12 Temmuz 2005 Salı

İda Dağları ve Rock

Ne yapalım ne edelim derken. Bir de baktım bizim uşaklar tası-tabağı toplayıp yollara düşer olmuşlar. Dedim nereye uşaklar. Dediler İda dağlarına, mitolojik bir deneyime. Ben niye gitmiyorum diye düşünmüş olmalıyım. Rezarvasyonu onlardan önce yaptırdım bile. Çadırımı hazırlamışlar, bakalım nicedir. Sahi ya uzundur bir konsere gitmişliğim yoktu. Fırsat bu fırsat. Haki renkli sırt çantamı buldum ilk önce. Eski dost, hani dili olsa da konuşsa türünden. Kendimi motive ettim yakında yollara düşerim. Torpidomda ilk gençliğimden kalma kasetler. Bağıra çağıra koyulurum yollara. Sabahın ilk ışıklarında, Egenin sularına atarım kendimi.

8 Temmuz 2005 Cuma

Bisiklet Manifestosu


BİSİKLET NEDİR?
Eşitliktir: Bazen o sizi taşır, bazen siz onu. • Özgürlüktür: Ferman padişahın, dağlar bizimdir. • Kardeşliktir: Bir ağaç gibi tek ve hür öte yandan. • Tevazudur: Estağfurullah beri yandan. • Çocukluktur: Hayatla izdivacın balayı günlerinden. • Aylaklıktır: Akreple yelkovana nispet. • Sükunettir: Ne der filozof: gürültü, zekayla ters orantılıdır. • İdraktir: Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık. • Rüyadır: Üç yaşında başlar, hayat boyu sürer. • Hayal gücüdür: Durduğunda devrilir. • Dengedir: Statükoyla alakasız. • Şeytan arabasıdır: İtaat mi, o da kim? • Aşktır: Her bahar sırtınızı ürpertir. • Libidodur: Düz duvarlar sizindir. • Bahardır: Papatyalarla aynı nebatattan. • Yazdır: Yaz yaz bitmez bir metnin iki noktası. • Kıştır: Her mevsim Vivaldi. • Kendisidir: Doğan görünümlü Şahin değil. • Devrimdir: Gerçekçi olur imkânsızı ister. • Ütopyadır: Ayaklar hep havada. • Kırmızıdır: Hayali cihan değer, hele bir ihtimal iken. • Muhaliftir: İktidara müdanasız. • Mesttir: Ömer Hayyam'ın üzüm suyundan. • Bir lokma bir hırkadır: Derviş soyundan. • Şehrazat'tır Bağdat'ta: Binbir geceden süzülür. • Kerameti kendinden menkuldür: Bir bilen bilir, bir de binen • Bi tur versenedir: Boş arsaların rant'a yenik düşmediğizamanlardan. • Aşüftedir: Yoldan çıkartır. • Mor Külhanidir: Kendi kendine çalan bir davul zurna. • Rosinantedir: Don Kişot'un altında olsaydı değirmenler bizimdi. • Rüzgargülüdür: Kır evinin verandasında. • Yelken, balık dümen, su: Hepsi birdendir. • İsyandır: Bush'u iki kere dehledi üzerinden. ( Dün İskoçya'da 3 Oldu ) • Şarabi eşkiyadır: Şan verir ortalığa her bahar. • Köroğludur: Otomobil icat olur mertlik bozulur. • Tek kişilik karnavaldır: Dünyanın sokaklarından. • Müslüman mahallesinde salyangozdur: Eyvallahı yoktur âleme. • Kel-alakadır: Bütün bağlamlardan muaf.
Aydan Çelik'in meşhur manifestosu. Bugünlerde bütün bisiklet tamircilerinin duvarında asılıymış. Her kim ki bisikletle yollara düşe, bu manifestoyu 3 kere okuyasıymış. Bunu da ekleyeleim bari takdir alan öğrencinin yaz rüyasıymış.

bir vapur gider... boğaza doğru


bugünlerde bir vapurdur, konserve kutusudur almış başını gidiyor. Canım martılar çok müteesirmiş kadim dostlarının kaldıralabileceği ihtimalinden. Biz ne yaparız demeye getiriyorlarmış, kışın bordosundan simit atan olmazsa. Geri kalmayalım bizde destek olalım dedim haddimce. Gerçi ben neye destek olsam o işi batıtıyorum ya hadi hayırlısı. Besmele çekmeyi mi unutuyorum ne. En son Eğitim-Sen'e destek olayım dedim. Kapatıverdiler sendikayı. Hurafe benimkisi. Aşağıdaki metin çok şeyler yazmaktan beni alıkoyuyor.
www.vapurumuvermiyorum.org sitesindeki imza kampanyasına katılmanız ümidiyle.

İstanbul'un vapurları şehrin güzelliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Sultanahmet Camisi'nin, Ayasofya'nın, Galata Kulesi'nin, kısacası bu şehri İstanbul yapan yapıların bir devamıdır vapurlarımız. İstanbul için tasarlanmışlardır.
İstanbul'a yakışırlar...
Sadece bir ulaşım aracı değil, biner binmez günün yorgunluğundan bir anda kurtulduğumuz, karşılıklı oturulup, çay içip, sohbet ettiğimiz, martılara ekmek verdiğimiz, temiz hava aldığımız ayrıcalıklı mekanlarımızdır. Özene bezene yapılmış iskeleleri, satıcıları, her saat başı değişen yolcuları, her an kurulmaya hazır yeni dostluklarıyla bir yaşam tarzı sunar vapurlar.
İstanbul vapurlarsız düşünülemez!
İstanbul her geçen gün yapılaşsa da, neredeyse denizi olan bir şehirde yaşadığımızı unutsak da, denizle aramıza duvarlar, otomobiller, otoyollar, binalar girse de vapurlar bizi denizle buluşturmaya devam ediyor. Araba egzoslarından çıkan pis gazlardan ve gürültülerden kurtarıyor, denizle aramızdaki perdeleri çekip alıyor.
Böyle bir yaşam biçimi “nostaljik” ilan edilemez!
Vapurlar yerine, denizle ve diğer insanlarla ilişkimizi tamamen koparan kapalı kutu, iç sıkıcı, insanların bitişik nizamda arka arkaya oturtulduğu, ense manzaralı, Norveç’ten ithal klimalı konserve kutularında taşınmak istemiyoruz!
İstanbul’un güzelliklerini farketmeyip gittikleri zengin arap şehirlerindeki çöl yaşamının kapalı gökdelenlerine, otoyollarına, oransız binalarına hayran kalanların, Halic'e yüz metre yüksekliğinde boynuzdan köprü yapmaya, Süleymaniye Camisi’nin altına altı şeritli otoyol sokmaya çalışanların, kıyıları otogarı andıran çirkin iskelerle donatıp tek deniz ulaşım alternatifi olarak deniz otobüslerini dayatanların, Güzel İstanbul’u çölleştirmesine duyarsız kalmak istemiyoruz!
Bakımı ve üretimi Türkiye’de yapılabilen vapurlarımızı seviyoruz! Onları bakımsızlaştırarak “bakın artık eskidiler” deyip kaldırmak isteyen anlayışa karşıyız!
İstanbul’umuzu vapurları olmadan düşünemiyoruz!

6 Temmuz 2005 Çarşamba

As Much As You Can


Even if you cannot shape your life as you want it,
at least try this
as much as you can; do not debase it
in excessive contact with the world,
in the excessive movements and talk.

Do not debase it by taking it,
dragging it often and exposing it
to the daily folly
of relationships and associations,
until it becomes burdensome as an alien life

Constantine P. Cavafy

Yaz Okumaları

Kitap kış aylarında okunur diye yerleşmiş zihnime. öyle ya karlı, soğuk kış günlerinde, evde yapacak başka bir şey yoktur ve kalorifer peteğinin yanına munis bir kedi gibi sokulursunuz, bir başkasının değinimine koyulursunuz.
yaz aylarında biraz daha zor bu iş. bir kaç arkadaşı tatil çantalarının kıyısına, köşesine kitapları yerleştirken gördüm. Az uz da değil, aldılar mı 5-6 kitap birden alıyorlar canım koftilerim. Yahu ne okuyacaksın bakalım bir dedim. O andan itibaren başladı sıkıntım. Kofti kardeşimin çantasından ilk çıkardığım Elias Canetti'nin Körleşme romanı oldu. peh peh peh dedim. okkalı adammışsın. eee başka. Robert Pirzig'in Zen ve Motorsiklet bakım sanatı. Aşmış bizim oğlan aşmış. Şu alttaki nedir? Yalçın Küçük falan olmasın dedim. Üstüne basmışım. Tekelliyet. Bizim kofti tatile gitmiyor sanırsın edebiyat kampına katılıyor. O zaman anlıyorum işte bu adamın hala neden bir kız arkadaşının olmadığını. Her ne koftiyse biz mevzuuyu yitirmeyelim.
iki hafta önce tempo dergisi hayırlı bir iş yapmış sağolsun. yememişler, içmemişler, bizim için Roman'ın Yazı adı altında, kitaplar beğenmişler yayınevlerinden. inanmazsınız seçkilerini hoş buldum. Mehmet Barlas denen adamın kitabı hariç.
Elif Şafak Han'fendi ise antiromancılığa başlamış bu aralar neymiş, yazının düşmanı yazmış. Yazın kitap okunmazmış, okusak da anlamazmışız. Haklı mı yoksa. Bunu öğrenmenin yolu bizim koftiyi, tatilden dönüşte tekelliyetten sınav etmek.
Her eğitim öğretim yılı sonunda okulda edebiyatçıları takip ederim. Hangi kitapları salık vermişler diye. Edebiyat muallimlerimiz nedense Ahmed Hamdi Tanpınar'sız yapamazlar. Okulun son günleri fena halde gözlüklü bir öğrenci yanıma geldi. Hocam bana bir kitap tavsiye etsenize demez mi. Bre bre kitap otoritesi olmuşumda haberim yok. yaz dedim kağıda. Michael Ende - Momo , Hermann Hesse - Bozkırkurdu, Richard Bach - Martı. Nelerde bilirmişim ben. Rehberlikçi kaşının altından şöyle bir baktı.
Gelelim bu tatilde ne okuyacağım meselesine. Çoktan buldum bile. Sait Faik'in herhangi bir kitabı. Tavsiye haliyle benliğin tezahürüdür. Etmeyeceğim.