27 Şubat 2009 Cuma

İşte Okulların Tatil Olduğu İller...

Kar yağışı nedeniyle bazı yerlerde ilk ve orta dereceli okullarda eğitim ve öğretime ara verildi. Okulların tatil edildiği merkezler şöyle:

KARAMAN'IN BAZI İLÇELERİNDE OKULLAR TATİL Karaman'ın Sarıveliler, Ermenek ve Başyayla ilçelerinde yoğun kar yağışı nedeniyle okullarda yarın eğitime ara verildi. Sarıveliler Kaymakamı Murat Karasu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kar kalınlığının ilçe merkezinde 35 santimetreyi, yüksek yerlerde ise 60 santimetreyi bulduğunu söyledi. Karasu, halen devam eden kar yağışı nedeniyle Sarıveliler'de bugün öğleden sonra ve yarın, ilk ve orta dereceli okulları tatil etme kararı aldıklarını belirtti. Öte yandan, Ermenek ve Başyayla ilçelerinde de ilk ve orta dereceli okulların yarın tatil edildiği bildirildi. ANTALYA KORKUTELİ'NDE KAR TATİLİ Antalya'nın Korkuteli ilçesinde yoğun kar yağışı nedeniyle ilk ve orta dereceli okullarda eğitime 1 gün ara verildi. Korkuteli Kaymakamı İbrahim Sevimli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilçede etkili olan kar yağışı nedeniyle ilk ve orta dereceli okullarda yarın eğitime ara verildiğini kaydetti. Kaymakam Sevimli, kar yağışı nedeniyle Korkuteli-Antalya ve Korkuteli-Fethiye kara yollarında trafiğin kontrollü olarak sağlandığını bildirdi. İlçe merkezinde 20 santimetreye ulaşan kar nedeniyle bazı köy yollarının ulaşıma kapandığını belirten Sevimli, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü ile Özel İdare Müdürlüğü ekiplerinin köy yollarını açma çalışmalarına başladığını söyledi. KÜTAHYA MERKEZİ VE İLÇELERDE TAŞIMALI SİSTEMLE HİZMET VERİLEN İLKÖĞRETİM OKULLARINDA YARIN EĞİTİME ARA VERİLDİ Kütahya il merkezi ve ilçelerinde etkisini sürdüren kar yağışı ve tipi nedeniyle taşımalı sistemle hizmet verilen ilköğretim okullarında yarın eğitime ara verildi. İl Milli Eğitim Müdürlüğünden verilen bilgiye göre, il genelinde dün gece saatlerinden itibaren etkili olan kar yağışı ve tipiden ulaşımda güçlük yaşanması nedeniyle il merkezi ve ilçelerde, taşımalı sistemle eğitim öğretim verilen okulların yarın tatil edilmesi kararlaştırıldı. Taşımalı sistem kapsamı dışında kalan ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda tatilin söz konusu olmadığı, bu okullarda yarın eğitim öğretime devam edileceği belirtildi. KEMER'İN YÜKSEK KESİMLERİNDE KAR YAĞIŞI ETKİLİ OLUYOR Antalya'nın Kemer ilçesinde, yüksek kesimlerde kar yağışı etkili oldu. Kemer'e yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki Ovacık ve Yayla köylerinde etkili olan yağış sonucu kar kalınlığı yaklaşık 20 santimetreye ulaştı. Zinciri bulunmayan bazı araçlar yolda kalırken, kar yağışı görmeye alışık olmayan vatandaşlar, kar topu oynayarak eğlendi. Ovacık Muhtarı İsa Anatürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''Kar yağışına hasret kalmıştık. Etkili olan yoğun kar yağışı herkesi sevindirdi'' dedi.

Kişisel Bilgiler Tehdit Altında...

KTÜ Mühendislik Fakültesi Elektrik- Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencisi Buğra Ayan,ÖSYM'nin ‘osym.gov.tr’ adresli resmi sitesinde güvenlik açığı olduğunu iddia etti.

Dünyanın en büyük sosyal iletişim platformu sayılan Facebook ve Youtube başta olmak üzere birçok internet sitesinin güvenlik açıklarını bulan ve bu konuda yetkilileri uyaran KTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü ikinci sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Buğra Ayan, son olarak ÖSYM'nin resmi internet sitesinde önemli kusuru ortaya çıkardı. Yükseköğretim Kurumu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine ait 'www.osym.gov.tr' adresli sitede, programlama hatasından kaynaklanan ve adrese özel bir kod eklenerek 2008 yılında sınava giren 1 milyon 530 bin kişinin fotoğraflarına tek tuşla ulaşılabileceğini söyleyen Buğra Ayan, ÖSYM yetkililerinin çok kısa sürede önlem almasını gerektiğini belirtti. Aksi taktirde kötü niyetli kişilerin virüsleri site üzerinde gezdirerek hem siteye zarar verebileceklerini, hem de binlerce öğrencinin fotoğraflarını kolaylıkla kopyalayabileceklerini belirten Ayan, şunları söyledi: “Sitede basit bir şifreleme tekniği kullanılmış. Bu yüzden geçen yıl ÖSS'ye giren 1.5 milyon kişinin kişisel bilgileri ve fotoğrafları tehdit altında buluyor. Benim bulduğum gibi, kötü niyetli kişiler 'www.osym.gov.tr' adresine özel bir uzantı ekleyerek girebilirler. T.C. kimlik numarasıyla istediği kişinin fotoğrafına ulaşabilirler. Ayrıca, T.C. kimlik numaralarıyla Yüksek Seçim Kurulu'ndan (YSK) kimlik ve adres bilgileri de alınabilir. Niyeti bozuk kişiler, elde ettikleri bu fotoğrafları sanal ortamda kullanarak, sahte profiller açabilir ve yasa dışı işlere zemin hazırlayabilirler. Daha önce yaptığım gibi, ÖSYM yetkililerine e-mail göndererek güvenlik açığının kapatılması önerisinde bulundum.”

YÖK, 18 Fakülteye Dekan Atadı...

Yükseköğrenim Genel Kurulu'nun dün gerçekleştirilen toplantısında 18 fakülteye dekan atandı.

YÖK'ten yapılan açıklamada, İstanbul'daki toplantıda, Eğitim, Mevzuat, Kadro ve Vakıf Üniversiteleri Koordinasyon komisyonlarının raporlarının görüşüldüğü ve 18 fakülteye dekan atandığı bildirildi. Açıklamaya göre, dekan atanan fakülteler ve dekanların isimleri şöyle: - Batman Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesine Prof. Dr. Mehmet Bayrak. - Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesine Prof. Dr. Hüseyin Levent Akın. - Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesine Prof. Dr. Mehmet Canbazoğlu. - Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesine Prof. Dr. Mustafa Toprak. - Harran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine Prof. Dr. Bahri Karlı. - İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine Prof. Dr. Hasan Sabri Meriç. - İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine Prof. Dr. Adem Sözüer. - İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine Prof. Dr. Mehmet Bilgin Saydam. - Karabük Üniversitesi Mühendislik Fakültesine Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu. - Karabük Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesine Prof. Dr. İbrahim Kadı. - Kırıkkale Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine Prof. Dr. Salih Akkaş. - Kırıkkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine Prof. Dr. Ekrem Yıldız. - Kırıkkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesine Prof. Dr. Selda Fatma Bülbül. - Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesine Prof. Dr. Özden Baştürk. - Mersin Üniversitesi Tarsus Teknik Eğitim Fakültesine Prof. Dr. Yusuf Gürcan Ültanır. - Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine Prof. Dr. Musa Şaşmaz. - Yüzüncü Yıl Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine Prof. Dr. Gürcan Eskitaşcıoğlu. - Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesine Prof. Dr. Erdal Coşkun. -12 MARTTA TOPLANACAK- Açıklamada ayrıca, Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'nde yapılacak değişikliklere ilişkin görüşmelere başlandığı kaydedildi. Bundan sonraki Genel Kurul toplantısının 12 Mart 2009'da gerçekleştirileceği belirtildi.

Van'da, Öğrencilere Giyim Yardımı...

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, fakir fukaraya yapılan yardımları seçim atmosferiyle ilişkilendirip engellemeye çalışanlar olduğunu belirtti.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in katıldığı bir törenle, Bücürük firması ile yapılan protokol gereği 7 ayrı bölgedeki fakir öğrencilere dağıtılması planlanan 3 bin 500 paketten oluşan giyim malzemesinin ilk partisi Hacıbekir Mahallesi'nde bulunan Kinyas Kartal İlköğretim Okulu'ndaki tüm öğrencilere dağıtıldı. Erkekler için pantolon ve kazak, kız öğrenciler için ise pantolon, etek ve kazaktan oluşan paketlerin dağıtımı için okulda düzenlenen törende bir konuşma yapan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bu yardım dağıtımını daha önce yapılmasını planlandığını, ancak Van'a gelmediği için bugüne kaldığını kaydetti. Yardımın seçimle ilişkilendirilmesinin yanlış olduğunu ifade eden Bakan Çelik, "Bunun seçimle alakası yok. Bu tamamen geçim ile ilgili bir meseledir. Seçim gelince üşüyen çocukların üşümesi ortadan kalkmıyor mu? Özellikle fakir fukaraya seçim atmosferinden dolayı yapılan yardımları engellemeye çalışanlar var. Her zaman söylediğim gibi tuzu kuru insanlar bunu da istismar edecektir. Ama dediğim gibi hiçbir seçim ve oy kaygısı olmayan Karadenizli bir iş adamı Van'daki çocuklara yardım elini uzatıyor. Vanlı çocuklara bu şekilde el uzatıyor. Ben kendisine çok teşekkür" dedi. Daha sonra bir konuşma yapan Bücürük Firması Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ünal ise geçen hafta Milli Eğitim Bakanlığı ile imzalamış oldukları 'Eğitime Yüzde 100 Destek' projesi çerçevesinde 7 farklı bölgede 3 bin 600 öğrenciyi giydireceklerini belirtti. Ünal, ayrıca yardımın ilkini Van'da da yapmanın mutluluğunu yaşadığını ifade etti. Yapılan konuşmaların ardından Bakan Çelik, Bücürük Firması'nın Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Ünal, Van Valisi Özdemir Çakacak, Adalet ve Kalkınma Partisi Van Milletvekili Gülşen Orhan, Milli Eğitim Müdürü Yahya Yıldız ve İl Emniyet Müdürü Mehmet Salih Kesmez öğrencilere önceden hazırlanan paketleri dağıttılar.

26 Şubat 2009 Perşembe

Çöplük, Ekmek Kapısı Olursa...

Ağrı'nın Patnos İlçesi'nde çöplükten topladıkları demir, teneke, bakır, naylon ve pet şişeleri hurdacılara satarak geçimini sağlıyan çocukları en çok okula gidememek üzüyor.

Patnos ilçe merkezine 5 kilometre uzaklıktaki çöp alanına günün ilk ışıkları ile birlikte giden, yaşları 7 ile 14 arasında değişen onlarca çocuk, elleriyle karıştırdıkları çöplükten para edecek eşyaları topluyor. Okul yerine çöplüğe gidip, belediyenin döktüğü atıkları büyük bir titizlikle karıştıran çocuklar, bazen bulunan bir eşyaya sahip olmak için kavga da ediyor. Havanın kararmasıyla birlikte topladıklarını bir çuvala doldurarak hurdacıların yolunu tutan çocuklar kazandıkları 10- 15 lirayı ailelerine veriyor. Yaşayamadıkları çocukluklarının çöplükte geçtiğini söyleyen 13 yaşındaki Yunus Karateke, “Maddi durumumuz iyi olmadığı için okula gidemiyoruz. Günümüz birçok kişinin yakınından geçerken midesinin bulandığı çöplükte, geçiyor” dedi. Yeni bir kıyafet ve ayakkabıya hiç sahip olmadıklarını söyleyen 9 yaşındaki Mert Yavuz ise “Hepimizin en büyük hayali diğer çocuklar gibi okula gitmek. İş imkanlarının yok denecek kadar az olması nedeniyle babalarımız yazın batıdaki illere gidip inşaatlarda çalışıyor kışın da evde oturuyor. Ekmek kapımız olan çöplükte olmaktan utanç duymuyoruz. Tek üzüntümüz okula gidememek” diye konuştu.

Eğitim Çalışanlarından Protesto...

Türk Eğitim-Sen üyesi bir grup, "Biraz huzur istiyoruz" sloganıyla Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) önünde protesto gösterisi yaptı.

Türkiye genelinde eş zamanlı başlayan protesto gösterileri çerçevesinde, MEB önünde toplanan eğitim çalışanları ellerinde taleplerini dile getiren dövizlerle bir süre "One minute, çalışana kulak ver", "One minute, çalışana sahip çık", "Sözleşmeli kölelik istemiyoruz", "Çelik, Çelik, ne sabır kaldı ne metelik" sloganları attı. Daha sonra Türk Eğitim-Sen Ankara şubeleri adına Ankara 2 No'lu Şube Başkanı Server Bilge basın açıklaması yaptı. "Ülkenin geleceğini inşa eden eğitimciler olarak huzurlu olmadıklarını" dile getiren Bilge, "Bir yanda yaşadığımız zorluklar, diğer yanda sorumluluk makamında oturanların duyarsızlığı biz eğitim çalışanlarını ümitsizliğe sevk etmektedir" dedi. Bilge, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle son 6 yıldır yaşadıklarımızdan, MEB'in ve YÖK'ün eğitim çalışanlarına karşı olumsuz bakışından rahatsızız. Çağ atladığı ifade edilen eğitimimizde eğitim çalışanlarının mutsuz ve huzursuz kılınmasından rahatsızız." Bilge, atamayı bekleyen 200 bin öğretmen adayının artık umutlarının kalmadığını, ek dersleri hesaplanma yöntemi nedeniyle öğretmenlerin neredeyse ek ders ücreti alamaz hale geldiğini, "Bu dönemde çıkarılan yönetmeliklerle eğitim çalışanlarının aile bütünlüğünün bozulduğunu" ileri sürdü.

YENİ KİTAPLARIM

Yeni kitaplarım geldi az önce kargodan. Nasıl bir mutluluk ve heyecandır böyle anlamıyorum bazen. İçimde acayip bir okuma açlığı ve tutkusu var. Kitaplar benim herseyim. Seçtiğim çoğu kitaplarım okuma zevkine çok güvendiğim arkadaşlarımın tavsiyesi. Okudukça yorumlayacağım sizlere de. Oğlumu da unutmadım tabii, ona da Samed BEHRENGİ'nin hikaye kitaplarını aldım. Bir de Bileşim Yayınevinin çıkarmış olduğu Drama Serisinin Sorumluluk-Gökkuşağı Dostluğu adlı kitabını aldim. Akşam kreş çıkışında elimdeki kitapları görünce mutluluktan uçacak, bende oğlumun yüzündeki sevinç ifadesiyla mutlultuktan uçacağım.

Ben artık kitaplarıma dönüyorum, kitaplarıma koklamayı ve dokunmayı özlemişim.

KONUŞSAM SESSİZLİK SUSSAM AYRILIK

Resmin rehindir gurbetimde
Gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin

Alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana
Sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına
Konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana...

ve akşam, bir kez daha
Saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara
“bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”

çekmiyorsun!

Akarsuları imrendiren yüzün de
Sabahçı kahveler de biliyor
Görüşmeyeli yorgunum yıkık kentler kanadı sevinçlerimle
Görüşmeyeli ya sen nasılsın
Adım, adresim durur mu defterinde?
Şimdi siirt'te koyun kokulu bir gecedeyim
Beynimde iklimsiz papatyalarve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde

Sokakların gün batınca neden boşaldığını
ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum
Konuşsam: sessizlik/gitsem: ayrılık

Sonra kıpırtısız yasladım göğsümü boğulmuş güne
Al bu çağrıları sulara göm, o uzak sulara
Gurbetini rehnetme özlemimde…

YILMAZ ODABAŞI

"Umudun Zaferi"

3 kentte iki gün 4 hastane dolaştırdılar 750 km. yoldan sonra doğuma aldılar.

Kahramanmaraş'ın Meymendi Köyü İlköğretim Okulu'nda öğretmenlik yapan ve ilk bebeğine 8 aylık hamile Ayşe Alçı, pazar günü fenalaşınca eşi Mustafa Alçı tarafından 20 kilometre uzaklıktaki Özel Elbistan Tıp Merkezi'ne götürüldü. Gebelik zehirlenmesi teşhisi konulan Ayşe Alçı, ambulansla 150 km. uzaktaki. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi'ne sevk edildi. Hastanede boş kuvöz ve solunum cihazı bulunmadığı için öğretmen, bu kez 210 kilometre uzaklıktaki Malatya Turgut Özal Tıp Merkezi'ne sevk edildi. Bu hastanede kuvöz bulundu ancak solunum cihazı olmaması nedeniyle Ayşe Alçı, 370 kilometre uzaklıktaki Adana'ya sevk edildi. 750 kilometre süren yolculuğunun sonunda Adana'da Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde yatışı yapılan Alçı, hemen ameliyata alındı. Alçı, 1 kilo 600 gram ağırlığında bir kız bebek dünyaya getirdi. Baba: Umudun zaferi Bir yıllık evli olduklarını bildiren Mustafa Alçı, “Kızımın adını Rumeysa koyduk. Dayısının isteğiydi. Rumeysa'nın doğuşunu umudun zaferi olarak değerlendiriyorum. Umudumuzu yitirseydik, bugün belki bebeğimizi toprağa vermiş olurduk” dedi. Kadın doğum servisinde tedavisi süren Ayşe Alçı da, “Çok stresli saatler geçirdik. Şu an benim durumum iyi. Bebeğimin yaşamasına da hayret ettim. Bize Kahramanmaraş'ta, 'Her ihtimale hazırlıklı ol, ya seni, ya bebeği kurtarırız' dediler. Şükürler olsun. Yaşatacağı varmış ki Allah ikimize de can verdi” dedi. Karışıklığın '112 Hastane Koordinasyon Ağı' sisteminin kullanılmamasından kaynaklandığı anlaşıldı.

Ne Fırsat, Ne Eşitlik Var...

Eğitim Reformu Girişimi’nin raporu Türkiye’de eğitim adaletsizliği ortaya koydu: En zengin kesim en yoksul kesimin 21 katı eğitim harcaması yapıyor.

Türkiye'de kırsal kesimde yayaşan, üç kardeşi olan, anne babası ilkokul mezunu bir kızın liseye gitme olaslığılı yüzde 1-2, en zengin kesim en yoksul kesimin 21 katı eğitim harcaması yapıyor.
Bu rakam Eğitim Reformu Girişimi'nin (ERG) hazırladığı 'Eğitimde Eşitlik: Politika Analizi ve Öneriler' raporundan. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi koordinatörlüğünde yürütülen Eğitim Reformu Girişimi'nce (ERG) hazırlanan rapor dün açıklandı. Açık Toplum Vakfı'nın desteğiyle sürdürülen araştırma kapsamında Galatasaray ve Bahçeşehir Üniversitesi'nden araştırmacılar eğitime erişimde ve başarıda eşitsizliklerin belirleyicilerini araştırdı. TÜİK'in Hane Halkı Bütçe Anketi ve Uluslararası Öğrenci Başarılarını Değerlendirme (PISA) verileri kullanılarak hazırlanan rapor, eğitimin toplumsal eşitsizlikleri azaltabilme imkânından çok uzak olduğunu gösteriyor. Raporun çarpıcı sonuçlarından bazıları şöyle: Matematik 'sıfır' * 15 yaşındaki gençlerin yüzde 32'si okuduğunu anlamamakta , yüzde 52'si basit matematiksel problemleri çözememekte. * Kırsal kesimde yaşayan, ailesinin geliri sınırlı, üç kardeşi olan, annesi ve babası ilkokul mezunu bir kız çocuğun liseye gitme olasılığı yüzde 1-2 arasında. Oysa kentsel alanda yaşayan, annesi ve babası üniversite mezunu bir erkek çocuğun liseye gitme olasılığı yüzde 68-70. * En düşük sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin yüzde 51'i meslek liseleri ve çok programlı liselere devam ederken yüzde 5'i Anadolu lisesine gidebiliyor. * En yüksek sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin sadece yüzde 3'ü meslek liseleri ve çok programlı liselere giderken, yüzde 49'u Anadolu liselerinde eğitim görüyor. * Babasının ya da annesinin eğitim düzeyi bir yıl daha fazla olan kız çocuklarının eğitime katılım olasılığı oranı yüzde 3 daha yüksek. * Annenin tek ebeveyn olduğu hanelerde kız çocuklarının ilköğretime katılım olasılığı oranı yüzde 38, ortaöğretime katılım oranı yüzde 69 daha düşük. * Babası bir yıl daha fazla eğitimli erkek çocuklarının ortaöğretimde eğitime katılım olasılık oranı yüzde 15, kızlarınki yüzde 10 daha yüksek. * Gelirinin yarısından fazlası tarımdan gelen hanelerde kızların eğitime katılım olasılığı yüzde 19 daha düşük. * Zorunlu ilköğretimde yüzde 100 okullaşma hâlâ sağlanabilmiş değil. Bölgeler arası farklar artıyor. Güneydoğu Anadolu'nun kırsal kesiminde yaşayan bir kız çocuğunun ilköğretime erişim olasılığı yüzde 48-52'dir. Diplomasız kızlar * 15-19 yaşındaki gençlerin yüzde 15'i ilköğretim diplomasına sahip değil. İlköğretim diploması sahibi olmayan her 10 gençten yedisi kız. * Güneydoğudaki kızların eğitime katılım olasılığı oranı İstanbul'da yaşayan kızlara göre yüzde 50 daha düşük. * En zengin kesim en yoksul kesimin 21 katı eğitim harcaması yapıyor. En zengin kesimdeki 7-23 yaş nüfusun yüzde 28'i yükseköğretime erişebilirken, en yoksul kesimdeki aynı yaş grubunun yüzde 0.4'ü yükseköğretime erişebiliyor. Ve öneriler Raporun sonuç bölümünde “Eğitimde eşitliğin sağlanması hedefi, ulusal planlama belgelerinde daha çok yer almalıdır. Ortaöğretime ve yüksek öğretime erişim ile ilgili açık hedefler konmalı, bu hedefler sürekli izlenmeli ve geliştirilmelidir. Eğitime ayrılan kamu kaynakları artırılmalı ve dezavantajlı bölgeler önceliklendirilmeli. Okul öncesi eğitimin iller temelinde değil, dezavantajlı çocuklar hedef alınarak ve önceliklendirilerek yaygınlaştırılmalı. Genel liseler ve meslek liseleri birbirinden bu kadar keskin biçimde ayrılmamalı, okullar arası kalite farklılıkları giderilmelidir...” denildi.

Facebook ve Myspace Çocuklara Zararlı...

Bir nörobilimci Facebook, MySpace ve diğer sosyal içerikli web sitelerinin çocukların beyinlerini etkileyerek daha fazla bencil olmalarına yol açtığı ve dikkatlerini azalttığı konusunda aileleri uyarıyor.

Oxford Üniversitesi'nden nörobilimci Susan Greenfield sitelerdeki iletişimin içeriği ve niteliğinin beyin gelişimini engelleyebildiğini söyledi. Greenfield bilgisayar oyunlarına, aksiyon filmlerine, chat odalarına ve sosyal ağ sitelerine maruz kalmayla dikkat eksikliği olan bir nesil ortaya çıktığını belirtiyor. Buna örnek olarak, 30 yaşlarında bir öğretmenin kendisine öğrencilerinin diğerlerini anlama yeteneklerinde çok net bir sapma olduğunu söylediğini açıkladı. Ayrıca, Toxic Childhood kitabının yazarı Sue Palmer ise, "Çocukların beyin gelişimleri hasar gördü, çünkü çocuklar binlerce yıldır eğlendikleri aktivitelerle meşgul olmuyorlar. Ben teknolojiye ve bilgisayara karşı değilim. Fakat çocuklar bu sosyal sitelere alışmadan önce insanlarla gerçek iletişim kurmayı öğrenmek zorundaydılar" dedi.

Öğrenci, Hakaret ve Dayaktan Gözaltında...

Kayseri'de öğretmenine hakaret edip, okul müdürüne yumrukla vurduğu iddia edilen öğrenci, gözaltına alındı.

Talas ilçesi Erciyes beldesinde bir ilköğretim okulunun 8 sınıf öğrencisi Y.Ş'nin (16), sınıf öğretmeni Hava İmbat'a kalem fırlattığı, bir süre öğretmeniyle tartışıp sözlü hakarette bulunduğu, olaya müdahale eden okul müdürü İsmail Halıcıoğlu'na da sözlü hakarette bulunduğu ve yumruk vurduğu iddia edildi. Okul müdürü İsmail Halıcıoğlu'nun olayı jandarmaya bildirerek şikayetçi olduğu kaydedildi. Yetkililer, öğretmenine hakaret ettiği, okul müdürüne ise yumrukla vurduğu iddia edilen Y.Ş'nin gözaltına alındığını, soruşturmanın sürdürüldüğünü kaydetti.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Bir Yılda 5 Kitap!...

Ankara'da yapılan araştırmada üniversite öğrencilerinin yüzde 46'sının bir yıl içinde en fazla 5 kitap okuduğu belirlendi.

Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Odabaş ve Yrd. Doç. Dr Coşkun Polat ile Ankara Üniversitesi Sosyoloji bölümü araştırma görevlisi Yonca Odabaş tarafından yapılan ''Üniversite Öğrencilerinin Okuma Alışkanlığı: Ankara Üniversitesi Örneği'' konulu bilimsel çalışmada, üniversite öğrencilerinin yeterli okuma alışkanlığına sahip olmadığı tespit edildi. Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Odabaş, bilimsel çalışmalarında Ankara Üniversitesi'nde eğitim gören 153'ü kız 304 öğrenciyle yaptıklarını, bu öğrencilerin 151'nin fen, 153'ünün de sosyal bilim eğitimi gördüğünü söyledi. ÜNİVERSİTELİ BİLE OKUMUYOR Yılda okuduğu kitap sayısı 5'i geçmeyen az, 6 ile 11 kitap arasında okuyanların orta, 12'yi aşan kitap okuyanların ise çok okuyan okur tipi olarak nitelendirildiğini ifade eden Odabaş, yaptıkları çalışmada, üniversite öğrencilerin yüzde 46'sının bir yıl içinde en fazla beş kitap okuduklarını belirlediklerini söyledi. Öğrencilerin yüzde 4.5'inin hiç kitap okumadıklarını beyan ettiklerini anlatan Odabaş, ''Öğrencilerin sadece yüzde 11'i üst düzey okuma alışkanlığına sahip olduğunu belirledik. Orta düzey kitap okuma alışkanlığına sahip öğrenci oranı ise yüzde 38.5 oldu'' şeklinde konuştu. KIZ-ERKEK FARKI YOK AMA Kız ve erkek öğrenciler arasında da kitap okuma oranı açısından anlamlı bir fark bulmadıklarına dikkati çeken Odabaş, ''Alt düzey ve orta düzey okuma alışkanlıklarında erkek ve kız öğrenciler arasında erkeklerin daha az okuduklarının gösteren bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. Ayrıca bir yıl içinde hiç okumayan erkek öğrenciler, kız öğrencilerden yarı yarıya fazladır'' şeklinde konuştu. OKUMAYA AYRILAN SÜRE Çalışmada, öğrencilerin günlük okumaya ayırdıkları süreyi de belirlediklerini ifade eden Odabaş, öğrencilerin yüzde 14'nün okuma için günlük 2 saatten fazla zaman ayırdıklarını belirtti. Üniversite öğrencilerinin yüzde 35'nin okumaya 1-2 saat, yüzde 38'nin yarım saat ila 1 saat arasında, yüzde 13'nün de en fazla yarım saat ayırdıklarını söyledi. Odabaş, çalışmada sosyal bilim öğrencilerinin fen bilim öğrencilerine göre daha fazla okumaya süre ayırdıklarını da kaydetti. ENGELLER Yaptıkları bilimsel çalışma için düzenledikleri ankette öğrencilere okuma alışkanlığı kazanma ve bu alışkanlığı sürdürme konusunda karşı karşıya kaldıkları en önemli engelin ne olduğu da sorduklarını kaydeden Odabaş, şunları söyledi: ''Öğrencilerin yüzde 34.5'i bir işte çalışıyor olmaları nedeniyle okuyamadıklarını belirtmişlerdir. Kitap pahalılığı ve gelir düşüklüğü nedeniyle okumalarına engel olarak ekonomik koşulları ileri süren öğrencilerin oranı ise yüzde 15'dir. Ama çalışmamızda sosyoekonomik bakımdan orta üstü ve üst sıralarda yer alan öğrencilerin 6 ve üzeri kitap okuyanların orta altı sosyoekonomik düzeyli öğrencilerden daha düşük bir okuma alışkanlığına sahip olması dikkate değer bir durumdur. 12'den çok kitap okuyan öğrenci grubuna bakıldığında ise sosyoekonomik bakımdan alt ve üst sıralarda yer alan öğrencilerin sosyoekonomik bakımdan orta altı ve orta üstü gruba göre oldukça düşük okuma yüzdesine sahip olduğu görülmektedir. Ancak alt ve üst gelir grubunun oldukça yakın değerlere sahip olması okuma davranışı konusunda sosyoekonomik koşulların öğrenciler arasında derin bir farka neden olmadığını göstermektedir.'' ÖĞRENCİLERİN KÜTÜPHANE KULLANMA KONUSUNDAKİ TUTUMLARI Üniversite öğrencilerinin yüzde 3.5'inin her gün, yüzde 15.5'inin ise hafta bir kütüphane gittiğini belirlediklerini söyleyen Odabaş, öğrenciler arasında her ay kütüphaneye gidenlerin oranının yüzde 16, nadiren gidenlerin oranın ise yüzde 64 olduğunu ifade etti. Öğrencilerin yüzde 72'sinin kütüphanelerden yılda en fazla üç kitap ödünç aldığını da kaydeden Odabaş, sadece yüzde 1.5'inin yıl içinde 16'dan fazla kitap aldığını belirtti.

Dünya Nasreddin Hoca İle Gülüyor

Ünlü mizah ustası Nasreddin Hoca'nın fıkralarının yer aldığı Almanca, İngilizce, Arapça gibi farklı dillerde basılan kitaplar, yabancılardan büyük ilgi görüyor.

Konya'nın Akşehir ilçe Belediye Başkanı Mustafa Baloğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tüm insanlığa hoşgörü, kardeşlik, barış ve iyimserliği öneren gül-düşün ustası Nasreddin Hoca'nın dünyaya tanıtımı noktasında belediye olarak birçok hizmete imza attıklarını söyledi. Nasreddin Hoca'nın hayatının ve fıkralarının yer aldığı çeşitli kitaplar bastırdıklarını ifade eden Baloğlu, “Bunlar arasında 'Tüm yönleriyle Nasreddin Hoca', 'Anadolu ve dünya bilgesi Nasreddin Hoca', 'Dünyaya gülmek', 'Nasreddin Hoca fıkraları', 'Nasreddin Hoca Figürlü El Sanatları kitabı', 'Menakıb-ı Nasreddin Hoca' gibi eserler yer alıyor” dedi. FIKRA KİTAPLARINA YABANCILARDAN YOĞUN TALEP VAR Baloğlu, daha önce Nasreddin Hoca'nın fıkralarının yer aldığı ve hayatının anlatıldığı Arapça, İngilizce, Almanca ve Hollandaca olmak üzere 4 dilde kitaplar bastırdıklarını belirterek, şunları kaydetti: “Bastırdığımız bu kitapları yurt dışında Hollanda, Fransa, Belçika, Türkmenistan, Almanya, Kırgızıstan, İran gibi birçok ülkeye gönderdik. Elçiliklerimiz aracılığıyla bunların dağıtımını sağladık. Fıkra kitapları için yabancılardan yoğun talep alıyoruz. Dağıtılan bu kitaplar Nasreddin Hoca'nın tanıtımı açısından çok etkili oldu. Çocuklar Nasreddin Hoca'yı öğrendi. Hoca ile ilgili kitapları okuyanlar, Nasreddin Hoca'ya ilgi duymaya, onun hayatını araştırmaya başladılar.” NASREDDİN HOCA İLE İLGİLİ BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR ARTTI Yaptıkları araştırmalarda, internette, kütüphanelerde, Hoca'yla ilgili yazıların, öğrencilerin kompozisyon ödevlerinin, bilimsel çalışmaların sayısının arttığını tespit ettiklerini dile getiren Baloğlu, “Bu fıkra kitapları sayesinde yabancılar, mizahı konu alan, güldürürken düşündüren bir Türk bilge olduğunun farkına vardılar. Artık sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok ülkesinde Nasreddin Hoca çok iyi biliniyor ve tanınıyor. Yani dünya Nasreddin Hoca'nın fıkralarıyla gülüyor” diye konuştu. Baloğlu, Nasredin Hoca'yı tüm dünyaya gerçek kimliğiyle tanıtmak için bundan sonra da çalışacaklarını bildirdi. NASREDDİN HOCA ADINA YARIŞMALAR Nasreddin Hoca ve Turizm Derneği Başkanı Taner Serin ise Hoca'nın felsefesinin dünya görüşü ve mizah anlayışının daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla her yıl çeşitli faaliyetler gerçekleştirdiklerini söyledi. Her yıl Nasreddin Hoca ile ilgili ilköğretim okulu öğrencilerine yönelik mizah üzerine karikatür, resim ve afiş yarışmaları düzenlediklerini anımsatan Serin, 2007 yılında da uluslararası çapta Nasreddin Hoca fotoğraf yarışması düzenlediklerini bildirdi. Akşehir Belediyesinin de farklı dillerde basılan fıkra kitapları olduğunu anlatan Serin, sivil toplum kuruluşları ve resmi kurumların yaptıkları çalışmalar sayesinde dünya çapında Nasreddin Hoca'ya olan ilginin ciddi şekilde arttığını kaydetti.

8 Bin 285 Kişinin Görev Yerleri Belli Oldu...

Milli Eğitim Bakanlığı, 2009-1 öğretmen atamalarında 7 bin 81'i kadrolu olmak üzere, toplam 8 bin 141 öğretmen atadı.

Milli Eğitim Bakanlığı, 2009-1 öğretmen atamalarında 7 bin 81'i kadrolu olmak üzere, toplam 8 bin 141 öğretmen atadı. Milli Eğitim Bakanlığı'nda Bakan Hüseyin Çelik'in katılımıyla gerçekleştirilen atama töreninde, 8 bin 141 öğretmenin ataması yapıldı. Bilgisayar ortamında yapılan atamaların 834'ü açıktan atama, 48'i milli sporcu, 86'sı kurumlar arası atama, 492'si kurayla atama, 7 bin 81'si ise kadrolu olarak yapıldı.

Kız Öğrenciye Reis Dayağı...

Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrencisi Gamze Ö. (24), kantinden çıkmaması üzerine, bir grup öğrenci tarafından darp edildiği iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Sanat Tarihi Bölümü öğrencisi Gamze Ö., suç duyurusu dilekçesini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdi. Gamze Ö., Ankara Adalet Sarayında gazetecilere yaptığı açıklamada, bir arkadaşıyla birlikte bugün fakülte kantininde oturduğu sırada, bir grup öğrencinin yanlarına gelerek kantinden çıkmalarını istediğini savundu. Gamze Ö., şunları kaydetti: “Bunu neden istediklerini sorunca, fakülte reisi devir-teslimi için toplantı yapacaklarını söylediler. İtiraz ettim. Beni tartaklamaya başladılar ve küfür ettiler. Karşı koymaya çalışınca 5-6 kişilik bir grup, yumruk ve tekmelerle bana saldırdı. Yere düştüm ve başıma darbe aldım.” Görevlilerin araya girmelerinin ardından kantinden çıktıklarını ifade eden Gamze Ö., Adli Tıp Kurumundan, “başında ödem ve göğsünde darbe sonucu hiperemi oluştuğuna ilişkin rapor aldığını” bildirdi.

24 Şubat 2009 Salı

Zorunlu Din Dersinde Flaş Karar

Antalya 3. İdare Mahkemesi, zorunlu din dersi konusunda flaş bir karara imza attı. İşte mahkemenin verdiği karar...

Antalya 3. İdare Mahkemesi, bir çiftin 5. sınıf öğrencisi kız çocuklarının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması istemiyle açtığı davada, uygulamanın öğrenci lehine yürütmesini durdurdu. Antalya'da yaşayan M.A.D. ile D.D. çiftinin Muratpaşa ilçesindeki bir ilköğretim okulunun 5. sınıfında eğitim gören kız çocukları S.D'nin zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması istemiyle açtıkları davada, Antalya 3. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Muratpaşa Kaymakamlığı aleyhine açılan davada Avukat Nusret Gürgöz, S.D'ye eğitim gördüğü ilköğretim okulunda ailesinin iradesine, dini inançlarına ve felsefi görüşlerine aykırı biçimde dinsel eğitim verildiğini, davalı idarenin işleminin hukuka aykırı olduğunu savundu. Gürgöz, dava dilekçesinde, Anayasa'nın 24. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” hükmü ile dördüncü fıkradaki, “Din ve ahlak eğitimi ve öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır” hükmünü hatırlattı. Gürgöz, dilekçesinde, Milli Eğitim Temel Kanunu çerçevesinde laiklik ilkesinin esas olduğunu, Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi'nin de ilköğretim okulları, lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer aldığına işaret etti. Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi'nin 9. maddesine dilekçesinde yer veren ve Anayasa'nın bu çerçevede, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir” kararına işaret eden Nusret Gürgöz, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığı'nın 1990 yılında aldığı kararla, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu Hristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup öğrencilerin zorunlu din dersine girmeleri zorunluğunun bulunmadığını bildirdi. Bu kararla, zorunlu din dersinden İslam dinine mensup olmayanların muaf tutulmasının amaçlandığını, herhangi bir dine mensup olmayan kişilerin de çocuklarının bu muafiyet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirten Gürgöz, benzer bir davada Antalya 2. İdare Mahkemesi'nce 2007 yılında verilen uygulamanın iptali kararı ile Danıştay'ın bu karara yönelik onamasını hatırlattı. Gürgöz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de benzer istemle açılan bir davada Türkiye'yi kusurlu bulduğunu da anımsattı. “İÇSEL ÇATIŞMA VE SINIFTA KALMA RİSKİ” Davacı çiftin çocuklarına bu dersten not verildiğini, öğrencinin içsel çatışma yaşayarak dersi algılamakta zorlandığını iddia eden Gürgöz, dilekçesinde, “Öğrencinin sınıfta kalma riski vardır. İşlem hukuka açıkça aykırıdır. Bu nedenle telafisi güç zararlar oluşmuştur” ifadesine yer verdi. Gürgöz, davacı çiftin çocuklarına yönelik zorunlu din dersinin yürütmesinin durdurulmasını ve işlemin iptalini talep eti. Davalı Muratpaşa Kaymakamlığı da savunmasında, zorunlu dersler arasında yer alan Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi'nden sadece Türk vatandaşı Hristiyan ve Musevilik dinine mensup olanların muaf olduğunu, davacı öğrencinin bu muafiyet kapsamı dışında kaldığını öne sürerek, davanın reddedilmesini talep etti. MAHKEMENİN KARARI Zorunlu din dersinin yürütmesinin durdurulması istemine yönelik kararı veren Antalya 3. İdare Mahkemesi, gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 24. maddesi, gerekse İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmesi'nin 9. madde hükümlerinin herkesin dini inancını ve özgürlüğünü koruduğunu ifade etti. Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığı'nın 9 Temmuz 1990 tarihli kararla, ilk ve orta öğretim okullarında İslam dini öğretimine yönelik okutulan Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi dersinden İslam dinine mensup olmayanların muaf tutulduğunu belirten mahkeme heyeti, “Herhangi bir dine mensup olmayan kişilerin velisi oldukları çocuklarının da bu muafiyet kapsamında değerlendirilmesinin ilgili yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelerin amacına uygun olacağı açıktır” görüşüne hükmetti. Mahkeme heyeti, zorunlu din dersi uygulamasının davacı öğrenci yönünden yürütmesinin durdurulmasına karar vererek, kararına ilişkin şu tespitlerde bulundu: “Davalı idareye yaptıkları başvuruda veya dava dilekçesinde, okulda zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi dersinin dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığını belirten davacıların herhangi bir din mensubu olduğuna bakılmaksızın, temel hak ve hürriyetlerden olan dini inanç özgürlüğünün uygulanması kapsamında çocuğunun zorunlu sayılan dersten muaf tutulması gerektiği sonucuna varıldığından, bu istemin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden, yürütmesinin durdurulmasına oy birliğince karar verilmiştir.” Avukat Nusret Görgöz yaptığı açıklamada, müvekkillerinin Alevi inancına mensup bir aile olduğunu belirterek, ilgili yasalar ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak Antalya 3. İdare Mahkemesi'nin herhangi bir inanca bakılmaksızın zorunlu din dersinin yürütmesini 5. sınıf öğrencisi S.D. lehine durduğunu bildirdi. Farklı dini inancı olan ya da dini inancı bulunmayan vatandaşların zorunlu din eğitime alınamayacağını kaydeden Gürgöz, “Karar emsal teşkil ediyor. Zorunlu din dersinden muaf olmak isteyenler dava açsın” dedi. Gürgöz, kararın Türkiye'de bu yönde verilen 6-7 karardan biri olduğunu söyledi.

Buluşuyla Su Tasarrufu Sağlayacak...

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen "Bu Benim Projem" adlı yarışmaya katılan Asiye Yıldız, hazırladığı projeyle Türkiye'de ve dünyada su tasarrufu sağlayacak.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından her yıl düzenlenen "Bu Benim Projem" adlı yarışmaya katılan Burdur Gazi İlköğretim Okulu 7/B sınıfı öğrencisi Asiye Yıldız, hazırladığı "Çevre Dostu Gülüşler" isimli projesiyle Türkiye'de yılda 3 milyon 360 bin ton, dünyada ise 90 milyar ton su tasarrufu sağlayacak.
Bu yıl 4'üncüsü düzenlenecek "Bu Benim Eserim' proje yarışmasında İlköğretim okulları arasında Antalya'da yapılacak bölge final yarışmasına Burdur'a bağlı İlköğretim Okulları arasında katılmaya hak kazanan 13 proje arasında en iddialı proje olarak öne çıkan "Çevre Dostu Gülüşler" adlı proje iddiasını bölgede ve Türkiye finalinde sürdürecek. YILDA 90 MİLYAR TON SU TASARRUFU Dünyadaki kullanabilir su kaynakları giderek azaldığından yola çıkan genç mucit Yıldız, TEMA Vakfının verilerinden yola çıkarak geleneksel diş fırçalamada bir kişinin 15 litre suyu boşa akıttığını ve eğer kişi günde 2 kez diş fırçalarsa 30 litre, 4 kişilik ailede bu rakamın 120 litre olduğunu bilimsel verilerle ortaya koydu. Yıldız, düşüncesini büyüterek su kaybının Türkiye'de 840 milyon tonu bulduğunu belirterek geleneksel diş fırçalama yerine "köpük diş macunu" ile Türkiye'de yılda 3 milyon 360 bin ton su dünyada ise 90 milyar ton su tasarrufu sağlanacağını söyledi. DİŞ FIRÇALARKEN ARTIK BİR BARDAK SU KULLANILACAK Süleyman Demirel üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Elamanı Yrd. Doç. Dr. Mine Öztürk Tonguç ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi öğretim elemanı Yrd. Doç. Dr. Fatma Tomul'un desteğini alan "Çevre Dostu Gülüşler" adlı projenin aşamalarını anlatan genç mucit Yıldız şunları söyledi: "Dünyamızdaki kullanabilir su kaynakları giderek azalmakta Geleneksel diş fırçalamada 15 lt su boşa akar Eğer kişi günde 2 kez diş fırçalarsa 30 litre 4 kişilik ailede 120 litre olur Çevremdekilerin diş fırçalarken macunu fırçaya sürüp, ıslatmak için suyu açtıkları ve suyu kapatmadıkları idi. Bu çocuklarda daha yaygındı Ayrıca yutulan macunun flüorürden dolayı çocuklarda tehlike yaratması Doğru fırçalamada fırça ve macun ıslatılmamalıdır. Bu sorunlara çözüm bulmak için sulandırılmadan kullanacağımız su tasarrufu yaptıran, yutulmayan diş macunu yapmaktı. Sabunun sıvı yada köpük kullanımı var, macununda da olabilir. Köpük yapıcı dispanser pompalardan yararlanarak köpük macun yaptım. Macunun sulandırılmasında saf su kullandım. Çünkü su sağlıklı ve ucuzdu. Denemelerde macuna değişik ölçülerde saf su ekledim. En iyi sonuç 300 ml saf suda 16 gram macun oldu. Karışımı dispanser pompaya koydum ve köpük olarak çıkıyordu Direkt ağzıma götürüp fırçalama yapıyordum 3 dakika fırçaladıktan sonra 1 bardak su ile ağzımı çalkaladım. İşte elde etmek istediğim sonuç. Diş fırçalarken artık 1 bardak su kullanıyordum."

Haberler Çıktı, Yakıt Geldi...

Bornova’daki kalorifer yakıtı biten okulun müdürü, ‘Yakıt gelene kadar çocuğunuzu göndermeyin’ dedi. Veliler ‘Bedava kömür dağıtılıyor ama okula zamanında yakıt verilmiyor’ diye isyan etti.

İzmir'in Bornova ilçesindeki Altındağ İlköğretim Okulu'nda kalorifer yakıtının bitmesi üzerine, öğrenciler soğuk sınıflarda ders yapmak zorunda kaldı. Okul Müdürü İlknur Acaroğlu'nun bulduğu çözüm, velilerden özellikle hasta olabilecek çocuklarını yakıt alınana kadar okula göndermemelerini istemek oldu. Olaya tepki gösteren bazı veliler, “Herkese bedava kömür dağıtıyorlar ama okulları unutuyorlar. Yakıtın biteceğini göremediler mi?” diye tepki gösterdi. Çabalar sonuçsuz kaldı Altındağ semtindeki okulda geçen hafta yakıtın bitmesi nedeniyle, kaloriferler yakılamadı. Mevsimin en soğuk günlerinin yaşandığı İzmir'de soğukta kalan öğrenciler için okul idaresinin yaptığı girişimler de yetersiz kaldı. Araya hafta sonu tatilinin girmesine rağmen yakıt sorunu halledilemedi. Okul Müdürü İlknur Acaroğlu, soğuk havanın etkisini arttırmasına rağmen Milli Eğitim Müdürlüğü'nün yakıt sorununu çözememesi üzerine, velilerden hasta olabilecek durumdaki çocuklarını yakıt gelene kadar göndermemelerini istedi. Velilerden bazıları, müdürün tavsiyesine uyup çocuklarını okula göndermedi. Diğer öğrenciler, sınıflarında üşüyerek ders yapmak zorunda kaldı. Müdür Acaroğlu olayla ilgili olarak şunları söyledi: “Geçen cuma günü yakıtımız bitti. Belirlenen süreden önce biten yakıt içen gerekli bağlantıları yaptık ama bizim dışımızdaki aksaklıklardan dolayı yakıt gelmedi. Bugün ya da yarın, yakıtın gelmesini bekliyoruz. Öğrenci velilerine de, çocuklarının hasta olmasının önüne geçmek için böyle bir tavsiyede bulundum.” Velilerin tepkisi Çocuklarını okul içinde ve okul dışında, onlar gibi üşüyerek bekleyen bazı veliler bu duruma tepki gösterdi. Velilerden bazıları tepkileri şu sözlerle dile getirdi: “Herkese, ihtiyacı olmayana bile kömür dağıtılıyor ama çocukların ısınması için okula gerekli yakıt getirilemiyor. Yakıtın bitebileceğini göz önünde bulundurarak gerekli önlemi zamanında alsalardı.” Geçen hafta da Konak ilçesindeki bazı okullarda, kömür bittiği için kaloriferler yakılamamıştı. Haberler çıktı, yakıt geldi Altındağ İlköğretim Okulu'nda yakıt bittiği için öğrencilerin soğukla başbaşa kaldığı haberlerinin dün internet sitelerinde yer almasının ardından, yetkililer işlemleri hızlandırdı. İlçe Milli Eğitim Şube müdürlerinin de inceleme yaptığı okula, saat 16.30 sıralarında fuel-oil geldi. Yakıtın tankerden boşaltılmasının ardından, kaloriferler ancak son derste yakılabildi. Böylece öğrenciler son derste ısınabildi.

Öğrencilerin Motivasyonu Neden Bozulur?

ÖSS'ye hazırlık sürecinin en önemli unsurlarından birisi de sınava iyi bir şekilde motive olmaktır. Motivasyon, bir anlamda öğrencinin "çalışma iştiyakı"dır.

Motivasyonu iyi olan öğrenci hedefine hızlı ve emin adımlarla ilerlerken, motivasyonu düşük olan öğrenci, bu süreçte adeta "yaya" kalmaktadır. Genellikle öğrencilerin motivasyonunu olumsuz yönde etkileyen faktörler şunlardır: Ümitsizliğe düşmek: Öğrencinin sınavı gözünde büyütmesi, kendisini yetersiz hissetmesi, başarı düzeyi yüksek olan arkadaşlarıyla kendisini kıyaslaması, ümitsizliğe düşmesinin başlıca sebeplerindendir. Ümitsizliğe düşen öğrenci çalışma şevkini kaybettiği için bir süre sonra "nasıl olsa kazanamayacağım" diyerek çalışmayı bırakabilir. Bu girdaba düşen öğrencinin psikolojik destek alması çok önemlidir. Gerçekçi hedeflerin olmayışı: Öğrencinin hedef belirlerken gerçekçi olması ve "ayaklarının yere basması" çok önemlidir. Bazı öğrenciler kapasitesini ve çalışma temposunu göz ardı ederek kendileri için çok yüksek olan hedefleri belirleyebiliyor. Daha sonra bu hedeflerine ulaşamayacaklarını anlayınca da strese girip motivasyonlarını kaybederler. Acelecilik: Özellikle "hırslı öğrenciler" bir süre çalıştıktan sonra hemen netlerinin "patlamasını" bekler. Oysa netlerin yükselmesi için zamana ihtiyaç vardır. Bu sabrı gösteremeyen öğrenci "çalıştığım halde netlerim bir türlü yükselmiyor" diyerek pes edebiliyor. Arkadaş çevresinin olumsuz etkisi: ÖSS havasından uzak olan arkadaş grubunun tesiriyle öğrencinin çalışma performansında ciddi bir düşüş gerçekleşir. Bu tür arkadaşlar, çalışan bir öğrenci için adeta "fren" gibidir. Verimsiz ders çalışma: Öğrenci, sistemli ve sonuca yönelik olmadıktan sonra saatlerce ders çalışsa dahi istediği verimi alamaz. Verim alamayınca da bir süre sonra psikolojik anlamda "yorulacak" ve motivasyonunu kaybedecektir. Sınav kaygısının etkisi: Sınav kaygısı yaşayan öğrenci huzursuz ve gergin olduğu için bir türlü motive olamaz ve ders çalışmaya odaklanamaz. Bu tür öğrencilerin rehberlik servisinden destek alması faydalı olacaktır. Ebeveynin yanlış tutumu: Ebeveynin çocuğuna yönelik yüksek beklenti içine girmesi, ümitsiz konuşması, öğrenciyi başkasıyla kıyaslaması, sınavı bir ölüm-kalım meselesi haline getirmesi öğrenciyi olumsuz yönde etkileyecektir. Ebeveyn soğukkanlı olmalı, çocuğuna destek vermelidir.

Öğrenci ve Öğretmenlerimize Talipler...

Türkiyeli öğrencilerin yanı sıra akademisyenleri de ülkelerine çekmeye çalışan Malezya üniversiteleri cazip fırsatlar sunuyor.

'Türkiye, Malezya mı olacak?' Bu konu geçen yıl Türk kamuoyunu uzun süre meşgul eden gündemlerden biriydi. Sağlam bir zemine oturmamasına rağmen konuyla ilgili yazı dizileri yapıldı, TV'lerde tartışma programları düzenlendi. Sonuç; saman alevi gibi başlayan tartışma hiçbir katkısı olmadan kendiliğinden kapandı. Türkiye Malezyalaşmaya çalışmıyor; ama Malezya'nın Türkiye'yi yakından izlediği bir gerçek. Bu durumu ülkenin saygın eğitim kurumlarından Malezya Teknoloji Üniversitesi (UTM) Rektörü Prof. Dr. Zaini B. Ujang de doğruluyor. Türk üniversitelerini yerinde incelemek, işbirliği ve öğrenci değişim programlarını hayata geçirmek üzere Türkiye'ye gelen Rektör Ujang, Malezya'daki eğitim fırsatlarını Aksiyon'a anlattı. Profesör Ujang başta UTM olmak üzere Malezya'nın hem Türk öğrencilere hem de akademisyenlere kapılarını ardına kadar açtığını söylüyor. 26 milyonluk (2005) ülkede çoğu dünyaca kabul gören 61 üniversite bulunuyor. Malezya'da ilme ayrı bir önem veriliyor, nüfusun yüzde 90'ı okuma yazma biliyor. Gençlerinin de yüzde 40'ı yüksek öğrenim safhasında. Yabancı öğrenciler için bile yıllık eğitim ücreti 1800 dolar civarında. Hayat standardı olarak çoğu ülkeden (Türkiye dahil) ucuz. Türk öğrencilerin yıllık masrafı, hangi bölümde okursa okusun, 3 bin dolar civarında oluyor (master ve doktora dahil). Türkiye'nin tanıdığı ve İngilizce eğitim veren üniversitelerde de durum aynı. YÖK'ün denklik verdiği üniversitelerden UTM'de hali hazırda 40 Türk eğitim görüyor. Ülke genelinde ise 200 Türk öğrenci bulunuyor. Ziyareti kapsamında İstanbul, İstanbul Teknik ve Fatih üniversitelerini inceleyen Malezya heyeti, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından da kabul edildi. Türk eğitim sistemini kaliteli bulan heyet, Türk akademisyenlerinin çalışma azminden etkilenmiş. Rektör Ujang, yeni eğitim döneminde açtıkları 230 yabancı öğretim kadrosuna Türkiye'den yeni hocalar eklemek istediklerini söylüyor: " UTM'de Avrupa, ABD ve Japonya'dan saygın akademisyenler var. Yeni dönemde Türk akademisyenleri aramızda görmek istiyoruz. Türkiyeli Teolog Doç. Dr. Nurullah Kurt tam zamanlı hocamız, kendisinden memnunuz. Ziyaretimizde daha net gördük ki; Türk akademisyenler belli bir alanda çalışıyor ve üniversitelerini değiştirseler de alanlarını değiştirmiyor. Bu sayede konularına daha hâkim oluyorlar. Takım çalışmalarına da uygunlar, bizim için bu çok önemli. Türk üniversitelerinin kaliteleri de ortada. Türk hocalardan alacağımız şeylerin olduğunu düşünüyoruz." Kuruluşu 1904'e kadar dayanan ve 27 bin öğrencisi bulunan UTM dünya sıralamasında ilk 358'e girmiş. 16 yıldır Malezya'da yaşayan Mardinli Doç. Dr. Kurt, UTM'de çalışmaktan memnun. Malezya kültürünün Türkiye'yi andırdığını vurguluyor, bu yüzden Türklerin ülkeye kolay uyum sağladığını belirtiyor: "Malezya üniversiteleri araştırma ve geliştirmeye büyük bütçeler ayırıyor. Türk akademisyenler burada geniş yelpazede çalışabilirler. Mesela UTM'nin Robotik ve Nano teknolojileri ile petrol ve çevre mühendislikleri bölümleri çok iyi. Bu bölümlerde dünyada isim yapmış profesörler de var. Çok kültürlü atmosferde çalışmalarını sürdürüyorlar." Aynı zamanda UTM'nin Ortadoğu temsilciliğini üstlenen Kurt, Türk akademisyenleri uzun veya kısa zamanlı peridolarla UTM'ye davet ediyor. Aslında Malezya başörtü sorunundan dolayı yüksek öğretimine devam edemeyenler için de iyi bir fırsat. Hem düşük maliyete İngilizce dilinde eğitim alma hem de eğitimini başörtüsüyle yapabilme imkânı var. Kendisi de başörtülü olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sıtı Hamısah Tapsır, ülkedeki demokrasi kültürüne vurgu yapıp; "Bizde başörtüye değil, performansına bakılır" diyor.

Boğaziçi Öğrencilerinden Protesto...

Boğaziçi Üniversitesi'nde derslere şapkayla girdikleri gerekçesiyle haklarında soruşturma başlatılan başörtülü öğrenciler, arkadaşlarıyla birlikte kararı protesto etti.

Yağmur altında Kuzey Kampüs'ten yürüyüşe başlayan çok sayıda öğrenci, rektörlük önünde soruşturma kağıtlarını yırttı. Rektör Prof. Dr. Kadri Özçaldıran'ın olumlu kararına rağmen yasağı sürdürme gayretinde olan BÜ Eğitim Fakültesi, yine yasakçı uygulamayla gündeme geldi. Eğitim Fakültesi Dekanlığı derslere şapka ile giren 16 öğrenciye yönetmeliğe aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle soruşturma açtı. Başörtülü ve başı açık öğrencilerin buna tepkisi ise gecikmedi. 'Rektör + başörtülü öğrenci + eğitim fakültesi + şapka = soruşturma!' sloganıyla öğrenciler duruma ilginç bir şekilde cevap verdi. Yaklaşık yüz öğrenci 'Rektör sözünü tut' sloganıyla geldikleri rektörlük önünde alkışlı eylem yaptı. Ardından 16 öğrenciye gönderilen ve çoğaltılıp elden ele ulaştırılan soruşturma belgeleri yırtılarak rektörlük kapısı önüne bırakıldı. Öğrenciler, yaptıkları basın açıklamasında, "Boğaziçi hiçbir zaman dayatmanın, ayrımcılığın ve yasakçılığın yeri olmayacak. Rektörün sözüne rağmen soruşturma açılması BÜ geleneklerine aykırıdır. Biz bu soruşturmayı kabul etmiyor, muhatap almıyoruz." ifadesini kullandı. Öğrenciler açıklamanın ardından sessizce dağıldı.

Üniversite Öğrencilerine İstihdam İmkanı...

90 milyonluk CV birikimiyle küresel düzeyde istihdam imkanı yaratan İK sitesi Monster, gençlere ulaşmak ve tanıtım yapmak amacıyla yarı zamanlı olarak üniversite öğrencilerini istihdam ediyor.

Türkiye'de 2008 yılında faaliyete başlayan ve 90 milyonluk CV birikimiyle küresel düzeyde istihdam imkanı yaratan İK sitesi Monster, gençlere ulaşmak ve tanıtım yapmak amacıyla yarı zamanlı olarak üniversite öğrencilerini istihdam ediyor. Kampus Marka Yöneticisi (KMY) unvanını taşıyan 500 temsilci; 38 kentte 57 üniversite ve 65 kampusta Monster markasını tanıtıyor ve markanın üniversite içerisinde iletişim faaliyetlerini yürütüyor. KMY'ler, kendilerine verilen PDA cep telefonu ile İntranet üzerinden merkez ofis çalışanlarıyla birlikte etkinlikler organize ediyor ve tanıtım projeleri üretiyor. Her KMY çaylak ve diğer öğrencilerden oluşan 20-30 kişilik bir ekibi yönetiyor. Performansa ve hizmet süresine göre Çaylak KMY, Junior KMY, Senior KMY ve Bölge direktörlüğüne giden bir kariyer yolu bulunuyor. Başarılı olanlar, şirketin merkez ofisi ile gençlik pazarlama ajansı Youth Republic'da iş ve staj imkanı yakalıyor. Adaylar www.monster.com.tr üzerindeki “Kampus marka yöneticisi olmak istiyorum” ilanına başvurabiliyor.

23 Şubat 2009 Pazartesi

BAĞLANMAYACAKSIN


Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
CAN YÜCEL

Faiz Kalkıyor mu?

DSP, 351 Sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'ni TBMM Başkanlığına sundu.

Söz konusu kanun teklifinin TBMM'de kabul edilmesi halinde, toptan eşya fiyatları endeksinde artışa bağlanan kredi borçları, artık faizsiz olarak geri ödenecek. DSP İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert, DSP İzmir Milletvekili Harun Öztürk ve DSP Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı; 351 Sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'ni TBMM Başkanlığı'na sundu. -"YÜKSEK OKUL MEZUNLARI İŞSİZ"- Kanun teklifinin gerekçesinde, Türkiye'de büyük ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşandığına dikkat çekilerek geçen yıl başlayan küresel kriz nedeniyle birçok kişinin işsiz kaldığı anımsatıldı. Özellikle işsizliğin yükseköğrenim mezunu gençlerde görüldüğü belirtilen gerekçede, "Yüksek öğrenimde okuyan veya mezun olmuş yüz binlerce öğrencimiz, Kredi ve yurtlar Kurumundan kredi kullanmaktadır. Öğrencilerimiz, iş buluncaya kadar ekonomik ve sosyal yönden büyük sıkıntı yaşamaktadır. Uzun süren bir işsizlik süreci sonunda ancak iş bulabilmektedir. Bu süre içerisinde ya kendi ailelerinin kaynaklarını tüketmekte veya çeşitli şekillerde borçlanmaktadır. Kredi kullanarak okuyan ve uzun yıllar sonra işe giren öğrencilerimiz, mevcut kanun hükümlerine göre, borçlarını TÜİK'in toptan eşya fiyatları endeksindeki artışlar eklenmek suretiyle ödemektedir" denildi. Geçmiş dönemlerde öğrencilerin kredi borçlarını faizsiz olarak ödediği hatırlatılan gerekçede, 1 Ağustos 1996 tarihinde yapılan değişiklikle kredi borcu ödemelerinin toptan eşya fiyatları endeksine bağlandığı anımsatıldı. -KREDİLER, TOPTAN EŞYA ENDEKSİNE GÖRE ARTMAYACAK- Söz konusu kanun teklifinde, 351 Sayılı Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu kanununun 16. maddesinin ikinci , üçüncü ve altıncı fıkraları, "Öğrenci, borcunu öğrenim gördüğü öğretim kurumunun normal öğrenim süresinin bitiminden itibaren iki yıl (Öğrencinin lisansüstü eğitim yapması halinde üç yıl) sonra başlamak üzere, kredi aldığı kadar sürede ve aylık dönemler ve eşit taksitler halinde kuruma öder. Borçlunun Sosyal Güvenlik Kurumu veya sosyal güvenlik kuruluşu niteliğindeki başka kuruluşlarla ilk defa ilişkilendirildiğinin tespitine kadar, ilgilinin talebi halinde borcunu ödemesi, kredi alma süresinin bitiminden itibaren birer yıllık sürelerle kurumca uzatılabilir" şeklinde değiştirildi. Bu değişiklik ile kredi alınan dönemin yarı zamanında alınan kredi geri ödemelerinin öğrencinin kredi aldığı kadar sürede, aylık dönemlerde ve eşit taksitler halinde ödenmesi öngörülüyor. Ayrıca Yurtkur, gerekli gördüğü hallerde geri ödeme zamanını bir yıl uzatabilecek.

Final, Yarın İstanbul'da...

“İşte Biz de Varız, Girişimcilik ve Yenilikçilik Yarışması”nın finali yarın İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Yerleşkesi’nde yapılacak.

Milli Eğitim Bakanlığı Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü ve British Council arasında imzalanan protokol kapsamında gerçekleştirilen “İşte Biz de Varız, Girişimcilik ve Yenilikçilik Yarışması”nın finali yarın İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Yerleşkesi'nde yapılacak.
Yarışmayla; British Council, MEB Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü ve Genç Başarı Eğitim Vakfı, gençlerin ekonomi ve iş hayatına ilgilerini artırmayı, ayrıca farklı bakış açıları ile rekabet güçlerini geliştirmeyi amaçlıyor. Meslek liselerinde okuyan 14 - 18 yaşları arasında gençlere yönelik olarak yapılan “İşte Biz de Varız” yarışması 50 okulun katılımıyla gerçekleşiyor. Yarışmaya katılan okullar; 5'er kişilik takımlar kurarak geri dönüşüm konusundaki projelerini ortaya koydu. Türkiye'nin yanı sıra İngiltere'de de yapılan yarışmada ülke birincileri, 11 -13 Mart 2009'da Bulgaristan'da gerçekleştirilecek uluslararası finale katılacaklar.

Öğrencilerin Kaldığı Otelde Yangın!

Antalya'da Rus Okulu öğrencilerinin kaldığı 4 yıldızlı otelin çatı katında yangın çıktı. Paniğe kapılıp 4'üncü kattaki odasının penceresinden atlayan bir öğrenci öldü.

Antalya'da Rus Okulu öğrencilerinin kaldığı 4 yıldızlı otelin çatı katında yangın çıktı. Can pazarının yaşandığı otelde, paniğe kapılıp kaldığı 4'üncü kattaki odasının penceresinden atlayan bir öğrenci öldü, 10 öğrenci de dumandan zehirlendi. 4 katlı otelin çatı katındaki ahşap bölmelerden birinde, şömineden sıçrayan kıvılcımlar nedeniyle çıkan yangın kısa sürede büyüdü. Rüzgarın da etkisiyle alevler çatıyı tamamen sararken, otel görevlileri hemen itfaiyeye haber verdi. Olay yerine çok sayıda itfaiye ve sağlık ekibi sevk edildi, görevliler ise tek tek odaları dolaşıp uyuyan öğrencileri dışarı çıkarmak için seferber oldu. Yataklarından kaldırılan öğrenciler, yangın çıktığını öğrenince koridorlarda büyük bir panik yaşandı. Uyku sersemi öğrenciler, bir anda merdivenlere hücum etti. Bu sırada 21 yaşındaki Rus Okulu son sınıf öğrenicisi Katsıaryna Padrez isimli kız, kaldığı 4'üncü kattaki odasının penceresinden aşağıya atladı. Beton zemine çakılıp ağır yaralanan Padrez ambulansla Antalya Medical Park Hastanesi'ne kaldırıldı. Ancak Padrez, yapılan tüm müdahalelere karşın kurtarılamadı. Kısa sürede olay yerine ulaşan 8 itfaiye ekibi yangına müdahale ederken, Ukrayna, Katar, Özbekistan ve Rus uyruklu öğrencilerle 2 öğretmen, polis ekipleri ve otel görevlileri tarafından dışarıya çıkarıldı. Dumandan zehirlenen 10 öğrenciye ambulanslarda oksijen tedavisi uygulandı, diğerleri ise gözyaşları içerisinde otele yakın bir kafeye götürüldü, ardından da başka bir otele yerleştirildi. Yangın, ekiplerin yoğun çabası sonucu yaklaşık 3 saat sonra kontrol altına alınarak tamemen söndürülürken, otelin çatı bölümü tamamen yandı.

Türk Eğitimciler Destek Mektubu Gönderdi

Bağımsız Eğitimciler Sendikası (BES), Filistin Eğitimciler Sendikası’na (GUPT) gönderdiği mektupta, İsrail’i protesto etti.

Bağımsız Eğitimciler Sendikası (BES), Filistin Eğitimciler Sendikası'na (GUPT) destek mektubu gönderdi. BES, GUPT'a gönderdiği mektupta, Filistin halkının haksız ve hukuksuz bir şekilde “yok edildiği” ifade edilerek, İsrail'i protesto etti.
BES Genel Başkanı Gürkan Avcı imzalı mektupta, Gazze'de büyük bir insanlık dramının yaşandığı kaydedilerek “vahşet ve yıkımın” Türk eğitimcilerini “derinden” sarstığı ifade edildi.
BES, mektubunda, İsrail işgalini şiddetle kınarken, “İsrail saldırıları sonucu annesiz, babasız, evsiz, yiyeceksiz ve susuz kalan on binlerce insan manzarası Türk eğitimcilerini derinden etkilemiştir. Sorumlularından derhal hesap sorulması gerekmektedir” ifadelerine yer verdi.
Uluslar arası toplumun bölgeye barış ve huzur getirmek için daha fazla gayret göstermesi gerektiğini kaydeden BES, Filistin Eğitimcilerinin ve halkının yanında olduğunu, Gazze'ye dönük yardım kampanyalarına Türk eğitimcilerinin yürekten destek verdiğini vurguladı. Mektupta, “Türk öğretmenleri televizyonların karşısında canı yanarak Gazze'yi izliyor. Türk halkı sizin için insanlık adına eliyle, diliyle ve gönlüyle yapabileceği her şeyi yerine getirmeye çalışıyor. Protesto gösterileri, mitingler ve bireysel eylemlerle dünyanın gözü önünde yaşanan haksızlığa seyirci kalmadığını ilan eden Türk halkı, kardeş Filistin halkına sevgi ve selamlarını gönderiyor” denildi.

El Yazınız Sizi Ele Veriyor...

El yazınız sağa eğildikçe kararlarınızda duygusallık öne çıkıyor. L, t ve h harfleri, iş hayatınızdaki hırs ve iktidar sırlarınızı ortaya döküyor. El yazısı bilimi şimde de iş dünyasının hizmetinde...

Üç bin yıl önce Çinliler tarafından geliştirilen ve birçok kültür ve uygarlık tarafından büyük itibar gören el yazısı bilimi (grafoloji), bugün iş dünyasının hizmetinde. İş dünyasının bu yönteme en çok başvurduğu alan ise işe alımlar. El yazısı, kişinin karakterini, davranışlarını, eğilimlerini tahmin etmekte ve kişilik analizinde en etkili ve güvenilir yöntemlerden biri olarak addediliyor. Bu yöntem eleman seçme ve yerleştirme süreçleri, mülakatlar, ekip kurma çalışmaları ve kariyer planlaması gibi geniş bir alanda sık kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Sodexho gibi çokuluslu şirketlerden bazıları dünyanın her yerindeki ofislerinde işe alım süreçlerine el yazısından kişilik tahlil etme yöntemini dahil ediyor. El yazısının kişinin sosyo-ekonomik kökenini, yaşama biçimini, hayattaki duruşunu ve eğitimini yansıttığı Fransa gibi ülkelerde şirketler yüzde 80 oranında iş görüşmelerinde el yazısıdan kişilik tahlili yapıyor. İngiliz Grafoloji Enstitüsü Başkanı Elaine Quigley, tüm dünyada tanınmış grafologların başında geliyor. Quigley'e göre el yazısı bir nevi 'zihin yazısı' demek. Bu konuda grafolojinin kullandığı evrensel bir metodoloji de var. Yani el yazısıyla kişinin karakterini okurken kullanılan göstergeler, ulustan ulusa, kişiden kişiye değişmiyor. Uzman bir grafolog, kişi hangi ulustan gelirse gelsin hangi lisanda yazarsa yazsın, o kişinin düşüncelerinin el yazısıyla kağıt üzerine yansıyan izdüşümlerini okuyabiliyor. Grafolojide en az 300 farklı el yazısı örneğinden yola çıkılarak inceleme yapılıyor. Fakat yine de değişmeyen ve temel olarak nitelendirilen belli bazı göstergeler var. İşte bunlardan bazıları: Eğim: + El yazısının sağa doğru eğimi, kişinin iletişim yeteneğinin göstergesi olarak yorumlanıyor. Örneğin kişi daha arkadaş canlısı, yönlendirici, sorumluluk sahibi, girişken olma eğilimi taşıyordur. Aynı zamanda satış yapmaya, kontrolü elinde tutmaya, sevilmeye, destekçi olmaya kadar uzayan birçok olasılığı barındırır. + Yazı sağa doğru eğildikçe kişinin kararlarında duygularının etkisinde kalma özelliği artar. + El yazısının genellikle dik oluşu kişilik bağımsızlığına işarettir. + Sola doğru eğilen el yazısı, duygusal olarak ihtiyatlılığı temsil eder. Bu el yazısının sahibi, öncelikle her detayı doğrulama ihtiyacı duyar. Başkalarının onu herhangi bir söz vermeye zorlamasından hoşlanmaz. Büyüklük: + Büyük el yazısıyla yazan kişiler daha çok dışadönük, dost tavırlı kimselerdir. El yazısının sahibi kişi yabancılara karşı daha mesafeli olmayı tercih etse de kendine güvenle hareket eder. + Küçük el yazısı mantığı temsil etmenin yanı sıra zıt düşülen kişilere karşı acımasız olmayı da ifade eder. Akademik ve zihinsel uğraşılardan hoşlanan kişilerde bu tip el yazısı görülür. + Eğer yazı hem küçük hem de zarif ise kişinin kendi dalga boyuna uygun olmayan kişilerle de iyi bir iletişim kurması olası değildir. Bu kişiler, sosyal olarak kabul görmüş kuralları yıkmak konusunda zorlanırlar. Baskı: + Koyu harflerle yazan kişiler verdikleri sözü yerine getirmek konusunda çok titizdirler. Ve etraflarındaki birçok olan biteni ciddiye alırlar. + Çok koyu harfler ise kişinin gerginliğinin, eleştiriye karşı sinirlerine fazla hakim olamayışın ve küçük imalardan bile alınganlık gestermenin ifadesi olarak yorumlanıyor. Bu kişiler önce tepki gösterir sonra soru sorarlar. Ve duygusal davranışlarını devam ettirirler. + Çok silik ve ince yazılar ise ortama ve insanlara olan hassasiyeti temsil ediyor. Ama yazı aynı zamanda kaba saba ve şekilsiz ise kişi duygusal derinliği bile devam ettiremiyordur ve sönük bir yaşam tarzı sürdürüyordur. L, t ve h harflerindeki sırlar: + Bu harflerin üst kısımlarının uzun olması hedef ve hırsın mevcudiyetini gösterir. Ancak üst tarafı fazla uzun l, t ve h'ler, kişinin başarması gerektiğini düşündüğü meselede gerçekdışı beklentiler içinde olabileceği anlamına gelir. + Bu harflerin üst tarafının oranlı bir şekilde kuyruklu olması kişinin herşey üzerine etraflı bir şekilde düşündüğünü ve hayalgücünü makul bir şekilde kullandığını gösterir. + Kıvrımın enli olması, yeni fikirler üretme ve bunların üzerine uzun uzadıya düşünme eğilimini ortaya koyar. + Üst kıvrımın tekrar harfe geri dönmesi, yazı sahibinin hayalgücünü kullanmaktan kaçındığını ve elindeki işi bitirebilmek minimum gerekliliklerle kendini sınırladığını gösterir. G, y, p harflerindeki sırlar: + Kuyruğun dik olması, sabırsızlık alametidir. + Kuyruğun basık bir şekilde yuvarlanması, saldırganlık ve yüzleşmekten uzak durma isteğini ortaya koyar. + Kuyruğun bastırılarak yazılmış tam bir kanca halini alması, enerji, para kazanma isteği ve tenselliğin göstergesidir. + Kuyruğun bastırmadan tam bir kanca şeklini alması güvenlik ihtiyacını gösterir. + Kelimeler arasındaki mesafe + Kelimeler arasındaki mesafenin fazla olması, “bana nefes alacak alan bırak” mesajını içerir. + Kelimeler arasındaki mesafenin daha az olması ise başkalarıyla birlikte olma isteğini ortaya koyar, ama böyle yazan insanlar zaman zaman gereksiz bir kalabalığa neden olabilirler ve dayatmacı bir kişilik sergileyebilirler. Satırlar arasındaki mesafe: + Satırların arasının açık olması, olaylara sakin ve geniş perspektiften bakma eğilimini ortaya koyar. + Satır aralarının dar olması, yazarın hareketi sevdiğini ve eylemin içinde olmaktan hoşlandığını gösterir. + Satır araları dar olup, harfler arasındaki bağlantı çok sıkı değilse, söz konusu el yazısının sahibi baskı altında sükunetini koruma disiplinine sahiptir. Sayfa kenarındaki boşluk: + Sayfanın sol tarafındaki boşluk, kişinin köklerini ve ailesini gösterir. + Sağ taraftaki boşluk, diğer insanları ve geleceği temsil eder. + Tepedeki boşluk hedef ve hırslardır. + Sayfanın dibindeki boşluk, enerji, içgüdü ve pratiklik anlamına gelir. + Sayfanın sol tarafındaki geniş bir boşluk bırakılması, hareketliliği sürdürme isteğini ortaya koyar. + Soldaki mesafenin az olması ise temkinlilik ve hazır olmadığı takdirde bir şeyleri yapmaya zorlanmaktan kaçınma isteğini belirtir. + Sağ taraftaki boşluğun az olması, sabırsızlık göstergesidir ve bir an once işe başlayıp işi bitirme eğilimini yansıtır. Sağda geniş bir boşluk bırakılması ise bilinmeze karşı korkunun mevcudiyetini ortaya koyar.

Başvurular Başlıyor...

Milli Eğitim Bakanlığı, uzun zamandır beklenen İlköğretim Müfettiş Yardımcılığı Sınavı duyurusunu yaptı.

-Yazılı sınav, 120 dakikalık süre içerisinde, tek oturum halinde, 27 Haziran 2009 tarihinde, Ankara, İstanbul ve İzmir'de yapılacak. -Milli Eğitim Bakanlığı, uzun zamandır beklenen İlköğretim Müfettiş Yardımcılığı sınavı duyurusunu yaptı. Başvurular 23 Şubat-2 Mart 2009 tarihleri arasında Bakanlığın www.meb.gov.tr adresinden yapılacak. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik imzası “İlköğretim Müfettiş Yardımcılığı Yarışması” konulu genelge valiliklere gönderildi. Genelge ile uzun zamandır beklenen İlköğretim Müfettiş Yardımcılığı Sınavı'nın başvuruları alınmaya başladı. Genelgeye göre 16 ayrı alanda toplam 405 ilköğretim müfettiş yardımcısı alınacak ve en fazla sınıf öğretmenliği alanında alım yapılacak. -40 YAŞINI DOLDURAN MÜFETTİŞ YARDIMCISI OLAMAYACAK- İlköğretim Müfettiş Yardımcılığına başvuracak adayların en az dört yıl süreli yüksek öğrenim görenlerden olması gerekirken, resmi okul ve kurumlarda başvuru tarihinin son günü itibariyle en az sekiz yıl öğretmenlik yapmış olması, ikinci yedi yıllık hizmet süresinin en az dört yılını resmi okul ve kurumlarda öğretmen olarak, üç yılını ise Bakanlık merkez ya da taşra teşkilatı yöneticilik görevlerinde geçirmiş olması şartı aranıyor. Ayrıca başvuracak adayların 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle 40 yaşını doldurmamış olması gerekiyor. -ATAMALAR 13 KASIM'DA- Genelgeye göre başvurular bakanlığın www.meb.gov.tr adresinde yayınlanan başvuru formu ile 23 Şubat-2 Mart tarihleri arasında yapılacak. 8 Haziran 2009 tarihinde sınavın yapılacağı bina ve salon listeleri açıklanacak, 27 Haziran'da ise yazılı sınav yapılacak. 30 Haziran'da sınav sonu ve cevapları bakanlık adresinde yayınlanacak. Yazılı sınav sonuçları ise 10 Ağustos 2009 tarihinde açıklanırken 24 Ağustos'ta ise sözlü sınava davet edilecek adaylar bakanlık adresinde yayınlanacak. Sözlü sınavlar ise 29 Eylül ile 27 Ekim 2009 tarihleri arasında yapılacak. İlköğretim müfettiş yardımcılarının ataması ise 13 Kasım 2009 tarihinde olacak. Başvuru yapacak adayların öncelikle Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü hesabına 40 TL yatırması gerekiyor.
Başvurular 23 Şubat-2 Mart 2009 tarihleri arasında Bakanlığın www.meb.gov.tr adresinden yapılacak.

VERONİKA ÖLMEK İSTİYOR

Brezilyalı yazarın piyasaya çıkan son kitabı, benim ise okuduğum ilk kitabı. Ve bende bıraktığı iz muhteşem. “Benim yazarlarım” olma yolunda gidiyor. Bakalım diğer romanları da aynı etkiler yaratacak mı bende? Okuyup göreceğiz J Kitabın konusuna gelince, Slovenya’da yaşayan 24 yaşındaki Veronika adında bir kadın, yaşamın anlamsız olduğuna karar veriyor ve bir kutu hap içerek intihara kalkışır. Hastaneye kaldırıldığında hemen midesi yıkanır ve ölümden kurtulur. İlaçları aşırı dozda almasından dolayı akıl hastanesine yatırılır. Fakat içtiği ilaçlar kalbine zarar verir. Doktorlardan bir haftalık ömrü kaldığını öğrenir. Veronika, ölmenin ölümü beklemekten daha iyi olduğuna karar veriyor. Yıllar önce ailesinin baskısı yüzünden bıraktığı piyanosuna tekrar geri döner. Eduard adında birine âşık olur. Son günlerini âşık olduğu insanla birlikte, kentin en güzel lokantasında en pahalı yemeği yerler, en güzel şarap içerler. Yemekten sonra bir tepeye tırmanırlar ve orda uykuya dalarlar. Nerdeyse romanın sonunu yazıyordum J Ne olursa olsun, insan ne yaşarsa yaşasın YAŞAMAK HERŞEYE RAĞMEN ÇOK GÜZEL. Okuyucuyu içine alan bu kitabı kesinlikle herkese tavsiye ediyorum.

Kitabın Arkasındaki Not:

Veronika Ölmek İstiyor, Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun yeni romanı. Yayınladığımız öbür romanlarında, olaylar hep geçmiş dönemlerde geçiyordu, oysa bu romanda olaylar günümüzde geçiyor, hem de oldukça yakınımızda: Bosna ile sınır komşusu olan Slovenya'da. Veronika, görüşte, her istediğine sahip bir genç kadındır; renkli bir yaşam sürer, yakışıklı erkeklerle gezip tozar, ama mutlu değildir. Yaşamında bir şeylerin eksikliğini hissetmektedir. Bir gün ölmeye karar verir. Aşırı dozda ilaç alınca hastaneye kaldırılır. Orada kendisine birkaç günlük ömrü kaldığı söylenir. Akıl hastanesinde kaldığı sürece çeşitli insanlarla, çeşitli dünyalarla tanışan Veronika, yabancısı olduğu yeni duyguları keşfeder: Kin, korku, aşk, hatta cinsellik. Ölümü beklerken, çevresindeki insanları gözlemlerken, Veronika, varoluşunun her dakikasının yaşamla ölüm arasında bir seçim olduğunun farkına varır. Paulo Coelho , bu yeni kitabında, çağımız insanını rahat bırakmayan delilik olgusunu işliyor; toplumun normal kabul ettiği kalıpların dışına düşen insanları anlatıyor. Veronika Ölmek İstiyor farklı düşünceleri yüzünden sık sık başka insanların önyargılarını göğüslemek zorunda kalanlar için değişik bir yaşam tarzı bulma ihtiyacını irdelerken, insanlığın temel sorunlarından birini içeriden bir yaklaşımla ortaya koyuyor.

22 Şubat 2009 Pazar

Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre, Uluslararası Yelken Federasyonu (ISAF) Başkan Yardımcılığı Seçimini Kazandı

PEK ADETİM DEĞİLDİR OKÇULUĞUN DIŞINDA YAZI YAYINLAMAK AMA BU YAZIDAKİ SAYIN HANIMEFENDİ DE SPOR CAMİASININ ÇOK BAŞARILI YÖNETİCİLERİNDEN VEDE ÇOK ÇALIŞKAN; BU NEDENLE OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM. BİZE FAYDALI OLAN YÖNLERİNİ DE ÖRNEK ALMAK GEREK.
NEDİM İNCE YAZIYOR...
Ajanslar biz yelkencikleri sevindiren önemli bir haber geçtiler 16 Kasım 2008 tarihinde. Türksail internet sitesinden okuyalım:
“Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre, Uluslararası Yelken Federasyonu (ISAF) Başkan Yardımcılığı seçimini kazanarak önemli bir ilke imza attı.
Dünya yelkenciliğinin en büyük otoritesi sayılan International Sailing Federation (ISAF)'ın İspanya'da yapılan seçimlerinde Başkan Yardımcılığı görevine seçilen Nazlı İmre ile bayrağımız da yönetim merkezinin önündeki gönderde dalgalanacak.
6–16 Kasım 2008 tarihleri arasında İspanya'nın başkenti Madrid'te yapılan ISAF Yıllık Toplantısı'nda gerçekleşen Başkan ve Başkan Yardımcıları seçiminde TYF Başkanı Nazlı İmre Başkan Yardımcılığı'na seçildi.
Başkan Göran Petersson (İsveç), Başkan Yardımcıları Nazlı İmre (Türkiye), Teresa Lara (Venezuela), David Irish (ABD), Teo Ping Law (Singapur), Thomas Holc (Polonya), Alberto Predieri (İtalya), Eric Tulla (Porto Rico)'dan oluşan Yönetim Kurulu 2012 yılına kadar tüm yelken faaliyetlerini yönlendirecekler." Haberin diğer ayrıntısı: 74 ülke delegesinin katıldığı yıllık toplantıda başkan yardımcılığı için 6 aday yarıştı ve ipi Nazlı İmre göğüsledi.
Nazlı İmre köklü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailenin geniş çevresi ve olanakları, Nazlı İmre’nin çalışkanlığı ile birleşince iyi bir eğitim dönemi geçirdi. İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca dil dağarcığına kattığı yabancı diller oldu. Öğrenimi İsviçre Zürih Üniversitesi'nde işletme eğitimi ile sona erdi.
Ülkemizin önemli işadamlarından olan Ergin İmre ile yaşamını birleştiren Nazlı İmre aile şirketi olan Şekerci Hacıbekir'de kendi deyimi ile “kimsenin yapmak istemediği” işleri yapamaya başladı.
Eşi Ergin İmre’nin işi kadar önem verdiği bir başka uğraşısı daha vardı: Yelken sporu. İş yaşamının yoğunluğu ile geçen hafta içini, yelken yarışları ile daha da yoğun geçen hafta sonları izliyordu. Ergin İmre Provezza isimli yelken yatı ile yarıştan yarışa koşuyordu.
Kendi deyişi ile “hafta sonları evde koca beklemekten sıkılan” Nazlı İmre, İdefiks adını verdiği yelken yatı ile eşine ve diğer yelkencilere rakip oldu. Başarıya odaklanmış kişiliği kısa sürede iyi bir ekip oluşturmasına ve başarılı yarışlar çıkarmasına yetti.
1994 yılı yelken sporunun idari tarafına da geçtiği yıl oldu. Bu tarihte Silivri'de yapılan “Optimist Avrupa Şampiyonası” ilk görev aldığı etkinlik oldu ve arkası geldi. Türkiye Yelken Federasyonu’nda Optimist Sekreterliği başta olmak üzere önemli görevler üstlendi. Türk Yelken Vakfı’nın aldığı yolda kişisel katkıları yelkencilerin takdirini kazandı.
Yelken sporunda üstlendiği görevleri büyük bir azimle başarıya ulaştıran İmre 2000 yılında yapılan Türkiye Yelken Federasyonu başkanlığına tek aday olarak girmesine rağmen 57 federasyon seçimi arasında en yüksek katılımı sağladı ve 2004 yılına kadar başarılı bir başkanlık geçirdi.
Yöneticilikte yorulan ve şirket işlerine dönmesini gerektiğini düşünen Nazlı İmre 2004 seçimlerinde aday olmadı. 2006 yılında Türkiye Yelken Federasyonu özerkleşti ve yeni statü yeniden başkan seçimini gündeme getirdi. Yöneticilik başarısı Nazlı İmre’nin peşini bırakmadı ve başkanlığa aday olması için yoğun istek geldi. Bir süre dinlenmiş olması, yeni statünün varlığı yeniden aday olmasını kolaylaştırdı ve seçimi kazanarak yeniden bu kez özerk yelken federasyonunun başkanı oldu.
Başkan İmre için ülkedeki başarılar yeterli değildi. İSAF’da çeşitli kurullarda görevler alıyor ve üstesinden geliyordu. Nitekim bunun taçlandırılması İSAF başkan yardımcılığı şeklinde oldu.
Mersin Yelken İhtisas ve Yat Kulübü Yönetim Kurulu Başkanlığım sırasında birlikte çalışarak yakından tanıma fırsatı bulduğum Nazlı İmre’nin ISAF başkan yardımcılığını başarıyla sürdüreceğinden ve azmin, kararlılığın, çalışkanlığın doğal sonucu olarak ISAF başkanlığına doğru yol alacağından kuşkum yok.
Bu ülkenin “denizci ulus” olmasında temel unsur olduğuna inandığım yelkenciliğe gerek ulusal ve gerekse uluslar arası alanda yaptığınız katkılar için teşekkürler Nazlı başkan.
Yeni görevinizde başarılar sizinle olsun.

- Kaynak : http://www.mersinyasam.com/news/5005.html

- Diğer Haberleri ...>>>

Sayın Nazlı İmre' nin bir röportajı;

Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre, 2008 yılında tüm faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini, ancak 2009 yılı için bunu yapmalarının mümkün olmadığını vurgulayarak, ''2009, tüm dünyanın ekonomik krizle savaştığı bir yıl olacak'' dedi.

İmre, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gelecek yıl içinde planladıkları bazı organizasyonlarında kesintiye gideceklerini, genel olarak yurt içine ağırlık vereceklerini anlatarak, ''Faaliyetlerimizi küçülteceğiz. Sponsorlarımız olmayacak. Her yerden kesintiye gidilecek. Yurt içine ağırlık vereceğiz. Yurt dışı olarak sadece Yalıkavak'ta, Olimpik Windsurf Dünya Gençler Şampiyonası'nı organize edeceğiz. Yeni Yıl Kupası Yarışması ile Ocak ayı sonunda faaliyetlerimize start vereceğiz'' diye konuştu.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nden (GSGM) geçen yıl 1 milyon YTL bütçe aldıklarını, ancak bunun dahi yeterli olmadığını belirten İmre, şöyle devam etti:

''Bütçemiz yeterli değil. Sponsorlarımızın katkısı var. Para manasında çok büyük bir katkıları olmadı. Ayni yardımlar şeklinde yardımlar söz konusu oldu. Geçen yıl 150 bin Avro civarında bir sponsor geliri sağlamıştık. Bu da eş ve dost diye tabir ettiğimiz arkadaşlarımızla görüşmelerimizden kaynaklanan sponsorluk gelirleri. Gelecek sene bu rakama ulaşamayız.''

-LONDRA' DAN UMUTLU DEĞİL-

Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda, Türkiye'den bir sporcunun kürsüde yer almasının mucize olacağını söyledi.

Mevcut Milli Eğitim sistemi içinde bu tür organizasyonlarda başarının hayal olduğunu savunan başkan Nazlı İmre, ''2012 Londra Olimpiyatları'nda, kürsüde bir Türk sporcunun yer alması mucizedir. Bugünkü Milli Eğitim sisteminde bu olanaksızdır. Türkiye'nin sistemi bu. Milli sporcular sadece spor akademisinde okuyabiliyor. Bu yanlışlıkları düzeltmek GSGM'nin görevidir. Ben sadece bir Yelken Federasyonu'yum. Pekin'e 5 dalda, 6 sporcuyla katıldık. Bizleri başarılı olamadık diye eleştirdiler. Kotaları geçemeyip oyunlara gidemeyince eleştiri, gidip başarısız olunca da eleştiri. Büyük paraların döndüğü, futbol, voleybol, basketbol, onlar niye oyunlarda yok. Bu branşlar neden tenkit edilmiyor'' diyerek sözlerini tamamladı.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Yay Ustalarımız Çoğalıyor - Mehmet Gölhan

Mehmet Gölhan beyin çalışmalarını kendi anlatımıyla okuyalım;

'' İlk yaptığım yay 18kg'lık, ikincisi ise 30kg'lık, her ikisininde boyları 134 cm., ikincisinin deri kaplaması henüz bitmedi ama 10-15 deneme atışı yaptım. Hız testleri henüz yapılmadı ama yapılacak. Devamı ... >>>

19 Şubat 2009 Perşembe

MELEKLER ERKEK OLUR

Bu kitabi bir gazete sayfasında keşfettim. Çok kısa bir bölümünü yayınlamışlardı, okuyunca tam bana uygun bir kitap olduğunu düşündüm ve hemen kitabı satın aldım. Çok keyifle okuduğum bir kitap idi. Roman, Murat’ın iş, aşk ve ev hayatı arasında geçiyor. Evli ve iki çocuklu, başarılı bir işe sahip olan Murat’ın çeşitli olaylar karşısında aldığı tavırlara şahit olduğunuz çağdaş bir roman. Aynı zamanda Murat’ın yaşamındaki değerlerle hesaplaşmasının öyküsü bu kitap. “Melekler Erkek Olur” yazarın ikinci romanı. İlk romanı “Çocuk Ölümü Şarkılarını” henüz okumadım. En kısa zamanda okuyup yorumlayacağım sizlere. Kurgusu fena değil, sıkılmadan rahatça okuyabileceğiniz bu romanı herkese tavsiye ediyorum.

Kitabın Arkasındaki Not:

Gizli birşey yapıyordum ve korkuyordum, karımdan, çocuklarımdan, patronumdan, arkadaşlarımdan, iş arkadaşlarımdan, kısaca bana sahip olan, hayatımı zorlaştırma, hatta karartma potansiyeline sahip herkesten, tek tek ve toplu olarak hepsinden.' Melekler Erkek Olur cinselliğin akıl işlemez dehlizlerinde ailenin, arkadaşlığın, iş yaşamının sorgulandığı; karmaşık, zaman zaman çıkmaz sokaklarla son bulan, koşturmacalı bir yaşantının çelişkileriyle örülü çağdaş bir roman. 'Korku, hayatım boyunca, en büyük yöneticim oldu,' diyen, ama gene de kendisine gizli adacıklar oluşturmaktan geri durmayan bir kahramanın yalın anlatısı...

18 Şubat 2009 Çarşamba

Biz De Yıllarca Aynı Şeyleri Söyledik Ama Globalleşmek İçin Mutlaka Yabancı Birinden Duymak Lazım ! Milletin Parası Boşa Gitmez İnşaallah, Kore' li

Hoca Başarılı Olsun, Daha Doğrusu Türk Okçuluğu Başarılı Olsun.

Kim Yo Ho Londra hedefini çizdi!
Okçuluk Milli Takım Teknik Direktörü Kim Young Ho, Türkiye'nin 2012 Londra Olimpiyatları'nda başarılar elde edebilmesi için yoğun bir çalışma içinde olduklarını ve bekleyecek zamanlarının bulunmadığını söyledi.
18 Şubat 2009 , 10:50

Güney Koreli teknik direktör Kim Young Ho yaptığı açıklamada, yaklaşık bir yıldır Türk Milli Takımı'nda görev yaptığını kaydetti. Okçuluk sporunda 37 yıllık geçmişi bulunduğunu ve Güney Kore'de milli takımlarda görev alarak başarılar elde ettiğini ifade eden 53 yaşındaki teknik adam, federasyonun davetini kabul ederek Türkiye'de okçuluğun gelişmesi için çalıştığını belirtti.

Türkiye hakkında daha önce bir bilgisinin bulunmadığını ve buna rağmen çalışmayı kabul ettiğini, geçen yıl yapılan seçmelerle de milli takımı belirlediklerini kaydeden Kim, şöyle konuştu:
''Türkiye'ye gelmeden önce Türk okçuluğu hakkında bilgim yoktu. Antalya'da okçuluk tesislerini görünce ilginin olduğu fark ettim. Okçuluk sahası Güney Kore'deki sahaya benziyordu. Federasyon da okçuluğun gelişmesi için çalışmalar yapıyor. Belirli bir ilerleme yaşıyoruz. Federasyonun özellikle yıldızlara yönelik yoğun programları var. Hacettepe Üniversitesi ile işbirliğine giderek ortak çalışma yapıyoruz. Amacımız daha güzel şeyler ortaya çıkarabilmek. Çeşitli ölçüm ve testler yapacağız.

'' Güney Kore'de okçuluğun çok püpüler olmasına karşın Türkiye'ye oranla daha zor ve katı kuralları bulunduğunu kaydeden Kim, ülkesinde hükümet ve federasyonun okçuluğa destek verdiğini söyledi.
Okçuluğun profesyonel bir branş olduğunu dile getiren Kim, ''Türkiye 2012 Londra Olimpiyatları'nda okçulukta başarılar elde edecektir. Bunun için yoğun bir biçimde çalışıyoruz. Olimpiyatlarda madalya kazanmak için durmaya ve beklemeye zamanımız yok. Federasyon da madalya için elinden geleni yapıyor'' dedi.

-''GÜNEY KORE'DE OKÇULUK, FUTBOL KADAR POPÜLER''
Sporun bir eğitim olduğunu çocukların severek yapması halinde vücutlarının yanı sıra arkadaşlıklarının da gelişeceğini ifade eden Kim, açıklamasını şöyle sürdürdü:
''Türkiye'de okul takımı yok. Okçulukta en önemli ihtiyaç malzemedir. Eğer malzeme verilirse başarı da artar. Okullarda da asıl sorun malzemedir. Okullar kendi sahalarını yaparsa, diğer okul ve kulüpler de yararlanabilir. Kendi aralarında da müsabakalar yapılırsa bu başarıya yansır. Güney Kore'de okçuluk diğer branşlardan daha popülerdir. Profesyonel bir branş ve futbol kadar önemlidir. Okulların 3 takımı olmak zorundadır. Eğer olimpiyatlarda derece olursa devlet büyük paralar veriyor.

'' Okçuluğun Türkler'in geçmişinde de yer aldığını ve bunun geride kalmaması, muhafaza edilmesi gerektiğini savunan Kim Young Ho, ''Bizim atalarımız da ok atıyordu. Türkler'in geçmişinde de okçuluk var. Bu yönümüzle iki ülke arasında benzerlik var. Okçuluğu gelecek nesillere aktarmalıyız. Atalarımızın neler yaptığını öğretmeliyiz. Türk halkıyla Güney Koreliler önceden beri anlaşabilen topluluklardır. Türkler'in gelip Güney Kore'de savaşmalarını unutmamız mümkün değil'' diye konuştu.

- Kaynak : http://www.ajansspor.com/okculuk/Genel/h/20090218/kim_yo_ho_londra_hedefini_cizdi.html

MIRILDANDIKLARIM



Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,giysilerim ütülü, odam düzenli mi?Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum"içtenliğin" ya da "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim senin ve benim,
yani bizim için...


MURATHAN MUNGAN

16 Şubat 2009 Pazartesi

Yaya Kaldırımında Yürüyorum

Merhaba benim adım Yeliz. Geçenlerde annemle yaşadığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta sonu annemle büyük babamı ziyaret etmek üzre evden çıktık. Ben annemin elinden tutmuş, kaldırımın taşıt trafiğine uzak tarafından yürüyordum. Çünkü bunun benim güvenliğim için doğru bir davranış olduğunu biliyordum. Biz kaldırımda ilerlerken taşıt yolundan da pek çok taşıt geçiyordu. O an, yayaların yürümesi için ayrı bir yol bulunmasının ne kadar önemli olduğunu düşündüm. O kadar taşıtın arasında yayalar nasıl yürüyecekti ki ve bu ne kadar tehlikeliydi!
Bir an öğretmenimizin söylediği cümleler geldi kulağıma... "Çocuklar! Yayaların yürümesi için taşıt yollarının kenarlarına yollar yapılmıştır. Bunlara yaya kaldırımı denir ve burada sadece yayalar yürüyebilir."
Otobüs durağına yaklaştığımızda karşı kaldırımda yürüyen birkaç çocuğun gülüşerek ve birbirleriyle itişerek yürüdüklerini gördüm. Biraz ileride bulunan çukuru fark edemedikleri belliydi. Biz ise annemle onları nasıl uyaracağımızı düşünürken içlerinden birinin arkadaşlarını uyardığını fark ettik. Çocuk, arkadaşlarına ilerideki çukuru gösteriyordu. Diğer çocuklar arkadaşlarının uyarısını dikkate almış olmalılardı ki artık daha dikkatli yürümeye başlamışlardı. Çukurun yanından geçtikten sonra bile dikkatli yürümeye devam ediyorlardı.Belli ki gösterdikleri davranışın tehlikesini anlamışlardı. Biz de annemle birbirimize gülümseyerek kötü bir olay yaşanmamasına sevinmiştik. :)

SON ADA

Livaneli’nin okuduğum en kötü kitabı bence. Bir yazıya sığdırmam gereken cümleyi tek ve ilk cümlede belirttim ama gerçekten benim için öyle. “Mutluluk” ve “Leyla’nın Evi”nden sonra “Son Ada” hiç yakışmadı, sanatına ve müziğine hayran olduğum yazara. Hayalimde daha güzel, daha etkileyici, daha yaratıcı bir şeyler vardı. Sanırım fazla beklenti içine girmişim. Bence zorla yazılmış, yazılmış olmak için yazılmış bir kitaptı. Sembolik isimlerle anlatılmış, Livaneli’ye yakışmayacak bir kurgu, çok basit bir dil ve neredeyse hiç betimlemeye yer verilmemiş masal gibi bir şey. Emekli bir bürokratın dinlenmek için bir adaya yerleşmesini, adanın ve ada halkının nasıl dengelerini altüst ettiğini konu olan bir kitap. Beni fazlasıyla hayal kırıklığına uğratan bu kitabı zamanı ve parası bol olanlara tavsiye ederim sadece.

Kitabın Arkasındaki Not:

Livaneli’den alegorik ve sarsıcı bir roman…Darbeci bir başkan, emeklilik yıllarını geçirmek üzere, herkesin her şeyiyle hoşnut olduğu cennet bir adaya yerleşir. Başkan, ruhuna dek işlemiş olan yıkıcılık potansiyelini, geçmiş politik gücünden de yararlanarak kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda tüm adayı etkileyecek müdahalelere girişir. Önceleri sıradan görünen bu müdahaleler, sonunda düşmanı düşmana kırdırmaya dek varacaktır. Başta martılar olmak üzere, ada halkı dahil tüm canlılar Başkan’ın acımasızlığından payını alacaktır. Bu arada durdurulamaz görünen bu gidişe direnen bazı sesler de vardır…Livaneli Son Ada’da, düşsel bir ülkede yaşanan aslında hepimizin aşina olduğu olayları alegorik bir anlatımla verirken, politik ve kişisel ihtiraslarla topluma ve doğaya müdahalelerin sonuçlarını da gözler önüne seriyor.

15 Şubat 2009 Pazar

MİM = KİTAP

Sevgili çikolata çikolata ve sevgili kitaplarım beni sobelemiş, mim konusu kitaplar olunca hemen atladım tabi.

1- Yakınınızda bulunan ilk kitabı alın.
2- 161. sayfayı açın.
3- 5. cümleyi okuyun.
4- Blog sayfasına yazın.
5- En güzel cümle ve en güzel kitabı seçmeyin.Sadece yakınınızda olan ilk kitabı alın.
6- 5 blog arkadaşınıza yollayın.

En yakınımdaki kitap, Murathan Mungan "Kırk Oda".
161. sayfanın 5.cümlesi: "Benim mutsuzluğum kopkoyu bir mutsuzluk.

Bende kitap okumayı seven, yakınındaki kitap bulunan herkesi mimliyorum.

DÜNYA OKÇULUK ŞAMPİYONALARINDA FERDİ DERECE ALAN TÜRK MİLLİ OKÇULARI

- Salon Dünya Şampiyonası' na hazırlandığımız bu günlerde, daha önceki yıllarda bizden kimler madalya almış ve şimdi ne yapıyorlar ?
DÜNYA OKÇULUK ŞAMPİYONALARINDA ŞİMDİYE KADAR ELDE EDİLMİŞ TÜM FERDİ DERECELER :


- Natalia NASARİDZE :1995 (Brimingham-Almanya) Dünya Salon Okçuluk Şampiyonası. Büyük Bayanlar Recurve Yay : Dünya 3.' sü . 1997 (İstanbul-Türkiye) Dünya Salon Okçuluk Şampiyonası. Büyük Bayanlar Recurve Yay : Dünya 3.' sü .

-Zehra ÖKTEM :1991 (Krakow-Polonya) Dünya Açık Hava Okçuluk Şampiyonası. Büyük Bayanlar Recurve Yay : Dünya 3.' sü .

- Özdemir AKBAL : 2001 (Florence-İtalya) Dünya Salon Okçuluk Şampiyonası. Büyük Erkekler Recurve Yay : Dünya 3.' sü .

- Demir ELMAAĞAÇLI : 2008 (Antalya-Türkiye ) Dünya Gençler Açıkhava Okçuluk Şampiyonası. Genç Erkekler Compound Yay : Dünya 2.' si.

ŞİMDİ NE YAPIYORLAR :

Natalia Nasarideze : Okçuluğu bıraktı, Haccettepe üniversitesinde çalışıyor.

Özdemir Akbal : Okçuluğu bıraktı.

Zehra Öktem : Emekli öğretmen, Antalya' da sporcu yetiştiriyor. Okçuluk sporu yapıyor ama yaşı büyük diye milli takıma alınmıyor.

Demir Elmaağaçlı : Öğrenci, halen okçuluğa devam ediyor.

FETRET DEVRI

Osmanli tarihinde, kardeslerin saltanat mücadelisi verdikleri ve 1413 yilina kadar devam eden karisikliklar dönemi diyebilecegimiz "Fetret Devri", Timur'un uyguladigi bir siyasetin sonucu olarak ortaya çikmistir.

Yildirim Bâyezid, Ankara Savasi'nda Timur'a esir düstügü zaman en büyükleri Süleyman olmak üzere Isa, Mehmed, Musa, Mustafa ve Kasim adlarinda alti erkek çocuga sahipti. Bunlardan besi babalari ile birlikte Ankara Savasi'na katilmislardi. Kasim ise çok küçük oldugundan Bursa'da kalmisti.

Süleyman Çelebi, muharebenin kayb edildigini görünce babasinin emri üzerine Vezir-i Azam Çandarlizâde Ali Pasa, Murad Pasa, Yeniçeri agasi Hasan Aga ve Subasi Eyne Bey ile birlikte yanindaki kuvvetlerle Bursa'ya gelmis, buradan da küçük sehzade Kasim'i alarak büyük zorluklarla Rumeli'ye geçebilmisti. Isa Çelebi, muharebe meydanini terk ettikten sonra Balikesir taraflarinda saklanmis, Mehmet Çelebi Amasya'ya çekilmis, Musa ve Mustafa ise babalari ile birlikte esir düsmüslerdi.

Asil gayesi, güçlü bir Osmanli Devleti yerine, kendisine bagli ve onun yüksek hâkimiyetini taniyan parçalanmis birkaç Osmanli Beyligi meydana getirmek olan Timur, baslangiçta bu gayesine ulasmis görünmekteydi. Ayrica o, Yildirim Bâyezid tarafindan kurulmaya çalisilan Anadolu birligini de parçalamak istiyordu. Bu sebeple Anadolu beylerine ait yerleri Osmanlilardan atip tekrar eski sahiplerine verdi. Geriye kalan Osmanli ülkesini de Bâyezid'in dört oglu arasinda paylastirmisti Edirne'de bulunan Emir Süleyman'a Rumeli'deki yerleri verip kendisine tabi oldugunu ifade eden hükümdarlik alâmeti olarak kemer, külah ve hil'at göndermistir. Diger sehzadelerden Isa Çelebi Balikesir ve Bursa'da, Mehmed Çelebi Amasya'da, Musa Çelebi ise Isa'yi Bursa'dan çekilmeye mecbur ederek Bursa'da Timur'un al damgasiyla hükümdar olmuslardi.

Ankara Savasi'ndan sonra Anadolu'da sekiz ay kadar kalan Timur, uyguladigi siyasetin meyvelerini verdigini gördükten sonra Doguya dönüp Çin seferine çikarken arkasinda biraktigi Anadolu'nun politik yapisi Sultan I. Murad'in hükümdarligi sonundaki durumu andiriyordu. Timur, Bâyezid'in ele geçirdigi topraklari geri almisti. Böylece Sultan Murad'in Ankara'dan Akdeniz'e açtigi Osmanli koridoru kapanmis oluyordu.

Karamanoglu Mehmed Bey, Anadolu'nun üçte birini kaplayan ve içlerinde Hamidogullari ve Germiyanogullari'nin topraklarinin dogu bölgeleri ile Kayseri, Isparta, Antalya ve Alaiyye gibi kentler bulunan büyük bir devletin basina getirilmisti. Timur, Anadolu'da Osmanlilara karsi koyabilecek bir güç meydana getirmek için böyle yapmisti. Mehmet Bey, Osmanlilar da dahil olmak üzere bütün beyliklerin emiri olarak ilân edilmisti.

Timur'un, Anadolu'da uyguladigi bu parçalama politikasi sonucunda Osmanli ülkesi sehzadeler arasinda taksim edilmis, on bir sene süren ve tarihlerde Osmanli Devleti'nin parçalanmasindan dolayi "Saltanatta Ara" denilen ve kanli hadiselerle dolu bir devrin açilmasina, fetihlerin durmasina, Istanbul Imparatoru'nun türlü entrikalarla bu durumu körüklemesine sebep olmustu. Hatta bazi Avrupalilar, yeni bir Haçli Seferi düzenledikleri takdirde Osmanlilar'i Avrupa'dan atabileceklerini düsünür olmuslardi.

Ankara Savasi ve bunun sonucunda bir daha kalkinamamasi plâni ile Osmanli Devleti'nin parçalanmasi bu devlet için mühim ve büyük bir darbe olmakla birlikte çeyrek asirda kendisini sür'atle toplamaya muvaffak olmasi bu devletin teskilât ve müesseselerinin saglamligini göstermektedir. Buna karsilik Hindistan, Iran, Azerbaycan, Irak, Suriye ve Ege Denizine kadar genis topraklar üzerinde fetihlerde bulunmus olan Timur'un, ölümünden kisa bir müddet sonra devletinin ortadan kalkmasi, onun sadece tedhise dayali bir devlet kurdugunu göstermektedir.