22 Ocak 2006 Pazar

Yarışma Var!

yarışma var dedikte kenan ışık falan akla gelmesin ya da ne bileyim memmet ali bey bi yardım et... oldum olası sevmem yarışmaları, yarıştırmaları. Hayatımda bir kez yarışma programı izledim o da TRT'nin bir zamanlar hazırlamış olduğu "Ben Bilirim" adlı bilgi yarışması. Kör bir yarışmacısı vardı onun hayrına. O kör kız hala TV efsanesidir. Kendileri sürekli birinci olurdu. Hatta kendi isteğiyle yarışmadan çekilmişti falan.
Yarışma derken maksat aktivite olsun, talebe milleti kültür mecralarına aksın, konuşsunlar, üretsinler, paylaşsınlar diyedir. Şurdan girin bir bakın. Belki de bir radyo programı sahibi olabilirsiniz. Karıştırmayın "Radyo değil radyo programı".
Radyo programcılığı yarışmasıda olurmuymuş demeyin. Demekki oluyormuş. Hem Açık Radyo düzenliyorsa bir hikmeti vardır bu yarışmanın. Geçen yılın kazananı hala program yapıyor radyoda "leblebiden lebe..." Bu olayda bir açık toplum kokusu alıyorum ama hadi neyse.. yine de takip edeceğim.

Çocuk ve Portakal


alaaddin geliyor. gece.

hoca benim kardeş hasta, diyor.
nesi var? diyorum.
ateşi var çok, diyor. ölecek.
ilaç vereyim mi? diyorum.
hayır portakal ver, diyor.
portakal yememiştir hiç.

Ferit Edgü - Hakkari'de bir Mevsim

17 Ocak 2006 Salı

Exlibris ya da Atamadıklarımız

yok daha neler? bir insan evladı bu kadar mı sıkılır yahu. maarife haber salın tez heman açsınlar şu mektepleri. sıkıntıdan evde karıştırmadık çekmece bırakmadım. ne pis adammışım ben ya. yuh olsun bana son 10 yıldır hiçbirşeyi atmamışım. ne kadar kutu varsa içine istifleyip doldurmuşum ıvırı zıvır. ne ıvır zıvır ama. muallimliğe başladığımın ilk günü kullandığım tebeşirden tutunda. mahallemizin son bekçisi Hasan Emminin düdüğüne varana dek. Üşenmedim saydım tam 48 değişik kalem, kimbilir kimlerden arakladım. en güzeli kesik uçlu bir dolam kalemdi. yine o kutulardan birine girmeden bir süre kullanırım artık. aaa! o da ne? konuşanların listesi. eşek sıpasının birisi 6 çarpı (xxxxxx) almış. arayıp bulsam mı keratayı yoksa. kimbilir nerededir?
Sonunda bodrumda buldum kendimi. bir ara koyacak yer bulamadığımdan sözümona atamadıklarımı. çuvallayıp indirmiştim. yerinden kaldırabilsem yukarı taşıyacam. oracıkta karıştırmaya başladım. bir dolu kitap çıktı içinden, demek ki kitaplıkta yer kalmamış. birde kadife bir kese içinde bir cisim. hani bir şeye benzetsem, garip bir şey. damga desem, damga değil, mühür desem, mühüre benzemiyor. bir baskı aleti gibi. tuğra desem, epey yaklaşmış sayılırım.
Bir iki yaşı kemale ermişe sordum ama kimse bir mana veremedi. Bunu bilse bilse Vahan Amca bilir dedim. Tuttum İstiklal Caddesinin yolunu. Galatasaray Lisesinin önündedir yeri. böyle garip aletler falan satar. Eee... Vahan Amca yok. sahi nerede bu adam, akıbetini bilen varsa bilgilendirsin beni. Sonra ne mi oldu. öylece kalakaldım tramway yolunun ortasında. son bir ihitimal sahaflara daldım. sahafçı elimdeki garip aleti görünce, nereden buldun diyerek baştan aşağı süzdü beni. eyvah dedim başımıza iş aldık. bir iki mırıldandıktan sonra, ilk anda anlamadığım garip sözcüğü söyledi.
- efendim
- exlibris bu!
- ne işe yarar bu meret
- kitap kapaklarına baskı yapmaya
ne cahil adamım yahu. pek tabii anlamalıydım kitaplarla ilintili olduğunu. Bu exlibris denilen şey çok özel birine aitmiş. adamlar exlibris için dernekler falan kurmuşlar. Memleketimize Robert Kolejli muallimler getirmişler. kitabın o şahısa ait olduğunun bir nevi belgesiymiş. Dünyada da bir o kadar yaygın uğraşmış bu exlibrisçilik. Sanırım bookplate diye de söylenebilirmiş.
Şimdi geriye tek bir soru kaldı cevaplanması gereken. İyi de ben bu aleti nereden buldum. İşin içine Ahmet Ümit falan girmeden kapatalım bu mevzuyu. Neme lazım weblog cinayetleri diye bir şey tutturur. "adam cinayet mahallinde kitapları karıştırıken, birden kapağındaki exlibris dikkatini çekti..." gibilerinden.

15 Ocak 2006 Pazar

Babil Kulesi

Brugel'in resmi. Babylon. insanoğlunun tasarlamadaki en son sınırı babylon mudur yoksa onun resmini yapan ressamın inanılmaz resmi midir? Burgel'in ki söylenceden yola çıkıp yaplmış bir resim veya Babil kulesi söylencelerde yaşayan devasa bir yapıt. Hangisinin sınırı daha muhteşemdir ayrım yapmak güç. Resmi inceledikçe irkiliyor insan, ayrıntılardaki mükemmelik, renk kullanımı, zihinde bıraktığı gizem. bir an kendimi kaybedip elle dokunabileceğimi sandım.
bir süre babil kulesi hakkında araştırmalar. hakkında bu kadar şeyin yazılı olması şaşırtmadı. insanoğlu'nu en görkemli yapıtı bu. başı bulutlara değen hatta rivayete göre gökyüzüne asılı bir merdiven.
Reprodüksiyon olayını bilirsiniz. Ünlü bir ressamın resmi alınır. Çok iyi makinelerle fotokopi edilir. güzel bir çerçeve ile de bezenirse evinizin duvarında çok iyi bir sanat eseriniz olur. Evin duvarlarının boş olduğunu farkedince kendimi bu resimlerin olduğu bir yerde buldum (sanırım praktikerdi). birazcık satış görevlilerini uğraştırdıktan sonra babil kulesinin resmine ulaştım. Her ne olduysa o anda oldu. kendimden ummadığım bu gelişme bu resmi ben yapabilr miyim acabaydı. bir sürü resim malzemesi aldığımda iş işten geçmişti. akşam kendimi boş tuvalin karşısında buldum. eskizler yapmam gerekiyormuş. yaptım. kopya çekmek iyi bir öğrenme biçimi midir? bunu özellikle şu aşamada tartışmak hiç işime gelmiyor. başlangıçta tuvale neredeyse bütün çizgileriyle aktardım. Herşey hazırdı şimdi. boyamaya başlayabilirdim.
iki gündür tuval üzerinde kopya edilmiş çizgileriyle başıboş duruyor. elbeteki yapacağım işin zorluğu beni ürkütüyor. hiç bir zaman bir brugel olamayacağım bir gerçek, en azından olmak için hiç acı çekmedim. dahası hayatımda hiç bir zaman resimle uğraşmadım hatta yapmadım dersem eksik olmaz.
siz isterseniz buna kendini avutmak deyin ya da sanatsal bir yırtınma. fırçayı, spatulayı bir kenara bırakıp babil kulesi hakkında okuma yapmaya başladım. Artık her öğrendiğim bilgiyle zihnimde yeni bir babil kulesi oluşuyor. tevrattaki babili okudukça karanlık bir mabede dönüşen yapıt. sözümona gizemcileri okudukça şekilden şekile girmeye başladı. buna birde kendimi kattığımda artık brugelden çok daha öte bir yerdeyim.
belki de bir süre sonra resmini yapabilirim. bakalım benim babilim nasıl bir yer olacak. neye benzeyecek...

9 Ocak 2006 Pazartesi

Kuzuların Sessizliği

Aslında bir şeyler yazacaktım. Hatta yazmıştım da. Yeter artık bu kadar yortu gibilerinden. Neden sonra işin kolayına kaçıp aşağıdaki sözlere sığındım. Etkisi daha fazladır herhalde.

Küçüktüm ufacıktım,
Top oynar acıkırdım.
Bir gün bir kuzum oldu,
Kınalı bir kuzuydu o.
Aradan geçen zaman
Onu kınalı bir koç yaptı.
Yaz tatili bitmiş,
Okul vakti gelmişti.
Birgün bayram dediler,
Dualar ettiler,
Kan aktı,
Cinayeti gördüm.

Düzen çalışır,
Tıkır tıkır,
Beyinler üşenir,
Sessizlik sürer gider…

Kuzuların sessizliği... Nejat Yavaşoğulları (Bulutsuzluk Özlemi)

Kurban Bayramında Çocuklara Nasıl Davranılmalı

Araştırmacılar, çocukların kurban bayramında psikolojik olarak olumsuz etkilenmemesi için şu önerilerde bulundular:
Ø Çocuklar kurban kesimini izlemeye zorlanmamalıdır. Özellikle okul öncesidönemdeki (6 yaş öncesi) çocukların kurban kesimini görmemesi gerekir. Çocuklar8 yaşından başlayarak kurban kesilmesinin anlamını kavrayabilirler ama 10 yaşöncesinde ölüme ilişkin kavrayışları yetersiz olduğu için yine de rahatsızolabilirler. Bir dini görev olarak kurban kesilmesi kavramı özellikle 11 yaştansonra daha iyi anlaşılabilir.
Ø Çocuklar hangi yaşta olursa olsunlar, istemiyorlarsa kurban kesiminiizlemeye zorlanmamalıdırlar.
Ø Çocukların yanında kurban kesiminin konuşulması ve ayrıntılı olarakanlatılmasından kaçınılmalıdır.
Ø Çocukların bir süredir baktıkları ve bir ilişki kurdukları hayvanlarınkesilmesi, 10 yaşından küçük çocuklar için özellikle rahatsız edicidir. Bunedenle kurbanlık hayvan ya evde beslenmemeli, ya da kesileceği çocuğa dürüstçe anlatılmalıdır. Bu aşamada çocuğun yaşına göre açıklama yapılması ve kullanılan kelimelerin özenle seçilmesi önemlidir. "Uykuya daldı", "Zaten ölecekti" "Kazaoldu" gibi açıklamalar kullanılmamalıdır. Özellikle çocuğa haber verilmeden kesilen bir hayvanın daha sonra çocuğa yine haber verilmeden, "Kestik ve bak negüzel yedik" gibi açıklamalarla yedirilmesi çocuklar açısından çok rahatsızedicidir.
Ø Çocuklar hangi yaşta olursa olsunlar, istemiyorlarsa kurban eti yemeyezorlanmamalıdırlar.
Ø Çocukların ölümle ilgili ya da ölümün ardından yaşadıklarına ilişkin sorularına açık ve net cevap verilmelidir.
Ø Çocukların duygularını anlatmalarına izin verilmelidir. "Erkekler ağlamaz" gibi ifadeler kullanılmamalı ve çocukların anlattıkları dikkatledinlenmelidir. Çocuğun üzüntüsüne ve yasına anne baba ve diğer aile üyeleri ilgi göstermeli ve değer vermelidir. Üzüntüsünü paylaşırken "Boşver", "Seneyeyenisini alırız" gibi geçiştirici cümleler sarfedilmemelidir.
Ø Kurban Bayramı sırasında yaşananların, çocuğu çok etkilediği ve davranışlarında önemli değişikliklere neden olduğu (örn., uyuyamama, yemek yememe gibi) görülürse bir uzmana danışılmasında yarar vardır.
Ø Televizyon kanalları kurban kesimlerine ilişkin görüntülerini, kan ya da parçalanmış hayvan görüntülerini vermekten kaçınmalıdır. Anne ve babalar çocuklarını bu görüntülerden uzak tutmalıdırlar.

6 Ocak 2006 Cuma

Okula Gidememek

karneleri dağıttıktan sonra okulun birden boşalmasından anlamalıydım. koridora dönüp baktığımda okul bomboştu. bahçeye baktım her zaman ki hır gür, koşuşturma kendini bir anlamsız tenhalığa bırakmış. asıl dağıldığım an, öğretmen odasına girdiğimde başladı. öğretmenler de yoktu. bulunduğum mekanda zaman durmuştu anlaşılan. inip şu kantinde bir çay içeyim diye düşünmedim tabii. elbette kapanmıştı. Çok sonra, nedense dolabımı açtım. yılın son günü hep karışık olur. yazılı kağıtları, not fişleri, kitapları düzenledikten sonra. birazda tadını çıkarmak için - ki hiç bir zaman bu fırsat bulunmaz- yavaş yavaş bahçe kapısına kadar yürüdüm. kapıdaki bekçiyi de görmesem bir felaketin çıktığına kendimi inandıracaktım. iyi ki vardı. selamladım. farkında olmaksızın son bir kez daha dönüp baktım okula. bu kadarla bitseydi herşey. bitmedi tabii. bahçede bir çocuk dolanıyordu tek başına. seslenmedim. etrafa bakarak bir iki tur attıktan sonra kapıya doğru yöneldi. pekte oralı olmamış gibi izledim. yanıma yaklaştı iyice. bir şeyler sormalımıydım.. nedense vazgeçtim. önümden geçerken hafifçe buruk bir gülümsemeyle baktı. birşeyler söylemesini bekledim. hatta son anda dönüp bir soru sormasını. kaldırımda duran pet şişeye falsolu bir tekme salladı. başını beresinin içine iyice gömdü. kalabalıkta gözden kayboldu. bense yol boyunca bunları kurguladım. kurguladım diyorum;
gerçek bizim görmek istediklerimizde başka birşey değildir.
belkide okul bahçesinde dolanan o çocuk benden başka birisi değildir.

3 Ocak 2006 Salı

Sömestr

Yıllar geçtikçe daha zalim bir öğretmen mi oluyorum ne? Bu yıl her zamankinden daha çok öğrenciyi bırakıyorum sınıfta. Giderek, çocukların deyimiyle, gıcık coğrafyacı kimliğine bürünüyorum. Sanırım tatilde iyice dinlenmem gerekiyor. Birkaç sinirimi daha aldırırım artık. Kendimi kaplıcalara atarım.
Öyle ya da böyle üç haftalık bir ara veriyoruz herşeye. Belki de kendimizi yenilemek için. Kendi adıma kış tatillerinin biraz daha uzun olmasını isterdim. Şöyle kırk gün falan iyi olurdu. Yaz tatilini biraz kırparlarsa kolaylıkla olur bu iş. Kış aile olarak daha yakın olunan bir dönem. En çokta çocukların ihtiyacı var buna.
Bazı sınıflara veda ettim bugün. Helalleştik, kavilleştik. Tam notları teslim edeceğim, birdenbire empatik bir adama dönüştüm. Karne gününü canlandırdım gözümün önünde. Dayanamam ben bu tırtılların gözyaşına, dudaklarını sarkıtmalarına. Abartmıyorum bir kalemde 30-40 öğrencinin notlarını yükselttim. Sonra geçtim notların karşısına. "Cebinden mi veriyorsun ulan, bu yıl olmazsa çalışır elbet seneye" diye söylendim. İnanın son andaki o düzeltmeleri yapmasaydım. Bir tatil boyu uyuyamazdım.
Demek ki daha ölmemişim, demek ki hala, bir şekilde insanım.
Hatırlatma: Sömestr çabuk biter. Siz iyisimi, Yatabildiğiniz kadar yatın. Gidebildiğiniz kadar sinemaya gidin. Çatlayana kadar top oynayın. Gezebileceğiniz kadar gezin. Konuşabileceğiniz kadar konuşun hatta üşenmeyin uykunuzda bile konuşun. Miskinlik edebileceğiniz kadar miskinlik edin. Ve şu iğrenç tilki hikayesini unutmayın. Tilkinin biri kürkçü dükkanından.....