28 Şubat 2005 Pazartesi

Socrates/Comentius Programları Hakkında

Bugün dünya ülkeleri birbirlerine o kadar bağlı ve o kadar yakınlar ki hiç bir insan tek başına bir ada olamaz ve hiçbir ülke tek başına diğerlerinden soyutlanmış olarak varlığını devam ettiremez. Çok uzaklarda meydana gelen olayların etkileri günlük yaşantılarda hissedilir ve kimse bu olaylara duyarsız kalamaz. Sovyetler Birliği’nin parçalanması, Orta Doğu olayları, Irak problemi tüm dünyayı etkilemektedir. Bu etkiler ekonomik, kültürel ve siyasal yapıları değiştirebilecek seviyelere kadar ulaşabilmektedir. Tek bir çevre problemini ele aldığınızda bile, bu problemin uluslararası boyutu insanı dehşete düşürmektedir. Çevre problemleri ve konuları siyasal sınır tanımaz. Havanın, suyun ve toprağın kirlenmesi ve bozulması tüm insanlığı eşit düzeyde etkiler. Zehirli atıklar, asit yağmurları, küresel ısınma, yeraltı su kaynaklarının kirlenmesi, ormanların yok edilmesi, petrol kaynaklarının yeterli olmayışı, ekolojik dengelerin bozulması, çölleşme ve ozon tabakasının incelmesi problemleri belirli alanlarla sınırlı olmayıp tüm dünyayı etkilemekte ve neredeyse dünya üzerindeki yaşamı tehdit etmektedir. Dünya üzerinde yaşamı tehdit eden daha birçok problem vardır ancak yazımızın konusu bu alanları kapsamamaktadır. Bütün bu ve diğer küresel problemlerin çözümlerini eğitimde, özellikle ülkeler arası ve uluslararası eğitimde bulabileceğimizi ifade ederek, eğitim anlayışlarıyla tüm Avrupa’yı ve dünyayı etkileyen filozofların yaklaşımlarına geçiyoruz.
İlk insan Hz. Âdem’den bugüne kadar geçen dönemlerde, insanlık sürekli olarak barış arayışı içinde olmuştur. Tarihe bakıldığında, insanın insana karşı savaşları, zaferleri, isyanları ve şiddet uygulamaları görülmektedir. Gerçekte ise insanlık tarihinin çok büyük bir bölümü insanlar ve milletler arasındaki ittifakları, yapılıp bozulan antlaşmaları ve savaşları içermektedir. İlk savaşı Hz. Âdem’in oğulları Habil ile Kâbil arasında görürüz. Dicle ve Fırat nehir vadileri arasındaki Mezopotamya İmparatorluğu ve Nil nehri üzerinde kurulan Mısır İmparatorluğu da yine insanın insana karşı savaşlarının, zulmünün yaşandığı dönemlerdir. Bu dönemlere ait yazılı kayıtlar sürekli olarak insanoğlunun barışa dayalı bir sosyal düzen biçimi aradığını göstermektedir. Kendilerini güvende hissetmek isteyen insanlar ve milletler diğerlerini kendilerine bağlamaya çalışmışlardır ve bunun vazgeçilmez yolu da savaş olarak ortaya çıkmıştır.
Günümüzde, barışa dayalı bir sosyal düzen oluşturmanın yolu artık savaş değildir. Barışı sağlamanın ve güven içinde yaşamanın yolu eğitimden geçmektedir. Yakın zamanlara kadar milletler kendi okullarında kendilerinin geleceği, kendi kültürlerinin taşıyıcısı ve sadece kendi milletlerinin değerleriyle donatılmış bireyler yetiştirdiler. Bu bireyler sadece ve sadece kendi ülkelerinin sınırları içinde etkin olabilecekleri bilgi ve becerilere sahiptiler. Onlar için diğerleri yoktu veya diğerleri değerli değildi. Artık dünya değişti ve buna bağlı olarak öğrencilerin edinmesi gereken bilgi ve becerilerle, okulların yerine getirmesi gereken görev ve sorumluluklar da değişti. Artık okullar bir dünya vatandaşı yetiştirmeye odaklanmıştır. 21. yüzyılda insanoğlunun karşı karşıya kalacağı problemlerin büyük bir kısmı uluslararası nitelikte olacaktır. Uluslararası boyutta bir eğitim almayan bireylerin bu problemleri çözmesi mümkün olamaz. Uluslararası eğitim (international education), hem kendi toplumumuzun hem de dünya toplumunun vatandaşları olarak çok boyutluluğumuzun sonucunda ortaya çıkmış ve karşımızda duran gerçekleri ve gerilimleri derinlemesine incelememize imkân vermektedir. Günümüzde eğitimli veya eğitilmiş olmak demek sadece kendi toplumunun değerleriyle donanmış olmak demek değildir. Eğitimli olmak demek bizi kuşatan kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal çevrelerin dışına çıkmak, bizim dışımızdaki insanları ve gerçekleri doğru şekilde algılamak, küresel gerçeklerle ve uluslararası toplumla ilişkilerimizi derinlemesine bilmek demektir.
Uluslararası eğitim anlayışı, dünyadaki savaşların önüne geçmek ve küresel problemler karşısında tüm dünya insanlarını duyarlı hâle getirmek üzere düşünülmüş ve temelleri oluşturulmuş bir yaklaşımdır. Kısaca, uluslararası eğitim, barışa dayalı bir sosyal düzen oluşturma ve insanların güven içinde yaşamalarını mümkün kılmaya odaklanmış bir anlayıştır. Uluslararası eğitim felsefecileri ve düşünürleri arasında Sokrates (M.Ö. 469–399), Desiderius Erasmus (1466–1536), Comenius (1592–1670), Rabindranath Tagore (1861–1941) bulunmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde, Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin de bu alana yönelik temel görüşleri ve çok büyük katkıları olduğunu ifade etmek gerekir. Uluslararası eğitim programlarından birine Mevlâna’nın isminin verilmesi, dünyada barışın sağlanmasına, sevgi ve kardeşliğin oluşmasına ve bu büyük düşünürün düşüncelerinin tüm dünya vatandaşları tarafından içselleştirilmesine imkân verecektir. Bu yazımızda sadece Erasmus ve Comenius ele alınacak ve eğitim yaklaşımları incelenecektir.
Roma Katolik Kilisesi papazı olan Erasmus Hollanda’da Brethren of the Common Life (Ortak Yaşam Kardeşliği) tarafından eğitildi. O dönemde Avrupa’nın ilk yüksek öğretim kurumlarından olan Paris Üniversitesine devam etti. Çok seyahat etti ve Rönesans’ın son dönemindeki öncü hümanist düşünürlerle yoğun iletişim içinde oldu. Erasmus’a göre eğitim, insanın ufuklarını sınırlandırmaktan ziyade genişleten ve artıran, özgürleştirici evrensel bir süreç (liberating universal process) idi. Eğitimcilerin belirli mezheplere/dinî otoritelere/ulus devletlere hizmet eden hizmetçiler olmayıp, onların uluslararası ve kozmopolit yaşam alanlarında ve tüm dünyada evrensel meslektaşlar olduğunu savunuyordu. Eğitimi ülkeler arası bir süreç olarak vurgulayan Erasmus’un felsefesi, eğitimi belirli bir yer ve devlet ile sınırlandırarak tanımlayan diğer düşünürlerin görüşlerine taban tabana zıt idi. Eğitimin evrensel rolünü sürekli ön plana çıkaran Erasmus aynı zamanda eğitimi barışı sürdürmeye yönelik bir güç olarak da görmekteydi. Hıristiyan Prensin Eğitimi isimli eserinde, hümanist olarak eğitilmiş bir liderin eğitimini tanımlamış ve böyle bir liderin ülkesini yönetirken izlemesi gereken politikaları belirlemiştir. Katoliklerle Protestanlar arasında gittikçe artan düşmanlığın Avrupa’yı korkunç bir savaşa sürükleyeceği korkusuna kapılan Erasmus eğitimle ilgili yaklaşımlarını, barışı sağlamak amacıyla, eğitim antlaşması olarak yazmaya karar vermiştir. Görüldüğü gibi eğitimin Avrupa’da en temel amacı barışı sağlamak ve sürdürmektir. Erasmus, kozmopolit eğitim felsefesi olarak isimlendirilebilecek yaklaşımını devleti yönetenlerin ve üst makamlarda bulunup kararları belirleyenlerin içselleştirmelerine uğraşmış ve böylece ortaya çıkabilecek din kökenli savaşların olmamasına katkıda bulunmuştur. Erasmus yaklaşımı açısından bakıldığında, önce iyi ve doğru eğitilmesi gerekenler liderler ve karar alma mekanizmasında bulunanlardır.
Erasmus eserinde Hıristiyan Prensin beşerî bilimler, özellikle felsefe, teoloji, edebiyat ve en önemlisi klasikleri okumasını tavsiye ediyordu. Bu beşerî alanlar okuyanlara bilgelik kazandıracak ve liderlerin insanlara daha etik yaklaşmalarına imkân verecekti. Bu alanlarda eğitim almayan liderlerin krallıklarında ise etik bakış açıları aramak boşuna bir çaba olacaktı.
Erasmus bu alanların okutulması için Hıristiyan Prens’ten okullar kurmasını istiyordu. Erasmus’un öngördüğü okul sisteminin ne yoğunlukta olacağı belli olmamakla birlikte, mümkün olduğu kadar çok insanın bu alanlarda eğitim görmesini istediği açıktır. Ona göre, çok iyi denetlenen okullarda, en iyi ve güvenilir öğretmenler tarafından eğitilen çocuklar ve gençler İsa’nın öğretilerini ve devlet için faydalı olan iyi edebiyatı öğreneceklerdir. Erasmus, hümanist eğitim sağlayan okul sisteminin toplumda bilgi ve ahlâkı geliştireceğini ve maddî refah alanına katkıda bulunacağına inanmaktaydı. Halkın doğru eğitilmediği bir krallıkta krallar kamu düzenini devam ettirmek için güç kullanarak yönetme yöntemine güvenemezler ve güvenmemelidirler. Ayrıca, eğitimli ve varlıklı bir toplumda savaşa yol açacak dış politikalara önem vermez ve bu tür politikaların etkisine girmez.
Klasik hümanist bir eğitimci olan Erasmus evrensel eğitim önermiyordu ama önerdiği okul sisteminde yine sınıf farklılıkları vardı. Örneğin, Erasmus’un düşüncelerinde, alt sınıftan erkekler ve kadınların ilkokullara devam edecekleri ve üst sınıfa ait olanların hümanist okullara devam edip orada klasikleri okuyacakları vurgulanıyordu. Bununla birlikte, Erasmus’un anlayışında önemli olan konu, bu okullarda okutulacak derslerin ve öğretmenlerin yönlendirmelerinin kültürler arası bir tutumu ön plana çıkarıyor olmasıydı.
Hıristiyan Prens’in Eğitimi çalışmasında Erasmus uluslararası eğitim üzerine yorumlarda bulundu. Katoliklerle Protestanlar arasında süregelen düşmanlığın Avrupa’da bir din savaşına yol açmasından çok endişe duyuyordu. Erasmus şöyle diyordu: “Papazların ve bakanların din adına kendi Hıristiyan kardeşlerini öldürmek için savaşa gitmeleri ve orduları yönlendirmeleri ne kadar korkunç. Savaşın bedeli çok yüksektir ve savaşa girenlerin ve taraftar olanların beklentilerini aşar. Savaşın bedeli pek çok insanın yaşamının korkunç şekilde son bulması, maddî yıkım ve fiziksel zarardır. Savaş ve savaşa hazırlanmak için yapılan harcamalar insanların daha iyi olması ve yaşaması için harcansa ne iyi olurdu.” Erasmus’a göre savaş salgın hastalık gibiydi. Çok sınırlı bir alanda baş göstermesi daha geniş alanlara yayılması için yeterliydi.
21. yüzyılın başlarında bulunduğumuz şu anda, Erasmus tarafından dile getirilen savaş korkusu ortadan kalkmış değildir. Dünyanın pek çok yerinde insanların insanlara zulmü yaşanmaktadır. Gerginliklerin, savaş tehlikesinin olduğu durumlarda, Erasmus uluslararası bir mahkemenin hakemliğine başvurulmasını önermiştir. Bu öneri bugün Birleşmiş Milletler olarak gerçekleşmiştir.
Erasmus’un Avrupa’da savaşı önlemeye yönelik tüm uğraşlarına ve uluslararası eğitim görüşlerine rağmen Avrupa’da savaş çıkmış ve Almanya, Fransa, İspanya, Avusturya ve İsveç orduları din adına birbirlerini katletmişlerdir. Tüm dünya bu savaşlardan etkilenmiştir. Bugün Avrupa Birliği Erasmus’un görüşlerini temel alarak eğitim programları oluşturmuş ve Erasmus’un eğitim yoluyla barışı gerçekleştirme düşüncesini hayata geçirmiştir. Avrupa’yı oluşturan ülkeler arasında işbirliği, ortak eğitim projeleri, mübadele programları ve birçok değişik uygulama aracılığıyla Avrupa, barış kıtası hâline getirilmiştir. Bu barışın sürdürülmesindeki en önemli etken eğitimdir.
17. asrın başlarında, bir Çek eğitimcisi olan Johann Amos Comenius, uluslararası eğitim konusunu ele almıştır. Tanrıya gönülden bağlı olanların küçük bir ibadet yeri olan Brethren Kilisesi’nde bir papaz olan Comenius hayatının çok büyük bir bölümünü mülteci olarak sürgünde geçirmiştir. Bu kiliseye ibadet için gidenler inandıkları dine ‘yüreğin dini’ adını vermişler ve son derece entelektüel ve doktiriner bir teolojiden (dinden) ziyade doğru tutum içinde olmayı ve iyi işler yapmayı vurgulamışlardır. Comenius’un kilisesinin üyeleri, Katolik anlayışının ve kendi egemenliklerinin üstün olmasını ve diğerlerini etkisi altına almasını isteyen Hapsburg otoriteleri tarafından kendi vatanlarından sürülen insanlardır. Din mültecisi olan Comenius Avrupa’yı baştanbaşa dolaşmış ve Polonya, İsveç, İngiltere ve Hollanda’da din ve eğitim konularında eserler yazmış ve zamanının büyük kısmını bunlara ayırmanın yanında yoğun olarak da öğretmenlik/eğiticilik yapmıştır. Dünya Labirenti (The Labyrinth of the World), Yüreğin Cenneti (The Paradise of the Heart), Büyük Öğreti (The Great Didactic) ve The Orbis Pictus eserlerinden bazılarıdır.
Pansofizm olarak isimlendirilen Comenius’un eğitim felsefesi içinde uluslararası eğitime yönelik köklü yaklaşımlar içermektedir. Comenius bütün bilgilerin Tanrı’dan geldiğine ve insanların birbirlerini ve en sonunda da Tanrı’yı evrensel bilgi (universal knowledge) aracılığıyla bilebileceklerine inanıyordu. Kendi kilisesinin üyelerine ve Avrupa’nın diğer insanlarına karşı uygulanan dinî ve ulusal saldırganlıkların ve şiddetin cehaletten kaynaklandığına inanmaktaydı. Bilmeme veya yanlış doktrinlerle kafaların yıkanması düşmanlığa, dışlamaya ve tolerans göstermemeye yol açıyor ve ortaya savaş ve kan gölüne dönmüş bir vahşet çıkıyordu. Comenius’un mümkün olduğuna inandığı tam bilgi (complete knowledge) cehaleti ortadan kaldıracak, insanları birbirlerine yaklaştıracak, insan hayatına saygı duyulmasını mümkün kılacak ve nihayetinde insanları Tanrı’ya ulaşılacaktır.
Tüm Hıristiyanların birleşmesi ve kaynaşması (ecumenical) idealine sahip bir eğitimci olan Comenius mezhep savaşlarının ve nasyonalist bağnazcılığın egemen olduğu bir dönemde yaşadı. 17. yüzyıldaki okulların pek çoğu dinî kesimler/kiliseler tarafından kontrol ediliyordu ve bu kesimler diğer insanları ve inançları dışlayarak kendi doktrinlerini öğrencilere empoze ediyorlardı. Bu anlayışın tam tersine Comenius, değerlere dayalı bir din eğitiminin mümkün olduğunu savundu. Dünyadaki tüm insanlar tarafından paylaşılan ortak ihtiyaçlar ve umutlar temel alınarak birlik sağlanabilirdi. Elbette bu birlikte tüm özel inanç ve uygulamalara saygı şart idi. Çağının ilerisinde düşünen Comenius bir Dünya Kiliseler Asamblesi toplanması ve bu asamblenin Hıristiyan âlemini tek bir birlik olarak bir araya getirmek üzere çalışmalar başlatmasını teklif etti. Bu çalışmalardan en önemlisi ise taraflar arasında sürekli diyalogun sürdürülmesi olacaktı. Comenius, bir uluslararası eğitimci veya barış eğitimcisi olarak, içinde sürekli barış oluşturma ve barışı sürdürme kurumlarını barındıran dünya çapında yeni bir sosyal düzenin oluşturulabileceğine inanıyordu.
Bu yeni sosyal düzenin kültürel bağlamını oluşturmak için kilise ve devlet liderlerinin, kontrollerinde bulunan okulları doktrinlerle insanların kafalarını yıkayan yerler olmaktan çıkarıp, insanların zihinlerini ve yüreklerini diğer insanlara açan ve insanın aydınlanmasını mümkün kılan kurumlar hâline dönüştürmeleri gerekiyordu. Comenius eğitimcilerin çocuklara fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamamaları gerektiğini ve çocukların insan ve kişilik haklarına saygı göstermeleri gerektiğini ifade ediyordu. Öğretmenleri, çocukların öğrenirken tüm duygularını aktif olarak kullanabilecekleri öğretim yöntemleri geliştirmeye teşvik ediyordu. Aydınlanma ve gerçek anlamda öğrenme yerlerine dönüştürülmüş okullar birlik ve barışı sağlayabilir ve oluşturulacak bu birlik ile insanlar birbirlerine saygı duyarak yaşayabilirlerdi. Comenius’un eğitim ile ilgili görüşleri ve idealleri Avrupa ve Amerika’da çok sevilmesine, kabul edilmesine ve ün kazanmasına rağmen, okulların Hıristiyan aleminin bütünlüğünü sağlama amaçlarına yönelik yerler olması şeklindeki ideali/vizyonu yaşadığı dönemlerde ve ölümünü takip eden yüz yıllarda da gerçekleşmemiştir.
Erasmus ve Comenius savaşlarla sarsılan Avrupa’yı eğitim yoluyla barış kıtası yapmaya uğraşmışlardır. Erasmus, Comenius ve diğer düşünürlerin düşünceleri ve yönlendirmeleri sonucunda Avrupa’da birlik oluşturulmuş ve barış sağlanmıştır. ?imdi önemli olan bu barışın kalıcı olmasını sağlamaktır. Barışı sürdürmenin ve savaşsız yaşamanın en etkili yolu ise eğitim alanındaki işbirlikleridir. Eğitimin her alanında gerçekleştirilen ortaklıklar Avrupa’ya daha fazla barış ve güven getirecektir. İnsanların birbirlerini tanıdığı, anladığı, sevdiği, kabul ettiği, kişiliklerine ve kimliklerine saygı duyduğu bir Avrupa yaşamaya devam edecektir.

25 Şubat 2005 Cuma

İlk Ders

Başlangıçları nedense sevemedim. Bir okuldan diğerine, yeni bir çevreye, yeni öğrencilere alışmak çok zor. Yine de sonsuz uyum sağlama gücüyle insanoğlunun bütün hünerlerini sergiliyorum.

24 Şubat 2005 Perşembe

Coğrafya

Ah şu coğrafya dersleri ömrümü yediniz.
Keşke biraz daha sevimli olsaydınız derdim hep. İnsan eşyanın tabiatını alırmış. Giderek alıştım belki de bir tutku oldu zamanla. İşte kanıt. Günlüğünü tutmaya başladım sonunda.