya ve daha önce yaşamadıklarını yaşamaya kararlıdır, bir liste yapar. İnsanın içini acıtan, aynı anda hem gülümseten, hem de hüzünlendiren bir listedir bu. Kızlarına, onlar 18 yaşına gelinceye kadar her sene doğumgünlerinde dinletilecek kasetler kaydetmek, saçının biçimini değiştirmek, nasıl bir şeymiş görmek için kocasından başka bir erkekle sevişmek, kocasına yeni bir eş, çocuklarına da yeni bir anne bulmak... Ve birden Ann'in hayatı açılıverir.</span></span><br /><br /><div class="restofpost"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhssEbu30gO24ofBFEgy01qjwuQT18lFGpaP-YAAsbJzWNO_WYTeJP-BKFVyhlJuyWJo0kuOlQPQ6GoYFkEQDVCMi4qztfcwac270m_-Rk1YsYR3jGDmveqE7fjMHfsr1z_HB1efNc6q3yS/s1600-h/MyLifeWithoutMe4.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 291px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhssEbu30gO24ofBFEgy01qjwuQT18lFGpaP-YAAsbJzWNO_WYTeJP-BKFVyhlJuyWJo0kuOlQPQ6GoYFkEQDVCMi4qztfcwac270m_-Rk1YsYR3jGDmveqE7fjMHfsr1z_HB1efNc6q3yS/s320/MyLifeWithoutMe4.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421406247941271394" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Kabul etmeli ki korkunç bir şey 23 yaşında ölmek, hele hele bunu birkaç ay öncesinde öğrenerek, ölmeye hazırlanarak ölmek. İşte yönetmen bu kadar dramatik (ve açıkçası klişe) bir konuyu ajitasyona kaçmadan işlemeyi bilmiş, derdi seyircinin gözyaşlarının akması olmamış. Basmakalıp diyaloglar, arkadan gaz veren müziğin acıklı anlarda yükselmesi, böyle şeyler yok My Life Without Me'de. Bunun yerine çok daha mantıklı kişilik çözümlemeleri var, kendiliğinden gelen gerçekçi duygusallık var. Genelde bir filmdeki baş karakterlerden biri öleceğini öğrendiğinde, izleyicilerin bu müstakbel kurbanla empati kurması, kızcağızın ölümüne ağlamaları, yakınlarının üzüntüsüne kederlenmeleri beklenir, fakat My Life Without Me'de bu da yok. Ann'in arkadaşları ve ailesi mutsuz değil, çünkü Ann'n hastalığından haberleri yok (Ann'in bunu onlara söylememe kararı hem bencilce hem de özverili, hem cesurca, hem de korkakça).<br /><br />Ann'in kendine acımaması ve durup durup gözyaşlarına boğulmaması seyirciye alıştıklarından uzak, bu nedenle de itici gelebilir. Ama aslında My Life Without Me'yi bu kadar ilginç kılan bu bence. Ann'in bir anda önem kazanan kişisel çıkarlarını etik olarak biraz fazla dallı budaklı kılarak, aynı zamanda da izleyicinin karakter hakkında gittikçe daha fazla bilgi edinmesi gerekirken Ann'i giderek daha da mesafeli yaparak karakterlerle özdeşlemekle ilgili daimi problemi asıl mevzu haline getiriyor yönetmen. Bunun kanıtı da Ann'in anlatıcılık yaptığı sahnelerde kendisinden 2. tekil şahıs olarak bahsetmesi. Baş kahramanımız Ann, bizi içeri davet etmiyor.<br /><br />Bu film beni müthiş etkilemesinin yanısıra, daha önce adını bile duymamış olduğum çok yetenekli bir oyuncunun varlığından haberdar olmamı sağladı: Sarah Polley; ölmek üzere olan Ann'e büyük bir doğallık ve sadelikle hayat veren Kanadalı hatun. Hayranları Maria de Medeiros'un da bu filmde minik bir rolde olduğunu öğrenmekten mutlu olacaktır ayrıca.<br /><br />Ann'in filmin açılışında kendi kendisiyle konuştuğu anda söyledikleriyle bitirelim yazıyı o zaman:<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhci3nm2YFB10xu1h1nYAPkwyJJPZALtDmrLq8vPdafp7xjGR87TjhOkdgZA44xjR25A1ksIurbfK47y4iXyeIoScAa21w-4ehtPuC6lWTdGbQP5-51hbI9YEchIFSJ0bLZkx-dykJmQE7X/s1600-h/MyLifeWithoutMe5.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 350px; height: 230px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhci3nm2YFB10xu1h1nYAPkwyJJPZALtDmrLq8vPdafp7xjGR87TjhOkdgZA44xjR25A1ksIurbfK47y4iXyeIoScAa21w-4ehtPuC6lWTdGbQP5-51hbI9YEchIFSJ0bLZkx-dykJmQE7X/s400/MyLifeWithoutMe5.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421405423263884210" border="0" /></a><br /><br />"This is you. Eyes closed, out in the rain. You never thought you'd be doing something like this, you never saw yourself as, I don't know how you'd describe it... Is like one of those people who like looking up at the moon, who spend hours gazing at the waves or the sunset or... I guess you know the kind of people I'm talking about. Maybe you don't. Anyway, you kind of like being like this, fighting the cold, feeling the water seep through your shirt and getting through your skin. And the feel of the ground growing soft beneath your feet. And the smell. And the sound of the rain hitting the leaves. All the things they talked about in the books you haven't read. This is you, who would have guessed it? You..."</span></span></div></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-47933841814708147262010-01-03T03:13:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.075-08:00Mobil Firefox'a "Merhaba!" Diyelim<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkwtjbMjknJbOGQoZiBoYtu-9FBinQo7Tx-77KTEflD8qO3qzMsAhEVpqKKqhsVDa9lCvyUSz3igLgWTVwcEHBiZB_sMi1a4Z-3bUFRLzDDt7yWp_1Szq87oTSisBZJTukRrzcPJmSCZ5s/s1600-h/fennec_logo.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkwtjbMjknJbOGQoZiBoYtu-9FBinQo7Tx-77KTEflD8qO3qzMsAhEVpqKKqhsVDa9lCvyUSz3igLgWTVwcEHBiZB_sMi1a4Z-3bUFRLzDDt7yWp_1Szq87oTSisBZJTukRrzcPJmSCZ5s/s200/fennec_logo.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Mozilla </b>geliştiricileri <b>Firefox </b>internet tarayıcısının <b>mobil</b> versiyonu olarak <b>Fennec</b>'i <b>RC1 </b>seviyesine ulaştırdı.<br /><a name='more'></a><br /> Bu sürümü <b>geliştirenler </b>özel olarak Nokia N900 için geliştirilmiş. Fennec, <b>Nokia N900</b>'de daha iyi <b>metin modellemesi </b>yapmayı sağladı. Ayrıca başka iyileştirmeler de bulunuyor. Mesela <b>eklenti</b> geliştirenler artık <b>Fennec</b>'e daha rahat ulaşabilecek.<br /> Mozilla'nın <b>web </b>sitesinde <b>Fennec RC1</b> şuan indirilebiliyor. önceden <b>Nokia N900 </b>veya <b>Nokia N810 </b>telefonuna <b>Fennec Beta 5</b> kurulu olanlar otomatik olarak Fennec RC1 sürümüne yükseltilecekler. Bu modeller dışında başka platformlarda denemek isteyenler <a href="ftp://ftp.mozilla.org/pub/mozilla.org/mobile/1.0rc1/">masaüstü derlemeleri</a>ni kullanabilirler.<br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRfu3BQcfaM8E1VavjbLY-RRzuM03hZUrXoa9n1_wP5n-CA4YIZYpPTCB-bKnUx0ezswpGVs2qgOt88TRHk-WAeFF8EY01Z_Mlsu15mxn3owYyFzOA0c_20wl4o7uHi8o71q3rrHwTyzzc/s1600-h/mobile-mozilla-fennec.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRfu3BQcfaM8E1VavjbLY-RRzuM03hZUrXoa9n1_wP5n-CA4YIZYpPTCB-bKnUx0ezswpGVs2qgOt88TRHk-WAeFF8EY01Z_Mlsu15mxn3owYyFzOA0c_20wl4o7uHi8o71q3rrHwTyzzc/s320/mobile-mozilla-fennec.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /><b>Download</b>: <a href="http://www.mozilla.com/en-US/m/requirements.html">Mozilla Fennec RC1</a><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-41627993834567698072010-01-02T14:11:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.159-08:00Etkinlik : Ciddi Oyna! – Sektörel Gelişim Sempozyumu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpp3lYL6O3fhS-5pGc-yygGnwo2W4TxsSvef_HE2BunC6R7AG9oVsQl6sTTyAU7IcqLpr89GMXUM7MYRN2Svid4R5SL-5h9M_NnJVxMRs4_btDOGFtgj5DcnRHPnUfG1IngMOLjOFyjW4s/s1600-h/ciddi_oyna.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpp3lYL6O3fhS-5pGc-yygGnwo2W4TxsSvef_HE2BunC6R7AG9oVsQl6sTTyAU7IcqLpr89GMXUM7MYRN2Svid4R5SL-5h9M_NnJVxMRs4_btDOGFtgj5DcnRHPnUfG1IngMOLjOFyjW4s/s320/ciddi_oyna.gif" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Yıldız Teknik Üniversitesi </b>IEEE Öğrenci Kulübü 4-5 Ocak 2010 tarihlerinde <b>Oyun Dünyası</b> konusunu ele alan <b>Sektörel Gelişim Sempozyumu </b>düzenliyor.<br /><a name='more'></a><br /></div><div></div><div style="text-align: justify;"><span id="more-5224"></span> Etkinlik içeriği hakkında detaylı bilgiyi aşağıdaki yazıda bulabilirsiniz.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><i> Etkinlik dahilinde; birçok ülkenin <b>yıllık </b>bütçesinden daha büyük bütçeye sahip <b>oyun</b> sektöründe <b>medya&</b><b>oyun </b>ilişkisi, <b>programlama</b>, görsel ve işitsel sanatların oyunlardaki yeri, satış&pazarlama, <b>konsol pc </b>rekabeti ve <b>Türk oyun </b>sektörünün geleceği ana başlıklarını incelenecek. Henüz emekleme aşamasındaki Türk oyun sektörüne <b>katkıda </b>bulunmak isteyen <b>genç girişimci </b>ve mühendisler <b>SGS </b>sayesinde neye nereden başlayacaklarına dair fikir edinebilecekler.</i><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><i> <b>Microsoft</b>,<b> Intel</b>, <b>Turkcell</b>, <b>Sobee</b>, <b>Heavy Iron Studios</b>,<b>Yoğurt Teknolojileri </b>, <b>TaleWorlds</b>, <b>EA</b> <b>Games </b>gibi sektörde yer etmiş firmalardan katılan <b>konuşmacılar </b>sayesinde <b>oyun dünyasıyla</b> ilgili ilk elden <b>bilgi </b>almak mümkün olacak. <b>Prof.Dr. Mutlu Binark</b>’ın(<b>Başkent Üniversitesi</b> öğretim görevlisi) Oyun Dünyasını <b>akademik </b>boyutta ele alması , <b>Erdem Taylan</b>’ın sunum sırasında yapacağı gösteri çizimi ve <b>Intel </b>Türkiye Genel Müdürü <b>Çiğdem Ertem</b>’in <b>Bilişim</b> <b>Sektörü</b>’nün Oyun Dünyası’na Bakışı oturumu da organizasyon programında üstünde durulması gereken önemli noktalardan birkaçı. Bütün bunlara ek olarak; gün sonunda düzenlenen oturumda <b>Burcu Esmersoy</b>, <b>Kaan Kural</b>, <b>Murat Kosova </b>ve <b>Olgun Şimşek </b>keyifli yorumlarıyla oyunu <b>oynayanlar </b>tarafından irdeleyecek.</i><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><i> <b>SGS</b>’de <b>kariyer </b>oturumları ve paneller haricinde <b>salt </b>eğlenceye de önemli ölçüde yer ayrılmış durumda. <b>Sony PS3</b>, <b>Nintendo Wii</b>, <b>Microsoft Xbox</b>, gibi oyun konsollarının yanı sıra <b>oyunlar</b> için özel olarak düzenlenmiş <b>bilgisayarlar </b>sayesinde <b>oturum </b>aralarında <b>heyecanlı </b>maçlar ve <b>sürpriz </b>turnuvalar sizleri bekliyor. <b>OverClock</b>’la ilgili küçük sürprizimizi de unutmamak gerek. Oyun Dünyasına ilgi duyan herkesi <b>4-5 Ocak 2010</b> tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi <b>Oditoryumu</b>’na bekliyoruz.</i><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-44559249781808202262010-01-02T14:02:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.242-08:002010'un ilk Sürüm Güncellemesi Opera'dan<div style="text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiK2cMnNpJl15PsfOPF_-8M6GfnyhCxaq4ImKCDo2AjFN4H8NIsx6Y1JzxWRIoy5jbNMqkvjfb3Wc35UbMdM0eTN5GVOT6WXmk6i-67szPAWLCXnIhOPk9FmBpizsnVSQFwJhwFdwOxKNJQ/s1600-h/opera-logo.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiK2cMnNpJl15PsfOPF_-8M6GfnyhCxaq4ImKCDo2AjFN4H8NIsx6Y1JzxWRIoy5jbNMqkvjfb3Wc35UbMdM0eTN5GVOT6WXmk6i-67szPAWLCXnIhOPk9FmBpizsnVSQFwJhwFdwOxKNJQ/s200/opera-logo.jpg" /></a> Opera, <b>2010</b>'a <b>hızlı </b>bir <b>giriş </b>yaparak ilk yeni sürümünü yayınladı. <b>Opera 10.50 </b><b>Pre-Alpha</b> sürümü, Opera <b>internet </b>tarayıcısı kullanıcılarını bekliyor. Tarayıcıyı geliştirenler yeni yılın ilk günü heyecanla beklenen yeni versiyon <b>Opera 10.50</b>'nin Pre-Alpha sürümünü yayına koydu.<br /><a name='more'></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> Yeni Pre-Alpha sürümünde, Linux işletim sistemleri için kurulum paketide yapılmış. <b>Unix/Linux</b> versiyonu <b>Gnome/GTK+</b> desteğiyle birlikte <b>Windows</b> sürümünde olduğu gibi yeni <b>HTML5 dahili video</b> desteğini içeriyor.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Bu yeni sürümde ayrıca birtakım <b>performans geliştirmeleri </b>de geliyor. Opera 10.50'nin <b>Mac</b>, <b>Windows </b>ve <b>Linux </b>sürümleri kullanıcılara sunuldu. Ama şuan geliştiriliyor olduğundan sürümler sabit ve sağlam değiller.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Opera 10.50 Pre-Alpha <a href="http://snapshot.opera.com/windows/Opera_1050_3186_classic.exe" target="_blank">Windows sürümü için buraya</a>, <a href="http://snapshot.opera.com/mac/Opera_10.50_8174_Intel.dmg" target="_blank">Linux sürümü için buraya</a>, <a href="http://snapshot.opera.com/mac/Opera_10.50_8174_Intel.dmg" target="_blank">Mac sürümü için buraya</a> tıklayın.<br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqWYN4oqHVUvXFvQJJjbTFmz0-fRAPujfur89C3RUb3U0Jkp7s7An5wkqmAz_YrgPpwS_17POTfXXSdCQ-8D9lxlSA_6luOPX17oVq3inSaiZdxC-ywcdB6s1h9gX7C2zuU8O8G897-J0G/s1600-h/opera_1050.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqWYN4oqHVUvXFvQJJjbTFmz0-fRAPujfur89C3RUb3U0Jkp7s7An5wkqmAz_YrgPpwS_17POTfXXSdCQ-8D9lxlSA_6luOPX17oVq3inSaiZdxC-ywcdB6s1h9gX7C2zuU8O8G897-J0G/s320/opera_1050.jpg" /></a><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-52371015958113271952010-01-02T10:08:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.122-08:002009'un En İyi 30 Albümü<span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-weight: bold;"><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:fvfrxzlkldse">1- </a><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:fvfrxzlkldse">The Crying Light</a></span><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Antony_and_the_Johnsons"><span style="font-weight: bold;">Antony and the Johnsons</span></a><br />Tür: Folk, Baroque Pop, Rock, Dark Cabaret<br />Çıkış tarihi: Ocak 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:fvfrxzlkldse">Allmusic </a>(9/10), <a href="http://www.ew.com/ew/article/0,,20252538,00.html">Entertainment Weekly</a> (9.1/10), <a href="http://latimesblogs.latimes.com/music_blog/2009/01/album-review-an.html">Los Angeles Times</a> (10/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjK3LzZ5ah5fyg-177ihqI6qyk3lHzL63kNQ17SKng8LHOS5747cMwJIdmGXFOzgrTVtHn4FsPO4yTmL7XORkBRlpnzaOfT4CmALtpMBvaIheZ99HrJqWBg69weocd0vXqQ4reFYsXqzJfU/s1600-h/1-+The+Crying+Light.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjK3LzZ5ah5fyg-177ihqI6qyk3lHzL63kNQ17SKng8LHOS5747cMwJIdmGXFOzgrTVtHn4FsPO4yTmL7XORkBRlpnzaOfT4CmALtpMBvaIheZ99HrJqWBg69weocd0vXqQ4reFYsXqzJfU/s200/1-+The+Crying+Light.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422199428534245442" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:hzfexzt0ldke"><span style="font-weight: bold;">2- Veckatimest</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Grizzly_Bear_%28band%29"><span style="font-weight: bold;">Grizzly Bear</span></a><br />Tür: Psych Folk, Indie Rock<br />Çıkış tarihi: Mayıs 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13078-veckatimest/">Pitchfork</a> (9/10), <a href="http://www.sputnikmusic.com/album.php?reviewid=30682">Sputnik</a> (9/10), <a href="http://www.undertheradarmag.com/reviews/veckatimest/">Under The Radar</a> (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOSieFAhnWYC8jvFCvQoKck1VTpRQamO0d7On5jgphLpIjo_4b-SP8l_9Fdp6VLLrgFG48wew8tzNc5ewUYTfwcrPTpCNTZDUZ4nAvoH1BP-luPs90CazzHhVqOzoYWoliQmfuBsv4piMP/s1600-h/2-+Veckatimest.gif"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 190px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOSieFAhnWYC8jvFCvQoKck1VTpRQamO0d7On5jgphLpIjo_4b-SP8l_9Fdp6VLLrgFG48wew8tzNc5ewUYTfwcrPTpCNTZDUZ4nAvoH1BP-luPs90CazzHhVqOzoYWoliQmfuBsv4piMP/s200/2-+Veckatimest.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422199421421984642" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:difexzu0ldfe"><span style="font-weight: bold;">3- Sometimes I Wish We Were an Eagle</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Bill_Callahan_%28musician%29"><span style="font-weight: bold;">Bill Callahan</span></a><br />Tür: Downtempo, Alternative Country, Lo-Fi<br />Çıkış tarihi: Nisan 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:difexzu0ldfe">Allmusic</a> (8/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/12929-sometimes-i-wish-we-were-an-eagle/">Pitchfork</a> (8.1/10), <a href="http://entertainment.timesonline.co.uk/tol/arts_and_entertainment/music/cd_reviews/article5968715.ece">The Times</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7I4msQkcpOMTzfGAOplA5XW1RMpWB6MeK3jmf-7ZjGpClGeEIz_0QsQYnXKsHNK_NkPDkxfx1bbBixWrB8iH_sFq1rC7rW4T2VygElKOxTCZaFpDwb8CCza4FZJucwkT6s2bMi675G9tZ/s1600-h/3-+Sometimes+I+Wish+We+Were+an+Eagle.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7I4msQkcpOMTzfGAOplA5XW1RMpWB6MeK3jmf-7ZjGpClGeEIz_0QsQYnXKsHNK_NkPDkxfx1bbBixWrB8iH_sFq1rC7rW4T2VygElKOxTCZaFpDwb8CCza4FZJucwkT6s2bMi675G9tZ/s200/3-+Sometimes+I+Wish+We+Were+an+Eagle.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422199413570266066" border="0" /></a></span></span><br /><br /><div class="restofpost"><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:3pfixztaldje"><span style="font-weight: bold;">4- Two Dancers</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Wild_Beasts"><span style="font-weight: bold;">Wild Beasts</span></a><br />Tür: Indie Rock, Dream Pop<br />Çıkış tarihi: Ağustos 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://drownedinsound.com/releases/14548/reviews/4137508">Drowned in Sound</a> (9/10), <a href="http://www.nme.com/reviews/10728">NME</a> (9/10), <a href="http://entertainment.timesonline.co.uk/tol/arts_and_entertainment/music/cd_reviews/article6731988.ece">The Times</a> (10/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTUk9c4GRIswlue5FkHQrbFTe9Ww0TAWZEdB6MyGTyxquKpb4rIDFTUAUFkgwVKmD8bWQgx9qPZQJ1D2P87kXatwbo0400EsL4NdG415w57001JzOPQX9rmp4ZWos3xi3q5woBTYF8aqnq/s1600-h/4-+Two+Dancers.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTUk9c4GRIswlue5FkHQrbFTe9Ww0TAWZEdB6MyGTyxquKpb4rIDFTUAUFkgwVKmD8bWQgx9qPZQJ1D2P87kXatwbo0400EsL4NdG415w57001JzOPQX9rmp4ZWos3xi3q5woBTYF8aqnq/s200/4-+Two+Dancers.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422199412923597810" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:3pfyxztald0e"><span style="font-weight: bold;">5- Before the Frost...</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Black_Crowes"><span style="font-weight: bold;">The Black Crowes</span></a><br />Tür: Blues-Rock, Hard Rock<br />Çıkış tarihi: Ağustos 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:3pfyxztald0e%20http://www.ultimate-">Allmusic</a> (9/10), <a href="http://www.blogger.com/guitar.com/reviews/compact_discs/black_crowes/before_the_frostuntil_the_freeze/index.html">Ultimate Guitar</a> (8.5/10), <a href="http://www.popmatters.com/pm/review/111354-the-black-crowes-before-the-frost...until-the-freeze/">PopMatters</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHa0HMgYq739Bupd4AZJaBhodhtQkF9R-JSh9lgboiwkTAkxiGdYqhqMU2wO7iiYAQUY7BDihz3UH-j9qScLvTIrH6JBSONiFNzbhHUv2o71UshKoE9skVYOCaCXic4CjtsufpdpsIVq2d/s1600-h/5-+Before+the+Frost.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHa0HMgYq739Bupd4AZJaBhodhtQkF9R-JSh9lgboiwkTAkxiGdYqhqMU2wO7iiYAQUY7BDihz3UH-j9qScLvTIrH6JBSONiFNzbhHUv2o71UshKoE9skVYOCaCXic4CjtsufpdpsIVq2d/s200/5-+Before+the+Frost.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422199410091948018" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:aifuxzu0ldse"><span style="font-weight: bold;">6- Sun Gangs</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/The_Veils"><span style="font-weight: bold;">The Veils</span></a><br />Tür: Indie/Alternative rock<br />Çıkış tarihi: Nisan 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://drownedinsound.com/releases/14292/reviews/4136477">Drowned In Sound</a> (8/10), <a href="http://www.adistortedreality.com/the-veils-sun-gangs-review">A Distorted Reality</a> (8/10), <a href="http://www.dustedmagazine.com/reviews/4919">Dusted</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5ckNEkn_KL2FVk8zx9aNUa3qbOOqZuv1-vIgbWKtDs7qQFckkw1OkZez-q_PnFZi7IYajYphsFe9FkhXddi6wMjWPo96JkGHCHFzsiFoE8DSkSbwqdMtkODZ1JOG_2rdaTzKesGBHYkB7/s1600-h/6-+Sun+Gangs.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 198px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5ckNEkn_KL2FVk8zx9aNUa3qbOOqZuv1-vIgbWKtDs7qQFckkw1OkZez-q_PnFZi7IYajYphsFe9FkhXddi6wMjWPo96JkGHCHFzsiFoE8DSkSbwqdMtkODZ1JOG_2rdaTzKesGBHYkB7/s200/6-+Sun+Gangs.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422199000850877618" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:kbfyxzq0ld0e"><span style="font-weight: bold;">7- Bitte Orca</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Dirty_Projectors"><span style="font-weight: bold;">Dirty Projectors</span></a><br />Tür: Experimental Rock, Indie Rock<br />Çıkış tarihi: Haziran 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.clashmusic.com/reviews/dirty-projectors-bitte-orca">Clash</a> (9/10), <a href="http://www.guardian.co.uk/music/2009/jun/05/dirty-projectors-bitte-orca">The Guardian</a> (8/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13159-bitte-orca/">Pitchfork</a> (9.2/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ76kBFbKoMWgWj1Y7GKtfMULaTgn2hcfjBCb2SM2has_kzww5KUaaVThv5IzAMQW5zOXQRUJRhSd4G6VrvDmgf5_mpSXW-ph9XqT7hqCZv08TIqYMIXUT3tNaLjl9GaEaZ_-qDco4nUOh/s1600-h/7-+Bitte+Orca.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ76kBFbKoMWgWj1Y7GKtfMULaTgn2hcfjBCb2SM2has_kzww5KUaaVThv5IzAMQW5zOXQRUJRhSd4G6VrvDmgf5_mpSXW-ph9XqT7hqCZv08TIqYMIXUT3tNaLjl9GaEaZ_-qDco4nUOh/s200/7-+Bitte+Orca.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198996225573218" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:hzfwxzwaldfe"><span style="font-weight: bold;">8- Endgame</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Megadeth"><span style="font-weight: bold;">Megadeth</span></a><br />Tür: Thrash Metal, Heavy Metal<br />Çıkış tarihi: Eylül 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://heavymetal.about.com/od/m/fr/megadeth-endgame.htm">About.com</a> (9/10), <a href="http://www.bravewords.com/hardwares/1001513">BW & BK</a> (10/10), <a href="http://www.sputnikmusic.com/album.php?reviewid=32332">Sputnik</a> (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmj8xFsR767Worq0AZnVE-7FpvfqXH8s86VP3TkvD3kjYa8vsx7UXCY_tA7-EjPXR851vu5tIlNCXs06pShQ2ZSrE0Sr5EogZXgXtfVEfC1XXwFrFLPFxEPLDxI0qY-QGowg4kv5hcJQzs/s1600-h/8-+Endgame.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmj8xFsR767Worq0AZnVE-7FpvfqXH8s86VP3TkvD3kjYa8vsx7UXCY_tA7-EjPXR851vu5tIlNCXs06pShQ2ZSrE0Sr5EogZXgXtfVEfC1XXwFrFLPFxEPLDxI0qY-QGowg4kv5hcJQzs/s200/8-+Endgame.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198993097213874" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:3nfqxzekldse"><span style="font-weight: bold;">9- Heavy Ghost</span></a><br />Sanatçı:<span style="font-weight: bold;"> <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/DM_Stith">DM Stith</a></span><br />Tür: Rock, Indie<br />Çıkış tarihi: Mart 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.avclub.com/articles/dm-stith,24838/">The Onion</a> (10/10), <a href="http://www.nme.com/reviews/dm-stith/10193">New Musical Express</a> (9/10), <a href="http://www.adequacy.net/2009/03/dm-stith-heavy-ghost/">Delusions of Adequacy</a> (10/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUwRjnI-oMEjeDAnLwwyk5lpifHak-urDlquFXGD4JUYiFY9N-16PmNRidGN3Q-W6ZpwV8BjYrZk96Qig9KCRPqsRVTDkvfLlAxG9_2x_qnd6y9dLx50n7hKsva5B9KdBVEMhyphenhyphenUE55Ss-W/s1600-h/9-+Heavy+Ghost.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUwRjnI-oMEjeDAnLwwyk5lpifHak-urDlquFXGD4JUYiFY9N-16PmNRidGN3Q-W6ZpwV8BjYrZk96Qig9KCRPqsRVTDkvfLlAxG9_2x_qnd6y9dLx50n7hKsva5B9KdBVEMhyphenhyphenUE55Ss-W/s200/9-+Heavy+Ghost.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198988885901634" border="0" /></a><br /><br /><a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:dbfoxzlkldse"><span style="font-weight: bold;">10- The Mountain</span></a><br />Sanatçı: <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Heartless_Bastards"><span style="font-weight: bold;">Heartless Bastards</span></a><br />Tür: Blues-Rock<br />Çıkış tarihi: Şubat 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:dbfoxzlkldse">Allmusic</a> (8/10), <a href="http://www.pastemagazine.com/articles/2009/02/heartless-bastards-the-mountain.html">Paste</a> (8.8/10), <a href="http://www.spin.com/reviews/heartless-bastards-mountain-fat-possum">Spin</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNlsebefEUNatcT3gqSf-GBAJ46bhK2oOl0civ7yXlIkAVUV7qVrgB0YXPeUj5GtDi386jBPchHODTA5Iw27I0iL8KsbkSDnjAQvfhnTbY7g7wO4DLzvX7N2jFrOmG5w-ckG0ZAEHeBItg/s1600-h/10-+The+Mountain.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNlsebefEUNatcT3gqSf-GBAJ46bhK2oOl0civ7yXlIkAVUV7qVrgB0YXPeUj5GtDi386jBPchHODTA5Iw27I0iL8KsbkSDnjAQvfhnTbY7g7wO4DLzvX7N2jFrOmG5w-ckG0ZAEHeBItg/s200/10-+The+Mountain.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198982619936066" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">11- There Is No Enemy</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Built to Spill</span><br />Tür: Indie Rock<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.billboard.com/new-releases/built-to-spill-there-is-no-enemy-1004021093.story#/new-releases/built-to-spill-there-is-no-enemy-1004021093.story">Billboard.com</a> (8/10), <a href="http://www.avclub.com/articles/built-to-spill-there-is-no-enemy,33688/">The Onion</a> (8.3/10), <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:kzfixz8ald0e%7ET1">All Music</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZkfDkIVwfeYpQURTJder7sHjZKJJNDvuy_V1inSr4oMB1-MxcUAUJ20rFaSa8vrbBdOXfsczwMPZKDVobNQckSyL_RlKX9qJMX94TQ4P_nQwM3cmlAsysQHVAsvTR9xfrusNmkReIxvqs/s1600-h/11-+There+Is+No+Enemy.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZkfDkIVwfeYpQURTJder7sHjZKJJNDvuy_V1inSr4oMB1-MxcUAUJ20rFaSa8vrbBdOXfsczwMPZKDVobNQckSyL_RlKX9qJMX94TQ4P_nQwM3cmlAsysQHVAsvTR9xfrusNmkReIxvqs/s200/11-+There+Is+No+Enemy.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198573277999906" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">12- Album</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Girls</span><br />Tür: Indie Rock<br />Çıkış tarihi: Eylül 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.guardian.co.uk/music/2009/sep/25/girls-album-review">The Guardian</a> (10/10), <a href="http://www.nme.com/reviews/girls/10844">NME</a> (9/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13477-album/">Pitchfork</a> (9.1/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSRzo5buf-5tWqFnJHinXOVmQa7ZE040nlzUMysp9PnH6DN7JZOloZX1esuc70bZy0rnwzAkGBruMfkKDCt3PT94yNX8wEoG16IJF9EvOGavm2A6q6v3aYrGMurycLZ12mXzka0xpdALQg/s1600-h/12-+Album.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSRzo5buf-5tWqFnJHinXOVmQa7ZE040nlzUMysp9PnH6DN7JZOloZX1esuc70bZy0rnwzAkGBruMfkKDCt3PT94yNX8wEoG16IJF9EvOGavm2A6q6v3aYrGMurycLZ12mXzka0xpdALQg/s200/12-+Album.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198571656083938" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">13- Black Gives Way to Blue</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Alice in Chains</span><br />Tür: Alternative Metal, Alternative Rock, Heavy Metal<br />Çıkış tarihi: Eylül 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://drownedinsound.com/releases/14697/reviews/4138020">Metal Hammer</a> (10/10), <a href="http://www.stuff.co.nz/entertainment/2899478/CD-review-Black-Gives-Way-to-Blue-Alice-In-Chains">Stuff</a> (10/10), <a href="http://entertainment.timesonline.co.uk/tol/arts_and_entertainment/music/cd_reviews/article6845749.ece">The Times</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAVdnRSuMLoag8TwPWU_-uCEuJbt4mo8BaAQix-NIkTEUnMeIwFVmsADgZbF1MsbFn5_8kyJ49YFjRvAB6yoLkAnAWknYneiOqDbB5hjqFNhfz7s3NFgfXOZZr2XJSQHy_YdHz5h5Bc1zt/s1600-h/13-+Black+Gives+Way+to+Blue.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 176px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAVdnRSuMLoag8TwPWU_-uCEuJbt4mo8BaAQix-NIkTEUnMeIwFVmsADgZbF1MsbFn5_8kyJ49YFjRvAB6yoLkAnAWknYneiOqDbB5hjqFNhfz7s3NFgfXOZZr2XJSQHy_YdHz5h5Bc1zt/s200/13-+Black+Gives+Way+to+Blue.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198561971061922" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">14- Infinite Light</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Lightning Dust</span><br />Tür: Indie Rock<br />Çıkış tarihi: Ağustos 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:09fwxzqaldke">Allmusic</a> (8/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13295-infinite-light/">Pitchfork</a> (8/10), <a href="http://www.undertheradarmag.com/reviews/infinite_light/">Under the Rada</a>r (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizV-5l9iKSmZnM7ubazOR90nUxm3HqVH3gyD-fhzYfqKz2nL5sL-tMdJ3-QzWBfq5Oy8W6lZ1z4SOkhkprHEMPJWs5VKuy_9Dgl0A_klgKeqh8RQ_O2S55by1odVkUpopn5A_WJyqvcHEq/s1600-h/14-+Infinite+Light.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizV-5l9iKSmZnM7ubazOR90nUxm3HqVH3gyD-fhzYfqKz2nL5sL-tMdJ3-QzWBfq5Oy8W6lZ1z4SOkhkprHEMPJWs5VKuy_9Dgl0A_klgKeqh8RQ_O2S55by1odVkUpopn5A_WJyqvcHEq/s200/14-+Infinite+Light.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198559346817986" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">15- My Maudlin Career</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Camera Obscura</span><br />Tür: Indie Pop<br />Çıkış tarihi: Nisan 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://drownedinsound.com/releases/14348/reviews/4136924">Drowned in Sound</a> (9/10), <a href="http://www.pastemagazine.com/articles/2009/04/camera-obscura-my-maudlin-career.html">Paste</a> (8.9/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/12942-my-maudlin-career/">Pitchfork</a> (8.3/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqdZ679G9Wtnzh4KKTqrfJgwvZWwZLFqhfNbx30a54E7R2dAq8JQA7FIn7P6y_Tt5GpJYJS58Q0YpQpgIrUVJFnoJfcN41BOi4W1PjGtqSnWzowj75wZboJvSKDfX-JFTUL0758N4PECIP/s1600-h/15-+My+Maudlin+Career.jpeg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqdZ679G9Wtnzh4KKTqrfJgwvZWwZLFqhfNbx30a54E7R2dAq8JQA7FIn7P6y_Tt5GpJYJS58Q0YpQpgIrUVJFnoJfcN41BOi4W1PjGtqSnWzowj75wZboJvSKDfX-JFTUL0758N4PECIP/s200/15-+My+Maudlin+Career.jpeg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422198553903278002" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">16- jj n° 2</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">jj</span><br />Tür: Indie Pop, Balearic Beat, Dream Pop<br />Çıkış tarihi: Temmuz 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.cokemachineglow.com/record_review/4679/jj-jjno2-2009">Cokemachineglow</a> (8/10), <a href="http://www.noripcord.com/reviews/music/jj/no2">No Ripcord</a> (8/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13326-jj-n-2">Pitchfork</a> (8.6/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB3IfVPr6Q7STEIETVm5wQaIz7vN22LHb9Sm57Gb3F3p1SmC5xDhy_Oqh07IRG7cbeuMNYL34IRk2vtmDO9-2xyfW8iybdGZEz5erqfRouKfTGOynHHZGJmjVAhj2YsrEixOFq_wXUjjpT/s1600-h/16-+jj+n%C2%B0+2.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 199px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB3IfVPr6Q7STEIETVm5wQaIz7vN22LHb9Sm57Gb3F3p1SmC5xDhy_Oqh07IRG7cbeuMNYL34IRk2vtmDO9-2xyfW8iybdGZEz5erqfRouKfTGOynHHZGJmjVAhj2YsrEixOFq_wXUjjpT/s200/16-+jj+n%C2%B0+2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197788456109474" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">17- The Century of Self</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">...And You Will Know Us by the Trail of Dead</span><br />Tür: Art Rock<br />Çıkış tarihi: Şubat 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.the-fly.co.uk/words/reviews/album-reviews/4099/...and-you-will-know-us-by-the-trail-of-dead">The Fly</a> (9/10), <a href="http://www.gigwise.com/reviews/albums/49449/And-You-Will-Know-Us-By-The-Trail-Of-Dead---The-Century-of-Self-RSK-Entertainment-Released-230209">Gigwise</a> (10/10), <a href="http://www.theskinny.co.uk/article/44836-and-you-will-know-us-by-the-trail-of-dead-the-century-of-self">The Skinny</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFYHxB6ebaS3BHlYSGC48wzCW9AzjAr1gKXwZxEyjpI7rzOM5QnMR-50a32-X3RuHDOoP94pBNIWHz1koLHm372ZI6vWv4lwRI88YNT1ycAIfm_bESQ81EICUgiGK7PP6ND5yVhHDj_qc2/s1600-h/17-+The+Century+of+Self.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 197px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFYHxB6ebaS3BHlYSGC48wzCW9AzjAr1gKXwZxEyjpI7rzOM5QnMR-50a32-X3RuHDOoP94pBNIWHz1koLHm372ZI6vWv4lwRI88YNT1ycAIfm_bESQ81EICUgiGK7PP6ND5yVhHDj_qc2/s200/17-+The+Century+of+Self.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197785774280658" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">18 - Dear John</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Loney, Dear</span><br />Tür: Rock, Indie<br />Çıkış tarihi: Ocak 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.undertheradarmag.com/reviews/loney_dear_at_the_troubadour_west_hollywood_ca_october_1st_2009/">Under The Radar</a> (9/10), <a href="http://www.popmatters.com/pm/review/69571-loney-dear-dear-john/">PopMatters</a> (8/10), <a href="http://www.nytimes.com/2009/02/15/arts/music/15play.html">The New York Times</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqz8WJkP_UJZi01HiFDDhvEpNMTjof4AP-LTbuEZcuEMqAFzzqY0adsnLw2Cbcz-oVfiPZHHIjNVCUCeZE0Gh6dXbSA7ItWVc9UjUw4v4AiON5mpjtfqLyj7H_lDoIerVguho4BBZDxpAk/s1600-h/18-+Dear+John.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqz8WJkP_UJZi01HiFDDhvEpNMTjof4AP-LTbuEZcuEMqAFzzqY0adsnLw2Cbcz-oVfiPZHHIjNVCUCeZE0Gh6dXbSA7ItWVc9UjUw4v4AiON5mpjtfqLyj7H_lDoIerVguho4BBZDxpAk/s200/18-+Dear+John.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197784805523634" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">19- Night is the New Day</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Katatonia</span><br />Tür: Alternative Metal, Doom Metal<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:hvfwxzyaldhe%7ET1">Allmusic</a> (8/10), <a href="http://www.popmatters.com/pm/review/115841-katatonia-night-is-the-new-day">PopMatters</a> (9/10), Rock Sound (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjprAg9gxL7GZ6HwZPk8by2aMeiLa7b55_rNASzh13XZ7NnOpEJDgIKbfwRjlS7UTt28YwT2vyH1LjtXsDDsA17MPTeoipZTH8fMMfJ1WqEQqYB9VEA9PsXn0to3wbf8-g-Lj-brL8ZlKF/s1600-h/19-+Night+is+the+New+Day.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 174px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjprAg9gxL7GZ6HwZPk8by2aMeiLa7b55_rNASzh13XZ7NnOpEJDgIKbfwRjlS7UTt28YwT2vyH1LjtXsDDsA17MPTeoipZTH8fMMfJ1WqEQqYB9VEA9PsXn0to3wbf8-g-Lj-brL8ZlKF/s200/19-+Night+is+the+New+Day.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197781143378050" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">20- Communion</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">The Soundtrack of Our Lives</span><br />Tür: Neo-Psychedelia, Rock<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:0vfpxz9kldke">Allmusic</a> (9/10), <a href="http://www.spin.com/reviews/soundtrack-our-lives-communion-yep-roc">Spin</a> (8/10), <a href="http://www.nme.com/reviews/10790">New Musical Express</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-iB748KbzvjKV6A9PEzf7UAo6orZ9-PQu2Ni6ph-A9rbzYGV8gg6_DHSkITf3hzHvY99Fx58CbJNHaYH6r0vw9EkRtbmtryK0JevmuhEH1ckECvh5BIUj68whhGRRBGJ__gFZf6QRHr57/s1600-h/20-+Communion.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-iB748KbzvjKV6A9PEzf7UAo6orZ9-PQu2Ni6ph-A9rbzYGV8gg6_DHSkITf3hzHvY99Fx58CbJNHaYH6r0vw9EkRtbmtryK0JevmuhEH1ckECvh5BIUj68whhGRRBGJ__gFZf6QRHr57/s200/20-+Communion.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197775269341106" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">21- Design Your Universe</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Epica</span><br />Tür: Symphonic Metal, Progressive Metal<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://lordsofmetal.nl/showreview.php?id=14930&lang=en">Lords of Metal</a> (9/10), <a href="http://www.metal-invader.com/db/reviews-5808.html">Metal Invader</a> (10/10), <a href="http://www.papelmag.com/reviews/ohcd/98-epicas-extreme-universe-makeoverwith-an-orchestra.html">PapelMag</a> (10/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-3jny1vOjqePt4A7VpX03VXEKxjjogMI1ITBUyPD2CBWIvnDeUEzEK9kJvqvSTbwCluIVsQSOfVhAjhaiOBdtr2abub3swWWl3pd36iByGgwafDrya3hiK1qs2KnosM26i3yGzC2QP9Aq/s1600-h/21-+Design+Your+Universe.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-3jny1vOjqePt4A7VpX03VXEKxjjogMI1ITBUyPD2CBWIvnDeUEzEK9kJvqvSTbwCluIVsQSOfVhAjhaiOBdtr2abub3swWWl3pd36iByGgwafDrya3hiK1qs2KnosM26i3yGzC2QP9Aq/s200/21-+Design+Your+Universe.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197160363650514" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">22- Warm Heart of Africa</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">The Very Best</span><br />Tür: World, Malawian, Rock, Indie<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.avclub.com/articles/the-very-best-warm-heart-of-africa,34247/">The Onion</a> (9.1/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13518-warm-heart-of-africa/">Pitchfork</a> (8.6/10), <a href="http://www.prefixmag.com/reviews/the-very-best/warm-heart-of-africa/30593/">Prefix</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLf5H4d2p24n6sejaZgi1t9RYiSJw6LaQYl-6XxcwhNUtwNfqtqrqi0LATtw0zIqbK6hx4szcNlIeH4rDc8rqNGD1E_5hpoljhXIK7lgzdzlAY45kBfZC4ryjwOVITujA7_hAhU_REbTPy/s1600-h/23-+Warm+Heart+of+Africa.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLf5H4d2p24n6sejaZgi1t9RYiSJw6LaQYl-6XxcwhNUtwNfqtqrqi0LATtw0zIqbK6hx4szcNlIeH4rDc8rqNGD1E_5hpoljhXIK7lgzdzlAY45kBfZC4ryjwOVITujA7_hAhU_REbTPy/s200/23-+Warm+Heart+of+Africa.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197145704847618" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">23- And So I Watch You From Afar</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">And So I Watch You From Afar</span><br />Tür: Post-Rock<br />Çıkış tarihi: Nisan 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://thequietus.com/articles/01559-and-so-i-watch-you-from-afar-and-so-i-watch-you-from-afar">The Quietus</a> (9/10), <a href="http://www.rocksound.tv/reviews/article/and-so-i-watch-you-from-afar-and-so-i-watch-you-from-afar">Rock Sound</a> (8/10), <a href="http://www.sputnikmusic.com/album.php?reviewid=31400">Sputnik</a> (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8wGtioMD6Xre04NRjMu-vz2J40P-w5KWKfLSzDeJdg0aj_nGLpuKHQM3QyW45ovk8N2MreEn7LoM0aGAx-vRqC7bOaT4pPZ4a3oDMo_Z1p3IOeCPgjWaTl0kntfGOxOwHmNVe9dy54P0w/s1600-h/24-+And+So+I+Watch+You+From+Afar.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8wGtioMD6Xre04NRjMu-vz2J40P-w5KWKfLSzDeJdg0aj_nGLpuKHQM3QyW45ovk8N2MreEn7LoM0aGAx-vRqC7bOaT4pPZ4a3oDMo_Z1p3IOeCPgjWaTl0kntfGOxOwHmNVe9dy54P0w/s200/24-+And+So+I+Watch+You+From+Afar.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197140597672642" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">24- Liebe Ist Für Alle Da</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Rammstein</span><br />Tür: Neue Deutsche Härte, Industrial Metal<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.rocksound.tv/reviews/article/rammstein-liebe-ist-fur-alle-da">Rock Sound</a> (9/10), <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Metal_Hammer">Metal Hammer</a> (9/10), <a href="http://www.blogger.com/guitar.com/reviews/compact_discs/rammstein/liebe_ist_fr_alle_da/index.html">Ultimate Guitar</a> (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxsofZdpmclEx7fsQK2QE6L8rMsGIU_l5_rYMJFSWTBpqBwlQv3Xxa2Kz0q5H8DA1B3l-feqahcYtNOEsJrYlmj5JoaVLDpP4iwvKY5-wljdRpWwxtqcBubE8r_UhIw2UIoBWkYopkKVV0/s1600-h/25-+Liebe+ist+f%C3%BCr+alle+da.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 178px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxsofZdpmclEx7fsQK2QE6L8rMsGIU_l5_rYMJFSWTBpqBwlQv3Xxa2Kz0q5H8DA1B3l-feqahcYtNOEsJrYlmj5JoaVLDpP4iwvKY5-wljdRpWwxtqcBubE8r_UhIw2UIoBWkYopkKVV0/s200/25-+Liebe+ist+f%C3%BCr+alle+da.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422197133589243266" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">25- Wind's Poem</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Mount Eerie</span><br />Tür: Rock, Indie, Experimental<br />Çıkış tarihi: Temmuz 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.popmatters.com/pm/review/110106-mount-eerie-winds-poem/">PopMatters</a> (9/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/13299-winds-poem/">Pitchfork</a> (8.2/10), <a href="http://www.noripcord.com/reviews/music/mount-eerie/winds-poem">No Ripcord</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJZvRXGdkH9_P1appvapVenDtFC0w7UCpUGXKwAkfK3j9C-Y__A1rQ_m4-h36Nfe9m0dwf1lpLZLLgzWt-vC2VQ8RgBmLanbW5B4O0FYAInxocfhB2QxBs65T2GhWbjmSd3cDiYYJYVg2E/s1600-h/26-+Wind%27s+Poem.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJZvRXGdkH9_P1appvapVenDtFC0w7UCpUGXKwAkfK3j9C-Y__A1rQ_m4-h36Nfe9m0dwf1lpLZLLgzWt-vC2VQ8RgBmLanbW5B4O0FYAInxocfhB2QxBs65T2GhWbjmSd3cDiYYJYVg2E/s200/26-+Wind%27s+Poem.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422195022987755586" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">26- Middle Cyclone</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Neko Case</span><br />Tür: Indie Rock, Alternative Country<br />Çıkış tarihi: Mart 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.rollingstone.com/artists/nekocase/albums/album/26079097/re%20%20view/26414381/middle_cyclone">Rolling Stone</a> (8/10), <a href="http://www.spin.com/reviews/neko-case-middle-cyclone-anti">SPIN</a> (9/10), <a href="http://www.the9513.com/album-review-neko-case-middle-cyclone/">The 9513</a> (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXcQBHPR6HBTKaPVbsjSFP4lE3r8a4rEbjkrb9X_sfGbShAuRZrCdbqSt7MtS65xSNfoc6jnixKg1hjtS9P-tj8huiqrAmA9d-FVSrQ8dHlzXwkL3XjivWyZKXsBYOmsc5Ffc0Ud_FKsrg/s1600-h/27-+Middle+Cyclone.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXcQBHPR6HBTKaPVbsjSFP4lE3r8a4rEbjkrb9X_sfGbShAuRZrCdbqSt7MtS65xSNfoc6jnixKg1hjtS9P-tj8huiqrAmA9d-FVSrQ8dHlzXwkL3XjivWyZKXsBYOmsc5Ffc0Ud_FKsrg/s200/27-+Middle+Cyclone.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422195020558407490" border="0" /></a><br /><br /></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-weight: bold;">27 - Whisper House</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Duncan Sheik</span><br />Tür: Alternative<br />Çıkış tarihi: Ocak 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:kcfuxztkldae%7ET1">Allmusic</a> </span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">(8/10)</span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">, <a href="http://www.avclub.com/articles/duncan-sheik%2C23619/">The Onion</a> </span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">(8.3/10)</span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">, <a href="http://www.pastemagazine.com/articles/2009/02/duncan-sheik-whisper-house.html">Paste Magazine</a> </span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">(7.9/10)</span></span><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhD_wRRrpv4byNSxN9pciTccSI5Ovl4n6YN-bx-3R_e-cU_YGcjTUR0Aq8pOOivQIxUZjh3_hmaWs2C9dWgzS3GMWVHXmTia2wKOAF9eGthZWyC66DvO2tmB1a1-_H677QMTUcH-SjfdGnj/s1600-h/27-+Whisper+House.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 180px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhD_wRRrpv4byNSxN9pciTccSI5Ovl4n6YN-bx-3R_e-cU_YGcjTUR0Aq8pOOivQIxUZjh3_hmaWs2C9dWgzS3GMWVHXmTia2wKOAF9eGthZWyC66DvO2tmB1a1-_H677QMTUcH-SjfdGnj/s200/27-+Whisper+House.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423011403702283410" border="0" /></a><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><br /><span style="font-weight: bold;">28- For Lies I Sire</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">My Dying Bride</span><br />Tür: Doom Metal, Gothic Metal<br />Çıkış tarihi: Mart 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:knfqxzekldde">Allmusic</a> (8/10), <a href="http://www.blistering.com/fastpage/fpengine.php/link/1/templateid/154%20%2099/tempidx/4/menuid/2">Blistering</a> (8.5/10), <a href="http://www.sputnikmusic.com/album.php?reviewid=29953">Sputnikmusic</a> (6/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOH7VYvBz7gTGAPVbOYjoX5V5uh7kRyvg1pcF9t-nu7ffiIYMO1y445KaD-oylKc0s7a4liJ0AzqzzyPo_n7DBzH-DjChUtBbuFWtwVajaOrA9VbM2gvBUEwodldzmsWl3OVynZNs4ZKwS/s1600-h/28-+For+Lies+I+Sire.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 197px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOH7VYvBz7gTGAPVbOYjoX5V5uh7kRyvg1pcF9t-nu7ffiIYMO1y445KaD-oylKc0s7a4liJ0AzqzzyPo_n7DBzH-DjChUtBbuFWtwVajaOrA9VbM2gvBUEwodldzmsWl3OVynZNs4ZKwS/s200/28-+For+Lies+I+Sire.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422195020196454674" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold;"><br />29-</span> <span style="font-weight: bold;">Why There Are Mountains</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Cymbals Eat Guitars</span><br />Tür: Indie Rock<br />Çıkış tarihi: Eylül 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://onethirtybpm.com/2009/11/16/cymbals-eat-guitars-why-there-are%20%20-mountains/">onethirtybpm</a> (9.2/10), <a href="http://pitchfork.com/reviews/albums/12826-why-there-are-mountains/">Pitchfork</a> (8.3/10), <a href="http://drownedinsound.com/releases/14790/reviews/4138232">Drowned In Sound</a> (8/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0uewwZ-GrfY6-rr9_IwW-uz7bq_auHGy7PVekvXqG2xE7NEwqBR-28js6CeZI3IUNezGS6lEdMriaaJyxplSQcteltTPziRiOSr5dN5kIEyx-Wth88dtRFFgThFOUBxiJmY8uo0ur3goK/s1600-h/29-+Why+There+Are+Mountains.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 192px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0uewwZ-GrfY6-rr9_IwW-uz7bq_auHGy7PVekvXqG2xE7NEwqBR-28js6CeZI3IUNezGS6lEdMriaaJyxplSQcteltTPziRiOSr5dN5kIEyx-Wth88dtRFFgThFOUBxiJmY8uo0ur3goK/s200/29-+Why+There+Are+Mountains.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422195009202328818" border="0" /></a><br /><br /><span style="font-weight: bold;">30- Polaris</span><br />Sanatçı: <span style="font-weight: bold;">Stratovarius</span><br />Tür: Power Metal<br />Çıkış tarihi: Ekim 2009<br />İnceleme yazıları: <a href="http://www.allmusic.com/cg/amg.dll?p=amg&sql=10:hvfuxzu0ldde">Allmusic</a> (7/10), <a href="http://www.dangerdog.com/reviews_2009/stratovarius-polaris-%20%20review.php">Dangerdog</a> (7/10), <a href="http://www.metalcrypt.com/pages/review.php?revid=4929">MetalCrypt</a> (9/10)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEZUhFarzMh4pE_mU5S3c6Xlxa0-dwMsaxw0qRd6q2wGYALaBCM-LYKIBOqo5WCZNt6LROH_Z86W4DShX6ePyvknJx2uDR0wInG6fJpWj-ihQbcpJW0aEKj7f28iBYCuxXPCHoPLekynUT/s1600-h/30-+Polaris.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEZUhFarzMh4pE_mU5S3c6Xlxa0-dwMsaxw0qRd6q2wGYALaBCM-LYKIBOqo5WCZNt6LROH_Z86W4DShX6ePyvknJx2uDR0wInG6fJpWj-ihQbcpJW0aEKj7f28iBYCuxXPCHoPLekynUT/s200/30-+Polaris.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5422195007149888418" border="0" /></a></span></span><br /><br /><span style="font-size:75%;"><span style="font-family:verdana;"><div style="text-align: justify;">...<br />Baştan sona kişisel favorilerden oluştu bu liste. Eminim dinleyemediğim, adını bile duymadığım onlarca iyi albüm vardır 2009'da çıkan.. Ama genel olarak beni tatmin eden bir yıl oldu 2009 müzik babında. İlgimi çeken müzik türlerinin hemen her iyi örneğini bulup dinlemeye çalıştım, uzun elemelerden sonra da en sevdiğim albümleri yukarıdaki şekilde belirledim. Albümlerin <span style="font-style: italic;">genre</span>'sı konusunda Wikipedia'nın yalancısıyım. :)<br /><br />Albüm adlarına tıkladığınızda açılan sayfada, biraz altlarda, albümlerdeki şarkı listesini bulacaksınız. İşte o şarkıların isimlerinin hemen solundaki minik hoparlör simgesine tıkladığınızda, yarım da olsa dinleyebiliyorsunuz söz konusu şarkıyı :) Grupların adlarına tıklarsanız onların Wikipedia'daki sayfalarına gidiyorsunuz. Bunlar ilk 10 albüm için geçerli, bir gün vakit bulursam diğerlerini de yaparım. Ama 30 albümün 30'unun da inceleme yazılarına linkler verdim (aferin bana), albümlerin aldığı eleştirileri okumak istiyorsanız tıklamaktan çekinmeyin.<br /><br />Ayrıca minik bir not: Herkes söz birliği etmiş gibi listelerinin başına Animal Collective'in son albümünü koyuyor. Tanımadığım adamların "müzikten hiç anlamıyorsun" gibi yorumlarını çekmek pahasına tavrımı koruyor, inatlaşıyorum. O albüm bu listeye girmeyecek! :)</div></span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-9534336784000647302010-01-02T03:19:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.330-08:00Windows XP Kurulumu ve Ayarlarının Yapılandırılması<div style="text-align: justify;"></div><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_themedata.thmx" rel="themeData"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_colorschememapping.xml" rel="colorSchemeMapping"></link> <m:smallfrac m:val="off"> <m:dispdef> <m:lmargin m:val="0"> <m:rmargin m:val="0"> <m:defjc m:val="centerGroup"> <m:wrapindent m:val="1440"> <m:intlim m:val="subSup"> <m:narylim m:val="undOvr"> </m:narylim></m:intlim> </m:wrapindent><style><br /><!--<br /> /* Font Definitions */<br /> @font-face<br /> {font-family:"Cambria Math";<br /> panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;<br /> mso-font-charset:0;<br /> mso-generic-font-family:roman;<br /> mso-font-pitch:variable;<br /> mso-font-signature:-1610611985 1107304683 0 0 415 0;}<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-unhide:no;<br /> mso-style-qformat:yes;<br /> mso-style-parent:"";<br /> margin:0cm;<br /> margin-bottom:.0001pt;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:12.0pt;<br /> font-family:"Times New Roman","serif";<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-ansi-language:TR;<br /> mso-fareast-language:TR;}<br />.MsoChpDefault<br /> {mso-style-type:export-only;<br /> mso-default-props:yes;<br /> font-size:10.0pt;<br /> mso-ansi-font-size:10.0pt;<br /> mso-bidi-font-size:10.0pt;}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:72.0pt 72.0pt 72.0pt 72.0pt;<br /> mso-header-margin:36.0pt;<br /> mso-footer-margin:36.0pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style> </m:defjc></m:rmargin></m:lmargin></m:dispdef></m:smallfrac><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgfCzuS3il_V-Pu8EmXurfqugFOGN_YO2ewWJ1dizzbJkE-D88Wz-b_85m9mGNsJYSlW3CBlym9hy_TmmnWJb5saNhkwIY022bXJMz_Cry_NeU_5-4KhaHcDT65p9ua0Wkt6MNjvwKBS54/s1600-h/windows_xp.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgfCzuS3il_V-Pu8EmXurfqugFOGN_YO2ewWJ1dizzbJkE-D88Wz-b_85m9mGNsJYSlW3CBlym9hy_TmmnWJb5saNhkwIY022bXJMz_Cry_NeU_5-4KhaHcDT65p9ua0Wkt6MNjvwKBS54/s200/windows_xp.jpg" /></a><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> <b>Ön yükleme </b>işleminden sonra <b>Windows </b>XP sistemi ve <b>driver</b>ları tarama işlemini gerçekleştiriyor. </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Bu işlemden sonra önümüze seçenekler çıkıyor. Bu <b>seçenekler</b>:</span><br /><a name='more'></a><span lang="TR"></span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-<b>Windows XP </b>kurulumu için Enter’a basınız.</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-Onarma yapmak istiyorsanız <b>kurtarma </b>konsolu kullanmak için R’ye basınız.</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-Windows XP kurulumundan <b>çıkmak </b>için <b>F3</b>’e basınız.</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">biz kurulum yapacağımız için <b>Enter </b>ile devam ediyoruz. </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Önümüze <b>Windows lisans </b>sözleşmesi gelecektir. <b>Sözleşmeyi </b>kabul etmek için F8’ basıyoruz. </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Bu işlemler gerçekleştikten sonra bilgisayar üzerindeki <b>disk </b>ve <b>bölümleri </b>görüntülenecektir. Bölüm veya bölümleri siliyoruz. Eğer tek bir bölüm olacaksa boşta olan bölüm üzerine kurulum yapmak için Enter ile devam ediyoruz. Eğer birden fazla bölüm olacaksa <b>bölüm </b>oluşturma işlemlerini gerçekleştirip <b>sistem </b>kuracağımız diski seçerek <b>kurulum </b>işlemimize devam ediyoruz. </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Disk işlemlerinden sonra <b>NTFS </b>veya <b>FAT32 </b>dosya sistemlerini seçeceğimiz ekran görüntülenecektir. NTFS seçip kuruluma devam ediyoruz. Bu işlemlerden sonra disk biçimlendirmesi ve ardından sistem dosyalarının kopyalanması işlemleri gerçekleşecektir. </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> İşletim sisteminin yüklemesine devam edilirken bazı ayar ekranları ile karşılaşıyoruz. Bunlar:</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-<b>Dil ayarlarının </b>yapılandırılması</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-Bilgisayar <b>adının </b>verilmesi</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-<b>Windows Anahtarının </b>girilmesi</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-Bilgisayar adının ve <b>administrator </b>şifresinin verilmesi</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-Yerel <b>tarih </b>ve <b>saat </b>ayarlarının yapılandırılması</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-<b>İnternet </b>ayarlarının yapılandırılması</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">-Ağ üzerindeki <b>çalışma gurubu </b>adının verilmesi</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR">işlemlerinden sonra kurulumun bitmesini bekliyoruz. </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Kurulumun bitmesinden sonra <b>Microsoft </b>Windows’a hoş geldiniz ekranı ile karşılaşıyoruz. Devamında bize <b>otomatik güncelleme</b>, <b>güvenlik duvarı</b>, <b>kullanıcı ismi </b>gibi bazı <b>seçenek </b>ekranları gelecektir. Bu işlemlerin bitiminde masaüstüne ulaşacağız.</span><br /></div><br /><br />by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-85437677487691085322010-01-02T03:12:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.558-08:00Acronis True Image ile Sistemin Yedeğinin Alınması<div style="text-align: justify;"><meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_themedata.thmx" rel="themeData"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_colorschememapping.xml" rel="colorSchemeMapping"></link> <m:smallfrac m:val="off"> <m:dispdef> <m:lmargin m:val="0"> <m:rmargin m:val="0"> <m:defjc m:val="centerGroup"> <m:wrapindent m:val="1440"> <m:intlim m:val="subSup"> <m:narylim m:val="undOvr"> </m:narylim></m:intlim> </m:wrapindent><style><br /><!--<br /> /* Font Definitions */<br /> @font-face<br /> {font-family:"Cambria Math";<br /> panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;<br /> mso-font-charset:0;<br /> mso-generic-font-family:roman;<br /> mso-font-pitch:variable;<br /> mso-font-signature:-1610611985 1107304683 0 0 415 0;}<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-unhide:no;<br /> mso-style-qformat:yes;<br /> mso-style-parent:"";<br /> margin:0cm;<br /> margin-bottom:.0001pt;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:12.0pt;<br /> font-family:"Times New Roman","serif";<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-ansi-language:TR;<br /> mso-fareast-language:TR;}<br />.MsoChpDefault<br /> {mso-style-type:export-only;<br /> mso-default-props:yes;<br /> font-size:10.0pt;<br /> mso-ansi-font-size:10.0pt;<br /> mso-bidi-font-size:10.0pt;}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:72.0pt 72.0pt 72.0pt 72.0pt;<br /> mso-header-margin:36.0pt;<br /> mso-footer-margin:36.0pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style> </m:defjc></m:rmargin></m:lmargin></m:dispdef></m:smallfrac><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiemAf7cclfiq8nKJLBmT8RqxEnZQaAK_Xq0JkQhf5PUFodvOZDestEt9H3nMa0ZdrLlJRGYaaFQQkgAjFFzaTmV7-iRYvh1-f9BVCCdvvscChu7Gi8hoB5agvak7Isul30J2EuOSsR_Xnm/s1600-h/acronis-true-image-logo.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiemAf7cclfiq8nKJLBmT8RqxEnZQaAK_Xq0JkQhf5PUFodvOZDestEt9H3nMa0ZdrLlJRGYaaFQQkgAjFFzaTmV7-iRYvh1-f9BVCCdvvscChu7Gi8hoB5agvak7Isul30J2EuOSsR_Xnm/s200/acronis-true-image-logo.jpeg" /></a><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Program açıldığında ekranda <b>yedekleme </b>türleri sıralanmaktadır. Biz diskin bir bölümünün yedeğini alacağımız için “<b>Backup</b>” seçeneği tıklandığında <b>yedek oluşturma sihirbazı</b> başlayacaktır.</span><br /><a name='more'></a><span lang="TR">(Sihirbazın her penceresinde yapılan işlemlerden sonra ileri tıklanarak bir sonraki <b>sihirbaz </b>penceresine geçiş sağlanacaktır.) </span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> <b>Başlangıç ekranını </b>geçtikten sonra yedekleme tipini seçebileceğimiz pencereye geliyoruz. Bu pencerede neyi yedeklemek istediğimizi soruyor. Burada iki seçeneğimiz bulunuyor. Ya <b>disk </b>bölümlerinden birini tamamen ya da seçtiğimiz dosyaları yedekleyebiliriz. Biz diski tamamen yedeklemeyi seçiyoruz.</span><br /></div><div style="text-align: justify;"><span lang="TR" style="font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 12pt;"> Diski tamamen yedeklemeyi seçtiğimiz için açılan pencerede <b>bilgisayar</b>daki diskler ve <b>disklerin bölümleri</b> listelenecektir. Bu <b>listeden </b>yedeklerini alacağımız diskleri seçiyoruz. Bir sonraki pencerede seçtiğimiz diskin yedeklenmiş <b>“.tib”</b> uzantılı dosyayı hangi dizine kayıt edeceğimizi seçeceğimiz ve <b>yedek dosya</b>mızın adını vereceğimiz penceredir. Sonraki iki pencerede <b>ayarları </b>değiştirmeden devam ediyoruz. <b>Yedekleme </b>işlemine başlamadan önce açıklama penceresi açılır. Eğer yedek dosyamıza bir açıklama eklemek istiyorsak bu pencerede bir açıklama ekleyebiliriz. <b>Açıklama </b>penceresinin devamında yedeklemenin bilgilerinin gösterildiği son pencere açılacaktır. Burada yaptığımız ayarları görmekteyiz. Bilgileri kontrol ettikten sonra “<b>proceed</b>” tıkladığımızda işlemimiz başlayacaktır. Yedeklemenin süresi disk bölümünün boyutuna göre değişmektedir.</span><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-7004194623427740322010-01-01T23:53:00.001-08:002010-01-09T06:20:22.485-08:0068 Köy Okulunun Tuvaleti Yok...Hakkari genelinde 68 köy okulunda tuvalet bulunmadığı bildirildi.<br /><br />İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Bulut, AA muhabirine, köy okullarına tuvalet yapılması için çalışma başlattıklarını belirterek, ''İl genelinde 68 köy okulu tuvaletsiz. Eğitime büyük önem veren Hakkari Valisi Muammer Türker'in girişimleri ve destekleriyle tuvaleti olmayan köy okullarına tuvalet yapılması için çalışma başlattık. Milli Eğitim Bakanlığına yazı yazarak, gerekli görüşmeleri yaptık. Bakanlık onayının ardından en kısa zamanda ihale yapılacak. 68 köy okulunun fiziki altyapı eksiklikleri 2. dönemin başında giderilecektir'' dedi. TUVALET İHTİYAÇLARI İÇİN TENEFFÜSLERDE EVLERİNE GİDİYORLAR Hakkari'de, tuvaleti bulunmayan okullardan biri de Şemdinli ilçesindeki Beyyurdu Köyü İlköğretim Okulu... İlçe merkezine yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta 2 derslikli 66 öğrencisi bulunan Beyyurdu Köyü İlköğretim Okulunda tuvalet bulunmaması nedeniyle öğrenciler, teneffüslerde evlerine giderek ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalıyor.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-13728077952440624332010-01-01T23:53:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.171-08:00Çocukların Başarısı Aileye Bağlı...Öğrencilerin başarısında anne-babaların desteği şart. <br />Ebeveynin katılmadığı, desteklemediği ya da içinde bulunmadığı bir ortamda çocukların başarılı olmaları çok zor. Bakırköy Fatih Koleji, bu duruma yönelik dört proje hazırladı. Velilerin öğrencinin ders programına katılmasının amaçlandığı proje kapsamında, anne-babalardan dört farklı etkinliğe katılması ve öncülük etmesi istendi. İnternete bağlanıyorum; ama bağımlı olmuyorum Hafta içinde internet kullanımını kaldırın. Hafta sonlarında internet kullanımına sınırlamalarla izin verin. Çocukların internet kafelere gitmesine izin vermeyin. Çocuklarınızın oynadığı oyunlara dikkat edin. Bu evde her gün ailece kitap okunuyor Çocuğumuzun okuma alışkanlığı kazanması, ailece nitelikli bir etkinlik yapmak, çocuklarımızı televizyondan ve internetten uzaklaştırmak ve gerek kendimizin gerekse çocuklarımızın bilgi ve kültür düzeyini artırmak için bütün ailelerin her gün ailece kitap okuma saati olmalı. Her sabah mutlaka kahvaltı yaptırın Yapılan araştırmalarda güne kahvaltı yaparak başlayan öğrencilerin, sınıf içerisindeki başarısının daha fazla olduğu, kavrama yeteneklerinin geliştiği, beslenme bozukluklarından kaynaklanan hastalıklara daha az yakalandığı tespit edilmiştir. Mümkünse ailecek, eğer değilse öğrenci mutlaka kahvaltı yapmalı. Çocuğuma yeterince harçlık veriyorum Çocukların tasarruf yapabilen, tutumlu, harcamalarını kontrol edebilen, sahip olduğu varlıkların değerini bilen bireyler olması istenir. Bunun için çocuklarınızın harçlığı haftalık veya aylık olsun ve kendi ekonomisini yönetmesine izin verin. Harçlık ne çok, ne de az olsun.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-71587734298412436452010-01-01T23:52:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.571-08:00Yeni Yüksekokullar Kurulacak...Bazı üniversitelerin bünyesinde yeni fakülte ve yüksekokullar kurulacak. <br />Balıkesir Üniversitesi'ne bağlı Bandırma Denizcilik Fakültesi, Çukurova Üniversitesi'ne bağlı Ceyhan Mühendislik Fakültesi, Sinop Üniversitesi'ne bağlı Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ile Dicle Üniversitesi'ne bağlı Yabancı Diller Yüksekokulu kurulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararları, Resmi Gazete'nin 5. ve 7. mükerrer sayılarında yayımlandı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-38706604175671719882010-01-01T12:12:00.000-08:002010-01-09T06:11:29.539-08:002009 YILININ SON YARI YILINDA OKUDUĞUM KİTAPLAR<div align="justify"><a href="http://1.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/Sz5YhlMOG2I/AAAAAAAAAxg/KlPWSmXr3Ww/s1600-h/KITAP_~1.JPG"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 266px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421868335342951266" border="0" alt="" src="http://1.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/Sz5YhlMOG2I/AAAAAAAAAxg/KlPWSmXr3Ww/s320/KITAP_~1.JPG" /></a><br />Sevinciyle, hüznüyle bir yılı daha geride bıraktık. Yeni yıla nasıl duygularla giriyorsak, tüm yılın boyunca bizde hakim olan duyguyu işaret ettiğini söylerler. Umarım güzel duygularla 2009'a güle güle demişsinizdir. Ben her zaman olduğu gibi yeni yılı da kitap okuyarak girdim :) Hani tüm yıl kitap okuyayım diye. Yeni yılın ilk günü bitmeden 2009 yılının son 6 ayında okuduğum kitapları toplu olarak listelemek istedim.</div><div align="justify"></div><div align="justify"><br />1-İkili Yalnızlık-Lütfiye Aydın</div><div align="justify">2-Monte Kristo-Alexendre Dumas</div><div align="justify">3-Çavdar tarlasında Çocuklar-J.D.Salinger</div><div align="justify">4-Bakire ile Çingene-D.H.Lawrence</div><div align="justify">5-Ana-Pearl Buck</div><div align="justify">6-Mavi Elbise-Doris Dörrie</div><div align="justify">7-Maraz-Hande Altaylı</div><div align="justify">8-Güneş Yiyen Çingege-Buket Uzuner</div><div align="justify">9-Yabancı Kucak-Ian McEwan</div><div align="justify">10-Eski Bir Kocanın Öğleden Sonrası-Hamdi Koç</div><div align="justify">11-Annem İçin-Selim İleri</div><div align="justify">12-Balık İzlerinin Sesi-Buket Uzuner</div><div align="justify">13-Marifetler-Ursula K.Le Guin</div><div align="justify">14-Taş Bina ve Diğerleri-Aslı Erdoğan</div><div align="justify">15-Berci Krsitin Çöp Masalları-Latife Tekin</div><div align="justify">16-Uçurtma Avcısı-Khaled Hasseini</div><div align="justify">17-Zarife-Deniz Kavukçuoğlu</div><div align="justify">18-Utanç-J.M.Coetzee</div><div align="justify">19-İlk Aşk, Son Törenler-Ian McEwan</div><div align="justify">20-Avare Yıllar-Orhan Kemal </div><div align="justify">21-İvan İlyiç'in Ölümü-Tolstoy</div><div align="justify">22-Pal Sokağı Çocukları-Ferenc Molnar</div><div align="justify">23-Son Mektup-Andre Gorz</div><div align="justify">24-Beyaz Yele -Reneit Gulliotille </div><div align="justify">25-Sevdalinka-Ayşe Kulin</div><div align="justify">26-Gece Sesleri-Ayşe Kulin</div><div align="justify">27-Altın Defter-Dori Lessing ( 2 çilt)</div><div align="justify">28-Bir Gün-Ayşe Kulin</div><div align="justify">29-Eszter'in Mirası-Sondar Marai</div><div align="justify">30-Klingsor'un Son Yazı-Hermann</div><div align="justify">31-Aşk İntiharın Peşimde-Atilla Birkiye*</div><div align="justify">32-Fotoğraf Makinası-Jean Phillippe Toussan</div><div align="justify">33-Canım Acıyor Baba-Deniz Kavukçuoğlu</div><div align="justify"></div><div align="justify"><br />Herkese keyifli okumalarla mutlu bir yıl diliyorum. 2010 yılı kitapsız geçmesin :)</div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-57492951675700363772010-01-01T08:36:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.643-08:00Hedef, 1 milyon gence ulaşmak<div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.bilgitoplumu.net/" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8G3RGbTmxe42MDS4oc0rPGliEPyZPu_bAv7-K0gCMzE7uix2lbtB8Ig9LhAPFeHpvbQE7FNaMx5Q0AE-6DPLSSXBZRnIMvJtpSNUzlSe1duLCRyO5b0f0MxRyhS196wVJFOT4YP9lIjbD/s200/bilgi_toplumu.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"><b>“Bilgisayar bilmeyen kalmayacak” sloganıyla başlatılan sosyal sorumluluk projesine destek sürüyor!</b><br /><b>Habitat için Gençlik Derneği</b>, <b>Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı</b> ve<b> Türkiye Vodafone Vakfı </b>ortaklığında Microsoft Türkiye<br /><a name='more'></a>’nin “<b>Türkiye <span id="goog_1262363532159"></span><span id="goog_1262363532160"></span><a href="http://www.blogger.com/"></a>Bilişimle Kalkınıyor</b>” vizyonunu desteklemiş ve Dijital Uçurumun Kapatılması: Türkiye’nin E-Dönüşümü için <span id="adsclickad"><span id="adsclickad">Gençliğin</span></span> Etkin Kılınması Projesi’ni geliştirdi. “Bilişimde Hedef<b> 1.000.000″ </b>sloganı ile yola çıkan proje, “<b>BİLGİSAYAR BİLMEYEN KALMAYACAK</b>” adı ile de biliniyor.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;">Proje yalnızca sayısal uçurumun kapatılmasına destek vermekle kalmayıp aynı zamanda bilgi iletişim <span id="adsclickad"><span id="adsclickad">teknolojileri</span></span> alanında istihdam eksikliğini de dolduracak. <b>Avrupa Bilgisayar Yetkinlik Sertifikası (ECDL)</b> e-eğitim modülleri bilgisayar teorisi ve pratiğini içeren 7 bölümden oluşuyor.<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;">Modül 1 – Bilgi Teknolojileri Kavramı<br />Modül 2 – Bilgisayar Kullanımı ve Dosya Yönetimi<br />Modül 3 – Sözcük İşlem Modül<br />Modül 4 – Hesap Tablosu Modül<br />Modül 5 – Veritabanı Modül<br />Modül 6 – Sunum Modül<br />Modül 7 – Bilgi ve İletişim<br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.bilgitoplumu.net/" target="_blank">www.bilgitoplumu.net </a>web adresi üzerinden verilen eğitimlerin daha fazla kişiye ulaşması için <b>61 ilde 73 gönüllü</b> bilişim elçisi projeyi yaygınlaştırıyor.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-50096716115602346782009-12-31T16:08:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.157-08:00Uluslararası Bestseller, Kıçımın Kenarı<div style="text-align: justify;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8b0t3cx1zPugT5zBm0WUXfDoF20efsNDCGZF4EiyhodWb45JUvVNLTMWEgDeNaoIBiHowsjgxRRc_Mkxw-m6dNp714gPjiKHT-LyiA1gRwFHc12n0pV5OKdmy0gvN5tQCsU_Te8QhQKkw/s1600-h/gay%C4%B1p.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 206px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8b0t3cx1zPugT5zBm0WUXfDoF20efsNDCGZF4EiyhodWb45JUvVNLTMWEgDeNaoIBiHowsjgxRRc_Mkxw-m6dNp714gPjiKHT-LyiA1gRwFHc12n0pV5OKdmy0gvN5tQCsU_Te8QhQKkw/s320/gay%C4%B1p.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421058587294718306" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Kayıp Gül'den bahsediyorum tabii ki. Kabul ediyorum, genel olarak tüm <span style="font-style: italic;">bestseller</span>'lara hafif bir önyargıyla yaklaşıyorum. Bilgece bir deyişten yola çıkarak, ("<span>Nerde çokluk orda bokluk"</span>), çoğunluğun bayıldığı bir yapıtın çok da derin olamayacağına inanıyorum. İyi edebiyat olmasıysa neredeyse imkansız gözümde. Ama keyifli vakit geçirtebilir insana, çok eğlenceli saatler vadedebilir, hatta Harry Potter serisi örneğinde gördüğümüz gibi yepyeni bir dünyanın kapılarını açabilir. Bu yüzden, şimdi Kayıp Gül hakkında yazacaklarım, çok satan kitaplara karşı genel olarak takındığım bu küçümser tavra yorulmamalı.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Hakkında hiçbir şey bilmeden ve duymadan aldım kitabı. Kitap fuarında karşıma çıkıverdi ve ilk tepkim utanmak oldu, şöyle geçirdim aklımdan: "Gerçekten böyle şeyler mi yazılıp çizilmiş bu kitaba dair? Gerçekten 29 farklı dile mi çevrilmiş, üstelik dünyanın öbür ucunda bile bestseller mı olmuş? Üstelik çerez kitap da değil galiba, <span style="font-style: italic;">Küçük Prens</span>'le falan karşılaştırmışlar? Nasıl olur da duymam bugüne kadar, bu kadar mı cahil, bu kadar mı zavallı bir insanım?" Ve ezilip büzülerek, aslında üzerine para verseler okumamam gereken bu kitabı, cebimden para ödeyerek aldım, Timaş Yayınları'nın standından. Timaş, evet. Bu ilk ipucum olmalıydı, o an koşarak uzaklaşmalıydım oradan, biliyorum. Aptallığıma yanıyorum.<br /><br />Bu yazıya başladığımda Kayıp Gül'ün konusunu anlatacaktım aslında, kısaca en azından. Ama inanın hiç içimden gelmiyor, zaten ne gerek var ki? Kıytırık, yavan, hatta gerizekalıca bir konu. Okuyucunun zekasına hakaret ediyor izlenimi veren bir kurgu. Basitlikte çocuk kitaplarıyla yarışır, inanılmaz boktan bir dil. Yer yer imla hataları, cümle düşüklükleri. Kitabın kalın gözükmesi için sanıyorum 20 punto verilmiş satır araları. Deli saçması diyaloglar ve en baştan tahmin edilebilen dandik bir son. Eğer edebiyat anlayışınız benimkine biraz olsun benziyorsa, sonlarına doğru o kadar sinirleneceksiniz ki, kitabı "Gülünü sikeyim!" haykırışlarıyla parçalamamak için kendinizi zor tutacaksınız. Ama yapamayacaksınız, çünkü kendinizi kandırılmış hissettiğiniz için, bundan bir şekilde bir yerlerde bahsetmeye karar vermiş olacaksınız, tabii bu da kitabı tamamlamanızı gerektirecek. Ama o kadar zorlanacaksınız ki, bir hafta elinize yapışacak.</span></span><br /><br /></div><div style="text-align: justify;" class="restofpost"><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Kitabın arka kapağında verilen alıntıları alıntılayacağım size şimdi biraz da ki, neyle karşı karşıya olduğumuzu anlayalım:</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-style: italic;">—</span></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"> Türklerin Küçük Prens'i tüm dünyayı büyülüyor. -Helsinki Sanomat (Finlandiya)</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-style: italic;">— </span></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Çağdas bir fabl, derin ve bilgece - St. Exupéry'nin başyapıtı Küçük Prens'in tadında. -DPA (Almanya)</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-style: italic;">— </span></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Simyacı, Küçük Prens gibi kitapları seviyorsanız, çok hoşunuza gidecek. -Time Out</span></span><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-style: italic;">— </span></span></span><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Büyük bir global başarı. Simyacı, Küçük Prens ve Martı'yı sevenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. -Air Beletrina (Slovenya)</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Bu insanlar ya da kurumlar kimdir nedir, hiçbir fikrim yok, ama şu da bir gerçek: En kıytırık dergi bile yaşadığınız ülkedeki bir yazarın elinden çıkan bir romana dair "Şöyle başyapıt, böyle bilgece, Türklerin Küçük Prens'i!" gibi şeyler söylüyorsa, siz o kitabı okursunuz, okumalısınız, 'okumam gerek' diye düşünmeseniz bile merakınız uyanır en azından. Hayır işte, o noktada durun. Okumayın. Yapmayın, etmeyin. Sadece para ve zaman harcamayacak, bir de sinir olacaksınız, çünkü aptal yerine konduğunuzu hissedeceksiniz. Tabii eğer doğu ile batının sentezi, iç gelişim, her şeyi bilen falcı, mistisizm, aslında var olmayan ikiz/kişiliğinizin iki ayrı parçası, doğu "felsefe"leri gibi kavramlar size hoş geliyorsa ve kendine yardım kitaplarını seviyorsanız sizi hiç tutmayayım, hemen gidin okuyun, baş tacı yapın, geliştikçe gelişin, bu blogda da işiniz yok zaten.</span></span><br /><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Yanlış anlamayın, derdim kötü kitap değil. Bir sürü kötü kitap okudum, eminim Kayıp Gül'den çok daha kötülerini de okumuşumdur. Ama hiçbiri beni bu kadar öfkelendirmedi, hiçbiriyle ilgili nefret dolu cümleler kurmadım, çünkü hiçbirini <span style="font-style: italic;">kandırılarak</span> satın almadım. Bu kadar basit. Sadece geniş bir reklam kampanyasından bahsetmiyoruz, 40 farklı ülkede yüzbinlerce sattığı iddia edilen, "Bir başyapıt, Türklerin Küçük Prens'i, Martı'sı, Simyacı'sı" diye tanımlanmış bir romandan bahsediyoruz. Simyacı'yla ilgisi: Konusunun epey bir Simyacı'dan etkilenmiş olması. Küçük Prens'le ilgisi: Her sayfada en az 10 kez güllerden bahsetmesi, fakat bu gülleri abidik gubidik bir metafor olarak kullanması. Martı'yla ilgisi: Bir yerinde Martı'dan bir alıntı yapması ya da söz etmesi, tam anımsayamıyroum. "Martı, Simyacı ve Küçük Prens'ten hoşlananların okuması gereken bir kitap..." cümlesi üstte saydığım noktalardan doğmuş olmalı. Aksi takdirde Kayıp Gül'ün bu eserlerin (ki bir de Simyacı'yı pek sevmem ben, ama elbette Kayıp Gül'le karşılaştırıldığında bir başyapıt) ayarında olduğunu iddia etmek, modern klasiklere hakaret etmek olur. Gülerler adama.<br /></span></span><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTr-Umtr6afU09C8OIlSqj4AnoxxApmBC3HJafpJdjdWqmV5dQ2Lf2as1aOekMdiC1hx8iB0mT1SbhUlBSGUbys6cT1DLVg24Rv-SuRPy2orRWRDm7hHryu0JeaSzb3J3bZTc8ewYkepIi/s1600-h/Gay%C4%B1p2.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTr-Umtr6afU09C8OIlSqj4AnoxxApmBC3HJafpJdjdWqmV5dQ2Lf2as1aOekMdiC1hx8iB0mT1SbhUlBSGUbys6cT1DLVg24Rv-SuRPy2orRWRDm7hHryu0JeaSzb3J3bZTc8ewYkepIi/s200/Gay%C4%B1p2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421061591228582226" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">Bu arada meraklısına minik bir bilgi: Bu kitap, 6 yıl önce bir başka yayınevinden çıkmış. Satmamış hiç. Ama Timaş'a geçince, Timaş (ya da artık çalıştıkları ajans) açıkgözlülük etmiş. Ve belki de gerçekten dünyanın dört bir yanında yüzbinlerce 'sattırmış' bu kitabı, inanın bilemiyorum. Bütün bunlar bir kandırmaca mıdır, yani "şu kadar ülkede yok sattı" açıklamaları sadece kitabın satması için bir pazarlama stratejisinden mi ibarettir, yoksa "Hesse'nin Siddharta'sı ayarında bir başyapıt!" laflarının altında minik de olsa (söyleyeni bağlayan) bir gerçeklik payı var mıdır, örneğin o laflar gerçekten de birileri tarafından zikredilmiş; ama o birileri kişisel yardım kitaplarından medet uman, İclal Aydın tadında aşk böcüşü sevgi kelebeği insanlar mıdır, bu kitap gerçekten dünyanın öbür ucundaki bir minik sahil kasabasında örneğin çok satmış mıdır bilemeyeceğim. Sonuç değişmiyor nitekim.</span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-24369882167782799922009-12-31T08:04:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.730-08:00Mesaj : Yeni Yıl Tebriği<div class="separator" style="border: medium none; clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhryxfJ73OkkXPxyTnMIuLU8vla8xZwcmgAH4lnCPDT6jt2LBbHBQRjWr4Lm5dZaMThJw5h0eCLg7Bf0_yJWEDEnoeAep9w8DjLRwGKk1LGFFAf-Ge8CenvG8MRr-EVzTGGCGoMoM9C9j0I/s1600/yeniyilkart1.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhryxfJ73OkkXPxyTnMIuLU8vla8xZwcmgAH4lnCPDT6jt2LBbHBQRjWr4Lm5dZaMThJw5h0eCLg7Bf0_yJWEDEnoeAep9w8DjLRwGKk1LGFFAf-Ge8CenvG8MRr-EVzTGGCGoMoM9C9j0I/s400/yeniyilkart1.gif" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic51TyWq65goXhw0nBIEQIWPBW9X2-dEK3IPf7PM_Pjn0WOvFlrkTHy9IGZ_D2QQIdQMInstKAcjQYFjuMJP0VnJ7fVBC4msrFoS2pjBPgdkESeAw1yUnqlKInIB29OUB-de_oFd7Sm5ol/s1600-h/blog_default.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic51TyWq65goXhw0nBIEQIWPBW9X2-dEK3IPf7PM_Pjn0WOvFlrkTHy9IGZ_D2QQIdQMInstKAcjQYFjuMJP0VnJ7fVBC4msrFoS2pjBPgdkESeAw1yUnqlKInIB29OUB-de_oFd7Sm5ol/s320/blog_default.png" /></a><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-54534464490662202892009-12-31T07:12:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.815-08:00Outlook Express Yeni Kullanıcı Eklenmesi<meta content="text/html; charset=utf-8" http-equiv="Content-Type"></meta><meta content="Word.Document" name="ProgId"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Generator"></meta><meta content="Microsoft Word 12" name="Originator"></meta><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_filelist.xml" rel="File-List"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_themedata.thmx" rel="themeData"></link><link href="file:///C:%5CUsers%5CCasper%5CAppData%5CLocal%5CTemp%5Cmsohtmlclip1%5C01%5Cclip_colorschememapping.xml" rel="colorSchemeMapping"></link> <m:smallfrac m:val="off"> <m:dispdef> <m:lmargin m:val="0"> <m:rmargin m:val="0"> <m:defjc m:val="centerGroup"> <m:wrapindent m:val="1440"> <m:intlim m:val="subSup"> <m:narylim m:val="undOvr"> </m:narylim></m:intlim> </m:wrapindent><style><br /><!--<br /> /* Font Definitions */<br /> @font-face<br /> {font-family:"Cambria Math";<br /> panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;<br /> mso-font-charset:0;<br /> mso-generic-font-family:roman;<br /> mso-font-pitch:variable;<br /> mso-font-signature:-1610611985 1107304683 0 0 415 0;}<br /> /* Style Definitions */<br /> p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal<br /> {mso-style-unhide:no;<br /> mso-style-qformat:yes;<br /> mso-style-parent:"";<br /> margin:0cm;<br /> margin-bottom:.0001pt;<br /> mso-pagination:widow-orphan;<br /> font-size:12.0pt;<br /> font-family:"Times New Roman","serif";<br /> mso-fareast-font-family:"Times New Roman";<br /> mso-ansi-language:TR;<br /> mso-fareast-language:TR;}<br />.MsoChpDefault<br /> {mso-style-type:export-only;<br /> mso-default-props:yes;<br /> font-size:10.0pt;<br /> mso-ansi-font-size:10.0pt;<br /> mso-bidi-font-size:10.0pt;}<br />@page Section1<br /> {size:612.0pt 792.0pt;<br /> margin:72.0pt 72.0pt 72.0pt 72.0pt;<br /> mso-header-margin:36.0pt;<br /> mso-footer-margin:36.0pt;<br /> mso-paper-source:0;}<br />div.Section1<br /> {page:Section1;}<br />--><br /></style> </m:defjc></m:rmargin></m:lmargin></m:dispdef></m:smallfrac><br /><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> <b>Outlook Express </b>araçlar menüsünden hesaplar penceresini açıyoruz. Açılan <b>internet</b> hesapları penceresinde ekle menüsünden posta seçeneğini tıklıyoruz. <b>Ekle </b>menüsünden açtığımız posta seçeneği ile internet <b>bağlantı sihirbazını </b>başlatmış oluyoruz. Bu <b>sihirbaz </b>ile kullanıcı hesabını oluşturacağız. (Sihirbazın her penceresinde yapılan işlemlerden sonra ileri tıklanarak bir sonraki sihirbaz penceresine geçiş sağlanacaktır.)</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Adınız penceresi ile sihirbaza giriş yapıyoruz. <b>E-posta</b> gönderdiğimizde kullanıcı adının giden iletinin kimden alanında görüneceği biçimde yazmamız gerekmektedir. Kullanıcının gözükmesini istediği ismi giriyoruz.</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> <b>Kullanıcı </b>adını girdikten sonra internet e-posta adresini ayarlayacağımız <b>pencereye </b>geliyoruz. Burada gireceğimiz e-posta adresi, diğer kişilerin kullanıcıya e-posta <b>iletileri </b>göndermek için kullandıkları adrestir. Kullanıcının e-posta adresini de giriyoruz.</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Buraya kadar kullanıcı ile ilgili bilgileri belirledik. Sırada e-posta <b>sunucu </b>adları penceresinde bulunan ayarlar var. İlk olarak <b>gelen posta </b>sunucumuzun ne tip bir sunucu olduğunu seçiyoruz. Bizim sunucu tipimiz <b>POP3 </b>sunucusudur. Gelen <b>posta </b>sunucumuzu seçtikten sonra gelen posta sunucumuza ulaşacağımız <b>IP </b>adresini giriyoruz. Bir de giden posta sunucusu <b>SMTP IP </b>adresini giriyoruz. SMTP sunucusu, kullanıcıların giden e-postaları için kullanılan sunucudur.</span><br /></div><div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span lang="TR"> Son ayarlamalarımızı internet mail <b>oturum </b>açma penceresinde yapıyoruz. Bu pencerede tarafımızdan verilen kullanıcının hesabının adı ve parolasını yazıyoruz. <b>Ayarları </b>kaydetmek için son ekranda son tıklanır.</span><br /></div><br />by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-89932208324130730232009-12-31T06:26:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.894-08:00Microsoft, Office 2007 Davsının Çözümünü Yama ile Yapacak.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhydWBWxYcK8K_Ptia70VpQkHyQgM3hIViKLH1VvrXQ-iYEHZVHSSM5MM83deAUvgkbKjwL4sV44D2oem2b1eiqXYgwHs36BW2GJWrI03k8roHXClERSodpYe711BirkMwHuCH-BHGP1_Ic/s1600-h/office_2007.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhydWBWxYcK8K_Ptia70VpQkHyQgM3hIViKLH1VvrXQ-iYEHZVHSSM5MM83deAUvgkbKjwL4sV44D2oem2b1eiqXYgwHs36BW2GJWrI03k8roHXClERSodpYe711BirkMwHuCH-BHGP1_Ic/s200/office_2007.jpg" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> Daha önceki yazılarımda paylaştığım gibi <b>i4i </b>firması, <b>Microsoft</b>'un <b>Word 2007 </b>içersindeki <b>XML </b>özelliklerini kendilerinin patentlediklerini iddaa ederek. Mahkeme sonucuyla da haklılıklarını kanıtladılar. Şimdi sıra Microsoft'un yapacaklarına gelmişti. Microsoft, <b>mahkeme </b>kararına göre word <b>2007</b>'yi satmayacaktı. Fakat verilen yasağı aşarak satış yapabilmek için bir yama yayınlayacak. Bu yama ile tüm Word 2007'lerdeki <b>XML </b>özelliklerini iptal ederek yoluna devam etmeyi planlıyor.<br /> Önceki yazıda da bahsi geçtiği gibi uzman kişiler Microsoft'un satışlarının durmayacağını, buna bir çözüm olarak XML <b>özelliklerinin</b> olmadığı bir sürümün oluşturulacağı zaten ihtimaller dahilindeydi. Beklendiği gibi Microsoft, <b>dava konusu </b>olan XML özelliklerini içermeyen bir sürüm ile Word 2007 dağıtımına devam edecek.<br /> <b>Microsoft'</b><b>un OEM Partner Center </b>sitesinde yayınlanan <b>"2007 Microsoft Office Supplement Release"</b> adlı yama yüklendiğinde, <b>DOCX</b>, <b>DOCM </b>ve <b>XML </b>dosyalarında yer alan bazı XML özellikleri kullanılamayacak. Dava <b>ABD</b>'de açıldığı için, ülkemizdeki kullanıcılar henüz bu yamayı yüklemek zorunda değiller.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-84061850615947644522009-12-31T06:23:00.000-08:002010-01-09T06:11:29.632-08:00BEYAZ YELE<a href="http://1.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/Szyz3KVK34I/AAAAAAAAAxY/NmDdv0kQJpM/s1600-h/beyazyele.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421405811694559106" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 85px; CURSOR: hand; HEIGHT: 123px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="http://1.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/Szyz3KVK34I/AAAAAAAAAxY/NmDdv0kQJpM/s320/beyazyele.jpg" border="0" /></a><br /><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"><br />Canım arkadaşım Nilay'ın tavsiyesi üzerine okuduğum harika bir çocuk kitabı daha. Kitabı benim küçük adamım getirdi okulun kütüphanesinden. Kitabın sonunda gözyaşım aktı gitti. Küçük bir çocuğun at ile dostluğuna anlatan, küçükleri olduğu kadar büyükleri de etkileyen, kesinlikle okunması gereken bir kitap.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"><br />Kitabın Arkasındaki Not:</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"> Fransız yazarı Rene Guillot, çocuklar için birbirinden güzel pek çok roman yazdı. Ama yazdıkları arasında en sevileni Beyaz Yele oldu. Bu romanda, on iki yaşındaki bir çocukla beyaz bir at arasındaki büyük dostluk anlatılıyor. Bataklıklar, sazlıklar, göller, dağlar... Doğa güzellikleri içinde doğup gelişen müthiş bir dostluk. Folko ile Beyaz Yele'nin unutulmaz dostluğu. Folko, yüreği sevgiyle dolu, yoksul bir balıkçı çocuğu. Beyaz Yele, başıboş at sürüleriyle özgürce dolaşan, kimselerin eline geçiremediği, yabanıl, bembeyaz bir yılkı atı, bir prens. Bu romanın filmi de yapıldı. Film de, romanı gibi her yaştaki insanın yüreğinde derin izler bıraktı. İlk ve ortaokul çağındaki çocuklar kadar, büyüklerin de severek okuyacağı bir roman. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"><br />Kitabın Adı: Beyaz Yele</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Kitabın Yazarı: Rene Gulliot</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Çevirmen: Ela Güntekin</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Sayfa Sayısı: 112</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Yayınevi: Can Yayınları</span></div><div> </div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-57630762237719927262009-12-30T23:30:00.000-08:002010-01-09T06:11:29.662-08:00YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN<img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421305273566854130" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="http://2.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/SzxYbEnne_I/AAAAAAAAAxQ/KoYsKhUxOCk/s320/2010.gif" border="0" />Keyifli okuyacağınız, bol kitaplı bir yıl diliyorum. Sağlık, mutluluk ve huzurun yanında. Nice yıllara hep birlikte. <br /><div></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-26270723143939455422009-12-30T14:29:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.192-08:00Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 10 (2005)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXKhwfRIKdb1o925ERjvZusygvN4i8MGVCo8u1hcbi3I34fE76wFpo5KJv9Pi6CzRf-RMqPTiSMXGNCuYIuATi1k3RYpFDlJGbiCEwqrBXTVVyaQVLQ-3mgJtbouJOphcQ6hpD1tLDskAg/s1600-h/1-+V+for+Vendetta.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 142px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXKhwfRIKdb1o925ERjvZusygvN4i8MGVCo8u1hcbi3I34fE76wFpo5KJv9Pi6CzRf-RMqPTiSMXGNCuYIuATi1k3RYpFDlJGbiCEwqrBXTVVyaQVLQ-3mgJtbouJOphcQ6hpD1tLDskAg/s200/1-+V+for+Vendetta.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421034135915815826" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">1- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0434409/">V for Vendetta</a><br />Yönetmen: James McTeigue<br />Yazar: Andy & Lana Wachowski (senaryo), Alan Moore (çizgi roman)<br />Oyuncular: Hugo Weaving, Natalie Portman, Stephen Rea<br />Tür: Aksiyon|Bilim Kurgu|Gerilim<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 132 dk.<br />Ülke: ABD|İngiltere|Almanya<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 8.2/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWEj0re9BCyCgahG17e9dcrEVEaYvcp_S5mqHhg4Rg5Bi-WM2Oh5eiwxnamQEZwLtX_qEYgccw9I9ExssaqOPafe5ojIhoSUQ4y5y5qIZtjE41Fohi_AC2Vgsve4FJc05I4Sri-OJyZ8_l/s1600-h/2-+Match+Point.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 142px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWEj0re9BCyCgahG17e9dcrEVEaYvcp_S5mqHhg4Rg5Bi-WM2Oh5eiwxnamQEZwLtX_qEYgccw9I9ExssaqOPafe5ojIhoSUQ4y5y5qIZtjE41Fohi_AC2Vgsve4FJc05I4Sri-OJyZ8_l/s200/2-+Match+Point.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421023278764405586" border="0" /></a>2- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0416320/">Match Point</a><br />Yönetmen: Woody Allen<br />Yazar: Woody Allen<br />Oyuncular: Jonathan Rhys Meyers, Scarlett Johansson, Emily Mortimer<br />Tür: Suç|Dram|Romantik|Gerilim<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 124 dk.<br />Ülke: İngiltere|ABD|İrlanda<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7.8/10<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgl_BN5ruCsJjhLd_afpRVMoLO7JdrQ4188-FzF52ndTAA7lO4dpbBNsGDwj-9oD9ecr_PPIwMCxIybXAcIU2JbFzC081eV-JLM12FyL2VqfKvlpgS51s54j-Mlas2yk2JaTo_4jGESo5Jp/s1600-h/3-+Sin+City.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgl_BN5ruCsJjhLd_afpRVMoLO7JdrQ4188-FzF52ndTAA7lO4dpbBNsGDwj-9oD9ecr_PPIwMCxIybXAcIU2JbFzC081eV-JLM12FyL2VqfKvlpgS51s54j-Mlas2yk2JaTo_4jGESo5Jp/s200/3-+Sin+City.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421023274838208210" border="0" /></a>3- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0401792/">Sin City</a><br />Yönetmen: Frank Miller, Robert Rodriquez, Quentin Tarantino<br />Yazar: Frank Miller<br />Oyuncular: Benicio Del Todo, Mickey Rourke, Bruce Willis, Jessica Alba, Clive Owen, Alexis Bledel, Elijah Wood<br />Tür: Aksiyon|Suç|Gerilim<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 147 dk.<br />Ülke: ABD<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 8.4/10<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgisoAB7mOE-L4A2c-PtqRBZv6QursP__logvhioZTL5FM2SsKH5Pc4Q7lfOWUa5I02Ctp_hTuEisATbCbIyf5JtKpRfiZCz9-tRkJgzvxDNbb-dfyRGuUfHfwGIUU6Sv5nCR5zqFHnjV2X/s1600-h/4-+MirrorMask.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 142px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgisoAB7mOE-L4A2c-PtqRBZv6QursP__logvhioZTL5FM2SsKH5Pc4Q7lfOWUa5I02Ctp_hTuEisATbCbIyf5JtKpRfiZCz9-tRkJgzvxDNbb-dfyRGuUfHfwGIUU6Sv5nCR5zqFHnjV2X/s200/4-+MirrorMask.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421023269879688034" border="0" /></a>4- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0366780/">MirrorMask</a><br />Yönetmen: Dave McKean<br />Yazar: Neil Gaiman, Dave McKean<br />Oyuncular: Stephanie Leonidas, Jason Barry, Gina McKee<br />Tür: Macera|Fantastik<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 101 dk.<br />Ülke: İngiltere<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKej1o-H2ThDfqcX7bGZlUwyts1iyRyzvznO64VjOR8Zp3hiwWCMLnJkWvEInhlxVODUfxxaS2YYpa00toJgqFOuCJg1YXcVT1h2GRCvyfkLpgvkCsLkw8bK7RqXeidbUA-W2pgUpOtFIn/s1600-h/5-+Conversations+With+Other+Women.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 155px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKej1o-H2ThDfqcX7bGZlUwyts1iyRyzvznO64VjOR8Zp3hiwWCMLnJkWvEInhlxVODUfxxaS2YYpa00toJgqFOuCJg1YXcVT1h2GRCvyfkLpgvkCsLkw8bK7RqXeidbUA-W2pgUpOtFIn/s200/5-+Conversations+With+Other+Women.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421023270955478290" border="0" /></a>5- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0435623/">Conversations With Other Women</a><br />Yönetmen: Hans Canosa<br />Yazar: Gabrielle Zevin<br />Oyuncular: Helena Bonham Carter, Aeron Eckhart<br />Tür: Komedi|Romantik|Dram<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 84 dk.<br />Ülke: İngiltere<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7/10</span></span><br /><br /><br /><div class="restofpost"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2Mddtmho9rwcwBnJ6mGFegd7ChmDKWNVDu4RD-TjbspSxg3sSivR8JMhjgzb63_EL-wSo96mINTklkGdvYT-yMgWBafPlzd9dUjWAKZTYdzK7ET-FbbxLmNsq5OgjNfHVJ5RCBXMC7Fdu/s1600-h/6-+Little+Manhattan.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2Mddtmho9rwcwBnJ6mGFegd7ChmDKWNVDu4RD-TjbspSxg3sSivR8JMhjgzb63_EL-wSo96mINTklkGdvYT-yMgWBafPlzd9dUjWAKZTYdzK7ET-FbbxLmNsq5OgjNfHVJ5RCBXMC7Fdu/s200/6-+Little+Manhattan.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022637334638018" border="0" /></a><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;">6- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0412922/">Little Manhattan</a><br />Yönetmen: Mark Levin<br />Yazar: Jennifer Flackett<br />Oyuncular: Josh Hutcherson, Charlie Ray<br />Tür: Komedi|Romantik|Aile<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 84 dk.<br />Ülke: ABD<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7.6/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR9POyADD6T7VeyPWkLKq6-274t2ABa8YOZHjqh_5beI-a_z6TZIg9DFmiZ26Lo_rqYZ7BDEFCkqZCHeDSt96j7MEsLqIE56Rj6LoRGcp2_5HgM9gq4wIjtYn_xD6OktIqoeTE-NMG7Ob4/s1600-h/7-+Serenity.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 135px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR9POyADD6T7VeyPWkLKq6-274t2ABa8YOZHjqh_5beI-a_z6TZIg9DFmiZ26Lo_rqYZ7BDEFCkqZCHeDSt96j7MEsLqIE56Rj6LoRGcp2_5HgM9gq4wIjtYn_xD6OktIqoeTE-NMG7Ob4/s200/7-+Serenity.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022632026424050" border="0" /></a>7- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0379786/">Serenity</a><br />Yönetmen: Joss Whedon<br />Yazar: Joss Whedon<br />Oyuncular: Nathan Fillion, Gina Torres, Summer Glau<br />Tür: Aksiyon|Macera|Gerilim|Bilim Kurgu<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 119 dk.<br />Ülke: ABD<br />Dil: İngilizce|Çince<br />IMDB Puanı: 8/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwVQ_BLI6438MVATmlTTSisXvj4eGZI0R_O2KPRLSTJ98qUf5R_rmfa6bsh0vjWJNkETfHZH9fIsb7sxbTD7zbly-bKMYqIw7T3vh7wRVwBoW4gafgf_YhYJXGoE3KQJDSDjm5ZcxhERpg/s1600-h/8-+Va,+Vis+et+Deviens.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 139px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwVQ_BLI6438MVATmlTTSisXvj4eGZI0R_O2KPRLSTJ98qUf5R_rmfa6bsh0vjWJNkETfHZH9fIsb7sxbTD7zbly-bKMYqIw7T3vh7wRVwBoW4gafgf_YhYJXGoE3KQJDSDjm5ZcxhERpg/s200/8-+Va,+Vis+et+Deviens.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022628594845826" border="0" /></a>8- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0388505/">Va, Vis, et Deviens</a> (Go, See and Become)<br />Yönetmen: Radu Mihaileanu<br />Yazar: Alain-Michel Blanc, Radu Mihaileanu<br />Oyuncular: Yaël Abecassis, Roschdy Zem<br />Tür: Dram<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 140 dk.<br />Ülke: Fransa|Belçika|İsrail|İtalya<br />Dil: Amharca|İbranice|Fransızca<br />IMDB Puanı: 8/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdwOUmlxTkSvbg1VesdNLPByextIVK3q58tub0hc-XGTLpuy_WXKR8bJxuczO_IdcWYgakrI9-cjuoNkTyyTAPnBrx8FmQ0RFm74MgEzTQ6tcATZJTzo-qCU4j5HK5CluQ4eLz03Aznx8r/s1600-h/9-+Corpse+Bride3.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 136px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdwOUmlxTkSvbg1VesdNLPByextIVK3q58tub0hc-XGTLpuy_WXKR8bJxuczO_IdcWYgakrI9-cjuoNkTyyTAPnBrx8FmQ0RFm74MgEzTQ6tcATZJTzo-qCU4j5HK5CluQ4eLz03Aznx8r/s200/9-+Corpse+Bride3.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022623727425570" border="0" /></a>9- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0121164/">Corpse Bride</a><br />Yönetmen: Tim Burton, Mike Johnson<br />Yazar: Tim Burton, Carlos Grangel, John August, Caroline Thompson, Pamela Pettler<br />Oyuncular: Johnny Depp, Helena Bonham Carter, Emily Watson<br />Tür: Animasyon|Komedi|Fantastik|Müzik|Romantik<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 76 dk.<br />Ülke: İngiltere|ABD<br />Dil: İngilizce<br />IMDB Puanı: 7.5/10<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnS6F_E_c0DKJ-2AUs7N5eM1hkyT8vp9GxCKGvycu52Eb7dVvbyaGTFlX7fdWvKwwGt63ViA8HpM63z4wagRuuHT65ku0RPePO0JguAj4DBVtXLNSz7HEAOIHnJqzQoNuoM9IyKlSZ9eR0/s1600-h/10-+La+Marche+de+L%27empereur2.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 143px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnS6F_E_c0DKJ-2AUs7N5eM1hkyT8vp9GxCKGvycu52Eb7dVvbyaGTFlX7fdWvKwwGt63ViA8HpM63z4wagRuuHT65ku0RPePO0JguAj4DBVtXLNSz7HEAOIHnJqzQoNuoM9IyKlSZ9eR0/s200/10-+La+Marche+de+L%27empereur2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022619063887794" border="0" /></a>10- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0428803/">La Marche de L'empereur</a> (March of the Penguins)<br />Yönetmen: Luc Jacquet<br />Yazar: Luc Jacquet, Jordan Roberts, Michel Fessler<br />Oyuncular: Penguen halkı<br />Tür: Belgesel<br />Yapım yılı: 2005<br />Süre: 85 dk.<br />Ülke: Fransa<br />Dil: İngilizce|Fransızca<br />IMDB Puanı: 7.8/10<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMd15ZthS6JSTR60h53rXSGOEpGvTeYIoONGM5wstAiD37qoipM8e4l1KsA9XI-SRVoXPslllZesir2Jna4oX1Nb_yeWlb2WT_8qJC6oHyOarhreeCCmnO2wGYMR-FfJS_avs_MBK6uayQ/s1600-h/y1+Hard+Candy.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 141px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMd15ZthS6JSTR60h53rXSGOEpGvTeYIoONGM5wstAiD37qoipM8e4l1KsA9XI-SRVoXPslllZesir2Jna4oX1Nb_yeWlb2WT_8qJC6oHyOarhreeCCmnO2wGYMR-FfJS_avs_MBK6uayQ/s200/y1+Hard+Candy.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022277479273474" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCP79VNAgv8hbpdTWFIZWoPMBDhaKTCyT5MasAlS9sDWj5_nmWaBZwt2-cNXFPmp8qPb8RS7KJLqkWo4NGSUrylfBWRQZaBmT9iiUVO7fIfiKvytlwTfIXY0psrDmtKb3R5FXgSpbJzgrl/s1600-h/y2+Kiss+Kiss+Bang+Bang.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 141px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCP79VNAgv8hbpdTWFIZWoPMBDhaKTCyT5MasAlS9sDWj5_nmWaBZwt2-cNXFPmp8qPb8RS7KJLqkWo4NGSUrylfBWRQZaBmT9iiUVO7fIfiKvytlwTfIXY0psrDmtKb3R5FXgSpbJzgrl/s200/y2+Kiss+Kiss+Bang+Bang.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022275182814898" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjqKGymSc5IK-DJuBQ-el2eonYvNwmUkkGxoG3a9jZc_aJWPn5HfMA3Z06-gOOkwm6nKKgPUAFSIJEl0V0gdjCmnBNIvQZVGY69ygs769GuiW64Xs28APk_ysWRrK0ZJzGiD_RCn6MXua-/s1600-h/y3+Charlie+and+the+Chocolate+Factory.jpg"><img style="cursor: pointer; width: 142px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjqKGymSc5IK-DJuBQ-el2eonYvNwmUkkGxoG3a9jZc_aJWPn5HfMA3Z06-gOOkwm6nKKgPUAFSIJEl0V0gdjCmnBNIvQZVGY69ygs769GuiW64Xs28APk_ysWRrK0ZJzGiD_RCn6MXua-/s200/y3+Charlie+and+the+Chocolate+Factory.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421022268799457538" border="0" /></a><br /><br />11- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0373469/">Kiss Kiss, Bang Bang</a><br />12- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0387898/">Cache</a> (Hidden)<br />13- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0435625/">The Descent</a><br />14- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0436262/">Ellie Parker</a><br />15- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0424136/">Hard Candy</a><br />16- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0411098/">All the Invisible Children</a><br />17- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0412019/">Broken Flowers</a><br />18- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0399146/">A History of Violence</a><br />19- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0427944/">Thank You For Smoking</a><br />20- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0445620/">Paradise Now</a><br />21- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0443518/">The Girl in the Café</a><br />22- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0387131/">Constant Gardener</a><br />23- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0367594/">Charlie and the Chocolate Factory</a><br />24- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0421239/">Red Eye</a><br />25- <a href="http://www.imdb.com/title/tt0399201/">The Island</a><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAEPqSPw92fwO5Bm5gPreYkhdVKXbbMHvpjA7nkaGCXlgxzhMd_c2CjcpxSwCYwKrLKS9JWlDcRBW9fJl6bBF0lUkHThxX6ajgWNziwMRLPIAwYSODbgl2J9DUEFzIXDfS-86jHOuOmFYv/s1600-h/y4+Everything+is+Illuminated.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 141px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAEPqSPw92fwO5Bm5gPreYkhdVKXbbMHvpjA7nkaGCXlgxzhMd_c2CjcpxSwCYwKrLKS9JWlDcRBW9fJl6bBF0lUkHThxX6ajgWNziwMRLPIAwYSODbgl2J9DUEFzIXDfS-86jHOuOmFYv/s200/y4+Everything+is+Illuminated.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421021387160621666" border="0" /></a>Henüz izlemediğim ama çok merak <a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiILQcsoNpXaTXWfgZwhWyy4VRkm4kRAX2vQKpUE1pQqgcQ6nqWcAA0N9-UBn3mA7tARUbaEQJa8ucYkJXh1mcC5DKHIWrj0eJZH7hGS9nOK4v4gAirLPkcHTsZ2o-LMYbBkAfTC1wfuGMk/s1600-h/y4b+The+Jacket.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiILQcsoNpXaTXWfgZwhWyy4VRkm4kRAX2vQKpUE1pQqgcQ6nqWcAA0N9-UBn3mA7tARUbaEQJa8ucYkJXh1mcC5DKHIWrj0eJZH7hGS9nOK4v4gAirLPkcHTsZ2o-LMYbBkAfTC1wfuGMk/s200/y4b+The+Jacket.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421021152642814578" border="0" /></a><br />ettiğim ve iyi çıkacaklarına inandığım<br />2005 yapımı filmler:<br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0401085/">C.R.A.Z.Y. </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0358273/">Walk the Line </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0388795/">Brokeback Mountain </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0404030/">Everything is Illuminated </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0451094/">Chinjeolhan Geumjassi</a> (Sympathy for Lady Vengeance)<br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0408306/">Munich </a><br /><a href="http://www.imdb.com/title/tt0366627/">The Jacket</a></span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-25000856426696253222009-12-30T13:31:00.000-08:002010-01-09T06:21:50.986-08:00Komedi : Hackleme<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUjPlGdbxIPVZYRDdB5UIn6912ySvWWRkXF3_Co-XcYhQLp7AMPGKyQfSh41g2PW3H8-atynD4alXj3QK_5pytQ5GvXuExXmGM4yuAKlU7SA-ypnDI_0njB4Pxa_BjB4WGb_XlM8LX6D6j/s1600-h/iki_okuz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUjPlGdbxIPVZYRDdB5UIn6912ySvWWRkXF3_Co-XcYhQLp7AMPGKyQfSh41g2PW3H8-atynD4alXj3QK_5pytQ5GvXuExXmGM4yuAKlU7SA-ypnDI_0njB4Pxa_BjB4WGb_XlM8LX6D6j/s320/iki_okuz.jpg" /></a><br /></div><br /><b>Şifresini çözmüş </b>kayıtlarına bakıyor. Aaaa o da ne? İki tane öküz var.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-75597364834725306242009-12-30T12:09:00.000-08:002010-01-09T06:09:31.222-08:00Ray Bradbury - Fahrenheit 451<img src="http://static.ideefixe.com/images/319/319652_2.jpg" align="left" /> <u><b>Arka Kapak</b></u><br />Neredeyse hiç kimse, Ray Bradbury'nin kurgusu olmayan bir zaman ya da mekan hayal edemez... Hikayeleri ve romanları Amerikan edebiyatının vazgeçilmezleri arasında.<br />-Jeffrey A. Frank, The Washington Post<br /><br /><br /><u><b>linkler:</b></u><br /><ul><li><a href="http://uploading.com/files/592f635m/Ray_Bradbury_fahrenheit_451_kitap-indir.blogspot.com.rar/" rel="nofollow" target="_blank">http://uploading.com/files/592f635m/Ray_Bradbury_fahrenheit_451_kitap-indir.blogspot.com.rar/</a></li></ul>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-10579379196918296272009-12-30T11:53:00.000-08:002010-01-09T06:09:31.247-08:00Fyodor Mihayloviç Dostoyevski kimdir?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:7UtqhZnUazF0KM:http://www.itusozluk.com/img.php/04a219eaa16ad625f053beeb7c70115818214/fyodor%2Bmihaylovi%25E7%2Bdostoyevski" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:7UtqhZnUazF0KM:http://www.itusozluk.com/img.php/04a219eaa16ad625f053beeb7c70115818214/fyodor%2Bmihaylovi%25E7%2Bdostoyevski" /></a><br /></div>Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский, Dinle (Yardım·bilgi)) (d: 11 Kasım 1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt Petersburg), Rus roman yazarıdır. Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölümünü burada haber aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı.[1] Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.<br /><br />1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.[1]<br /><br />Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü.[2] Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.<br /><br /><u><b>Hayatı</b></u><br /><u><b>Çocukluğu ve Gençliği</b></u><br />Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu.[4] Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu.[5]. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.[1]<br /><br />Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi.[1] Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikayelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.[1][4]<br /><br />Eşinin ölümünden sonra kendisini içkiye daha çok veren babası Mikhail bu olayın ardından sahibi olduğu toprağa çekilmişti. Mikhail'in ölümünün sebebi tam olarak bilinmiyor. İddialardan biri, eşinin ölümünden sonra toprağına çekilen Mikhail'in buradaki köylülere çok kötü davrandığı ve onun kötülüklerine katlanamayan köy halkının en sonunda onu öldürdüğüdür.[6] Bir başka iddia da Mikhail'in tamamen doğal sebeplerden öldüğüdür. Babasının ölümünü Petersburg'ta haber alan Dostoyevski, onun ölümünü istediği düşüncesi yüzünden depresyona girdi. Sara nöbetlerinin ilkini hayatının bu evresinde geçirmeye başladı. Petersburg Mühendis Okulu'ndaki öğrenimini başarıyla bitirerek, asteğmen rütbesiyle Petersburg'taki İstihkâm Müdürlüğü'nde göreve verildi. Ancak bu görevi bir yıl sürdürebildi. Askerlikten nefret eden Dostoyevski görevinden istifa ederek yazarlığa başladı.<br /><br /><u><b>İlk yazarlık dönemi</b></u><br />Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Ljudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı.[7] Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı.[2] Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvojnik) yayımlandı.[8] Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikayesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.[9]<br /><br />1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozjajka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboje Sjerdce) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı.[9] Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.<br /><br /><u><b>Sibirya'ya sürgün</b></u><br />Dostoyevski, 23 Nisan 1849 tarihinde devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiasıyla sekiz arkadaşı ve ağabeyi ile birlikte tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapisanede yattıktan sonra diğer dokuz komplocu ile idam edilecekleri yere götürüldü.[10] Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıktı. İdam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürüldü. Sibirya'daki Omsk Kalesi'ne sürüldü.[9] Suç ve ceza kavramları ile en yoğun şekilde burada tanıştı. Kürek mahkumu olduğu süre içinde, kolları damgalandı, kafası tıraş edildi ve taş kırdı. Sara nöbetleri yüzünden birçok kere hastaneye kaldırıldı. Burada geçirdiği yıllar İncil'i ve mahkumlardaki gönül zenginliğini keşfetmesine olanak sağladı.[1]<br /><br />Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk'te zorunlu ikamete mahkum edildi. Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburunda beş yıl görev yaptı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılının Şubat ayında, veremli ve dul Maria Dmitrievna Isayeva ile, subay kocasının ölümünden sonra evlendi. Dostoyevski, Isayeva ile ona acıdığı için evlendi.<br /><br /><u><b>İkinci yazarlık dönemi</b></u><br />1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremja (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı.[11] Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unizenniye i Oskorblenniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı.[11] Romanda bir zihnin derinliklerine indi.[9] Suç ve Ceza (Prestupleni i Nakazani)[12] ve Kumarbaz (İgrok)[13] adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikaye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında<br /><blockquote>Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır.<br /></blockquote><br />diye yazdı.<br />Dostoyevski'nin ikinci eşi Anna<br /><br />Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866,[14] Ebedi Koca (Veşnı Muzh) 1870,[15] Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı.[16] Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi.[9] Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi.[11] 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelja)[17] ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Brat'j Karamazovi) adlı romanları yayımlandı.[18] Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı.[19] Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı.[4] 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.<br /><br /><u><b>Temalar</b></u><br />Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.[11]<br /><br />Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.[3]<br /><br />Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi.[3] Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.[11]<br /><br />Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da<a href="http://kitap-indir.blogspot.com/">,</a> Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.[20]<br /><br />Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını vesiyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için biresel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.[21]<br /><br />Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.<br /><br /><u><b>Eserleri</b></u><br /><u><b>Romanlar</b></u><br />* (1846) Bednye lyudi (Бедные люди); Türkçe yayım adı: İnsancıklar<br />* (1849) Netochka Nezvanova (Неточка Незванова); Türkçe yayım adı: Netochka Nezvanova<br />* (1861) Unizhennye i oskorblennye (Униженные и оскорбленные); Türkçe yayım adı: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar<br />* (1862) Zapiski iz mertvogo doma (Записки из мертвого дома); Türkçe yayım adı: Ölüler Evinden Anılar<br />* (1864) Zapiski iz podpolya (Записки из подполья); Türkçe yayım adı: Yeraltından Notlar<br />* (1866) Prestuplenie i nakazanie (Преступление и наказание); Türkçe yayım adı: Suç ve Ceza<br />* (1867) Igrok (Игрок); Türkçe yayım adı: Kumarbaz<br />* (1869) Idiot (Идиот); Türkçe yayım adı: Budala<br />* (1872) Besy (Бесы); Türkçe yayım adı: Ecinniler<br />* (1875) Podrostok (Подросток); Türkçe yayım adı: Delikanlı<br />* (1881) Brat'ya Karamazovy (Братья Карамазовы); Türkçe yayım adı: Karamazov Kardeşler<br /><br /><u><b>Kısa Öyküler</b></u><br />* (1846) Dvojnik (Двойник. Петербургская поэма); Türkçe yayım adı: "Öteki"<br />* (1847) Roman v devyati pis'mah (Роман в девяти письмах); Türkçe yayım adı:<br />* (1847) "Gospodin Prokharchin" (Господин Прохарчин); Türkçe yayım adı: "Mr. Prokharchin"<br />* (1847) "Hozyajka" (Хозяйка); Türkçe yayım adı: "Ev Sahibesi"<br />* (1848) "Polzunkov" (Ползунков); Türkçe yayım adı: "Polzunkov"<br />* (1848) "Slaboe serdze" (Слабое сердце); Türkçe yayım adı: "Bir Yufka Yürekli"<br />* (1848) "Chuzhaya zhena i muzh pod krovat'yu" (Чужая жена и муж под кроватью); Türkçe yayım adı: "The Jealous Husband"<br />* (1848) "Chestnyj vor" (Честный вор); Türkçe yayım adı: "An Honest Thief"<br />* (1848) "Elka i svad'ba" (Елка и свадьба); Türkçe yayım adı: "A Christmas Tree and a Wedding"<br />* (1848) Belye nochi (Белые ночи); Türkçe yayım adı: Beyaz Geceler<br />* (1857) "Malen'kij geroj" (Маленький герой); Türkçe yayım adı: "Küçük Kahraman"<br />* (1859) "Dyadyushkin son" (Дядюшкин сон); Türkçe yayım adı: "Amcanın Rüyası"<br />* (1859) Selo Stepanchikovo i ego obitateli (Село Степанчиково и его обитатели); Türkçe yayım adı: Stepanchikovo Köyü<br />* (1862) "Skvernyj anekdot" (Скверный анекдот); Türkçe yayım adı: "Tatsız Bir Olay"<br />* (1865) "Krokodil" (Крокодил); Türkçe yayım adı: "Timsah"<br />* (1870) "Vechnyj muzh" (Вечный муж); Türkçe yayım adı: "Ebedi Koca"<br />* (1873) "Bobok" (Бобок); Türkçe yayım adı: "Bobok"<br />* (1876) "Krotkaja" (Кроткая); Türkçe yayım adı: "Uysal Bir Ruh"<br />* (1876) "Muzhik Marej" (Мужик Марей); Türkçe yayım adı:<br />* (1876) "Mal'chik u Hrista na elke" (Мальчик у Христа на елке); Türkçe yayım adı:<br />* (1877) "Son smeshnogo cheloveka" (Сон смешного человека); Türkçe yayım adı: "Bir Adamın Düşü"<br /><br /><u><b>Kurgusal olmayan eserler</b></u><br />* Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863)<br />* Bir Yazarın Günlüğü (Дневник писателя) (1873–1881)<br /><br /><b>Dostoyevski hayran sitesi:</b> <a href="http://www.fyodordostoevsky.com/" rel="nofollow" target="_blank">http://www.fyodordostoevsky.com/</a><br /><br /><blockquote>kaynak: <a href="http://tr.wikipedia.org/" rel="nofollow" target="_blank">tr.wikipedia.org</a><br /></blockquote>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-33878184910945188152009-12-30T11:39:00.000-08:002010-01-09T06:09:31.276-08:00Abdullah Aymaz kimdir?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:uX6cUnnlB31atM:http://www.nurevi.com/Resimler/abdullah_aymaz.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:uX6cUnnlB31atM:http://www.nurevi.com/Resimler/abdullah_aymaz.JPG" /></a><br /></div><b>Abdullah Aymaz</b>, ilahiyatçı, gazeteci, yazar.<br /><br />Kütahya'nın Emet ilçesinin Hacımahmut köyünde 1949'ta doğan Abdullah Aymaz, ilkokulu Hacımahmut köyünde okudu. İzmir İmam Hatip Lisesi'nde okuduğu yıllarda Gurbet dergisinde yazıları yayımlanmıştır. İzmir Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olup Tire ve İzmir'de öğretmenlik görevinde bulunmuştur. Özel vakıf idareciliği ve eğitim hizmetleri de yapmıştır. 1978'de yayın hayatına giren Sızıntı dergisinde yazılar kaleme almıştır. Gazetecilik hayatına 1988'de Zaman gazetesinde başlamıştır.[1] Zaman gazetesinin ilk taşra temsilciliğinin Konya'da açılmasında öncülük etmiştir. Mart 1988 ile Haziran 1992 tarihleri arasında gazetenin yayın yönetmenliğini yapmıştır.[2] Daha sonra aynı gazetenin Genel Yayın Yönetmen Yardımcılğı görevinde de bulunmuştur. Halen <b>Zaman Gazetesi</b>'de köşe yazıları yazmaktadır. Safvet Senih, Hüseyin Bayram ve İsmail Yediler müstear adları ile yayımlanmış yazı ve kitapları bulunmaktadır.<br /><br /><u><b>Eserleri</b></u><br />* Sadık Yar<br />* Meryem Gibi<br />* Sen Yusuf Musun?<br />* Yusuflar'a<br />* Günümüz Yusuflarına<br />* Evrensel Dil<br />* Işığın Düştüğü Yerler<br />* Kardelenlerimiz<br />* Şifa Çiçekleri<br />* Diyalog Adımları<br />* Çitlembik 1 /Nükteler<br />* Çitlembik-2 /Nükteler<br />* Çitlembik-3 / Su Gibi Aziz<br />* Çitlembik-4 / Şahit Olmaya Geldik Sahip Olmaya Geldik<br />* Çitlembik-5 / Dua Hazinesi<br />* Çitlembik-6 / Anadolu'nun En Büyük Sadakası<br />* Yaratılış ve Darwinizm<br />* Lemaat<br />* Münazarat<br />* Sünuhat<br />* Barla Lahikası Üzerine<br />* Ayetül Kübra Üzerine<br />* Kastamonu Lahikası Üzerine<br />* Emirdağ Lahikası Üzerine-1<br />* Emirdağ Lahikası Üzerine-2<br />* Muhakemat Üzerine Sadeleştirme ve Açıklama<br />* Hutbe-i Şamiye Üzerine Sadeleştirme ve Açıklama<br />* Cihetsiz Sesler (Göze Takılanlar - 1)<br />* Bakıp Göremediklerimiz (Göze Takılanlar - 2)<br />* Sözün Çağrısı (Göze Takılanlar -3)<br />* Söz Saati (Göze Takılanlar - 4)<br />* Göze Takılanlar / Makaleler ve Gezi Notları 1-2-3-4<br /><br /><u><b>Hüseyin Bayram adı ile basılan eserleri</b></u><br />* Zeka Tomurcuklarına Damlalar<br /><br /><u><b>Safvet Senih adı ile basılan eserleri</b></u><br />* Onlar Yıldız Gibiydi<br />* Dışa Yansıyan İç Dünyamız (1-2)<br />* Duyduklarım Gördüklerim<br />* Hatıralar Işığında<br />* Kelimeler Armonisi<br />* Öze İşleyen Söz<br />* Hücre Devleti<br />* Hikmet<br />* Gaybın Haberleri<br />* Peygamberler<br />* Kıssa-i Musa<br />* Hızır ve Dostları<br />* Hızıri Adımlar / Uzakları Yakın Eylemek<br />* Şüpheler Üzerine<br />* İlim Açısından Kader<br />* Yaratılış ve Kader<br />* Ölüm ve Diriliş<br />* Ruhlar ve Ötesi<br />* Kur'an ve İlimler<br />* Kur'an da Edebi Veche<br />* Miraç Şehsuvarı<br />* Mercan Mağaraları<br />* Hadislerin Işığında Hadiseler<br />* Hazinelerin Anahtarı Besmele<br />* İbadetin Getirdikleri<br />* Zilzal ve Dua / Yüzyılın Felaketi Depreme Farklı Bir Bakış<br /><br /><blockquote>kaynak: <a href="http://tr.wikipedia.org/" rel="nofollow" target="_blank">tr.wikipedia.org</a><br /></blockquote>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-78419057986579351672009-12-30T09:55:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.071-08:00Firefox 4.0 : Kullanıcı, Web Tarayıcını Tasarla<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyOX0jSqgYwuzNW8tWdVlQ2o6rtH3KlVuYr8AlRqoLhAsvhvOB972F6vh2ITMtUky12m3k-MnRsl1HreuAj4qdXl5PxPmGP6BLtO75N3y1FbV9J0VAQW8Li0RzV3Q_AeXO-g7pTQw6tV0r/s1600-h/home_tab.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyOX0jSqgYwuzNW8tWdVlQ2o6rtH3KlVuYr8AlRqoLhAsvhvOB972F6vh2ITMtUky12m3k-MnRsl1HreuAj4qdXl5PxPmGP6BLtO75N3y1FbV9J0VAQW8Li0RzV3Q_AeXO-g7pTQw6tV0r/s320/home_tab.png" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> Ben bu <b>Firefox</b>'u daha iyi bir <b>tasarımla </b>çıkarırdım ya da ben bu butonu şöyle bu yazıyı şöyle yapardım diyorsanız işte size <b>fırsat</b>. <b>Mozilla</b>, kullanıcılarının yaratıcılık ve görselliklerine güveniyor ve sizden <b>Firefox 4.0</b> için tasarımında fikirlerinizi bekliyor. <b>Anasayfa sekmesi </b>için kararsız kalındığına göre sizden istenen bir anasayfa sekmesi tasarımı.<br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiniwrIUAaNYwB_Zg7Ojxyk5RGxHFhnJAHTFbi5XLtl3MowQi3wCYTaYwHxUu3ltRRAle_yWrD0Onz7xW1nis3mIw_b8O4wRT1vozQ5AkHKxmTKPBENln9sPSEbwKYJV8xszhPVD75kaTxw/s1600-h/anasayfa_sekme.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiniwrIUAaNYwB_Zg7Ojxyk5RGxHFhnJAHTFbi5XLtl3MowQi3wCYTaYwHxUu3ltRRAle_yWrD0Onz7xW1nis3mIw_b8O4wRT1vozQ5AkHKxmTKPBENln9sPSEbwKYJV8xszhPVD75kaTxw/s320/anasayfa_sekme.png" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Mozilla</b>, anasayfa sekmesinin ana araç çubuğundan çıkarak kendine özgü bir şekilde olmasını istiyor. Bu sekme çok amaçlı düşünülmelidir. Mozilla bu sekmeyi <b>igoogle </b>gibi veya <b>sık kullanılan</b> <b>sayfaların </b>bulunduğu bir sekmeden çok daha fazla özellikli olmasını istiyor.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-4484981527121061742009-12-30T07:48:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.574-08:00HANGİ FİLTRENİN KULLANILACAĞININ SEÇİMİ<h6>HANGİ FİLTRENİN KULLANILACAĞININ SEÇİMİ </h6> <p>Daha önceki konularda , farklı tipteki filtreler ve karakteristikleri hakkında bilgi verilmiştir . Hangi filtre dizaynının hangi uygulamaya en uygun düştüğünün bulunması aşağıda kısaca anlatılmıştır .Genelde , uygun bir filtrenin seçimini etkileyen etkenlerin bazıları , lineer faza ihtiyaç olup olmadığı , küçük genlikli dalgalanmaların izin verilip verilmeyeceği , ve bir dar geçiş bandının gerekip gerekmediğidir . Aşağıdaki akış diyagramı , doğru filtrenin seçimi için anahatlarıyla bilgi verir.Pratikte , son olarak en uygun olanı seçmeden önce birkaç farklı seçenekle deneme yapılmalıdır.</p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>2.1.BİR SİNÜS DALGASINI ELDE ETME</b></p> <p><b></b></p> <p>Bu bölümdeki amaç , hem yüksek-frekans gürültüsü hem de bir sinüsoidal işaretten oluşan veri örneklerini filtrelemektir.</p> <p>Bu bölümde , yüksek frekans gürültülü Sinüs Model VI tarafından üretilen bir sinüs dalgası birleştirilir.Birleştirilmiş işaret , sinüs dalgasını elde etmek için başka bir Butterworth filtresi tarafından alçak geçiren filtrelenmiştir.</p> <p><b>Ön Panel </b></p> <p><b></b></p> <p><b>1</b>.Yeni bir VI açın ve aşağıda gösterildiği gibi ön paneli ayarlayın .</p> <p>a. <b>Numeric»Controls</b> paletinden bir dijital kontrol seçin ve onu frekans olarak adlandırın.</p> <p>b. <b>Numeric»Controls</b> paletinden dikey kayma seçin ve onu kesim frekansı olarak adlandırın.</p> <p>c. <b>Numeric»Controls</b> paletinden başka bir dikey kayma seçin ve onu filtre derecesi olarak adlandırın.</p> <p>d. <b>Numeric»Graph </b>paletinden gürültülü işareti görüntülemek için bir dalga şekli grafiği seçin ve orijinal işareti görüntülemek için başka bir dalga şekli grafiği seçin.</p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>Blok Diyagramı</b></p> <p><b>2</b>.Blok diyagramı aşağıdaki gibi ayarlayın.</p> <p>Sinüs Model VI’si ,(<b>Functions»Analysis»Signal Generation</b> paleti) istenilen frekansların sinüs dalgasını üretir.</p> <p>Üniform Beyaz Gürültü VI’si ,(<b>Functions»Analysis»Signal Generation</b> paleti) sinüsoidal işarete eklenen uniform beyaz gürültüyü üretir.</p> <p>Butterworth Filtre VI’si , (<b>Functions»Analysis»Filters </b>paleti) gürültüyü yüksek geçiren filtre eder.</p> <p>Sinüs dalgasının 10 devrini ürettiğimizi ve 1000 örnek olduğunu gözönüne alın . Ayrıca , sağ taraftaki Butterworth Filtre VI’si örnekleme frekansı 1000 Hz olarak belirtilmiştir. Böylece , aslında , 10 Hz’lik bir işaret üretiyorsunuz.</p> <p><b>3</b>. VI’yi Extract the Sine Wave.vi olarak LabVIEW /Activity klasörüne kaydedin.</p> <p><b>4</b>.Ön panele geri dönün .10Hz’lik bir frekans ve 25Hz’lik kesim frekansı ve 5 olarak filtre derecesini seçin.VI’yi çalıştırın.</p> <p><b>5</b>.Filtre derecesini 4,3 ve 2 olarak azaltın ve filtrelenmiş işaretteki farkı gözlemleyin.Filtre derecesini azaltmakla ne olduğunu açıklayın.</p> <p><b>6</b>.Bitirdiğinizde , VI’yi Extract the Sine Wave.vi olarak Dig.filt.llb.’ye kaydedin</p> <p><b>7</b>.VI’yi kapatın.</p> <p><b>Özet</b></p> <p><b></b></p> <p>Frekans cevap karakteristiklerinden , pratik filtrelerin ideal filtrelerden farklı olduğu görülür . Pratikteki filtreler için , bant geçirendeki kazanç her zaman 1 olmayabilir , bant durdurandaki zayıflama her zaman -¥ olmayabilir ve sonlu genişlikte bir geçiş bölgesi vardır . Geçiş bölgesinin genişliği filtre sırasına bağlıdır ve geçik derecenin artmasıyla azalır.</p> <p>Ayrıca hem FIR hem de IIR digital filtreler hakkında da bilgi verilmiştir . FIR filtrelerin çıkışı ,sadece mevcut ve geçmiş giriş değerlerine bağlıdır.Oysa , IIR filtrelerin çıkışları şu anki ve geçmiş giriş değerlerine ve de geçmiş çıkış değerlerine bağlıdır . IIR filtrelerin farklı dizaynlarının frekans cevabı hakkında ve bant geçiren ve/veya bant durdurandaki küçük genlikli dalgalanmaların varlığına bağlı olarak onların sınıflandırılması hakkında bilgi verilmiştir . Çıkışının geçmiş çıkışlarına bağımlılığından dolayı , bir geçici hal , VI her çağırıldığında bir IIR filtrenin çıkışında ortaya çıkar . Bu geçici hal , VI’nın ilk çağrıldığından sonra , <b>init/cont</b> kontrolünü TRUE olarak ayarlanmasıyla ortadan kaldırılabilir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-3438763561019208652009-12-30T07:47:00.001-08:002010-01-09T06:17:58.008-08:00SONLU İMPALS CEVAP FİLTRELERİ<h6>SONLU İMPALS CEVAP FİLTRELERİ</h6> <p><b></b></p> <p>Sonlu impals cevap (FIR) filtreleri , dijital filtrelerdir ve sonlu bir impals cevabına sahiptir. FIR filtrelerine , noniteratif filtreler , konvolüsyon filtreleri , veya MA filtreleri ( moving – average ) de denir çünkü bir FIR filtrenin çıkışı bir sonlu konvolüsyon olarak ifade edilebilir:</p> <p> </p> <p>Burada , x , filtre edilecek giriş dizisini ; y , filtrelenmiş çıkış dizisini , ve h de , FIR filtre katsayılarını gösterir.</p> <p>Aşağıda , FIR filtrelerinin en önemli karakteristikleri verilmiştir:</p> <p>· Filtre katsayısı simetrisinden dolayı lineer faz meydana getirebilirler.</p> <p>· Her zaman kararlıdırlar.</p> <p>· Konvolüsyon kullanarak filtreleme fonksiyonu yerine getirilebilir.</p> <p> </p> <p>Burada , n , FIR filtre katsayı sayısıdır.</p> <p>Aşağıdaki grafik , normalize edilmiş frekansa karşı , FIR filtrelerinin tipik bir faz ve büyüklük cevabını gösterir.</p> <p>Faz cevabındaki süreksizlikler , tam değeri kullanarak büyük cevabı hesaplandığında ortaya koyulan süreksizliklerden ortaya çıkar. Fazdaki süreksizliklerin pi derecesinde olduğunu dikkate alın. Faz , bununla beraber, net olarak lineerdir.</p> <p>FIR filtreler , bir ayrık zaman sisteminin belirtilmiş , istenen frekans cevabının (yaklaşık) tahmini ile dizayn edilir . En genel teknikler , bir lineer-faz cevabını sürdürürken istenen büyüklük cevabını yaklaştırır.</p> <h5><b>Pencereleme İle FIR Filtrelerin Dizaynı</b></h5> <p>Lineer-faz FIR filtrelerinin dizaynında kullanılan en basit metot , pencere dizayn metodudur . Bir FIR filtresini pencerelemeyle dizayn etmek için , ideal bir frekans cevabıyla başlanır , onun impals cevabı hesaplanır ve daha sonra bir sonlu sayıda katsayı ortaya çıkarmak için impals cevabı kesilir . İdeal impals cevabının kesilmesi (Gibbs fenomeni olarak bilinen bir etki)-FIR filtre frekans cevabında ani geçişlerdeki (kesim frekanslarında) salınım davranışına neden olur.</p> <p>Bir düzeltme pencere fonksiyonu kullanarak ideal impals cevabının kesilmesinin düzeltilmesiyle Gıbbs fenomesi etkileri azaltılabilir . Her iki uçta FIR katsayılarının azaltılmasıyla , frekans cevabında yanal parçaların (lob) yükseklikleri azaltılabilir . Bununla beraber , bu metodun dezavantajı , ana bölümün (lob) geçişlemesi , sonuç olarak kesim frekanslarında daha geniş bir geçiş bölgesinin oluşmasıdır . Bir pencere fonksiyonunun seçimi , Chebyshev ve Butterworth IIR filtreleri arasındaki seçime benzerdir .</p> <p>Pencereleme ile FIR filtrelerinin dizayn edilmesi basittir ve hesap bakımından ucuzdur . Ayrıca FIR filtrelerinin dizaynında en hızlı yoldur . Bununla beraber , en iyi FIR filtre dizayn metodu değildir. </p> <p><b>Parks-McClellan Algoritmasının Kullanılmasıyla Optimum Fır Filtrelerinin Dizaynı</b></p> <p><b></b></p> <p>Parks-McClellan algoritması , verilen bir sayıdaki katsayılar için en iyi filtreyi dizayn etmeye yarayan bir optimum FIR filtre dizayn tekniğini ortaya koyar. Böyle bir dizayn , kesim frekanslarındaki ters etkileri azaltır.Ayrıca farklı frekans bantlarında tahmin hatalarının daha kontrollü olmasını sağlar fakat bu kontrol , pencere metodu ile mümkün değildir.</p> <p>Parks-McClellan algoritmasını kullanarak FIR filtrelerini dizayn etmek hesapsal olarak pahalıdır.</p> <h6>Dar Bant FIR Filtrelerinin Dizaynı </h6> <p>FIR filtrelerini özellikle dar bant genişlikleriyle , dizayn etmek için sıradan teknikleri kullanırken , sonuçlanan filtre süreleri çok uzun olabilir. Uzun filtre süreli FIR filtreleri uzun süren dizayn ve uygulamaya koyma süresi gerektirir ve sayısal hatalara karşı daha hassastır. Bazı durumlarda , Parks-McClellan algoritması gibi geleneksel filtre dizayn teknikleri , dizaynı tamamiyle başarısız kılabilir.</p> <p>Dar bant FIR filtrelerini dizayn etmek için IFIR (Interpolated Finite Impulse Response ) filtre dizayn tekniği denen çok verimli bir algoritma kullanılabilir. Bu tekniğin kullanımı Parks-McClellan algoritmasının doğrudan uygulanmasıyla dizayn edilen filtrelerden daha az katsayıyı ( ve bu nedenle daha az katsayıyı ) gerektiren dar bant filtrelerini ortaya koyar. LabVIEW , geniş bant , yüksek geçiren ( 0 yakınlarındaki kesim frekansı ) ve alçak geçiren filtreleri ( Nyquist yakınlarındaki kesim frekansı ) üretmek için bu tekniği kullanır.</p> <h6></h6> <h6>Pencerelenmiş FIR Filtreleri</h6> <p>İstenilen pencerelenmiş FIR <b>filtre tiplerini</b> seçmek için FIR sanal enstrumanlarının filtre tipi parametreleri kullanılır:alçak geçiren , yüksek geçiren , bant geçiren , veya bant durduran.</p> <p>Aşağıda liste iki ilgili FIR sanal enstrumanını verir:</p> <p>· FIR Pencerelenmiş Katsayılar – Pencerelenmiş (veya pencerelenmemiş )katsayıları üretir.</p> <p>· FIR Pencerelenmiş Filtreler – Pencerelenmiş (veya pencerelenmemiş ) katsayıları kullanarak girişi filtreler .</p> <h6></h6> <h6>FIR Dar Bant Filtreleri</h6> <p>Dar bant FIR filtreleri , FIR dar bant katsayı VI’sini kullanarak dizayn edilebilir ve daha sonra da FIR dar bant filtre VI’sini kullanarak filtreleme uygulamaya koyulabilir.Dizayn ve uygulamaya koyma , farklı çalışmalardır çünkü gerçek filtreleme işlemi çok hızlı ve verimli olmasına karşın birçok dar bant filtre , uzun süren dizayn süresi gerektirir.Dar bant filtreleme diyagramları yaratılırken bu durum gözönünde tutulmalıdır.</p> <p>Dar bant filtre nitelikleri için gereken parametreler , filtre tipi , örnekleme oranı , bant geçiren ve bant durduran frekansları , bant geçiren küçük genlikli dalgalanması ( lineer ölçek ) , ve bant durduran zayıflamadır ( desibel ) . Dar bant filtre VI’lerini kullanılarak geniş bant alçak geçiren filtreler (Nyquist yakınındaki kesim frekansı) ve geniş bant yüksek geçiren filtreler dizayn edilebilir.</p> <p>Aşağıdaki şekil , bir dar bant filtrenin bir impalsa cevabının tahmin edilmesi için FIR Dar Bant Katsayı Sanal Enstrumanı (VI) ve FIR Dar Bant Filtre Sanal Enstrumanının nasıl kullanıldığını gösterir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-51378691022739637932009-12-30T07:47:00.000-08:002010-01-09T06:17:57.952-08:00NONLİNEER FİLTRELER<p><b>NONLİNEER FİLTRELER</b></p> <p>Düzeltme pencereleri , IIR filtreleri , ve FIR filtreleri lineerdir çünkü , süperpozisyon ve orantısallık prensiplerini yerine getirir</p> <p>L{ax(t) + by(t) } = aL{ x(t) } + bL{ y(t) } ,</p> <p>Burada , a ve b sabitlerdir ; x(t) ve y(t) işaretlerdir ; L{·} lineer filtreleme operasyonudur ve giriş ve çıkışları , konvolüsyon operasyonu ile ilgilidir.</p> <p>Nonlineer filtre , önceki durumları yerine getiremez ve konvolüsyon operasyonu yoluyla onun çıkış işaretleri elde edilemez, çünkü bir dizi katsayı , filtrenin impals cevabını nitelendiremez. Nonlineer filtreler , lineer tekniklerin kullanılmasıyla elde edilmesi zor olan belirli filtreleme karakteristikleri sağlar.Orta (median) filtre , alçak geçiren filtre karakteristiklerini (yüksek frekans gürültüsünü ortadan kaldıran) ve yüksek frekans karakteristiklerini birleştiren bir nonlineer filtredir. </p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-62682323739709230752009-12-30T07:46:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.067-08:00SONSUZ İMPALS CEVAP FİLTRELERİ<h6>SONSUZ İMPALS CEVAP FİLTRELERİ</h6> <p><b></b></p> <p>Sonsuz impals cevap filtreler (IIR), teorik olarak sonsuz sürede olan impals cevaplı dijital filtrelerdir. IIR filtrelerini tanımlayan genel fark denklemi;</p> <p> ‘dir. (3)</p> <p>Burada , N<sub>b</sub>, ileri katsayıların (b<sub>j</sub>) adedidir ve N<sub>a</sub> geri katsayıların adedidir (a<sub>k</sub>).</p> <p>Birçok IIR filtre dizaynında (ve bütün LabVIEW IIR filtrelerinde) a<sub>o</sub> katsayısı 1’dir. Mevcut örnek indeksindeki (i) çıkış örneği , ölçeklenmiş mevcut ve geçmiş girişlerin ( x<sub>i</sub>=0 ve x<sub>i-j </sub>= 0 iken ) ve ölçekli geçmiş çıkışların (y<sub>i-k</sub>) toplamıdır. Bundan dolayı , IIR filtreleri iteratif filtreler ve ARMA (autoregressive moving-average) filtreleri olarak anılır.</p> <p>IIR filtrelerin bir impalsa (x<sub>o </sub>= 1 ve x<sub>i </sub>= 0 bütün i ¹ 0 için) cevabına, filtrenin impals cevabı denir.16-3 denklemi ile tanımlanan filtrenin impals cevabı sıfır olmayan katsayılar için sonsuz uzunluktadır. Pratikteki filtre uygulamalarında, bununla beraber, kararlı IIR filtrelerinin impals cevabı , sonlu sayıdaki örneklerde sıfıra azalır.</p> <p>LabVIEW’deki IIR filtreleri aşağıdaki özellikleri içerir:</p> <p>· (3) denkleminden çıkan negatif indeksler ,VI’yi ilk defa ilk defa çağırdığınızda sıfır varsayılır.</p> <p>· Filtre kararlı hale erişmeden önce , filtre derecesiyle orantılı olan bir geçici hal oluşur , çünkü ilk filtre hali sıfır (negatif indeks) olarak varsayılmıştır. Alçak geçiren ve yüksek geçiren filtreler için geçici hal cevabı veya gecikmesi filtre derecesine eşittir.</p> <p>· Gecikme = derece</p> <p>· Band geçiren ve band durduran filtreler için geçici hal cevabı süresi , filtre derecesinin 2 katıdır .</p> <p>· Gecikme=2 x derece</p> <p>Hal hafızasını(state memory) geçerli kılmakla , ardarda gelen çağrılarda bu geçici hal cevabı elenebilir.Hal hafızasını geçerli kılmak için,VI’nın <b>init/cont</b> kontrolü <b>TRUE</b> (devamlı filtreleme) değerine ayarlanmalıdır.</p> <p>Filtre edilmiş dizideki eleman sayısı , giriş dizisindeki eleman sayısına eşittir.</p> <p>Filtreleme tamamlandığında filtre , iç filtre hali değerlerini muhafaza eder.</p> <p>Dijital IIR filtrelerinin , sonlu impals cevap (FIR) filtrelerine göre avantajı , benzer filtreleme çalışmalarında genelde IIR filtrelerinin daha az katsayıyı gerektirmesidir. Bu nedenle , IIR filtreleri daha hızlı işlerler ve ekstra hafıza gerektirmezler , çünkü yerinde işlerler.</p> <p>IIR filtrelerinin dezavantajı , faz cevabının nonlineer olmasıdır. Eğer uygulama , faz bilgisini gerektirmiyorsa (basit işaret izlenmesi gibi) , IIR filtreleri uygun olabilir. FIR filtreleri , lineer faz cevaplarını gerektiren uygulamalarda kullanılır .</p> <h6>Kaskad Form IIR Filtreleme</h6> <p>(4) denklemiyle tanımlanan yapıyı kullanarak gerçekleştirilen filtreler , doğrudan form IIR filtreler olarak bilinir. Doğrudan form uygulamaları, katsayı değer verilmesiyle ve hesapsal nedenlerle oluşan hatalara çoğu zaman duyarlıdır. İlaveten , filtre derecesiyle orantılı olan , kararlı olması için dizayn edilen bir filtre , katsayı uzunluğunun arttırılmasıyla kararsız hale gelebilir.</p> <p>Daha az duyarlı bir yapı , doğrudan form transfer fonksiyonunun daha düşük derece bölümlerine veya filtre kademelerine ayrılmasıyla elde edilebilir. 16-4 denklemi ile (a0=1 ile) verilen , filtrenin doğrudan form transfer fonksiyonu , z dönüşümünün bir oranı olarak aşağıdaki gibi yazılabilir:</p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image004.gif" width=247 height=53 v:shapes="_x0000_i1026"> (4)</p> <p>(4) denklemini , ikinci dereceden dizilere çarpanlara ayırmakla filtrenin transfer fonksiyonu , ikinci dereceden filtre fonksiyonlarının bir ürününe dönüşür.</p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image006.gif" width=211 height=48 v:shapes="_x0000_i1027"> (5)</p> <p>Burada, N<sub>s</sub>=[N<sub>a</sub>/2] , £ N<sub>a</sub>/2 ve N<sub>a</sub> ³ N<sub>b</sub> şartlarını sağlayan en büyük tam sayıdır.(N<sub>s</sub> , kademe sayısıdır.) Bu yeni filtre yapısı , 2. derece filtrelerin kaskadı olarak tanımlanabilir.</p> <p><IMG src="file:///C:\Users\escort\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image008.jpg" width=385 height=100 v:shapes="_x0000_s1026"> <br />Her kendine özgü kademe , doğrudan form II filtre yapısının kullanılmasıyla uygulamaya koyulur çünkü minimum sayıdaki aritmetik operasyonlar ve minimum sayıdaki gecikme elemanlarını (iç filtre kademeleri ) gerektirir . Her kademenin , bir girişi , bir çıkışı ve 2 geçmiş iç kademesi ( s<sub>k</sub>[i-1] ve s<sub>k</sub>[i-2] ) vardır.</p> <p>Eğer , n , giriş dizisindeki örnek sayısıysa , filtreleme operasyonu , aşağıdaki denklemlerdeki gibi devam eder:</p> <p>y<sub>0</sub>[i] = x[i] ,</p> <p>s<sub>k</sub>[i] = y<sub>k-1</sub>[i-1] – a<sub>1k</sub>s<sub>k</sub>[i-1] – a<sub>2k</sub>s<sub>k</sub>[i-2] , k = 1,2,....,N<sub>S</sub></p> <p>y<sub>k</sub>[i] = b<sub>0k</sub>s<sub>k</sub>[i] + b<sub>1k</sub>s<sub>k</sub>[i-1] + b<sub>2k</sub>s<sub>k</sub>[i-2] , k = 1,2,....,N<sub>S</sub></p> <p>y[i] = y<sub>Ns</sub>[i]</p> <p>Her örnek için </p> <p>i=0,1,2,3,.........n-1 .</p> <p>Tek bir kesim frekanslı filtreler ( alçak geçiren ve yüksek geçiren) için , 2.derece filtre kademeleri , doğrudan dizayn edilebilir.Genel IIR alçak geçiren veya yüksek geçiren filtre , kaskad 2. derece filtreleri içerir.</p> <p>İki kesim frekanslı filtreler (bant geçiren ve bant durduran) için , 4. derecede filtre kademeleri , daha doğal formdadır. Genel IIR bant geçiren veya bant durduran filtre , kaskad 4. derece filtrelerdir . 4.derece kademeleri için filtreleme operasyonu , aşağıdaki denlemlerdeki gibi devam eder:</p> <p>y<sub>0</sub>[i] = x[i] ,</p> <p>s<sub>k</sub>[i] = y<sub>k-1</sub>[i-1] – a<sub>1k</sub>s<sub>k</sub>[i-1] – a<sub>2k</sub>s<sub>k</sub>[i-2] – a<sub>3k</sub>s<sub>k</sub>[i-3] - a<sub>4k</sub>s<sub>k</sub>[i-4] ,</p> <p>k = 1,2,...., N<sub>S</sub></p> <p>y<sub>k</sub>[i] = b<sub>0k</sub>s<sub>k</sub>[i] + b<sub>1k</sub>s<sub>k</sub>[i-1] + b<sub>2k</sub>s<sub>k</sub>[i-2] + b<sub>3k</sub>s<sub>k</sub>[i-3] + b<sub>4k</sub>s<sub>k</sub>[i-4] ,</p> <p>k = 1,2,...., N<sub>S</sub></p> <p>y[i] = y<sub>Ns</sub>[i]</p> <p>4.derece filtre kademeleri halinde şuna dikkat edilmelidir:</p> <p>N<sub>S</sub>=[(N<sub>a</sub>+1)/4]</p> <h6>Butterworth Filtreleri</h6> <p>Bütün frekanslardaki bir düzgün cevap ve belirli kesim frekanslarından monotonik bir azalış , Butterworth filtrelerinin frekans cevabını tanımlar. Bant geçirende 1 değerinde ideal cevap ve bant durduranda 0’da ideal cevap vardır.Yarı güç frekans veya 3dB aşağı frekans, belirtilmiş kesim frekanslarına karşılık gelir .</p> <p>Aşağıda , bir alçak geçiren Butterworth filtrenin cevabı gösterilmiştir . Butterworth filtrelerinin avantajı , düzgün , monotonik azalan frekans cevabıdır.Kesim frekansı ayarlandıktan sonra, LabVIEW , geçişin dikliğini filtre derecesiyle orantılı olarak ayarlar. Daha yüksek dereceli Butterworth filtreleri , ideal alçak geçiren filtre cevabına yaklaşır.</p> <h6>Chebyshev Filters</h6> <p>Butterworth filtreleri -band geçiren ve bant durduran (spektrumun istenmeyen bölümü) arasındaki yavaş rolloffdan dolayı- , ideal filtre cevabının iyi bir tahminini her zaman sağlamaz.</p> <p>İstenilen filtre cevabı (bant geçirendeki maxsimum izin verilecek hata) ve ideal filtre arasındaki farkın maksimum tam değerinin açıklanmasıyla ,Chebyshev filtreleri ,bant geçirendeki pik hatasını en aza indirir. Chebyshev filtrelerin frekans cevap karakteristikleri , bant geçirende , eş dalgacık büyüklük cevabına sahiptir , bant durduranda monotonik olarak azalan büyüklük cevabına sahiptir ve Butterworth filtrelerinden daha şiddetli rolloffu vardır.</p> <p>Aşağıdaki grafik , bir alçak geçiren Chebyshev filtrenin cevabını gösterir. Bant geçirendeki eş dalgacık cevabı , maxsimum izin verilen dalgacık hatası tarafından ve bant durduranda şiddetli rollofun ortaya çıkması tarafından zorlanır.</p> <p>Chebyshev filtrelerin,Butterworth filtrelere göre avantajı , Chebyshev filtrelerin , bir düşük derece filtreli bant geçiren ve bant durduran arasındaki daha sert bir geçişe sahip olmasıdır. Bu da , daha düşük tam hataları ve daha yüksek işleme hızına neden olur.</p> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6>Chebyshev II veya Ters Chebyshev Filtreleri</h6> <p>Chebyshev II , (ters Chebyshev veya II . tip Chebyshev filtreleri de denir ) Chebyshev filtrelerine benzerdir. Farkı ise , hatayı bant durduran üzerine dağıtır .</p> <p>İstenilen filtre cevabı ve ideal filtre arasındaki farkın maksimum ters değerinin açıklanmasıyla ,Chebyshev II filtreleri bant durduranda pik hatasını minimize eder . Chebyshev II filtrelerinin frekans cevap karakteristikleri , bant durduranda eş dalgacık büyüklük cevabına , bant geçirende monotonik azalan büyüklük cevabına ve Butterworth filtrelerinden daha şiddetli bir rolloffa sahiptir.</p> <p>Aşağıdaki grafik , bir alçak geçiren Chebyshev II filtresinin cevabını gösterir .Bant durdurandaki eş dalgacık cevabı , maksimum izin verilen hata tarafından ve bant durduranda meydana gelen düzgün monotonik rolloff tarafından zorlanır . Chebyshev II filtrelerinin , Butterworth filtrelerine göre avantajı , daha düşük derece filtreli bant durduran ve bant geçiren arasında daha sert bir geçiş (transition) vermesidir . Bu da , daha küçük , tam hata ve daha yüksek işleme hızı demektir.Chebyshev II filtrelerinin Chebyshev filtrelerine göre avantajı ,Chebyshev II filtrelerinin hatayı bant geçiren yerine bant durduranda dağıtmasıdır.</p> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <p><b></b></p> <p><b>Eliptik (veya Cauer) Filtreleri</b></p> <p><b></b></p> <p>Eliptik filtreler , pik hatasını bant geçiren ve bant durduran üzerine dağıtarak , pik hatasını minimize eder.Bant durduran ve bant geçirendeki eşdalgacıklar ,Eliptik filtrelerin büyüklük cevabını tanımlar.Aynı dereceli Butterworth ve ya Chebyshev filtreleriyle kıyasla, eliptik dizayn , bant geçiren ve bant durduran arasındaki en sert geçişi sağlar.Bu nedenle , Eliptik filtreler çok yaygın olarak kullanılır.</p> <p>Aşağıdaki grafik , bir alçak geçiren eliptik filtrenin cevabını gösterir . Hem bant geçiren hem de bant durdurandaki (küçük genlikli) dalgalanmanın , aynı maksimum izin verilen hata (dB cinsinden küçük genlikli dalgalanma miktarı ile belirtildiği gibi) tarafından zorlandığını gözönünde bulundurun.Ayrıca , düşük dereceli eliptik filtre için bile sert geçiş kenarlarını gözönünde bulundurun.</p> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6></h6> <h6>Bessel Filtreleri</h6> <p>Bessel filtreleri , bütün IIR filtrelerinde varolan nonlineer faz bozulumunu azaltmak için kullanılır.Daha yüksek derece filtrelerde ve daha dik rollofflularda , bu durum özellikle filtrelerin geçiş bölgelerinde daha belirgindir . Bessel filtreleri ,hem büyüklük hem de faz cevaplarında maksimumda düz cevaba sahiptir.Ayrıca , Bessel filtrelerin bant geçirende faz cevabı yaklaşık lineerdir . Butterworth filtreleri gibi , Bessel filtreleri , hatayı minimize etmek için yüksek derece filtrelere ihtiyaç duyar ve bu nedenle , geniş ölçüde kullanılmazlar . FIR filtre dizaynları kullanılarak lineer faz cevabı da elde edilebilir . Aşağıdaki grafil ,bir alçak geçiren Bessel filtrenin cevabını gösterir.Cevabın bütün frekanslarda düzgün olduğu ve hem faz hem de büyüklük olarak monotonik azaldığını dikkate alın. Ayrıca ,bant geçirende fazın yaklaşık lineer olduğunu gözönünde bulundurun.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-8143037829386792402009-12-30T07:45:00.001-08:002010-01-09T06:17:58.136-08:00FİLTRELEME<p><b>FİLTRELEME</b></p> <p><b></b></p> <p>Bu bölüm , sonsuz impals cevap filtreleri (IIR) , sonlu impals cevap filtreleri (FIR) ve nonlineer filtreler kullanarak işaretlerden istenmeyen frekansların nasıl filtreleneceğini açıklar.Analiz Filtre VI’sinin nasıl kullanılacağı hakkındaki örnekler , examples\analysis\fltrxmp1.11b ‘de bulunur.</p> <p><b>DİJİTAL FİLTRELEME FONKSİYONLARINA GİRİŞ</b></p> <p>Analog filtre dizaynı , elektronik dizaynın en önemli alanlarından biridir.</p> <p>Modern örnekleme ,dijital işaret işleme araçları esneklik ve programlanabilirlik gerektiren uygulamalarda analog filtrelerin yerini dijital filtrelerin almasını mümkün kılar.Bu uygulamalar , işitsel (audio), telekomünikasyon , jeofizik ve tıbbi izleme gibi dalları içerir.</p> <p>Dijital filtrelerin analog filtrelere göre aşağıdaki avantajları vardır:</p> <p>· Programlanabilir yazılımlardır.</p> <p>· Önceden tahmin edilebilen ve kararlıdırlar.</p> <p>· Sıcaklık veya nem ile kaymaya uğramazlar ve hassas bileşenler gerektirmezler.</p> <p>· Fiyat oranına göre üstün performansları vardır.</p> <p>Dijital filtreler , LabVIEW’da ,filtre derecesi , kesim frekansları küçük genlikli dalgalanma (ripple) miktarı ve bant durduran zayıflama gibi parametreleri kontrol etmek için kullanılır.</p> <p>Bu bölümde anlatılan dijital filtre VI’leri sanal enstruman felfesini izler.Sanal Enstrumanlar , bütün dizayn konularını , hesaplamaları ,hafıza yönetimini ele alır.Dijital filtreler konusunda veya veri işleme için dijital filtre teorisi hakkında uzmanlığa ihtiyaç yoktur.</p> <p>Örnekleme teorisinin aşağıdaki açıklaması , filtre parametreleri hakkında ve giriş parametreleriyle nasıl bir ilişkide oldukları hakkında daha iyi bir anlatım olması için verilmiştir.</p> <p>Örnekleme frekansı , en azından , zaman işaretinde en yüksek frekansın iki katıysa ,örnekleme teoremi ,ayrık ,eşit aralıklı örneklerden bir sürekli zaman işaretinin yeniden kurulabileceğini belirtir. Bilgi kaybetmeden , Dt eşit aralıklarda zaman işaretini örmekleyebildiğinizi varsayın. Dt parametresi örnekleme aralığıdır.</p> <p>Örnekleme aralığından , örnekleme oranı veya örnekleme frekansı f<sub>S</sub> elde edilebilir:</p> <p>Buradan , örnekleme teoremine göre , dijital sistemin işleyebileceği en yüksek frekans ;</p> <p>Sistemin işleyebileceği en yüksek frekans Nyquist frekansı olarak bilinir.Bu , dijital filtreler için de geçerlidir.Örneğin , örnekleme aralığı ;</p> <p>Dt = 0.001 saniye,</p> <p>ise,örnekleme frekansı fs = 1.000 Hz ‘dir.</p> <p>ve sistemin işleyebileceği en yüksek frekans</p> <p>f<sub>Nyq</sub>= 500 Hz’dir.</p> <p>Aşağıdaki filtre operasyon tipleri , filtre dizayn tekniklerine dayanır:</p> <p>· Düzeltme penceresi</p> <p>· Sonsuz impals cevap (IIR) veya iteratif dijital filtreler</p> <p>· Sonlu impals cevap (FIR) veya noniteratif dijital filtreler</p> <p>· Nonlineer filtreler</p> <p>Bu bölümün geri kalanında ,IIR ,FIR ve nonlineer teknikler hakkında ve her tekniğe uygun dijital filtre VI’leri hakkında bilgi verilecektir.</p> <p><b>İDEAL FİLTRELER</b></p> <p>Filtreler istenmeyen frekansları değiştirir veya ortadan kaldırır.Ya geçirdikleri ya da zayıflattıkları frekans alanına bağlı olarak aşağıdaki tiplerde sınıflandırılabilirler:</p> <p><b></b></p> <p>· Bir alçak geçiren filtre düşük frekansları geçirir , ama yüksek frekansları zayıflatır.</p> <p>· Bir yüksek geçiren filtre yüksek frekansları geçirir , düşük frekansları zayıflatır.</p> <p>· Bir bant geçiren filtre frekansların belirli bir bandını geçirir.</p> <p>· Bir bant durduran filtre frekansların belirli bir bandını zayıflatır.</p> <p>Bu filtrelerin ideal frekans cevabı aşağıda gösterilmiştir:</p> <p>Alçak geçiren filtre , fc altındaki bütün frekansları geçirir , oysa yüksek geçiren filtre f<sub>C</sub> üstündeki bütün frekansları geçirir.Bant geçiren filtre , f<sub>C1</sub> ve f<sub>C2</sub> arasındaki bütün frekansları geçirir , oysa bant durduran filtre f<sub>C1</sub> ve f<sub>C2</sub> arasındaki bütün frekansları zayıflatır.f<sub>C</sub> , f<sub>C1</sub> ve f<sub>C2</sub> frekans noktaları , filtrenin kesim frekansları olarak bilinir. Filtreleri dizayn ederken , bu kesim frekansları belirtilmelidir. </p> <p>Filtreden geçirilen frekans alanı ,filtrenin bant geçireni olarak bilinir.Sinyal genliği ne artsın ne de azalsın diye bir ideal filtrenin , bant geçireninde 1 gibi kazancı (0 dB) vardır. Bant durduran ,filtreden hiç geçmeyen ve zayıflatılmış frekans alanlarına karşılık gelir.Farklı tipteki filtreler için bant geçiren ve bant durduranlar aşağıda gösterilmiştir:</p> <p>Bant geçiren filtrelerin 1 bant geçireni ve 2 bant durduranı vardır ve bant durduran filtrelerin 2 bant geçireni ve 1 bant durduranı vardır,oysa alçak geçiren ve yüksek geçiren filtrelerin 1 bant geçireni ve 1 bant durduranı vardır.</p> <p>İDEAL OLMAYAN FİLTRELER</p> <p>Geçiş Bandı</p> <p>İdeal olarak,bir filtrenin bant geçireninde bir birim kazancı (0 dB) olmalıdır ve nat durduranında kazancı 0 (-¥ dB) olmalıdır. Bununla beraber , gerçek uygulamalarda,bu kriterlerin hepsi yerine getirilemez. Pratikte, bant geçiren ve bant durduran arasında daima bir sonlu geçiş bölgesi vardır.Bu bölgede, filtre kazancı zamanla, bant geçirende 1 (0 dB)’den bant durduranda 0’a( -¥ )’a kadar değişir. Aşağıdaki diyagramlar, farklı ideal olmayan filtre tipleri için bant geçiren , bant durduran ve geçiş bölgesini gösterir. Bant geçiren ,frekans alanının , filtre kazancının 0 dB ile –3 dB arasında değiştiği sınırlar içinde olduğu bölgededir.</p> <p>Bant Geçiren Küçük Genlikli Dalgalanması Ve Bant Durduran Zayıflaması </p> <p><b></b></p> <p>Birçok uygulamada,bant geçirende kazancın 1’den biraz değişiklik göstermesine izin verilmesi uygundur. Bant geçirendeki bu değişiklik, bant geçiren küçük genlikli dalgalanmasıdır ve gerçek kazanç ile istenilen kazanç olan 1 arasındaki farktır.Uygulamada , bant durduran zayıflaması sonsuz olamaz ve uygun olan bir değer belirtilmelidir. Bant geçiren küçük genlikli dalgalanması ve bant durduran zayıflaması dB olarak ölçülür ve;</p> <p>dB=20.log<sub>10</sub>(A<sub>o</sub>(f)/A<sub>i</sub>(f)) ile tanımlanır.</p> <p>Burada,log<sub>10</sub> ,10 tabanındaki logaritmayı ve A<sub>i</sub>(f)ve A<sub>o</sub>(f),filtreleme öncesi ve sonrası belirli bir frekansın (f) genlikleridir(sırasıyla).</p> <p>Örneğin, -0,02dB bant geçiren küçük genlikli dalgalanması için , formülden yola çıkarak </p> <p>-0,02 = 20.log<sub>10</sub>(A<sub>o</sub>(f)/A<sub>i</sub>(f))</p> <p>(A<sub>o</sub>(f)/A<sub>i</sub>(f)) = 10<sup>-0,001</sup> =0,9977</p> <p>Bu sonuç da, giriş ve çıkış genlikleri oranının 1’e çok yakın olduğunu gösterir.</p> <p>Bant durduranda –60dB zayıflamaya sahipseniz;</p> <p>-60 = 20.log<sub>10</sub>(A<sub>o</sub>(f)/A<sub>i</sub>(f))</p> <p>(A<sub>o</sub>(f)/A<sub>i</sub>(f)) = 10<sup>-3</sup> =0,001 elde edilir.</p> <p>Burada , çıkış genliğinin, giriş genliğinin 1/1000’i olduğu görülür.Aşağıdaki şekil,ölçekli çizilmemesine rağmen,bu kavramı gösterir:</p> <p>Not :Zayıflama, genelde,”eksi”kelimesi kullanılmadan,desibel cinsinden ifade edilir , ama bir negatif dB değeri , normalde varsayılır.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-69646457584163018882009-12-30T07:45:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.118-08:00IIR VE FIR FİLTRELERİ<p>IIR VE FIR FİLTRELERİ</p> <p>Filtreleri sınıflandırmanın diğer yöntemi ,onların impals cevaplarına dayanır. Bir filtrenin, bir impals (x[0]=1 ve x[i]=0 , ve her i¹ 0) olan bir çıkışa cevabı, filtrenin impals cevabı olarak adlandırılır (aşağıdaki şekle bakınız). İmpals cevabının Fourier transformu , filtrenin frekans cevabı olarak bilinir.Bir filtrenin frekans cevabı,filtrenin çıkışının farklı frekanslarda ne olacağı hakkında bilgi verir. Diğer bir değişle , farklı frekanslarda filtre kazancı hakkında bilgi verir. İdeal bir filtre için, bant geçirende kazanç 1 , bant durduranda 0 olmalıdır.Böylece bant geçirendeki bütün frekanslar , çıkışa oldukları gibi geçebilirler, ama bant durdurandaki frekanslar için çıkış yoktur .</p> <p>Filtrenin impuls cevabı,sonlu miktarda bir süre sonra sıfıra düşerse,bir sonlu impuls cevap filtresi (FIR)olarak bilinir. Bununla beraber, impals cevabı belirsiz ise,bir sonsuz impals cevap (IIR) olarak bilinir. İmpals cevabının sonlu olup olmadığı (yani filtrenin FIR veya IIR olup olmadığı) çıkışın nasıl hesaplandığına dayanır.</p> <p>FIR ve IIR filtreleri arasındaki temel farklar şunlardır.FIR filtreler için , çıkış , sadece şu anki ve geçmiş giriş değerlerine bağlıdır. IIR filtreler için , çıkış , sadece şu anki ve geçmiş giriş değerlerine bağlı değildir , geçmiş çıkış değerlerine de bağlıdır. </p> <p>Örnek olarak bir süpermarkette kasa kayıtını göz önüne alalım. x[k] , müşterinin aldığı mevcut malzemenin fiyatı olsun ve x(k-1) , bir önceki malzemenin fiyatı olsun.Burada 1 £ k £ N ‘dir ve N toplam malzeme sayısıdır. Kasa kayıdında, bir toplam üretmek için her malzemenin fiyatı eklenir.Bu toplam y[k] , k . malzemeye kadar,aşağıdaki bağıntıda verilmiştir;</p> <p>y(k)= x[k] + x[k-1] + x[k-2] +x[k-3] +.....+ x[1] (1-A)</p> <p>Böylece , N malzeme için toplam y(N)dir. Çünkü ,y(k) , k . malzemeye kadar olan toplamdır ve y[k-1] , (k-1) . malzemeye kadar olan toplamdır. Yukarıdaki bağıntıyı (1-A) yeniden yazarsak;</p> <p>y[k] = y[k-1] + x[k] (1-B)</p> <p>Eğer , %8.25 ‘lik bir vergi klenirse ,denklemler şöyle olur;</p> <p>y[k] = 1,0825.x[k] + 1,0825.x[k-1] + 1,0825.x[k-2] + (2A)</p> <p>1,0825.x[k-3] + .....+ 1,0825.x[1]</p> <p>y[k] = y[k-1] + 1,0825.x[k] (2-B)</p> <p>Hem (2-A) , hem de (2-B)’nin, kasa kayıtının davranışının açıklanmasında aynı olduğuna dikkat edin. Fark ,(2-B) ‘nin hem giriş hem de çıkış bakımından uygulamaya konulması ; (2-A)‘nın ise sadece girişler bakımından uygulamaya konulmasıdır.(2-A) denklemi, noniteratif veya FIR uygulama olarak bilinir. (2-B) ise , iteratif veya IIR uygulaması olarak bilinir.</p> <h6>Filtre Katsayıları</h6> <p>(2-A) denkleminde,her terimin çarpan katsayısı 1,0825’dir. (2-B) denkleminde , çarpan katsayısı (y[k-1] için) 1 ve (x[k] için) 1,0825’dir.Bu çarpanlar , filtrenin katsayıları olarak bilinir. Bir IIR filtresi için , girişleri çarpan katsayılar , ileri katsayılar olarak ve çıkışları çrapan katsayılar, geri katsayılar olarak bilinir.</p> <p>(1-A) ,(1-B) ,(2-A) veya (2-B) denklemleri , fark denklemleridir ve filtrenin işleyişini açıklarlar.</p> <p>IIR filtrelerinin dezavantajları , faz cevabı nonlineer olmasıdır. Uygulama, faz bilgisini gerektirmiyorsa (basit işaret izlenmesi gibi) IIR filtreleri uygun olabilir. Lineer faz cevabını gerektiren uygulamalar için FIR filtreleri kullanılır. IIR filtrelerin iteratif özelliği ,dizayn ve uygulamaya konulmasını zorlaştırır.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-62616021335944260512009-12-30T07:43:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.189-08:00HARMONİK BOZULUMUN HESAPLANMASI<p><b>HARMONİK BOZULUMUN HESAPLANMASI</b></p> <p>Bu bölümdeki amaç , Harmonik Analizör Sanal Enstrumanını kullanarak harmonik bozulma hesaplarını yapmaktır.</p> <p><b>Blok Diyagramı</b></p> <p><b>1</b>.Examples\analysis\measure\measxmp1.11b’deki THD Örnek VI’sini açın ve blok diyagramı inceleyin.</p> <p>Daha önce gördüğünüz sistem bir nonlineer sistemdir.Çıkışı pencerelenmiş , ve güç spektrumu hesaplanmış ve Harmonik Analizör VI’ye verilmiştir.</p> <p>Sinüs Dalga VI “Temel Frekans”( “<b>fundamental frequency”) </b>kontrolünde belirtilen bir bir frekansın ana dalgasını üretir.</p> <p><b>Ön Panel</b></p> <p><b>2</b>.Ön paneli açın. Aşağıda ,nonlineer sistemin çıkışının güç spektrumu gösterilmiştir.Sağ üst köşede , ana dalga ve harmoniklerinin genlik ve frekansları için düzenleme göstergeleri bulunur.Düzenleme boyutları , “<b>#harmonics</b>” kontrolünde girilmiş değerlere bağlıdır.</p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>3</b>.”Ana dalga frekansı”nı (<b>“fundamental frequency”)</b> 1000’e , “<b>#harmonics</b>” ‘i 2’ye çevirin ,ve VI ‘yi birkaç defa çalıştırın.Her seferinde çıkış göstergelerindeki (“<b>Harmonik Frekanslar”,”Harmonik Genlikler”,%THD ve %THD+Gürültü</b>) değerleri not edin.</p> <p>VI’yi her seferinde çalıştırdığınızda neden farklı değerler aldınız?</p> <p>%THD ve %THD+Gürültü değerlerinden hangisi büyüktür?Neden olduğunu açıklayınız?</p> <p><b>4</b>.”Pencere” (<b>“window”)</b> kontrolünün farklı seçimlerinde VI’yi çalıştırın ve güç spektrumundaki pikleri gözlemleyin.</p> <p>Hangi pencere en dar piki veriyor?Hangi pencere en geniş piki veriyor?Neden?</p> <p><b>5</b>.Ana dalga frekansını 3000 yapın ve VI’yi çalıştırın.Neden bir hata alıyorsunuz?</p> <p>Not :Nyquist frekansı ve harmoniklerin frekansı arasındaki ilişkiyi gözönünde bulundurun.</p> <p><b>6</b>.Bitirdiğinizde ,VI’yi kapatın ve LabVIEW’den çıkın.</p> <p><b></b></p> <p><b>Özet</b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p>Ölçü sanal enstrumanları (VI) ile genel ölçüm görevleri yerine getirilebilir.Bu görevlerden bazıları , harmonik bozulum miktarını , bir işaretin faz ve genlik spektrumunun hesaplanmasını içerir.Diğer VI’ler , bir sistemin transfer fonksiyonu , sistemin impals cevabı ,giriş ve çıkış işaretleri arasındaki karşılıklı güç spektrumu vb. gibi özelliklerini hesaplar.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-8055736869947196202009-12-30T07:42:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.205-08:00FREKANS VE İMPALS CEVABININ HESABI<p><b>FREKANS VE İMPALS CEVABININ HESABI</b></p> <p>Bu bölümdeki amaç, bir sistemin impals cevabı ve frekans cevabını hesaplamak ve uyumluluk (coherence function) fonksiyonunu hesaplamak ve frekans cevabı ölçümlerinin geçerli kılınması için nasıl kullanılıdığını anlamaktır.</p> <p><b></b></p> <h6>Ön Panel</h6> <p><b></b></p> <p><b>1</b>.Yeni bir ön panel açın ve aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi nesneleri ekleyin.Bu ön panel bir bant geçiren filtre için frekans cevap büyüklüğü ve impals cevap fonksiyonunu gösterir.Uyumluluk fonksiyonu frekans cevap büyüklüğü gibi , aynı ölçekte gösterilmiştir çünkü o da bir spektral ölçümdür.</p> <h6>Blok Diyagramı </h6> <p><b></b></p> <p><b>2</b>.Blok diyagramı açın ve aşağıda gösterildiği gibi değiştirin.Burada , sistem uyarımı olarak beyaz gürültü geçirerek ve sistem cevabı olarak filtre çıkışını toplayarak bir bant geçiren filtrenin (Butterworth Filtre VI) sistem cevabını ölçeceğiz.Hem uyarım hem de cevap , Hannig Window (Ölçekli Zaman Domen Penceresi VI ) tarafından pencerelenmiştir ve bütün sistem birkaç çerçeve veya ortalama ile izlenir.Uyarım ve cevap verisi , daha sonra , sistem frekans cevabına bağlı olan bütün gerçek hesapların yapıldığı (Network Functions VI) Devre Fonksiyonları (avg) VI’na gönderilir.</p> <p>Devre Fonksiyonları (avg) VI , frekans cevabı (büyüklük ve faz ) ,karşılıklı güç spektrumu (büyüklük ve faz),uyumluluk fonksiyonu ve impals cevabını hesaplar.Giriş ve çıkış verilerinin çerçeve sayısını arttırarak (ön paneldeki ortalamaları arttırarak), sistem cevap fonksiyonları tahmini geliştirilir.Bu diyagramda , sadece frekans cevap büyüklüğü , uyumluluk ve impals cevabı gösterilmiştir.</p> <p>Uyumluluk fonksiyonu , çıkış işaretinin giriş işaretiyle ne kadar ilişkili olduğunu ölçer ve böylece , frekans cevabı tahmininin geçerliliğini gösterir.Eklenen gürültü ve belirli frekanslardaki nonlineer sistem davranışı , uyumluluk fonksiyonunun bu frekanslarda birin altına düşmesine neden olur. Sistem gürültüleri için , daha fazla ortalama alınırsa , uyumluluk fonksiyonu bire daha çok yaklaşır , ve daha iyi bir frekans cevap tahmini olur . Uyumluluk fonksiyonunun bir özelliği de , sadece , giriş ve çıkış verilerinin bir çerçeveden daha fazlasının ortalaması alındığında tanımlı olmasıdır.Sadece bir ortalama için , bütün frekanslarda uyumluluk 1 olacaktır, bu olay , hatta frekans cevap tahminleri zayıf olsa bile geçerlidir.</p> <p><b>Harmonik Bozulumu</b></p> <p>İdeal bir amplifikatörün girişine uygulanan sinüsoidal işaret , bozulmadan çıkışa ulaşır . Gerçekte böyle bir amplifikatör bulmak mümkün olmadığı için , çıkış işaretinde bir bozulma , bir distorsiyon meydana gelir.Bu bozulma , devre içindeki elemanların lineer olmayan karakteristiklerine bağlıdır. Bunlar ; bipolar ve alan etkili transistörler ile pasif devre elemanlarının lineer olmayan karakteristikleridir.</p> <p>Amplifikatörlerin lineer çalışmamaları halinde , oluşan distorsiyon genlik veya harmonik distorsiyonu (bozulumu) adını alır. Genliği bozulmuş bir sinüsoidal işaret , sonsuz sayıdaki harmoniklerin toplamı toplamından meydana gelir.</p> <p>Distorsiyonun fazla olması halinde , sinüsoidal işaretteki bozulmanın sayısal değerlendirilmesi , distorsiyon analizörleri ile yapılır.</p> <p>Belli bir frekansın (mesela ,f<sub>1</sub>) bir işareti x(t) ,bir nonlineer sistemden geçirildiğinde , sistem çıkışı sadece giriş frekansı (f<sub>1</sub>)’den oluşmaz ,ayrıca (f<sub>2</sub>=2*f<sub>1</sub>, f<sub>3</sub>=3*f<sub>1</sub> , f<sub>4</sub>=4*f<sub>1</sub> vb.) gibi harmonikleri de vardır.Üretilen harmonik sayısı ve benzeri genlikler ,sistemin nonlineerlik derecesine bağlıdır. Genelde , daha fazla nonlineerlik , daha fazla harmoniklerdir ya da daha fazla lineerlik ,daha az harmonik anlamına gelir.</p> <p>Nonlineer bir sisteme örnek , y(t) çıkışı giriş işareti x(t)’nin kübü olan bir sistemdir.</p> <p><a href="http://lh5.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/Szt0-QTYuuI/AAAAAAAABYk/BHS56I6kavM/s1600-h/Harmonik%20Bozulumu%5B2%5D.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="Harmonik Bozulumu" border="0" alt="Harmonik Bozulumu" src="http://lh3.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/Szt0-8p09hI/AAAAAAAABYo/1OuV7f3JUFE/Harmonik%20Bozulumu_thumb.jpg?imgmax=800" width="304" height="92" /></a> </p> <p>Böylece,eğer giriş </p> <p>x(t)=cos(wt) ise ,</p> <p>çıkış</p> <p> </p> <p>Bu yüzden , çıkış sadece ,giriş ana frekansı w’i içermez ,ayrıca 3 .harmonik 3w‘i de içerir.</p> <h6></h6> <h6>Toplam Harmonik Bozulumu</h6> <p>Bir sistemin sunduğu nonlineer bozulma miktarını belirlemek için , ana frekansın genliği ile göreli olan sistem tarafından sunulan harmoniklerin genliklerinin ölçülmesi gerekir.Harmonik bozulma , ana frekans genliğiyle karşılaştırıldığında harmonik genliklerinin göreli bir ölçümüdür.Ana dalga genliği A<sub>1</sub> ,ve harmoniklerin genlikleri A<sub>2 </sub>(2.harmonik), A<sub>3</sub> (3.harmonik) , A<sub>4</sub> (4.harmonik) , ....., A<sub>n</sub> (n.harmonik) ise , toplam harmonik bozulma (THD) ;</p> <p>ile verilir ve yüzde THD ise ; </p> <p>%</p> <p>Bir sonraki konuda , bir sinüs dalgası üretecek ve onu bir nonlineer sistemden geçireceksiniz.Nonlineer sistemin blok diyagramı aşağıda gösterilmiştir:</p> <p>Eğer giriş , x(t) = cos (wt) ise, çıkış ,</p> <p>y(t) = cos(wt) + 0,5.cos<sup>2</sup>(wt) +0,1.n(t)</p> <p>= cos(wt) + [1 + cos(2wt) ]/4 + 0,1.n(t)</p> <p>= 0,25 + cos(wt) + 0,25.cos(2wt) +0,1.n(t)</p> <p>olduğunu blok diyagramından doğrulayın.</p> <p>Bu nedenle , bu nonlineer sistem , ana dalganın 2. harmoniği kadar , bir de ek bir DC bileşen üretir.</p> <h6>Harmonik Analizör VI’nın Kullanımı </h6> <p><b></b></p> <p>Nonlineer sistemin çıkışındaki işarette bulunan %THD’yi hesaplamak için Harmonik Analizör VI’yi kullanırız.Girişine uygulanmış güç spektrumundaki harmonik bileşenleri (onların genlik ve benzeri frekansları) ve ana dalgayı bulur.Ayrıca toplam harmonik yüzdesini ve toplam harmonik bozulması artı gürültü yüzdesini (%THD + Gürültü ) hesaplar. Harmonik Analizör VI’ye yapılan bağlantılar aşağıda gösterilmiştir.</p> <p>Örnek olarak , aşağıdaki bağlantıları inceleyiniz :</p> <p>Ölçekli Zaman Domeni Penceresi VI , nonlineer sistemin (sizin sisteminiz) çıkışı y(t) ‘ ye bir pencere uygular. Bu da , y(t)’nin güç spektrumunu Harmonik Analizör VI ‘ya gönderen (Auto Power Spektrum) Oto Güç Spektrumundan geçirilir. Harmonik Analizör VI de , harmoniklerin genlik ve frekanslarını , THD ve %THD ‘yi hesaplar.</p> <p>VI’nin “<b>#harmonics</b>” kontrolünde bulmasını istediğiniz harmoniklerin sayısını belirtebilirsiniz.Bu harmoniklerin genlik ve benzer frekansları “Harmonik Genlikleri” (“<b>Harmonic Amplitudes</b>”) ve “Harmonik Frekansları” (“<b>Harmonic Frequencies</b>”) düzenleme göstergelerinde geri verilir. </p> <p>Not : <b>#harmonics </b>kontrolünde belirtilen sayı , ana frekansı içerir.Böylece , <b>#harmonics </b>kontrolünde 2 değerini girersek bu da ,ana frekansı (frekans f<sub>1</sub>) ve 2.harmoniği (f<sub>2</sub>=2*f<sub>1</sub> frekansı) bulmak anlamına gelir.Eğer bir N değeri girilirse ,VI ,ana frekansı ve benzeri (N-1) harmoniklerini bulur.</p> <p>Aşağıda diğer kontrollerin bazılarının açıklamaları verilmiştir:</p> <p><b>Ana Frekans </b>Temel bileşenin frekansının tahminidir.Sıfır olarak (varsayılan değer) bırakılırsa , VI , temel frekans olarak en büyük genlikli non-DC bileşenin frekansını kullanır.</p> <p><b></b></p> <p><b>Pencere </b>Orijinal zaman işaretine uygulanan pencere tipidir. Ölçekli zaman domen Penceresi VI’da seçilen penceredir. THD’nin doğru bir tahmini için , bir pencere fonksiyonu seçilmesi önerilir.Varsayılan değer ,üniform penceredir.</p> <p><b></b></p> <p><b>Örnekleme Oranı </b>Hz cinsinden giriş örnekleme frekansıdır.</p> <p>%THD + Gürültü çıkışı ,daha fazla açıklamayı gerektirir. %THD + Gürültü hesapları , %THD için yapılan hesaplarla hemen hemen aynıdır.Farkı ise , harmoniklere bir de gürültü gücünün eklenmiş olmasıdır.Aşağıdaki bağıntıyla verilir:</p> <p>Burada , sum(APS) ,Oto Güç Spektrumu (Auto Power Spektrum) elemanları , eksi (-) DC yakınlarındaki ve temel frekans indeksi yakınlarındaki elemanların toplamıdır</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-71200885948303104392009-12-30T07:38:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.259-08:00GENLİK VE FAZ SPEKTRUM VI’NIN KULLANIMI<p><b>GENLİK VE FAZ SPEKTRUM VI’NIN KULLANIMI</b></p> <p>Bu bölümde , amaç , bir işaretin genlik ve faz spektrumunu hesaplamaktır.</p> <h6></h6> <h6>Ön Panel</h6> <p><b>1</b>.Examples\analysis\measure\measxmp1.11b’de bulunan Genlik Spektrum Örneği VI’yı açın . İşaret , ek beyaz gürültülü bir multi fonksiyon generatörünü temsil eden eden Basit Fonksiyon Generatör VI tarafından üretilir.</p> <h6>Blok Diyagramı</h6> <p><b>2</b>.Blok diyagramı açın ve inceleyin.</p> <p>Genlik ve faz spektrum VI , bir zaman domeni işaretinin genlik spektrum ve faz spektrumunu hesaplar.Bu VI’ye bağlantılar aşağıda incelenmiştir.</p> <p><a href="http://lh6.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/Sztz9pDYhRI/AAAAAAAABYc/QqOs0auQXH4/s1600-h/blog%20diyagram1%5B4%5D.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="blog diyagramı" border="0" alt="blog diyagramı" src="http://lh4.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/Sztz-Tp7ElI/AAAAAAAABYg/4NtcmHnGUwo/blog%20diyagram1_thumb%5B2%5D.jpg?imgmax=800" width="561" height="132" /></a> </p> <p><b>3</b>.VI’yı çalıştırın.</p> <p><b>4</b>.Simüle edilmiş frekans ve dalga şekli tipi ve işaretin genlik ve gürültü seviyeleri de değiştirilebilsin diye Genlik Spektrum örneğini , açık ön panel Basit Fonksiyon Generatörü ile çalıştırın.Genlik spektrumundaki değişiklikleri gözönüne alın.</p> <p><b></b></p> <p><b>Bir Sistemin Frekans Cevabının Hesaplanması</b></p> <p>Kendine özgü işaretlerin frekans miktarının ölçümü , yalnız başına yararlıdır , ama sistemlerin frekans cevabı , elektriksel bileşenlerin empedansından ,dinamik yapıların doğal titreşim frekansı analizine kadar bütün devre çeşitlerinin davranışının analiz edilmesinde yaygın olarak kullanılır.Frekans cevabı , bir devrenin verilen bir girişe nasıl cevap vereceğini tanımlar.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-29029476584889518852009-12-30T07:35:00.001-08:002010-01-09T06:17:58.359-08:00SPEKTRUM ANALİZİ VE ÖLÇÜMÜ<h3><b>SPEKTRUM ANALİZİ VE ÖLÇÜMÜ</b></h3> <p>Bu bölüm , genlik ve faz spektrumunun nasıl belirlendiği , bir spektrum analizörünün nasıl geliştirileceği , ve işaretlerin toplam harmonik bozulumlarının (THD) nasıl belirleneceği hakkında bilgi verir.Ölçü sanal enstrumanlarının (VIs) nasıl kullanıldığına dair örnekler için examples\analysis\measure\measxmp1.11b ‘ye bakınız.</p> <p>Değişkenelektriksel işaretler , zamanın ve frekansın bir fonksiyonudur.Bu nedenle , elektriksel işaretlerin zaman ve frekans düzlemindeki analizleri yapılmalıdır.Frekans düzleminde yapılan analize spektrum analizi denir. Spektrum analizinde herhangi bir işareti oluşturan değişik frekanslara ait işaretlerin enerji seviyeleri belirtilir.Bu analiz ile elektrik ve mekanik sistemlerin testine yarayan , elektriksel ve fiziksel bilgiler elde edilir.</p> <p><b>ÖLÇÜ SANAL ENSTRUMANLARINA GİRİŞ</b></p> <p>Birkaç ölçü sanal enstrumanları , genlik faz spektrumu , işaret güç spektrumu devre transfer fonksiyonu ve bu gibi zaman domeninden frekans domeni dönüşümlerini geeçekleştirir.Diğer ölçü sanal enstrumanlar , ölçekli zaman domeni pencerelemesi ve güç ve frekans tahmini gibi fonksiyonları yerine getiren sanal enstrumanlarla birbirini etkiler.</p> <p>Ölçü sanal enstrumanları aşağıdaki uygulamalarda kullanılır:</p> <p>· Spektrum analizi uygulamalarında </p> <p>- Genlik ve faz spektrumu</p> <p>- Güç spektrumu</p> <p>- Ölçekli zaman domeni penceresi</p> <p>- Güç ve frekans tahmini</p> <h4>- Harmonik analiz ve toplam harmonik bozulumu (THD) ölçümleri</h4> <p>· Devre ve dual kanal analiz uygulamaları</p> <p>- İmpals cevap fonksiyonu</p> <p>- Devre fonksiyonları</p> <p>- Karşılıklı güç spektrumu</p> <p>Fourier analizörlerinde , dijital işaret işleme teknikleri kullanılarak ölçmeler yapılmaktadır.Bunlarla çok küçük işaretler ölçülebildiği gibi , gürültülü işaretler de ölçülebilmektedir.Ayrıca iki veya daha fazla işaret arasındaki ortak özellikler de Fourier analizörleri ile belirlenebilir.</p> <p>Fourier analizörlerinde , ayrık Fourier transformu (discrete fourier transform : DFT) ile hesaplama yapılır . Mikroişlemciler ile yapılan hesaplamalarda hızlı Fourier transformu (fast fourier transform : FFT) algoritmasından yararlanılır.</p> <p>DFT , FFT , ve güç spektrumu , durağan ve geçici hal işaretlerinin frekans miktarının ölçümünde yararlıdır.FFT , işaretin elde edildiği bütün zaman süresince işaretin ortalama frekans miktarını sağlar.Bu nedenle , FFT daha çok durağan işaret analizleri için kullanılır (İşaretin elde edildiği zaman süresince işaret frekans miktarı belirgin olarak değişmiyorsa) , veya her frekans hattında sadece ortalama enerji isteniyorsa.Ölçü problemlerinin büyük bir kısmı bu kategoridedir.İşaretin elde edilmesi süresince değişen frekans bilgisi ölçümü için , ortak zaman-frekans analiz sanal enstrumanı ( Gabor Spektrogramı gibi) kullanılır . </p> <p>Ölçü sanal enstrumanları , işaret işleme sanal enstrumanları (VIs) üzerine kurulmuştur ve geleneksel ,tezgahüstü frekans analiz enstrumanlarının davranışını modelleyen aşağıdaki karakteristiklere sahiptir .</p> <p>· Uygulamada , zaman domeni işaret girişi varsayılmıştır.</p> <p>· Çıkışlar , ölçekli , uygun birimlerde , yaklaşık grafikleme için hazır büyüklük ve fazdır.</p> <p>· DC ‘den <b>Örnekleme Frekansı/2</b> ‘ye tek taraflı spektrumlar.</p> <p>· Uygun X ekseni birimiyle (Hz) grafikleme için örnekleme frekansından frekans ara dönüşümüne.</p> <p>· Kullanılan pencere için düzeltmeler , uygun olduğunda uygulanılır.</p> <p>· Her pencere , genlik doğruluk sınırları içinde aynı pik spektrum genlik sonucu versin diye pencereler ölçeklenmiştir.</p> <p>· Güç ve genlik spektrumlarını , V<sup>2</sup>/Hz , V/ve bu gibi desibel ,spektral yoğunluk birimlerini de içeren çeşitli birim biçimlerinde değerlendirir.</p> <p>Genelde , aşağıda gösterildiği gibi , ölçü sanal enstrumanları, data toplama ölçü sanal enstrumanları çıkışına ve grafiğe eksen grubundan bağlanabilir. </p> <p><sup></sup></p> <p>Ölçü örnekleri aşğıdakileri içerir:</p> <p>· Genlik Spektrum Örneği</p> <p>· Simüle Dinamik İşaret Analiz Örneği</p> <p>· Toplam Harmonik Bozulumu (THD) Örneği</p> <p>National Instruments donanımı ile aşağıdaki örnekler kullanılabilir:</p> <p>· Basit Spektrum Analizörü ve Spektrum Analizörü: Her ikisi de herhangi bir analog giriş donanımı ile (kaliteli ölçümler için dinamik işaret toplama donanımı kullanılır) çalışır.</p> <p>· Dinamik İşaret Analizörü ve Devre Analizörü : Her ikisi de dinamik işaret toplama (DSA) donanımı ile çalışır.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-64992545068840731342009-12-30T07:35:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.308-08:00SPEKTRUM ANALİZİ<h5><b>SPEKTRUM ANALİZİ</b></h5> <h6>Bir İşaretin Genlik ve Faz Spektrumunun Hesaplanması</h6> <p><b></b></p> <p>Birçok uygulamada , bir işaretin frekans miktarını bilmek ,işareti üreten sistemi kavramayı sağlar.Seslerin frekans miktarını analiz etmek,enstrumanları kalibre etmek , gürültü miktarını ve makine parçaları tarafından üretilen titreşimleri tahmin etmekle elde edilen bilgi kullanılabilir.Bir sonraki konu bir işaretin genlik ve fazının ölçümü için Genlik ve Faz Spektrum Sanal Enstrumanı’nın nasıl kullanılacağı hakkında bilgi verir.</p> <p><b></b></p> <p><b>Spektrum Analizörü</b></p> <p><b></b></p> <h5>Spektrum analizöründe harmoniklerin genlik ve enerjileri hakkında bilgi edinilir ve CRT (osiloskobun katot ışınlı tübü) ekranında bir grafik görüntü elde edilebilir.Spektrum analizörü sınırları ,filtre sayısına ve filtrelerin bant genişliklerine bağlıdır.Ses frekans uygulamalarında kullanılan bir analizörde yaklaşık 32 filtre bulunur.Spektrum analizöründe ,temel ve 2. harmoniklerin genlikleri elde edilir. </h5> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-6848814860772923892009-12-30T07:08:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.156-08:00CETURK Üniversite Temsilciliği Sonuçları Açıklandı.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span id="goog_1262185118791"></span><span id="goog_1262185118792"></span><a href="http://www.blogger.com/"></a><a href="http://www.ceturk.com/" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIAFX4l2NzY8hOIe3KTzCNj6KNaAjVkddLcFGiMIUUq4tBh-Vi8di-hc1TpthezJqlhJlRVUlDYYi-mtnsy_yzUYFp3RNs1Jr2NFPGfTnZTmMxQicaRAf0dbE8kCrtjSCTBX3HdkbBePki/s320/CETURK-logo.png" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>CETURK </b>üniversitelerde temsilcilikler oluşturmak için bir duyuru ile temsilci adaylarını topladı. Bu duyuru bugünlerde <b>sonuçlandı </b>ve sonuçlar <b><a href="http://www.ceturk.com/universite-temsilcilerimiz">CETURK</a> </b>sayfasında açıkladı. <b>Pamukkale </b>Üniversite'mizden iki arkadaşımız temsilci olarak açıklandı. Bu arkadaşlarımızın isimleri <b>Tuğcan ÖZER </b>ve <b>Ömür GÖK</b>. İlerleyen günlerde CETURK destekleriyle üniversitemizde etkinlikler yapılması ümidiyle temsilci arkadaşlara başarılar diliyorum. CETURK, <b>temsilcilik </b>için <b>Türkiye</b>'deki 53 üniversitede <b>66 temsilciliğe</b> sahip bir konuma geldi. Umarım bu temsilcilikler sayesinde çok büyük ülkemiz büyük etkinliklere imza atar.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-48186501616082958782009-12-30T07:05:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.414-08:00TOZ METALURJİSİ ÜRÜNLERİNİN ÖZELLİKLERİ<p><b>TOZ METALURJİSİ ÜRÜNLERİNİN ÖZELLİKLERİ</b></p> <p><b></b></p> <p>Sinter ürünlerinin özellikleri partiküllerin şekli, boyutu, kompozisyonu, yağlayıcı tipi, pres basıncı, sinterleme sıcaklığı ve süresi, bitirme işlemleri ve benzeri gibi çok sayıda değişkene bağlı olduğundan özellikler hakkında genel bilgi vermek güçtür. Ürünlerin yoğunlukları geniş bir aralıkta değişirken, çekme mukavemetleri 70 MPa ila 1250 MPa arasındadır. Bazı hallerde çekme mukavemetini 1250 MPa nın üzerine çıkarmak mümkündür. Sinter ürünlerin büyük bir kısmının çekme mukavemeti 275-350 MPa arasındadır. Genellikle mekanik özelliklerin çoğunluğu yoğunluğa büyük bir bağımlılık göstermektedir; tokluk, süneklilik ve sürünme direncinin bağımlılığı mukavemet ve sertlikten daha yüksektir.Düşük mukavemetli metallerden imal edilen sinter ürünlerin mekanik özellikleri dövme ürünlerinkine eşdeğerdir. Yüksek mukavemetli toz eldesi için ilave edilen alaşım elementi oranı kritik bir oranın ötesinde arttırılmaya devam edilirse, eşdeğer dövme ürünlerine göre özelliklerinde dikkate değer oranlarda azalma meydana gelir. Daha yüksek yoğunluklu parçaların imali için yüksek kapasiteli presler veya sıcak izostatik presleme yöntemi kullanılır. Böylece elde edilen toz ürünlerin özellikleri dövme ürünlerinin özelliklerine yaklaşır. %100 yoğunluğa ulaşılması ve çok ince tane boyutunun sağlanması halinde ise toz parçaların özellikleri dövme ürünlerinin üzerine çıkar.</p> <p>Fiziksel özelliklerde porozite tarafından etkilenir. Korozyon direnci artan porozite oranı ile birlikte azalır. Elektrik, ısıl ve mağnetik özelliklerde yoğunlukla birlikte değişir. Öte yandan porozite ses ve titreşim söndürme özelliğini arttırmaktadır. Bu nedenle toz metalürjisi ürünlerinin önemli bir kısmı porozitenin sağladığı avantajları kullanmak üzere dizayn edilmiştir.</p> <p><b>6.1 TOZ METALURJİSİ ÜRÜNLERİNİN DİZAYNI</b></p> <p><b></b></p> <p>Toz metalürjisinin ana amacı özel mühendislik uygulamaları için kaliteli ve ekonomik bir şekilde parça üretimini sağlamaktır. Başarıya ulaşmada ilk adım dizayn kademesidir. Bunu malzeme seçimi ve uygun fabrikasyon takip etmektedir. Toz metalürjisi parçaların dizaynında dikkate alınması gereken bazı ana kurallar aşağıda özetlenmiştir:</p> <p>1-) Parça şekli preslemeden sonra kalıptan çıkarmaya uygun olmalıdır.</p> <p>2-) Parça şekli tozun ince duvarlar ve keskin köşeler gibi küçük boşlukların doldurulmasını gerektirmemelidir.</p> <p>3-) Parça şekli dayanıklı kalıp imaline müsait olmalıdır.</p> <p>4-) Parça şekli presleme ile elde edilebilecek kesit kalınlığı değerlerine uygun olmalıdır.</p> <p>5-) Parçaların değişik kesit kalınlıkları arasındaki fark mümkün olduğunca az olmalıdır.</p> <p>6-) Bazı şekillerdeki parçaların toz metalürjisi dışındaki yöntemlerle üretilmesi maliyet ve uygulama açısından mümkün olmadığından bu avantajı kullanabilecek şekilde dizayn yapılmalıdır.</p> <p>7-) Parça ve kalıp dizaynı esnasında atölyedeki teçhizatların teknik özellikleri dikkate alınmalıdır. Presleme alanı pres kapasitesi ile uyumlu olmalıdır ve kalınlık sayıları kullanılabilir pres hareketleri sayısına eşdeğer olmalıdır.</p> <p>8-) Ürünlerin boyutsal toleransları dikkate alınmalıdır. Istampa ekseni veya presleme yönüne paralel olan boyutlara (ıstampanın hareket yönü) göre radyal yöne paralel boyutlarda daha yüksek hassasiyet ve tekrarlanabilirliğin elde edildiği gözlenmiştir. Bu olgu dizayn esnasında mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.</p> <p>9-) Sinterleme esnasındaki büzülme gibi preslemeden sonra boyutlarda meydana gelecek değişimler kalıp dizaynı esnasında dikkate alınmalıdır.</p> <p>Mukavemetin bütün parça boyunca homojen olması için yoğunluğunda homojen olması gerektir. Bu sebeple parçalar üniform kesitli ve kesit boyutlarına göre kalınlık değerleri küçük olacak şekilde dizayn edilmelidir. Dizayn, eksenleri presleme yönüne dik delikleri içermemelidir. Delik çaplarının basamaklı olarak değişiminden, yandan girişli deliklerden, oyuklar ve parça altında radyal boşluklardan kaçınılmalıdır. Kesitlerde ani değişimler istenmez. Doğrusal çizgi formuna yakın dalgalı şekiller kolaylıkla kalıplanabilir. Alt ve üst kalıp ıstampaları arasındaki birleşme düzlemi silindirik veya düzlemsel olmalıdır. Bu düzlem hiçbir şekilde küresel olmamalıdır.</p> <p><b>6.2 TOZ METALÜRJİSİ ÜRÜNLERİ</b></p> <p><b></b></p> <p>Toz metalürjisi ile imal edilen ürünler beş grupta sınıflandırılabilir:</p> <p>1-Yatak, filtre, basınç veya sıvı regülatörü gibi gözenekli ve geçirgen ürünler ;</p> <p>Toz ürünlerinin büyük bir kısmını bakır veya demir alaşımlarından yapılan yağ emdirilmiş yataklar teşkil etmektedir. Bu yataklar yağlamaya ve kullanım esnasında bakıma ihtiyaç duymadıklarından otomotiv endüstrisinde ve ev aletlerinde yaygınca kullanılmaktadır. Sinter filtreleri hemen her boyutta gözeneğe sahip şekilde üretilebililer ve en küçük gözenek çapı 0,0025 mm’ dir.</p> <p>2-Diğer proseslerle üretilmeleri halinde aşırı miktarda talaşlı işleme gereksinim duyulan girift parçalar;</p> <p>Küçük boyutlu dişlilerin büyük bir kısmı toz metalürjisiyle üretilmektedir. Toz prosesleri ile elde edilen boyutsal hassasiyet ve yüzey bitirme kalitesi çoğu zaman ilave bir işlemi gerektirmez ve bazı özel hallerde sadece çok küçük oranlarda yüzey işleme yeterlidir. Kam ve küçük manivela kolları gibi diğer girift parçalar da toz yöntemiyle oldukça ekonomik bir şekilde üretilebilmektedir.</p> <p>3-Talaşlı işlemi güç veya yüksek ergime noktalı malzemelerden yapılan parçalar ;</p> <p>Toz metalürjisi modern anlamda ilk kez tungsten lamba flamaları ve tungsten karbür kesici takımların imalinde kullanılmıştır.</p> <p>4-İki veya daha fazla metalin kombine özelliklerinin istendiği parçalar ;</p> <p>Bileşenlerin özelliklerini parçalara kazandırabilme kabiliyetinden dolayı toz metalürjisi özel kullanım alanı olan veya bazı amaçlar için dizayn edilen parçaların üretiminde yaygınca kullanılmaktadır. Motor veya jeneratör parçaları bu amaçla bakır ve grafitten imal edilmektedir. Bakır elektrik iletkeni görevini görürken grafit yağlama işlevini yerine getirir. Benzer şekilde yataklar, grafit-demir, grafit-bakır veya grafit-bakır-kalay alaşımı gibi ikili malzeme gruplarından yapılmaktadır. Yumuşak metal, sert metal matrisi içerisinde dağıtılır. Elektrik anahtarı kontaklarında çoğunlukla bakır veya gümüş; tungsten, nikel veya molibden elementlerinden biriyle birleştirilir. Bakır veya gümüş yüksek iletkenlik sağlarken, yüksek ergime sıcaklıklı malzeme ark esnasında ve devrenin kapalı olduğu süre boyunca ergimeye karşı direnç sağlar.</p> <p>5-Toz metalürjisi proseslerinin diğer proseslere göre üstün özellik sağladığı ürünler ;</p> <p>%100 yoğunluğa ulaşmak amacıyla geliştirilen proseslerle imal edilen mamullerin özellikleri alternatif yöntemlerle üretilen ürünlerin özelliklerini aşmıştır. Uçak sanayi gibi kritik döneme sahip alanlarda ilave maliyetler özelliklerin geliştirilmesi ile haklı görülebilir. Toz metalürjisi mağnetlerin üretiminde önemli bir avantaj sağlar ; sinterleme öncesinde partiküllerin dizilmesi mağnetik bir alanda yapılarak toz mağnetlerde daha yüksek bir fluks yoğunluğuna ulaşabilir. </p> <p><b>6.3 TOZ METALÜRJİSİ ÜRÜNLERİNİN AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI</b></p> <p>Diğer imal usullerinde olduğu gibi toz metalürjisinin de belirli avantaj ve dezavantajları vardır. Toz yönteminin ekonomik bir şekilde ve başarıyla uygulanabilmesi için avantaj ve dezavantajların başlangıçta değerlendirilmesi gerekmektedir. </p> <p><b></b></p> <p><b>6.3.1 Avantajları:</b></p> <p>1) Talaşlı işlem gereksiniminin azaltılması veya tamamen elimine edilmesi:</p> <p>Toz yöntemiyle elde edilen boyutsal hassasiyet ve yüzey bitirme kalitesi çoğu ürün veya uygulama alanı için yeterli olduğundan ilave talaşlı işleme gerek yoktur. İstisnai şekilde boyutsal hassasiyet ve yüzey kalitesinin talebi halinde ürünler basma ve boyutlandırma gibi sekonder operasyonlara tabi tutulabilirler.</p> <p>2) Yüksek üretim hızları :</p> <p>Toz prosesindeki bütün adımlar basittir ve otomatizasyona uygundur. İş gücü gereksinimi düşüktür, ürün homojenliği ve aynı kalitede tekrar üretilebilirlik oranı diğer yöntemlere göre daha yüksektir.</p> <p>3) Karmaşık (girift) şekillerin üretimi :</p> <p>Yukarıda sözü edilen sınırlar dahilinde dişli çark ve kam mili gibi oldukça girift parçalar imal edilebilir. Ekonomik olarak talaşlı işlem ve dökümle şekillendirilemeyen parçalar toz yöntemiyle üretilebilirler.</p> <p>4) Çok geniş bir kompozisyon aralığı :</p> <p>Kompozisyon açısından oldukça yüksek saflığa sahip parçalar üretilebilir. Metal ve seramikler gibi birbiri içinde çözünmeyen ve farklı karakterdeki malzemeler de bir araya getirilebilir. Katı eriyik veya çözünürlük sınırları aşılarak aşırı doymuş katı çözelti alaşımları veya yüksek alaşımlı malzemelerde elde edilebilir. Düşük ve yüksek alaşımlı veya birbiri içinde çözünmeyen partiküllerden meydana gelen kompozit malzemelerden üretilen parçaların makroskobik ölçekte (bir iki partikül boyutu mesafelerde) kompozisyonal homojenitesi diğer yöntemlerle üretilenlerden daha yüksektir.</p> <p>5) Özelliklerin geniş bir aralıkta değişimi :</p> <p>Toz metalürjisiyle üretilen parçaların yoğunluğu ve dolayısıyla içerdikleri gözenek oranı geniş bir aralıkta değişir. Çok yüksek oranda gözenek içeren filtreler gibi fonksiyonel amaçlı parçaların üretimi yanı sıra konstrüksiyon amaçlı yüksek mukavemetli parçalarda üretilebilir. Toz ürünlerin titreşim söndürme özellikleri yüksektir. Poröz yapılar döküm işleminde yağlayıcıların daha etkin ve istisnai bir şekilde kullanılmasını sağlamaktadır. Sürekli dökümde kalıp başlıkları içerisine yerleştirilen toz plakalar gözenekli oldukları için yağlayıcılar bu gözeneklerden sürekli olarak kalıp-ingot ara yüzeyine sevk edilebilir. Böylece yapışmaya mani olunarak hem ingotların yüzeylerin kalitesi arttırılır ve hem de çalışanlar için son derece tehlikeli olan sıvı metal akıntılarının oluşumu (kanama) önlenir. Modern sıcak başlık kalıplarının imalatında bu plakaların kullanılmalarının diğer bir nedeni ise plakaların kalıp duvarı boyunca ısı transferini (primer soğuma) önleyerek kalıp içinde primer soğuma ile gerçekleşen katılaşmanın ortadan kaldırılmasıdır. Böylece kalıp içindeki katılaşma kalıp altı su spreyinin etkisiyle gerçekleştirilir ve ingot dökümlerdeki birbirinden farklı karakterdeki yapısal zonların teşekkülü önlenir. Magnetik, aşınma ve diğer özellikler özel bir uygulama alanının gereksinimlerini karşılayacak şekilde kontrollü olarak dizayn edilebilir (kontrollü fabrikasyonla ürünlere istenilen özellikler kazandırılabilir).</p> <p>6) Hurda miktarının azaltılması veya eliminasyonu :</p> <p>Toz metalürjisi bilinen imal usulleri içerisinde malzeme kaybına sebep olmayan tek yöntemdir. Döküm, talaşlı işlem ve pres forming operasyonlarında hurda miktarı başlangıçtaki malzeme miktarının yarısına (%50) ulaşmaktadır. Hurda oranı özellikle pahalı malzemelerin şekillendirilmelerinde daha da önem kazanmaktadır. Toz metalürjisi ile bazen toplam maliyeti arttırmadan daha pahalı malzemeler kullanarak parça imalatı gerçekleştirilebilir. </p> <p><b></b></p> <p><b>6.3.2 Dezavantajları:</b></p> <p>1) Düşük mekanik özellikler :</p> <p>Çoğu kez toz metalürjisi parçalarının mekanik özellikleri döküm ve dövme ile üretilenlerin özelliklerinden daha düşüktür. Yüksek gerilmelerin söz konusu olduğu uygulama alanlarında bu parçalar kullanılamaz. Bununla birlikte ilave masrafların göze alınması halinde ürünlerin mukavemet değerleri farklı malzeme, alternatif yöntem veya ikincil proses teknikleri kullanımıyla yükseltilebilir.</p> <p>2) Nispeten yüksek kalıp maliyeti :</p> <p>Toz prosesinde yüksek sıcaklık, yüksek basınç ve şiddetli aşınma söz konusu olduğu için kalıplar pahalı malzemelerden ve büyük kütleler halinde yapılmaktadır. Bu nedenle toz metalürjisi ile üretilecek parça sayısı en az 10.000 adet olmalıdır.</p> <p>3) Yüksek malzeme maliyeti :</p> <p>Birim ağırlık esasına göre toz malzemeler dövme ve döküm malzemelerden daha pahalıdır. Ancak hurda şeklinde malzeme kaybının olmayışı ve talaşlı işlemin eliminasyonu yüksek malzeme maliyetini dengelemektedir. Toz metalürjisi daha çok birim parça başına malzeme maliyetinin yüksek olmadığı küçük parçaların imalatında kullanılır.</p> <p>4) Dizayn sınırlamaları :</p> <p>Toz metalürjisi prosesi bazı şekillerdeki parçaların üretimi için uygun değildir. Parçalar kalıptan kolay çıkarılabilecek şekillerde olmalıdır. Kalınlık : çap oranı sınırlıdır. İnce kesitlerin eldesi güç olup parça boyutu pres kapasitelerinin belirlediği sınırları içinde olmalıdır.</p> <p>5) Parça kesiti boyunca özelliklerin değişim göstermesi :</p> <p>Yoğunluğun parça içinde bir noktadan diğer bir noktaya değişimi özelliklerin de değişimine neden olmaktadır. Bunun ana nedeni parçaların tasarımı yapılırken dizayn kriterlerine riayet edilmemesidir. Üniform olmayan şekillerin toz metalürjisi ile üretilmesi halinde bu tip problemlerle karşılaşılabilir. </p> <h5>Bölüm 7. MAYSAN A.Ş. tanıtımı</h5> <p><b></b></p> <p>Türkiye’deki otomotiv endüstrisinin darbe absorbe edicileri ihtiyacını karşılamak üzere yan sanayi olarak 1971 de kurulmuştur. MAYSAN A.Ş. 1971’den beri darbe absorbe edicilerin üretimini yapan ve bunu Türkiye’de toz metalürjisi ile yapmakta olan 4 şirketten birisidir. MAYSAN A.Ş. sürekli kalitesini ve niceliğini arttırmak için yatırım yapar. Bununla beraber müşterilerine daha iyi servis ve otomotiv endüstrisinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılamaktadır. Darbe absorbe edicilerinin ana parçaları piston rodu, piston silindiri ve piston gömleğidir. Piston, ana valf ve yatak malzemeleri alt gruplarla güçlendirilir. Alt grup elemanları çok kompleks geometriye ve kusursuz toleransa sahiptir. Toz metalürjisi, ürünü çok özellikli ve çok mükemmel toleranslı olmasını mümkün kılar. Bazı gerekli ürünlerin ithalatı pahalıya mal olmaktadır. Bunun için diğer kardeş şirket olan MAYDA A.Ş. 1979’da kurulmuştur. Bu şirket sadece MAYSAN ürünlerini desteklemektedir. MAYSAN A.Ş. toz metal ürünlerini kendisi karşılayarak bütün ürünler üzerindeki maliyeti düşürmüştür. Ayrıca bundan başka toz metalürjisi ile uğraşan farklı ürünlerde gelişmiş diğer şirketlerden teklif alır.</p> <p><b>Ürünler:</b></p> <p><b></b></p> <p>- Dişliler, bilezikler, burçlar, diğer bilyeli yataklar ve özel parça imalatı siparişleri;</p> <p>- Elektrikli cihazlar için kendi kendini yağlayıcı burçlar;</p> <p>- Kamlar, bilyeli yatak parçaları, kilitlerde kullanmak için kompleks geometrili özel parçalar;</p> <p>- Piston rot kılavuzu, pistonlar, darbe absorbe edici imalatında kullanılan ana valf malzemeleri; </p> <p><b>İşlem prosesi:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Kullanılan tozlar:</b>Burada kullanılan tozlar İtalya`dan ithal edilmektedir. Tozların bileşiminde %0,8 C, %1-2 Cu, %0,075-0,8 Zn, bazılarında Ni ve Mo, geri kalanı Fe`dir. Tozların çapları 0,25-0,40 mikron arasındadır. Tozlar ithal edildiğinden herhangi bir ön işleme gerek duyulmaz. </p> <p><b>Kullanılan presler:</b>Fabrika da 1 tanesi CNC kontrollü olmak üzere 8 adet pres bulunmaktadır. Bu presler 10-100 ton arasında bir basınç uygulayabilirler. Presler eksantrik hidrolik olarak çalışırlar. Preslerin çalışma prensibi tozu alttan ve üstten sıkıştırma ilkesine göre çalışırlar.</p> <p><b>Kullanılan fırınlar: </b>Burada 1 adet fırın bulunmaktadır. Bu fırın atmosfer kontrollü olarak çalışır. Parçalara bu fırında 1120º civarında bir sıcaklık uygulanır.</p> <p><b>Parça imalatı:</b>MAYSAN A.Ş. fabrikasında yapılan işlemler çok basit ve çok kısa sürmektedir. İtalya`dan hazır gelen tozlar preslerde sıkıştırılır. Bu işlem çok hızlı olmaktadır ve çıkan parçalar hemen fırına gönderilerek 1120°de sinterlenirler. Sinterleme işleminden sonra parça hazır haldedir. Başka hiçbir işlem uygulanmadan kullanılabilirler.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-24121759270114961422009-12-30T07:04:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.475-08:00SİNTERLEME<p><b>SİNTERLEME</b></p> <p><b></b></p> <p>Soğukta presleme veya yığma ile elde edilen parçalar itinalı bir ısıl işleme tabi tutulmalıdır. Bu ısıl işlem veya sinterleme, toz partiküllerinin mekanik olarak tuğla gibi dizilmeleri ve yapışmalarıyla metalsel bir parça veya kompakt bir alaşım vermelidir. Tek bileşenli sistemlerde genellikle sinterleme sıcaklığı olarak metalin mutlak ergime sıcaklığının 2/3 ve 4/5 i alınır ; birden fazla bileşenli sistemlerde ise sinterleme genellikle ergime sıcaklığı en düşük olan bileşenlerin ergime sıcaklığının üstünde yapılır. Gözenekli bronzlar ve bronzlara benzeyen alaşımlar 600º ila 800º arasında, demir grubu metallerin alaşımları ise 1000º ila 1300º arasında, sert alaşımlar 1400º ila 1600º arasında, refrakter metaller (molibden, volfram, tantal) 2000º ila 2900º arasında sinterlenirler. Sinterleme sıcaklığı gibi, sinterleme müddeti de kullanılan malzemeye göre değişir. Elmas alaşımları ve refrakter metaller için yarım saatten az bir zaman çoğu halde kafidir. Sert alaşımlar ve mıknatıs alaşımlarında olduğu gibi birçok hallerde de birkaç saat süren bir sinterleme tatbik edilmelidir. Sinterleme zamanı ve sıcaklığı arasında basit bir bağıntı vardır. Sinterleme sıcaklığı yükseldikçe sinterleme zamanı kısalır; aksine olarak alçak bir sinterleme sıcaklığı sinterleme zamanının uzamasına sebep olur.</p> <p>Sinterleme sıcaklığının 1050º civarında olması halinde nikel-krom veya demir-krom-alüminyum rezistanslı elektrik fırınları kafi gelir. 1350º ye kadar silit çubuklu fırınlar kullanılır. Daha yüksek sıcaklıklar için (1000º ila 1600º) molibden rezistanslı fırınlar, 1800º ve daha yüksek sıcaklıklar için ise yüksek frekanslı veya kısa devreli karbon tüplü fırınlar kullanılır. Karbon tüplü fırınlar, karbon monoksit mevcudiyetinin zararlı tesirleri olmadığı hallerde kullanılır. Molibden, volfram, tantal gibi refrakter metallerin sinterlenmesinde 2000º lik sıcaklık dahi kafi gelmediğinden, bu metaller hidrojen dolu sinter çantaları içinde sinterlenirler. Burada sinterlenecek parçadan akım geçirilir. Harcanan güç sinterlenen parçanın ergimesi için gereken %10 kadar daha azdır. Sinterlenen malzemenin oksitlenmesini önleyecek tedbirler alındığı taktirde gazla ısıtılan fırınlardan da faydalanılabilir.</p> <p>Aşağıda sinterlenen malzemeler için tatminkar sonuçlar veren fırınlar gösterilmiştir :</p> <p><u>Demir veya bronz gözenekli yataklar için</u> : Nikel-krom, demir-alüminyum, molibden ve silisyum karbürlü fırınlar.</p> <p><u>Sert alaşımlar için</u> : Kısa devreli karbon tüplü fırınlar, vakumlu yüksek frekans fırınlar veya A.B.D. de molibden rezistanslı özel fırınlar.</p> <p><u>Sinter mıknatıslar ve elmas alaşımları için</u> : Molibden rezistanslı fırınlar veya kısa devreli karbon tüplü fırınlar.</p> <p><b>a) Muflalı fırınlar:</b>600º ila 1050º arasında muflalı fırınlar kullanılır. Bu fırında rezistans spiral şeklinde olup malzemeyi her taraftan aynı zamanda ısıtmaktadır. Kalorifüj o şekilde olmalıdır ki fırın içindeki sıcaklık farkları birkaç dereceden az olsun. Dolayısıyla, ısı başlıca ışınma yoluyla iletildiğinden bilhassa masif parçaların sinterlenmesinde, sıcaklığın yükselmesi yavaş olmalıdır. Isıtma esnasında oksijen ve karbondioksit bulunmamalıdır. Çoğu kere en uygun koruyucu gaz hidrojendir. İstisnai hallerde işlem vakumda da yapılabilir.</p> <p><b>b) Potalı fırınlar: </b>Bu tip fırınlar muflalı fırınların özel bir modelidir. Bu fırının ısıtılması halka şeklinde molibden rezistanslarla sağlanmaktadır. Bu tip fırınlar bilhassa 1050º ila 1400º arasında kullanılırlar.</p> <p>Muflalı ve potalı fırınların mahzurları, devamlı çalışmamaları ve dolayısıyla her yüklemede fırına depo edilmiş ısının kaybolmasıdır. Soğumayı hızlandırmak için fırından çıkan koruyucu gaz bir soğutucudan geçirildikten sonra tekrar fırına yollanır.</p> <p><b></b></p> <p><b>c) Çanlı fırın:</b> Yukarıda sözü edilen fırınlara nazaran birçok teknik avantajlara sahiptir. Bilhassa 600º ila 1100º arasında kullanılan bu fırın başlıca bir temelinden bir refrakter ara-çanından ve bir ısıtma çanından meydana gelir. Çanı bir nikel-krom veya demir-krom-alüminyum sargılarını haizdir. Isıl işlemden evvel, içine sinterlenecek parça konmuş, sızdırmazlık tedbirleri alınmış, ara-çana koruyucu gaz sevk edilir. Sinterleme sonunda ısıtma çanı kaldırılıp, önceden yüklenmiş başka bir ara-çan üzerine yerleştirilebilir. Bu şekilde, ısıtma çanı içinde depo edilmiş olan ısı enerjisinin kaybolması önlenir.</p> <p><b></b></p> <p><b>d) Sürekli fırınlar:</b> Sürekli fırınların kullanılması daha iyi bir ısıl randıman sağlar. Bu fırınlarda, rezistanslar doğrudan doğruya rezistanslı bu fırınlarla 1000º ye kadar olan sinterleme sıcaklıklarına erişilebilir. Molibdenli rezistanslarda sıcaklık 1500º ye kadar çıkabilir. Isı iletimi direkt ışınma yoluyla olur. Molibden´in yüksek ergime sıcaklığı sebebiyle (2700º), rezistanslar muhtemel bir fazla ısınmaya çok daha az hassastırlar. İlk zamanlarda, fabrikalarda 220 voltluk normal gerilim kullanıldığından ve molibdenin öz-direnci de küçük olduğundan rezistansların kesitleri küçük olmaktaydı. 20 ila 40 voltluk gerilimlerin kullanılması kısa ve kesiti büyük spiral rezistansların kullanılmasını mümkün kılmıştır. Böylece molibden rezistanslı fırınların kullanılmasında önceleri rastlanan zorluklar yenilmiş oldu. Bu fırınlar çok garantilidir. 1500º gibi sıcaklıklar için dahi rezistanslar birkaç sene dayanır. Bir sürekli fırın şu şekilde çalışır : Sinterlenecek malzeme demir veya grafit sepetlere konur. Bu sepetler fırına bir uçtan girer ve özel bir tertibatla ısıtma bölgesine sevk edilirler. Bu esnada hidrojende diğer uçtan sevk edilir. Bu şekilde ısıtma bölgesinde gelen sinterlenmiş malzemenin soğutulması sağlanırken aynı zamanda da koruyucu gazın ön ısıtılması yapılmış olur.</p> <p><b></b></p> <p><b>e) Gaz dolaşımıyla çalışan tesisat:</b> Kullanılması koruyucu gazın iktisadi olarak kullanılmasını sağlar. Koruyucu gaz, bir yıkayıcıdan geçtikten sonra, bir soğutucuda, bir yoğuşma yoluyla su buharından ayrılır. Kondansör yerine özel kurutma tesisatı da kullanılabilir. Gaz dolaşımı bir pompa vasıtasıyla sağlanır. Fırının yüklenmesi esnasında, soğuma bölgesinde sinterlenmiş malzemenin oksidasyonla parlaklığını kaybetmesine sebep olabilecek bir miktar hava devreye girer. Bu sebeple havadaki oksijeni, paladyum ve platin esaslı katalizörler ihtiva eden kontaklı fırınlarda yakmak gerekir. Meydana gelen su buharı da elimine edilmelidir. Kontaklı fırının, kondansör ve kurutucudan evvel olması bu sebeptendir. Sinterleme atmosferinin azotça bir miktar zenginleştirilmesi genellikle fena bir tesir yapmaz. Fırının yüklenmesi ve boşaltılması esnasında kaybolan koruyucu gaz miktarı kadar devreye sokulması kafidir. </p> <p>Sürekli fırınlarda yapılan sinterleme, malzemeye büyük bir intizam sağlar. Bu ise sert alaşımlar ve daimi mıknatıslar için çok önemlidir.</p> <p>Laboratuarlarda kullanılan tesisatta silit spiraller veya çubuklarla dıştan ısıtılan, yatay porselen veya alüminden bir tüp vardır. Böylece 1250º ila 1350º arasında sıcaklıklara kolaylıkla erişilebilir.</p> <p><b></b></p> <p><b>f) Kısa devreli karbon tüplü fırınlar:</b> Sert alaşımları 1350º ila 1550º arasındaki sıcaklıklarda sinterlemek için kullanılırlar. Bütün sürekli çalışan fırınlarda olduğu gibi, burada da ısı enerjisinin kullanılması ve malzemenin intizamlığı süreksiz çalışan fırınlardan üstündür.</p> <p><b></b></p> <p><b>g) Vakumda çalışan karbon tüplü fırınlar:</b> Bu fırınlar vakum altında da çalışabilir; fakat bu taktirde çalışma sürekli olmaz. Tüp şeklindeki iletkenin uçları ısı kaybına karşı ekranlarla muhafaza edilmişlerdir. Bu suretle bütün tüp boyunca üniform bir sıcaklık elde edilir. Bu ekranlar genellikle volfram veya molibdenden yapılmıştır.</p> <p><b>h) Yüksek frekanslı endüksiyon fırınları:</b> Yüksek frekanslı endüksiyon fırınları 1500º ila 2000º arasında yapılan sinterlemeler için kullanılır. Vakumda sinterleme yapabilmek için bu fırınlar sızdırmaz bir odada tertiplenebilir.</p> <p><b>ı) Özel fırınlar:</b> Refrakter metallerin hazırlanması (molibden 2700º, tantal 3000º, volfram 3400º), tozun presleme ile çubuk haline sokulması ve bu çubukların Jul tesiri ile ergime noktaları civarında ısıtılmalarından ibarettir.</p> <p>Volfram-bakır, volfram-gümüş ve molibden-gümüş alaşımlarının hazırlanmalarında birçok özel fırınlar düşünülmüştür. Bu metaller genellikle sinterlenmiş, gözenekli bir volfram veya molibden iskeletinin ergimiş bakır veya gümüşe daldırılmasıyla hazırlanır. Daldırma ameliyesi potalı veya fıçılı, baskül hareketi yapan fırınlarda yapılır. Bileşenlerin ayrılmasına veya boşluklar meydana gelmesine mani olmak için potalı fırınlar, elde edilen alaşımın daldırma bölgesinden bir soğutma odasına geçmesini sağlayan bir tertibatı haizdir. Daldırma ameliyesi genellikle bir koruyucu gaz altında (hidrojen), 1300º ila 1700º arasında yapılır.</p> <p><b>Tablo 5.1</b> Bazı sinterleme fırınlarının sıcaklık limitleri ve tatbikat sahaları <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="151"> <p><b>Fırın tipi</b></p> </td> <td valign="top" width="104"> <p><b>Sıcaklık ºC</b></p> </td> <td valign="top" width="387"> <p><b>Tatbikat sahaları</b></p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Muflalı fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>600-1050</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Gözenekli yatakların ve demir esaslı alaşımların sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Çanlı fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>1100 kadar</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Gözenekli yatakların, demir esaslı alaşımların ve büyük parçaların sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Potalı fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>1050-1400</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Metalsel tozlarla imal edilmiş büyük blok veya parçaların sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Sürekli fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>a)1100 kadar</p> <p>(Ni-Cr) lu</p> <p>b)1500 kadar</p> <p>(Mo) li</p> <p>c)1000-1500</p> <p>(gaz) lı</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Gözenekli yatakların, makine parçalarının, mıknatıs alaşımlarının, saf metallerin, psödo-alaşımların</p> <p>Sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Silit çubuklu fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>1250-1350</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Araştırma işlerinde kullanılan parçaların sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Karbon tüplü fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>2000 kadar</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Sert alaşımların, psödo-alaşımların, metalsel karbürlerin sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Yüksek frekanslı fırın</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>3000 kadar</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>Sert alaşımların, metalsel karbürlerin, sert mamullerin sinterlenmesi</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>Sıcak kompresyonlu ve basınç altında</p> <p>Sinterleme tesisatlı</p> <p>Fırınlar</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>a)600 kadar</p> <p>b)800 kadar</p> <p>c)1500 kadar</p> </td> <td valign="top" width="387"> <p>psödo-alaşımların, yatak alaşımlarının, demir esaslı alaşımların, sert alaşımların ve elmas alaşımların</p> <p>sinterlenmesi</p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <h5>5.1 TEK BİLEŞENLİ SİSTEMLERİN SİNTERLENMESİ</h5> <p><b></b></p> <p><b>5.1.1 Sinterlemeye başlama, Sinterleme sıcaklığının tarifi:</b></p> <p><b></b></p> <p><b></b>Sıcaklığın yükselmesiyle çekme kuvvetlerinin aktiviteleri artarken, sinterlemeyi zorlaştıran tesirler de ortadan kalkar. Ayrıca sıcaklığın artması billurlaşma şartlarını da müsait hale getirir. Adi sıcaklıkta, toz partiküllerinin gerektiği kadar plastik olmamaları, yüzeylerinde gaz ve oksit tabakalarının mevcudiyeti, partiküller arasındaki temasın mükemmel olmaması, presleme esnasında toz içinde zararlı gazlar bulunması, sinterlemenin yüksek sıcaklıkta yapılmasını mecbur kılar. Yukarda sözü geçen zararlı unsurlar önemli değişiklikler gösterirler ve tozun hazırlanma şartlarına büyük ölçüde bağlıdırlar. Bu sebeple tozun sinterlemeden evvel tabi olduğu işlemler çok önemlidir. <b>Sinterleme başlangıcı sıcaklığı</b> hakkında verilen bilgiler hiçbir şey ifade etmemekle beraber, bu sıcaklığın bilinmesi pratik önemi haizdir. <b>Sinterleme sıcaklığını</b> tayin etmek için birçok eser yazılmıştır. Sinterlenmiş cisimlerin yapı değişiklikleri mikroskopta incelenerek, preslenmemiş demir dozlarının sinterlenmesi etüt edilmiş, preslenmiş silindirik küçük parçaların çekme mukavemetleri tayin edilmiştir. Gümüş, bakır, kurşun, alüminyum, magnezyum komprimerlerinin mukavemeti 150° ile 300° arasında artarak değiştiği görülmüştür. Bu artış sinterlemenin başladığını gösterir. Aynı malzemeden iki yüzey sadece basınç tesiriyle, birbiri üzerine tatbik edildiği takdirde, belirli bir sıcaklığın üzerinde bu iki yüzeyin aderansı yüksek değerler alır. Bu sıcaklığa <b>aderans sıcaklığı denir</b> ve sinterleme başlangıcı sıcaklığı olarak kabul edilebilir (demir için 550°, nikel için 600°, volfram için 1250°)</p> <p><b></b></p> <p><b>5.1.2 Sinterleme şartlarının fiziksel ve mekanik özelliklere tesiri:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>a)Yoğunluk, Gözeneklilik, Kendine Çekme: </b></p> <p>Önce sinterleme sıcaklığı, sinterleme müddeti ve toz taneleri büyüklüğünün yoğunluğa tesiri incelenecektir. (Şekil 5.1)da muhtelif basınçlarda, yoğunluğun <b>sinterleme sıcaklığı</b> ile değişimi şematik olarak gösterilmiştir. (Şekil 5.2)’da ince molibden tozlarıyla (Şekil 5.3)de ise ince bakır tozlarıyla (2 mikrondan küçük taneler) yapılan deneylerin sonuçları görülmektedir. 1000°’ye doğru molibdenin, 400°’ye doğru ise, bakırın yoğunluğunun artması esas sinterleme olayının başlangıcı ile, bakırın yoğunluğunun artması esas sinterleme olayının başlangıcı ile ilgilidir. Çok az veya normal bir basınç altında tozların belirli bir sıcaklıkta sinterlenmeleriyle meydana gelen kendini çekme de normaldir. Aksine, çok yüksek basınçlar altında preslenen cisimler (30t/cm<sup>2</sup>’ye kadar) kendileri çekmedikleri gibi, bir hacim büyümesi de gösterirler. Mesela, 600°’de sinterlermiş ve yüksek basınç altında preslenmiş bir bakır parçasının yoğunluğu alçak basınç altında preslenmiş parçanınkinden çok daha küçüktür. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="329"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p><a href="http://lh3.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/Sztr_3WwmpI/AAAAAAAABWs/rCqkBNKGXWY/s1600-h/Image.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="Metalsel bir tozun yoğunluğunun sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi" border="0" alt="Metalsel bir tozun yoğunluğunun sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi" src="http://lh6.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsAs5UobI/AAAAAAAABWw/gubAto9ztFU/Image.jpg?imgmax=800" width="384" height="247" /></a> </p> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.1 </b>Metalsel bir tozun yoğunluğunun sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi (Şematik).</p> <p>a. Sıkıştırılmamış.</p> <p>b. Orta basınç altında sıkıştırılmış (takriben 5<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup>.</p> <p>c. Yüksek basınç altında sıkıştırılmış (takriben 30<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup>).</p> <p><b>Sinterleme müddetinin</b> yoğunluk ve kendini çekmeye tesirine gelince, yoğunluk artmasının büyük kısmı nispeten kısa bir zamanda meydana geldikten sonra artış azalır. Sinterleme sıcaklığı ne kadar yükselirse, kendini çekmenin büyük kısmı da o kadar kısa zamanda meydana gelir; yani yüksek sıcaklıklarda zamanın tesiri gittikçe azalar. (Şekil 5.4).</p> <p>Basınç ve sinterleme sıcaklığı ve müddetinden ayrı olarak kullanılan tozun <b>tane büyüklüğü</b> de yoğunluk ve kendini çekmeye büyük ölçüde tesir eder. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="320"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p><a href="http://lh6.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsBgHYXdI/AAAAAAAABW0/iYIwdcnnnSE/s1600-h/3t%20cm2%20ve%206t%20cm2%20bas1n%C3%A7%20alt1nd%5B3%5D.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="3t cm2 ve 6t cm2 basınç altında sıkıştırılmış bir molibden tozunun 3 saatlik bir sinterlemeden sonra, sinterleme sıcaklığına bağlı olarak yoğunluğunun değişimi" border="0" alt="3t cm2 ve 6t cm2 basınç altında sıkıştırılmış bir molibden tozunun 3 saatlik bir sinterlemeden sonra, sinterleme sıcaklığına bağlı olarak yoğunluğunun değişimi" src="http://lh6.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsCTJ9wMI/AAAAAAAABW4/iNX5P91GzlY/3t%20cm2%20ve%206t%20cm2%20bas1n%C3%A7%20alt1nd%5B2%5D.jpg?imgmax=800" width="384" height="324" /></a> </p> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.2 </b>Sıkıştırılmamış 3<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup> ve 6<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup> basınç altında sıkıştırılmış bir molibden tozunun 3 saatlik bir sinterlemeden sonra, sinterleme sıcaklığına bağlı olarak yoğunluğunun değişimi. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="378"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p><a href="http://lh4.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsDX-3PBI/AAAAAAAABW8/IiLbLe4Zo_k/s1600-h/Image.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="Orta ve yüksek sinterleme sıcaklıklarda, sinterleme zamanı ve yoğunluğunun artması arasındaki münasebet" border="0" alt="Orta ve yüksek sinterleme sıcaklıklarda, sinterleme zamanı ve yoğunluğunun artması arasındaki münasebet" src="http://lh5.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsD482NhI/AAAAAAAABXA/dARyNMfkhVM/Image.jpg?imgmax=800" width="384" height="235" /></a> </p> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.3 </b>Orta ve yüksek sinterleme sıcaklıklarda, sinterleme zamanı ve yoğunluğunun artması arasındaki münasebet.</p> <p>Aynı bir metalin muhtelif tane büyüklüklerindeki tozlarını aynı basınç altında presledikten sonra elde edilen numunelerin, aşnı şartlar altın-değişim kanunu bulunur. (Şekil 5.5). <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="126"></td> </tr> <tr> <td><a href="http://lh5.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsEmqvOqI/AAAAAAAABXE/KHMG7wGygko/s1600-h/Image.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="Sinterlenmiş numunelerin yoğunluklarının granülometre’ye bağlı olarak değişimi" border="0" alt="Sinterlenmiş numunelerin yoğunluklarının granülometre’ye bağlı olarak değişimi" src="http://lh6.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztsFZzVK3I/AAAAAAAABXI/NmciqZiwClE/Image.jpg?imgmax=800" width="384" height="219" /></a> </td> </tr> </tbody></table> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="311"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <b>Şekil 5.4</b> Sinterlenmiş numunelerin yoğunluklarının granülometre’ye bağlı olarak değişimi.</p> <p><b>Şekil 5.5</b> İnce ve taba demir tozlarının sıcaklık ve kendini çekme arasındaki münasebet.</p> <p>Sıkıştırma basıncı :0.23<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup></p> <p>İnce tozun granülometresi :5m</p> <p>Kaba tozun granülometresi :50m</p> <p><b></b></p> <p><b>b) Yapı:</b></p> <p><b></b>Basınç, sinterleme sıcaklığı, müddeti ve atmosferdeki gibi sinterleme şartlarının, sinterlenmiş maddelerin sertlik, mekanik mukavemet, elektrik iletkenliği gibi özelliklerine tesiri incelenmeden evvel, <b>tanelerin süratle büyüme</b> olayının tetkik edilmesi gerekir. Tanelerin büyümesi bazı hallerde mekanik mukavemet, sertlik, kopma uzaması, yoğunluk gibi özelliklere fevkalade tesir eder. Plastik metal tozlarının, mutlak ergime sıcaklıklarının 2/3 ile 3/4’ü arasındaki belirli sıcaklıklarda ısıtılmasıyla tanelerin çok büyüdükleri görülmüştür. Tane büyümesinin başlangıç sıcaklığı presleme basıncından bağımsızdır. Bu olaya <b>tanelerin ani büyümesi</b> denir ve ilk olarak redükleme ile elde edilmiş ince bakır tozlarında müşahade edilmiştir. 1 ile 5<sup>t</sup>/cm2 arasında değişen basıncın 720° olduğu tespit edilen tane büyümesi başlangıcına ait sıcaklığa tesir etmemesi tane büyümesinin soğukta bir ön deformasyon neticesinde meydana gelmediğini gösterir.; dolayısıyla, normal metallerin soğukta deformasyonlarından sonra görülen yeniden billurlaşmaları hipotezi burada kabul edilemez.</p> <p>Az miktarda gayri safiyelerin bir sıvı faz meydana gelmesine ve dolayısıyla bir billurlaşmaya sebebiyet verip vermediklerini anlamak için, müteakip saflaştırmalara tabi tutulmuş bakır tozu üzerinde deneyler yapılmıştır. Bu tozla, 5<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup> basınç altında sinterlenmiş cisimlerde , 720°’de tanelerin büyüdüğü görülmüştür. Buradan, bakırın büyük sarfiyatının tane büyümesi başlangıç sıcaklığına tesir etmediği neticesine varılmıştır.</p> <p>Hiçbir soğuk ön-işleme tabi tutulmamış tozlarda, tane büyümesi normal yeniden billurlaşma sıcaklıklarda meydana gelmektedir. Halbuki 520°’de yarım saat sinterlenmiş numuneler soğuk deformasyona tabi tutulduğu takdirde, tane büyümesi sıcaklığı, soğuk deformasyona tabi tutulduğu takdirde, tane büyümesi sıcaklığı, soğuk deformasyonun şiddetine göre, 720°’den 420°’nin altına kadar düşmektedir. Böylece sentetik metalsel malzemelerin tane büyümeleri, ergime ile elde edilmiş metallerin yeniden billurlaşma sahasına getirilmiştir(Tablo5.2)</p> <p><b>Tablo 5.2</b> Sıkıştırma basıncına bağlı olarak demir tozunun sinterleme sıcaklığı ve<b> </b>tane<b> </b>büyüklüğü.<b>(Granülometri=1</b><b>m</b><b>), (zinterleme süresi=1 saat),</b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>Sinterleme sıcaklığı (°C)</p> </td> <td valign="top" width="463"> <p>Sıkıştıma basıncı</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="131"> <p>0</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>220</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>4400</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>8800</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="463"> <p>X ışınları ile tetkik edilen granülometri</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>Sintersiz</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Başlangıç</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>Az büyüme</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>Kuvvetli büyüme</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>Kuvvetli büyüme</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>200</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>400</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>Toparlanmamış</p> <p>(1m)</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>Az toparlanmış (1m)</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>Az toparlanmış (1m)</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>600</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>Toparlanmamış</p> <p>(1m)</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>Toparlanmış</p> <p>(1m)</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>Toparlanmış</p> <p>(1m)</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>800</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Değişmemiş (1m)</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>Toparlanmamış</p> <p>(1m)</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>5-15m</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>2-8 m</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>1000</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>5-10m</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>10 m</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>15-60m</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>3-7 m</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>1200</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>5-20m</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>5-40m</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>15-80m</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>15-80m</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="85"> <p>1400</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>250m kadar</p> </td> <td valign="top" width="124"> <p>250m kadar</p> </td> <td valign="top" width="115"> <p>250m kadar</p> </td> <td valign="top" width="101"> <p>250m kadar</p> </td> </tr> <tr> <td width="85"></td> <td width="123"></td> <td width="8"></td> <td width="115"></td> <td width="115"></td> <td width="101"></td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Bu tablodan şu sonuçlar çıkarılabilir:</p> <p>1-Presleme basıncının yüksek olması tane büyümesinin başlangıç sıcaklığını çok düşürür; çok yüksek basınçla elde edilen taneler orta basınçlarda elde edilenlerden daha küçüktürler.</p> <p>2- Tanelerin büyüme başlangıcına ait sıcaklıklar, ergitilerek elde edilen demirin yeniden billurlaşma diyagramında görülen sıcaklıklara nispeten daha yüksektirler.</p> <p>Muhtelif tane büyüklüklerinde ve farklı şekillerde hazırlanmış bakır tozlarının sinterlenmesiyle elde edilmiş cisimlerin özellikleri ve sinter mamullerinin yapılarını tayin eden faktörler incelenerek sinterlemeden sonra elde edilen yapının dört faktöre bağlı olduğu anlaşılmıştır.</p> <p>1-Temel tozun bünyesi (tane büyüklüğü, saflık, yüzey durumu);</p> <p>2-Sinterleme sıcaklığı;</p> <p>3-Sinterleme müddeti;</p> <p>4-Sinterleme atmosferi</p> <p>Buna karşılık, basıncın yapıya tesiri ikinci planda kalır. Basınç, sadece toz partiküllerinin aglomerasyonunda rol oynar. Meydana gelen gözenekliliğin yapıya tesiri, sinterleme esnasındaki tane büyümesinin gözenekleri yok etmesine bağlıdır.</p> <p>Sinterlenmiş cisimlerin yeniden billurlaşması, elektrolitik olarak elde edilen metalsel tabakalara, sıvı bir fazdan elde edilmiş billursal şekillere, ergime ile elde edilmiş mekanik deformasyona uğramış bazı metallerin durumuna çok benzer. Mesela, adi sıcaklığa kadar soğutulmuş dökme alüminyumun ergime sıcaklığının hemen üzerinde bir sıcaklığa çıkarılmasıyla taneler büyümektedir. Dökümden sonra işlem görmemiş nitelden mamul deney parçalarında , 1300°’de hidrojen içinde ısıtıldıktan sonra tanelerin büyümesi ve tane sınırlarının yer değiştirmesi müşahade edilmişti.</p> <p>Sinterlenmiş metallerin yapı durumları üzerinde elde edilmiş neticeleri bir araya toplanırsa, termodinamik bakımdan kararsız toz partiküllerinden meydana gelmiş ve özel bir ısıl işleme tabi tutulmuş billur şekillerinde daima tane büyümesi ve tane sınırlarının yer değiştirmesi olayları müşahade edilir; bu olaylara “yüzeyin yeniden billurlaşması” veya dolayısıyla “tanelerin yeniden billurlaşması” denir. Kristali meydana getiren toz tanelerinde daima mevcut olan iç gerilmelerinden ayrı olarak, bilhassa yüksek bir presleme için, ilaveten “lifler-arası distorsyonlar” olabilir. Bu distorsyonlar “mekanik olarak veya deformasyonla yeniden billurlaşma” olayını doğururlar. Sinter mamullerin büyük kısmı için, sinterleme atmosferinin iştirak ettiği kimyasal reaksiyonlar yeniden billurlaşma esnasında tane büyümesine yardım ederler.</p> <p><b>c)Sertlik:</b></p> <p><b></b> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="310"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <b></b>Brinell sertliğinin sinterleme sıcaklığının fonksiyonu olarak değişimi (Şekil 5.6 ve 5.7’de gösterilmiştir. Plastik metal esaslı (mesela bakır) ve yüksek basınç altında elde edilmiş komprimelerin sertliği yüksektir. Basıncın alçak olması halinde, sertlik sinterleme sıcaklığının artması sertliğin düşmesine sebep olur. bu düşüş plastik bir metal olan bakır için nikele nazaran daha fazladır.</p> <p><b>Şekil 5.6 </b>Muhtelif basınçlar altında sıkıştırıldıktan sonra sinterlenen bakır numunelerinin Brinell sertliklerinin sinterleme sıcaklıklarına bağlı olarak değişimi.</p> <p>Kesir çizgi : Dökme ve tavlı bakır</p> <p>1 = Kieffer 2 = Hotop</p> <p>Alçak basınca maruz kalmış sinterlenmiş maddelerin sertliklerinin devamlı artması daha yoğun bir sinterleme, dolayısıyla yoğunluğun artmasıyla izah edilir. Çok yüksek sıcaklıkta sinterlenmiş maddelerin sertliği , kimyasal olarak saf metalsel tozlar için, tavlanmış normal metalinkinden fazla olmayıp gözeneklilik ve yüksek sıcaklıkta tane büyümesi sebebiyle daha azdır. Yüksek basınca maruz kalmış sinterlenmiş maddelerle sertlik azalması, presleme esnasındaki soğuk deformasyonu müteakip bir rejenerasyon olayı gibi farz edilebilir. Ayrıca, hiç olmazsa bakın içir, sertliğin şiddetli bir şekilde düşmesi, bakır tozunun preslenmesi neticesinde gazların serbest kalması ve yoğunluğunun düşmesine bağlanabilir. (Şekil 10)’de sertliğin alçak, orta ve yüksek basınçlar için, sinterleme sıcaklığı ile volfram gibi az plastik metaller ve refrakter metallerin karbürleri gibi az plastik metalsel terkipleri tatbik edilemez. Bu malzemelerde, basıncın sebep olduğu soğuk şekil değişimi çok az olduğundan alçak sinterleme sıcaklıkları için sertlik düşüşü görülmez. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="253"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.7 </b>Muhtelif basınçlar altında sıkıştırıldıktan sonra hidrojende sinterlenen bir nikele karbonil tozunun Brinell sertliğinin sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi.</p> <p>Yoğunluğun sinterleme müddeti ile değişimi göz önüne alınırsa, sertliğin sinterleme müddeti ile artması gerektiği anlaşılır. 16 saat müddetle sinterlenen (basınç: 4t/cm<sup>2</sup>; sinterleme sıcaklığı:750°) elektrolit bakır tozunun sertliğinin 38 kg/mm<sup>2</sup>’ye geçmesi de bu neticeyi doğrular.</p> <p><b>d)Mekanik Özellikler:</b></p> <p><b></b>(Çekme mukavemeti ve kopma uzaması.) Çekme mukavemetinin ve kopma uzamasının ölçülmesi için özel bir çubuk kullanılması tavsiye edilir. (Şekil 5.9). <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="243"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.8 </b>Normal tavlı metali ile karşılaştırarak, çeşitli basınçlar altında sıkıştırıldıktan sonra sinterlenen plastik metal tozlarının Brinell sertliklerinin sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi.</p> <p>a.Alçak basınç (2-3<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup>)</p> <p>b.Orta basınç (6-8<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup>)</p> <p>c.Yüksek basınç (20-30<sup>t</sup>/cm<sup>2</sup>) <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="263"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.9 </b>Çekme deneyi epruveti ve kalıbı.</p> <p>Karbonil nikel tozunun muhtelif basınçlarda (0.8 ile 4a/cm<sup>2</sup>) preslenmesi ve 2 saat 300° ila 1300° arasında hidrojen atmosferi altında sinterlenmesi sonunda elde edilen neticeler (Şekil 5.10)’da verilmiştir. (Şekil 5.11)’da ise teknik demir tozu üzerinde yapılan çekme mukavemeti ve kopma uzaması deneylerinin sonuçları görülmektedir. Deney parçaları 6t/cm<sup>2 </sup>basınç altında hazırlanmış ve yarım saat hidrojen içinde sinterlenmiştir. teknik demir tozu ise, mekanik öğütme ile hazırlanmış olup, tane büyüklükleri 0.075 ile 0.1 mm arasındadır. Her iki şeklin mukayesesinden şu sonuçlar çıkar: Karbonil nikel tozu halinde, yüksek basınçlar için, çekme mukavemetinin sıcaklıkla büyük artış gösterdiği iki bölge vardır. Bu bölgelerden biri 300° ile 500° arasında, diğeri ise 650° arasında, diğeri ise 650°’nin üzerindedir. Alçak sıcaklıklar bölgesinde, toz partiküllerinin aglomerasyonundan sonra zıt kuvvetlerinin azalması ve sinterleme kuvvetlerinin artmasıyla mukavemet de yüksektir. Yüksek sıcaklıklar bölgesinde, billurlaşmadan dolayı sinterleme olayı şiddetlenir. Yüksek basınçların kullanılmasıyla yüksek mukavemetler elde edilir. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="234"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.10</b> Muhtelif basınçlar altında sıkıştırıldıktan sonra 2 saat sinterlenen nikel karbonil tozunun çekme mukavemetinin sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi.</p> <p>a.G.Grube, M.Schecht b.R.Kieffer, W. Hotop</p> <p>(Şekil 5.11)’daki eğrilerin gidiş tarzı kabaca birbirine benzer.Burada da alçak sıcaklıklarda mekanik mukavemetin yükselmesi kendini çekme kuvvetlerinin artmasına bağlıdır. 600°den yüksek sıcaklıklar için ise mekanik mukavemetin artması bilhassa billurlaşma olayları ile ilgilidir. Demirde, 800° ile 1000° arasında kopma uzaması ve mukavemetin düşmesi enteresandır. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="127"></td> </tr> <tr> <td></td> <td width="232"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.11</b>Teknik demir tozunun çekme mukavemeti ve uzamasına, sinterleme sıcaklığının etkisi.</p> <p>Bakırın mukavemeti yüksek sıcaklıkta bir maksimumdan geçtikten sonra biraz azalır; bu maksimum, sinterleme sıcaklıklarında tanelerin süratle büyümesine bağlıdır.</p> <p>(Şekil 5.12)’de kopma uzaması ve mukavemeti sinterleme sıcaklığı ile değişimi şematik olarak görülmektedir. Bu eğriler 3 ile 4t/cm<sup>2 </sup>arasındaki basınçlar<sup> </sup>için çizilmiş olup, daha yüksek basınçlarda aşağı doğru yer değiştirirler.</p> <p>Sinterlenmiş demir numuneleri üzerinde yapılan deneylerde elde edilen kopma uzaması ve mukavemetin sinterleme müddeti ile değişim eğrileri (Şekil 5.13)de verilmiştir. Bu eğriler kaba hatlarla diğer metaller için de varittir. Neticeler tane büyüklükleri 0.075 ile 0.1 mm arasında olan 6t/cm<sup>2</sup> basınç altında preslenerek 800°’de farklı müddetlerde sinterlenmiş demir tozu üzerinde elde edilmiştir. Isıtmanın birinci saati içinde çekme mukavemeti süratle yükseldikten sonra eriştiği değeri muhafaza eder. Uzama eğrisinin de benzer bir gidişi varsa da 480 dakikalık bir ısıtma müddeti içinde bir maksimuma erişmez. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="272"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.12</b> Sinterlenmiş tozların çekme mukavemeti ve uzamasına, sinterleme sıcaklığının etkisi (şematik) <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="254"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.13</b> Sinterlenmiş demirin çekme mukavemeti ve uzamasının; sinterleme zamanına bağlı olarak değişimi.</p> <p>Tane büyüklüğünün çekme mukavemeti ve uzamasının; sinterleme yoğunluğa ve sertliğe tesiri gibidir.</p> <p><b>e)Elektrik İletkenliği: </b></p> <p><b></b></p> <p><b></b>(Şekil 5.14)’de farklı basınçlar altında preslenmiş karbonil nikel tozunun özdirencinin değişimi görülmektedir. Özdirençlerin ölçülmesi deney parçalarının soğumasından sonra oda sıcaklığında yapılmıştır. Sıcaklığın artmasıyla elektrik direnci önce süratle, yüksek sıcaklıklarda ise daha yavaş azalır. Özdirenç ayrıca alçak sıcaklıkta elde edilen numuneler için, deney parçasının hazırlanmasında kullanılan basıncın küçüklüğü nispetinde artar. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="117"></td> </tr> <tr> <td></td> <td width="224"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.14</b> Muhtelif basınçlar altında 2 saat sıkıştırılan nikel karbonil tozunun elektrik reziztivitesinin, sinterleme sıcaklığına bağlı olarak değişimi.</p> <p>Sinterlenmiş bir metalin toplam direnci kristalitlerin kendi dirençleri ile kristalitler arasındaki temas dirençlerinin toplamıdır. Toz partikülleri, absorbe edilmiş bir gaz tabakasıyla çevrilmiş olduklarından temas dirençleri çok büyüktür. Dolayısıyla preslenmiş metalsel bir tozun direnci de çok yüksektir. Basıncın yükselmesi partiküllerin yaklaşmaları ve temas yüzeylerinin artmasına ve dolayısıyla toplam direndin azalmasına sebep olur. Sıcaklık yükselirse absorbe edilmiş gazların yayılmaya başlamasıyla elektrik direnci azalır. Daha sonra sinterlemenin ilerlemesi esnasında, billurlaşma sebebiyle kristalitler arasındaki elektrik irtibatları iyileşir.</p> <p>Absorbe edilmiş gaz tabakaları ve oksit filmlerinin elektrik direnci üzerine etkilerini ortaya koymak için, preslenmiş karbonil nikel tozlarının sinterleme esnasındaki sıcaklık-özdirenç eğrileri çıkarılmıştır. (Şekil 5.15).<b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="167"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>Şekil 5.15 </b>Sıkıştırılmış nikel karbonil tozunun , direnç-sıcaklık eğrileri</p> <p><b>5.2 ÇOK BİLEŞENLİ SİSTEMLERİN SİNTERLENMESİ</b></p> <p><b></b></p> <p>Toz metalürjisi metotları sayesinde, temel malzemelerin özelikleri ve katı veya sıvı halde karşılıklı eriyebilme şartları ile ilgilenmeden çeşitli cisimlerin herhangi bir terkibi elde e6ilebilir. Metalleri, metalloidlerle veya metalsel terkiplerle birleştirmek mümkündür. Prensip olarak herhangi bir terkip herhangi bir oranda gerçeklenebilir. Bir bileşenli sistemlerde presleme ve sinterleme esnasında görülen olaylarla sinterlenmiş cisimlerin fiziksel ve mekanik özelliklerini kapsayan kanunların çok bileşenli sistemler için genelleştirilmelerinin mümkün olup olmadıklarını anlamak için sistemler 2 gruba ayrılır:<b>Sinterlenmeleri esnasında bir sıvı faz meydana gelmeyen sistemler ve sinterleme esnasında bir kısmı sıvı halde bulunan sistemler.</b></p> <p><b>5.2.1 Sıvı faz olmadan çok bileşenli sistemlerin sinterlenmesi:</b></p> <p><b></b></p> <p><b></b>Bileşenlerin ergime sıcaklıkları çok farklı değilse (demir-nikel, demir-kobalt, demir-kobalt-nikel, vs. gibi) sinterleme sıcaklığı bütün bileşenlerin ergime sıcaklıklarından düşük alınmalıdır. Bir bileşenli sistemler için kurulan teorilerin bu gibi sistemleri de kapsamalarının mümkün olup olmadığı denge diyagramından anlaşılır. İki ayrı durum vardır. <b>Bileşenlerin sıvı veya katı halde (hiç olmazsa katı halde) birbirlerini eritmemeleri ve billurlar veya karışımların teşekkülü.</b> Birinci gruba giren sistemler için, sıvı faz meydana gelmeyecek bir sinterleme sıcaklığında (yani ötektik sıcaklığının altında) bir bileşenli sistemler için geliştirilen bilgiler geçerlidir. Farklı iki metalin yüzeyleri arasındaki çekme kuvvetleri bir metalin partikülleri arasındaki çekme kuvvetlerinden az farklıdır. Buna sebep aderansın fiziki bir olay olup üzerinde kimyasal afinitelerin hiç bir rol oynanamamasıdır. Bununlar beraber, yüksek sıcaklıkta meydana gelen billurlaşma olayları bileşenlerden her birinin kendi sahasında gelişirler. Bazen bu olaylardan faydalanılarak mesela volfram’ da olduğu gibi bazı oksitlerin (thO<sub>2</sub>, CaO<sub>2</sub>, vs.) ilavesiyle iri tanelerin teşekkülüne mani olunur. Bu birinci tipe misal olarak pratikte önemli olan şu alaşımları verebiliriz: volfram-bakır, demir-grafit, gümüş-grafit vs. Yukarıdaki misallerden demir-gümüş ve demir-bakır sistemlerini daha yakından inceleyelim. Demir ve gümüşün katı veya savı halde birbirlerini eritmelerine rağmen toz metalürjisi metotları sayesinde mekanik mukavemetleri iye olan demir-gümüş alaşımları elde etmek mümkündür. Gözenekler, sinterlemeden sonra yapılan bir sıcakta dövme ile yok edildikleri takdirde, bu alaşımların mukavemet ve sertlikleri karışımlar kanunundan bulunur. bir demir ve bakır tozları karışımının bakırın ergime sıcaklığının altında sinterlenmesiyle hazırlanmış parçalar incelenerek elde edilen yoğunluk ve mekanik mukavemetin saf metallerinki mertebesinde olduğu görülmüştür.</p> <p>Bileşenler katı halde karışık billurlar veya karışımlar teşkil ettikleri takdirde, bir bileşenli sistemler için meydana getirilen kanunlara ekseriya yeni olaylar ilave olunur. Bu durumda, bileşenlerin birbiri içinde yayınma derecesinin tesiri katidir. Daha evvel izah edildiği gibi D.P.G. usulüyle muhtelif tertiplerde alaşım tozları hazırlamak mümkündür. Toz haline getirilmiş bir alaşımdan hareket edilirse, bileşenler kimyasal dengede olduklarından olaylar bir bileşenli sistemlerdekinin aynı olarak cereyan eder. Karışık billurlardan veya metalsel karışımlardan meydana gelen toz partiküllerinin saf metallere nazaran daha az şekil değiştirebildiklerine ve daha zor billurlaştıklarına dikkat etmek lazımdır. Karışık billurlardan teşekkül eden tozların zor billurlaştıkları bir kısmı karışık oksit kristallerinden, bir kısmı da oksit karışımlarından elde edilerek sinterlenmiş kobalt-nikel alaşımları üzerinde yapılan deneylerle ispat edilmiştir. Toz haline getirilmiş bir alaşım yerine, saf bileşenleri kalıp içinde karıştırıp presledikten sonra sinterliyelim (saf bileşenler yerine henüz denge haline varmamış fazlar da alınabilir); sinterleme esnasında mukavemet artacak, muhtelif bileşenler arasındaki yayınma sebebiyle muhtemelen fiziksel özellikler de iyileşecektir. Yayınma derecesi bazı gaktörlerde (sinterleme sıcaklığı ve müddeti, tane büyüklüğü gibi) bağlı olduğundan bu gibi çok bileşenli maddelerin fiziksel özellikleri de aynı olduğundan bu gibi çok bileşenli maddelerin fiziksel özelikleri de aynı faktörlere tabi olacaktır. Sinterlenmiş demir-nikel alaşımları halinde olduğu gibi, karışık billurlardan meydana gelmiş ve sadece sinterlenmiş sistemlerin özelliklerinin saf bileşenlerinkinden az bir ark göstermesi tamamlanmamış bir yayınma ve gözeneklilik sebebiyledir.</p> <p>Metalsel tozların yayınmaları hakkında en önemli deney neticeleri şu şekilde özetlenebilir:</p> <p>1-İyi karıştırılmış metalsel tozlar kompakt metallere nazaran daha kolay yayınırlar; kullanılan toz ne kadar ince ise numune de o kadar homojen olur; </p> <p>2-Yayınma hızı sıcaklıkla üssel olarak artar;</p> <p>3-Kullanılan tozlar ısıl işlem esnasında yapı değişimlerine uğradığı takdirde, bu değişimler yayınmanın gelişmesine tesir edebilir;</p> <p>4-Çekmeye mani olan faktörler atom hareketlerini frenler:</p> <p>5-Az miktarda sıvı bulunduğu takdirde (mesela oksitler, sülfürler, fosfürler vs.) bilhassa sıvı faz oksit filmlerini ve diğer gayri safiyetleri eritebiliyorsa, yayınma çok daha çabuk olur.</p> <p>Bu istisnai durumlar hariç, kompakt metallerin yayınma kanunları, metalsel tozların yayınması için de muteberdir. Dolayısıyla, yayınma olayı şu şekilde düşünülebilir: Denge diyagramına göre. Kafi derecede yüksek sıcaklıkta görünmeleri beklenen denge durumundaki kristaller önce tanelerin çevresinde teşekkül ederler. Bu şekilde meydana gelen tabakaların kalınları birçok faktörlere bağlıdır. Mesela A ve B gibi iki metal mevzubahis ise bu gaktörler şöyle sıralanabilir: sıcaklık, ısıtma müddeti, A ve B metallerinin her yeni tabaka boyunca yayınma hızları, her iki metalin her yeni tabaka içindeki kütleleri ve bunların oranı, A ve B metallerinin yayınma zamanının her tabakanın kalınlığıyla artma şekli.</p> <p><b>5.2.2 Sıvı faz mevcudiyetinde çok bileşenli sistemlerin sinterlenmesi:</b></p> <p><b></b></p> <p><b></b>Sıvı faz mevcudiyetinde sinterlenen çok bileşimli sistemler adı altında toplanan grupta endüstride önemli olan birçok sinter mamuller vardır. Misal olarak sinterlenmiş sert alaşımlar, wqolfram-bakır-nikel ağır alaşımı gözenekli yataklar için bronz vs. gösterebiliriz.</p> <p>Bu sistemler içinde, sinterlemenin oluşumu başlıca denge diyagramına tabidir. Sınıflandırmada kriter olarak malzemenin sinterlemeden sonraki <b>homojen</b> veya <b>heterojen</b> durumu alınacaktır.</p> <p><b>Sinterlenmiş bir homojen alaşım</b> halinde, sıvı faz ancak ani olarak teşekkül edebilir. Sıvı faz belirli bir sıcaklıkta teşekkül ettikten sonra yayınma ile kütle tarafından absorbe edilir. Bu esnada katı karışık billurlar teşekkül eder. Bunun endüstride uygulanması, gözenekli yataklar için sentetik bronz ihmali gösterebiliriz. </p> <p>Mesela %10 kalay ihtiva eden sentetik bronz şu şekilde hazırlanır: Bir kalıp içinde bakır ve kalay iyice karıştırılıp preslenir ve karışım 700° ile 800° arasında redükleyici atmosferde sinterlenir. Sinterleme esnasında, kalayın 232° olan ergime sıcaklığına erişildiğinde, kalay kozu komprimenin içinde sıvılaşır. Sıvı kalayın bakır partikülleri boyunca süratle yayınmasıyla, 1 saatten az bir müddet zarfında homojen bir faz meydana gelir. Bu faz X-bronzunun katı karışık billurlarından ibarettir. </p> <p>Demir-nikel alüminyum sinter mıknatısların imali için ince demir ve nikel tozlarıyla, istenen alüminyum oranının sağlanması için %50 alüminyum ihtiva eden bir demir-alüminyum alaşımı tozu kullanılır. Toz karışımının sinterlenmesi, koruyucu gaz içinde 1200° ile 1300° arasında yapılır. 1150°’ye doğru bu ön-alaşım ergiyerek sıvı halde demir ve nikel partikülleri boyunca çok çabuk ve muntazam olarak yayınır. Bu şekillerde, nispeten kısa bir zamanda, karışık billurlardan meydana gelen homojen katı bir faz teşekkül eder. Sinterleme ile önemli bir kendini çekme olayı da vuku bulduğundan preslenmemiş fakat sinterlenmiş mıknatısların yoğunluğu, teorik yoğunluğun %97 ile 99’una erişir. Sinterleme esnasında bir miktar sıvı teşekkül etmesi yoğunluğunun büyük olmasını ve homojen karışık billurların meydana gelmesini sağlamaktadır. Mesela %13 alüminyum ve %60 demirden ibaret sinterlenmiş bir mıknatısın imalinde , 1115° civarında %26 sıvı teşekkül eder. Sıvı faz mevcudiyetinde yapılan sinterleme esnasında, meydana gelen sıvı miktarı numunenin iskeletini tahrip etmeyecek kadar olmalıdır.</p> <p><b>Çok bileşenli heterojen bir sistemin</b> sinterlenmesinde şartlar daha başkadır. Sıvı fazın meydana gelmesine ergime sıcaklığı en düşük olan bileşenin ergime noktasının aşılması veya alçak sıcaklıkta ergiyen bir ötektiğin teşekkülü sebep olabilir. Endüstriyel bakımdan çok mühim olan bu duruma klasik misal olarak sert alaşımların ve volfram-bakır-nikel ağır alaşımının sinterlenmesi gösterilebilir. Burada nisbeten az miktarda olan sıvı faz katı kalmış bileşenler için “birleştirici” veya “çimento” rolü oynar; bu bileşenlerin kendi hallerine bırakılması halinde ise sinterleme için çok yüksek sıcaklıklara çıkmak gerektiği gibi bu sıcaklıkta dahi sinterleme tam olmaz.</p> <p>Misal olarak volfram-kobalt-karbon üçlü sistemini alarak sert bir alaşımın sinterlenme ve ergimesinde görülen olayları daha yakından incelemeyim. Mesela %94 volfram karbür ve %6 kobalt ihtiva eden bir alaşımın sinterlenmesinde ortaya çıkan olaylar, volfram-kobalt-karbon sisteminin denge diyagramının WC-Co ikili sistem kesitinde net olarak görünürler. (Şekil 18). İnce volfram karbür ve kobalt tozları karışımının sinterleme sıcaklığı 1400° olarak seçilir. Alınan bileşime (%6 kobalt) tekabül eden noktadan bir düşey ve sinterleme sıcaklığına (1400°) tekabül eden noktadan bir yatay çizilirse, diyagramdan her sıcaklıkta muhtelif tozların oranlarıyla bileşimi bulunur. numune, oda sıcaklığından sinterleme sıcaklığına kadar ısıtıldığı takdirde, önce volfram karbür ve kobalt kristalleri arasında bir atom değişimi, yani katı halde yayınma olur. Bir miktar volfram karbürün kobalt içinde erimesiyle kobalt bakımından zengin katı karışık billurlar teşekkül eder. Bu durumda kobaltın ergime sıcaklığı da düşer; olay bu şekilde devam ettikçe bir sıvı faz meydana gelir. Bu sıvı miktarı bütün kobalt sıvı hale gelinceye kadar artar. Sıvı içindeki kobalt oranı da %62’ye kadar düşer. Özet olarak, volfram karbür ve kobalt karışımının 1400°’de sinterlenmesi esnasında saf kobalt (a noktası) kaybolurken, <b>a</b> ve <b>b</b> noktaları arasında, ok yönünde b bileşimli sıvıya doğru gidildiği görülür. Dolayısıyla 1400°’de sinterlenen malzemenin takriben %90 volfram karbür (<b>c</b> noktası) ve %10 sıvı (<b>b</b> noktası) ihtiva eder. Numune soğutulursa, volfram karbür sıvıdan ayrılır. Zira sıcaklığın azalmasıyla volfram karbürün kobalt içinde eriyebilme özelliği de gittikçe zayıflar. Bu şekilde ayrılan volfram karbür katı halde kalmış olan volfram karbür partikalleri etrafında billurlaşır. Volfram karbür partikülleri her yerde saf kobalt tarafından sarılmış olup, kobalt kohezyonu sağlamaktadır. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="340"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.16</b> Volfram-kobalt-karbon sistemi denge diyagramının volfram, kobalt karbür ikili psödo kesiti</p> <p>Volfram karbür ancak çok yüksek sıcaklıkta ayrışır. Fakat bu ayrışma sıcaklığının altında kalındığı müddetçe, yukarda izah edilen ve sert alaşım sinterlenmesinin karakteristikleri olan transformasyonlar önemli bir değişmeye uğramaz. Volfram karbür yalnız başına 2600°’de ayrıştığı halde, kobalt mevcudiyetinde ayrışma daha düşük sıcaklıkta olur. Şekil 16’da verilen denge diyagramında %6 kobalt ihtiva eden volfram karbür-kobalt alaşımının 2400°’de ayrıştığı görülür. Bu sıcaklığın altında 1400° için etraflı olarak izah edilen transformasyonlar mevzubahistir. Pratikte 1500° veya 1600°’den yüksek sinterleme sıcaklıklarına çıkılmaz. Aksi takdirde sinterlenen cismin içinde kabarcıklar meydana gelir. Sıcaklık 2400°’ye yükseldiği zaman sıvı nispeti artar. Bunun sebebi, sıcaklık arttıkça daha çok miktarda volfram karbürün sıvı içinde edilebilmesidir. Soğuma esnasında, daha az sayıda katı tane üzerine daha çok miktarda erimiş karbür çökeleceğinden yapının değişeceği aşikardı. Aynı tesir (tanelerin büyümesi) sinterleme müddetinin uzatılması veya sinterlemenin tekrarıyla uzun zaman alır. Ayrıca, küçük partiküller irilerinden daha kolay eriyebildiklerinden, volfram karbür partiküllerinin sıvı içinde erimezi toz taneler iriliğine bağlıdır. Sinterleme birkaç defa tekrar edildiği takdirde ince partiküllerin sayısında tedrici bir azalma ve en iri karbür partiküllerinde bir irileşme görülür. Bu, teknik bakımdan, istenmeyen bir olaydır. Bu sinterleme müddeti sınırlandığı gibi, mümkün olduğu kadar ince bir volfram karbür tozundan hareket edilir. Böylece tane iriliğinden erimiş ve çökelmiş volfram karbür nispetini de çıkarmanın imkansızlığı anlaşılır.</p> <p>Şimdi ergime ile elde edilmiş bir “sert alaşımın” ergimesinde görülen olayları inceleyelim. 2400°’de başlayan volfram karbürün ayrışması 2550°’de sona erer. Bu iki sıcaklık arasında, kobalt ihtiva eden sıvı faz içinde erimemiş olan volfram karbür tedricen ve grafit olmak üzere ayrışır. Sıcaklığın daha da artmasıyla grafit de erir; 2700°’ye doğru bütün kütle sıvı hale gelir. Karbürün ayrışması (endotermik) ısı alan cinsten olduğundan, bu olay ani değildir. Tamamen ergimiz olan alaşım soğutulursa aynı olaylar ters yönde vuku bulur. Önce karbon sıvıdan büyük siyah lameller halinde ayrılır (ergime ile elde edilen sert alaşımın karakteristiği olan primer grafit).</p> <p>Çok yavaş olarak soğutma yapılırsa, karbon 2550°’ye doğru tekrar volframla birleşerek volfram karbür meydana gelir. Bu reaksiyon kullanılan soğutma hızlarında o kadar yavaştır ki, mühim bir transformasyon meydana gelmez. Soğutmaya devam edilirse, derişik içindeki volfram karbür (WC+W<sub>2</sub>C) primer kristaller haline ayrılır. Bu kristaller sıvı içinde serbestçe gelişebilirler. Kalan sıvı da bir ötektik teşekkülü ile katılaşır. Soğuma hızı yüksek olduğundan, grafit, volfram karbür, kobalt bileşenlerinin ötektik içinde mevcudiyeti anlaşılmayabilir. Mikroskobik muayene ile, primer grafit lamelleri, billurlaşmış primer volfram karbür kristalleri ve üniform bölgeler görülür. Bu bölgeler son olarak katılaşan ve genellikle mühim miktarda volfram karbür ihtiva eden sıvıya tekabül eder. Ergime ile elde edilen “sert alaşım”ın kırma ameliyesi ve rutubetli öğütülmesiyle hazırlanmış ince tozunun preslenmeli ve 1400° ile 1500° arasında birkaç defa sinterlenmesiyle elde edilen malzemenin özelliklerinin normal yollarla hazırlanan sinter “alaşımın” özelliklerine tekabül etmesi şayanı dikkattir.</p> <p>Kısaca, sinterlenmiş bir “sert alaşım” ile aynı terkipte ve ergime ile elde edilmiş alaşım arasında aşağıdaki farklar vardır. Sinterlenmiş malzemenin yapısında çok sayıda küçük karbür taneleri mevcuttur. Bu taneler yan yana muntazam olarak dizilmiş ve volfram karbür ihtiva etmeyen bağlayıcı bir metalle birleştirilmişlerdir. Birçok noktalarda, volfram karbür partikülleri birbirleriyle köprüler vasıtasıyla birleşmişlerdir. Ergime ile elde edilmiş alaşımın karbür kristallerinin boyutları ise 10 ile 20 kere daha büyüktür. Çevreleri net olan bu kristaller birbirlerinden de uzaktır. Ayrıca, tozun kırma ve öğütme ile hazırlanması esnasında meydana gelen volfram karbür kristallerinin parçaları sinterlenmiş yapıda mevcuttur. Ergime ile elde edilen yapıda ilk partiküller görünmezler. Sıvıdan sinterleme yolu ile sert alaşım imalinin hedefi, tozdaki ilk karbür partiküllerini muhafaza etmek ve bunları sünek bir bağlayıcı ile birleştirmektir.</p> <p>Sinterlenmiş yapının avantajları aşikardır. Tanelerin inceliği ve intizamı sayesinde, primer kristaleri iri ve katılaşmış atık-sıvı kütlesi kırılgan olan, ergime ile elde edilmiş yapıya nazaran mekanik mukavemet daha iyi, sünekliği daha büyüktür. Sert alaşımın sinterlenmesinde sıvı faz aglomerasyonu hızlandırdığı gibi mekanik mukavemeti de arttırır. Sinterlenmiş sert alaşımın sünekliğini ve mukavemetini, bağlayıcının aynı özelliklerine borçluyuz. Karbür kristalitleri arasındaki çekme kuvvetleri ve bir karbür iskeletinin teşekkülü ancak ikinci derecede rol oynarlar. Demek ki çok bileşimli heterojen bir sistemin sıvı bir faz mevcudiyetinde sinterlenmesi ile bir bileşenli veya çok bileşenli homojen sistemlerin sinterlenmesi arasında bir <b>prensip farkı</b> vardır.</p> <p>Bu farkı daha iyi anlamak için volfram-bakır-nikel ağır alaşımının sinterlenmesinde görülen olayları kısaca inceleyelim. %87 ile 93 volfram, %4 ile 6 nikel ve %2 ila 4 bakır ihtiva eden bir alaşımın sinterlenmesi teferruatlı olarak incelenmiştir. Esası saf volfram tozu olan deney çubuklarının çok yüksek, hatta ergime noktasına yakın bir sıcaklıkta sinterlenmeleriyle dahi elde edilen cisimler, çok gözenekli ve nispeten kırılgandır. İnce taneli bir volfram tozuna %5 nikel ve %2 bakır kattıktan sonra elde edilen karışımın 1 saat 1400° ile 1500° arasında sinterlenmesiyle yoğunluğu teorik yoğunluğa çok yakın ve mukavemeti 63 kg/mm<sup>2 </sup>olan cisimler elde edilmiştir. Isıl işlem % 17 ila %20 arasında bir lineer büzülmeye sebep olur ve optimum şartlarda tamamen gözeneksiz bir yapı elde edilmesini sağlar. Bu alaşım irice saf volfram küreciklerinden meydana gelmiştir. (takriben 0.004 mm’lik kristaller). Bu kürecikler bir nikel-bakır-volfram alaşımı ilavesiyle aglomere olmuşlardır. Sinterleme esnasında, bakır ve nikel tozları birbiri içinde yayınırlar. Bakırın ergime sıcaklığına erişildiği zaman, henüz nikelle birleşmemiş olan bakır tozu ergimeye başlar. 1350°-1450°’ye doğru bakır-nikel alaşımı tamamen ergir. Bu alaşım içinde bu sıcaklıkta takriben %18 volfram eriyebilir. Burada da en küçük volfram partikülleri ilk olarak erirler. Dolayısıyla maksimum yoğunlukta bir alaşım elde etmek için kullanılan toz içinde mümkün olduğu kadar çok miktarda ince volfram tosu bulunması gerektiği anlaşılır (1 ile 5 mikron arasında taneler).En büyük yoğunluğun volfram, bakır ve nikel tozları karışımının rutubetli öğütülmesiyle elde edildiği görülmüştür; buna sebep sadece bu şekilde elde edilen tanelerin inceliği değil, aynı zamanda bileşenlerin muntazam dağılmış olmalarıdır. Ayrıca, alaşımın soğuması esnasında, sinterleme sıcaklığında erimiş olan volframın bir kısmı yeniden ayrılır ve mevcut olan iri volfram kristalleri üzerine çökelir. Fakat soğuma esnasında vuku bulan bu ayrılma olayları mikrografide kolayca tanınan iri volfram kristallerinin teşekkülü izaha kafi değildir. Sinterleme esnasında şu reaksiyonların olması mümkündür: En küçük volfram bakımından doymuş sıvıdan ayrılan bu partiküller katı halde olan iri volfram kristalitleri üzerine çökelirler. Bu alaşımın sinterleme esnasında gösterdiği büzülme olayı kısmen, eriyebilme özelliğinin sıcaklıkla değişmesi ve bilhassa meydana gelen sıvının yüzey gerilimi ile izah edilebilir. Ayrıca, ince volfram partikülleri ve yüzey enerjileri yüksek olan billursal kristalitler, termodinamik bakımdan en kararlı durumda bulunmaya meyillidirler, bu olayın rolü ihmal edilemez.</p> <p>Sinterlenecek iki metalin ergime sıcaklıkları arasında büyük fark olması mutlaka şart değildir. Gerçeklenmesi gereken şartlar şunlardır: Sinterleme esnasında, belirli incelikte katı partiküller ve bu katı partikülleri kısmen içinde eritebilecek bir sıvı mevcut olmalıdır. Bu şartlar (Şekil 19a ve 19b)’de tipleri şematik olarak gösterilen bir takım sistemler için gerçeklenebilir. Sinterleme, denge diyagramının “katı-sıvı” bölgesinde vuku bulmalıdır. Bu tiplerin her biri için, gözeneksiz çok bileşenli bir cisim elde edilmesi için erekli şartların gerçeklendiği bir bileşim ve sinterleme sıcaklığı mevcuttur. Tablo 20 birkaç pratik misal vermektedir (alaşımın bileşimi ve sinterleme sıcaklığı.) <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="69"></td> </tr> <tr> <td></td> <td width="510"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Şekil 5.17 </b>Sıvı toz mevcudiyeti ile yapılan bir sinterlemeden sonra gözeneksiz mamüller veren sinter alaşımlarının karakteristik diyagramları.</p> <p>a.Katı halde kısmi karışım</p> <p>b.Katı halde tam karışım.</p> <p><b>Tablo 5.3 </b>Sıvı biri faz mevcudiyetinde, sinterlenmiş çeşitli ikili sistemlerin optima sinterleme terkibi ve sıcaklığı<b>.</b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="120"> <p><b>Alaşım</b></p> <p><b>% A + %B</b></p> </td> <td valign="top" width="144"> <p><b>Sinterleme </b></p> <p><b>Sıcaklığı (</b><b>°</b><b>C)</b></p> </td> <td valign="top" width="144"> <p><b>Alaşım</b></p> <p><b>& A + %B</b></p> </td> <td valign="top" width="121"> <p><b>Sinterleme sıcaklığı (</b><b>°</b><b>C)</b></p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="120"> <p>70 Pb+30 Sn</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>200</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>65 Au+ 35 Ni</p> </td> <td valign="top" width="121"> <p>1000</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="120"> <p>90 Sn+10 Pb</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>190</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>50 Cu + 50 Ni</p> </td> <td valign="top" width="121"> <p>1275</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="120"> <p>96 Pb +4 Sb</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>255</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>90 Cu +10 Sn</p> </td> <td valign="top" width="121"> <p>925</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="120"> <p>70 Sb+60 Pb</p> <p>80 Sn+20 Cd</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>300</p> <p>275</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>78 Al+22 Mg</p> <p>80 Mg+20 Al</p> </td> <td valign="top" width="121"> <p>475</p> <p>450</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="120"> <p>90 Cd+10 Sn</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>185</p> </td> <td valign="top" width="144"> <p>96 Al + 4 Si</p> </td> <td valign="top" width="121"> <p>600</p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b></b></p> <p>Sert alaşım ve volfram-bakır-nikel ağır alaşımı tipinden çok bileşenli sistemlerin sinterlenmesi, bir bileşenli veya çok bileşenli homojen sistemlerin sintirlenmesinden farklıdır. Sinterleme esnasında erimeyen toz partikülleri sıvı faz tarafından çimento gibi birleştirilirler. </p> <p>Bu bağlayıcı elde edilen mekanik mukavemetin başlıca sebebidir. Erimemiş toz partikülleri arasındaki çekme kuvvetlerinin tesiri ikinci derecedendir. Aglomerasyon fazı ile bunun çevrelediği erimemiş toz partikülleri arasında mevcut kuvvetler kohezyon için esastır. Ergime ile elde edilmişi metallerde, erimemiş fazla bağlayıcı faz arasındaki limitler tane sınırlarına tekabül ederler. Sıvı faz, katı partikülleri tamamen sararsa, ideal şartlar gerçekleşmiş demektir. Bunun için sinterleme sıcaklığında sıvının, alaşımının ergime sıcaklığı yüksek olan bileşeni içinde eritebilmesi lazımdır. Eğer sıvının bu içinde eritme kabiliyeti yoksa, yukarıdaki izah edilen ideal sarma mümkün olamaz. Bu takdirde sıvının ergime sıcaklığı yüksek olan bileşeni “ıslatmadığı” söylenir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-9783396990439087782009-12-30T06:52:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.237-08:00Google'dan Windows 7 Kullanıcıları için Hediye Paketi<div style="text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPcvH_rRsQf1_lcLWYdkDWupSjHEj1Py-yERTMBP-RmqlYzeVNl3NEF8g1PXILC68bOeNUKFlRgxJ5xo6Ev0GRFist0AQ1K_jeqvUZcVL40tCjfi7aycLbGbnHx7LhqSIDXh1nS8T8sZeR/s1600-h/pack_logo.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPcvH_rRsQf1_lcLWYdkDWupSjHEj1Py-yERTMBP-RmqlYzeVNl3NEF8g1PXILC68bOeNUKFlRgxJ5xo6Ev0GRFist0AQ1K_jeqvUZcVL40tCjfi7aycLbGbnHx7LhqSIDXh1nS8T8sZeR/s400/pack_logo.png" /></a> <b>Google Labs</b> üretmeye devam ediyor. Google'da projeleri ve yenilikleri ardı arkası geliyor. Benim için yeni diyelim belki çıkış tarihi eskidir. Fakat pek eski olacağını düşünmüyorum çünkü sistem gereksinimi <b>Windows 7</b> istiyor. <b><a href="http://pack.google.com/">Google Paket</a></b> adıyla beta sürümü ile kullanıma sunulan Google projesi içinde bir bilgisayar için gerekli olabilecek bazu yazılımları bulunduruyor. Birkaç örnek verecek olursak, <b>internet </b>kullanımı için Google <b>Chrome Web </b>Tarayıcısı, <b>PDF </b>dosyalarınızı okumakta kullandığımız Adobe <b>Reader </b>ve antivirüs olarakta virüsten koruma yazılımına sahip <b>Spyware </b>Doctor gibi yazlımları içeren bu paket ayrıca Google'ın kendi geliştirdiği diğer uygulamalarınında bulunduğu bir pakettir.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-2489155003217002942009-12-30T06:49:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.542-08:00TOZLARIN PRESLENMESİ<p><b>TOZLARIN PRESLENMESİ</b></p> <p><b></b></p> <p>Toz metalürjisindeki en öneli adım preslemedir. Metal tozlar, özel olarak hazırlanmış çelik kalıp içersinde basınç etkisiyle kompakt bir hale getirilir. Bu işlem için genellikle hidrolik, mekanik ve pnömatik presler kullanılmaktadır. Preslerin uyguladıkları basınç değerleri 70 ila 700 MPa arasındadır ve pratikte kullanılan basınç değerleri ise genellikle 145-450 MPa arasındadır. Presleri büyük bir kısmının kapasitesi 100 ton civarındadır. Son zamanlarda 200-300 ton kapasiteli presler yapılmıştır ve hatta 3000 tonluk bir pres imal edilmiştir.Toz metalürjisi ürünlerinin kesit alanı maksimum 2000 mm²dir. Ancak yüksek kapasiteli özel preslerin kullanılması halinde bu değer 6500 mm²ye kadar çıkabilmektedir.</p> <p>Uygulamaların çoğunluğunda, toz karışım yerçekimi etkisiyle kalıbı doldurur, fazla kısımlar alınır ve tozu sıkıştırmak için pres kapatılır. Toz miktarı için hacim veya ağırlık esasına göre bir başlangıç ölçüsü oluşturulur.</p> <p>Sıkıştırma işlemi esnasında toz partikülleri önce uygulanan kuvvet yönünde hareket ederler.Tozlar sıvı gibi akmaz; kalıp yüzeyi ile partiküller arasında sürtünme neticesi bir reaksiyon kuvveti gelişir. Bu kuvvet uygulanan kuvvete eşit bir değere ulaşana kadar sıkışma eksenel yönde devam eder. Daha sonra partiküller yatay yönde hareket ederler. Basınç bir darbe şeklinde uygulanırsa, maksimum yoğunluk ıstampanın hemen altında meydana gelir ve ıstampa ile temas eden yüzeyden itibaren artan mesafe ile birlikte azalır. Bu yüzden ürün boyunca homojen yoğunluğun sağlanması amacıyla basıncın homojen bir şekilde transferi nadiren mümkündür. Çift aksiyonlu presler daha homojen yoğunluk elde edilmesini ve daha kalın ürünlerin kalıplanabilmesini sağlarlar. Yoğunlaştırma veya sıkıştırma işleminde kenar duvarların sürtünmesi anahtar bir faktör olduğundan, presleme ile elde edilen yoğunluk kalıplanan parçanın kalınlığı ve genişliğinin bir fonksiyonudur.Homojen yoğunluk dağılımını sağlayabilmek için kalınlık : genişlik (t/w) oranı 2 den küçük olmalıdır. Kalınlık : genişlik oranı 2 den büyük olan ürünlerde yoğunluk parça içinde bir noktadan diğer bir noktaya değişiklik gösterebilir.</p> <p>Yukarıda da belirtildiği üzere ürün yoğunluğu kalınlığın bir fonksiyonu olduğundan, çoklu kalınlığa (kalınlığın parça içinde bir bölgeden diğerine değişimi) sahip parçalarda şekilde gösterildiği gibi tek bir ıstampa hareketi ile homojen yoğunluk eldesi olanaksızdır. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="39"></td> <td width="184"></td> <td width="94"></td> <td width="175"></td> </tr> <tr> <td><a href="http://lh4.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztojxA1JRI/AAAAAAAABWg/LNnNb-Jg-hs/s1600-h/TOZLARIN%20PRESLENMES0%5B4%5D.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="TOZLARIN PRESLENMESİ" border="0" alt="TOZLARIN PRESLENMESİ" src="http://lh6.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztolR9RhsI/AAAAAAAABWk/212ATyu1wYU/TOZLARIN%20PRESLENMES0_thumb%5B2%5D.jpg?imgmax=800" width="625" height="519" /></a> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top"></td> </tr> <tr> <td></td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Istampalar değişik miktarlarda hareket ettirilerek üniform olarak sıkıştırılmış parça üretilebilir. Son derece girifit ürünlerin preslenmesi için partiküller bir plastik kalıba veya kaba yerleştirilerek ve basınçlı bir gaz veya sıvıya daldırılır. Bu yöntem <b>izostatik presleme</b> (üniform basınç) olarak adlandırılır. Presleme hızı son derece düşüktür., ancak ağırlığı yüzlerce kg a varan parçalar etkin bir şekilde preslenebilirler. Homojen yoğunluk eldesinin diğer bir yolu toz karışımdaki yağ oranının arttırılmasıdır. Yağlayıcı, tozlar ile kalıp duvarı arasındaki sürtünmeyi azaltır ve karşıt sürtünmenin meydana gelebilmesi için daha fazla toz hareketini gerektirir. Ancak yağlayıcı oranının artışı preslenmiş ürünlerin yaş mukavemetini azaltarak ürünlerin kalıptan çıkarılması ve taşınmaları esnasında kırılma ve dağılmalara sebep olur.</p> <p>Presleme hızı dakikada 6 ile 100 parça arasında değişebilir. Presleme sonrası, parçalar mekanik olarak kalıptan çıkarılırlar. Partiküllerin hareketi, bireysel deformasyonu ve kırılma ile toz ürünlerinin yoğunluğu dövme ve dökümle üretilen parçaların yoğunluğunun %80 ine ulaşmaktadır.</p> <p>Presleme sırasında partiküllerin yüzeyindeki çıkıntılar ve düzgünsüzlükler kaybolur. Kayma, dönme ve yuvarlanma hareketleriyle partiküller kalıp içinde daha düzenli bir şekilde dizilirler. Büyük partiküller arasındaki boşluklar küçük partiküllerle doldurularak parçaların yoğunluğu arttırılır ve buna paralel olarak sertlik ve mukavemet değerleri de yükselir. </p> <p>Preslemede kullanılan yüksek basınç altında toz partikülleri kalıp duvarlarının zamanla aşınmasına neden olur. Bu sebeple kalıplar takım çeliklerinden imal edilirler. Özellikle aşındırıcı tozların şekillendirilmesinde ve üretilecek parça sayısının fazla olduğu hallerde kalıp malzemesi olarak karbürlü malzemeler (sinter karbür) kullanılır. Kalıp yüzeyleri oldukça parlak ve kalıp yüksek basınca dayanabilecek kesit kalınlıklarına sahip olmalıdır. Bazı hallerde toz karışıma yağlayıcı ilavesi yerine kalıp yüzeylerine sprey uygulanır. Pres basıncındaki artışa paralel olarak kalıplanmış ürünlerin yaş mukavemetleri artar.</p> <p><b>Enjeksiyon kalıplama:</b>Konvansiyonel metoda alternatif olarak basınçlı dökümde kullanılan metoda benzeyen bir enjeksiyon kalıplama yöntemi geliştirilmiştir. Daha önceleri sadece hassas dökümle veya talaşlı işlemle üretilen küçük ve karmaşık şekilli parçalar artık günümüzde metal tozların termoplastik bir malzeme ile harmanlanarak takiben plastik bir forma gelene kadar ısıtılıp, basınç altında kalıp boşluğuna enjeksiyonu ile üretilebilmektedir. Kalıptan çıkarılan parçalardaki bağlayıcı malzeme solvent ekstraksiyonu veya kontrollü ısıtma ile buharlaştırılarak uzaklaştırılmaktadır. Daha sonra uygulanan normal sinterleme süresince parçalarda % 20-25 oranında hacimsel büzülme meydana gelir, yoğunluk ideal koşulların % 95 ine kadar yükselir ve özellikler artar.</p> <p>Bağlayıcının uzaklaştırılması bu prosesin en pahalı ve zaman alıcı yanıdır. Isıtma hızı, sıcaklık ve yeniden bağlanma (bağlayıcıların uzaklaştırılmasından sonra partiküller arasında yeni bir bağın teşekkülü) süresi dikkatlice kontrol edilmeli ve parça kalınlığı ile uyumlu olmalıdır. İşlem süresi et kalınlığı büyük parçalarda üç güne kadar uzayabilir. Yeni keşfedilen ve suda çözünebilen metil-selüloz bağlayıcı bu dezavantajları kısmen ortadan kaldırmaktadır. Bağlayıcıdaki su ısıtma esnasında buharlaşır ve metil-selüloz sinterleme sırasında yanar.</p> <p>Enjeksiyon kalıplama veya presleme yukarıda ifade edildiği üzere diğer proseslerle eldesi güç küçük, kompleks ve ince et kalınlığına sahip parçaların üretimine oldukça caziptir. Ancak kalıp dizaynı ve kalıp imalatı oldukça pahalı olduğu için seri ve kütlesel üretimde kullanılır. Bununla birlikte nihai yoğunluğun ideal yoğunluğun % 94-98 ine ulaşması ve % 0,3-0,5 mertebesindeki boyutsal toleransların elde edilmesi bazı uygulamalar için bu yöntemi daha da cazip hale getirmektedir. Spor, diş, tıp malzemeleri, büro makineleri ve ev aletleri parçaları, uzay ve uçak, dizel ve türbin motorları parçaları günümüzde bu yöntemle üretilmektedir.</p> <p><b>Soğukta presleme</b>de genellikle basıncın bir veya daha çok doğrultuda tatbik edilmesini sağlayan hidrolik presler veya mekanik presler yer alır. Günümüzde ekseriyetle üstte sıkıştırıcı altta ise dışarı itici pistonlar bulunan hidrolik presler kullanılır. Otomatik mekanik presler bilhassa gözenekli bronz yatakların ve basit makine parçalarının seri imalatında elverişlidir.</p> <p><b>Sıcakta presleme </b>veya <b>basınç altında sinterleme </b>soğuk presleme ve sonra sinterlemeye nazaran daha az pratiktir. Sadece sert alaşımdan tel çekme haddelerinin, elmas alaşımlarının imali gibi istisnai hallerde kullanılmış olan bu usul, tozların veya özel bir şekilde ısıtılmış kömür, çelik veya grafit bir matris içine yerleştirilerek sıkıştırılmış parçaların sinterlenmesi esnasında basınç tatbik edilmesinden ibarettir.</p> <p><b>4.1 PRESLEMEDE GÖRÜLEN OLAYLAR</b></p> <p><b></b></p> <p>Teorik olarak düzlemsel ve temiz iki yüzeyin başlangıçta temasları sağlandığı taktirde, bu iki yüzeyin adi sıcaklıkta birleşmeleri prensip olarak mümkündür. Metallerin yüzeyinde, oksit tabakaları gibi fena tesirleri olan maddeler olmadığını farz edelim. Bu durumda dahi kendini çekme kuvvetleri tesirinin görülebilmesi için yüzeyler arasındaki mesafenin çok küçük olması lazımdır. Adi sıcaklıkta ve yüksek basınçlar altında, iki masif metal cismin nazari olarak düzlemsel yüzeylerini atom mertebesinden temasa getirmek için, halledilmeyecek derecede zorluklarda karşılaşıldığı düşünülürse, metalsel bir tozun preslenmesinde yukarıdaki ideal durumdan ne kadar uzak bulunulduğu anlaşılır. Bunun başlıca üç sebebi vardır:</p> <p>1-Toz partiküllerinin yüzeyleri genellikle gayrı muntazam ve çok komplekstir. Dolayısıyla karşılıklı temas yüzeyi çok küçüktür.</p> <p>2-Tozların saflığı imalat şekline göre çok değişir; ayrıca partiküller havada çok moleküllü oksit ve gaz tabakalarıyla kaplıdır. Bu ise çekme kuvvetlerinin tesirini engeller.</p> <p>3-Ergime ile elde edilen bir metal yüzeyini çevreleyen atom tabakasının yapısı, içinde bulunan bir kristalin dış tabakasındakinden genellikle tamamen farklıdır. Ayrıca taneler arasındaki birim hakiki temas alanına tekabül eden kohezyon kuvveti ve ergime ile elde edilmiş bir metal kristalitlerin arasındakinden farklı ve genellikle daha küçüktür.</p> <p>Metalsel bir tozdan, basınç tesiri altında katı cisim elde edebilmek, basınç yardımıyla yüzeysel kuvvetlerin hiç olmazsa bir kısmından faydalanmak demektir. Fakat bu gibi hallerde mekanik kuvvet çok ufaktır. Buna sebep yukarda izah edilen üç faktörün tamamen yok edilmemesidir. Preslemenin tesirleri şöyle sıralanabilir:</p> <p>1-Toz partiküllerinin toplam temas yüzeyi, karşılıklı yaklaşma sonucu artar.</p> <p>2-Basınç tesiri altında, birçok taneler birbirleriyle sürtünür. Bu ise birçok noktada oksit ve gaz tabakalarının yüzeylerinin temasını sağlar.</p> <p>3-Toz tanelerinin karşılıklı sıkıştırılmaları çok kısa süreli lokal sıcaklık yükselmelerine sebep olarak atomların temas yüzeyinde yeni ve kısmi bir organizasyon sağlanır (atom hareketleri, sıcakta birleşme).</p> <p>Soğukta presleme ile elde edilmiş parçaların mekanik kuvvetleri basınçtan başka tozun plastik özelliklerine de bağlıdır. 30 lt/cm² lik basınçla, kompakt bakır yoğunluğunun %95 ila 97 sine erişerek, yüksek mukavemetli çubuklar elde edilebilir. Buna karşılık, redükleme ile elde edilmiş volfram tozuna çok yüksek basınçlar tatbik edilse dahi teorik yoğunluğun sadece %65 ila 75 kadarı elde edilebilir. Aynı zamanda bir volfram çubuğun mukavemeti çok az olduğundan, parçalanmaması için çok dikkatli davranmak gerekir. Sünek sinterlenmiş kaba volfram tozu kullanılırsa, bu volfram partiküllerinin plastisiteleri daha büyük olduğundan, daha mukavemetli cisimler elde edilir.</p> <p>Presleme esnasında iki ideal durum düşünülebilir : <b>elastik deformasyon </b>ve <b>plastik deformasyon. </b>Birinci halde, yozun ideal elastikliğine ilave olarak şu hipotezleri yapacağız : toz mümkün olduğu kadar ince ve çok muntazam, basit şekilli, parlak yüzeyli partiküllerden ibarettir; presleme tek taraftan, çelik bir matris içinde, ortalama bir basınçta yapılmaktadır ; basınç yavaş yavaş artmaktadır. Bu ideal şartların gerçekleşmesiyle, basınç kalıp içinde, sıvı içindeki hidrostatik bir basınç gibi, muntazam olarak dağılır. Böylece maksimum kesafet elde edilir. Çekme kuvvetleri, toz partiküllerinin atomsal temasta oldukları noktalara tesir ederler. Presin hareketli pistonu civarında yoğunluk daha büyüktür. Kalıbın titreşmesi de bir avantaj teşkil eder. Partiküllerin tuğla gibi üst üste yığılmalarının iyi olmadığı yerlerde, bilhassa bazı partiküller basıncı bir kubbenin taşları gibi taşınıyorsa, bu kubbe altında birçok boşluklar vardır. Yoğunluğun bu gayrı muntazamlığını göz önüne almazsak, yukarda izah edilen ideal presleme usulünde toz partikülleri hiçbir plastik deformasyona maruz kalmazlar. Bu çok basit limit bir hal olduğundan, hiçbir sıvı faz görülmediği kabul edilirse, sonradan yapılacak ısıtma esnasında ortaya çıkacak sinterleme olayları (billurlaşma gibi) da çok basit olacaktır. </p> <p>İkinci limit hal yukarıdakilere zıt şartlarda görülür. Toz partikülleri kaba, yüzeyleri gayrı muntazam, kompleks ve dantelli, toz çok plastik ve basınç çok yüksekte, partiküllerin tuğla gibi muntazam olarak dizilmesiyle kesafette muntazam bir artış sağlanamaz.Elemanter partiküllerin plastik deformasyonu daha önem kazanır, zira yoğunluğun artması partiküllerin birbirlerine yaklaşabilmelerine bağlıdır. Temas yüzeyleri halinde gelir. Partiküllerin kohezyonu, çekme kuvvetlerinin bazı noktalarda değil, fakat bölgelerde tesir etmesiyle ve hacimli parçaların kaba olarak tuğla gibi dizilmeleriyle elde edilir. Bütün bunlardan, bu gibi cisimlerin yüksek mekanik mukavemetlerinin sebebi anlaşılmaktadır. Sinterleme esnasında görülen olaylar, bilhassa billurlaşma olayları (yeniden billurlaşma) tabii ki daha karışıktır. Toz partiküllerinin iç kararsızlıklarına sebep olan faktörler de rol oynar.</p> <p><b>4.2 SICAKTA PRESLEME</b></p> <p><b></b></p> <p>Ergime sıcaklıkları düşük olan metal tozlarının iyi sıkıştırılabilme özellikleri ve yüksek sıcaklıkta sinterleme üzerinde elde edilen deneysel neticeler, ergime sıcaklıkları yüksek metallerin sinterleme ve preslemesinin yüksek sıcaklıkta bir tek işlemle yapılmasını düşündürmüştür. Bu işlene <b>sıcakta presleme </b>ve <b>basınç altında sinterleme </b>denilir.</p> <p>Sıcakta presleme tekniği pratikte sadece sert alaşımdan tel çekme haddelerinin ve sinterlenmiş masif yatakların imalinde önemli bir rol oynar. Fakat elde edilen özelliklerin daha iyi olması sebebiyle, başka sinterlenmiş maddelerin imalatında da bu usulün kullanılması mecburiyeti hasıl olmaktadır.</p> <p><b>4.3 SICAKTA PRESLENEN CİSİMLERİN ÖZELLİKLERİ</b></p> <p><b></b></p> <p>Sıcakta preslenen parçalar normal olarak sinterlenmiş parçalara nazaran daha serttir. Numunelerin direkt veya endirekt olarak elektrik akımıyla ısıtılmış grafit bir matris içinde, iki grafit pistonla, 80 ila 300 kg/cm² basınç altında iki taraftan sıcak olan preslenmeleri, normal sinterlemeye nazaran çok daha kısa bir zamanda gerçeklendiği görülmüştür. Sıcakta presleme toz tanelerinin çok kompakt bir bütün haline gelmesini ve gözeneksiz bir yapı elde edilmesini sağlar. Matris yüzeyinin sıcaklığı optik bir pirometre ile ölçülerek işlem sıcaklığı tespit edilmiştir; seçilecek sıcaklık kullanılan basıncın fonksiyonudur. Matris yüzeyinde ışıma sebebiyle büyük bir ısı kaybı olduğundan numune parçanın sıcaklığı 150º ila 200º kadar daha yüksektir. Sıcakta presleme sıcaklığı ile basınç arasındaki bağıntı hakkında, uygun şartlarda tespit edilmiş olan şu malumat verilebilir: 1350º ila 1400º arasındaki sıcaklıklar için basınç :105 kg/cm² ; 1400º den yüksek sıcaklıklar için, basınç : 70 kg/cm².</p> <p>Bu, sıcaklık tesirinin basıncın yerini tutabileceği (veya tersi) manasına gelmez. Fakat, optimum özellikleri haiz sert alaşımların elde edildiği sıcaklık ve basınç değerleri arasında bir bağıntı olduğu aşikardır. Basınç altında sinterlenmiş sert alaşımların sertlik, eğme mukavemeti, tokluk ve kesme kapasitesi değerleri aynı malzemelerin soğukta preslendikten sonra sinterlenmeleri halinde elde edilecek değerlerden genellikle daha yüksektir. Presleme ve sinterleme şartlarının aynen tekrar elde edilebilmesi güç olduğu gibi matris malzemesinde de zorluklarla karşılaşılması kesme aletleri için sert alaşım plaketleri imalinde sıcakta presleme usulünün yaygın olarak kullanılmasını önlemiştir. Normal yollardan imal edilmiş (volfram karbür ve kobalt) sert alaşımlarının Rockwell A 92, sıcakta preslenmiş sert alaşımlarınki ise Rockwell A 95,6 olarak bulunmuştur. Sert alaşımların grafit kalıplar içinde aynı zamanda sinterlenme ve preslenmeleriyle maksimum sertlik elde edilir. Sertliğin artması şu şekilde izah edilir : Sıcakta presleme esnasında daha büyük yoğunluk elde edilir ; diğer taraftan biraz da kobalt numuneden çıkar (böylece diğer metotlarla elde edilenlere nazaran daha az kobalt ihtiva eder). Aşağıdaki tablo bu şartlar altında sinterlenmiş demir ve bakırın mekanik mukavemetinin ne kadar iyileştiğini göstermektedir.</p> <p><b>Tablo 4.1 </b>Sıcakta sıkıştırılmış bakır ve demirin çekme mukavemetinin adi sıcaklıkta sıkıştırıldıktan sonra sinterlenmiş olanlarınkiyle mukayesesi<b></b> <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="128"> <p>Sıcakta sıkıştırma veya sıkıştırma sıcaklığı (ºC)</p> </td> <td valign="top" width="189"> <p>Adi sıcaklıkta sıkıştırdıktan sonra sinterlenen malzemenin çekme mukavemeti (kg/mm²)</p> </td> <td valign="top" width="198"> <p>Sıcakta sıkıştırıldıktan </p> <p>sonra çekme mukavemeti (kg/mm²)</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="104"> <p>Cu</p> </td> <td valign="top" width="85"> <p>Fe</p> </td> <td valign="top" width="95"> <p>Cu</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Fe</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="128"> <p>610</p> <p>715</p> <p>810</p> <p>920</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>14,2</p> <p>13,2</p> <p>12,3</p> <p>10,2</p> </td> <td valign="top" width="85"> <p>4,2</p> <p>6,6</p> <p>11,5</p> <p>14,7</p> </td> <td valign="top" width="95"> <p>26,3</p> <p>24,1</p> <p>23,5</p> <p>22,3</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>19,7</p> <p>27,3</p> <p>34,6</p> <p>39,4</p> </td> </tr> </tbody></table></p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-1777792023794253622009-12-30T06:46:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.599-08:00PRESLEMEDEN EVVEL TOZUN ISIL İŞLEMİ<p><b>PRESLEMEDEN EVVEL TOZUN ISIL İŞLEMİ</b></p> <p><b></b></p> <p>Birçok hallerde, metalsel tozun preslemeden evvel, 400° ila 800° arasında bir ön redükleme işlemi gerekir. Böylece oksitler, rutubet, absorbe edilmiş gazlar, karbon, kükürt ve fosfor mümkün mertebede elimine edilmiş olur. Gayrı safiyetlerin kısmen veya tamamen elimine edilmesinden gayrı olarak, ısıl işlem, mekanik usullerle hazırlanmış metalsel tozların sertliklerinin azalmasını da sağlar. Böylece tozun sıkıştırılabilme imkanı da artar. Havadaki oksijen, su buharı vs. gibi yeni gayrı safiyetlerden sakınmak için tozun bu ısıl işleminden hemen sonra işlenmesi gerekir. Bu redükleyici ısıl işlem, saf metal veya alaşımların hazırlanmalarında, karbonil toz kullanılması halinde tavsiye edilir. Karbon ve oksijen ihtiva eden demir veya nikel karbonil tozu 600°ila 800° arasında hidrojen içinde ısıtılırsa gayrı safiyet oranı 0,0001 mertebesine indirilebilir. Toz nadiren 1000° nin üzerinde ısıtıldığında nikel-krom veya molibden rezistanslı fırınlar tavsiye edilir. </p> <p>Demir tozu 30 dakika müddetle hidrojen içinde 900° de tavlanırsa sıkıştırılabilme özelliği iyileşir. Ayrıca içindeki karbon, kükürt ve oksijen oranı da azalır. Aşağıda bu işleme tabi tutulan ve tutulmayan demir tozlarının bileşimleri görülmektedir.</p> <p><b>Tablo 3.1 </b>Tavlı ve tavsız demir tozlarının analizi <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="165"> <p>Demir Tozları</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>C %</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>Si %</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>Mn %</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>P %</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>S %</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="165"> <p>Tavsız demir tozu</p> <p>Tavlı demir tozu</p> <p>(H’de 30 dakika, 900°)</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>0,010</p> <p>0,001</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>0,015</p> <p>0,015</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>0,025</p> <p>0,025</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>0,010</p> <p>0,010</p> </td> <td valign="top" width="76"> <p>0,020</p> <p>0,005</p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Demir tozlarının sıkıştırılabilmesi özellikleriyle sinterlemeye uygunluklarının sıcaklıkla değişimi aşağıda verilmiştir. Sıcaklık arttıkça ve oksijen azaldıkça tozun sıkıştırılabilme özelliği artar.</p> <p><b>Tablo 3.2 </b>Tav sıcaklığına bağlı olarak (D.P.G.) demiri tozunun sinterleme ve sıkıştırılabilme özelliklerinin değişimi <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="307"> <p>Tav Sıcaklığı</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>700°</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>800°</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>900°</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>1000°</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="307"> <p>Silindirik epruvetin yüksekliği(mm)</p> <p>(basınç:4 t/cm²)</p> <p>Sinterlenmiş epruvetin yoğunluğu (gr/cm²)</p> <p>(H’de 1 saat, 1200º)</p> <p>Sinterleme basıncıyla ağırlık kaybı (%)</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>17,5</p> <p>5,9</p> <p>1,3</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>16,6</p> <p>6,3</p> <p>0,8</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>16,2</p> <p>6,5</p> <p>0,4</p> </td> <td valign="top" width="57"> <p>16,0</p> <p>6,6</p> <p>0,1</p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Dövme işlemine tabi tutulmuş bakır tozunun da 700º ila 940º arasında ısıtılmasıyla sıkıştırılabilme özelliği iyileşir. Neticeler aşağıdaki tabloda verilmiştir.</p> <p><b>Tablo 3.3 </b>Şekil değiştirme derecesinin ve tav sıcaklığının bakır tozunun sıkıştırılabilme özelliğine ve yığmadan sonraki yoğunluğa tesir <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="184"> <p>Şekil Değiştirme Derecesi</p> </td> <td valign="top" width="94"> <p>Tav süresi </p> <p>(dak)</p> </td> <td valign="top" width="95"> <p>Tav sıcaklığı</p> <p>(ºC)</p> </td> <td valign="top" width="94"> <p>Yığma sonu yoğunluğu (gr/cm³)</p> </td> <td valign="top" width="113"> <p>Sıkıştırılabilme</p> <p>Özelliği</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="184"> <p> </p> <p>İşlenmemiş toz </p> <p>Hafif deformasyon</p> <p>Orta deformasyon</p> <p>Şiddetli deformasyon </p> <p>Şiddetli deformasyon</p> <p>Şiddetli deformasyon</p> </td> <td valign="top" width="94"> <p>-</p> <p>45</p> <p>45</p> <p>10</p> <p>30</p> <p>60</p> <p>10</p> <p>30</p> <p>60</p> <p>10</p> <p>30</p> <p>60</p> </td> <td valign="top" width="95"> <p>0</p> <p>880</p> <p>880</p> <p>700</p> <p>700</p> <p>700</p> <p>820</p> <p>820</p> <p>820</p> <p>940</p> <p>940</p> <p>940</p> </td> <td valign="top" width="94"> <p>2,45</p> <p>2,67</p> <p>2,78</p> <p>2,60</p> <p>2,68</p> <p>2,75</p> <p>2,65</p> <p>2,75</p> <p>2,82</p> <p>2,65</p> <p>2,75</p> <p>2,95</p> </td> <td valign="top" width="113"> <p>1,10</p> <p>1,10</p> <p>1,05</p> <p>1,08</p> <p>1,06</p> <p>1,05</p> <p>1,07</p> <p>1,05</p> <p>1,03</p> <p>1,06</p> <p>1,02</p> <p>0,95</p> </td> </tr> </tbody></table> </p> <p>Sıkıştırılabilme özelliğini veren değerler hassasiyetle tarif edilmemiştir. Fakat numunelerin belirli bir basınç altında preslenmesiyle elde edilen yoğunluklarla mukayese edilebilirler.</p> <p>Saf sinterlenmiş kobalt veya kobalt ihtiva eden sinter alaşım tozları hidrojen içinde ısıtılmadan evvel bol miktarda su içinde yıkanmaları gerekir. Böylece kobalt oksidinin çökelmesinden ileri gelen alkaliler yok edilmiş olur. Tungstik asidin karbonla redüklenmesiyle elde edilen volfram tozu (teknik volfram tozu) asitler içinde eriyebilen gayrı safiyetlerinden (alkaliler, demir, yabancı metallerin karbürleri) arınarak kloridrik asitle yıkanıp sinterlemeye müsait duruma gelir. Süngerleşmiş demir tozu gang tabir edilen kısmından magnetik elemeyle ayrılır.</p> <p>Metalsel tozların buraya kadar sözü edilen ön-ısıl işlemlerinin hedefi tozun saflaştırılması ve sıkıştırılabilme özelliğinin iyileştirilmesidir. Kurşun tozunun elektrolitik olarak bir bakır tabakasıyla kaplanması (veya bakırın kurşunla kaplanması) bakır-kurşun yatak alaşımları imalinde kullanılır. Sert alaşımların imalinde, sert maddelerin elektrolitik olarak yardımcı bir metalle korunması teklif edilmiştir. Alkol veya su içinde erimiş toryum nitratın tungstenik aside ilavesi, lambaların enkandesan volfram filamanlarında çok önemli olan tanelerin büyümesini önler. Aynı şekilde, az miktarda alümin ilavesiyle de demir grubundaki saf metal esaslı sinterlenmiş cisimlerin tanelerinin büyümesini önler.</p> <p>Tozun sıkıştırılabilme özelliği yetersiz ise sentetik reçineler, kolofan, aseton, eter-parafin (veya kafuru) solüsyonları gibi organik terkipler ilave edilir. Bu ilaveler daha sonra sinterlemede buharlaşırlar. Karbonun elde edilecek parçaya fena tesir edeceği hallerde bu işlemlerden kaçınılır. Bu organik terkipler en iyi şekilde metalsel tozla birlikte öğütülerek katılırlar. Toz, organik maddeler ihtiva eden eriyiklerle nemlendirilince, organik terkiplerden ekonomi sağlanabilir. Volfram tellerinin imalinde organik kolloidler ve amalgamlar kullanılır. </p> <p>İnce öğütme, basit tozların veya toz karışımlarının sinterlemde en önemli ön işlemleridir. Tek bileşenli tozların kuru veya rutubetli olarak ince öğütülmesiyle kristaller parçalanır, billursal malzeme parçalara ayrılır. Bunun sonucu olarak da yığmadan önceki ve sonraki hacimler azalır ve bunlara tekabül eden yoğunluklarda artar. Mesela demir karbonil tozu 12 yerine 96 saat öğütülürse, yığmadan evvelki yoğunluk % 20, sinterlemeden sonraki yoğunluk ise % 25 artar. Birden fazla bileşenli sistemlerde ise (metalloid, metal-metal, metalsel terkipler), ince öğütme, karışımının daha homojen olmasını ve plastik bileşenlerin sert bileşenler üzerine ince bir tabaka halinde dağılmasını temin eder. Bir tozun rutubetli olarak çamurun kolloidal yapısını elde edene kadar iletilebilir.</p> <p>Aşağıdaki tabloda bir volfram-karbür (%92 WC , %8 CO) karışımının hidrojen içinde rutubetli öğütülmesinin yığmadan önceki ve sonraki hacimler üzerindeki tesiri görülmektedir. Tane boyutları, küçüldükçe sözü geçen hacimlerin arttığına dikkat edilmelidir.</p> <p><b>Tablo 3.4 </b>Muhtelif sürelerde öğütme neticesi, WC-Co (%92 WC, %8 Co) karışımının yığmadan evvel ve sonraki hacimleri <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="153"> <p>Öğütme süresi (saat)</p> </td> <td valign="top" width="106"> <p>Mikroskopta granülometri</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>Yığmadan evvel hacim (cm³/100 gr)</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>Yığmadan sonra hacim (cm³/100 gr)</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="153"> <p>6</p> </td> <td valign="top" width="106"> <p>30 % 5,0 m</p> <p>50 % 3,0 m</p> <p>20 % 1,0 m</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>8,4</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>7,1</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="153"> <p>12</p> </td> <td valign="top" width="106"> <p>30 % 4,0 m</p> <p>40 % 2,0 m</p> <p>30 % 1,6 m</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>9,3</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>7,3</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="153"> <p>24</p> </td> <td valign="top" width="106"> <p>15 % 2,5 m</p> <p>50 % 1,1 m</p> <p>35 % 0,8 m</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>10,6</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>7,5</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="153"> <p>48</p> </td> <td valign="top" width="106"> <p>20 % 0,8 m</p> <p>70 % 0,8 m</p> <p>10 % 0,6 m</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>17,2</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>12,0</p> </td> </tr> <tr> <td valign="top" width="153"> <p>96</p> </td> <td valign="top" width="106"> <p>10 % 2,0 m</p> <p>50 % 1,0 m</p> <p>40 % 0,6 m</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>20,5</p> </td> <td valign="top" width="142"> <p>15,6</p> </td> </tr> </tbody></table></p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-78813497740375092712009-12-30T06:45:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.674-08:00METALSEL TOZLARIN FİZİKO-KİMYASAL ÖZELLİKLERİ<p><b>METALSEL TOZLARIN FİZİKO-KİMYASAL ÖZELLİKLERİ</b></p> <p><b></b></p> <p><b></b>Sinterlenen cisimlerin özellikleri kullanılan metalsel tozun kimyasal fiziksel özelliklerine sıkı sıkıya bağlıdır.</p> <p><b>2.2.1 Fiziksel özellikleri:</b>Bu özelliklerden en önemlileri yığmadan evvel ve sonraki hacim, tanelerin şekli ve büyüklüğüdür.</p> <p><b>a-)Yığmadan evvel ve sonra hacim ve yoğunluk:</b>Yığmadan evvel ve sonraki hacim, imalatın endüstriyel kontrolünde çok kullanılan kaba bir kriterdir. Yığmadan evvelki yoğunluğu bulmak için toz, hacmi bilinen bir kaba doldurulur. Kap hacmi genellikle 100 cm³ alınır. Kap tartılır(boyut: gr/100 cm³). Tozun ağırlığı bulunduktan sonra, yığmadan evvelki yoğunluğu (boyut: gr/1 cm³) bulmak için 1 cm³ tozun ağırlığı hesap edilir. Yığmadan evvelki yoğunluğun tersi yığmadan evvelki özgül hacmi verir (boyut:cm³/1 gr). Bu değer daha ziyade belirli bir miktarda tozu (mesela 100 gr) bir silindire doldurarak ve silindir üzerinden tozun işgal ettiği hacmi okuyarak tayin edilir (boyut: cm³/100 gr).</p> <p>Yığmadan sonraki hacmi tayin etmek için belirli ağırlıkta toz (tercihen 100 gr) bir silindire doldurulur ve elle veya mekanik bir tertibatla sıkıştırılır. Böylece mümkün olduğu kadar yoğun bir aglomerasyon elde edilir. Tozun işgal ettiği hacim silindirin üzerinden okunur. 1 gr tozun işgal edeceği hacim hesaplanarak yığmadan sonraki özgül hacim bulunur (boyut: cm³/1 gr). Bu değerin tersi yığmadan sonraki özgül kütle veya yığmadan sonraki yoğunluğu verir (boyut:gr/1 cm³).</p> <p><b>b-)Tanelerin büyüklüğü ve granülometrik analizi:</b>Metalsel bir tozun tanelerinin boyut ve şekilleri birbirinden farklıdır. Toz metalürjisinde kullanılan tozların tanelerinin boyutları 1ila 4 mikron arasındadır. Granülometrik dağılımı tayin etmek için toz tanelerinin ortalama büyüklüğüne göre elek analizi, mikroskobik muayene vs. gibi farklı usuller tatbik edilir.</p> <p><b>Elek analizi:</b>Bu usulle, tanelerin 50 mikrondan büyük olmaları halinde, granülometri hakkında bir fikir edinilebilir. Analizin laboratuarda yapılması için muhtelif boyda elekleri bulunan birçok ticari aletler vardır. Elekler metalsel veya ipek tellerden yapılmıştır. Birim alanda mevcut delik sayısı eleği karakterize eder. </p> <p>Elek analizinde standart bir ölçü tavsiye edilir. Bunun için 100gr. toz belirli bir zaman sarsılır. Muhtelif eleklerde toplanan tozlar tartılarak granülometrik dağılım elde edilir. Sarsma müddetini değiştirerek yapılan muhtelif analizlerin neticeleri arasındaki farklar, sarsma müddeti uzadıkça azalır. Sarsma müddetini 20 dakika alırsak hata ihmal edilebilir. 3 ila 5 dakikalık bir sarsma neticesinde yapılacak hata da kabul edilebilir.</p> <p>n tane elek kullanılırsa n+1 sınıfa ayrılır. Genellikle tozu 4 veya5 sınıfa ayırmakla iktifa edilir.</p> <p><b>Tablo 2.1 </b>Çeşitli metalsel tozların imal usulleri ve tatbikat sahaları <table border="1" cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td valign="top" width="151"> <h3></h3> <p>Usuller</p> </td> <td valign="top" width="123"> <h3></h3> <h3>İmalat</h3> </td> <td valign="top" width="123"> <h3></h3> <h3>Tozlar</h3> </td> <td valign="top" width="104"> <h3></h3> <h3>Tane şekilleri</h3> </td> <td valign="top" width="66"> <h3></h3> <h3>Tane ölçüleri</h3> </td> <td valign="top" width="161"> <h3>Kullanma yerleri</h3> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>1 – Mekanik usuller</p> <p>a-Kaba ve ince öğütme</p> <p>I-Bilyalı öğütücülerde öğütme</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>a-Gevrek madenler</p> </td> <td valign="top" width="123"> <h3>Mn,Cr,Sb,Bi,Co</h3> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Gari muntazam şekiller</p> </td> <td valign="top" width="66"></td> <td valign="top" width="161"> <p>Sinterlenmiş çelikten makine parçaları</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>b-Sun’i olarak gevrekleştirilen sünek madenler</p> <p>I-Filizdeki süngerler</p> <p>II-Gevrek elektrolitik malzeme</p> <p>III-Sıcakta haddelenince gevrekleşen</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>– Fe</p> <p>– Fe </p> <p>– Fe, Ni</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Gözenekli kristaller</p> <p>Dantelalı, iğneli şekiller</p> <p>Gayri muntazam şekiller</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>10 - 100m</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Masif nüveler, gözenekli yataklar, makine parçaları vs.</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>c- Gevrek alaşımlar</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Fe-Al, Fe-Al-Ti,</p> <p>Ni-Al, Ni-Ti,</p> <p>Fe-Cr, Fe-Si</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Gayri muntazam şekiller</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Sinterlenmiş mıknatıslar, demir esaslı sinterlenmiş makine parçaları</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>II-Helisel öğütücülerde öğütme</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>(a),(b),(c) gibi ayrıca sünek madenler</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Fe, Ni-Fe, Cu, Ag, Al, Ag-Sn</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Çanak şeklinde taneler</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>20 - 400m</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Gözenekli yataklar, metallografitik kömür</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>b-Granülasyon ve pülverizasyon</p> <p>I-Suda granülasyon</p> <p>II-Sıvı metali karıştırarak granülasyon</p> <p>III-Hava veya su buharıyla pülvrizasyon</p> <p>IV-Hava veya su ile santrifüj(D.F.G. usulü) </p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Sıvı halde sünek olan madenler veya alaşımlar</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>I-Pb, Fe, Cu, Ag</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Glöbüler</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>100-500m</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Metalografitik kömür, gözenekli yataklar, filtreler, sinterli mıknatıslar, makine parçaları, psödo-alaşımları, masif nüveler vs.</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>II-Al, Cd, Sn, Zn </p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Glöbüler</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>250m</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>III-Al, Cu, Fe </p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Kısmen Globüler, muntazam şekiller </p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>20-400m</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>IV-Fe, Cu,Ni, Al, Ag, bronz, pirinç, kompleks tozlar, Pb-Cu, Pb-Ag vs.</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Kısmen globüler, gayrı muntazam şekiller</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>2-Fiziko-kimyasal usuller</p> <p>a-Gaz fazından itibaren</p> <p>I-yoğunlaştırma usulü</p> <p>II-buharlaştırma usulü</p> <p>III-karbonil usul</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Ergimiş metal</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Zn</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Globüler</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,1-10</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Gözenekli yataklar, metallografitik kömür, masif nüveler, sinterlenmiş mıknatıslar, saf alaşımlar, sert alaşımlar, filtreler vs.</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>Ergimiş metal</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Pb</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Globüler</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,1-5</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>Karbonil metal</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Ni, Fe</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Globüler</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>b-Metalik kombinezonlarla yüksek sıcaklıkta redükleme</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Oksitler, mineraller ve organik tuzlar</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>W, Mo, Fe, Ni, Co, Cu</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Dantelalı</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,1-10</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Elektrik ampulleri, vakumtüpleri, yüksek sıcaklık için fırnlar, psödo-alaşımlar, sert alaşımlar, sinterlenmiş mıknatıslar, gözenekli yataklar</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>c-Redükleme</p> <p>I-tuzlu solüsyonlar</p> <p>II-erimiş tuzlar</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Ag, Au, Pt, Sn vs. tuzları</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Ag, Au, Pt, Sn</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Dantelalı, iğneli</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,1-10</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Gözenekli yataklar, elektrik kontakları malzemeleri(W-Ag)</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>Ta, Nb, Ti, Th, Zr, V flüorürleri ve çifte tuzları</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Ta, Ti, Nb, Th, Zr, V</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Dantelalı, iğneli </p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,1-10</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Paftalar, vakum vidaları ve kimya endüstrisi malzemeleri</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>d-Elektroliz </p> <p>I-Sulu solüsyonlar</p> <p>II-Erimiş tuzlar </p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Fe, Cu, Pb, Sn, vs. tuzları</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Fe, Cu, Pb, Sn</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>İğne şeklinde dendritik</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,1-30</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Gözenekli yataklar, metalografik kömür, psödo alaşımları, sinterlenmiş yataklar, masif nüveler, paftalar, vakum malzemesi vs.</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="123"> <p>Ta, Nb, Ti, Th, Zr, V</p> <p>vs. tuzları </p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Ta, Nb, Ti, Th, Zr, V</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>0,-10</p> </td> <td></td> </tr> <tr> <td valign="top" width="151"> <p>e-Metalloidlerle kimyasal</p> <p>reaksiyon </p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>Madenler ve madensel oksitler</p> </td> <td valign="top" width="123"> <p>W, Mo, Nb, Ti vs. karbürleri, nitrürleri, silisürleri,</p> </td> <td valign="top" width="104"> <p>Kısmi aglomera</p> </td> <td valign="top" width="66"> <p>1-50</p> </td> <td valign="top" width="161"> <p>Sert mamuller, sert-alaşımlar</p> </td> <td></td> </tr> </tbody></table> </p> <p><b>Mikroskobik analiz:</b>50 mikrondan küçük tanelerin büyüklük ve dağılımını veren yegane </p> <p>direkt metot olan mikroskobik analiz sayesinde tanelerin hakiki boyutları, belirli bir miktar </p> <p>toz içindeki tane sayısı tespit edilir. Bu metot aynı zamanda tanelerin şekli hakkında kati bilgiler de verir. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="241"></td> </tr> <tr> <td></td> <td></td> </tr> </tbody></table> <br />Tanelerin boyutlarını ölçmek için toz ince bir tabaka halinde bir levha üzerine yayılır veya özel bir malzeme içine gömülür. Mesela volfram tozu bakır veya bronz tozu ile karıştırılıp sinterlenir veya bakırın veya bronzun ergime noktasına kadar ısıtılır. Gömme işleminin saydam (Plexiglass gibi) plastik malzeme içinde yapılması çok pratiktir. Plastik malzemenin tozu ile incelenen metalsel toz karıştırılarak elde edilen karışım takriben 150° sıcaklıkta preslenir. Bu şekilde hazırlanan malzeme adi bir metalografik preparat gibi muamele edilir. Partiküllerin boyutları direkt olarak ölçüldüğü gibi, görüş alanı içindeki bir bölgede mevcut partiküllerin sayısı da tespit edilir. Bu son halde, yardımcı maddenin belirli bir hacmi içindeki toz miktarından hareketle tanelerin büyüklüğü hesap edilebilir. Hakiki D çapı ile, ölçülen ortalama d çapı arasındaki bağıntı aşağıdaki gibi olur:<b></b></p> <p><b>c-)Tanelerin şekli:</b>Tanelerin şekli ve yüzeysel yapıları tozun sıkıştırılabilme özellikleri üzerine çok tesir eder. Partiküllerin şekli tozun hazırlanışına bağlıdır. </p> <p>Mekanik usullerle hazırlanan metalsel tozların şekilleri küresel olmaktan çok uzaktır.Lamel şeklinde olan partiküllerin kenarları gayrı muntazam ve dantelli olup genişlik ve uzunlukları genellikle kalınlıklarından daha büyüktür.</p> <p>Granülasyon ve pülverizasyonla elde edilen veya bir gaz fazından itibaren hazırlanan tozların şekilleri genellikle küreseldir. Bunların yüzeyleri düz ve muntazam (karbonil metaller, çinko, kurşun) olabileceği gibi, pürtüklü ve çatlak (Alüminyum, demir) da olabilir.</p> <p>Metalsel bir terkibin yüksek sıcaklıkta redüklenmesi ile veya erimiş veya ergitilmiş bir tuzun redüklenmesi ile hazırlanan tozların taneleri iğne şeklinde olup sünger gibi yapıları vardır. Elektronik mikroskopla bakılınca, bu tozlar bir “Kaktüs” görünüşünü andırırlar. Bunun sebebi iğne şeklinde kristallerin mevcudiyetidir. Bu iğneler en büyük kristallere saplanmışlardır.</p> <p>Elektrolize hazırlanan metalsel tozların “Fujer” şeklinde dendritik yapıları vardır. Redükeme ve elektrolize hazırlanan tozların dış görünüşleri arasında bir benzerlik vardır.</p> <p>Alçak sıcaklıkta hazırlanan sert mamul tozlarının tane şekilleri temel metallerin tozlarının tane şekillerine benzer. Yüksek sıcaklıkta hazırlanan sert maddelerin tozları genellikle mekanik olarak öğütülmesi gerekir. Bunların mikroskobik görünüşleri sert taş parçacıklarına benzer.</p> <p><b>d-)Akma faktörü:</b> Bu faktör, gözenekli yatak imalatçıları tarafından tayin edilen ve sıvıların viskozitesine benzeyen bir büyüklüktür. Bu büyüklük tepe açısı belirli, konik bir kabın alt kısmında açılan bir delikten birim zamanda geçen toz miktarıyla ölçülür. Akma faktörü, yatak malzemelerinin imalinde sık sık kullanılan mekanik preslerin çalışma intizamının tayininde mühim rol oynar. Bu faktör, ölçüldüğü yerin sıcaklığına ve rutubet durumuna göre değişir.</p> <p><b>e-)Tozların sıkıştırılabilmesi:</b> Yukarda incelenen fiziksel özellikler, tozların preslenmesinde büyük rol oynayan faktörlerdir. Tozun preslenme esnasındaki hareketi, şekil verilebilme özelliğine (yani presleme ile elde edilen parçanın şekil ve kenarlarının kararlılığına) ve sıkıştırma endisi’ne (yani bir basınç tatbikiyle elde edilen numunenin yoğunluğuna) tabidir. Şekil verebilme özelliği herhangi şekilli parçalar üzerinde tayin edilebilir. Granüle tozdan mamul (mesela karbonil demir tozu) preslenmiş malzemenin sıkıştırma endisi nispeten büyük; şekil ve açıların muhafaza edilme özelliği ise kötüdür. Dolayısıyla bu malzemeler, sıkıştırmadan sonra dikkatle kullanılmalıdır.</p> <p><b>2.2.2 Kimyasal özellikler:</b>Metalsel tozların en önemli kimyasal özellikleri saflıklarıdır. Saflık adi kimyasal analizle tayin edilebilir ve sinterlenmiş cisimlerin imalatına ve bilhassa özelliklerine birinci derecede tesir eder. Metalsel tozların saflığı büyük ölçüde temel maddelerin sağlığına bağlıdır . Mesela kendi oksitlerinin hidrojenle redüklenmesiyle elde dilen volfram, kobalt ve demir tozlarının saflığı, pratik olarak, kullanılan oksidin saflığındadır.</p> <p>Oksijen ve karbon gibi gayri safiyetlerin malzeme içinde ne şekilde bulundukları da önemlidir. Mesela oksijen levhaları, erimiş oksit veya absorbe edilmiş gazlar halinde bulunabilir. Oksitlerin redüklenmesi ile hazırlanan metalsel tozlar genellikle muntazam oksit enlüzyonları (kalıntı) ihtiva ederler. Elektroliz, granülasyon veya pülverizasyonla elde edilen tozlardan oksijen genellikle oksit enlüzyonları halinde bulunur. Karbon ise serbest karbon (grafit), karbür veya katı solüsyon hallerinde bulunur.</p> <p>Mekanik olarak hazırlanmış metalsel tozlar öğütücü organlarından ileri gelen gayrı safiyetler ihtiva ederler (demir, manganez, karbon vs.). Mesela sert alaşımların imalinde kullanılan sert mamullerin veya bir karbürle bir yardımcı metal karışımının ince tozları, %0,5 ila 1,5 demir ihtiva ederler. Elektrolize hazırlanan metalsel tozlar çok saftır; toplam gayrı safiyet %2 yi geçmez. Karbonil tozların ihtiva ettikleri oksijen ve karbon miktarı %1,5’e kadar yükselebilir. Karbon monoksitin dekompozisyonundan ileri gelen bu gayrı safiyetler tozun bir ön ısıtma ameliyesinden sonra sinterlenmesiyle elimine edilebilirler. Demirde bulunan kükürt, fosfor, manganez silisyum gibi gayrı safiyetler tozlarda bulunmazlar. Granülasyonla elde edilen tozların kimyasal bileşimi ergiyen metalin bileşimine tekabül eder. Bunların ihtiva ettikleri oksit filmleri hidrojen içinde yapılan bir tretmanla elimine edilirler.</p> <p>Metalsel bir tozun kimyasal kararlılığı yüzeyi çok büyük olduğundan topak metalin kararlılığından çok daha azdır. Mesela tel veya yaprak halinde bulunan tantal, asitlere iyi dayanan metallerden sayıldığı halde toz halinde, kloridrik asit, sülfürik asit ve nitrik asit tarafından nispeten daha kolaylıkla etkilenir. Metalsel tozların, havada bir oksit tabakasıyla kaplanmaya, örtülmeye temayülleri de yüzeylerinin büyük olmasıyla izah edilebilir. Su buharı da ince metalsel tozlar tarafından kolaylıkla absorbe edilir (yüzeye yapışır). Metalsel karbürlerin imali gibi bazı hallerde, ince tozların kimyasal afiniteleri bir avantaj teşkil eder. Volfram, hidrojen içinde, 1400°ila 1600° arasında kömür veya grafitle karbür vermediği halde, volfram tozu-is karışımı, 1250° nin üzerinde ısıtılarak kolayca volfram karbür elde edilebilir.</p> <p>Birçok hallerde tozlarda bazı gayrı safiyetlerin bulunmasına müsaade edildiği gibi, sinterlenen malzemenin tozlarına bilhassa yabancı maddeler katılır. Mesela elektrik ampullerinde kullanılan volfram tellerinde yeniden billurlaşmayı önlemek için saf volfram tozuna toryum veya alüminyum oksit ilave edilir.</p> <p>Metalsel tozların renkleri kimyasal bileşimlerine, bilhassa ihtiva ettikleri oksijen miktarına bağlıdır. Elektrolize hazırlanmış bakır tozu, genellikle başlangıçta bakırın tipik kırmızı rengindedir. Fakat, elektrolitin elimine edilmesi ve yüzeysel kurutmadan sonra, bakır tozu oksidasyona uğrayarak parlaklığını kaybeder ve kırmızı-kahverengi bir renk alır. Redükleme ile hazırlanarak billurlaşmış ve oksijen ihtiva etmeyen volfram tozu açık gri renkte, alçak sıcaklıkta redüklenen ve çok az oksijen ihtiva eden tozun rengi koyu gri ile siyah arasındadır. Tozun rengi tanelerin büyüklüğüne de çok bağlıdır. Eşit miktarda oksijen ihtiva eden tozlardan ince öğütülmüş olanları kaba öğütülenlerden daha koyudur.</p> <p>Çok miktarda 1 mikrondan küçük partiküller ihtiva eden ince metalsel tozlar piroforik özellikler gösterirler. Bu özellikler bir taraftan tozun geniş yüzeyine dolayısıyla büyük kimyasal afinitesine, diğer taraftan metalsel oksitlere bağlıdır.</p> <p>Oksalatın redüklenmesiyle elde edilen tozların ani tutuşma özellikleri bilhassa kobalt, nikel ve demir tozlarında görülür. Bu piroforik özellikler, yeni redüklenen tozun karbon dioksitle soğutulması veya redüklemenin grafit sepetlerde yapılmasıyla önlenir. Tozun kendi kendine tutuşması ise redüklemenin tekrar edilmesiyle önlenir.</p> <p>Yukarda bahsi geçen bütün kimyasal özelliklerin, metalsel tozların sinterlemede kullanılabilmelerine büyük tesirleri vardır. Oksijen, karbon, kükürt, fosfor, demir vs. gibi gayrı safiyetlere ve karbon dioksit, su buharı vs. gibi absorbe edilmiş gazlara büyük ehemmiyet verilmelidir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-56794109611864627542009-12-30T06:32:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.730-08:00METALSEL TOZLAR TOZLARIN HAZIRLANMASI<h4>Bölüm 1. GİRİŞ</h4> <p>Toz metalürjisi çok küçük partikülleri birbirine bağlayarak parça haline getirme işlemidir. Daha geniş bir ifade ile toz metalürjisi, toz şeklindeki malzemelerin preslenesi ve takiben yüksek sıcaklıkta sinterlenmesi ile parça imalatını kapsamaktadır. İnce partikül şeklindeki saf metaller, alaşımlar, karbon, seramik ve plastik malzemeler birbirleriyle karıştırılarak basınç altında şekillendirilirler. Daha sonra bu parçalar ana bileşenin ergime sıcaklığının altında bir sıcaklıkta sinterlenerek partiküllerinin temas yüzeyleri arasında kuvvetli bir bağ oluşturulur ve böylece istenilen özellikler elde edilir. Toz metalürjisi küçük, karmaşık ve boyutsal hassasiyeti yüksek parçaların seri imalatına son derece uygundur. Malzeme kaybı çok azdır, belirli derece porozite (gözenek) ve geçirgenlik elde edilir.</p> <p>Metal tozlarının boyutları mikron mertebesindedir. Presleme işlemi oda sıcaklığında ve bazen de yüksek sıcaklıklarda yapılır. Toz metalürjisi ile üretilen parçaların büyük bir kısmında elde edilen boyutsal hassasiyet ve yüzey kalitesi talaşlı işlem gibi ekstra operasyonlara olan gereksinimi ortadan kaldırmaktadır. </p> <p>Bölüm 2. METALSEL TOZLAR</p> <p>Toz metalürjisinde kullanılan malzeme madenler, alaşımlar, madensel metalloid tozların karışımlarıdır. Bu tozların hazırlanmasında sanayide bir çok usuller vardır. Bu usuller mekanik ve fiziko-kimyasal olarak iki kısma ayrılır. Bu tozlar arasında tane büyüklüğü, tane şekli ve granülometrik intizam bakımından önemli farklar vardır.</p> <p><b>2.1 TOZLARIN HAZIRLANMASI</b></p> <p><b></b></p> <p><b>2.1.1 Mekanik Usuller:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>a-)Kaba ve ince öğütme:</b>Metalsel tozlar elde etmek gayesiyle kullanılan bu çok basit usul, metali tornalama, planyalama, frezeleme ve eğeleme gibi işlemelerde mekanik olarak küçük zerreler haline getirilmesinden ibarettir. Fakat bu şekilde elde edilen demir ve magnezyum tozlarının toz metalürjisinde önemli bir tatbikatı yoktur. </p> <p>Hammadde kafi derecede kırılgan ise, kaba bir öğütmeden sonra ince bir öğütme yapılır. Çimento endüstrisindeki gibi sert maddelerin öğütülmesinde kullanılan tesisat, toz metalürjisinde malzeme miktarı az olduğundan fazla kullanılmaz. Malzemenin cinsine göre sert porselenden bilyeli öğütücüler veya sert alaşımla kaplı çelik öğütücüler kullanılır.</p> <p>Ancak az sayıda metaller (manganez, krom, antimon, bizmut gibi) bilyeli öğütücülerde öğütülebilirler. Bu mahzur muhtelif usullerle giderilebilir. Mesela mümkün olduğu kadar yüksek safiyette bir demir cevherinden, direkt redükleme ile elde edilecek gözenekli demir, bilyeli öğütücülerde istenildiği kadar ince bir toz haline getirilebilir. Redükleme esnasın da elimine edilmeyen ve toza karışan gayri safiyetlerin mevcudiyetlerini unutmamak gerekir.</p> <p>Diğer taraftan, elektroliz yolu ile, kırılgan ve küçük taneli elektrolitik demir de elde edilebilir. Bu da bilyeli bir öğütücüde istenen incelikte bir toz haline getirilebilir. Böylece elde edilen demir tozu özellikle yüksek frekans bobinlerinin nüvelerinde kullanılır.</p> <p>Demir-Nikel alaşımlarının magnetik özelliklerinin iyiliği ve nüve imalinde yumuşak demir imalinde kullanabilecekleri anlaşılınca, bu alaşımları toz metalürjisi yolu ile hazırlamak icabetti. Kolaylıkla haddelenebilmeleri ve sıcakta dövülebilmeleri için demir – nikel alaşımları manganez ve magnezyum vasıtasıyla deokside ve desülfüre etmek düşünüldü. Manganez ve magnezyum ilavesi ihmal edilse bile malzeme belirli bir minimum sıcaklığın altında yapılırsa malzeme parçacıklar (kırıntılar) haline gelir.Küçük taneler elde etmek için blok yüksek sıcaklığa kadar ısıtılır ve müteaddid haddeleme tabi tutulur. Son haddeleme sıcaklığını yukarda sözü edilen minimum sıcaklığın biraz üstünde olacak şekilde seçmelidir. Böylece son haddeleme ile metal toz haline gelir.</p> <p>Sünek metallerinin bilyeli öğütücülerde öğütülmeleri imkan bulunamamıştır, zira öğütme esnasında iri taneler sadece yuvarlaklaşmakta, küçük taneler ise öğütücü cidarlarına ve bilyelere yapışmaktadır. Tok bileşenli metallerin pervaneli öğütücülerde arzu edilen granülometrik terkipte bir toz haline getirilebilmeleri önemli bir ilerlemedir. Bu usule “Hametag” usulü denir. Bu usul tok metallerin (demir, bakır, alüminyum gibi) tozların hazırlanmasında, kaba toz haline getirilmiş kırılgan alaşım ve metallerin ince olarak öğütülmelerinde kullanılır.</p> <p><a href="http://lh4.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztkivxODBI/AAAAAAAABWQ/4UPNwp7EBg4/s1600-h/Image.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="Pervaneli (Hametag) öğütücünün şeması" border="0" alt="Pervaneli (Hametag) öğütücünün şeması" src="http://lh4.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztkjWZjOoI/AAAAAAAABWU/LfOvzDTQESE/Image.jpg?imgmax=800" width="384" height="422" /></a> </p> <p><b>Şekil 2.1 Pervaneli (Hametag) öğütücünün şeması</b></p> <p>Pervaneli öğütücü, içinde karşılıklı iki mil üzerinde sert manganezli çelikten veya sinterlenmiş sert alaşımdan birer pervane bulunan bir kaptan ibarettir. Bu pervaneler ters yönde çok yüksek ve eşit hızlarda dönerler. Toz haline getirilecek malzeme böylece öğütülürken meydana gelen iki ters ve çok hızlı gaz cereyanı da toz haline gelmiş partikülleri sürükler. Öğütücüler otomatik olarak yüklenebilirler. Toz partiküllerinin oksitlenmesine mani olmak için genellikle azot gibi redükleyici veya inert bir atmosfer altında çalışabilir. Pervanelerin şekillerine, boyutlarına ve dönüş hızlarına bağlı olarak muhtelif şekilli taneler ve farklı granülometride tozlar elde edilir. Bu tozların müstesna sıkıştırılabilme özellikleri vardır. Kullanılma sahalarına misal olarak: makine parçaları ve gözenekli yatak imalinde kullanılan bakır tozları gösterilebilir.</p> <p>Yukarıda sözü geçen toz hazırlama usullerinin avantajları, basitlikleri ve ucuz olmaları; dezavantajları ise elde edilen tozlarda, öğütülen maddeden ileri gelen gayri safiyetlerin bulunmalarıdır.</p> <p><b></b></p> <p><b>b-)Granülasyon ve pülverizasyon:</b>Ergimiş bir metalin granülasyonu metalsel tozların hazırlanmasında kolay tatbik edilen ve çok ucuz bir usuldür. Granülasyon, suda granülasyon veya ergimiş metalin katılaşması esnasında karıştırılarak elde edilen granülasyon diye ikiye ayrılır. Su içine ergimiş metalin dökülmesiyle elde edilen granülasyon eskiden beri bilinmektedir. Mesela ergimiş kurşun su ile dolu bir kaba bir elekten geçirilerek dökülür. Kurşun damlaları daha havada düşerken önemli bir soğumaya uğrarlar. Kurşuna arsenik ilave ederek damlaların uzaması önlenir. </p> <p>Birçok metaller katılaşırken karıştırıldıklarında toz haline gelirler. Bu usul, kaba alüminyum tozlarının elde edilmesinde kullanılır. Ergimiş alüminyum soğuması esnasında mekanik olarak karıştırılır. Kadmiyum, çinko, kalay tozları da bazen böyle elde edilir. Bu usulle kurşun – kalay alaşımı tozlarının hazırlanması teklif edilmiştir. Tozun hazırlanması denge diyagramının likidüs ve solidüs eğrileri arasındaki sıcaklık aralığında olur.</p> <p><b>Pülverizasyon </b>usullerinden biri, sıvı dar bir püskürtücüden fışkırtmak ve fışkıran metal hüzmesi üzerine su buharı, basınçlı hava veya başka bir gaz cereyanı yollamaktan ibarettir. Böylece sıvı metal toz haline getirilirken aynı zamanda da partiküllerin çabuk soğumaları sağlanır. Tozun oksidasyonu azdır. Tanelerin boyut ve şekilleri su buharının, basınçlı hava veya gazın hızı ayarlanarak değiştirilebilir. Bu usul bilhassa alüminyum, bakır ve demir tozlarının elde edilmesinde kullanılır.</p> <p>Diğer bir usul de şöyledir:Suyla çevrelenmiş ince bir metal malzemesi, yüksek hızla dönen ve kanatları haiz bir disk vasıtasıyla santrifüj kuvvetten faydalanarak ince partiküllere ayrılır(şekil 2.2).Bu usulle bileşenleri karışabilen bütün alaşımlar toz haline getirilebileceği gibi aynı usul bileşenleri sadece sıvı halde karışabilen alaşımlara da tatbik edilebilir(Fe-Cu ve Cu-Pb alaşımları).</p> <p><a href="http://lh5.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztkkaRkmFI/AAAAAAAABWY/-wrahok__OE/s1600-h/%5Eekil%202.2%20%20Santrif%C3%BCj%20%28D.P.G.%29%20usul%C3%BC%5B2%5D.jpg"><img style="border-bottom: 0px; border-left: 0px; display: inline; border-top: 0px; border-right: 0px" title="Şekil 2.2 Santrifüj (D.P.G.) usulü" border="0" alt="Şekil 2.2 Santrifüj (D.P.G.) usulü" src="http://lh5.ggpht.com/_6TMMtpnvNEE/SztklCodJNI/AAAAAAAABWc/dtf1gJKn0tc/%5Eekil%202.2%20%20Santrif%C3%BCj%20%28D.P.G.%29%20usul%C3%BC_thumb.jpg?imgmax=800" width="384" height="402" /></a> </p> <p><b>Şekil 2.2 Santrifüj (D.P.G.) usulü</b></p> <p><b>2.1.2 Fiziko –Kimyasal Usuller:</b></p> <p><b></b></p> <p><b>a-)Gaz fazından itibaren hazırlanması:</b>Genellikle kaynama sıcaklıkları düşük olan metal tozlarının hazırlanmasında kullanılan bu usul, önce metali buharlaştırmak ve bu buharı yoğunlaştırmaktan ibarettir. Çinko tozu bu usulle hazırlanır. Çinko oksidinin karbon ve karbon monoksit vasıtasıyla redüklenmesiyle elde edilen çinko bir karni içinde buharlaştırılır. Elde edilen buhar yoğuşturulur. Karbon monoksit atmosferinin içinde az miktarda karbon dioksit ve oksijen bulunmalıdır. Böylece yoğuşan çinko partikülleri ince bir oksit tabakasıyla kaplanır. Bu ise partiküllerin aglomerasyonunu önler.</p> <p>Çinko partikülleri küresel olup dış görünüşleri karbonil metallerinkine benzer. Karbonil usul, özellikle sanayide saf demir ve nikel tozlarının hazırlanmasında kullanılır. Yüksek basınç altında demir ve nikel mineralleri karbon oksidi ile muamele edilir; bunlardan en önemlileri demir pentakarbonil [Fe(CO)5] ve nikel tetrakarbonil [Ni(CO)5] ‘dir.</p> <p><b>b-)Yüksek sıcaklıkta metalsel terkiplerin redüklenmesi:</b>Bu usulle hazırlanan volfram ve molibden tozları, elektrik ampulleri ve vakumlu tüplerin imalinde, kobalt tozu ise sert alaşımların elde edilmesinde kullanılır. Bu tozlar tercihen oksitlerin hidrojenle redüklenmesiyle elde edilirler. Aynı usul ile büyük miktarlarda demir, nikel ve bakır tozları hazırlanabilir. Redükleme sıcaklığı metalin veya metalsel terkibin ergime sıcaklığının altında olmalıdır. Oksit partiküllerinin boyutlarının, hidrojenin saflığının ve rutubet derecesinin, redükleme müddet ve sıcaklığının uygun olarak seçilmesiyle toz tanelerinin şekli, büyüklük ve dağılışını belirli sınırlar içinde değiştirmek mümkündür. Genel olarak en ince tozlar alçak sıcaklıkta redükleme ile elde edilir. Toz tanelerinin iriliği redükleme sıcaklığı ve müddetiyle ve redükleyici gazın içindeki su miktarıyla artar. Redükleyici olarak hidrojen, karbon monoksit, amonyak, metal buharları (alkali metal buharları gibi) kullanılabilir. Endüstride bu işlem devamlı çalışan fırınlarda yapılır. Kullanılan oksit, nikel veya demirden mamul yassı sepetler içinde fırına sokulurken aksi yönde de hidrojen sevk edilir.</p> <p><b>c-)Ergimiş veya erimiş tozların redüklenmesi:</b> Metalin tuzlu bir solüsyonunun, redüksyonla kimyasal olarak çökeltilmesi, metalsel tozların hazırlanmasında kullanılan en eski usullerden biridir. Platin, altın ve gümüş tozları bu usulle elde edilir. Diğer bir misal de, çok ince kalay tozlarının çinko talaşları ile, kalay klorürlü bir klorüdrik solüsyonda çökeltilmesidir. Çökeltme gereci olarak alüminyum da kullanılabilir. Redükleme veya alüminyum tozunun oksit tabakalarını elimine etmek ve böylece reaksiyonu mümkün kılmak için bir aktivasyon vasıtası kullanılmalıdır(sulandırılmış bir kloridrik asit, sodyum klorür veya cıva klorürü solüsyonu gibi).</p> <p>Çökelen metalin sünger gibi bir görünüşü olup öğütme ile kolayca toz haline getirilebilir. Tantal, niobyum, titan ve diğer nadir metallerin (uranyum, toryum, berilyum, zirkonyum) tozlarını hazırlamak için metalin klorür, florür gibi alkali veya alkali toprak bir metalle ergimiş bir tuzunu bir bomba içinde dekompoze edebiliriz. Elde edilen reaksiyon ürünü suda yıkanıp saf metalsel bir toz elde edilir.</p> <p><b>d-)Metalsel tozların elektrolitik olarak hazırlanması:</b>Ergimiş veya erimiş bir tuzun elektrolizi ile metalsel tozların hazırlanması teknikte önemli bir yer işgal eder. Sulu solüsyonların elektrolizi, demir, bakır, kurşun ve kalay tozlarının hazırlanması için bilhassa uygundur. Direkt olarak metalsel tozun elde edilmesi için akım şiddetinin büyük, elektrolit solüsyonunun hızlı banyo sıcaklığının yüksek olması gerekir. Uygun tuz karışımının elektrolizi başlıca vanadyum, niobyum, tantal, titan, zirkonyum, toryum ve uranyum tozlarının hazırlanmasında kullanılır. <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="29"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="13"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td width="19"> <table cellspacing="0" cellpadding="0"><tbody> <tr> <td> <p></p> </td> </tr> </tbody></table> </td> </tr> </tbody></table> <b>e-)Diğer fiziko – kimyasal usuller:</b>Oksitlerin veya diğer metalsel tertiplerin yüksek sıcaklıkta dekompozisyonu ile de metalsel tozlar hazırlanabilir. </p> <p>Metalsel bir hidrürü (kalsiyum hidrür gibi) metalsel bir oksit (titan veya zirkonyum oksit ) üzerine tesir ettirerek ve meydana gelen hidrürü ayrıştırarak kullanılan oksidi meydana getiren metalin tozunu elde etmek mümkündür.</p> <p><b></b></p> <p><b>f-)Sert mamullerin tozlarının hazırlanması:</b>Sert alaşımların imalinde kullanılan volfram, molibden, titan ve tantal karbürlerin sert tozları, tozların ise (kurum) müvacehedesinde 1300° ile 1900° arasında ısıtılmalarıyla elde edilir. Karbürler genellikle levhalar halinde çökelirler. Bu levhalar bilyeli veya pervaneli öğütücülerde ince toz haline getirilir.</p> <p>Ergime dereceleri yüksek nitrürler metal tozunun veya karbon ve metalsel oksit karışımının azot veya amonyak cereyanı içinde yüksek sıcaklıkta (1100° ile 1300° derece) ısıtılmasıyla elde edilir. Toz haline saf borür, saf metal tozunun bor ile vakumda 1800° ila 2200° derece arasında ısıtılmasıyla elde edilir.</p> <p>Metalsel silisyürler de metal tozunun silisyum veya silisyürler üzerinde etkimesiyle elde edilirler.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-38437607798830294162009-12-30T05:56:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.644-08:00YurtKur'dan Eşek Eti Açıklaması...Yurtkurdan Adana Fevzi Çakmak öğrenci yurdunda eşek eti açıklaması.<br /><br />YURTKUR Genel Müdürü Hasan Albayrak, YURTKUR'a bağlı Adana Fevzi Çakmak Öğrenci Yurdu ile ilgili olarak, sadece kebap yapılan çiğ kıymada tek tırnaklı hayvan eti karışımının olduğunun tespit edildiği ve işletmecinin sözleşmesinin fesh edildiği bildirildi. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu (YURTKUR) Genel Müdürü Hasan Albayrak, kurumlarına bağlı Adana Fevzi Çakmak Öğrenci Yurdu ile ilgili olarak, sadece kebap yapılan çiğ kıymada tek tırnaklı hayvan eti karışımının olduğunun tespit edildiği ve işletmecinin sözleşmesinin fesh edildiği bildirildi. Albayrak, yaptığı yazılı açıklamada, bölge ve yurt müdürlüklerinin talebi doğrultusunda YURTKUR işletmelerinin ilgili sağlık kuruluşları ve Tarım İl Müdürlükleri tarafından da periyodik olarak denetlendiğini belirtti. Albayrak, 22 Aralık'ta YURTKUR'a gönderilen rapordan, Adana Tarım İl Müdürlüğü'nün Adana Fevzi Çakmak Öğrenci Yurdu lokanta kantin işletmesinden alınan numunelerde lokanta kısmında satılan yemeklerin normal çıktığının ancak kebap yapılan çiğ kıymada tek tırnaklı hayvan eti karışımının olduğunun anlaşıldığını kaydetti. Albayrak, ayrıca, aynı gün işletmecinin sözleşmesinin bildirimsiz olarak fesh edildiği ve YURTKUR'da bulunan depozitosunun irat kaydedilerek işine son verildiği de belirtilerek öğrencilerin mağdur edilmemesi için aynı gün yeni bir işleticinin hizmete başlatıldığını bildirdi. Öğrencilerin sağlıklı, dengeli ve hijyenik şartlara uygun olarak beslenmesi için her tür tedbirin alındığına değinen Albayrak, bu konuda diğer ilgili kuruluşlarla koordineli çalışmaların sürdürüleceği de kaydetti.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-43994131809158229262009-12-30T01:35:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.907-08:00Üniversite Sınav Tarihleri Belli Oldu...YÖK Genel Kurulu, üniversiteye giriş başvuru ve sınav tarihlerini açıkladı. <br />Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans Yerleştirme Sınavı'na (LYS) ilişkin kılavuzu görüşerek karara bağladı. Buna göre, YGS için 18 Ocak-12 Şubat, LYS için ise 5-14 Mayıs tarihlerinde başvuru alınacak. YGS 11 Nisan'da, LYS ise 19-20 Haziran ve 26-27 Haziran 2010'da yapılacak. Diyanet'ten üniversite müjdesi Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul'da 'Ön Asya Üniversitesi' adıyla bir okul kurmak için YÖK'e başvurdu. YÖK, din eğitimi alanında söz sahibi olacak üniversite için destek isteyen vakıfa olumlu cevap verirken, kanun çıkarılması için teklifi Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderme kararı aldı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-24651128153711199632009-12-30T01:34:00.000-08:002010-01-09T06:20:22.985-08:00Öğrencilere Eşek Eti Yedirmişler...Adana'da YURTKUR'a bağlı bir öğrenci yurdu ve iki hastanenin yemek ihalesini alan firmanın at ve eşek eti kullandığı ortaya çıktı. <br />Yerel Kent Gazetesi'nin duyurduğu skandalı Adana Valisi İlhan Atış da doğruladı. Kredi ve Yurtlar Kurumu Adana Bölge Müdürlüğü'nün, olayın ortaya çıkmasının ardından firmanın ihalesini feshettiği kaydedildi. Öğrencilere sadece bir gün yemek verilmediği öğrenildi. Çukurova Üniversitesi Balcalı Kampüsü içindeki Fevzi Çakmak Öğrenci Yurdu'nda kalan öğrencilerin kullandığı kafeterya ve yemekhanesinde at ve eşek etinin kullanıldığı, Tarım İl Müdürlüğü Kontrol Şube Müdürlüğü'nün denetimleri sayesinde tespit edildi. Konuyla ilgili açıklama yapan Vali Atış, yemek ihalesini alan firma hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu ve şirkete ağır para cezası vereceklerini söyledi. Yurt ve Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nde yemek ihalesini alan şirketle işbirliği halinde olduğu belirlenen diğer firmalardan yola çıkan Tarım İl Müdürlüğü, Kozan Devlet Hastanesi yemekhanesinde de tek tırnaklı hayvan eti kullanıldığını saptadı. Çukurova Üniversitesi'nin bir tesisi ile Gaziantep ve Kırklareli'deki 2 işletmenin de uyarıldığı öğrenildi. Bu arada firmanın, etlerin Mersin İl Tarım Müdürlüğü'ne bağlı laboratuvarlarda yeniden incelenmesine yönelik talebi üzerine yapılan tahlillerde, etin tek tırnaklı hayvana ait olduğu 2. kez kanıtlandı.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-61517331438033944192009-12-30T01:33:00.000-08:002010-01-09T06:20:23.039-08:006 Kişi Okul Bastı...Samsun'da bir okulu basan 6 kişilik grup, beden eğitimi öğretmenini bıçakla yaraladı, bir öğrenciyi de darp etti. <br />Olay, saat 10.30 sıralarında Samsun'un Atakum ilçesi Çatalçam bölgesinde bulunan Atatürk Sağlık Meslek Lisesi'nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, okulda bulunan kız arkadaşının başkası tarafından rahatsız edildiğini öğrenen başka okulun öğrencisi U.S., arkadaşları ile birlikte okula girmeye çalıştı. Okulun girişinde İsmail Ö. isimli öğrenciyi kafa atarak yaralayan U.S., okulun koridorunda kendilerini dışarıya atmaya çalışan beden eğitimi öğretmeni Erdem Ünal'ı da bıçakla yaralayarak yanındakilerle olay yerinden kaçtı. Saldırının ardından olay yerine gelen polis ekipleri, okulun öğrencisi olmadıkları öğrenilen 6 kişiden 2'sini yakaladı. Bu şahıslarla ilgisi olduğu belirlenen Atatürk Sağlık Meslek Lisesi öğrencisi 4 genç de gözaltına alındı. Bacağından yaralanan beden eğitimi öğretmeni Erdem Ünal ve burnundan yaralanan öğrenci İsmail Ö., Gazi Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Soruşturma sürüyor.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-72466466601751844722009-12-30T01:25:00.000-08:002010-01-09T06:20:23.102-08:00Her Öğrenciye Bir Bilgisayar...Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin 'Bilgisayarı Olmayan Kalmasın Projesi' kapsamında düzenlenen bilgisayar dağıtımı yapıldı. <br />Başbakan Tayyip Erdoğan, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin 'Bilgisayarı Olmayan Kalmasın Projesi' kapsamında düzenlenen bilgisayar dağıtım etkinliğine video konferans ile katıldı. Başbakanlık Resmi Konutu'ndan törenin yapıldığı salona bağlanan Erdoğan, öğrencilere seslendi. Ankara'dan öğrencileri gözlerinden öptüğünü ifade eden Erdoğan şunları kaydetti: 5 YILDA 130 BİN BİLGİSAYAR 'Kocaeli Büyükşehir belediyemiz, 29 Mart seçimleri öncesinde Kocaeli'ndeki ilköğretim okulu öğrencilerimizin 5 yıl içerisinde bilgisayar sahibi olacağı taahhüdünde bulunmuştu. Bugün bu taahhüdün gerçekleşiyor olmasından dolayı büyük bir memnuniyet duyduğumu da ifade etmek istiyorum. Beş yılda 130 bin dizüstü bilgisayar dağıtılacak olması, nereden bakarsanız bakın büyük bir olaydır, büyük bir hizmettir.' Gençleri en iyi şekilde hazırlamanın görevleri olduğunu belirten Erdoğan, "Sevgili öğrenciler, sizlerden bir de isteğim var. Bilgisayarlarınızdan internete bağlandığınızda bana elektronik posta göndermenizi ve duygularınızı benimle paylaşmanızı sizden rica ediyorum. Benim elektronik posta adresim 'bimer@basbakanlik.gov.tr'. Bu projeyi hayata geçiren belediyemize ve destek veren tüm kuruluşlara teşekkür ediyorum.' dedi.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-72606307045284771802009-12-29T16:01:00.000-08:002010-01-09T06:03:46.484-08:00<img style="visibility: hidden; width: 0px; height: 0px;" src="http://counters.gigya.com/wildfire/IMP/CXNID=2000002.0NXC/bHQ9MTI2MjEzMTIwNTI1MCZwdD*xMjYyMTMxMjY5ODc1JnA9MTcyNDAxJmQ9Jm49YmxvZ2dlciZnPTImbz*yYjdkOTdiZmVlN2U*Y2E4YTZmYzFhM2RiNzlhYTEwZSZvZj*w.gif" width="0" border="0" height="0" /><embed src="http://www.metacafe.com/fplayer/yt-ahoRD6PrOIw/ezginin_g_nl_darg_n_m_y_z.swf" wmode="transparent" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" name="Metacafe_yt-ahoRD6PrOIw" pluginspage="http://www.macromedia.com/go/getflashplayer" type="application/x-shockwave-flash" width="400" height="345"></embed><br /><span style="font-size:78%;"><a href="http://www.metacafe.com/watch/yt-ahoRD6PrOIw/ezginin_g_nl_darg_n_m_y_z/">Ezginin Günlüğü - Dargın Mıyız</a> <a href="http://www.metacafe.com/"><br /></a></span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-69705774671914579902009-12-29T14:43:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.795-08:00KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIK DÖNEMİ<h3>KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIK DÖNEMİ</h3> <p><b>Balıkesir Kongresi ( 26 – 30 Temmuz 1919 )</b></p> <ul>Yunan saldırılarına karşı savunma ve direniş güçlerini birleştirmek amacı ile toplanmıştır. Padişaha bağlılık bildirilmiştir. Bölgesel kurtuluş amaçlanmıştır. </ul> <p><b>Alaşehir Kongresi ( 16 – 25 Ağustos 1919 )</b></p> <ul>Erzurum ve Balıkesir kongrelerinin aldığı kararların değerlendirilmesi amacı ile toplanmıştır. Yunanlılara karşı ölünceye kadar diren ileceği belirtilmiştir. İtilaf devletlerinden yardım alınabileceği belirtilmiştir. </ul> <p><b>! Balıkesir ve Alaşehir kongreleri sonucunda Batı Cephesi açılmıştır.</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Sivas Kongresi ( 4 – 11 Eylül 1919 )</b></p> <p>Kongre başlangıcında iki sorun ortaya çıkmıştır.</p> <p><b>1. </b><b>Başbakanlık Sorunu: </b>Mustafa Kemal’in kongre başkanı seçilmesiyle çözümlenmiştir.</p> <p><b>2. </b><b>Manda Sorunu: </b>Amerikan mandacılığı uzun tartışmalardan sonra reddedilmiştir.</p> <ul>Milli cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. Böylece Kurtuluş savaşının tek elden yönetilmesi kararlaştırılmıştır. Erzurum kongresinde doğu illeri temsil en seçilen Heyet-i Temsiliye yurdun tamamını temsil edecek şekilde genişletildi ve üye sayısı 15’e çıkarıldı. Mustafa Kemal bu heyetin başkanlığına seçildi Sivas kongresi milli nitelikli bir kongre olmasına rağmen, katılan üye sayısı Erzurum kongresi üye sayısından azdır. Bunun temel nedeni İstanbul Hükümetinin engellemesindendir. Erzurum kongresi kararlarının aynen kabul edilmiş olmasından dolayı kısa sürmüştür. Sivas kongresi ali Fuat paşayı batı cephesi komutanlığına atamıştır. </ul> <p><b>! Mustafa Kemal bütün vatanın tamamına emir verecek bir konuma gelmiştir.</b></p> <p><b>! Temsil heyetinin hükümet gibi çalıştığının yani yürütme gücünü kullandığının kanıtıdır.</b></p> <p><b>!İstanbul Hükümetinin karşı çıkmasına rağmen, Sivas kongresi başarıyla tamamlandı. Padişahın Anadolu hareketi ile iyi ilişkiler kurmak durumunda kalması sonucu Damat Ferit istifa etti. Yerine Kuva yi Milliye yanlısı Ali Rıza paşa hükümeti kuruldu.</b></p> <p><b>!itilaf devletlerinin Erzurum ve Sivas kongrelerine karşı ciddi önlemler almaması, Anadolu hareketinin önemini anlamadıklarını gösterir.</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Amasya Mülakatı (görüşmesi=protokolü) ( 20 – 22 Ekim 1919 )</b></p> <ul>Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal ile İstanbul hükümeti adına Salih paşa arasında yapılan bu görüşmelerde aşağıdaki kararlar alınmıştır. </LI></ul> <ol>İstanbul Hükümeti Sivas kongresi kararlarını kabul edecek. Seçimler yapılıp meclisi mebusan kurulacak mebusan meclisinin İstanbul da toplanması uygun değildir. İstanbul Hükümeti itilaf devletleri ile yapacağı barış görüşmelerinde temsil heyetinin de görüşünü soracaktır. </LI></ol> <p><b>! Görüşmeden sonra İstanbul hükümeti sadece bu karar uymuş ve mebusan meclisinin İstanbul’da toplanmasını kabul etmiştir.</b></p> <p><b>! İstanbul Hükümeti bu görüşmeler ile temsil heyetini resmen tanımış oldu. Böylece Anadolu İstanbul bağlı olmaktan çıkıp İstanbul Anadolu’ya bağlı hale geldi. Böylece Anadolu ihtilali hukuki bir zemine kavuştu.</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’ya Gelmesi ( 27 Aralık 1919 )</b></p> <p>Meclisi mebus anın toplanması için yapılan seçimleri büyük bir çoğunlukla müdafaa-i hukukular kazandı. Meclisin İstanbul’da toplanması kesinleşince heyeti temsiliye meclis çalışmalarını yakından izleyebilmek için Ankara’yı kendine merkez seçti çünkü Ankara’nın şu avantajları vardı.</p> <p>1. ulaşım ve haberleşme olanakları elverişlidir.</p> <p>2. batı Anadolu cephesine yakındır</p> <p>3. Anadolu’nun ortalarında bir yerdedir.</p> <p>Anakaraya yerleşen Mustafa Kemal müdafaa-i hukukçu milletvekillerini Ankara’ya çağırarak meclisi mebusan da yapılacak çalışmalar için şu direktifleri verir.</p> <p>a. kendisinin meclis başkanlığına seçilmesi</p> <p>b. mecliste bir müdafaa hukuk grubunun oluşturulması ve bu grubun meclisteki tüm çalışmalar ağırlığını koyması</p> <p>c. tüm kişi ve kurumları bağlayacak kararların alınması</p> <p>d. Misak-ı milli kararlarının meclise kabul ettirilmesi</p> <p>Bu arada yapılan seçimlerin galibi müdafaa hukuk Cemiyeti’nin adaylarıydı. Mustafa Kemal de Erzurum’dan milletvekili seçilmiştir.</p> <p><b>! Bununla Anadolu’da ki milli hareketin meclisi Mebusan'a egemen olduğu herkese, en çarpıcı biçimde anlatılmış olacaktı.</b></p> <p><b>!Mustafa Kemal Erzurum milletvekilidir. Ancak heyeti Temsiliye’nin aldığı karar gereği İstanbul gitmeyecektir.</b></p> <p><b>Gerçekte İstanbul hükümetinin asıl endişesi mebusan meclisinin tümden heyeti Temsiliye’nin etkisi altına girebileceğiydi.</b></p> <p><b></b></p> <p>Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Misak-ı Milli Kararları</p> <p>Meclis-i mebusan 12 Ocak 1920 de İstanbul’da toplanır. Ancak Mustafa Kemal başkan seçilmediği gibi müdafaam hukuk grubu da kurulmaz. Bu grubun yerine felah-ı vatan grubu kurulur.</p> <p>Tüm bu olumsuzluklara rağmen meclis-i mebusan 28 Ocak 1920 de misak-ı milli kararlarını alır. Bu kararlar:</p> <p>1. 20 Ekim 1918 günü yani Mondros ateşkesinin imzalandığı gün işgal edilmiş topraklar milli sınırlarımızdır.</p> <p>2. bir zamanlar Osmanlı egemenliğinde olan ancak şu anda işgal altında bulunan Müslüman Arapların yaşadığı toprakların geleceği, orada yaşanların kararları ile belirlenmelidir.</p> <p>3. Batı Trakya ile Kars, Ardahan ve batum için gerekirse halk oyuna gidilebilir.</p> <p>4. Azınlıklara, çevre ülkelerde Müslüman azınlıklara tanınan haklar kadar haklar tanınacaktır.</p> <p>5. İstanbul’un ve Marmara denizinin güvenliği sağlandığında, boğazlar dünya ticaretine açılacaktır.</p> <p>6. kapitülasyonlar ve duyun-ı umumiye kaldırılmalıdır.</p> <p>Misak-ı Milli Kararlarının Önemi</p> <ol>Milli kurtuluş savaşının hedefleri belirtilmiştir. Milli sınırlara belirginlik getirilmiştir. ( 1. Madde )Batı Trakya ile Kars Ardahan ve batum için halk oylaması önerilmesi sorunlara öncelikle barışçıl çözüm arandığının bir kanıtıdır. Bu bölgelerdeki Türk nüfusunun çokluğu da halk oylaması istenmesinin bir diğer sebebidir. Bu belge kurtuluş savaşının diplomatik dayanağı olmuştur. Misak-ı Milli kararları ile Mustafa Kemal’in bağımsızlıkla ilgili görüşleri Osmanlı parlamentosu tarafından yasallaştırılmıştır. </ol> <p><b>!Kurtuluş savaşının gerekçesi Amasya genelgesiyle hedefleriyse Misak-ı Milli kararlarıyla belirlenmiştir.</b></p> <p><b></b></p> <p><b>İstanbul’un Resmen İşgali ( 16 Mart 1921 )</b></p> <p>Misak-ı Milli kararlarının alınmasından sonra, anlaşma devletlerinin İstanbul hükümeti ve meclisi mebusan üzerindeki baskısı artmıştır. Bu baskı üzerine ali rıza paşa sadrazamlıktan istifa ederek yerine Salih paşa yeni hükümeti kurmuştur. Anlaşma devletleri, misakı milli kararlarını geri aldıramayınca da 16 Mart 1920 de İstanbul’u işgal ettiler. Meclisi mebus anı bastılar. Kendileri için tehlikeli gördükleri önemli şahsiyetleri malta adasına sürgün ettiler. İşgalin ardından Salih paşa istifa ederek sadrazamlığa yeniden Damat Ferit paşa getirildi. Ardından da 11 Nisan 1920 de padişah Osmanlı meclisi mebus anı kapattı.</p> <p>İşgale Tepkiler</p> <p>Temsil Heyeti şu kararları aldı.</p> <ol>İstanbul ile haberleşme yasaklandı. Anadolu’daki bazı İngiliz birliklerinin silahlarının alınması kararlaştırıldı. İstanbul’daki tutuklamalar karşı Anadolu’daki subaylar tutuklanacaktı. vergilere el kondu. </ol> <p><b></b></p> <p><b>İşgalin Sonuçları</b></p> <ul>Mebusan meclisi dağıtıldı. Mebusların bir kısmı malta ya sürüldü. İstanbul’dan kaçan bazı milletvekilleri Ankara’ya gelerek Milli Mücadeleye katıldılar. </ul> <p><b>! Bu durum Ankara’da TBMM’nin açılmasına ortam hazırlamıştır. İtilaf devletlerinin bu tutumu doğrudan milli iradeyi yok etmeye yöneliktir.</b></p> <p><b></b></p> <p><b>TBMM’nin Açılışı ( 23 Nisan 1920 )</b></p> <p>İstanbul’un itilaf devletleri tarafından işgal edilmesi ve meclisi mebus anın kapatılması üzerine Mustafa Kemal heyeti temsiliye adına bir genelge yayımladı. 19 Mart 1920 tarihli bu genelge ile, yeni meclisin Ankara’da toplanacağını her sancaktan 5 kişinin seçilmesini istedi. Ayrıca Osmanlı mebusan meclisi üyelerinden İstanbul’dan kaçıp Ankara’ya gelebilenlerinde TBMM’ye kabul edilecekleri bildirildi. ( bunlar 27 Ekim 1920 tarihine kadar TBMM’ye kabul edilmişlerdir.)</p> <p><b>!Böylece milli iradeye saygılı olunduğu, milli birlikten yana olunduğu ve Ankara’nın otoritesinin güçlendirilmek istendiği anlaşılmıştır.</b></p> <ul>TBMM 23 Nisan 1921 de Ankara’da, coşkulu bir törenle açıldı.TBMM ilk toplantısında 120 üye bulunuyordu. ( sonradan 380’e çıktı. ) TBMM açıldığı gün Mustafa Kemal’i meclis başkanlığına seçti. </ul> <p><b></b></p> <p>Kuruluş Amacı</p> <ul>Düzenli bir ordu oluşturmak. Milli iradeyi gerçekleştirmek Vatanı işgallerden kurtarmak Milli birli ve beraberliği gerçekleştirmek İstanbul’un işgali ve meclisi mebus anın dağıtılması Mustafa Kemal’e yeni bir devletin kurulması için gereken imkanı vermiştir. TBMM’nin başkanlığına seçilen Mustafa Kemal vatanı işgallerden kurtarmak için, gereken önlemlerin artık meclis tarafından alınacağını bildirmiş ve vakit geçirmeden bir hükümetin meclis tarafından oluşturulmasını meclise önermiştir. Mustafa Kemal’in meclise verdiği önergede şu hususlar yer alıyordu. </ul> <p>- Bir hükümet kurulmalıdır.</p> <p>- Geçici olarak bir hükümet başkanı ya da padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildir.</p> <p>- TBMM yasama ve yürütme yetkilerine sahiptir.</p> <p>- Mecliste seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul, hükümet işlerine bakacaktır. Meclis başkanı bu kurulunda başkanı olacaktır.</p> <p>- Padişah ve halifenin bulunduğu baskıdan kurtulduğu zaman, meclisin belirleyeceği esaslar içinde durumu belli olacaktır.</p> <p>Meclis Hükümet Sisteminin Özellikleri</p> <ul>Hükümet üyeleri meclis içinde ayrı ayrı oylanarak seçilir. Meclis istemediği üyeleri düşürebilir. Bir başbakan yoktur. Meclis başkanı hükümetinde başkanıdır. Bir devlet başkanı da yoktur. </ul> <p><b></b></p> <p>I.TBMM’nin Özellikleri</p> <p>· TBMM yeni seçilen üyeler ve Osmanlı meclisi mebus anından gelen üyelerden oluşmuştur.</p> <ul>Tek meclisli parlamento sistemi benimsenmiştir. ( Üyeleri padişah tarafından seçilen ayan meclisi kaldırılmıştır. ) Kamuoyunun tepkisine yol açamamak için yeni meclis olağanüstü yetkilerle donatılmış meclis adıyla açılmıştır. TBMM’de mebuslar meclisinde olduğu gibi dini tartışmalar gözükmez. Savaşı sevk ve idare eden bir yapıya sahip olduğu için ihtilalci bir meclistir. Mebusan meclisinin devamı değildir. Milli iradeye dayanan bir meclistir. TBMM iç politikada halkçılık dış politikada bağımsızlığa saygı ilkesini temel etmiştir. TBMM nin açılmasıyla temsil heyetinin görevi sona ermiştir. Savaş koşullarında çabuk karar alıp, kısa sürede uygulamak için güçler birliği ilkesini benimsemiştir. Öncelikle vatanın kurtuluşunu esas aldığı için, yeni bir devlet düzenine geçilmesini sağlayıcı yönleri ön plana çıkarılmamıştır. TBMM ni ilk çıkardığı kanun ağnam vergisinin artırılması ile ilgilidir. </ul> <p><b></b></p> <p>İstiklal Mahkemeleri</p> <p>· TBMM’nin otoritesini sağlamak amacıyla kuruldu.</p> <ul>İstiklal mahkemeleri üyeleri TBMM içinden seçilmiştir. Bu güçler birliği ilkesinin bir gereğidir. İstiklal mahkemelerinin kararları kesin olum temyiz hakkı yoktur. </ul> <p>Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun Çıkarılmasındaki Amaçlar</p> <ul>Meclis iradesi karşı gelenleri ve ayaklanmaları önlemek Kuva-yi milliye amaçları dışında iş yapmasını önlemek Cezaların geciktirilmeden uygulanmasını sağlamak Meclise olan güveni artırmak Askere alma işini hızlandırmak ve orduyu güçlendirmek Osmanlı hükümetiyle işbirliği yapanları cezalandırmak </ul> <p>TBMM ilk hükümeti 2 Mayıs 1920’de kurdu.</p> <p>İstanbul Hükümetinin TBMM Hükümetine Karşı Tutumu</p> <ul>İstanbul’un işgalinden sonra Salih paşa, itilaf devletlerinin baskılarına boyun eğerek istifa etti. Yeni hükümeti Damat Ferit Paşa kurdu. Damat Ferit Paşa milli mücadelenin karşısında idi. Mustafa Kemal ve yanındakiler, İstanbul sıkı yönetim mahkemesince idama mahkum edildiler. Şeyhülislam tarafından bir fetva çıkarttırılarak, milli mücadeleciler dine karşı ihanetle suçlandılar. Kuva-yi milliye inzibatiye adıyla bir ordu kuruldu. TBMM’ye karşı ayaklanmalar desteklendi. İtilaf devletlerine daha fazla bel bağlandı. </ul> <p>TBMM’nin Aldığı Tedbirler</p> <ul>İstanbul hükümeti ile her türlü haberleşme ve ilişki kesildi. Şeyhülislamın fetvasına karşılık Ankara müftüsü Rıfat efendi ve Anadolu’daki birçok müftünün imzası ile milli mücadeleyi destekleyen karşı fetva yayımlandı. “Anadolu Ajansı” kurdurularak milli mücadele lehinde propaganda yapıldı. Hıyaneti vataniye kanunu çıkarılarak TBMM’nin otoritesi artırıldı. Damat Ferit Paşa vatan haini sayılarak vatandaşlıktan çıkartıldı. </ul> <p><b></b></p> <p>TBMM’ye Karşı Ayaklanmalar</p> <p>Sebepleri</p> <ul>İstanbul hükümetinin kışkırtması İtilaf devletlerinin kışkırtması ve desteklemesi Şeyhülislamın fetvasının rolü Halkın askerlikten ve savaştan bıkması Kuva-yi milliye birliklerinin halka karşı bazı olumsuz davranışlarda bulunması Şahsi menfaat temin etme isteği Azınlıkların çalışmaları ve bağımsızlık istemeleri </ul> <p>Bu nedenle çıkan ayaklanmalar dört grupta toplanır</p> <p><b>A) Doğrudan İstanbul Hükümeti Tarafından Çıkartılan Ayaklanmalar</b></p> <p><b>1. Aznavur Ayaklanması </b>İngilizlerin teşviki ile güney Marmara, Manyas, ululat, Balıkesir ve Gönen’de çıkartılmıştır. Ayaklanma Çerkez ethem ve kuvvetleri ile bastırılmıştır.</p> <p><b>2.Kuva-yi inzibatiye Ayaklanması </b>Bu ordu İngilizlerin teşviki ve yardımı ile Osmanlı saltanatına bağlı olarak kurulmuştur. Ayaklanma İstanbul ve Anadolu arasında önemli bir geçit olan Geyve boğazının kuva-yi milliyecilerin eline geçmesini önlemek için çıkartılmıştır. Geyve boğazındaki kuva-yi milliye birliklerine saldıran hilafet ordusunun er kadrosunun ali Fuat paşa komutasındaki kuva-yi milliye birliklerine katılmasıyla ayaklanma bastırıldı.</p> <p><b>B) İstanbul Hükümeti ve İşgalcilerin Kışkırtmaları Sonucu Çıkan Ayaklanmalar </b>Anadolu’daki milli direnişi en çok bu ayaklanmalar uğraştırmıştır.</p> <p><b>1. Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı ayaklanmaları </b></p> <p>İngilizler boğazları elde tutmak için İstanbul hükümeti ile işbirliği yaptılar. Bölgedeki halk kışkırtıldı. Geyve’deki birliklerimiz pusuya düşürüldü. Ayaklanma Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa tarafından bastırıldı.</p> <p><b>2. Yozgat Ayaklanması</b></p> <p>Yozgat, Boğazlayan, Yeni han ve çevresinde Çapanoğlu, Aynacı oğlu gibi bölgenin ileri gelenleri, padişah ve halifeye bağlılık iddiasıyla ayaklandılar. Çünkü bu kişiler, meclisin açılışı ve yeni bir devletin kuruluşu ile otoritelerinin yok olacağından endişe etmekte idiler. Bu ayaklanmayı batı cephesinden çağrılan Çerkez Ethem ve birlikleri bastırmışlardır.</p> <p><b>3. Konya – Bozkır Ayaklanması </b>Delibaş Mehmet tarafından bozkırda başlayan ayaklanma Konya ve çevresine yayıldı. Ayaklanmayı Refet paşa bastırdı. Delibaş Fransızlara sığındı.</p> <p><b>4. Afyon’da Çopur Musa Ayaklanması </b>Halifelik elden gidiyor diye başlatılan ayaklama, aslında yunan ajanlarının kışkırtması ile başlatıldı. Ayaklanma bastırılınca Çopur Musa yunanlılara sığındı. Yunanlılar böylece Batı Anadolu’da daha rahat ilerleyeceklerini düşünüyorlardı.</p> <p><b>5. Milli Aşireti Ayaklanması </b></p> <p>Daha önce kuva-yi milliye tarafları olan bu aşiret, Fransızların kışkırtması ile Urfa ve civarında ayaklandı.</p> <p><b>6. Koçkiri Ayaklanması</b></p> <p>Erzincan, Sivas ve dolaylarında çıkartılmıştır. Ayaklanma, Amasya’da bulunan merkez ordusu tarafından bastırılmıştır.</p> <p><b>7. Cemil Çeto Ayaklanması</b></p> <p>Bahtiyar aşireti reisi olan Cemil Çeto, Garzan ve yöresinde ayaklanma çıkarmıştır. Bu ayaklanmalardan başka Ali Batı ve Şeyh Eşref ayaklanmaları da çıkmıştır.</p> <p>C) Önceden Kuva-yi Milliye Yanlısı Olup Sonradan Ayaklananlar</p> <p>Düzenli ordunun kurulması ile bu ordunun emrine girmek istemeyen bazı kuva yi milliye komutanları isyan etti.</p> <p><b>Bunların Başlıcalar</b></p> <p><b>1. </b><b>Demirci Mehmet Efe Ayaklanması: </b>Refet Paşa tarafından bastırıldı</p> <p><b>2. </b><b>Çerkez Ethem Ayaklanması :</b> I. İnönü savaşı sonrası İsmet paşa tarafından bastırıldı.</p> <p><b>D) Azınlıkların Çıkardıkları Ayaklanmalar</b></p> <p>Ermeni ve Rumların yoğun olarak yaşadıkları yerlerde çıkardıkları ayaklanmalardır.</p> <p><b>Başlıcalar Şunlardır:</b></p> <p><b>1. </b><b>Pontus Rum Ayaklanmaları:</b></p> <p>Yunanlılarla işbirliği yapılarak ve itilaf devletlerinin desteği alınarak Karadeniz bölgesinde çıkarılmıştır. Rumların bölgede bağımsız bir Rum devleti kurmak için çıkarttığı bu ayaklanmalar ancak milli mücadelenin kazanılmasından sonra tamamen söndürülebilirdi.</p> <p><b>2. </b><b>Trakya ve Batı Anadolu’daki Rum Ayaklanmaları:</b></p> <p>Yunan işgallerinin başlaması ile çıkartılmıştır.</p> <p><b>3. </b><b>Ermeni Ayaklanmaları:</b></p> <p>Çukurova ve doğu Anadolu’da ermeni devletleri kurmak için Ermenilerce çıkarılmıştır.</p> <p><b>Ayaklanmaların Sonuçları</b></p> <ul>Milli mücadelenin kazanılmasını geciktirmiştir. Anadolu’daki işgalleri kolaylaştırmıştır. Çok sayıda Müslüman Türk insanı şehit düşmüştür. Maddi yönden büyük kayıplara neden olmuştur Ayaklanmaların bastırılması TBMM’nin otoritesini ve gücünü artırmıştır. Düzenli ordunun kurulmasını hızlandırmıştır. Ayaklanmaların bastırılmasıyla milli birliğin sarsılıp yok olmayacağı anlaşılmıştır. Ayaklanmaların bastırılması hilafeti, saltanatı ve Osmanlı hükümetinin otoritesini zayıflatmıştır. </LI></ul> <p><b></b></p> <p><b>SEVR ANTLAŞMASI ( 10 AĞUSTOS 1920 )</b></p> <p>İtilaf devletleri, I. Dünya savaşında yenilen diğer devletlerle barış antlaşmaları yaptıkları halde Osmanlı devleti ile barış anlaşması yapmamışlardı.</p> <p>Sevr antlaşmasının taslağı San Remo Konferansında hazırlandı. İtilaf devletleri Sevr antlaşmasını kabul ettirebilmek için yunan ordusunun saldırıya geçmesine izin verdiler. Bunun üzerine saldırıya geçen yunanlılar Akhisar, Soma, Salihli, Alaşehir, Nazilli, 8 Temmuzda Bursa, Balıkesir ve Bandırmayı işgal ederek Anadolu’nun iç kısımlarına doğru ilerlediler. </p> <p>Bu arada yunanlılar doğu Trakya’da da saldırıya geçtiler. Edirne, Tekirdağ ve çorlu yunanlılar tarafından işgal edildi. </p> <p>İngilizlerde güney Marmara’da Karamürsel ve Mudanya’yı işgal ettiler.</p> <p>Sevr taslağı padişahın başkanlığında toplanan “saltanat şurası”nda kabul edildi.Sevr antlaşması Osmanlı temsilcileri tarafından 10 Ağustos 1920 de imzalandı.</p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b></b></p> <p><b>Sevr’in Önemli Hükümleri</b></p> <p>· Osmanlı devleti İstanbul ve çevresi ile Anadolu’da küçük bir toprak parçası ile sınırlandırılacak</p> <p>· Boğazlar bütün gemilere açık tutulacak ve bir Avrupa komisyonu tarafından yönetilecek.</p> <p>· İzmir ve çevresi ile Midye Büyük Çekmece hattının doğusu Yunanistan verilecek</p> <p>· Doğu Anadolu’da Ermenistan ve kürdistan adında iki devlet kurulacak</p> <p>· Antalya ve Konya dahil Güneybatı Anadolu İtalya’ya bırakılacak</p> <p>· Adana, Sivas ve Malatya hattını birleştiren bölge Fransa’ya bırakılacak.</p> <p>· Mısır, Suriye ve Filistin İngilizler ve Fransızlar arasında paylaşılacak</p> <p>· Hicaz, bağımsız bir devlet olacak</p> <p>· Kapitülasyonlardan itilaf devletleri ve dostları faydalanacaklar.</p> <p>· Türkiye’nin ekonomisinin kontrolü itilaf devletlerine bırakılacak</p> <p>Sevr antlaşması ile ortaya çıkan yoğun tepkiler üzerine Damat Ferit paşa hükümeti istifa ederek Tevfik paşa hükümeti kurulmuştur.yeni hükümet Mustafa Kemal ile anlaşma yolları arayacaktır.</p> <p><b></b></p> <p><b>Düzenli Ordunun Kurulması</b></p> <p><b></b></p> <p><b>Kuruluş Nedenleri</b></p> <p>· Kuva-yi Milliye nin düzenli yunan orduları karşısında başarısız olması</p> <p>· Kuva-yi Milliyecilerin yetkilerini aşarak bir çok kişiyi cezalandırmaları</p> <p>· Bazı bölgelerde halktan zorla para ve yiyecek toplamaları</p> <p>· Kuva yi milliye nin belli bir otoriteye bağlı olmaması askerlik tekniğini yeteri kadar bilmemeleri</p> <p>· Milli bağımsızlığa ulaşmak için düzenli bir ordunun gerekli olması</p> <p>Gediz muharebelerinde Türk kuvvetlerinin yaptığı taarruzun başarısızlıkla sonuçlanması üzerine TBMM Kuva-yi Milliye birliklerinin batı cephesi komutanı emrinde toplanmasını kararlaştırdı.buna göre Adapazarı'ndan Denizli’ye kadar olan batı cephesi ikiye ayrıldı.Batı kısma (asıl kesim) Albay İsmet bey, Güney kısma refet bey getirildi. Batı cephesi milli savunma bakanlığına bağlandı. ( 12 Kasım 1920)</p> <p><b>Sonuç</b></p> <p>· Hızla milli ordunun kurulmasına geçildi. Askere alma işlemlerine hız verildi. Batıdaki kuva yi milliye birlikleri düzenli ordu içine alındı.</p> <p>· Doğuda zaten düzenli ordu birlikleri vardı</p> <p>· Çerkez Ethem ve Demirci Mehmet Efe gibi kuva yi milliye önderleri otoritelerine engel olan bu tutuma karşı gelerek ayaklandılar.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-60301260139072995782009-12-29T14:41:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.852-08:00İNKİLAP TARİHİ SEMİNER III. GRUP SORU VE CEVAPLARI<h3>İNKİLAP TARİHİ SEMİNER III. GRUP SORU VE CEVAPLARI</h3> <p>1. Mustafa Kemal samsuna çıkarken görünüşteki görevi nedir? Cevap: Doğu Karadeniz bölgesinde pontos Rumlarına karşı Türk direnişini bastırmaktı.</p> <p>2. Mustafa Kemal’in Samsuna çıkmasındaki gerçek neden nedir? Cevap: İstanbul hükümeti ile vatanın kurtuluşunun mümkün olmayacağını anlaması ve Anadolu’ya geçip milli mücadeleyi başlatmak istemesidir.</p> <p>3. Londra konferansı sırasında itilaf devletlerinin, hem İstanbul TBMM hükümetini çağırmalarındaki amaç nedir? Cevap: itilaf devletlerinin Osmanlı hükümetinin yanında TBMM hükümetinin temsilcisi de Londra konferansına katılmasını istemelerindeki amaç; Türk tarafı arasında ikilik çıkartarak birbirine düşürmektir.</p> <p>4. TBMM hükümetinin Londra konferansına katılmasındaki amaç nedir? Cevap: * Barışçı olmadıkları yönünde yapılan propagandaları önlemek</p> <p>* Milletler arası platformda TBMM yi kabul ettirmek.</p> <p>* Misak-ı Milliyi dünya kamuoyuna açıkça anlatmak idi.</p> <p>5. Moskova antlaşması kimler arasında imzalandı. İki ülkenin birbirine yaklaşmasındaki asıl amaç nedir? Cevap: TBMM ile Sovyet Rusya arasında ( 16 mart 1921 ) imzalandı. Sovyet Rusya ve TBMM birbirine yaklaşmasındaki amaç; Sovyet Rusya Türkiye de komünizmi yerleştirmek ve güneyde kendisine bağlı tampon bir bölge oluşturmak idi. TBMM amacı ise; Doğudaki bu güçlü komşusundan emin olmak acil ihtiyacı olan silah, cephane ve para yardımını sağlamak idi.</p> <p>6. Afganistan ile dostluk antlaşmasının TBMM’deki önemi nedir? Cevap: Moskova’da TBMM temsilcileri ile Afganistan temsilcileri arasında imzalanan dostluk ve kardeşlik antlaşmasıdır. * Afganistan, Ankara’ya elçi gönderen ilk İslam devletidir.</p> <p>* Afganistan, TBMM Hükümeti’ni tanıyan ilk Müslüman ülkedir. * Hint Müslümanları da aralarında para toplayarak, bunları Türk milli mücadelesini desteklemek için göndermişlerdir.</p> <p>7. TBMM nin ayaklanmalara karşı aldığı tedbirler nelerdir? Cevap: * İstanbul hükümeti ile her türlü haberleşme ve ilişki kesildi. * Şeyhülislamın fetvasına karşılık Ankara müftüsü Rıfat efendi ve Anadolu’da ki bir çok müftünün imzası ile milli mücadeleyi destekleyen karşı fetva yayımlandı.</p> <p>* Anadolu ajansı kurdurularak milli mücadele lehinde propaganda yapıldı. * hıyaneti vataniye kanunu çıkarılarak TBMM’nin otoritesi artırıldı.</p> <p>* Damat Ferit Paşa vatan haini sayılarak vatandaşlıktan çıkarıldı.</p> <p>8. Önceden kuva yi milliye yanlısı olup sonradan ayaklananlar kimlerdir?</p> <p><b></b>Cevap: * Demirci Mehmet efe ayaklanması * Çerkez Ethem ayaklanması</p> <p>9. Azınlıkların çıkardıkları ayaklanmalar nelerdir? Cevap: * Pontus Rum ayaklanmaları * Trakya ve batı Anadolu da ki Rum ayaklanmaları * Ermeni ayaklanmaları</p> <p>10. Temsil Heyetinin Ankara’yı seçmesinin nedenleri nelerdir.</p> <p>Cevap: * Ulaşım ve haberleşme imkanları elverişlidir. * Batı cephesine yakındı ve işgal edilmesi zordu. * Anadolu’nun ortalarında bir yer olması.</p> <p>11. Mustafa Kemal Osmanlı mebusan meclisi milletvekillerinden hangi isteklerde bulunmuştur.</p> <p>Cevap: Ankara’ya yerleşen Mustafa Kemal müdafaa-i hukukçu milletvekillerini Ankara’ya çağırarak meclisi mebusan da yapılacak çalışmalar için şu isteklerde bulunur. * Kendisinin meclis başkanlığına seçilmesi. Bununla Anadolu’da ki milli hareketin meclisi mebusuna egemen olduğu herkese en çarpıcı çarpıcı biçimde anlatılmış olacaktı. * Mecliste bir müdafaa-i hukuk grubu oluşturulacak ve bu grup meclisin tüm çalışmalarına ağırlığını koyacaktı. * Tüm kişi ve kurumları bağlayacak kararların alınması * Misak-ı milli kararlarının meclise kabul ettirmesi.</p> <p>12. Kongreler dönemi nedir? Cevap: Mondros ateşkes antlaşmasından TBMM’nin açılmasına kadar geçen döneme kongreler dönemi denir. Bu dönemin en önemli özelliği milli güçleri birleştirmek ve mücadeleyi halka mal etmektir. Meclisin açılmasıyla bu amaç gerçekleşti.</p> <p>13. TBMM’nin açılış nedenleri nelerdir? Cevap: * Düzenli bir ordu oluşturmak * Milli iradeyi gerçekleştirmek * Vatanı işgallerden kurtarmak * Milli birlik ve beraberliği gerçekleştirmek. * İstanbul’un işgali ve Meclisi mebus anın dağıtılması, Mustafa Kemal’e yeni bir devletin kurulması için gereken imkanı vermiştir.</p> <p>14. İstiklal mahkemelerinin kuruluş nedenlerini yazınız. Cevap: TBMM ni otoritesini sağlamak amacıyla kuruldu. İstiklal Mahkemeleri üyeleri meclisin içinden seçilmiştir. Bu güçler birliği ilkesinin bir gereğidir. İstiklal mahkemelerinin kararları kesin olup temyiz hakkı yoktur.</p> <p>15. I. Meclisin kuruluşunda güçler birliği prensibinin kabul edilme nedeni nedir? Cevap: Savaş koşullarında çabuk karar alıp kısa sürede uygulamak için güçler birliği ilkesini benimsemiştir.</p> <p>16. I. kurulan meclisin ilk çıkardığı kanunlar nelerdir? Cevap: İlk çıkardığı kanun ağnam vergisidir. İkinci kanun hıyaneti vataniye kanunudur.</p> <p>17. Tekalifi milliye emirleri neyi amaçlamıştır. Osmanlıda hangi vergi ile benzerlik göstermiştir. Cevap: Tekalifi milliye de alınan tedbirler olağanüstü şartlarda olağanüstü tedbirlerdir. Sırtını İngiltere gibi güçlü bir devlete dayamış olan yunanlılar karşısında ne kadar güç şartlar altında mücadele edildiği anlaşılmıştır. Bu emirler dünyada ilk defa top yeküm bir savaş uygulamasıdır. Bu emirlerin yayımlanması ve uygulanması ile halktaki ümitsizlik kaybolmaya başlamıştır. Tekalifi milliye emirleri Osmanlı devletindeki “avarız” vergisiyle benzerlik göstermektedir.</p> <p>18. Sakarya meydan savaşının stratejisi nasıl belirlenmiştir? Cevap: Mustafa Kemal’in ordusuna şu emri vermesiyle “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, ve bu satıh bütün vatandır, vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz.”</p> <p>19. Amasya genelgesinin önemi nedir? Cevap: kurtuluş savaşının gerekçesi açıklandı. Kurtuluş savaşının yöntemi açıklandı. Milli egemenlik ilkesi açığa çıktı. Amasya genelgesi kurtuluş savaşının ilk siyasi belgesidir.</p> <p>20. Erzurum kongresinin önemi nedir? Cevap: Kongre bölgesel olmasına karşın milletin ve vatanın bütünlüğünü ilgilendiren kararlar alınmıştır. İlk kez manda ve himaye düşüncesine karşı çıkılmıştır. Halk temsilcilerinin bir araya gelip kararlar aldığı ilk kongredir.</p> <p>21. 1921 Anayasası’nın (teşkilat-ı esasiye kanunu) özellikleri nelerdir? Cevap: * 1921 anayasası, Mustafa Kemal in değişik tarihlerde TBMM ye verdiği önergelerden oluşmuştur.</p> <p>* bu anayasa olağanüstü durum için hazırlanmış kısa ve öz bir anayasadır.</p> <p>* Bu sebeple temel hak ve hürriyetler yer almamıştır.</p> <p>22. Londra konferansının sonuçları nelerdir?</p> <p>Cevap: * İtilaf devletleri TBMM resmen tanımış oldu. * Türk milletinin Sevr’i kabul etmeyeceği bir kez daha vurgulandı. * TBMM ilk defa milletlerarası bir konferansta temsi edildi. * itilaf devletleri arasındaki görüş ayrılıkları iyice belirginleşti.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-73775106450591069352009-12-29T14:40:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.907-08:00İnkılap Tarihi Testleri<h3>TEST 1</h3> <ol>Misakı Millide </ol> <p>I. Arap ülkelerinde halk oylamasına gidilmesi</p> <p>II. İtilaf devletlerinin işgal ettikleri yerlerden çekilmesi</p> <p>III. Boğazların dünya ticaretine açılacağı</p> <p>IV. Kapitülasyonların kabul edilmeyeceği</p> <p>V. Batı Trakya da halk oylamasına gidilebileceği</p> <p>VI. Düyunu umumiye nin kabul edilmemesi belirtilmiştir.</p> <p>Bunlardan hangileri tam bağımsızlık ilkesi ile doğrudan doğruya ilgilidir?</p> <p>A) I – III</p> <p>B) III – IV – V</p> <p>C) II – IV – VI</p> <p>D) II – V</p> <p>E) II – III – IV</p> <p>2. Misak-ı milli ile milli varlığımıza zararlı olan kapitülasyonların kaldırılması kabul edildi.</p> <p>Bundan amaçlanan nedir?</p> <p>A) Ticareti geliştirmek</p> <p>B) Siyasal bağımsızlık</p> <p>C) Milli egemenlik</p> <p>D) Üretimin artması</p> <p>E) İşgallerin sona erdirilmesi</p> <ol start="start">– 1776’da ABD bağımsızlık beyannamesinin ilan edilmesi </LI></ol> <p>-1789’da Fransa’da insan ve vatandaşlık hakları beyannamesinin ilan edilmesi</p> <p>Yukarıda verilen olaylar, gerçekleştikleri ülkelerde bağımsızlık ve milli hakimiyet adına önemli adımlar atılmasını sağlamıştır.</p> <p>Türk inkılabının temelini oluşturan bağımsızlık beyannamesi aşağıdakilerden hangisidir.</p> <p>A) Havza genelgesi</p> <p>B) Erzurum kongresi kararları</p> <p>C) Amasya genelgesi kararları</p> <p>D) Amasya protokolü kararları</p> <p>E) Sivas kongresi kararları</p> <p>4. Mustafa Kemal’in Amasya genelgesi ile ortaya koyduğu kurtuluş savaşı stratejisinin, kongreler sonrasında yürürlüğe koymasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?</p> <p>A) Millet çoğunluğunun da onayını almak istemesi</p> <p>B) Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararının kurtaracağına inanması</p> <p>C) Hareketlerinin milli iradeye dayandırılması</p> <p>D) Genelgenin bütün Anadolu da duyulup benimsenmesi</p> <p>E) Acele değil, ihtiyatlı hareket etmesi</p> <p>5. Milli mücadelenin hazırlık döneminde;</p> <p>I. Genelgeler yayımlanmıştır.</p> <p>II. Kongreler toplanmıştır.</p> <p>III. Temsil heyeti kurulmuştur.</p> <p>IV. Amasya görüşmeleri yapılmıştır.</p> <p>V. Son Osmanlı mebusan meclisi toplanmış ve misak-ı milli ilan edilmiştir</p> <p>Anadolu hareketi ile İstanbul hükümeti, bu gelişmelerden hangisi yada hangilerinde birlikte hareket etmiştir?</p> <p>A) Yalnız I</p> <p>B) IV – V</p> <p>C) Yalnız IV</p> <p>D) II – III</p> <p>E) I – II – III</p> <p>6. Kurtuluş savaşının ilk dönemlerinde;</p> <p>II. Direniş cemiyetlerinin kurulması</p> <p>III. Kuva yi milliye nin oluşturulması</p> <p>IV. Çeşitli bölgelerden kongrelerin toplanması</p> <p>Aşağıdakilerden hangisinin kanıtı olabilir?</p> <p>A) I. dünya sona erdiği</p> <p>B) Anadolu’da milli uyanışın başladığının </p> <p>C) Avrupalıların içişlerimize karışmasının önlenmek istendiğinin </p> <p>D) Otorite ve güç peşinde kazanma peşinde koşanların olduğunun </p> <p>E) İstanbul hükümetinin deneyimlerinden yararlanıldığının</p> <h3>TEST CEVAPLARI</h3> <p>1. II. Öncülde verilen “işgal edilen yerlerden çekilme” ifadesi zaten doğrudan bağımsızlıkla ilgilidir. IV ve VI öncüllerindeki kapitülasyonlar ve düyunu umumiye yabancıların direk olarak ekonomimize direk müdahale ettikleri kavramlardır. Bunların kaldırılmasıyla da ekonomik bağımsızlık gerçekleşmiştir. DOĞRU SEÇENEK C</p> <p>2. kapitülasyonlar Osmanlı devleti nin bazı devletlere tanıdığı gümrük ve ticaret kolaylığıdır. Bu sebeple Avrupa da üretilen mallar Osmanlı ülkesine çok ucuz olarak girmiş bu da Osmanlı devletinde ücretimin durmasına sebep olmuştur. Kapitülasyonlar kaldırılarak yerli üreticiler korunmuş ve üretimde artış sağlanmıştır. DOĞRU SEÇENEK D</p> <p>3. Amasya genelgesinin içerdiği maddelere bakıldığında ( 1. 2. ve 3. maddeleri ) bir ihtilal beyannamesi olduğu anlaşılıyor. DOĞRU SEÇENEK C</p> <p>4. Mustafa Kemal Amasya genelgesi kararları diğer kongrelere de onaylatarak çoğunluğun onayını almak böylece daha etkin ve tutarlı hareket etmek istemiştir. DOĞRU SEÇENEK A</p> <p>5. Amasya görüşmeleri İstanbul hükümeti ile temsil heyeti arasında gerçekleşmiş buradan çıkan kararlar da Osmanlı mebusan meclisi kapatılmıştır. DOĞRU SEÇENEK B</p> <p>6. kurtuluş savaşının ilk dönemlerinde İstanbul hükümetinin işgallere karşı sessiz kalması ve ortada da başka merkezi yönetimin bulunmamasına rağmen halkın bir takım oluşumlar meydana getirmesi milli bilincin oluştuğunu gösteriyor. DOĞRU SEÇENEK B</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-60586699507490081632009-12-29T14:39:00.000-08:002010-01-09T06:17:58.954-08:00BÜYÜK TAARUZ VE BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI<h3>BÜYÜK TAARUZ VE BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI</h3> <p>· Sakarya zaferinin ardından TBMM hükümeti orduyu taarruz için hazırlamaya başladı.</p> <ul>İtilaf devletlerinden 26 Mart 1922 de yeni bir öneri geldi. Bu öneride Londra konferansında olduğu gibi Sevr'in koşullarının biraz değiştirilmesinden ibaretti. Türkiye bu şartları kabul etmedi.bağımsızlık için savaşa devam edilmesinin temel amacı, kesin zaferin kazanılmak istenmesidir. 20 Temmuz 1922 de Mustafa Kemal TBMM de müdafaa-i hukuk grubunu kurdu. Mustafa Kemal böyle bir grubun son Osmanlı mebusan meclisinde kurulmasını istemiş, ancak bu gerçekleşmemişti. Yunanlılar afyon, Kütahya ve eski şehirde kuvvetli savunma hatları kurdular. İngilizler yunanlıların kurmuş oldukları bu savunma hatlarının aşılamayacağı propagandasını yapmakta idiler. Gerçek barışın ancak kesin bir zaferle elde edilebileceğini bilen Mustafa Kemal ak şehirdeki cephe karargahında komutanlarla toplanarak taarruzun 26 Ağustos 1922 de başlatılması kararını aldı. 26 Ağustos 1071 Selçuklu sultanı Alparslan Bizans imparatoru Romen di ojen Malazgirt'te yenip ve Anadolu'nun kapılarını Türklere açmıştı. Düşmana karşı ilk taarruz afyonda koca tepede başlatıldı. 30 Ağustos da Dumlupınar'da yapılan savaşı bizzat Mustafa Kemal yönetti. İsmet paşa bu savaşa başkumandan savaşı isimi vermiştir. 1 Eylül 1922 de Mustafa Kemal ordularına “ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri emrini verdi.” 2 Eylül 1922 de yunan başkomutanı triko pus uşakta çok sayıda yunan komutanı ve askeri ile birlikte esir alındı. 2 Eylül 1922 de yunanlılar itilaf devletleri aracılığıyla mütareke teklifinde bulundular. Ancak Mustafa Kemal tam Anadolu'nun kurtarılıp kesin zafer elde etme kararında olduğundan bu isteği kabul etmedi. 9 Eylülde birliklerimiz İzmir'e girdi. 10 Eylülde bursa kurtarıldı. 18 Eylülde Anadolu'da yunan askeri kalmadı. Yunan birlikleri geri çekilirken batı Anadolu'da ki yerli Rumlarda beraberinde bölgeyi terk etmiştir. Bunun sebebi yakıp yıktıkları köy, kasaba ve şehirler ile Türk halkına yaptıkları katliamların hesabını verme korkusu idi. </ul> <p><b></b></p> <h6>Sonuçları</h6> <ul>yunan ordusu yenilmiş ve batı Anadolu yunan işgalinden kurtulmuştur. Büyük taarruz ve başkumandan meydan muharebesi ile Anadolu'nun ebediyen Türk yurdu olduğu ispat edilmiş. Türk milli mücadelesinin askeri safhası da tamamlanmıştır. İngiltere’nin Anadolu'yu işgal planı gerçekleşmemiştir. Dünyanın mazlum milletlerinin kurtuluşuna ümit ışığı olmuştur. Türk ordusu Çanakkale ve Kocaeli üzerine yürüme emri aldı. Bu durum İngiltere'yi hareket geçirdi. İngiltere’nin sömürgelerden asker toplama teşebbüsü ve Fransa ile İtalya'yı Türklere karşı savaşa daveti olumlu karşılık görmedi. İkinci bir Çanakkale hezimeti yaşamak istemeyen İngiltere sonunda barışa karar verdi. İstanbul’daki Fransız yüksek komiseri general pelle ve Fransız temsilcisi Frenklin bouillon İzmir'e gelerek Mustafa Kemal ile görüştü. Bu görüşmelere de Mustafa Kemal Edirne'yi düşman elinde görmeye tahammülü olmadığını tarafsız bir bölge tanımadıklarını belirtti. Bu sırada Sovyet Rusya da boğazların Türklerin hakkı olduğunu bildirmiştir. İtilaf devletleri Paris'te yaptıkları toplantıda doğu Trakya'nın Türklere verilmesini kabul ettiler. Mudanya ve İzmit'te bir konferans toplanmasını istediler. Bunun üzerine 28 Eylülde askeri harekat durduruldu. </ul> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-9858236816025573772009-12-29T14:38:00.001-08:002010-01-09T06:17:59.068-08:00KARS ANTLAŞMASI ( 13 EKİM 1921 )<h3>KARS ANTLAŞMASI ( 13 EKİM 1921 )</h3> <p>Kars antlaşması Moskova antlaşmasının bir tekrarı niteliğindedir. Doğu sınırlarımız küçük değişikliklerle yeniden çizildi ve kesin şeklini aldı. Sovyet Rusya'dan sonra Kafkas cumhuriyetleri de misak-ı milliyi kabul ettiler.</p> <p>Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ile dostluk kuruldu.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-72786337231879904252009-12-29T14:38:00.000-08:002010-01-09T06:17:59.014-08:002. ANKARA ANTLAŞMASI ( 20 EKİM 1921 )<h3>2. ANKARA ANTLAŞMASI ( 20 EKİM 1921 )</h3> <p>Fransa ile TBMM arasındaki savaş durumu sona erdi. Güney cephesi kapandı. Bugünkü Suriye sınırı, İskenderun ve Hatay hariç belirlendi. Bu gelişme misak-ı milliye aykırı bir durumdur.</p> <p>Türkiye Selçuklu devletinin kurucusu olan Süleyman şahın Halep yakınlarındaki caber kalesinde bulunan mezarı (Türk mezarı) Türk toprağı sayılacak burada Türk bayrağı dalgalanacak Türk askeri nöbet tutacaktı.</p> <p>Hatay ve İskenderun'da Türklere kültürel haklar tanıyan özel bir yönetim kuruldu.</p> <p>TBMM hükümetini tek başına tanıyan ilk itilaf devleti Fransa'dır.yunan işgalini destekleyen İngilizler bu siyasetinde yalnız kalmışlardır.</p> <p>Rusya Moskova antlaşmasına dayanarak Ankara antlaşmasına karşı çıkmıştır.bu durum Rusya'nın TBMM nin batılı devletlerle ilişki kurmasını istemediğinin kanıtıdır. </p> <p>TBMM hükümetinin cephelerde kazandığı başarılar, bu devletlerle imzalanan siyasal başarıları da beraberinde getirmiştir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-12916603545905985052009-12-29T14:37:00.001-08:002010-01-09T06:17:59.177-08:00KÜTAHYA – ESKİŞEHİR MUHABERELERİ ( 10 – 24 TEMMUZ 1921)<h3>KÜTAHYA – ESKİŞEHİR MUHABERELERİ</h3> <h3>( 10 – 24 TEMMUZ 1921)</h3> <p>· yunanlılar I. ve II. İnönü yenilgilerinden sonra büyük bir hazırlığa giriştiler.</p> <ul>Fransa ve İtalya, yunanlılardan desteğini çektiği halde, İngiltere Yunanistan desteğini devam ettirdi. Yunanistan arka arkaya aldığı yenilgilerin izlerini silmek İngiltere'nin tekrar güvenini kazanmak ve Türk ordusunun toplanmasına fırsat vermemek için harekete geçti. Yunan kralı konstantin savaşı bizzat yönetmek için önce İzmir oradan da Kütahya'ya geçerek komutanlarıyla bir görüşme yaptı. Bu toplantıda Ankara üzerine saldırı kararı alındı.yunanlılar saldırı sonucu afyon, Bilecik, Kütahya ve Eskişehir'i işgal ettiler. Yunan kuvvetleri yer yer Sakarya nehrini geçtiler. Mustafa Kemal cephe komutanı ismet paşa ile görüşerek orduların Sakarya nehri doğusuna çekilmeleri emrini verdi. </ul> <p>· Türk birliklerinin Sakarya'nın doğusuna çekilmelerinin sebebi düşmanı hareket üssünden uzaklaştırmak. Türk ordusuna da daha büyük kayıplar verdirmemek ve yeniden toparlanmak için zaman kazanmaktı.</p> <p>· Cephedeki bu başarısızlık mecliste büyük tartışmalara sebep oldu. Bazı milletvekilleri meclisin tehlikede olduğunu ve meclisin daha emniyetli bir yer olan kayseri ye taşınmasını istedi.ancak bu istek meclis tarafından kabul edilmedi.</p> <p>· Mecliste Mustafa Kemal karşı olanlar “ ordu nereye gidiyor, millet nereye götürülüyor, bu harekatın elbette bir sorumlusu vardır.o nerededir onu ordunun başında görmek isteriz.” Diyerek Mustafa Kemal in gücünü ve etkisini kırmak istiyorlardı.</p> <p>· Mustafa Kemal i seveler ve ona karşı olanlar onun Türk ordusunun başına geçmesi fikrinde birleşmişlerdi.</p> <p>· Sert tartışmalardan sonra TBMM, 5 Ağustos 1921 de Başkomutanlık kanunu kabul etti.bu kanuna göre meclis üç aylık süre için, bu yetkilerini ve başkomutanlık görevini Mustafa Kemal e verdi.</p> <p>· Mustafa Kemal Amasya genelgesinden sonra istemeyerek ayrıldığı askerlik görevine en üst rütbeyle yeniden dönüyordu.</p> <p>· İsmet paşa genelkurmay başkanlığından ayrıldı. Bu göreve Mareşal Fevzi Çakmak getirildi.</p> <p>· Fevzi paşa genelkurmay başkanlığı görevini 1944 yılına kadar yürütmüştür.</p> <p>Yenilginin Sonuçları</p> <ul>Afyon, Kütahya ve Eskişehir yunanlıların eline geçti Mecliste sert tartışmalar oldu, ilk muhalefet oluştu. Halkta ümitsizlik baş gösterdi. Moskova’dan Batum'a gelen Enver paşanın Anadolu'ya geleceği endişesi başladı. Yunanlıların Ankara'yı ele geçirme ve TBMM yi dağıtma ümitleri arttı. </ul> <p><b></b></p> <h3>Tekalifi Milliye Emirleri ( 7 – 8 Ağustos 1921 )</h3> <p>Mustafa Kemal başkomutanlık kanunu ile meclisin bütün yetkilerini eline alarak devlet işlerinde tek başına ve çabuk karar verme fırsatı bulmuştu.</p> <p>Bu yetkiler üç aylık sürelerle uzatıldı. 20 temmuz 1922 de ise süresiz hale getirildi. Mustafa Kemal cumhurbaşkanı seçilene kadarda durum devam etti. Mustafa Kemal Türk ordusunu Sakarya savaşına hızla hazırlamak ve savaş gücünü artırmak için tekalifi milliye emirlerini yayımlattı. Bu emirlerle halktan büyük fedakarlıklar istendi.</p> <p>Buna göre:</p> <p>1. her kazada bir tekalifi milliye komisyonu kurulacak. Her komisyon tekalifi milliye emirlerinde istenilen malları toplayıp bildirilen cepheye gönderecek.</p> <p>2. her ev bir kat çamaşır, bir çift çorap, ve çarık hazırlayacak.</p> <p>3. tüccar ve halk elindeki çadır, bez, kumaş, astar, kösele hayvan malzemesi v.s. nin %40 ını bedeli sonra ödenmek şartıyla ilgili komisyona verecek.</p> <p>4. insan ve hayvan yiyeceklerinin %40 teslim edilecek.</p> <p>5. nakil malzemeleri ayda bir de olsa 100 km kullanılacak.</p> <p>6. ordunun ihtiyacı olan terk edilmiş bütün mallara el konacak.</p> <p>7. akaryakıt, araba lastiği v.s %40 na el konacak.</p> <p>8. silah ve malzeme yapan demirci, marangoz, saraç, dökümcü ordunun emrine alınacak.</p> <p>Bu tedbirler olağanüstü şartlarda olağanüstü tedbirlerdir. Sırtını İngiltere gibi güçlü bir devlete dayamış olan yunanlılar karşısında ne kadar güç şartlar altında mücadele edildiği anlaşılmaktadır. Bu emirler dünyada ilk defa topyekün bir savaş uygulamasıdır. Bu emirlerin yayımlanması ve uygulaması ile halkadaki ümitsizlik kaybolmaya başlamıştır.</p> <p>Tekalifi milliye emirleri Osmanlıdaki “avarız” vergisiyle benzerlik göstermektedir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-8838612348381341072009-12-29T14:37:00.000-08:002010-01-09T06:17:59.125-08:00SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ<h3>SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ </h3> <h3>( 23 AĞUSTOS – 13 EYLÜL 1921 )</h3> <p>Kütahya – Eskişehir muhaberelerindeki başarılarına güvenen yunanlılar hazırlıklarını tamamladıktan sonra Sakarya ırmağının doğusunda bulunan Türk mevzilerine saldırdı. Ordumuzun sol kanadı Ankara'nın 50 km güneyine kadar çekildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal ordularına şu emri verdi “ hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır, vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile sulanmadıkça terk olunamaz” böylece 100 km uzunluktaki bütün cephe savaş alanı olarak ilan edildi.</p> <p>Türk ordusu 10 Eylül 1921 de karşı taarruza geçti.</p> <p>Yunan kralı 15 Ağustosta Kütahya’da yaptığı toplantıda Ankara'yı hedef gösteren emrini vermiş İngiliz istihbarat subaylarını Ankara’da vereceği ziyafete davet etmişti.</p> <p>13 Eylül de Sakarya ırmağının doğusundan yunanlılar temizlenmiştir. İyice yorulan Türk birlikleri, yunanlıları ancak Eskişehir'e kadar takip edebilmişlerdi.</p> <p><b></b></p> <p><b>Sakarya Savaşının Sonuçları</b></p> <ul>Mustafa Kemal’in başkomutan olarak katıldığı ilk savaştır. Mustafa Kemal’e TBMM tarafından gazilik unvanı ve mareşallik rütbesi verildi. 1683 viyana bozgunundan beri devam eden savunma savaşları artık yerini taarruza bırakmıştır. Türk milletinin var olma veya yok olma mücadelesi olan bu savaş sonunda yunan ordusu saldırı gücünü kaybetmiş, yunan “megalı iddiası” tarihe gömülmüştür. Yunanlılar batı Anadolu'da tutunabilmek için kuvvetli savunma hatları oluşturmaya başladılar. İtilaf devletleri arasındaki anlaşmazlıklar daha da arttı. İtalyanlar işgal ettikleri topraklardan tamamen çekildiler. İngilizlerle 23 Ekim1921 de esirlerin karşılıklı değiştirilmesini öngören bir anlaşma imzalandı. İngiltere ile yapılan ve esirlerin değiştirilmesini öngören bu anlaşma ile malta da tutuklu bulunan Türk esirleri serbest bırakıldılar. </ul> <p>Bu esirlerden Rauf bey de dönmüş ve bir süre sonra başbakan olmuştur. Milli mücadele döneminin en uzun hükümeti olan bu hükümet 4 Ağustos 193 tarihine kadar görev yapmıştır.</p> <ul>ABD senatosu Ermenileri desteklemekten vazgeçti Fransa ile Ankara antlaşması imzalandı. Sovyet Rusya ve Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan ile Kars antlaşması imzalandı. </LI></ul> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-20498947309855787172009-12-29T14:36:00.000-08:002010-01-09T06:17:59.228-08:00II. İNÖNÜ MUHAREBESİ ( 23 MART – 1 NİSAN 1921 )<h3>II. İNÖNÜ MUHAREBESİ ( 23 MART – 1 NİSAN 1921 )</h3> <h6>Sebepleri</h6> <p>İtilaf devletlerinin Londra konferansında isteklerini TBMM’ye kabul ettirememiş olmaları.</p> <p>Türk ordusunun gücünün I. İnönü muharebesinde gören yunanlıların, Türk ordusunun daha da kuvvetlenmesine izin vermemek ve I. İnönü yenilgisinin ezikliğini bertaraf etmek istemeleri.</p> <p>Yunanlıların itilaf devletlerin desteğine layık olduklarını göstermek istemeleri.</p> <h6>Savaşın Başlaması ve Sonuçları</h6> <p>Yunanlıların hedefi Kütahya ve Eskişehir'i alarak Ankara’ya ulaşmak ve TBMM yi dağıtmaktı. Yunan ordusu Bursa'dan Eskişehir, uşaktan afyona doğru ilerledi. İnönü’de ikinci bir yenilgiye daha uğradı.</p> <h6>Bu Zafer Sonucunda</h6> <p>· Yunan ilerleyişi bir süre içinde olsa durduruldu.</p> <ul>TBMM’ye olan güven daha da arttı. Türk ordusu gücünü ispat etti. Türk ordusu hazırlıklarını tamamlamak için zaman kazandı. Yunanlılar daha çok kuvvete ihtiyaçları olduklarını anladılar. İtalyanlar işgal ettikleri güney-batı Anadolu’dan kuvvetlerini çekmeye başladılar. </ul> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-25293954869292415902009-12-29T14:34:00.000-08:002010-01-09T06:17:59.280-08:00SOVYET RUSYA İLE İLİŞKİLER VE MOSKOVA ANLAŞMASI ( 16 MART 1921)<h3>SOVYET RUSYA İLE İLİŞKİLER VE MOSKOVA ANLAŞMASI ( 16 MART 1921)</h3> <p>Sovyet Rusya, Bolşevik ( Komünist ) rejimi ülkesinde yerleştirmek için çaba harcamaktaydı.</p> <p>Türk milletinin itilaf devletleri ile yaptığı mücadele, TBMM ve Sovyet Rusya'yı birbirine yaklaştırdı.</p> <p>Sovyet Rusya'nın TBMM ye yaklaşmasında ki asıl amacı Türkiye de komünizmi yerleştirmek ve güneyde kendisine bağlı bir tampon bölge oluşturmak idi.TBMM’nin Sovyet Rusya'ya yaklaşmasındaki amacı ise, doğudaki bu güçlü koşusundan emin olmak acil ihtiyacı olan silah, cephane ve para yardımını sağlamak idi.</p> <p>Sovyet Rusya İngilizlerin boğazlar ve İstanbul yerleşmesini istemiyordu.</p> <p>Doğuda Ermenilerin batıda yunanlıların mağlup edilmesi ve TBMM hükümetinin Londra konferansına çağırılması Sovyet Rusya'nın TBMM nin geleceği ile ilgili tereddütlerini ortadan kaldırdı.</p> <p>Taraflar arasında karşılıklı elçiler ve temsilciler gidip gelmekte idi.</p> <p>Bu ilişkiler sonucunda TBMM hükümeti ile Sovyet Rusya arasında Moskova antlaşması imzalandı.</p> <p>Moskova Antlaşmasının Hükümleri</p> <p>· taraflardan birini tanımadığı antlaşmayı diğeri de tanımayacak. Böylece Rusya Sevr'i kabul etmiş oluyordu.</p> <ul>Sovyet Rusya misak-ı milliyi kabul edecek. Misak-ı milli ilk defa güçlü bit batılı devlet tarafından kabul edilmekte. Çarlık Rusya ile Osmanlı devleti arasında yapılmış olan antlaşmalar hükümsüz sayılacak. İki ülkede de köklü rejim değişikliklerinin olduğu görülüyor. Kapitülasyonların kaldırıldığı Sovyet Rusya kabul edecek. Rusya’ya kapitülasyonlar 1774 küçük kaynarca antlaşması ile verilmiştir. Rusya kapitülasyonları kaldıran ilk devlettir. Batum Gürcistan bırakılacak. Batum misak-ı milli sınırlarımız içinde idi bu durumda misak-ı milliden ilk taviz verilmiş oluyordu. Nahçivan Azerbaycan idaresinde özerk bir bölge olacaktı. Hars, Ardahan ve Artvin Türkiye de kalacak şekilde Türk – Sovyet sınırı belirlenecek. Taraflar hakim oldukları topraklarda karşı tarafın hükümeti üstlenmek amacıyla örgüt ve grupların kurulmasına yada gerçekleşmesine müsaade etmeyecek. Sovyet – Rusya'nın Türkiye'ye yönelik komünizm propagandasının ve faaliyetlerinin engellenmesi amaçlanmıştır. Bu antlaşma şartlarının Gürcistan, Ermenistan, ve Azerbaycan tarafından da kabul edilmesi için, Sovyet Rusya teşebbüste bulunacaktı. </ul> <p>Afganistan ile Dostluk Antlaşması</p> <p>· Moskova’da TBMM temsilcileri ile Afganistan temsilcisi arasında dostluk ve kardeşlik antlaşması imza edildi.</p> <ul>Afganistan TBMM hükümetini tanıyan ilk Müslüman ülkedir. Hint Müslümanları da aralarında para toplayarak bunları Türk milli mücadelesini desteklemek için göndermişlerdir. Afganistan Ankara'ya elçi gönderen ilk İslam ülkesidir. İstiklal marşının kabul edilmesi ( 12 Mart 1921 ) </ul> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-21570703719278631972009-12-29T14:33:00.001-08:002010-01-09T06:17:59.390-08:00I. İNÖNÜ MUHAREBESİ ( 6 – 10 OCAK 1921 )<h3>I. İNÖNÜ MUHAREBESİ ( 6 – 10 OCAK 1921 )</h3> <p><b></b></p> <h6>Sebepleri</h6> <p>1. Yunanlıları bursa üzerinden Eskişehir yönelerek demiryollarının kontrolünü ele geçirmek istemeleri</p> <p>2. Eskişehir batı cephesi ile Ankara’yı birbirine bağlayan demiryolu üzerinde stratejik bir noktada bulunmakta idi.</p> <p>3. bu sırada Çerkez Ethem'in düzenli orduya katılmamak için isyan etmesinden yunanlıların faydalanmak istemeleri.</p> <p>4. yunanlıların güçlerini göstermek ve itilaf devletlerinin, daha çok desteğini kazanmak istemesi.</p> <p>5. Türk ordusunun kuvvetlenmesine fırsat vermemek için yunanlılar bursa üzerinden Eskişehir, uşak üzerinden afyon istikametine saldırıya geçtiler. ( 6 Ocak 1921 ) 9 Ocakta İnönü mevzilerinin önüne geldiler. İnönü mevzilerimiz önünde yapılan savaşta Türk ordusu yunan ordusunu bozguna uğrattı. Yunanlılar bursa istikametinde geri çekildiler.</p> <p><b></b></p> <h6>Sonuçları</h6> <p>1. Yunanlıların ilerleyişi durduruldu.</p> <p>2. Daha iyi hazırlanmak için, zaman kazanıldı.</p> <p>3. Milli duyguları coşan Türk halkının kurtuluş ümidi daha da arttı.</p> <p>4. Düzenli orduya olan güven ve katılım arttı.</p> <p>5. Kuva-yi milliye dönemi son buldu.</p> <p>6. cephe komutanı İsmet bey generalliğe yükseldi.</p> <p>7. Çerkez Ethem ve kardeşlerinin isyanı bastırıldı.</p> <p>8. TBMM ile ilişkilerde çekingen davranan Sovyet Rusya, TBMM ile ilişkilerine önem verdi. Moskova antlaşması imzalandı. (16 Mart 1921 )</p> <p>9. Sevr’in Türk milletine kolayca kabul ettirilemeyeceği gösterildi.</p> <p>10. İtilaf devletleri arasında görüş ayrılıkları iyice su yüzüne çıktı.</p> <p>11. İtilaf devletleri Sevr antlaşması şartlarının yeniden gözden geçirilmesini görüşmek için TBMM hükümetini Londra da topladıkları konferansa davet ettiler.</p> <p>12. Yeni bir devletin kurulduğunu göstermek ve yaptığı işleri hukuki zemine oturtmak için TBMM ilk anayasasını kabul etti. ( 20 Ocak 1921 )</p> <p><b></b></p> <h6>1921 Anayasası</h6> <p>1921 Anayasası, Mustafa Kemal’in değişik tarihlerde TBMM’ye verdiği önergelerden oluşmuştur.</p> <p>Bu anayasa olağan üstü durum için hazırlanmış kısa ve öz bir anayasadır. (23 Maddelik)</p> <p>Bu sebeple temel hak ve hürriyetler yer almamıştır.</p> <p><b></b></p> <p><b>Bu Anayasaya Göre;</b></p> <p>1. Hakimiyet kayıtsız, şartsız millete aittir.</p> <p>2. Kanun yapmak, yürütmek ve uygulamak yetkileri TBMM’dedir.</p> <p>3. Devlet yönetiminin tek organda topladığı ve kuvvetler birliği ilkesinin kabul ettiği anlaşılmaktadır.</p> <p>4. Milletvekili seçimleri iki yılda bir yapılır.</p> <p>5. Şer’i hükümlerin uygulama yetkisi TBMM’ye aittir.</p> <p>6. Şer’i hükümlerin uygulanması yetkisi TBMM’ye ait olması Şeriat esaslarının kabul edilmediğini ve din istismarının önlemek istendiğini göstermektedir.</p> <p>Bu madde 1921 Anayasasının laik bir laik bir anayasa olmadığını gösterir.</p> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-85210560372619830182009-12-29T14:33:00.000-08:002010-01-09T06:17:59.337-08:00LONDRA KONFERANSI ( 23 ŞUBAT – 12 MART 1921 )<h3>LONDRA KONFERANSI ( 23 ŞUBAT – 12 MART 1921 )</h3> <p><b></b></p> <p>Londra Konferansı’nın Toplanma Sebepleri</p> <p>· I. İnönü zaferi üzerine, itilaf devletleri arasında görüş ayrılığının ortaya çıkması.</p> <ul>İtalya ve Fransa'nın TBMM hükümetiyle barış yapmakta lotekli olmaları, İngiltere'yi de etkilemiş ve böylece İngiltere'nin girişimiyle Londra Konferansının toplanması kararlaştırılmıştır.<b></b> Doğu cephesinde Ermenilere karşı zafer kazanılması.<b></b> Sovyet Rusya ile TBMM arasındaki dostluk ilişkilerinin gelişmesi.<b></b> Güney cephesindeki Fransızlara karşı başarı elde edilmesi.<b></b> İtilaf devletleri, Londra konferansındaki Sevr’i biraz değiştirerek Türk tarafına kabul ettirmek istemişlerdir.<b></b> İtilaf devletlerinin Osmanlı hükümetinin yanında TBMM hükümetinin temsilcisinin de Londra konferansına katılmasını istemelerindeki amaçları, Türk tarafı arasında ikilik çıkartarak birbirine düşürmek idi.<b></b> Mustafa Kemal Türk milletinin asıl temsilcisinin TBMM hükümeti olduğunu söyleyerek konferansa doğrudan çağrılmadıkça katılmayacaklarını bildirdi. Bunun üzerine; TBMM hükümeti İtalya aracılığı ile konferansa çağrıldı.<b></b> TBMM hükümetinin Londra konferansına katılmaktaki amacı barışçı olmadıkları hakkında yapılan propagandaları önlemek, milletler arası platformda TBMM yi kabul ettirmek, Misak-ı Milliyi Dünya kamuoyuna açıkça anlatmak idi.konferansta ilk söz hakkı verilen İstanbul hükümetinin temsilcisi sadrazam Tevfik paşa, “Söz hakkı Türk milletinin gerçek temsilcisi olan TBMM hükümetinin temsilcisine aittir.” Diyerek sözü TBMM nin temsilcisi Bekir Sami beye bırakmıştır.Bekir Sami bey misak-ı milliden asla vazgeçmeyeceklerini söyleyerek Anadolu'nun boşaltılmasını istedi. Yunanlılar ise ne Anadolu’nun boşaltılmasını nede Sevr'in değiştirilmesini istediler.Bekir Sami bey İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri ile ayrı ayrı sözleşmeler yaptı. Ancak bunlar TBMM tarafında Misak-ı Milliye aykırı oldukları gerekçesiyle reddedildi.<b></b> Fransa ve TBMM hükümeti Londra da başlayan görüşmeleri konferanstan sonra da devam ettirdi. Fransa görüşmelerde bulunmak için Ankara’ya temsilci gönderdi. Yapılan bu görüşmeler Ankara antlaşması zemini hazırladı.<b></b> </ul> <p><b></b></p> <p>Londra Konferansının Sonuçları</p> <ul>itilaf devletleri TBMM’yi resmen tanımış oldu. Türk milletinin Sevr i kabul etmeyeceği bir defa daha vurgulandı. TBMM ilk defa milletler arası bir konferansta temsil edildi. Yunan ordusu Ankara'ya doğru saldırıya geçmek için zaman kazandı. İtilaf devletleri arasındaki görüş ayrılıkları iyice belirginleşti. </ul> by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-5419306594496537792009-12-29T14:10:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.324-08:00Etkinlik : Uğur Umutoğlu'nun ASP.NET Seminerinden Sonra AJAX 4.0 Semineri (INETA NEXT-Denizli) <b>Ajax </b>(Asenkron <b>JavaScript </b>& <b>XML</b>) : En yaygın kullanım alanı sayfayı <b>tekrar </b>yüklemeye gerek kalmadan sayfada görünür değişiklikler yapmaktadır. Son zamanlarda <b>web </b>sayfalarında bir <b>ihtiyaç </b>haline geliyor. <br /> <b>Klasik </b>bir <b>web sayfası</b>nın açılması süreci : <b>istemci </b>bir sayfa için istekte bulunur, <b>sunucu </b>istenilen sayfayı gönderir, istemci yeni bir sayfa için istekte bulunursa sunucu yeniden ürettiği sayfayı gönderir. <b>AJAX </b>için çalışmayı şu şekilde sıralayabiliriz : istemci bir sayfa için istekte bulunur, sunucu istenilen sayfayı gönderir, istemci sadece sayfanın bir kısmının <b>yenilenmesi </b>için istekte bulunur, sunucu yenilenecek kısmı istemciye gönderir.<br /> <b>ASP.NET</b> AJAX mimarisi iki yapıdan oluşur. Birincisi istemci tarafında çalışan bölümüdür. Burada AJAX istemci framework ve AJAX servisleri çalışıyor. İkincisi ise sunucu tarafında çalışan AJAX sunucu framework çalışıyor.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-35615078785635642122009-12-29T13:39:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.421-08:00Etkinlik : Oğuz YAĞMUR'dan ASP.NET Semineri (INETA NEXT-Denizli)<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpbBAEemSiVx2JYD9fNZgL2nKRwKUvEujFmxn35FSRSaAb_Ej71SnvJFQJSrXhmQuztjd6uDQ1tiIxLCb71_DJfVAZcHznQ8Ob56JTTa21yoyLSNcMm7i2L6-jPI-Y4rZyMaq93WxghtWs/s1600-h/gen-interactions.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpbBAEemSiVx2JYD9fNZgL2nKRwKUvEujFmxn35FSRSaAb_Ej71SnvJFQJSrXhmQuztjd6uDQ1tiIxLCb71_DJfVAZcHznQ8Ob56JTTa21yoyLSNcMm7i2L6-jPI-Y4rZyMaq93WxghtWs/s200/gen-interactions.gif" width="200" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"> Oğuz Yağmur, ikinci seminerinde <b>ASP.NET</b> ve ASP.NET <b>MVC Framework </b>hakında bilgi vermek için şu konu başlıklarını seçmişti : <br /></div><ul style="text-align: justify;"><li> ASP.NET MVC Framework'un <b>özellikleri</b></li><li> ASP.NET MVC Framework hangi durumlarda tercih edilebilir?</li><li> ASP.NET MVC <b>Pipeline </b>ve <b>çalışma modeli</b></li><li> <b>Model </b>kavramı</li><li> <b>View </b>kavramı</li><li> <b>Contreller </b>kavramı</li><li> Özelleştirmeler</li><li> ASP.NET MVC ve <b>Ajax</b></li><li> ASP.NET MVC Framework <b>Demoları</b></li></ul><div style="text-align: justify;"> MVC ve <b>WebForms </b>karşılaştırması<br /></div><div style="text-align: justify;"> MVC (Model View Controller) webformsların yerini almak için geliştirilmedi. <b>Web </b>uygulaması geliştirmeye farklı bir bakış açısı sunar. MVC, ASP.NET üzerine geliştirilmiştir. MVC'nin yaklaşımı şu şekilde : kavramların ayrıştırılması, test edilebilir uygulamaların geliştirilebilmesi ve <b>Test-Driven</b> uygulama geliştirme desteği, genişleyebilir ve modüler mimarisi (Ioc uygulamasının kolaylaşması), temiz <b>URL </b>oluşturma ve <b>SEO </b>desteği, ASP.NET özelliklerinin kullanılabilmesi, HTML çıktısı üzerinde tam kontrol sağlanması, paralel geliştirmeye uygun olması, ve açık kaynak.<br /></div><div style="text-align: justify;"> ASP.NET'in dezavantajları<br /></div><div style="text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-BRvgirPwBUIe5I8VDVVCJDhQhdL6UoE9GxbsaWBe1GpM_rFyGnAog-J9iFQkOGn2YwxXZBH9O1j7XBpgJwTAvzrKRK83LYnnzKdaGToev4l3jvqphUO-gv-EgxzcahW4vH8KZ-mTzInL/s1600-h/mvc.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="115" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-BRvgirPwBUIe5I8VDVVCJDhQhdL6UoE9GxbsaWBe1GpM_rFyGnAog-J9iFQkOGn2YwxXZBH9O1j7XBpgJwTAvzrKRK83LYnnzKdaGToev4l3jvqphUO-gv-EgxzcahW4vH8KZ-mTzInL/s200/mvc.jpg" width="200" /></a> ASP.NET <b>mimarisinin </b>ve çalışma yapısının öğrenilmesinin zorluğu, <b>Viewstate</b>, üretilen html dosyasına yeterince müdahale edilememesi ve test için yeterli desteğin olmaması ASP.NET için <b>dezavantaj </b>olarak sayılabilir.<br /></div><div style="text-align: justify;"> ASP.NET MVC, istek geldiğinde controller yaratılıyor. Controller veritabanından modeli alıyor. View'e veriyor. View aldığı işleyip geri iletiyor. Bu şekilde işlem tamamlanmış oluyor.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-8225703749533112752009-12-29T13:04:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.517-08:00Etkinlik : ASP.NET 4.0 Hakkında Bilgilendirme (INETA NEXT-Denizli)<div style="text-align: justify;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKRIZCOc-2bYEdXq_D0XIrqrqhIIU1V3NQcCSBZRm0oLonalBQCm4b9oXOfMkscemN7aRiGUgxFXnSGH4d4daoPB6MXfVmkuGgEdpptMy9CB9biSYOPt0Gl0egMn4ue4XJ46akpknCMXFG/s1600-h/ugur.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKRIZCOc-2bYEdXq_D0XIrqrqhIIU1V3NQcCSBZRm0oLonalBQCm4b9oXOfMkscemN7aRiGUgxFXnSGH4d4daoPB6MXfVmkuGgEdpptMy9CB9biSYOPt0Gl0egMn4ue4XJ46akpknCMXFG/s320/ugur.jpg" /></a> <b>Microsoft </b>MVP(ASP.NET) Uğur Umutluoğlu'nun sunumunu yaptığı ASP.NET 4.0 şu teknolojileri destekliyor : ASP.NET <b>WebForms</b>, <b>ASP.NET</b> <b>AJAX</b>, ASP.NET <b>Dynamic </b>Data, ASP.NET MVC.<br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>ASP.NET 4.0</b> ile gelen yenilikleri şöyle sıralayabiliriz : <br /></div><ul style="text-align: justify;"><li> Arama motorları için iyileştirmeler</li><li> Daha sade ve temiz <b>HTML</b></li><li> Daha kullanıma müsait kontroller</li><li> <b>Performans </b>iyileştirmeleri</li></ul><div style="text-align: justify;"> <b>Arama </b>motorları için iyileştirmeler konusunun altında işlenilenlere değinelim. <b>Arama </b>motoru optimizasyonuda diyebiliriz. Sade bir html sayfası sayesinde içeriğin takibinin kolaylaşmasıdır. Bu başlık altında değerlendirebileceğimiz sayfa description ve keyword meta bilgilerine kolay erişim de arama motorlarının botlarının seveceği türden bir işlem. <b>SEO </b>uyumlu sayfa yönlendirme ve <b>URL Routing</b> çok daha iyi bir yenilik. <b>URL </b>routing için örnek verecek olursak. deneme.com/makale.aspx?MakaleID=501 olarak bir url nin gözükmesi yerine deneme.com/makale/deneme-makalesi.xxx istediğimiz uzantıda bir yazım şekli belirleyerek URL'lerimizin daha kolay okunabilir ve bulunabilir olmasını sağlayabiliriz.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Daha sade bir html elde etmek için bazı yenilikler var. Mesela bunlardan biri veri kontrollerinde gerçekleştirilen yenilikler : <b>FormView </b>ve <b>ListView </b>üzerinde gerçekleştirilmiş düzenlemeleri burada belirtebiliriz. <b>Menü </b>kontrolleri artık table olarak render edilmiyor. Ayrıca ListView düzenlemesinde <b>LayoutTemplate </b>kaldırılıyor.<br /></div><div style="text-align: justify;"> <b>Performans </b>için yapılan iyileştirme düzeltmelerine gelecek olursak. Bunlardan biri CustomCache Provider diğeri ise Session nesnesinin sıkıştırılması oluyor. <b>CustomCache </b>Provider sayesinde artık <b></b>mekanizması kolayca özelleştirilebilir yapıya bürünüyor. Session nesnesinin sıkıştırılması ise nesneleri sıkıştırarak kullanabilmeyi sağlarken sadece <b>SQLServer </b>ve <b>StateServer </b>Modları için kullanılabiliyor.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Biraz da bilgisayarımızda bulunan ASP uygulamalarımızı çalıştırmamızı sağlayan <b>IIS </b>(Internet Information Server) hakkında bilgi verelim. IIS, Windows araçları arasında kurulu olmadan geliyor fakat bu aracı program ekle-kaldır penceresinde kolaylıkla bilgisayarımıza kurabiliyoruz. IIS başlatıldığı anda uygulamaya ilk talebin iletilmesini ve ilk kullanıcıya hazır hale getirilmesini sağlar. IIS 7.5 sürümü ile Auto-Start <b>Web </b>Applications özelliği kullanılabilir hale gelecek.<br /></div><div style="text-align: justify;"> Son olarak birkaç yenilikten daha bahsedecek olursak. <b>ClientID </b>Mode adıyla bir yenilik var. Bunun sayesinde <b>Client </b>tarafındaki ID'lerin daha kontrol edilebilir bir hale gemesi sağlanıyor. Ayrıca <b>Chart</b> kontrolü olarak <b>grafiksel </b>bilgilerin gösterilmesinde de bazı yenilikler mevcut.<br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-88618841352698474922009-12-29T10:21:00.000-08:002010-01-09T06:12:41.233-08:00Online Oyunlar 1: Basit, yaratıcı, hızlı<span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><div style="text-align: justify;">Çoğu eski <span style="font-style: italic;">hardcore</span> oyuncu gibi, ben de (yaşça) büyüdükten sonra gigabyte'lar tutan, bilgisayarınızın çok sağlam olmasını gerektiren ve bitirmesi haftalar alan oyunlara zaman ayıramaz hale geldim. Ve yine çoğu kişi gibi online oyunlara daha fazla zaman ayırır oldum.<br /><br />Yalnız benim gibi birinin, zaman geçirmek için olsa da, herkese hitap etsin diye yapılmış Match-3 tarzı birbirinin aynısı olan oyunlarla veya Facebook'ta tarla ekip biçip arkadaşlarına inek göndermekle pek tatmin olması mümkün değil.<br /><br />Her ne kadar online oyunlar oynayıp unutulan oyunlar olarak mimlenmiş olsa da, benim gibi tatmin olması zor insanlar için zaman içinde rastlayıp unutmadığım oyunları ara ara paylaşayım dedim. Her yazıyı da, başlıktan anlaşılacağı üzere, oyunların türlerine ya da konseptlerindeki benzerliklere göre ayırmaya çalışacağım.. Umarım siz de oynarken benim kadar keyif alırsınız..<br /><br />Not: Neden başlık 'Flash Oyunları' değil de, 'Online Oyunlar'? Çünkü online oyunlar sadece Adobe Flash teknolojisi kullanılarak yapılmıyor, Shockwave ve Unity gibi teknolojiler her ne kadar Flash kadar yaygın olmasa da, bunlarla yapılmış yapılmış süper oyunlar bulmak mümkün. Tek yapmanız gereken, aynı Flash'ta olduğu gibi, o teknolojinin plug-in'ini yüklemek.<br /><br />Evet, şimdilik bu kadar yeter. Bu yazıda yaratıcı kontroller aracılığıyla, sade oyun tasarımı kararları etrafında gelişen başarılı birkaç oyuna yer vermek istedim. (Bu başlığa dahil edilebilecek çok fazla sayıda puzzle oyunu olduğu için, o türdekileri başka bir bahara erteledim, burada daha çok aksiyon içeren ve kendine has oyun mekanikleri yaratmış oyunları listeledim):<br /></div><br /><b>1) Death vs. Monstars:<br /></b><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg89vhKGe0haysERqfatiWSwBOsUoRk5bUVH9NhxUMSipljdIE0mHi7Ju5rn4HrhybQZz4FIR5yD8ZEyCOIqRyrOTV04dwV3D2sR7sy4Eu48f216QxsCkuImOnlb5w3v3BWjJy7D6P_MrjW/s1600-h/death+monstars+3.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg89vhKGe0haysERqfatiWSwBOsUoRk5bUVH9NhxUMSipljdIE0mHi7Ju5rn4HrhybQZz4FIR5yD8ZEyCOIqRyrOTV04dwV3D2sR7sy4Eu48f216QxsCkuImOnlb5w3v3BWjJy7D6P_MrjW/s400/death+monstars+3.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420696847207049570" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 343px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Hayır, başlığı yanlış yazmadım. :) Bu oyunun sıradan bir "arena shooter"(sabit bir arenada sağdan soldan gelen her şeye ateş etmeye dayanan oyunlar)' dan farkı, kontrol mekanizması. Normalde bu türdeki çoğu oyunda, ok tuşları veya w-a-s-d ile yönettiğimiz karakterin nişan alması için ayrıca mouse kullanırken, bu oyunda bütün bu işler için sadece mouse kullanıyoruz. Başta alışmakta zorlanabilirsiniz ama bu kontrol mekanizmasının oyunu inanılmaz zevkli kıldığı kesin! Oradan buradan gelen bir sürü farklı canavarı yok ederek kafanızı temizlemek istiyorsanız, göz atın derim.<br /></div><br /><a href="http://www.gamereclaim.com/2009/03/death-vs-monstars/">http://www.gamereclaim.com/2009/03/death-vs-monstars/</a></span></span><br /><br /><div class="restofpost"><br /><span style="font-size:85%;"><span style="font-family:verdana;"><b>2) Canabalt</b><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjC1OJWNR0VEmLi5izjVbNCTWz4OhCKzCsUtiHtGFGg6VHhWLf6EBhCRhu0SI8DAu6LtO6yDno44lxyQkI4hDKAbrvB8ej6QmhJzhfk4aR2SAr1KeX8R9x1g0rx76wWEMjCVe-bVhzkcF-U/s1600-h/Canabalt.png"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjC1OJWNR0VEmLi5izjVbNCTWz4OhCKzCsUtiHtGFGg6VHhWLf6EBhCRhu0SI8DAu6LtO6yDno44lxyQkI4hDKAbrvB8ej6QmhJzhfk4aR2SAr1KeX8R9x1g0rx76wWEMjCVe-bVhzkcF-U/s400/Canabalt.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420696844327916226" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 223px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Tek tuşla oynanıp da bu kadar zevkli olan başka bir oyun oynadığımı açıkçası hatırlamıyorum. Arkaplanda yabancı varlıklar şehrinizi yok ederken, karakteriniz ofisinden koşarak fırlıyor ve çatıdan çatıya geçerek olabildiğince uzağa kaçmaya çalışıyor. Ona yardımcı olmak için tek yapmanız gereken zıplamak! O kendi kendine giderek artan bir hızla koşarken, engellere veya bina arasındaki uçurumlara rastladığınızda zıplama tuşuna (x,c veya space, hangisini isterseniz) ne kadar bastığınız da önem kazanıyor. (Bu oyun aynı zamanda <a href="http://www.gamasutra.com/">gamasutra</a>'da <span style="font-style: italic;">2009'un En İyileri </span>listesinde de yer aldı)<br /></div><br /><a href="http://www.adamatomic.com/canabalt/">http://www.adamatomic.com/canabalt/</a><br /><br /><br /><b>3) Dolphin Olympics 2</b><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgj53i9CzFcAfJiq_KtVacEkaUQf8yGhWdbwK4LrNe52nX55oeQw0zLUVSEVKNvKlLiS31kpilpJUkE9kbSt5o-JSO9vICwvgYeAf_ub08FOMLRKg4NsAFogyV9y0a2-xDMLxBMa_g0-ubM/s1600-h/dolphin-olympics_05.png"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgj53i9CzFcAfJiq_KtVacEkaUQf8yGhWdbwK4LrNe52nX55oeQw0zLUVSEVKNvKlLiS31kpilpJUkE9kbSt5o-JSO9vICwvgYeAf_ub08FOMLRKg4NsAFogyV9y0a2-xDMLxBMa_g0-ubM/s400/dolphin-olympics_05.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420697457524264466" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 299px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Her ne kadar farklı oyunlar için tasarım yaklaşımları sayısız da olsa, çoğu iyi tasarımcının "içine girmesi kolay, fakat üzerinde ustalaşması zor" oyunlar yapmanın, oyunun yaşam süresi ve başarısı açısından önemli olduğunda hem fikir olduğunu/olacağını düşünüyorum. Dolphin Olympics'in birincisini bilmiyorum ama ikincisi kesinlikle bu mottoyu süper özetliyor. Oyunda bir yunusu yönetiyoruz, tek yaptığımız arka arkaya artistik atlayışlar yaparak, kısıtlı zamanda en yüksek noktaya ulaşmak, bu sırada gerek peşimize diğer balıkları takarak, gerek farklı dönüş komboları deneyerek puanımızı katlamak. Oyuna başlamak ve içine dalmak hem basit hem de zevkli, bir nevi meditasyon gibi... Ama farklı kombolar yaparak yunusunuzun yapabildiklerini gördükçe ve her seferinde hiç ulaşamayacağınızı düşündüğünüz uzaklıklara erişmeye başlayınca (dünya atmosferinden çıkıp marsa ve diğer gezegenlere erişmek gibi), daha ne kadar ileri gidebileceğinizi merak edip ustalaşmak için ayrıca zaman harcamaya başlıyorsunuz. İşte bu noktada oyun <span style="font-style: italic;">hardcore</span> bir oyun oynamak isteyenler için de tatmin edici bir boyut sunmaya başlıyor.<br /><br />Bu oyuna dair en sevdiğim detaylardan biri, günün hangi saatinde oynuyorsanız, ona uyumlu olarak arkadaki güneşin konumunun değişiyor olması. Akşama yakın oynuyorsanız güneş batmakta oluyor, gece oynarsanız oyunda da gece oynuyorsunuz. :) (Bu Amerika'daki saate göre mi, yerel saate göre mi hatırlamıyorum şu anda) Oyunda olması gerekli değilmiş ama yine de güzel bir detay, işini severek yapan adam belli oluyor. :)<br /><br />Bu oyunun linkini verdiğim kongregate versiyonunda, alt tarafta "impossible" olarak belirlenmiş badge'i (rozet) kazandığımı da utanmadan eklemek isterim. :)<br /></div><br /><a href="http://www.kongregate.com/games/arawkins/dolphin-olympics-2">http://www.kongregate.com/games/arawkins/dolphin-olympics-2</a><br /><br /><br /><b>4) Skywire 2</b><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi07V52QOuIi6w-RfwNhBFTyuPlTmzElvPWeQ-5hNfg2xuEifyF5gHQk_MX6HAJ63PAPYi9ah2WjMDvZ7ht2tMxqx4HSfZDvF7hmi77Oue7CofX3U1jmLB-NRxS2MR-DxTmBwxU-Ckky-sD/s1600-h/sky1.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi07V52QOuIi6w-RfwNhBFTyuPlTmzElvPWeQ-5hNfg2xuEifyF5gHQk_MX6HAJ63PAPYi9ah2WjMDvZ7ht2tMxqx4HSfZDvF7hmi77Oue7CofX3U1jmLB-NRxS2MR-DxTmBwxU-Ckky-sD/s400/sky1.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420696860024610514" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 290px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Esasında oyunu yapan Nitrome'un çoğu oyunu, basit ve yaratıcı oyunlara örnek olarak gösterilebilir. Eski teknolojilerin kısıtlamalarından doğan <span style="font-style: italic;">pixel-art</span> akımının en nadide örneklerini devam ettiren ve bu mükemmel grafiklerle farklı oyun tasarımlarını bir araya getiren ekibin işlerine hep hayran olmuşumdur açıkcası. O kadar Nitrome oyunu arasından Skywire 2'yi seçmemin nedeni, sadece yukarı ve aşağı tuşuyla oynanacak derecede basit olması, basitliğine rağmen eğlencesini yitirmemesi ve nitrome'un ilk oynadığım oyunu olması. Yine de diğer Nitrome oyunlarına da buradan göz atın derim.<br /></div><br /><a href="http://www.nitrome.com/games/skywire2/">http://www.nitrome.com/games/skywire2/</a><br /><br /><br /><b>5) Frog - Orisinal</b><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV1KJkgph4cnRcSt_rEXC3vwCsVxCSiHFyMRlVToK4QYWJGTZyP2THSRjXAWScu_ySzd7KMUptffd0vN8XNKQ19fb9NLniPpTt8vK3udOUOcR73YtYsUIsCQhZFud75Hptl6zblwnwobQq/s1600-h/frog.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV1KJkgph4cnRcSt_rEXC3vwCsVxCSiHFyMRlVToK4QYWJGTZyP2THSRjXAWScu_ySzd7KMUptffd0vN8XNKQ19fb9NLniPpTt8vK3udOUOcR73YtYsUIsCQhZFud75Hptl6zblwnwobQq/s400/frog.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420696853738906210" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 400px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Zamanında çok duyulmuş olan Ferry Halim'in kişisel oyunlarını tuttuğu site olan orisinal.org'un, oyunların sade konseptleri ve temiz grafikleriyle tanıdığım çoğu kişiyi tavlamışlığı vardır. Muhtemelen duymayanı çok azdır, belki buradaki çoğu oyunun da benzeri/kopyası çıktığı için 2009'da yapılan bir liste için eski gözükebilir ama yine de koymak istedim. Bu da orisinal'de en çok oynadığım oyun sanırım:<br /></div><br /><a href="http://www.ferryhalim.com/orisinal/g2/frog.htm">http://www.ferryhalim.com/orisinal/g2/frog.htm</a><br /><br /><br /><b>6) Pillage The Village</b><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQXXdmK8tchcw65_IykavrDFc0VVDVMME5O-RIp09ZW2XOnRuzYZJ_2jrjnQkHHsq8se7TQrbZ0YKtera-Ab3AeZmzTUb-7tIxBd0FAWYLMwQ0EscDPL-nOY70gg2Z2LpMbd3lDcgNxcwL/s1600-h/pillage_the_village.PNG"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQXXdmK8tchcw65_IykavrDFc0VVDVMME5O-RIp09ZW2XOnRuzYZJ_2jrjnQkHHsq8se7TQrbZ0YKtera-Ab3AeZmzTUb-7tIxBd0FAWYLMwQ0EscDPL-nOY70gg2Z2LpMbd3lDcgNxcwL/s400/pillage_the_village.PNG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420697462098529474" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 292px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Bu basit konseptin (defend the castle) cılkını iPhone oyunlarında çıkardılar ama ben ilk bu oyunda görmüştüm. Acaba gerçekten ilk versiyonu kim yapmıştı... Neyse, demoda anlatıldığı kadarıyla olayımız şu; biz kralız ve halkımız tabii ki bizden nefret etmekte. Her level'da, bizden kaçmaya çalışan halkı gerek havaya fırlatarak, gerek tutup yerlere vurarak öldürmeye çalışıyoruz. Amaç fazla sayıda kaçan olmasına izin vermeden bölümleri temizlemek. Oyunda iyi huylu ya da kötü huylu kral olabiliyoruz, iyi huylu özellikler satın alıp kullandığımızda (öldüreceğimiz kişiye şırıngayla zehir enjekte edip mutlu ve sessiz bir şekilde ölmesini sağlamak gibi!) karmamız ona göre etkileniyor, tabii ki zıttı da geçerli, en kanlı ve vahşi yollardan halkı öldürmeyi seçersek getirisi de ona göre oluyor. Bu oyunu pek etkileyen bir şey değil ama tatlı bir hava katıyor açıkcası.<br /></div><br /><a href="http://www.kongregate.com/games/XGenStudios/pillage-the-village">http://www.kongregate.com/games/XGenStudios/pillage-the-village</a><br /><br /><br /><b>7) Fancy Pants 2</b><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQM-XCXDJaqKgEtX2d-VaBPp6-AB816v-0Oct9pd1GClQfxVpNNOFWrNfUVjmGw63rBYU0JgQYf7_v5RcLdSf3J-QQJmrzoh6aYAm-uowkVo8wZBeR8bMVGivEO1-h8cN58pZcwHNa9Z4d/s1600-h/fancy.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQM-XCXDJaqKgEtX2d-VaBPp6-AB816v-0Oct9pd1GClQfxVpNNOFWrNfUVjmGw63rBYU0JgQYf7_v5RcLdSf3J-QQJmrzoh6aYAm-uowkVo8wZBeR8bMVGivEO1-h8cN58pZcwHNa9Z4d/s400/fancy.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420696847935942434" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 267px;" border="0" /></a><br /><br /><div style="text-align: justify;">Geçen sene <a href="http://www.braid-game.com/">Braid</a>'le birlikte, 2D platformlar uzun süre sonra mezarlarından çıktılar. Mevcut örneklerin çoğu Braid kadar yaratıcı olmasa da, yine de türe yeni ve güzel şeyler ekleyip eğlenceli kılan insanlar mevcut. Fancy Pants serisi belki çok yeni ve yaratıcı bir şey yapmıyor ama sürekli karelerden oluşan, tile'lara sıkışmış ve sürekli uçurumlardan düşüp öldüğünüz için sinirinizi bozan bu antika türü, oradan oraya rahatça koşturup organik ortamlarda cirit atabildiğiniz, oynaması eğlenceli hoş bir deneyime çeviriyor. Kontroller ve animasyonlar çok hoş, tuşları bıraktığınızda karakter aniden durmuyor, önce yavaşlıyor.<br /><br />Bu seriyle adını duyuran adam aynı zamanda ünlü EA oyunu <a href="http://www.blogger.com/www.mirrorsedge.com/">Mirror's Edge</a>'in 2D versiyonunu da geliştirdi, merak edenler sitesine bakabilir. Fancy Pants'in de 3.sü geliyormuş, pek yeni bir şey beklemiyorum ama bakalım...<br /></div><br /><a href="http://armorgames.com/play/553/the-fancy-pants-adventure-world-2">http://armorgames.com/play/553/the-fancy-pants-adventure-world-2</a><br /><br /><br /><b>8) Portal </b>(flash version)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbM7NQXtzfdVj1mXAOUc3QOJg1ilOkv38_aavnw-z-KDP5O8LdA4e2KjRcls7i9GItZp9W4ygE1zzp8WpaBrvYIx4xNDQY3MhetFcc3eLZbSlUCGu-ioB1UJtq_56LHAiYvOf00Hc8Af2c/s1600-h/portal.jpg"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbM7NQXtzfdVj1mXAOUc3QOJg1ilOkv38_aavnw-z-KDP5O8LdA4e2KjRcls7i9GItZp9W4ygE1zzp8WpaBrvYIx4xNDQY3MhetFcc3eLZbSlUCGu-ioB1UJtq_56LHAiYvOf00Hc8Af2c/s400/portal.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420697468373474082" style="cursor: pointer; width: 400px; height: 225px;" border="0" /></a><br /><br />Valve'ın ünlü Portal oyununun, flash versiyonu. Daha fazla söze gerek yok. :)<br /><br /><a href="http://portal.wecreatestuff.com/">http://portal.wecreatestuff.com/</a></span></span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-3171273300376083822009-12-29T08:50:00.000-08:002010-01-09T06:20:23.161-08:0011 Fakülteye Yeni Dekan Ataması...<p>YÖK Genel Kurulu toplantısında 11 fakülteye dekan ataması yapıldı. Fakülteler ve atanan dekanlar şöyle:</p><p>YÖK Genel Kurulu toplantısında 11 fakülteye dekan ataması yapıldı. YÖK Genel Kurulu toplantısının sona ermesinin ardından yapılan açıklamaya göre, fakülteler ve atanan dekanlar şöyle: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Prof. Dr. Eser Köker, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Prof. Dr. Rıfkı Hazıroğlu, Bitlis Eren Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Metin Başarır, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Prof. Dr. Turhan Baykal, Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Prof. Dr. Nail Ünsal, Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Orhan Yalçın, Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Prof. Dr. Celal Tümer, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Prof. Dr. Lütfiye Ömür Demirezer, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Prof. Dr. Uğurcan Akyüz, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Raşit Küçük, Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Fatma Acun. Toplantıda; Başarı Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı ile Tanrıverdi Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vakfı'nın Samsun'da kurmak istediği ''Canik Başarı Üniversitesi'', Sistem Eğitim ve Kültür Vakfının kurmak istediği ''Süleyman Şah Üniversitesi'', Türkiye Diyanet Vakfının kurmak istediği ''İstanbul Ön Asya Üniversitesi''ne ilişkin sunumlar izlendi ve olumlu görüşle Milli Eğitim Bakanlığına bildirilmesine karar verildi. aa </p>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-29018429700110609352009-12-29T08:45:00.000-08:002010-01-09T06:20:23.223-08:00TEMA'dan Köy Okullarına 5 Bin Kitap...''Her Okula Bir Kütüphane, 10 Bin Kitap'' Kampanyası kapsamında 3 yılda toplanan 5 bin kitap 30 okula aktarıldı.<br /><br />TEMA Vakfı Temsilcisi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz, yaptığı açıklamada, TEMA Vakfının ana amacının doğal ve tarihi değerleri korumak, aynı zamanda toprak erozyonu ile mücadele etmek olduğunu söyledi. Vakfın 7'den 77'ye her yaştan bin 500 gönüllüsü ile doğa ve toprak koruma bilincinin, ancak eğitim ve bilgiyle olacağının bilinciyle faaliyetlerini sürdürdüğünü belirten Erüz, ''Temsilciliğimiz ve gönüllüler, sosyal birey ve kuruluş olmanın verdiği sorumlulukla, eğitimin yanında sosyal dayanışma konusunda da imkanlar oranında, ihtiyaçlı olan birey ve okullara destek vermeye çalışıyor. Bu kapsamda 3 yıldır 'Her Okula Bir Kütüphane, 10 Bin Kitap' projesini sürdürüyoruz'' dedi. Proje süresince 5 bin civarında hikaye, roman, araştırma, referans ve okuma kitabı ve yardımcı ders kitabı toplandığını ifade eden Erüz, ''Bu kitaplar ihtiyacı olan il ve ilçelerin köyleri ve kentin yan mahallelerindeki 30 okula aktarıldı. Öğrencilerin kitap okuma ve bilgiyi araştırarak öğrenme alışkanlığını teşvik amacı ile okulların kitaplık ve kütüphanelerine destek verilmektedir'' diye konuştu. Ayrıca 3 bin parça kıyafetin de aynı proje kapsamında ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldığına dikkati çeken Erüz, ''Kullanılmayan temiz, yıpranmamış, yıkanmış ve de mümkünse ütülenmiş kıyafetlerin derneğimize ulaştırılması durumunda, kırsal ve kent merkezi dışındaki okul öğrencileri ve ailelerinden ihtiyacı olanlara iletilecektir. Bu çalışmalarımız halkımızın desteği ve katkılarıyla artarak devam etmektedir'' diye konuştu.by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-62598401316399279672009-12-29T07:16:00.000-08:002010-01-09T06:11:29.697-08:00SON MEKTUP<div align="justify"><a href="http://2.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/SzodgoA7d8I/AAAAAAAAAxA/CzH0iyI9nJ0/s1600-h/26110704.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5420677547828148162" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 170px; CURSOR: hand; HEIGHT: 258px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="http://2.bp.blogspot.com/_Z7bzvbIa978/SzodgoA7d8I/AAAAAAAAAxA/CzH0iyI9nJ0/s320/26110704.jpg" border="0" /></a> <span style="font-family:verdana;"><br />Son zamanlarda o kadar çok kitap okudum ki, ama yazmaya vakit bulamıyorum. Bu kitabı uzun zaman önce kütüphanemden seçerek alıp, okudum. Herhalde eşi benzeri bulunmayan, iki kişi arasındaki bir aşkın sayfalara dökülmesidir. Ölümsüz aşkın kanıtı bu kitap bence. Yazar aşkını öyle güzel kelimelerle ifade etmiş ki, büyülenip kaldım ben. Bence sizde bu incecik kitabı alıp, okuyun, ölümsüz aşk neymiş görün derim :)</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"><br />Kitabın Arkasındaki Not:</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.' Andre Gorz sevgilisi, hayat arkadaşı, hayatının anlamı Dorine'e yazdığı mektuba bu sözlerle başlar. Anlamını tümüyle kavramak için aşklarının hikâyesini yeniden kurması gerektiğini söylerken, bunun bir 'vaat', 'ömür boyu sürecek bir sözleşme' olduğunun altını çizmeye özen gösterir. Heyecanları, mutlulukları ve sıkıntılarıyla elli sekiz yıl süren bir beraberliğin, birlikte varoluş mücadelesinin hikâyesini duygusal olduğu kadar da düşünsel bir platforma oturtmaktadır. Evliliği bir burjuva kurumu, aşkı da 'iki kişinin en az toplumsal olan alanda bir araya gelmesi' olarak değerlendirirken, aşkında bir dinamiği olduğu, değişken koşullara göre yönlendirip uyarlanabileceği gerçeğini keşfeder Dorine'le birlikte.... Gorz, Marksizmi varoluşçu bir yaklaşımla benimsemiş, kuramsal çalışmalarında özellikle yabancılaşma ve özgürlük konularına eğilmiştir. Kapitalizme özgü işbölümünü, dünya kaynaklarının akıldışı kullanımını eleştirerek siyasi ekolojinin ve özgürlükçü sosyalizmin en önemli düşünürlerinden biri haline gelmiştir. Hayatları boyunca yer yüzündeki haksızlıklar karşısında sessiz kalmayıp, mücadele etmeyi seçen Gorz ve Dorine, Dorine'in uzun yıllar süren acı verici, onulmaz hastalığının ardından radikal bir karar almak zorunda kalırlar: kendi hayatlarına son verme haklarını kullanmak... Böylece, yaşamda olduğu gibi ölümde de ayrılmayacak, 'diğerinin ölümünden sonra yaşamak' zorunda kalmayacaklardır... Her şey gibi aşk, sevgi kavramlarının da içinin boşaltıldığı, çabucak tüketildiği günümüzde bir umut, hatta bir isyan çığlığı gibi karşımıza çıkıyor Gorz'un bu mektubu. Sarsıcı ve hatta yüreğimize işleyen bir çığlık... </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"><br />Kitabın Adı: Son Mektup- Bir Aşk Hikayesi</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Yazarı :Andre Gorz</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Sayfa Sayısı: 61</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Yayınevi: Ayrıntı Yayınevi<br /></div></span>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-64119208084184225262009-12-28T12:13:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.613-08:00Etkinlik : C# 4.0 Yenilikleri<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif; font-size: small;"></span><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUvXkfZ0CiDPxVOITjTbz6dPtN6CB3FSDz4EiS0lCOb6Mc8WJ17SG3iHUuFbtco3qG8l3Sfl5f63Va0BvpeEwh17_4FfDbbOOytVf3pX6OzinxI1IIOxr_Sr3b1ScVeX33vkyilx9XEQvs/s1600-h/oguzmvp.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUvXkfZ0CiDPxVOITjTbz6dPtN6CB3FSDz4EiS0lCOb6Mc8WJ17SG3iHUuFbtco3qG8l3Sfl5f63Va0BvpeEwh17_4FfDbbOOytVf3pX6OzinxI1IIOxr_Sr3b1ScVeX33vkyilx9XEQvs/s200/oguzmvp.png" /></a><br /></div><div style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif; text-align: justify;"><span style="font-size: small;"> <b>Visual </b>C# <b>MVP </b>olmuş Oğuz Yağmur <b>INETA NEXT</b> etkinlikleri turunda <b>Pamukkale </b>Üniversitesi'ndeki seminerinde <b>C#</b> ve 4.0 yeniliklerini anlattı. Anlatılan konu başlıkları şunlar:<br /></span><br /></div><ul style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif; text-align: justify;"><li><span style="font-size: small;"> C# dilinin gelişimi</span></li><li><span style="font-size: small;"> <b>DLR</b></span></li><li><span style="font-size: small;"> Dynamic kavramı</span></li><li><span style="font-size: small;"> <b>Named </b>ve Optional Parameters</span></li><li><span style="font-size: small;"> Co-Variance / <b>Contra</b>-Varience</span></li><li><span style="font-size: small;"> COM Interop</span></li><li><span style="font-size: small;"> <b>ExpandoObject</b></span></li></ul><div style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif; text-align: justify;"><span style="font-size: small;"> olarak sunuldu.<br /> C#, exe dosyalarının içerisinde programlanmış veya yazılmış kodların IL şeklinde tutar. Bu <b>IL </b>kodu sayesinde işletim sistemi veya işlemci ayrımı olmaksızın programların çalıştırılmasını sağlar. <b>Meta-data</b> kavramı anlatıldı. Bu kavram CLR (Common Language Run-Time) için üretilen verilere verilen addır. <b>CLR </b>.NET 2.0 ile sürümünü değiştirerek CLR 2.0 olmuştur. .NET 3.0 ile veri tabanları için <b>LinQ </b>(Language Integrated Query) kullanılmaya başlandı. <b>.NET</b> 4.0 ile artık <b>Microsoft </b>dinamik olan dilleride kendi bünyesinde bulundurmak için DLR (<b>Dynamic </b>Language Run-Time) ara katmanını üreterek bünyesindeki yazılım çeşitliliğini artırmaya çalışıyor. Ara katman dememin sebebi ise artık CLR 2.0 sürümünde kalarak onunla ve dinamik programlama dilleriyle etkileşimli olan DLR oluşturuldu. Bu sayede eğer dinamik diller visual studio içerisine girerse rahatlıkla kullanılabilecek.<br /> Named ve Optional Parametreleri şu şekilde anlatabiliriz. <b>Named </b>Parameter olarak adlandırılan parametreler örneğin bir metod yazdık ve bu metodum parametresini named parameter olarak tanımlarsak metodu çağırırken bu parametreyi yazmamıza gerek kalmaz. Ayrıca kullanacak olursak <b>parametrenin </b>adını vererek erişimi sağlayabiliriz. Optional parameter ise default bir değeri var ve istenirse default değer yerine istediğimiz değeri atayabiliyoruz.<br /></span><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-20332266676053439692009-12-28T11:41:00.000-08:002010-01-09T06:21:51.695-08:00Etkinlik : Silverlight 4.0 Yenilikleri<span style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif; font-size: small;"></span><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKsmwMx1LFVeJxYil93M1Zz4HDbGlvk5XxAP_m4rJBmoi4niroiEuGpNIgKOXyTxOf_STu9GD-JHJ514CQ-CPGyuyT92TvxluTbr2runCZj0QVJ688IMFUZYWT8qP61M6_eHiWCsIb9XVg/s1600-h/microsoft_daron_yondem.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKsmwMx1LFVeJxYil93M1Zz4HDbGlvk5XxAP_m4rJBmoi4niroiEuGpNIgKOXyTxOf_STu9GD-JHJ514CQ-CPGyuyT92TvxluTbr2runCZj0QVJ688IMFUZYWT8qP61M6_eHiWCsIb9XVg/s200/microsoft_daron_yondem.jpg" /></a><br /></div><div style="font-family: Arial,Helvetica,sans-serif; text-align: justify;"><span style="font-size: small;"> <b>Daron Yöndem </b>geçtiğimiz haftasonu <b>INETA NEXT </b>turları kapsamında <b>Pamukkale </b>Üniversitesi'nde <b>Silverlight </b>ve 4.0 ile gelen yenilikleri konu alarak hem anlattı hem de birkaç ufak uygulama gerçekleştirdi.<br /> <b>Seminerde web </b>uygulamaları konuşuldu. <b>Yakında </b>hemen her programın web üzerinden çevrim içi olarak kullanılacağına <b>dikkat</b> çekildi. Bu yüzden de web geliştirmeleri ve geliştiricileri üzerinde durulduğu anlatıldı. Silverlight oldukça kullanılabilir bir teknoloji. Çünkü web uygulamalarının geliştirilmesi sürecinde web <b>tasarımcı </b>ve web <b>developer silverlight </b>sayesinde ayrı çalışabiliyor. Fakat silverlight tasarım aracı expression blend şuan bütünleşik olmamasına rağmen projeleri bütünleşik yürütmeniz mümkün. Çünkü <b>expression blend </b>size tasarımınızdaki nesneleri bazı terimlerle bağlamanıza olanak sağlıyor. Bu sayede tasarımcı ve developer bağımsız çalışırken proje bağlantısı kopmamış oluyor.<br /> Şimdi Silverlight 3.0 sürümü kullanılabiliyor. Silverlight 4.0 sürümünün betası kullanıma sunuldu. Silverlight ile üretilen uygulamalar <b>HTML </b>içerisinde Adobe Flash dosyalarının konumu olan object tagları arasında yer alır.<br /> Silverlight kullanarak uygulama geliştirmek için Visual Studio 2008 ve bazı eklentileri kurmamız gerekiyor. Silverlight 4.0 ile Silverlight 3.0 üzerine için istenilenlerin %76 sının karşılandığı belirtildi. Ayrıca tasarım için expression blend kurmamızda gerekiyor.<br /></span><br /></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-2715237779506778742009-12-28T06:53:00.000-08:002010-01-09T06:23:10.853-08:00<div align="center"><span style="color:#3333ff;"><strong><span style="color:#000099;">2010</span> YILININ TÜM İNSANLIĞA AYRICA VE OKÇULUK CAMİASINA DA SAĞLIK VE MUTLULUK GETİRMESİNİ DİLİYORUM.</strong></span></div><div align="center"><strong><span style="color:#3333ff;"></span></strong></div><div align="center"></div><div align="center"><strong><span style="color:#ff6600;">Rıdvan UZUNTAŞ</span></strong></div><div align="center"><strong><span style="color:#ffccff;"></span></strong></div><div align="center"><span style="color:#ffccff;">*</span></div><div align="center"><span style="color:#ff0000;">2009 yılında Türkiye'de okçuluk sporunda neler yaşanmış ( 2009 YILI ARŞİV ) :</span></div><div align="center"></div><div align="center"><span style="color:#ff0000;"></span></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_01_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- OCAK ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_02_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- ŞUBAT ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_03_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- MART ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_04_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- NİSAN ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_05_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- MAYIS ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_06_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- HAZİRAN ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_07_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- TEMMUZ ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_08_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- AĞUSTOS ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_09_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- EYLÜL ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_10_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- EKİM ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_11_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- KASIM ... >>></span></a></div><div align="center"><a href="http://okculuk.blogspot.com/2009_12_01_archive.html" target="_blank"><span style="font-family:verdana;">- ARALIK ... >>> </span></a></div><div align="center"> </div><div align="center"><span style="font-family:times new roman;color:#3333ff;">- Okçuluk sporunun gelişmesi ve yayılması için elimden gelen her türlü çabayı, (objektif olarak) 2010 yılında da devam ettirmeye gayret edeceğim inşaallah. - <span style="color:#ff6600;">Rıdvan UZUNTAŞ</span> -</span></div>by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3217275964768185164.post-33352761358416068912009-12-28T06:31:00.000-08:002010-01-09T06:20:23.278-08:0049 Asistana Soruşturma...İşten çıkarılmalarına neden olan YÖK yönetmeliğini protesto eden İÜ'lü 49 asistana soruşturma başlatıldı.<br /><br />İstanbul Üniversitesi, YÖK'ün doktorasını bitiren araştırma görevlilerinin işten çıkarılmasına neden olan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) yönetmeliğini, eylemler yapıp, 'Dipolamalı işsiz olmak istemiyoruz' diyerek protesto eden 49 asistana soruşturma açtı. Asistanlar, Danıştay'ın yönetmeliğin yürürlüğünü durdurmasına karşın üniversitenin kendilerini oyaladığını belirterek, “Angarya tüm görevleri yapıyoruz. Yoğun bir emek veriyoruz ama belirsizlik çok acı” diyor. Yükseköğretim Kanunu'na göre üniversitelerde araştırma görevlileri iki şekilde istihdam ediliyor. Kanunun 33/a maddesine göre araştırma görevlileri rektör tarafından bu kadrolara üç yıllığına atanıyor. 50/d maddesine göre ise burslu öğrenci statüsünde bir yıllığına görevlendiriliyorlar. Bugüne kadar pek çok üniversite 50/d kadrosundaki araştırma görevlilerini doktoraları bittiğinde daha güvenli kadro imkânı sağlanan 33. maddeye geçiriyordu. Ancak YÖK 31 Temmuz 2008'de bir yönetmelik çıkararak öğretim elemanı kadrolarına naklen ve açıktan yapılan tüm atamalar için ALES, Kamu Personeli Dil Sınavı (KPDS) veya Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS) şartı konmuştu. Ayrıca YÖK 26 Kasım 2008'de aldığı kararla da 50/d'ye göre istihdam edilenlerin 33. maddeye göre kadroya geçirilmemesi istenmişti. Bu karar, Türkiye genelinde doktorası bittikten sonra işsiz kalacak yüzlerce araştırma görevlisinin tepkisine neden olmuş, Eğitim-Sen dava açmıştı. Danıştay 8. Dairesi de geçen mayıs ayında dava sonuçlanana kadar kararın yürütmesini durdurmuştu. Bazı üniversitelerde iş güvencesi olmayan 50/d kadrosundan 33/a'ya geçişler yapıldı. Belirsizlik çok acı Ancak İstanbul Üniversitesi'nde geçişler yapılmadığı gibi 'Doktoralı işsiz olmak istemiyoruz' diyen 49 asistana soruşturma açıldı. İkisi 'rektörlük binasını amacı dışında kullanmak'tan maaş kesim, beşi de 'huzuru bozmaktan' uyarı cezası aldı. İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Temsilciler Kurulu, şu açıklamayı yaptı: “Doktorasını bitirenler 33/a kadrosuna geçebilir dendi, başvurular yapıldı. Ancak henüz geçebilen yok. Ayrıca asistanlar arasında ayrım yapılıyor. Enstitüdeki asistanlar 33/a'ya geçirilmeyecek, fakültedekiler geçirilecek diyorlar. İki grup da aynı işi yapıyor. Kanununu değiştiriyorlar. Bu değişklik olana kadar da oyalanıyoruz. Uygulama derslerine giriyoruz, ders programlarını hazırlıyoruz, angarya tüm görevleri yapıyoruz. Yoğun bir emek veriyoruz ama belirsizlik çok acı.”by_smthttp://www.blogger.com/profile/06513920625559549624noreply@blogger.com0