14 Nisan 2006 Cuma

Kültür Başkenti İstanbul

O kadar adaylıktan sonra nihayet bir yere seçmişler Istanbulumuzu. Kültürlendik, mutlandık. Bunun şerefine bütün kaldırımları söker yenileriz artık. Kavşaklarımızı daha büklümlü yaparız. Her bir yana lale soğanları dikeriz. Sirke çeviririz sokakları. Söylemedi demeyin. Korkunç miktarda para aktarmaya hazır avrupa birliği; Tarihi Yarımadanın yeniden yapılandırılması için. Elbette bir çıkarları vardır bu hinoğullarının, orası başka mesele. Siz iyisimi şurayı tıklayında membaasından öğrenin olanı biteni.

Türkiye'de Eğitim Reformu

Dünya Bankası Türkiye Direktörü Andrew Vorkink'in Hacettepe Üniversitesi'nde yaptığı, şu hakkında çok konuşulacağını sandığım, nedense çabucak unutulan " Türkiye'de Eğitim Reformu" adlı konuşmayı hatırlatmak gerektiğine inanıyorum.

12 Nisan 2006 Çarşamba

İz TV

Nihayet oldu. Bu kadar belgesele meraklı bir toplumun sonunda farkına vardılar. Aslan, kaplan hayvanlarını izlemekten fenalık gelmişti. Coşkun Aral'mış yayın yönetmenlerini, onun adına çok sevindim. Son çektiği belgeselleri hatırlıyorumda, neydi öyle adam yorgunluktan çökmüştü yahu. Bir ara korktum Şahan'ın eline falan düşecek diye. İz TV'de Nasuh Mahruki'nin ''En'', Coşkun Aral'ın ''Türkiye Notları'', Serkan Ercan'ın ''Gidiş-dönüş'', Savaş Karakaş'ın 'Sudaki İzler'', Olivier Despretz'in ''Yemeğin Yolculuğu'', Wilco Van Herpen'in ''Wilco'nun Karavanı'' ve Esra Zeynep'in ''Harita'' adlı programlarının yanı sıra ''Dünyanın 99 Hali'', ''Fest-İz'', ''Genç-İz'', ''Ustalara Saygı'', ''Özel Gösterim'', ''Dünya Güncesi'',''Anadolu Güncesi'', ''Doc'', ''Işık ile Gölge'' ve ''Tarihin İzleri'' adlı programlar yer alıyor. Aslına bakarsanız Mart ayından beri Digitürk'te yayında. Ancak nisan ayı boyunca uydudan şifresiz yayın yapıyorlar. Vatana millete hayırlı olsun diyelim bari. Hatta öğrencilere haber verelim heman.

 TV

10 Nisan 2006 Pazartesi

Düşünme Biçim ve Becerileri

Memleketim insanlarının bir konu hakkında etraflıca düşünmesinin üstüne yoktur. Siz yeter ki ortaya bir şey atın. Bu bir şeyin ille de mantıklı bir şey olmasına gerek yok. Örneğin Deniz Barış niye oynatılmıyor demeniz yeterli. Öğretmen odası sohbetleri sırasında (ki genelde katılmam) derledim bunları. Karşıma inanılmaz sonuçlar çıktı. Oysa ne kadar da istemiştim bilimsel bir sonuç elde etmeyi. Sonrası üşenmedim televizyondaki oturumları takip ettim. Bu kadar eğleneceğimi tahmin etmemiştim doğrusu. Bu düşünme biçimlerinin bir kaçıyla işi götürüyorlar adamlar. Bilhassa futbol programlarına katılan tuhaf adamlar üzerinde denerseniz. Gayet mükemmel sonuçlar alacaksınız derim. Geçenlerde rehberlik dersinde ahkâm kesmekten yorulunca, aklıma düşünce biçim ve becerilerin değerlendirmek geldi. Ortaya olası bir olay attım. Aramızda kalsın olası olay, okul kıyafetleri hakkında ne düşünüyorsunuz sorusuydu. Başlangıçta ne diyor bu hoca der gibi baktılar ama sonradan olaya kendilerini öyle bir kaptırdılar ki, 1 haftadır teneffüslerde yakamı bırakmıyorlar. Birde şöyle düşünmek lazım gelir diyen soluğu yanımda alıyor.
Bakalım sizler hangi düşünce biçimlerini kullanıyorsunuz.

1.Eleştirel Düşünme 2.Problem Çözme 3.Yaratıcı Düşünme 4.Sonuç Çıkarma 5.Kaynak Değerlendirme 6.Belirsizlik Tespiti 7.İlgili Bilgileri Seçme 8.Hissetme 9.İmgeleme 10.Organize Etme 11.Ayrıntıcı Düşünme 12.Uygulama 13.Analiz 14.Sentez 15.Değerlendirme 16.Tümevarımcı 17.Tümdengelimci 18.Analitik 19.Buluşçu 20.Uzaysal 21.Sınıflama 22.Sıralama 23.Alternatif Görüşler Üretme 24.Sonuçları Kestirme 25.Varsayımları İrdeleme 26.Tahmin Etme 27.Planlama 28.Hedef ve Amaçlar Koyma 29.Öncelik Sırasına Koyma 30.Tanımlama 31.Strateji Geliştirme 32.Mantıksal İlişkiler Kurma 33.İlişkileri Keşfetme 34.Neden Sonuç İlişkisi Kurma 35.Dolaylı Sonuçları Kestirme 36.Parça Bütün İlişkisi Kurma 37.Hipotez Geliştirme 38.Genellemeler Yapma 39.Hataları Bulma 40.Soru Sorma 41.Eğilimleri Keşfetme 42.Sorgulama 43.Yorumlama 44.Görselleştirme 45.Kriterler Oluşturma 46.Ölçme Biçme 47.Yargılama 48.Önemli Önemsiz Ayırma 49.İlgiliyi İlgisizden Ayırma 50.Varsayım ve Olguları Ayırma

8 Nisan 2006 Cumartesi

Yorumsuz

“Bence ne çıkacaksa, sorumluluktan değil, sorumsuzluktan çıkar, çıkacaktır. Karışıklık, kötülük iyinin anasıdır. Bugünlerde geniş meşrepliler sanki insanda yurttaşlık duygusu bırakılmış gibi “sorumluluktan” konuşuyorlar. Gençler sorumluluk duysun isteniyor. Oysa sınırlar yeniden çizilmeli. Her şeyin, yazın’ın, şiirin, coğrafyanın, dünyanın sınırları. Hatta nüfus sayımı bile yeniden yapılmalı. İskân yeniden. Kısacası yepyeni bir dilbilgisi ve yepyeni bir sözdizimi zorunlu bize. Yeniden bir uygarlık tanımı, yeniden bir yurttaşlık tanımı. Yeni sorumluluk bile en sonda gelir.”
Ece Ayhan, “Sivil Denemeler Kara”, 1994

7 Nisan 2006 Cuma

5 Nisan 2006 Çarşamba

Benim Bilmeyi İstediğimi Şeyi Bana Öğrettiğine Emin Misin?

Uluslararası 21.Yüzyıl Öğrenme Girişimi, eğitim araştırmacılarını ve uygulayıcılarını bir araya getiren ve insan beynine ilişkin yeni anlayışlar geliştirmeyi ilke edinen bir kuruluş. Varolan eğitim yapılarını orgulamayı ve eğitim politikalarına yol göstermeyi amaçlayan bir vakıf olarak tüm dünyada çeşitli organizasyonlarla öğrenme süreçleri ve beynin içinde neler olduğuna dair bildiklerimizi eğitim sistemine dahil etmeyi hedefliyor. Abbott varolan eğitim sistemlerinin öğreniminin fazla, eğitiminin az olduğunu söyleyerek ölçüyü nerede kaçırdığımızı sorguluyorJohn Abbott’a göre gelecekle ilgili söz söyleyenler, gençlerle en yakından ilgili olanlar değil, politikacılar ve danışmanları... Ve bu çok tehlikeli. Öğrenme süreci siyasi konulardan önceliklidir. Eğer dünyayı yok etmezsek 100 yaşına dek yaşama şansımız var, ancak çok okula gitmiş ve yeterli eğitim alamamış kişiler olarak sınıfta öğrendiklerimizi unutuyoruz. Çünkü öğrenmelerimizin % 80’i sınıf dışında gerçekleşiyor. Bu nedenle öğrenme yaşantımızı sınıfta bırakmamalıyız. Öğrenme üzerine öyle bir aşk yaratmalıyız ki bu ömür boyu sürsün. Üniversiteye gelip düşünme ve eleştirme yeteneği olmayan, okumayan, bilgileri internetten indiren bir nesil var karşımızda.
İnsan öğrenen bir türdür ve yaşam başarımızın temeli ailede atılır. Anne-çocuk arasında ilk birkaç ay içinde oluşan iyi bir diyalog, annenin bebeği emzirirken onunla 7 cm. yakınlıkla göz kontağı kurarak emzirmesi, çocuğun zeka kapasitesini artırır. Medeniyet, günümüzde zenginlikle eşdeğer görülür; bu nedenle bebek doğduktan sonra anne hemen işinin başına döner. Ancak araştırmalar kendisiyle konuşulan bebeklerin çok daha iyi bir zeka kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Baba, doğumun son üç ayında annenin karın duvarından bebekle konuşursa bebek doğar doğmaz 10 dakika içinde babasının sesini %100 oranında ayırt eder, babasını tanır. Baba çocuğa biberon verirken göz teması kurarsa bu onun gelecekte çocuğuyla iyi iletişim kuracağını gösterir. 3 ile 4 yaşlarında insan beyni bir sünger gibi sıvıları çekme eğilimindedir. Ancak bu çekim gücü yaş ilerledikçe azalır. Çocuklarının sorularına cevap aramakla cebelleşen ebeveynler, bu cevapları çocuklar ancak keşfederek kendileri bulduklarında onların gelecekteki yaşamda başarılı olabileceklerini unutmamalılar. Çocuklar yanında oldukları yetişkinlerin hareketlerini izleyerek daha kalıcı öğrenmeler meydana getirirler ve çocuklar sizin başarılarınız kadar hatalarınızı da tekrarlarlar. Bugünün gençleri, ailelerini aşmış durumdalar çünkü onlar 21.yüzyılda varolmak zorundalar. Onların çocukları da kendilerini aşarak bulundukları çağda ayakta kalma savaşı verecekler.
“Aldığım eğitim ne işe yarayacak? Okuldan nefret ediyorum. Öğrendiklerimin çoğu, bana öğretilenler değil; öğrendiklerim, benimle konuşulanlar...”
Bu sözler Roma’da 230 yılında bulunan bir yazıdır. Roma’nın en iyi okullarından biri olan Saint Augustin’e giden bir filozofun eğitim sisteminden şikayetini yansıtıyor. Bu sözün anlamını düşününce bugün çok da yol alamadığımızı anlıyoruz. Derslerden nefret ediyoruz, öğretmenin tahtaya yazdıklarını deftere kopyalıyoruz, öğretmenlerimiz bizi dondurulmuş bir mikro dalga yemekle karıştırıyorlar. Sınıfı geçip geçmemeye ve aldığımız notlara o kadar saplandık ki sınıfı neden geçtiğimizi sorgulamaya vakit bulamıyoruz.
İnsan tabiatı gen şifreleri, kodlar, gizlerdir. Genlerimizi 10 nesil önce 1200 farklı dünyalı akrabamızdan ve %50 anne, %50 babadan alıyoruz. Genler fiziğimizi belirler ve her şey için belli bir kapasiteyle doğarız. Çevremizdeki uyaranlarla kapasitemizin uyaranları ya açılır, ya kapanır. Öğrenme için de aynı şey söz konusudur. Genetiği çok iyi anlamadığımız için eğitimi yapılandıramıyoruz. Genetiğimiz 30 bin yıl içinde mutasyona uğruyor. Yani beynimiz en son 30 bin yıl önce güncellendi. Taş devrindeki bir insanı 2006 yılına getirsek taş devrinde gösterdiği davranışları göstermeye devam eder. Darwin, 50 yıl önce türlerin temeli olarak evrimimizin tamamlanmadığını söyledi. İnsanlar 2 milyon yıl önce beyinlerini kullanmaya başladı. Böylece beynin büyümesi de başlamış oldu. İnsan dışındaki memelilerin her biri beyinlerinin %95’i gelişmiş olarak doğar. İnsan da böyle olsaydı fetüsün büyümesi 37 ay sürerdi ve doğum kanalından dışarı çıkamazdı. Beynimiz % 40 oranında gelişerek dünyaya geliyoruz, Einstein'lar oluyoruz. İnsan, merak mekanizmasıyla doğar, varolma savaşı merakla gelir. Gözlerimiz çevrede görecek bir şey bulamazsa gelişemeyiz. Ancak ön şartlanmalarla doğarız. Beynimizde önceden oyulmuş hatlar var ve biz bu hatların tersine yol alamıyoruz. Bu hatlar 7 milyon yıllık sürede evrimleşmiş ve bugünkü haline ulaşmıştır. 2,5 yaşında bir çocuğu düşünün, ona hiç Türkçe öğretmediğiniz halde günde 27 kelime öğrenerek bu dili kusursuz konuşmaya başlar. Çok dilli ailelerde 5 yaşına geldiğinde bir çocuk 2–3 dili bir arada konuşmaya başlar. 7 yaşın altındaki çocuklar dili çok hızlı öğrenirler. Beynimiz, dili işleme süreciyle doğar ve bunu çok hızlı yapmak zorundadır.
Eğitimciler olarak çocukların keşfetmeye, öğrenmeye, sorgulamaya açık gözlerine odaklanmıyoruz. O gözler bize şu soruyu soruyor:
Benim bilmeyi istediğim şeyi bana öğrettiğine EMİN MİSİN?
Bana öğrettiklerini kendi başıma anlarsam daha anlamlı olur. Ya papağan olur, fonetik kodları tekrarlarım; ya da öğrenirim. Öğrenme ile ilgili hala geçerli olan en çarpıcı söz Konfüçyüs’ündür: “Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim”. İnsanları neden eğittiğimizin farkında olmalıyız. Eğitimciler bir karar vermeli; entegre tesislerde başını sağa sola kaldırmadan belli yemler yiyerek büyüyen, tesisten dışarı adımını attığı anda ayakları üzerinde duramayan tavuklar etiştirmek mi istiyorsunuz, yoksa yemyeşil tarlaları, yaylaları keşfederek çeşit çeşit otları yiyerek büyüyen, kuvvetli bir tavuk yetiştirmek mi istiyorsunuz? Benzetme tuhaf gibi gözükse de umarım anladınız. Parmak izlerimiz gibi kimse kimseye benzemiyor. Farklı olduğumuz için ilginciz. Bugün batılı eğitim modeli okul dışı eğitimin önemini vurgulamak için ters yüz edilmiş, içi dışına çıkarılmış yeni eğitim sistemleri yaratıyor. Gençleri huzursuz, asi diye tabir ettiğimiz ama risk alma tutkuları olan döneme “adölesan dönemine” gereken önemi vermeliyiz. Eğitimin erken yaşlarda başlamasını sağlamalıyız. İyi sistemler iyi öğretmenler gerektirir. Öğretmenlerimizi donanımlı yetiştiremiyorsak öğretmenden az etkilenecek bir sistem yaratmalıyız.
Gelişim bir göçtür, bir risktir, bir ilerlemedir. Tarihte dağın ardındaki yerleşim yerini merak eden risk almaya hazır gençler olmasaydı, bugün dünya keşfedilmemiş olurdu.
“İyi not alma kaygısı, risk alma tutkularını, deneyleme arzularınızı öldürmesin!”
KAYNAK: Nihan Feyman

2 Nisan 2006 Pazar

Sana Bu Soruları Kim Hazırladı Bakayım?


Osman Pepe, Çevre ve Orman Bakanı. İlköğretim öğrencisi Tuğçe Nur Baray'ın küresel ısınma için alınan tedbirleri sorması üzerine "konunun derinliği sebebiyle" şüphelenen Pepe'nin tepkisi.